1 Eylül 2019 Pazar

GENİŞ GRUP KİMLİĞİ VE BARIŞ SAĞLAMA ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER., BÖLÜM 4

GENİŞ GRUP KİMLİĞİ VE BARIŞ SAĞLAMA ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER.,  BÖLÜM 4


‘Ötekilerin’ yaşattığı ağır travmanın ardından, geniş grubun üyeleri aşağıdaki psikolojik olguları zararsız hale getirmek gibi zor işlerle karşılaşırlar; 

1) insanlık dışı bir muameleye maruz kalma vekurban edilmişlik hissi 
2) çaresizlik nedeniyle açık vegizli aşağılanmanın neden olduğu acı 
3) eziyet çekenler için bir şey yapamamış ve kurtulmuş olmanın verdiği suçluluk hissi 
4) Aşağılanmayla karşılaşmadan haklı olmanın zorluğu 
5) Dışlama/yansıtmada artış ve buna bağlı olarak ‘kötü’ ön yargılarda aşırılık 
6) Büyük grup kimliğindeki narsistik yatırımın artması 
7) Kurban edene karşı kıskançlık ve savunmacı özdeşim kurma 
8) Zorluk ya da çoğunlukla yetersizlik nedeniyle kayba karşı yas tutamama 
    Eğer bu psikolojik paylaşım deneyimleri devam eder ve geniş grup bunları çözmek için uygun yollar bulamazsa bir sonraki paylaşılacak deneyim ise: 
9) Travmanın etkilerinin psikolojik görev olarak kuşaktan kuşağa aktarımı Aynı anda faillerin utanç ve suçluluk hissi(gizli de olabilir) de gelecek nesillere 
aktarılabilir. Ortaklaşa kuşaktan kuşağa aktarım seçilmiş travmayı yerleştirir. 

Yas Tutamama ve Kuşaktan Kuşağa Aktarım 

Öncelikle kuşaktan kuşağa aktarımın bir yetişkinle gelişen çocuk arasında nasıl oluştuğunu kısaca anlatacağım ve ardından ortak kuşaklar arası aktarımın nasıl 
yer aldığını anlatacağım. Çocuğun psişik sınırları ile annenin ve diğer bakım verenlerin arasında bir akış vardır ve çocuk -anne/bakım veren arasındaki yaşantılar, çocuğun gelişen zihninde genellikle ‘inkübator’ görevi görürler. Büyüme-başlatıcı elemanların yanı sıra, üst nesilden bakım veren kişi, çocuğa arzu edilmeyen psikolojik elemanlar da aktarabilir. Kuşaktan kuşağa olumsuz aktarımın en iyi bilinen örnekleri Anna Freud ve Dorothy Burlingham’ın Nazi saldırıları sırasında Londra’daki gözlemine dayanır. Freud ve Burlingham27, üç yaşın altındaki çocukların bombalamalardan anneleri korkmadığı sürece endişeli hale geçmediklerini gözlemlemişlerdir. 

Yukarıda belirtilen akış diğerleri nedeniyle gelişen ağır travmalar sırasında ve sonrasındaki gibi bazı belli regresyon koşulları altında yetişkinlerde de olabilir. Kuşaklar arası aktarımın birçok formu vardır. Kaygı, depresyon, coşku, endişe ve fanteziler yanı sıra, yetişkinler çeşitli psikolojik görevleri de çocuğa devreder. 

Bir yetişkin zedelenmiş kendilik imajını da travmatik olayın içerdiği diğerlerinin imajı üzerinden içerisine depolayabilir- hatta bazen failin imajının bile- ve bu 
aktarılan imajlarla travmanın acısını azaltmak ya da orijinal travmanın sonuçlarını kontrol edebilmek için çocuğa psikolojik ödevler vermiş olur. Depolama çocuktaki ‘kimlik özdeşimi’ ile yakın ilişkilidir; ancak bazı yönlerden de kimlik özdeşiminden belirgin şekilde farklıdır. Kimlik özdeşiminde çocuk, yetişkinin imajlarını almak ve asimile etmekte, bu kişinin ego ve süper ego fonksiyonlarını edinmekte öncül rol oynar. Depolamada ise, yetişkin kendi spesifik imajlarını çocuğun gelişen kendilik temsiline yerleştirmekte daha aktif rol oynar. Başka bir deyişle, yetişkin kişi çocuğu belli kendilik ve diğer imajları için kalıcı bir rezervuar olarak (çoğunlukla farkında olmaksızın) kullanır. Yetişkinde bu zihinsel imajları oluşturan deneyimler, çocuk için erişilebilir değildir, henüz sadece zihinsel imajlar çocuğun içine itilir, tecrübeye dayanan bir yapıda değildir. Bir kişiye ait hatıralar, diğer bir kişiye geçirilemez; ancak bir yetişkin travmatize kendiliğini vediğer imajlarını çocuğun içine içsel imajlar şeklinde kendilik temsili ve görev devri olarak depo edilebilir.28 Judith Kestenberg’in terimi olan 29 ‘kuşaklar arası aktarım’ın, depo edilen travma-
tize imajlara karşılık geldiğine inanıyorum. Bu bireysel psikolojide ‘yansıtmalı özdeşim’ olarak iyi bilinen olguyla ilişkilidir.30 

Depolama olgusunu aydınlatmak için iyi bilinen bir fenomen olan ‘ikame çocuk’tan bahsetmek istiyorum 31: Bir çocuk ölür, kısa bir sure sonra anne tekrar gebe kalır ve ikinci çocuk yaşar. Anne ölen çocuğunun imajını-ölen çocuğuyla olan duygusal ilişkisi de dâhil ikinci çocuğun gelişen kimliği içine depolar. İkinci çocuğun artık bu depo edilmiş kimliği içinde taşıma görevi vardır. Çocuğun bu göreve ilişkin çeşitli tepkileri olabilir: Çocuk kendisine depo edilenleri başarıyla özümseyip ikame çocuk olmaya uyum sağlayabilir. Alternatif olarak, çocuk ‘çift kimlik’ geliştirerek, klinisyenlerin ‘borderline kişilik organizasyonu’ olarak nitelendirdiği durumu yaşayabilir. Ya da, ikinci çocuk, ölmüş kardeşinin ülküleştirilmiş imajına ulaşmaya kendi içinde mahkûm olup, bu ülküleştirilmiş imajı canlandırmak için yaşamında önemli şeyler yapmaya takıntılı bir şekilde güdülenir. 

Benzer şekilde, ani şekilde travmatize olan yetişkinler de travmatize kendilik imajlarını çocuklarının gelişmekte olan kimliklerinde depolayabilir ler. Soykırımdan kurtulmuş, duruma iyi bir şekilde uyum sağlamış görünen, ‘normal’ davranan bir kişi, bu travmaya bağlı travmatize kendilik imajlarını çocuklarının gelişen kendilikleri ne depolar ve çocuklarına bu imajlarla baş etmelerine yönelik görevler verirler. Bu anlamda, mağdur edilmiş önceki kuşaktan olan kişiyi yükünden kurtarıp, soykırımın dehşetine yönelik tepki verenler artık çocukları olmuştur. İkame çocuklarla birlikte, bu çocuklar ebeveynlerinin zedelenmiş kendilik imajlarının taşıyıcıları olmaları durumuna her biri farklı tepki verirler; çünkü her çocuğun bireysel psikolojik yapısı depo edilen imajdan bağımsızdır. 

Geniş grup psikolojisinde depolama, binler ya da milyonların paylaştığı, çocukluktan başlayarak ve “psikolojik DNA” haline gelen ait olma duygusunu yaratan bir sürece karşılık gelir. Bir düşman grup tarafından ateşlenen ortak bir felaketi yaşadıktan sonra, etkilenen bireylerin paylaşılmış bu olayla self imajları benzer şekilde (ancak aynı olmayan) travmatize olur. On binlerce ya da milyonlarca kişi bu tip imajları çocuklarında depolarlar ve ‘Benim için, benim öz saygımı geri kazan’ ya da ‘Benim yas sürecimi tamamla’ ya da ‘Kendinden emin ol, intikamımı al’ şeklinde bir görev verirler. Bu toplumsal travmanın döngüsünü ebedileştiren uzun süreli görevlerin kuşaktan kuşağa aktarılmasıdır. Böylece, ikinci kuşaktaki her çocuk, bu temsili tamamlayamazsa -ki genelde de durum böyledir- onlar bu görevi üçüncü kuşağa geçirirler ve bu şekilde gider. Bu tip durumlar on binler ya da milyonlarca kişi arasında gözle görülmeyen çok güçlü bir ağın oluşmasına neden olur. 

Dış koşullara bağlı olarak, paylaşılan görev kuşaktan kuşağa değişebilir. Örneğin, bir kuşakta paylaşılan görev atalarının kaybına vekatliamına üzülmek iken, takip eden kuşakta, paylaşılan görev bu kaybın ve katliamın intikamını alma duygusunu yaşamak olabilir. Kuşağın açığa çıkardığı durum her ne olursa olsun temel görev, atalarının travmasının zihinlerde canlı kalmasını sağlamaktır. Olayın zihinsel temsili geniş grubun kimlik belirleyicisi olarak ortaya çıkar ve seçilmiş travma haline gelir. Benzer süreçler kurban edenlerin sonraki kuşaklarında da görülür. Faillerin ileriki kuşaklarında aşağılamaktan ziyade, netice nedeniyle oluşan suçluluk duygusuyla uğraş vardır. İki grup da yas tutmakta ciddi bir zorluk veya yetersizlik yaşar. 

Geçmişteki, diğerleri tarafından gerçekleştirilen tüm ağır trajediler seçilmiş travmaya dönüşmez. Katledilen kahramanların mitolojik hale getirilmesi ve ortaklaşa travmanın anlatılan hikayelerle anılması, şarkı ve şiirlerle popüler ize olması, sonrasındaki politik liderlerin geçmiş travma ile ilgili olaylarla ilgilenmesi, bir tarihi olayı seçilmiş travma haline getirir. Bazen olayların kombinasyonu gelecekteki seçilmiş travma için zemin hazırlar. 10 Nisan 2010’da Polonya devlet başkanı Lech Kacyznski, eşi Maria Kaczynska ve birçok Polonyalı üst düzey askeri vesivil lider Rusya’daki Smolensk Hava Üssü’ne yaklaştıkları sırada uçak kazası ile öldüler. O sırada 1940 Nisan-Mayısı’nda Sovyetler tarafından Polonya milletine yapılan Katyn Forest katliamını anmak üzere yoldaydılar. Bu katliam Joseph Stalin ve Sovyet Komünist Parti yönetiminin bilgi ve onayıyla Sovyet Gizli Servisi tarafından gerçekleştirilmişti. Yaklaşık 22000 Polonyalı asker ve polis, entelektüeller, iş adamları, din adamları öldürüldü. Bu olay 1990’da Mikhail Gorbaçov döneminde aydınlatıldı. 

Uçak kazası, inanıyorum ki, Katyn Katliamını bir seçilmiş travmaya çevirmekte etkili olacaktır. 

Sağlam şekilde yerleşmiş seçilmiş travmalar vardır: Ruslar 13. ve 14. Yüzyılda Tatar-Moğolların saldırılarını hatırlarlar; Yunanlılar 1453’te İstanbul’un Türkler 
tarafından alınması “anısını” hatırlayarak birbirlerine bağlanırlar; Çekler 1620’de olan ve yaklaşık 300 sene onları Habsburg İmparatorluğu altında yaşamak zorunda bırakan Bila Hora Savaşı’nı, İskoç’lar 1746 Culloden Savaşı’nın hikâyesini canlı tutmaya çalışıyorlar, Kırım Tatarları kendilerini 1944’te Kırım’dan sınır dışı edilmeleriyle tanımlarlar. Tüm dünyada İsrailliler veYahudiler bireysel olarak soykırımdan etkilenmemiş olsalar dahi, doğrudan ya da dolaylı şekilde buna göndermeler yaparak geniş grup kimliklerini tanımlarlar. Soykırım yukarıda anlatılan seçilmiş travma olarak sayılabilmek için halen fazla “taze”dir. Ortodoks Yahudiler halen M.Ö. 586 yılında Yahudi tapınağının tahrip edilmesini Yahudilerin seçilmiş travması saymalarına rağmen, soykırım daha şimdiden bir geniş grup belirleyicisi haline gelmiştir. Bazı seçilmiş travmaları belirleyebilmek zordur; çünkü iyi anlaşılabilen tarihi olaylarla basitçe ilişkilendirilemezler. Örneğin; Estonyalılar’ın seçilmiş travması bir tek spesifik olayla ilişkili görünmez; ama binlerce yıl neredeyse başkalarının (İsveçliler, Almanlar, Ruslar) altında yaşamaları gerçeği ile ilişkilidir. 

Belli dini olaylar da seçilmiş zafer ya da travmalar ya da ikisinin karışımı haline dönüşebilir. Şiiler için MS 680’de (İslam takvimine göre 61.yıl) bugünkü Irak sınırları içinde, Kerbela Savaşı’nda yaşadıkları, dini geniş grup kimliklerinde en önemli yere sahiptir. İslam peygamberi Hz. Muhammed’in torunu ve dördüncü 
halife Ebu Talip’in oğlu olan Hz. Hüseyin’in, ailesi ve yandaşlarının, Yezid’e bağlı ordu tarafından susuz bırakıldığı ve çöl düzlüğünde öldürüldüğü hadise burada 
yaşanmıştır. Şiiler Hz. Muhammed’in 632’deki ölümünden sonra dini liderliğinin Ali’ye ait olduğuna inanırlar. Ancak, Hz. Ali halife olarak tanınmadı veAli hilafetini ilan ettiğinde onun saltanatına Muaviye karşı durdu. Ali’nin yerine, daha sonra Muaviye’nin emriyle zehirlendiğine inandıkları, oğlu Hasan geçmiştir. Söylendiğine göre Hüseyin, Hasana bağlılık yemini etmeyi reddetti ve.ailesini güvenceye almaya çalışırken Kerbela’da Muaviye’nin oğlu Yezid tarafından saldırıya uğradı.. Seçilmiş bir travma olarak Şiiler bu tarihsel zulümü Kerbela Savaşının yıldönümünde yeniden yaşarlar. Bugünkü İran’ın iç vedış ilişkileriyle ilgilenen batılılar, bu Şii seçilmiş travmasının, Acem geniş grubunun sosyal kültürel vesiyasi süreçler üzerindeki psikolojik etkisini çalışma gereği duymalıdırlar. 

Mehmet Akif Ersoy,Turkiye’deki Alevi nüfusunu veonların seçilmiş travmalarını analiz etmiştir. Türkiye’de İslamiyet’in bir diğer mezhebi olan Aleviliğe inananlar, halife Ali’nin yolundadırlar ve kendilerini İran Şiileri’nden farklı kabul ederler. Anadolu Alevileri Osmanlı’nın erken dönemlerinden beri bazen büyük 
Sünni grup tarafından dışlanmıştır. Onların kahramanları ünlü halk şairi vedini liderleri olan Pir Sultan Abdal’dır. Pir Sultan Abdal onaltıncı yüzyılda yaşamıştır 
ve Sünni Osmanlı Devleti güçlerince öldürülmüştür. Bu olay Türkiye Alevileri için bir seçilmiş travmadır ve onlar Pir Sultan Abdal’ı ‘canlı ‘ tutmaya çalışırlar. 
Ancak, ilginç bir şekilde Türkiye’deki Aleviler Kerbela’da yaşanan olayı da seçilmiş travma olarak alırlar. Ersoy: “Öyle sanıyorum ki, Anadolu Alevilerinin deneyimlediği travmatik olaylar, aynı zamanda onların Şiilerle olan tarihsel yakınlığı, Kerbela gibi Şii kültürünün normlarının kabulü ve benimsenmesinde ve Alevi seçilmiş travmasının birleştirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır.” diye yazmıştır.32 

5. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder