1 Eylül 2019 Pazar

Güvenlik Algılaması ve Uluslararası İlişkiler Teorilerinin Güvenliğe Bakış Açıları. BÖLÜM 1

Güvenlik Algılaması ve Uluslararası İlişkiler Teorilerinin Güvenliğe Bakış Açıları. BÖLÜM 1




Güvenlik Algılaması ve Uluslararası İlişkiler Teorilerinin Güvenliğe Bakış Açıları.
Şeref ÇETİNKAYA* 
*Harp Akademileri K lığı SAREN Uluslararası İlişkiler Doktora Programı Özel Öğrencisi.1 

Özet: 

Soğuk Savaş sonrası dönemde güvenlik algılamasında oldukça radikal değişimler meydana gelmiştir. Yeni dönemde güvenlik sorunlarının azalacağı düşünülmesi  ne rağmen yaşanan gelişmeler bunun aksi yönünde olmuştur. 
Bu nedenle güvenlik alanında teorik çalışmalar hız kazanmıştır. Uluslararası ilişkiler alanında yapılan bu çalışmalar uluslararası ilişkiler teorileri içerisinde de yerini almıştır. 
Önde gelen uluslararası ilişkiler teorilerinin güvenlik algılamalarının incelendiği bu makalede her bir teorinin bakış açısına yer verilmiştir. 

Güvenlik ne demektir sorusunun tüm zamanlar ve mekânlar için geçerli olacak tek bir cevabı yoktur. Kişilerin ve toplumların güvenlik anlayışı, onların siyasi 
bakış ve felsefi dünya görüşünden türemektedir iddiasını savunmaktadır. Buzan 2 ise, güvenliği az gelişmiş bir kavram olarak nitelemiş ve kavramın 
literatürdeki eksikliğinden söz etmiştir. Bununla birlikte güvenlikle alakalı yapılan tanımlardan bazıları şöyledir: 

Güvenlik; dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı kendini koruyabilme yeteneğidir 3. 
Devlet açısından baktığımızda güvenlik; barış zamanında kendi değerlerini tehditlere karşı koruyabilme ve olası bir savaş halinde zafer kazanabilme gücüdür 4. 

Bir başka tanıma göre güvenlik; düşmanını karşılıklı paylaşım veya yanlış yönlendirilmelerile dost yapabilmektir 5. 

Demir 6 e göre güvenlik sözcüğü, farklı biçim ve anlamlar alsa da insanoğlunun toplu yaşama geçişinden itibaren korunma, barınma ve varlığını devam ettirme 
gereksiniminin karşılanmasını içermektedir. Güvenliğin tanımı nasıl yapılırsa yapılsın, nihayetinde, var olan değerlerin korunması için yapılan çalışmalar 
sonucunda risk ve tehditlerin olmaması durumunu ifade etmektedir. Güvenlik Kavramı Üzerine Güvenlik kavramı ilk insanın varoluşundan itibaren hayatımıza 
girmiş ve günümüze gelene kadar çeşitli evrelerden geçmiştir. Dolayısıyla tarihin hangi dönemine bakılırsa bakılsın güvenlik kavramı bir süreç içerisinde 
değerlendirilmektedir. 
Zaman ve koşullara göre gelişen olaylar bu kavramın içeriğini zenginleştirmiştir. 7. 
Güvenlik çalışmaları, kuvvet kullanımına zemin hazırlayan koşulları belirlemeye çalışır. Ayrıca bu çalışmalar kuvvet kullanımının; bireyleri, devletleri, toplumları ve devletlerin savaşa hazırlanmak, savaşı engellemek ve savaşa girmek için uyguladıkları belirli politikaları ne şekilde etkilediğini belirlemektedir. 

Güvenlik alanındaki ilk çalışmalar ABD de İkinci Dünya Savaşı sonrasında başlamış ve başlangıçta dar bir kapsam içererek, uluslararası gerilimin daha 
çok askeri yönlerine odaklanmıştı. Güvenlik çalışmalarının Rönesans ı, 1970 lerin ortasında Ford Vakfı nın güvenlik sorunlarında çeşitli akademik merkezleri 
destekleme kararı alması ve alanla ilgili temel bilimsel forum haline gelen International Security dergisinin kurulması ile başladığı kabul edilmektedir 8. 

   Güvenlik kavramını genişletmek veya güncelleştirmek konusundaki çalışmalar, iki kaynaktan gelmektedir: Birincisi, geleneksel dar askeri odaklı güvenlikle 
ilgili sorunlar giderek artmaya başlamıştır. Sürekli artan bir silahlanma kapasitesinin aynı oranda bir güvenlik artışı sağlayamadığının yaygın kabulü ve bu silahlanma yarışının getirdiği ekonomik yükün kaldırılamayacak seviyelere ulaşması bu sorunların göz önüne çıkmasına neden olmuştur. 

İkinci gruptaki çalışmalar, diğer konu alanlarının güvenlik gündemine dâhil edilmesi taleplerinden gelmektedir. Çoğu insanın ve ulusların yaşamlarına ve 
refahlarına yönelik günlük tehditler, geleneksel askeri perspektifin iddia ettiğinden çok daha farklıdır 9. 

Güvenlik kavramının anlamlı olması öncelikle belirli bir hedefe yöneliyor olmasından kaynaklanmaktadır. Eğer hedef belirlenmemiş ya da yanlış belirlenmişse güvenlikten söz etmek anlamlı değildir. 

Hedef bazen bir devlet bazen de bir birey olabilir gibi basit bir tanımlama da yeterince uygun değildir. Çünkü birden çok devlet birden çok birey mevcuttur 
ve bunlar birbirlerine bağlı hareket edebilirler 10. 

Hatta bunun ötesinde bireylerin ve devletlerin oluşturduğu bir sistem de
meydana gelebilir ve bu sistemin de koşullarıyla beraber güvenliği söz konusu olabilir. Bunun için kimin için güvenlik sorusunun ayrıntılı bir şekilde cevaplanması gerekmektedir. Hedefler değiştikçe ya da geliştikçe, tehdit algılamalarında da farklılaşmalar ortaya çıkacaktır. Böylece yeni güvenlik arayışlarına ihtiyaç duyulması kaçınılmaz hale gelecektir. 

Dedeoğlu 11 nun da belirttiği üzere; gelişme ile güvenlik arasında doğru bir orantı söz konusudur. Gerek devlet bazında gerek birey bazında gelişme oldukça yani edinimler arttıkça, bunların yitirilmesine yönelik endişeler de artacaktır. Hiçbir şeyi olmayanın kaybedeceği bir şey de olmaz ancak çok şeye sahip birinin gerçek ya da algılamaya dayalı fazlasıyla endişesi bulunmaktadır. Güvenlik olgusuyla alakalı önemli bir diğer konu da güvenliğin derecesinin ne olacağıdır 12. 
Her seviyede geliştirilecek tedbirler farklılaşmaktadır. Bir binanın güvenliği ile bir devletin güvenliği ya da bir bölgenin güvenliği farklı algılamalar ışığında 
değişik tedbirler alınmasını gerektirmektedir. Bu noktada güvenliğin inşası ne kadar güvenlik sorusuyla muhatap olmaktadır. 

Güvenlik kavramının genişletilmesiyle klasik güvenliğin dışında daha kapsayıcı yeni bir güvenlik kavramı ortaya çıkmaktadır. Klasik güvenlikte ana özne devlet 
ve onun güvenliğidir. Bu güvenlik anlayışı, dışarıdan gelebilecek askeri tehditlere karşı alınacak askeri tedbirlerle ilişkilidir. Dolayısıyla, klasik devlet odaklı anlayış a göre güvenliğin sağlanması askeri güce sahip olmakla doğru orantılıdır 13. 

Bununla birlikte askeri güç, güvenliğin tek kaynağı değildir ve askeri tehditler de devletlerin yüz yüze geldiği tek tehlike değildir. 

Sonuçta güvenlik çalışmaları bazı zamanlar tanımlandığı üzere silahların kontrolü, diplomasi, kriz yönetimi gibi devlet aygıtlarını da içermektedir. 

Bu sorunlar açıkça alanın temel odak noktasıyla ilgilidir. 

Çünkü bunlar doğrudan savaşın karakteri ve olasılığı ile bağlantılıdır 14. 

İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde güvenlik daha çok askeri anlamda tanımlandığından dolayı askeri konulara yüksek politika denilmiştir. 
Askeri konular dışındaki konuların, örneğin ekonomi, çevre, sağlık, göçler gibi, güvenlik sorunları olarak ortaya çıkması mümkün olmamıştır. 
Bu konular daha çok alçak politikanın konuları olarak değerlendirilmişlerdir. 

Yine bu dönemde, devletlerin güvenliği caydırıcılık esasına dayandırılmıştır. 

Buna göre, herhangi bir devlet revizyonist amaçlarla hareket edip sistemi baştan şekillendirmeye çalıştığında, diğer güçler, güçler dengesi prensibi gereği, 
bir araya gelip karşı bir dengeleyici blok oluşturmaktaydılar. Başka devletleri güvensizliğe itecek politikaların bu politikaları uygulayanlar açısından maliyetli 
olacağının gösterilmesine dayanan caydırıcılık politikası, karar alıcıların rasyonel hareket ettiklerini varsaymaktaydı. 15 

1990 sonrası dünyada yavaş yavaş değişmeye başlayan şartlar sonucunda klasik güvenlik anlayışının tek ve değişmez aktörü olan devletin güvenliğinin yanı sıra insan güvenliği, toplum güvenliği ve küresel güvenlik tartışmaları çerçevesinde, devlet güvenliğinin ötesinde farklı analiz düzeylerinde güvenliğin ele alınması gerektiği tartışılmaya başlanmıştır 16. 

İnsan güvenliği, sürdürülebilir barışın ve sosyal adaletin ancak bireylerin haklarının ve ihtiyaçlarının risklerden korunmasıyla mümkün olabileceğini savunan küresel güvenlik için insan-merkezli bir yaklaşımdır. Başlıca insani güvenlik riskleri arasında, şiddet ve insan hakları ihlalleri, afetler ve iklim değişimi, yoksulluk ve açlık, eğitim ve sağlık gibi temel hizmetlerden yararlanamamak sayılabilir. 

İnsan güvenliğinin karşılaştığı tehlikeler ve riskler uluslararası, ulusal ve yerel seviyelerde birbiriyle bağlantılı olup, bu bağlamda çözüm önerileri de bu 
değişik seviyelerdeki bağlantılar göz önüne alarak yapılmalıdır. 

Yerel boyutta karşılaşılan çevre sorunları nasıl küresel dengelerle ilgiliyse, aynı zamanda işsizlik, şiddet ve yoksulluk da değişik seviyelerdeki politik ve 
ekonomik çerçevelerin oluşmasında rol alan güç odakları, stratejik dengeler ve küresel para akışıyla ilgili mekanizmaların işleyişiyle ilgilidir. 

Bu, süreç ve sistemlerin insan güvenliği için ne anlama geldiğini sorgulamasıyla birçok çözümlenemez gibi görünen karmaşık problemlere başka bir bakış 
açısı getirilmesini sağlamaktadır.17 

Toplumsal güvenlik ise, toplumun kültürel kimliği ile ilişkilendirilmektedir. Ayrıca toplumun kimliği de önemli olmaktadır. 
Toplumsal güvenliğin sağlanması siyasi kimliğe sahip devletin güvenliğinin sağlanmasından oldukça farklıdır. Toplumları birbirinden ayıran belirgin özellikleri dinleri ve gelenekleridir 18. 
Buzan ın öncülük ettiği Kopenhag Okulu na göre, toplumsal kimlikler eskiden dine göre tanımlanırken, günümüzde ulus ve etnik gruplara göre tanımlanmakta dır. 
Dolayısıyla bu olgulara yönelik tehditler toplumu güvenlik aktörü haline getirmektedir. 

Ancak Theiler 19, Kopenhag Okulu nun toplumsal güvenliği anlatırken ele aldığı toplum olgusunu bir cisimmiş gibi anlattığını yani toplumu cisimleştirdiğini 
belirterek bunun yanlış olduğunu açıklamaya çalışmıştır. 
Küresel güvenlik dediğimiz kavram ise daha geniş bir anlam ifade etmektedir. Küreselleşmeye çalışan dünya içerisinde uluslararası sistemin güvenliğinin 
sağlanması, bu sisteme yönelik tehditlerle mücadele edilmesi küresel güvenliğin ana konusunu oluşturmaktadır. 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder