Medya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Medya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Mayıs 2020 Cumartesi

İNTİHAR SALDIRILARININ MEDYADA HABERLEŞTİRİLMESİ ÜZERİNE BİR ANALİZ 3

İNTİHAR SALDIRILARININ MEDYADA HABERLEŞTİRİLMESİ ÜZERİNE BİR ANALİZ 3



Bu bağlamda medyanın önemli sorumlulukları bulunmaktadır. Medya kuruluşları, kamu yararını gözeten bir habercilik anlayışı ile hareket ederken; aynı zamanda korku ve şiddet unsurlarına minimum seviyede yer vermeleri gerekmektedir. Schlesinger’e (1994: 55) göre; medya sunumu “bulaşıcı etkiye” neden olmaktadır. Böylelikle, bir olayın medyada sunuluş biçimi toplumda korku ve paniğin yaygınlaşmasına neden olabilmektedir. Terör söz konusu olduğunda bu etkinin insanlardaki korku, endişe ve panik hissiyatını arttırdığı belirtilmektedir. Bu perspektiften hareketle korku, endişe, şiddet ve panik içeren görüntülere haberlerde minimum sürelerde ve tekrara düşmeden vermek önemlidir. 


Tablo 6: 29 Haziran 2016 Tarihli ATV Ana Haber'de Saldırıyla İlgili Haberlerin Konu Başlıkları ve Süreleri 


Tablo 6’de olayın ertesi günü ATV Ana Haber Bülteni, saldırıyla ilgili haberleri ayrıntılı bir şekilde kategorize ettiği görülmektedir. Bu noktada ATV Ana 
Haber bülteninde, saldırının nasıl gerçekleştirildiği ile ilgili haberlerde şiddet içerikli görüntülere minimum sürelerde yer verilmiştir. Şekil3’de görüldüğü gibi 
illüstrasyonlar ile saldırganların temsil edilerek olayın nasıl gerçekleştiği bir, iki ve beş numaralı haberlerde detaylı bir şekilde anlatılmıştır. 


Şekil 3: 29. 06. 2016 Tarihli ATV Haber'de Saldırının Nasıl Gerçekleştiğin Anlatımı 

Kaynak: ATV Ana Haber Bültesi, 2016, http://www.atv.com.tr/ 

ATV Ana Haber’in toplumsal hafızayı ve kitle psikolojisini olumsuz yönde 
etkileyecek görsellerden kaçınmak için ayrıntılı bir şekilde filtreleme yöntemine gittiği açıkça görülmektedir. 


Tablo 7: 30 Haziran 2016 Tarihli ATV Ana Haber'de Saldırıyla İlgili Haberlerin Konu Başlıkları ve Süreleri 


Tablo 7’de 30 Haziran 2016 tarihli ATV Ana Haber’de konuya ayrılan süre yarı yarıya azalmış; benzer azalma haber sayısında da gözlemlenmiştir. 30 Haziran 
günü, ATV Haber sıklıkla resmi makamların açıklamalarına ve güvenlik birimlerinin almış olduğu tedbirlerine yer verirken; ilk gün uyguladığı filtreleme yöntemini koruduğu gözlemlenmiştir. Bir numaralı haberde, resmi makamların ifadelerine yer verilirken; saldırıda yaşamını yitiren vatandaşların kimlikleri direk olarak resmi makamlardan aktarılarak sunulmuştur. Ayrıca haberde kullanılan görüntülerde, kaosa, paniğe toplumsal huzursuzluğa etki edecek görsellerin kullanılmamasına özen gösterildiği tespit edilmiştir. İki numaralı haber devletin olay karşısında süratle geliştirmiş olduğu savunma mekanizmasını gösterme noktasında etkilidir. 


Tablo 8: 30. 06. 2016 Tarihli Show Ana Haber'de Saldırıyla İlgili Haberlerin Konu Başlıkları ve Süreleri 



Tablo 8’de, Show Ana Haber 30 Haziran günü, ilk günde olduğu gibi saldırıyı derinlemesine ele almıştır. Konuyla ilgili on bir haberin yayınlandığı tespit edilmiştir. 

On bir haberin altısında resmi makamların açıklamalarına yer verilmesine rağmen; tekrar eden aynı olay yeri görüntülerine yer verildiği tespit edilmiştir. Ulusal güvenliğe ve bütünlüğe tehdit oluşturan olayları haberleştirirken özellikle resmi makamların ve devletin üst kademesindeki yetkililerin söylem ve kararlarını konu edinen haberlerin hazırlanması toplumsal huzurun sağlanması ve kamunun bilgilendirilmesi açısından önemlidir. Özellikle halk, devletin süreci kontrol etmesinden,olayla ilgili gerekli önlemleri almasından olumlu yönde etkilenmektedir. Böylelikle insanlar özellikle olayın yaşandığı şehirlerde gündelik hayatlarına daha çabuk adapte olmaktadır. 


Şekil 4: 30 Haziran 2016 Tarihinde Show Ana Haber'de Yaşanılan Korku ve Panik Anının Gösterimi 

Kaynak: Show TV Ana Haber , 2016 http://www.showtv.com.tr/ 

Aynı şekilde olay anı ve sonrasında yaşanılan korkunun Şekil4’deki örnekte gösterildiği gibi sıklıkla sunumu:Bireylerin ve toplumun risk algısını arttırmaktadır. 

Böylelikle terör örgütleri korku iklimini topluma yaymak için medyayı araçsallaştırmaktadır. Bireyin korku ve risk algısını tetikleyen, bu ve benzeri 
görüntüler, kitlelerin yaşam dünyalarını olumsuz yönden etkileyebilmektedir. 


Tablo 9: 1 Temmuz 2016 Tarihli ATV Ana Haber'de Saldırıyla İlgili Haberlerin Konu Başlıkları ve Süreleri 


Tablo 9’da görüldüğü gibi 1 Temmuz 2016 tarihi itibariyle araştırmanın ana kütlesini oluşturan terör saldırısı ülke gündeminden, dolayısıyla da iki haber kanalının gündeminden çıkmıştır. Resmi makamlardan yapılan açıklamalara her iki haber kanalından yer vermesinin yanı sıra tekrar görüntülerinden, olayın şiddetini konu alan görüntülerden ve toplumsal risk algısını arttıracak içeriklerden kaçınıldığı tespit edilmiştir. 

Sonuç ve Değerlendirme 

Araştırma kapsamında ulaşılan sonuç ve değerlendirmeler: Türkiye’nin içinde bulunduğu konjonktür gereği, sansasyonel yönü kuvvetli olan intihar saldırıları 
haberleri dahi dört gün içerisinde ana haber bültenlerinin gündeminden düşmektedir. 
Grafik1 verileri, bu sonucu açıkça ortaya koymaktadır. 

Bu bağlamda araştırma kapsamında analiz edilen Atatürk Hava alanında ki intihar saldırısını konu alan haberlerin, etik değerlere uygun, toplumun haber alma özgürlüğünü kısıtlamayan ve ülkenin ulusal çıkarlarının göz önünde bulundurularak her iki haber kanalı tarafından hazırlandığı tespit edilmiştir. Araştırma kapsamında, saldırının nasıl gerçekleştiği, hangi terör örgütü tarafından düzenlendiği gibi teyide muhtaç bilgilerin resmi makamlar tarafından doğrulandıktan sonra gazetecilik etiğine uygun bir şekilde kamu oyuna aktarıldığı sonucuna ulaşılmıştır. 

Araştırma kapsamında Tablo 4’ten elde edilen veriler, intihar saldırısının nasıl gerçekleştiğini konu alan haberlerin, ana haber bültenlerinde daha sık bir şekilde ve yayın akışının ilk sıralarında yer aldığını ortaya koymaktadır. Bu tarz haberler kurgulanırken; panik içinde kaçışan, olayın şokunu yaşanan yaralı ve çaresiz insan görüntülerine minimum süreler içerisinde yer verilmesi önemlidir. Tablo3 verileri ortaya koymaktadır ki; haberlerde olay sonrası yaşanan korku ve şiddet içerikli görüntülere yer verilmektedir. Özellikle saldırının şiddeti ve sonrasında psikolojik yıkımı aktaran görüntüler terörün yaymak istediği korku ve risk algısını tetiklemektedir. Bu nedenle şiddet, yıkım ve kargaşanın hâkim olduğu görüntüler tekrar tekrar izleyiciye aktarılmamalıdır. Tablo 3 verileri her iki ana haber bültenin de tekrar görüntülerin kullanıldığını ortaya koymaktadır.Kaos, yıkım ve korku öğelerini aktaran görüntülerin, saldırıyı konu alan haberin içerisine görsel materyal olarak eklenmemelidir. Şekil3 örneğin de olduğu gibi saldırının nasıl gerçekleştiğini açıklamaya yönelik hazırlanan haberlerin şiddeti ve kaos’u aktaracak görüntülerden uzak olmasına özen gösterilmesi gerekmektedir. 

Ana Haber bültenlerinde intihar saldırılarını konu alan haberlerin önemli bir kısmını, saldırıda yaşamını yitiren vatandaşlar ve onların hayat hikâyeleri 
oluşturmaktadır. Saldırının nasıl gerçekleştiğini konu alan haberlerden sonra en çok haberi yapılan konu saldırı da yaşamını yitiren vatandaşlar ve onların hayat 
hikâyelerini işleyen haberlerdir. Tablo 4’te yer alan sayısal veriler, bu durumu ortaya koymaktadır. Bu tarz haberler hem toplum, hem de saldırının mağdurları ve yakınları üzerinde yıkıcı etkiler yaratabilmektedir. Bu noktada terör örgütlerinin ikincil amacı da saldırdığı düzenin yönetim ilişkilerinden sonra halkın huzur ve refahını bozarak; gündelik hayatı felce uğratmaktır. Bu bağlamda saldırıda yaşamını yitiren vatandaşlar ve geride kalan kederli aileleriyle ilgili haberlerin gerek dili, gerekse de kullanılan görüntülerinin titizlikle seçilmesi önemlidir. Şekil 2 ve Şekil 4’te yer alan görüntülere benzer acıyı, korkuyu ve paniği aktaran görsellere daha az ve kısa sürelerde yer verilmesi yerinde olacaktır. 

Tüm dünyada terörün bir jeopolitiği olduğu için: Terör örgütleri kitlelerin ya da uluslararası desteğin gücü olmaksızın devamlılığını sağlayamamaktadır. 

Bu bağlamda terör örgütleri uluslararası bilinirliğini ve eylemlilik halini ulusal sınırların ötesine ulaştırmak amacıyla medyayı önemli bir araç olarak kullanmaktadır. Bu perspektiften hareketle yaşanan terör eylemleri sonrasında; saldırıya karşı gösterilen tepkilerin hem ulusal, hem de uluslararası boyutu daha sık ve uzun sürelerde ekranlara taşınması gerekmektedir. Araştırma kapsamında ana akım medyada yer alan iki haber bülteni, üç gün süresince uluslararası desteği konu alan toplamda dört haber yayınlamıştır. Bu sonuca tablo 4’deki analiz verileriyle ulaşılmıştır. Diğer bir noktada uluslararası destek mesajlarını konu alan haberlerin yayın sıklığı ve yayın akışındaki sırasıyla ilgilidir. Tablo 5 verilerine göre; Show Ana Haber’de 29 Haziran 2016 tarihli uluslararası desteği ve kınamayı konu alan haber 13. sırada verilmiştir. Tablo 6’da yer alan verilerde benzer bir sonucu ortaya koymaktadır. 29 Haziran 2016 tarihli ATV Haberin yayın akışı içerisinde intihar saldırısını konu alan haberler arasında 10. ve 11. sıradaki haberler uluslararası desteği ve kınamayı konu almaktadır. Bu iki haber aynı zamanda intihar saldırısını konu alan bültendeki son iki haberdir. Tablo 8 verileri de aynı sonucu ortaya koymaktadır. 30 Haziran 2016 tarihli Show Ana Haber’de Uluslararası desteği ve kınamayı konu alan haberler yayın akışına göre 8. sıradan verilmiştir. Bu noktada teröre karşı uluslararası desteğin haber bültenlerinde daha sıklıkla işlenmesi ve haber yayın akışında ilk sıralara çekilmesi yerinde bir uygulama olacaktır. 


KAYNAKÇA 

AKÇAY, Yaşar Ömer ve ÇELENAY, Engin Ömer (2012). “Terör ve Medya 
İlişkisinin 2003 Yılında İstanbul’ da Meydana Gelen Saldırılar Örneğiyle 
İncelenmesi”, NEÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 2, s. 183-197. 

ANGENENT, Huub, ve MAN, Anton Frans (1996). Background Factors of Juvenile 
Delinquency, New York: Peter Lang. 

AVŞAR, Zakir (2002). “Terör Haberleri ve Medya”, Polis Bilimleri Dergisi, 4(2), s. 21-44. 

AVŞAR, Zakir (2017). “İnternet Çağında Medya, Terör ve Güvenlik”, TRT 
AKADEMİ, 2(3), s. 116-132. 

BECK, Ulrich (2006). Living In The World Risk Society. London School of 
Economics. 

BENNET, Tony (1988). Media, Reality, Signification. London: Routledge. 

CHOMSKY, Noam (1993). Medya Denetimi, (Çev. Şen Süer), İstanbul: Tüm 
Zamanlar Yayıncılık. 

COREY, Robin (2004). Fear: The History of a Political İdea. New York : Oxford 
University Press. 

DEĞER, Kamuran (2017). “Olağanüstü Durum Haberciliğinin Atatürk Havalimanı 
Terör Eylemi Üzerinden İncelenmesi”, TRT AKADEMİ, 2(3), s. 98-115. 

DÖNMEZ, Ali. (1998). Sosyal Psikoloji, Ankara : İmge Kitapevi. 

DURKHEIM, Emile (2003). Sosyolojik Yöntem Kuralları. İstanbul: Bordo Siyah. 

DURKHEIM, Emile (2002). İntihar. İstanbul: Cem Yayınevi. 

FİDAN, Mehmet (2004). Terör ve Medya, (Editörler), Orhan Gökçe ve Uğur Demiray. Terörün Görüntüleri, Görüntülerin Terörü, Konya: Çizgi Kitapevi, s. 59-81. 

FREEDMAN, Jonathan; SEAR, David; LETİTİA, Anne Peplau (2003). Sosyal 
Psikoloji, (çev. Ali Dönmez), Ankara: İmge Yayınevi. 

FUKUYAMA, Francis (2015). Güven Sosyal Erdemler ve Refahın Yaratılması, 
İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. 

FUREDI, Frank (2001). Korku Kültürü, (çev. Barış Yıldırım), İstanbul : Ayrıntı 
Yayınları. 

GABRIEL, Weimann (1983). “The Theater of Terror: effects of press coverage”, 
Journal of Communication, 33. 

GIDDENS, Anthony (2000). Elimizden Kaçıp Giden Dünya, (Çev: Osman Akınhay), İstanbul: Alfa Basom Yayın Dağıtım. 

Habertürk (2016). "Cuma Namazında Bomba Şüphesiyle Cami Boşaltıldı", 
Habertürk.
http://www.haberturk.com/gundem/haber/1261482-adanada-cuma-
namazinda-bomba-suphesiyle-cami-bosaltildi, Erişim Tarihi: 22. 11. 2016. 

İNAL, Ayşe (2009). Haber Medyası, Siyaset ve Terör, (Editörler), Mustafa Şeker ve Tülay Şeker.Terör ve Haber Söylemi. İstanbul: Literatürk. 

İNCEOĞLU, Yasemin (2000). Uluslararası Medya, İstanbul : Beta Yayınları. 

LEWIS, Jeff (2005). Language Wars The Role of Media and Culture in Global Terror and Political Violence, London: Pluto Press. 

MARTIN, Gus (2006). Understanding Terrorism: Challenges, Perspectives, and 
Issues, Thousand Oaks: Sage. 

NORRIS, Pippa; KERN, Montague; JUST, Marion (2003). Framing Terrorism: The New Media, the Goverment and the Public, New York : Routledge. 

PARSONS, Talcott (1967). The Structure of Social Action. Free Press. 

PERESIN, Anita (2007). “Mass Media and Terrorism”,The Journal of Medij. İstrazs, (13)1, s.5-22. 

POSTMAN, Neil (2016). Televizyon Öldüren Eğlence, İstanbul: Ayrıntı Yayınları. 

POSTMAN, Neilve POWER, Steve (1996). Televizyon Haberlerini İzlemek, İstanbul: Kavram Yayınları. 

RACHMAN, Stanley (1998). Anxiety, East Susex: Psyhology Press. 

SCHILLER, Herbert (1993). Zihin Yönlendirenler, İstanbul: Pınar Yayınları. 

SCHLESINGER, Philip (1994). Medya, Devlet ve Ulus, (çev: Mehmet Küçük), 
İstanbul: Ayrıntı Yayınları. 

SPENCER, Herbert (2013). Zihin, Ahlak ve Beden Eğitimi, İstanbul: Pegem 
Yayınları. 

ŞEKER, Mustafa ve Şeker, Tülay (2009). Terör ve Haber Söylemi, İstanbul: Literatür Yayıncılık. 

TILLY, Charles (2011). Demokrasi, İstanbul: Phoenix. 

TURNER, Bryan (1996). Oryantalizm Postmodernizm ve Din; (Çev:İbrahim 
Kapaklıkaya), İstanbul: Anka Yayınları. 

YÜCEDOĞAN, Güleda (2002). “Terör, Savaş, Şiddet ve Medya”,İstanbul 
Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi. s.105-114. 

ZENCİRKIRAN, Murat (2015). Sosyoloji, Bursa: Dora Basım Yayın. 

ZULLIGER, Hans (1998). Çocuklarımızın Korkuları, İsanbul: Cem Yayınevi. 


DİPNOTLAR;

1 Bu çalışmanın ortaya çıkmasında 2211a Doktora Burs Programıyla bizleri destekleyen TUBİTAK’a sonsuz teşekkürü bir borç biliriz. 

2 Arş. Gör. İstanbul Ticaret Üniversitesi İletişim Fakültesi, bcayci@ticaret.edu.tr, 

ORCID ID: 0000-0001-5945-8655 

3 Arş. Gör. İstanbul Ticaret Üniversitesi İletişim Fakültesi, aekaragulle@ticaret.edu.tr, 

4 Angenent ve de Man’ın tanımıyla sapma davranışı “geleneksel kural ve adetler bakımından istenmeyen ve kabul edilmeyen faaliyetler”dir (1996: 2). 

***

İNTİHAR SALDIRILARININ MEDYADA HABERLEŞTİRİLMESİ ÜZERİNE BİR ANALİZ 2

İNTİHAR SALDIRILARININ MEDYADA HABERLEŞTİRİLMESİ ÜZERİNE BİR ANALİZ 2




3. Araştırmanın Metodolojisi 

3.1 Araştırmanın Amacı 

Bu çalışma,ana haber bültenlerinde yer alan intihar saldırısı haberlerinin 
sunuluş biçimiyle ilgili durum tespiti yapması açısından önem arz etmektedir. 
Devletterör antagonizmasından hareketle çalışmanın amacı;intihar saldırısı 
haberlerinin, ana haber bültenlerinde sunuluş biçimlerini 28 Haziran 2016 tarihinde, Atatürk Havaalanı’nda gerçekleşen intihar saldırısı haberleri üzerinden incelemektir. 

Çalışma, ana akım medyada yer alan, ATV ve Show TV Ana Haber Bültenleri’nde, 28 Haziran 2016 tarihinde, Atatürk Havaalanı’nda gerçekleştirilen intihar saldırısını nasıl haberleştirildiği üzerine nicel anlatı analizi yöntemi kullanılarak tespit edilecektir. 

3.2 Araştırmanın Yöntemi (Evren, Örneklem ve Sınırlılıklar) 

Araştırmanın evrenini, 28 Haziran 2016 tarihinde “Atatürk Havaalanı’nda 
gerçekleştirilen intihar saldırısı” konulu haberler oluşturmaktadır. Bu evren 
içerisinden örneklem olarak belirlenen, ATV ve Show TV Ana Haber Bültenleri’nde yer alan konuyla ilgili haberlerdir. Çalışmanın örneklemi; rastlantısal olmayan örneklem türlerinden birisi olan, amaçlı örneklem yöntemi kullanılarak belirlenmiştir. 

Evrenin temsil kabiliyetini arttırmak için araştırma kapsamında reyting ölçümlemeleri, örneklemin oluşturulmasında belirleyici olmuştur.  

Örnekleme dâhil edilen her iki kanalın sahiplik yapısı, ideolojisi gibi ekonomik ve siyasi etkip arametreleri örneklem seçilirken değerlendirilmeye alınmamıştır. 

Çalışmanın sınıflandırma sistemi oluşturulurken, örneklemi oluşturan haberlerin tamamı dikkatlice incelenmiştir. Ortak alanlar tespit edilmiş, çalışma sınıflandırılmıştır. Çalışmada iki temel kategori kullanılmıştır. Bunlar; “haber konusundan kaynaklanan sorunlar” ve “görüntüden kaynaklanan sorunlar” şeklindedir. 

 Çalışmanın referans süresi, araştırmanın örneklemini oluşturan iki haber 
kanalının, ana haber bültenlerinde intihar saldırısı haberlerine yer verdiği günler ile sınırlandırılmıştır. Sınırlılık kapsamında 29 Haziran 2016 ile 2 Temmuz 2016 tarihleri arası araştırmanın referans süreleri olarak belirlenmiştir. 

Araştırmanın sonuçlarını, niceliksel veriler ışığında ortaya koymak için nicel 
anlatı analizi yöntemi kullanılmıştır. 

Bu noktada haber metinlerinin, muhabirlerin ve / veya spikerlerin söylemleri araştırmaya dâhil edilmemiş olup; eleştirel söylem analizi yöntemi araştırmanın hiçbir safhasında kullanılmamıştır. Öncelikli olarak araştırmanın ana kütlesinin haber kanallarında kaç gün süreyle haberleştirildiği tespit edilmiştir. Ardından, araştırmaylailgili haberlerin ana haber bülteninde ne kadarlık bir zaman dilimi kapladığı tespit edilmiştir.Sonrasında, araştırmaya konu olan intihar saldırısının haber konuları içeriklerine göre belirlenmiştir. Saldırının neden olduğu acı 
verici görüntülerin ne şekilde verildiği incelenecektir. Ardından olayın şokunu 
yaşayan insanların haberlerde ne sıklıkla aktarıldığı incelenecektir. Araştırma 
kapsamında, olayın şokunu yaşayan insanların görüntüleriyle birlikte kaos ve panik görüntülerin yinelenme sıklığı incelenecektir. 

3.3. Bulgular 

28 Haziran 2016 tarihinde, Atatürk Hava alanında gerçekleştirilen intihar 
saldırısı, Show TV Ana Haber Bülteninde toplamda dört gün; ATV Ana Haber 
Bülteninde ise; üç gün süreyle haberleştirilmiştir. 





Şekil1: Gün Bazında, Her İki Haber Bülteninde Yayınlanan İntihar Saldırısıyla İlgili Haberlerin Yüzdesi 



Şekil 1’deki verilere göre; her iki haber bülteni de, ilk iki gün saldırıyı konu 
olan haberlere yayınlarında uzun süreler ayırmıştır. Olayın ertesi günü (29.06.2016) iki haber kanalı da toplam yayın sürelerinin yarısından fazlasını araştırmanın ana kütlesini oluşturan, intihar saldırısını konu alan haberlere ayırmıştır. ATV Haber toplam sürenin %61,30’luk kısmını, Show Haber ise %54,19’luk kısmını Atatürk Havalimanı’nda gerçekleşen intihar saldırısını konu ala haberlere ayırmıştır. 02.07.2016 tarihine kadar ki süreçte, her iki haber kanalı da saldırıya ayırdıkları süreleri her geçen gün azaltmıştır. Dört günün sonunda yani 02. 07. 2016 tarihindeyse saldırı her iki haber kanalının da gündeminden tamimiyle kalkmıştır. ATV Haber 02.07.2016 tarihinde konuya yayın akışında hiç süre ayırmazken; Show Haber ise toplam sürenin %2,58’lik kısmını saldırıyla ilgili haberlere ayırmıştır. 

Şekil1’deki sayısal veriler göstermektedir ki: Türkiye’nin gündemi iki gün içerisinde değişmiştir. 

İki haber kanalı da ikinci günün sonunda konuyla ilgili haberleri gündemlerinden 
kaldırmaya başlamıştır. Bu tablo aynı zamanda Türkiye’de gündemin ne kadar hızlı bir şekilde değiştiğini sayısal veriler ışığında açıkça oraya koymaktadır. 

Atatürk Hava limanında gerçekleştirilen intihar saldırısı haberleri, Show TV 
Ana Haber Bültenin de dört gün süreyle haberleştirilmiştir. 





Tablo 1: Show TV Ana Haber Bülteninde Saldırının Gün Bazında Haberleştirilme Süreleri 

Tablo 1’deki verilere göre;saldırının ertesi günü Show TV Ana Haber Bülteni, toplam haber süresinin yarısını (%54,19) intihar saldırısı haberlerine ayırdığı tespit edilmektedir. İlerleyen günlerde kademeli olarak saldırıyla ilgili haberlerin süresi azalmıştır. 1 ve 2 Temmuz tarihlerindeyse, saldırıyı konu alan haberlerin süresi %6’nın aşağısına düştüğü tespit edilmiştir. Saldırının ertesi günü, ana akım medyada yer alan Show TV Ana Haber Bülteninde toplam süresinin yarısından fazlasının intihar saldırısını konu alan haberlere ayırması, medyanın terörist gruplar için ne kadar önemli olduğu gerçeğini sayısal verilerle ortaya koymaktadır. Ayrıca terör örgütlerinin, medya merkezli terörizm anlayışını benimsedikleri açıktır. Bu noktada medya merkezli terörizm (mediaoriented terrorism) kavramı, terörist gruplarının medyanın ilgisini çekecek şekilde düzenledikleri eylemleri tanımlamaktadır (Martin, 2006: 34). 

Birçok uzmanda terörist grupların, modern cephe olarak medyayı gördüklerini, araçsallaştırdıklarını ve terörizmin medya merkezli olarak geliştiği konusunda 
uzlaşmaktadır (Peresin, 2007: 7). Özellikle ilk iki günde, saldırıyı konu alan haberlere uzun süreler ayrılması, haber içeriklerinin toplum üzerindeki etki olasılığını arttırmaktadır.Bu nedenle ilk günlerde yayınlanan haberlerdeki söylemler kadar, görüntüler de toplumsal belleğin şekillenmesi noktasında önem arz etmektedir. 





Tablo 2: ATV Ana Haber Bülteninde Saldırının Gün Bazında Haberleştirilme Süreleri 


Atatürk Hava limanında gerçekleşen intihar saldırısı haberleri, ATV Ana 
Haber’de üç gün süreyle haberleştirilmiştir. Tablo 2’de ki verilere göre; saldırının ertesi günü ATV Ana Haber, toplam haber süresinin %61,30’luk kısmını çalışmanın ana kütlesini oluşturan intihar saldırısını konu alan haberlere ayırmıştır. 

Tablo 1’deki Show Ana Haber’e ait veriyle Tablo 2’deki veri karşılaştırıldığında iki ana haber bülteni de konuya uzun süreler ayırdığı ve yayın akışlarının gündemine intihar saldırısını konu alan haberleri yerleştirdikleri tespit edilmiştir. Ertesi gün,konuyla ilgili haberlerin,kapladığı süre azalmış (%33,38); 
2 Temmuz günü itibariyle de gündem tamamıyla değişmiştir. 

Atatürk Hava alanında gerçekleştirilen intihar saldırısının ana haber bültenlerin de geniş süreler yer alması, yayınlanan görüntülerin niteliğini önemli hale  getirmektedir. Özellikle terörist saldırılarının oluşturduğu olumsuz sonuçların tüm açıklığı ile yayınlanması: toplumsal yapıda psikolojik travmaların yaşanması na, korku kültürünün gündelik yaşamda hissedilmesine ve toplumsal risk algısının artmasına neden olabilmektedir. 




Tablo 3: Haberlerde Kullanılan Tekrar, Korku ve Şiddet Unsurlarının Dağılımı 


Televizyon haberciliğinin belirleyici ayrıcalığı, görüntüye olan bağlılığıdır. 

Bu bağlılık televizyonu ayrıcalıklı bir hale getirmektedir. Aynı zamanda bu durum habercilik anlamında bir dizi sorumluluklarda yüklemektedir. Haberde sunulan görüntüler, izleyiciyi üzerindeki etkisini arttırması bakımından yazılı ve sözlü metinden daha etkilidir. Bu nedenle haberde kullanılan görüntülerin nitelikleri, izleyicinin duygu ve anlam dünyasını etkilemektedir. Bu perspektiften hareketle haberlerde çok sayıda panik, kargaşa, şiddet, yaralı, kaçışan vatandaş ve benzeri görüntülerin tekrar edilmesi izleyiciyi olumsuz yönde etkilemektedir. Araştırma kapsamında iki haber bülteninde terörist saldırıyla ilgili toplam kırk iki haber incelenmiştir. Show Haber’de tekrar görüntülerinin yer aldığı haber sayısı yediyken (%28); ATV Haber’de bu sayı üçtür (%17,64). Korku ve şiddet içerikli görüntülerin yer aldığı haber sayısı Show Haber’de on birken (%44) iken; bu sayı ATV Haber’de yedidir (%41,17). Tablo-3’deki verilere göre; ATV Haber, Show Haber’e göre korku ve şiddet içerikli görüntüler ile tekrar eden görüntüle yayın akışı içerisinde daha az yer verdiği tespit edilmiştir. 



Tablo 4: Konularına Göre Haber İçerikleri 

Haber içeriklerine bakıldığında; her iki haber kanalı da “İntihar saldırısının nasıl gerçekleştiğini” konu alan haberlere, bültenlerinde büyük oranda (ATV Haber %41, 17, Show Haber %40) yer verdiği görülmektedir. Ardından, “Terör mağdurları ve yakınlarıyla ilgili” haberler ATV Haber’de %23,52, Show Haber’de 
%24 oranında yer bulmuştur. Siyasilerin saldırıya yönelik mesajlarını konu alan haberler ATV Haber’de %11,76, Show Haber’de %16 oranında yer bulmuştur. 
Yabancı ülkelerden gelen destek mesajlarını konu alan haberler, ATV Haber’de %11,76, Show Haber’de % 8 oranında yer bulmuştur. Her iki haber kanalı da saldırı sonrasında canlı bağlantılar gerçekleştirerek son dakika bilgilerini paylaşmışlardır. 




Tablo 5: 29 Haziran 2016 Tarihli Show Ana Haber'de Saldırıyla İlgili Haberlerin Konu Başlıkları ve Süreleri 


Tablo 5’de olayın ertesi günü, Show TV Ana Haber Bülteni’ndeterörist saldırıyla ilgili haberlerin ayrıntılı bir şekilde kategorize edildiği görülmektedir. 

Saldırının ayrıntılı bir şekilde kategorize edilmesi, toplumun bilgilenmesi noktasında doğru bir yaklaşımdır. Bu noktada,“Saldırıda hayatını kaybeden vatandaşlarımızın aileleri”, “Saldırıda yaşamını kaybeden vatandaşlarımızın hayat hikâyeleri” ve “Yaralı yakınları birbirine girdi” başlıklı haberler hem konusu, hem de yayın sürecinde kullanılan görüntüleri itibariyle, titizlikle ve ayrıntılı şekilde hazırlanması gerekmektedir. Çünkü terör örgütleri, hedef aldıkları toplumların zihinlerinde ve psikolojilerinde yılma, panik korku gibi bir takım yıkıcı duyguları harekete geçirmek istemektedir (Avşar, 2002: 27). 

Özellikle yaşanan acının kamuya aktarımı, terörün yaratmak istediği korku ikliminin oluşmasında önemli bir faktördür. Terör örgütlerinin intihar saldırılarıyla birlikte hedefledikleri öncelikli olarak toplumsal huzursuzluğun ve korkunun gündelik hayata indirgenmesidir. 

Bu bağlamda saldırıda yaşamını yitiren vatandaşların yakınlarının yaşadığı üzüntü ve kederin uzun süreli haberleştirilmesi saldırının halk üzerindeki psikolojik etkilerini arttırabilmektedir. 


Şekil 2: Saldırıya Maruz Kalan Bir Personelin Yaşadığı Korku ve Panik 
 Kaynak: Show TV Ana Haber , 2016 http://www.showtv.com.tr/ 


Şekil 2’de saldırıya maruz kalan hostesin yaşadığı korku ve panik anı ekranlara yansıtılmıştır.  

İlgili görüntü 29. Haziran 2016 tarihli Show TV Ana Haber Bülteni’nde 1, 3, 5 ve 13 numaralı haberlerde tekrar yayınlanmıştır. Özellikle 5 numaralı 
haberde,aynıgörüntü iki defa yayınlanmıştır. Toplamda, saldırıya maruz kalan hostesin yaşadığı korku ve panik anını temsil eden görüntü bir haber bülteninde beş defa yayınlanmıştır.30 Haziran tarihinde ise; 6 numaralı haberde aynı görüntü tekrar yayınlanmıştır. Terör haberleri kuşkusuz izler kitle üzerinde duygusal gerilimlere neden olmaktadır. Terör stratejilerinde medyanın oynadığı rolü “korku tiyatrosu”na benzeten Weimann, terörle medya arasındaki etkileşimi, dramaturjiden aldığı kavramlarla açıklamaktadır. Teröristler öncelikle senaryolarını yazarlar, ardından senaryoya uygun şekilde sahnelerler. 
Bu bir korku tiyatrosudur. 
Bu noktada küresel iletişim sistemi içerisindeki sahne medyadır. 
Teröristler oyuncu, izleyiciler ise halktır. 
Korku tiyatrosu ancak medya dolayımı ile sahlenebilmekte dir 
(Gabriel, 1983: 38) 


3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

İNTİHAR SALDIRILARININ MEDYADA HABERLEŞTİRİLMESİ ÜZERİNE BİR ANALİZ 1

İNTİHAR SALDIRILARININ MEDYADA HABERLEŞTİRİLMESİ ÜZERİNE BİR ANALİZ 1 




Berk ÇAYCI 2 
Ayşegül Elif ÇAYCI 3 

ÖZET 

Ulusal güvenliğe ve toplumsal refaha yönelik düzenlenen intihar saldırılarının amacı, terör eylemlerinin toplum üzerindeki yıkıcı sonuçları/etkileri kadar medyada görünür olmayı başarmaktır. Bu perspektiften çalışmanın temel sorunsalı, terör örgütlerinin geniş kitleleri etkilemek (korku, yıldırma, panik, kutuplaştırma); toplumsal belleği şekillendirmek ve uluslararası ölçekte sesini duyurmak adına modern cephe olarak gördüğü medyanın, intihar saldırısı haberleri üzerinden araştırılması dır. Bu bağlamda çalışmada savunulan temel argüman; intihar saldırısı eylemlerinin medyada haberleştirilme biçimlerinin ve sınırlılıklarının terör, korku ve risk algısının kolektif hafızada şekillenmesinde belirleyici olduğudur. Devlet terör antagonizmasın dan hareketle çalışmanın amacı, intihar saldırısı haberlerinin haber bültenlerinde sunuluş biçimlerini, 28 Haziran 2016 tarihinde Atatürk Havaalanı’nda gerçekleşen intihar saldırısı haberleri üzerinden incelemektir. Çalışmada, 28 Haziran 2016 tarihinde Atatürk 
Havaalanı’nda gerçekleştirilen intihar saldırısının, ana akım medyada yer alan ATV ve Show TV Ana Haber Bültenleri’nde haberleştirilmesi üzerine nicel anlatı analizi yöntemi uygulanmıştır. 


Giriş 

Terör eylemlerinin ortak amacı; saldırdığı düzenin yönetim ilişkilerini ve toplumsal refahı derinden sarsmaktır. Bu amaçla terör örgütleri,ulusal veya 
uluslararası arenada dikkat çekmek, sesini uluslararası ölçekte duyurmak ve geniş kitleleri “korkutarak”toplumsal refahın ortadan kaldırılması için şiddet içerikli ölümcül saldırılar düzenlemektedir (Schiller, 1993: 41-43). Böylelikle her terörist eylem, saldırdığı düzene ve/veya topluma karşı gücünü göstermektedir. 

Bu perspektiften hareketle, terörist eylemler aynı zamanda bir propaganda girişimidir. 

Terörist eylemler,saldırdığı egemenlik ilişkisini küçülterek, bu ilişki içerisinde yer 
alan sivil, asker veya bürokratik üyeleri korkutarak; kendi sempatizanlarına karşı varlığını ve faaliyetlerini göstermektir. Diğer ifadeyle terörist eylemler, sadece kriminal vakalar değildir. İrrasyonel davranış biçimi olarak terörün ve terörist saldırıların bir jeopolitiği ve eylemlere rehberlik eden inançlar dizisi bulunmaktadır. 

Terörün jeopolitiği içerisinde, aynı zamanda derin uluslararası siyasi ilişkileri ve 
konsorsiyumları da bulunmaktadır. Bu bağlamda; Türkiye’nin yer aldığıcoğrafya, 
özellikle intihar saldırılarının sıklıkla karşılaşıldığı bir bölge olarak,son yıllarda ulusal ve uluslararası basının dikkatini üzerine çekmektedir. 

Medya, özellikle 11 Eylül Saldırısı’yla beraber, modern terörizmin yeni 
boyutlarını ortaya koymuştur. Milenyumun başında, Dünya Ticaret Merkezi’ne 
gerçekleştirilen iki intihar saldırısının an ve an aktarılması, yıkılan binaların 
milyarlarca insan tarafından eşzamanlı olarak izlenmesi, terörün yarattığı korku ve risk algısını küresel boyuta taşımıştır. Korku ve risk algının küresel ölçekte 
yayılmasında,öncelikli etki parametresi; medyanın yaşananları haberleştirme 
biçimidir (Schlesinger, 1994: 24). Özellikle televizyonun medya ekolojisindeki hâkim konumu, terörün ürettiği panik ve dehşet türünden korkuların topluma hızla yayılmasına neden olmaktadır ( Postman ve Power, 1996: 68). Bu noktada medyanın intihar saldırılarıyla pratik düzeyde ilişkisi, liberal kuramın öğretisiyle yani “yansıtma düzeyi” ile sınırlı değildir. Medya, salt enformasyon aktarımıyla yetinmemekte, aynı zamanda terör edimlerinin her düzeyinde bilinçli veya bilinçsiz aktif roller de üstlenmektedir. Özellikle intihar saldırıları, yarattıkları dramatik etki nedeniyle televizyonlarda ve haber bültenlerinde sıklıkla yer almaktadır. 

Bu çalışmada, ana akım medyada yer alan ATV ve Show TV Ana Haber 
Bültenleri’nin, Atatürk Havaalanı’nda gerçekleştirilen intihar saldırısını nasıl 
haberleştirdikleri üzerine, nicel anlatı analiz yöntemi kullanılmıştır. Devlet terör 
antagonizmasından hareketle çalışmanın amacı: İntihar saldırısı haberlerinin ana haber bültenlerinde sunuluş biçimlerini 28 Haziran 2016 tarihinde, Atatürk Havaalanı’nda gerçekleşen intihar saldırısı haberleri üzerinden incelenmektedir. Araştırmanın evrenini, 28 Haziran 2016 tarihinde “Atatürk Havaalanı’nda gerçekleşen intihar saldırısı” konulu haberler oluşturmaktadır. Bu evren içerisinden örneklem olarak seçilen ATV ve Show TV Ana Haber Bültenleri, rastlantısal olmayan örneklem türlerinden birisi olan amaçlı örneklem yöntemi kullanılarak belirlenmiştir. Araştırma kapsamında, reyting ölçümlemeleri, örneklemin oluşturulmasında belirleyici olmuştur. 

Çalışmanın referans süresi, araştırmanın örneklemini oluşturan iki haber kanalının ana haber bültenlerinde intihar saldırısı haberlerine yer verdiği günler ile sınırlandırılmıştır. Sınırlılık kapsamında, 29 Haziran 2016 ile 2 Temmuz 2016 tarihleri arası, araştırmanın referans süreleri olarak belirlenmiştir. 

Çalışmanın birinci bölümünde; medyada üretilen korku kültürü ve risk 
algısıliteratür taramasıylaincelenmiştir. İkinci bölümde; intihar saldırısı haberlerinin nasıl haberleştirildiği üzerine argümantatif çalışma yapılmıştır. Çalışmanın amacı ortaya koyulduktan sonra, 28 Haziran 2016 tarihinde meydana gelen intihar saldırısının ATV ve Show TV Ana Haber Bültenleri'nde yer alış biçimleri, nicel anlatı analiz yöntemiyle incelenmiştir. 

1. Medya ve Korku Kültürü 

Korku, tüm canlılar için ortak bir duygu olarak, varoluştan itibaren değişmeden 
varlığını sürdüren; ama nedenleri çeşitlenerek artan bir hissiyattır. Korku, insanın rasyonel çıkarımlarına dayandığı gibi, akıl dışı durumlarda dahi insanın hissettiği bir duygudur. Bu nedenle korku, bilinmezlik kadar bilindiği halde, denetlenemeyen durumlar karşısında, insanın bilinçli ya da bilinçsiz olarak ürettiği tepkinin nedeni konumundadır. Freud’a göre; korku, insanın olağan dışı olarak kabul ettiği ve çıkarları ile ters giden durumlarda bir şey yapamamasına bağlı olarak gelişen tehlikenin işaretidir (Zulliger, 1998: 19-36), (Dönmez, 1998: 623). Freud, korku durumunu rasyonel akılla birleştirerek ikiye ayırmıştır. Böylelikle dışarıdan gelen, kaynağı belirli bir tehlikenin neden olduğu korkuya “gerçek korku” adını vermektedir (Freedman vd., 2003: 78). 

Örneğin; televizyonda oğlunun eğitim gördüğü okulda rehine krizinin yaşandığı haberini alan annenin yaşadığı korku,tamimiyle nesnel kaygıların ürettiği gerçek bir korkudur. Gerçek korkunun karşısına Freud, “nevrotik kaygı” durumunu yerleştirmiştir (Freedman vd., 2003: 79-81). Duhm (2009: 13), nevrotik 
kaygıyı toplumsal korkular olarak adlandırmaktadır. Böylelikle, bu ayrım korku ve kaygı arasındaki ayrışmanın göstergesidir. Çünkü gerçek dışı kaygı, kaynağı belirli korkuların aksine bireyin veya toplumun zihin dünyasında, dışarıdan kazandığı enformasyonun, gözlemin ve tecrübenin sonucunda üretilen, aklın bir ürünüdür. 

Örneğin; gündelik yaşamda her gün terör haberlerinin hikâyeleştirilerek tüm detayları ile anlatılması, terör tehdidinin kent yaşamında olduğuna dair haberlerin sistematik şekilde tekrarlanması, şehirde yaşayan toplulukların nörotik kaygı taşımasına neden olmaktadır. Bu durumun güncelörneği; 28 Haziran 2016 tarihinde gerçekleştirilen Atatürk Havalimanı saldırısının hemen sonrasında, Adana’da 1 Temmuz 2016’da Cuma namazı esnasında halkın camideki kişiyi intihar bombacısı zannederek linç etme girişimidir (Habertürk, 2016). Ardı ardına gerçekleşen olaylar göstermektedir ki, insanlar medya iletilerinin etkisi altında, kent hayatında her saniye yaşanabilecek terör 
saldırısının kaygısıyla yaşamlarını devam ettirmektedir. İnal’a (2009: 24) göre; XXI. yüzyılda, terör örgütlerinin yaydığı korku, tehdit ve muhtemel riskler, medya iletileri ve iletişim teknolojileri aracılığıylaulusal ve uluslararası ölçekte tekrarlanmaktadır. Bu noktada terör, medyanın kamuoyunu bilgilendirme özgürlüğü üzerinden yeni olası riskler üretmekte, böylelikle gündelik hayatı sekteye uğratmaktadır (Norris vd., 2003: 3-4). Bu noktada terörle mücadelede, en az siyasi otorite kadar, haber medyasına da önemli görevlerin düştüğünü göstermektedir. 

Kaygı kavramı, beklentinin ya da olası durumun öncesinde gelişen insani bir 
durumdur. Beklenti hali, olası kötü durumun gerçekleşmesiyle ilgili şüphe 
içermektedir. Herhangi bir şüphenin oluşması içinde, dışarıdan edinilen bilgiyle, ya da deneyimlenen durumla sahip olunan bilginin mantıklı bir bütünlük oluşturması gerekmektedir (Rachman, 1998: 119). Öyle ki, şüphenin kaygı durumuna geçmesinde, dışarıdan kazanılan bilginin niteliği belirleyici olmaktadır. Günümüzde algı, dünyamızı şekillendiren öncelikli araç halini alan iletişim ortamlarının dijitalleşmesiyle, zaman ve mekân bütünlüğünün iletişim sürecinde bozulması bireyin ve toplumsal hafızanın şekillenmesinde belirleyici olmaktadır. Etki alanı her geçen gün genişleyen medya, izleyiciye sunduğu iletilerle, korku veya kaygı üretebilmektedir. Korku ve kaygı, insan davranışlarını belirleyen önemli duygular olduğu için, bireysel ve toplumsal hayatı olumsuz yönde etkilemekte, kolektif davranışı biçimlendirmektedir. 

Dijital çağda toplumsal veya bireysel kaygı üretimi arasında, negatif yönde bir 
ivmelenme söz konusudur. Bu nedenle kaygının ve korkunun ürettiği öncelikli 
davranış, korunma ve kaçma düşüncesidir. Bunun nedeni; korkuların temelde kişisel deneyimlerle biçimlendirilmesidir (Furedi, 2001: 8). 

Günümüzdeyse tecrübe edilen korkuların büyük bir kısmı kişisel deneyimlerden kaynaklanmamaktadır. 

Örneğin; terör korkusu gibi bir takım korkular toplum içerisindeki çatışmalar dan kaynaklanmaktadır (Corey, 2004: 2). Bahse konu durumların, bireyle çoğu zaman organik bağı bulunmamaktadır. Buna rağmen, anlam dünyasını şekillendiren medya aracılığıyla dağıtılan iletiler ve bu iletilerin çerçeveleniş biçimleri, sunuluş biçimleri, teknik müdahaleleri, sonuç itibariyle korku ve kaygının insanlar tarafından içselleştirilmesiyle sonuçlanmaktadır. 

Bu durum toplumsal yapıda ortaya çıkan bireyin – bireye ya da bireyin topluma karşı duyduğu “güven” sorunsalıyla ilişkilidir. 

Fukuyama’ya (2015: 41) göre; güven, ortak normları temel alan ve sistemli 
olarak gerçekleşen dürüst davranışların sergilendiği topluluklarda, bireyin diğer 
üyelere yönelik ürettiği beklentidir. Tilly (2011: 251) ise; güven duygusunun, insanın toplulukçu ya da bireysel olarak gözlemlediği tüm davranış biçimlerinin ürettiği riskin sonucuna değer biçerek oluştuğunu söylemektedir. Bu bağlamda risk ile güven kavramları iç içe geçmiştir (Giddens, 2000: 48). Bu diyalektik yapı içerisinde risk ve güven birbirini sürekli denetlemektedir. Örneğin; toplumda bir kuruma duyulan güven azaldığında, olası riskler artmaktadır. Bu durum korku kültürünün toplumları depresif hale getirmesine neden olmaktadır. Kuş gribi haberlerinde, hastalığın küresel bir salgına dönüştüğü ve milyonlarca insanı etkileyebileceğine yönelik üretilen haberler, riskleri ve tehlikeleri sürekli abartan bir medya anlayışıyla karşı karşıya kaldığımızı göstermiştir. Bu süreçte, korku toplumda yaygınlaştıkça, bu duruma neden olan dinamikler abartılmakta, sorunun çözümleri göz ardı edilebilmektedir. Medya, çoğu zaman sadece olayın sansasyonel boyutlarına odaklanarak reyting kaygısıyla gelişen bir habercilik refleksi sergileyebilmektedir. Böylelikle, toplumsal yapı içerisinde kaygı ve/veya korku duygusu yükseldikçe güven duygusu azalmaktadır. Bu durumun 
sonucu olarak, olası risklerin yükselmesi, bireyin kendisini risk toplumu içerisinde yaşadığı hissine kapılmasına neden olmaktadır. Bu noktada, bireyin risk altında olduğuna karar vermesinin nedeni; medya aracılığıyla yayılan enformasyonun gerçeklik/hakikat ile olan ilişkisidir. Özellikle yeni dijital çağda, medyanın enformasyon akışındaki merkezi rolü yaşam dünyalarını şekillendirmektedir. 

Böylelikle, toplumsal yapı içerisinde medya dolayımlı ortaya çıkan güvensizlik hali, var olan risk algısının coğrafi sınırlarını silikleştirmektedir. Son kertede, korku ikliminin ürettiği atmosfer, küresel boyutta hissedilmektedir. Terör, güvenlik, ve iktisadi faaliyetlerde toplumların zihin dünyasında determinist etkiye sahip olan medya ve onun dijital uzantıları toplumsal hafızayı sınıfsal ayrım gözetmeksizin şekillendirmektedir. Beck’e (2006: 23-24) göre; risk toplumu, sınıflı toplum yapısını bertaraf etmektedir. Çoğunluğu etkisi altına alan risk, insanları olası tehlikeler karşısında eşit konuma indirgemektedir. Örneğin; yaşanan terör eylemi veya olası intihar saldırısı tehlikesi, herkes için ölümcül risk haline dönüşmektedir. 

Beck (2006: 46), asıl risk bilincinin, bugüne değil geleceğe ait olduğunu 
belirtmektedir. Bu nedenle risk, var olan tehlikelere dayalı süreç olduğu gibi küresel ya da bölgesel olarak üretilen stratejik güç konumundadır. Risk olgusunun üretilmesinde ise medya biriciktir. Çünkü medya, rızanın üretilmesi sürecinde olduğu gibi tüm teknik müdahaleleriyle gerçeği yapı bozumuna uğratma yeteneğine sahiptir. 

Giddens (2000: 46) bu durumu “imal edilmiş risk” olarak tanımlamaktadır. İmal 
edilmiş risk olgusu, korku, kaygı ve güvensizlik üzerinden türetilmektedir. İktisadi faaliyetler için üretildiği gibi, siyasal ve hatta devletler üstü amaçlar doğrultusunda risk, uluslararası güç politikalarının toplum üzerindeki aracı konumundadır. Bu nedenle, sıklıkla medya tarafından imal edilen risk olgusu genellikle küresel çıkarların tahakkümü altındadır. 

2. Televizyonda İntihar Saldırılarının Haberleştirilmesi 

İdeolojik eğilimleri yüksek topluluklar içerisindeki gruplar, örtük ya da net bir 
şekilde üyelerini baskı altına alarak kendilerini öldürmelerini istemekte veya 
emretmektedir. Böylesine bir özveriyi nedenselleştirirken de, toplumun ya da 
grubunrasyonel amaçları ön plana çıkartılmaktadır. Eğer kişi bu yükümlülüğü 
gerçekleştiremezse, bu durumda şerefini ve inancını yitireceğine inanmaktadır. Bu sebeple kişi topluluğun ve/veya üyesi olduğu grubun saygısını kazanmak adına yaşamına son vermektedir (Durkheim, 2002: 248-249). 

İntihar saldırıları, gündelik hayatta terör korkusunu hissettirmek, ulusal veya 
uluslararası medyanın dikkatini çekmek, medyada daha uzun süre yer almak ve maddi ya da manevimaksimum tahribata sebep olmak gibi nedenlerden ötürü terör örgütlerinin son zamanlarda sıklıkla başvurduğu eylem türüdür. Türkiye’de 2015’ten bu yana DAEŞ ve PKK terör örgütleri, sıklıkla şehirlerde gerçekleştirilen intihar saldırılarını tercih etmektedir. Bu noktada gazete, televizyon ve radyonun yanı sıra dijital iletişimin haber üretim ve dağıtım sürecine eklemlenmesiyle farklı boyutlar kazanan haber içeriklerinin terör propagandasına bilinçsizce alet olmadan kitlelere ulaştırılması yeni dijital çağın önemli bir sorunsaldır. 

Bu sorunsalın merkezinde, haber içeriklerinin kolektif bilinci ve ulusal / uluslararası güvenliği etkilemesi yer almaktadır. 

Yapısal fonksiyonel yaklaşımla konuyu ele aldığımızda toplum: Parsons (1967), 
Spencer (2013) ve Durkheim (2003) gibi sosyologların tanımlamalarıyla canlı bir organizma şeklindedir. Değişimin sürekliliği içerisinde toplumu oluşturan ve 
şekillendiren kurumlar arasında mutlak bir etkileşim söz konusudur. Bu nedenle 
medya iletileriyle toplumun yaşam dünyası arasında mutlak bir denge söz konusudur. 

Bir alt sistem olarak medyada sunulan içeriklerin nitelikleri,toplumun intihar 
saldırılarına karşı tutumunu, korku ve risk algısını belirlemektedir. Bu bağlamda eğer medya, terör eylemlerinin haberleştirilmesinde ulusal veya uluslararası çıkarları ve güvenliği gözetmez ya da reyting kaygısı ve sansasyonel habercilik adına teröre bilinçsiz şekilde alet olursa,medya disfonksiyonel/bozuk fonksiyonel yapı haline gelmektedir. Bu bağlamda, medyanın toplumsal sorumluluğu ön plana çıkmaktadır. 

Medya ve terör ilişkisi içerisinde yer alan aktörler; devlet, kamuoyu, terör 
örgütleri ve medya şeklindedir. Terör örgütleri, kamuyu ve devleti direk olarak 
hedefine almaktadır. Bu noktada medya, toplumu bilgilendirme rolünü üstlenirken; aynı zamanda mesleki ve etik sorumlulukları da beraberinde gelmektedir. Medya, toplumun huzur ve bütünlüğüne karşı tehdit oluşturan sorunları haberleştirirken; hassas davranması, haberlerde özenli dil kullanması ve terörün amacına hizmet edebilecek her türlü yayından kaçınması gerekmektedir. Özellikle saldırıların ilk saatlerinde, kaynağı ve doğruluğu kanıtlanmamış bilgileri verirken; habercilik reflekslerinin, habercilik etiğiyle bir arada hareket etmesi kamusal çıkarların korunması noktasında oldukça önemlidir. Ancak, medyanın bu merkezi önemine rağmen “reyting kaygısı” ve haberi ilk duyurma arzusuyla hareket edilmesi terör eylemlerinin toplumsal etkisini arttırmaktadır (Şeker ve Şeker, 2009: 70). 

Örneğin; 
Yüzyılın başında, Amerika’da İkiz Kulelere gerçekleştirilen intihar saldırılarının başta Amerikan medyası olmak üzere, hikayeleştirilerek bilinçli bir şekilde yeniden üretimi, terör-İslam ilişkisinin tartışılmasını beraberinde getirmiştir. Bu bilinçli yönlendirme, başta Amerikan medyası olmak üzere, haberin her türlü ayrıntısının medyada yer alması; intihar saldırılarının bilinçsizce terör örgütünün küresel ölçekte propagandasına dönüşmesine neden olurken; toplumun terör algısı yeni bir boyut kazanmıştır. Bu durum medya aracılığıyla terör riskinin ve bu durumun ürettiği korkunun şehirlere indirgendiği nin somut göstergesidir. 

Jeff Lewis (2005: 24), terörün ağ toplumunda bir iletişimsel eyleme dönüştüğü nü ifade etmektedir. Bu bağlamda,terör örgütleri özellikle kitlesel boyut 
kazanmak, gündelik hayatın içerisine girmek, sosyal hayatı bloke etmek ve en önemlisi medyada daha sık ve uzun süreler yer almak adına son yıllarda intihar saldırılarını tercih etmektedir. Terör kaynaklı intihar saldırılarının dört temel karakteristiği vardır (Fidan, 2004: 59). Bunlar: 

1. Küresel ve/veya yerel boyutta korku iklimi tasarlamak 
2. Askeri hedeflerin yerine daha geniş kitleleri hedef alarak; korku ikliminin etkisini arttırmak 
3. Sivillerin dâhil edildiği eylemler düzenleyerek; terörü siyasal ve askeri alanın dışarısına çıkartarak sivilleştirmek 
4. Hükümetin, toplumun ve sosyal grupların politikalarını etkilemek 


Meydana gelen intihar saldırıları, medyada yer almaya başladığı andan itibaren 
terör, sembolik bir eyleme de dönüşmektedir (Akçay ve Çelenay, 2012: 195). Tarihsel öğreti, terörist edimlerin ve özellikle de intihar saldırılarının toplumsal hafızanın içerisinde kendisine yer açmak adına sembolik değeri yüksek yerleri 
hedeflediğini göstermektedir. Atatürk Hava alanı, Sultan Ahmet Meydanı ve Beşiktaş Stadı gibi mekânlar, sembolik anlama sahiptir. Bu bağlamda sembolik anlama sahip mekânlarda düzenlenen eylemler, toplumsal hafızada yer edici ve mekânla birlikte her zaman hatırlanacağı için terör örgütleri tarafından özellikle hedef alınmaktadır. 

Habercilikte nesnellik, arzu edilen bir tutumdur (Bennet, 1988: 287). Ancak; 
medya terör ilişkisi, medyanın etik değerlendirmede en çok zorlandığı konular 
içerisinde ilk sırada yer almaktadır. Bir tarafta demokratik toplumların harcı olan, halkın haber alma özgürlüğü, diğer tarafta ise; terörün tabana yaymak istediği korku ve gerilim ikilemi içerisinde etik değerlere bağlı bir habercilik anlayışının geliştirilmesi gerekmektedir. 
Bu noktada medya, teröristlerin amaçlarına ve yönlendirmelerine alet olmadan halkı bilgilendirmeli ve bilinçlendirmelidir (Avşar, 2017: 126-127). 

Bu noktada kullanılan görsellerden üretilen haber diline kadar çok 
boyutlu bir yapı habercilik etiği içerisinde özenle düzenlemesi gerekmektedir. Çünkü görüntüler ve ifadeler, Chomsky’nin (1993:121) ifade ettiği gibi bilgi vermenin ötesine geçmektedir. Bu nedenle terör olaylarını haberleştirirken görsellerden, haber metinlerine kadar tüm süreçlerin farklı amaçlara hizmet etme olasılığı daima bulunmaktadır (Değer, 2017: 105). Özellikle terör olayları ve intihar saldırıları gibi kriz anlarında öncelikle toplumu bilgilendirici haberlerin hazırlanmasına dikkat edilmesi gerekmektedir. Bu yaklaşım terörün amaçlarını sekteye uğratacağı gibi, kamuoyunun bilinçlenmesi noktasında önem arz etmektedir (İnceoğlu, 2000: 348). 

Bilhassa, intihar saldırıları gibi toplumu psikolojik travmaya sürükleyen olağanüstü durumlarda, habercilerin basın etiğine uygun şekilde hareket etmesi gerekmektedir. 

Özellikle, intihar saldırılarının beklenmedik bir anda gerçekleşmesi ve sonrasında topluma ivedilikle ulaştırılma arzusu medyanın haber üretim sürecindeki rutin işleyişinin dışında çıkmasına neden olmaktadır. Bu durum, sistemli bir yayın akışının gerçekleşmesine engel olurken; bu süreçte topluma servis edilen görüntüler, kanıtlanmamış bilgiler ve kişisel yorumlar, terör örgütlerinin medyayı araçsallaştırarak; görünür olmayı başarmasına ve saldırının dolaylı etkilerini arttırmasına neden olmaktadır. Bu yayınların veya paylaşılan enformasyonun uluslararası kuruluşlar tarafından da kullanılma ihtimaliyse, her zaman göz önünde bulundurulmalı dır. Bu noktada konuyla ilgili haber içeriklerinin şiddete özendirmeden; insan ve toplum üzerindeki tahrip edici etkilerini direk vermeden sunulması gerekmektedir. Kaos ve krize neden olacak gerçek dışı bilgilendirmenin yapılmaması, olay yerine giden muhabirlerin süreyi doldurmak adına olayı tekrar tekrar anlatmasının önlenmesi gerekmektedir. 

Özü itibariyle terörist eylemlerle ilgili haberler, gazetecilik etiğine uygun şekilde verilirken, bu eylemlerin medyada suç ve sapma 4 olarak gösterilmesi gerekmektedir. Avşar’ın (2017: 123) ifade ettiği gibi: Demokratik toplumlarda, terör saldırılarını konu alan haberler kamuoyunun bilgi alma hakkı çerçevesinde verilmesi gerekmektedir. Bu noktada haberleri vermemek medyanın kendi dinamiklerine ve demokratik sistemin işleyişine engel olmaktadır. Çözüm ise; terör olaylarını haberleştirirken; etik değerlere bağlı, ulusal veya uluslararası çıkarları göz ardı etmeyen sorumlu bir habercilik anlayışıdır. 

Son kertede, yeni iletişim teknolojileri ve dijitalleşme ile birlikte, içinde 
bulunduğumuz dönem gösteri çağıdır. Hakikatin imaja yenik düştüğü ve enformasyon bombardımanıyla birlikte insanların tepkisizleştiği, hafızanın içerisinin boşaldığı ve muhakeme yeteneğinin azaldığı bir dönemin içerisindeyiz (Postman, 2016: 28). 

Kitleler şiddet ve kaosun hâkim olduğu görüntüler aracılığı ile imaj bombardımanına tutulmaktadır. Bunun sonucunda da şiddet ve terör sahnesi zaman içerisinde kanıksanmaya başlamaktadır (Yücedoğan, 2002: 111). 

Bu perspektiften hareketle terör saldırılarıyla ilgili medyada sunulan içerik bireyin zihnini ve duygularını etkilemektedir. Medya aracılığıyla kitlesel etki düzeyine yükselen intihar saldırıları, kolektif korkunun ve belirsizliğin oluşmasına neden olmaktadır. Medya, söz konusu saldırıların spekülasyonlar ile büyümesine; korku ve kaygının gündelik hayata yerleşmesine neden olabileceği gibi sürekli tekrarlarla sıradanlaşmasına ve diğer medya içerikleri gibi anlık tüketilir olmasına da sebep olmaktadır. Medyada haberleştirilen intihar saldırılarının çerçevelenmiş biçimi, toplumu duyarlı ya da duyarsız hale getirmektedir. 

Bu durum toplumsal bir reaksiyon olarak bilinçsizce teröre hizmet 
edebilmektedir. Örneğin; terör eylemlerinin yüzeysel hale getirilmesi, sürekli aynı iletilerin medyada tekrarlanması toplumu aşırı duyarsız hale getirmektedir. Korku ikliminin verdiği huzursuzluk, güvensizlik, üretilen kaos ve krizortamı toplumda huzur ve refahın yıkımı olarak nitelendirilirken; aşırı duyarsızlık ise toplumsal hafızanın şekillenmesinde, ulus bilincinin yitirilmesinde belirleyici olmaktadır. 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

30 Kasım 2018 Cuma

SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI ÜZERİNDE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ ETKİLERİ , BÖLÜM 9

SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI ÜZERİNDE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARININ ETKİLERİ , BÖLÜM 9



II. SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI 

Siyasal karar alma organları bulundukları siyasal sistemin özelliklerine göre degisiklik gösterebilirler. Örnegin bir monarside her konuda son sözü kral 
söyleyebilirken modern demokrasilerde yönetilenler adına kararı yürütme ve yasama organları alırlar. Bu alınan kararlar ise bürokrasi eliyle uygulamaya geçirilir. 
Çalısmanın sınırlandırılabilmesi amacıyla demokratik yöntemlerle idare edilen ülkelerdeki siyasi karar alma mekanizmaları incelenecektir. 
Öncelikle siyasal karar almanın gerçeklestigi yapının ortaya konması gerekir. 
İdris Küçükömer bu yapıyı Anayasa ve ona uygun diger kanunlar olarak tanımlamaktadır. Ona göre Anayasa ve diger kanunlar siyasal karar alma 
mekanizmasının üst çatısıdır. Bu mekanizmanın alt yapısı ise gerçek demokrasilerde bir taraftan siyasi hammaddeyi ortaya çıkaran, diger taraftan da alınacak kararın sekillenmesine etki yapan, yardım eden veya engelleyen halk içindeki kisiler, gruplar ve sınıflardır. İste bu alt kısım siyasal karar alma mekanizmasından dıslanırsa o siyasi rejim demokrasi olmaktan uzaklasır. (KÜÇÜKÖMER,1963) 

Siyasi arenada boy gösteren bütün siyasi partilerin amacı iktidar olmak eger iktidarda ise bu durumu devam ettirmektir. Ahmet Tan’a göre siyasal karar alma sürecinin temel aktörleri iktidar, muhalefet, bürokrasi, baskı grupları ve seçmenlerdir. (TAN, 2002:122-141)

Siyasal kararlar tüm toplum için baglayıcı kararlardır. Buradan hareketle siyasal kararların hükümet, siyasi partiler, baskı grupları gibi çesitli somut yapılar tarafından üretilerek yürütüldügü ileri sürülebilir. Aynı sekilde siyasal kararların yöneldigi alan birey olmayıp dogrudan dogruya kamunun kendisidir. Yine siyasal kararlar çatısma ve uzlasma terimlerini bünyesinde bulundurur. (ERYILMAZ,2004:141) 
 İlter Turan, siyasal karar alıcıları siyasa yapıcılar olarak adlandırmıs, yasama ve yürütme organları olarak siyasal karar alıcıları ikiye ayırmıstır. (TURAN,1986) 
Günümüz modern toplumlarında siyasal karar alıcılar parlamento üyeleri, siyasi partiler, yerel yönetimler ile onları etkileyen bürokrasi, sivil toplum örgütleri, çıkar ve baskı grupları, medya ve üniversitelerdir. 

A) PARLAMENTO 

Günümüz siyasal sistemlerinde parlamentolar yasa yapma görevini yüklenmislerdir. Diger bir deyisle parlamentolar modern demokrasilerin yasama 
organlarıdır. İlter Turan’a göre parlamentolar pek çok isleve sahiptir. Bunlar kural yapımı, temsil, mesrulastırma-emniyet subabı-çıkıs yolu olma, siyasal egitim ve toplumsallastırma, denetleme, hükümet danısmanlıgı ve yargı islevidir. 
(TURAN,1986;166-179) Bu islevleri kısaca tanımlamak yararlı olacaktır. 
Öncelikle parlamentolar yasa koyuculardır. Fakat bu yasaları kendi baslarına yapamazlar. Özellikle günümüzde gelisen teknoloji, iletisim ve uluslararası iliskiler neticesinde parlamento üyelerinin her konuda yeterince uzman olması düsünülemez. 

Burada bürokratlar, baskı grupları, üniversiteler, sivil toplum örgütleri vb. unsurlar devreye girerler. Bu konu ileride islenecektir. Burada önemli olan parlamentoların kimi ülkelerde sadece sekli olarak kalsa da modern demokrasilerde tüm toplumu baglayıcı kararlar alabilmesidir. 
Parlamentonun bir diger islevi temsildir. Yasama kurumlarının gelismesi, genis kitlelerin siyasal katılım hakkını elde etmesiyle bir paralellik gösterir. Söyle ki 
milyonlarca insanın kendi kendilerini yönetmeye dogrudan katılması mümkün olamayacagından, bu islevin belirli aralıklarla seçilen temsilciler tarafından yapılması kaçınılmazdır. (TURAN, 1986:169) 
Parlamentoların her ülkede toplumun tüm kesimlerini temsil ettigi söylenemez. 
Örnegin Türkiye’de yüzde on seçim barajı mevcuttur. Bu oranın altında oy alan siyasi partiler ve dolayısıyla seçmenleri parlamentoda temsil edilemezler. İste böyle durumlarda önceki bölümlerde deginildigi üzere çıkar ve baskı grupları temsil islevi yerine getirirler. Yine de genel anlamıyla parlamentolar günümüz siyasal yasamında temsil kurumlarıdır. 
Parlamentoların üçüncü islevi mesrulastırma, emniyet subabı olma ya da çıkıs yolu saglama islevidir. Bu islevlerden kast edilen yasama ve temsil yetenegi olmayan parlamentoların bile bir sekilde varlıgını sürdürmesidir. 
Modern çagın siyasi diktatörlüklerinde göstermelik de olsa seçimler yapılmakta ve parlamentolar olusturulmaktadır. Bu parlamentoların olmasının amacı iç ve dıs kamuoyunda bir mesruiyet saglamaktır. 
Parlamentoların dördüncü islevi siyasal egitim ve toplumsallastırma islevidir. 
‘’Parlamentolar gerek seçmen kitlesini, gerek siyasal seçkinleri bilgilerle donatan ve yetistiren kurumlardır.’’ (TURAN,1986:175) 

Aynı sekilde parlamentolar toplumsallasma saglayan kurumlardır. Örnegin genis ve bölgesel farklılasmaların yaygın oldugu Hindistan, ABD gibi ülkelerde temsilcilerin ortak çatı altında bir araya gelmeleri , ortak degerlerin olusmasına ve yaygınlasmasına yardımcı olacaktır. Turan’a göre bu bütünlestirici tecrübe ‘’ulusal düzeyde bir toplumsallasma olayıdır.’’(TURAN,1986:176) 
Parlamentoların besinci islevi denetim islevidir. Demokrasilerin önemli özelliklerinden bir tanesi farklı kurumların birbirlerini denetlemesi yani çapraz 
denetimdir. İste parlamentolar demokrasilerde bu denetimi yapacak kurumlardan bir tanesidir.(KONGAR,2000) 

Modern demokrasilerde parlamentolar sistemin diger kurumlarını özellikle yürütme organı ve bürokrasiyi denetlemekle yükümlüdürler. Gensoru açılması, tahkikat komisyonu kurulması denetleme yöntemlerindendir.(TURAN,1986) 
Parlamentoların altıncı islevi hükümete danısmanlık yapmaktır. Pek çok ülkede savas ilan etmek, uluslararası anlasmaları yürürlüge koymak gibi görevler yürütme organlarına bırakılmamıs, bu gibi konularda parlamento onayı aranmıstır. İste bu islev bir anlamda yürütme organına yani hükümete danısmanlık islevi olarak algılanmıstır. 

Parlamentoların sonuncu islevi ise yargı islevidir. Örnegin Türkiye’de millet vekillerinin dokunulmazlıkları vardır ve dokunulmazlıkları kaldırılmadan hiçbir konuda yargılanamazlar. Bu durumun istisnaları anayasada öngörüldügü sekilde agır cezayı gerektiren suçüstü hali ve anayasanın 14’üncü maddesindeki 
durumlardır.(GÖZLER;2005:190) Parlamento gerekli görürse bir millet vekilinin dokunulmazlıgını kaldırabilir. İste böyle durumlarda parlamentolar bir yargı islevi gerçeklestirmis olurlar. 

B) SİYASİ PARTİLER 

Siyasi partiler konusuna ilk bölümde deginilmistir.Çalısmanın konusu açısından siyasi partilerin iktidarda ya da muhalefette bulunmaları önem arz etmektedir. Çünkü baskı grupları her iki durumda da farklı yaklasımlar sergileyebilmekte ve farklı etkileme yöntemleri uygulamaktadırlar. Bu konu sonraki bölümlerde açıklanacaktır. 

C) YEREL YÖNETİMLER 

Yerel yönetimler tüm dünyada kamu yönetiminin çok önemli ve vazgeçilmez aktörlerindendir. Bütün kamu hizmetlerinin merkezi bir anlayısla tek elden ve tek bir yerden sunulması mümkün degildir. 
Yerel yönetimleri ortaya çıkaran sebepler fonksiyonel etkinlik, demokrasinin gelismesi, özgürlük, özerklik ve yeniden paylasım degerleridir. (ERYILMAZ,2004:121- 124) 
Yerel yönetimlerin pek çok islevi vardır. Bunlardan bazıları sunlardır. Yönetime katılma, kararlarda isabet, kaynakların yeniden paylasımı, idari ve mali özerklik 
saglama, vb. Rusen Keles, yerel yönetimlerin varlık nedenlerini yönetsel ve toplumsal nedenler olmak üzere ikiye ayırmaktadır. (KELES, 2004:121-26) 
Yönetsel nedenler tüm kamu hizmetlerinin tek bir merkezden sunulma olanaksızlıgının yarattıgı zorunluluklardır. 
Toplumsal nedenler ise günümüzde ortaya çıkan yönetime katılma arzusudur. 
İnsanlar yerel düzeydeki yönetim organlarına daha kolaylıkla katılabilmekte dirler. 
Modern demokrasilerde örnegin Avrupa Birligini olusturan ülkelerde kabul edilen yerel yönetimlerin özerkligi kamu yönetimini etkileyen ve degistiren bir 
kavramdır. 15 EK M 1985 yılında Avrupa Konseyinin yetkili organlarınca 

Strasbourg’da imzalanan Avrupa Yerel Yönetimler özerklik sartına göre yerel yönetimler kanunlarla belirlenen sınırlar çerçevesinde, kamu islerinin önemli bir 
bölümünü kendi sorumlulukları altında ve yerel nüfusun çıkarları dogrultusunda düzenleme ve yönetme hakkı ve imkanına sahip olmalıdır. (AVRUPA YEREL 

YÖNETİMLER ÖZERKLİK ŞARTI. Md:1) 

Buradaki özerklik kavramı idari ve mali konuları kapsamaktadır. Fakat özerklik bagımsızlık demek degildir. Merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerindeki denetiminin yasalarca sınırlandırılmasıdır. 
Denetim korunması amaçlanan çıkarların önemiyle orantılı olmalı, kanuna ve anayasal ilkelere uygunluk saglamak amacıyla yapılmalıdır. 
Yerel yönetimlerin özerkligi onları çıkar ve baskı gruplarının hedefleri haline getirmistir. Bu konuya bir sonraki bölümde yerel yönetimlerle çıkar ve baskı gruplarının iliskileri açıklanırken deginilecektir. Fakat burada su söylenmelidir ki yerel yönetimler siyasal sistemlerde önemli karar alıcılar arasındadır. Bu kararların sadece yerel nitelikte olması da gerekmemektedir. Yerel yönetimler ulusal ve uluslararası düzeydeki siyasal kararları da etkileyebilmektedirler. 

Ç) BÜROKRASİ

Kamuyu ilgilendiren siyasal kararları alan ve aynı zamanda uygulayan aktörlerden bir tanesi de bürokrasidir. Bürokrasi sözcük anlamı olarak bürolarda çalısan görevliler eliyle yönetim; büroların-yönetsel örgütlerin-kisisel olmayan ve kurallara dayanan yetkisi ve egemenligi anlamına gelmektedir.(BOZKURT,1998) 
Sözlüklerde degisik bürokrasi tanımlamaları yapılmıstır. Çalısmanın konusu açısından bürokrasi siyasal kararların uygulamaya geçirildigi, çalısan personelin hak, sorumluluk ve iliskilerinin yazılı olarak belirlendigi, bütün islerin hiyerarsiye uygun olarak yerine getirilmesinin zorunlu olmasından dolayı formalitelerin önem kazandıgı kamu kurumları veya bu kurumlarda çalısan bireyler(DEM R ve ACAR;2002) olarak kabul edilecek ve bu anlamda kullanılacaktır. 
İlter Turan da benzer sekilde bürokrasiyi kamu yönetimiyle görevlendirilmis kadroların tümü seklinde tanımlamaktadır. (TURAN ,1986,198) 
Bürokrasinin çesitli islevleri vardır. Öncelikle bürokrasi yasa ve kuralların uygulayıcısıdır. Siyasal karar alıcıların aldıkları kararlar bürokratlar dolayısıyla 
bürokrasi tarafından uygulamaya geçirilmektedir. 

Bürokrasi kuralların uygulanması kadar uygulanacak kuralların yapımına da katkı saglar. Son kararı siyasi yöneticiler verseler de bürokratlar kuralların 
hazırlanmasında sahip oldukları uzmanlıklarıyla son derece etkilidirler. 
Bürokrasiler bir yönüyle baskı grubu gibi bir islev de görürler. Turan’a göre bu islev iki boyutludur. İlk boyutta bürokratlar kendi ortak çıkarları için karar vericileri etkilemeye çalısırlar. İkinci boyutta ise temsil ettikleri kesimin çıkarlarını savunurlar. 

Bütçe görüsmelerinde her bakanlıgın kandi ödenegini arttırarak temsil ettigi kesimlere daha fazla kaynak aktarma gayreti ikinci boyuta örnek olarak gösterilebilir. (TURAN, 1986) 

Bürokrasinin bir diger islevi ise toplum ile siyasi yöneticiler arasındaki çok yönlü iletisimin saglanmasıdır. 

Bürokrasinin en önemli islevi ise bir anlamda yargı islevini andıran faaliyetlerde bulunmasıdır. İsçi-isveren uzlasmazlıklarında Çalısma Bakanlıgı’nın hakem rolü 
oynaması bu duruma örnek olarak gösterilebilir. (TURAN,1986) 

Sonuç olarak su husus önemle belirtilmelidir ki bürokrasi siyasal kararları uygulamaya aktaran ve sürekli büyüme egiliminde olan bir yapılasmadır. Durum böyle  olunca çıkar ve baskı gruplarının bürokratlara kayıtsız kalması düsünülemez. Çıkar ve baskı grupları ile bürokrasinin iliskileri ileri bölümlerde açıklanacaktır 

D) SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ İLE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARI 

Sivil toplum örgütleri ve bir anlamda sivil toplum anlayısının türevleri olan çıkar ve baskı grupları çalısmanın ikinci bölümünde ayrıntılarıyla incelenmistir. Burada kamu yönetimi sözlügündeki sivil toplum örgütü tanımı verilecektir. Sivil toplum örgütünden kastedilen hükümet dısı ya da gönüllü kuruluslardır. 
Gönüllü kuruluslar önceden belirlenmis toplumsal , kültürel, sanatsal , bilimsel amaç ya da amaçlar çerçevesinde gönüllü olarak bir araya gelen, örgütlesen ve o amaçlar dogrultusunda faaliyette bulunan kisilerin olusturdukları tüzel kisiligi ve sürekliligi olan örgütsel yapılardır. (BOZKURT,1998) 

Sivil toplum kurulusları Türkiye’de genellikle dernek veya vakıf statüsünde faaliyet göstermektedir. Sivil toplum kurulusları canlı, dinamik bir toplumun 
olusmasına yol açan yapılardır. Mehmet Turgut’a göre demokrasinin kurulup köklesmesi için devlet gücünden bagımsız kuruluslara ihtiyaç vardır. ste canlı bir toplum ve köklesmis bir demokrasi için ihtiyaç duyulan gönüllü özerk kuruluslar sivil toplum örgütlerinin ta kendisidir.(TURGUT,1998) 

E ) MEDYA 

Genel anlamıyla medya yazılı ve görsel basın demektir. Medyanın en bilinen 
islevi iletisim saglamasıdır. Sosyal bilimler sözlügü medyayı kitle iletisim araçlarıyla es anlamlı tutmakta ve genis kitleleri eglendirmek, kitlelere bilgi veya mesaj ileterek onları bilgilendirmek, yönlendirmek veya denetlemek gibi amaçlarla kullanılan televizyon, radyo, gazete ve dergi gibi yazılı ve görsel araçlar seklinde tanımlamaktadır. (DEMİR ve ACAR,;2002) 

Yazılı ve görsel basın veya diger adıyla medya her ülkede siyasal karar alma sürecinin en önemli aktörleri arasındadır. Medyanın kendisi siyasal karar alma sürecinin bir aktörü olmakla beraber aynı zamanda siyasal karar alma sürecinde bulunan bütün aktörlerin özellikle çıkar ve baskı gruplarının kullandıgı bir araçtır. 
Medyanın gücü kitlelere ulasabilmesi ve kamuoyunu dogru bilgilendirebildigi gibi kamuoyu olusturabilme gücünü de elinde bulundurmasıdır. Hasan Cemal anılarında 12 Mart 1971’de yasanacak muhtıra öncesinde tek amaçlarının yayınladıkları YÖN ve DEVRİM dergileri vasıtasıyla silahlı kuvvetleri kıskırtıp önce bir darbe yaptırmak sonra da inandıkları devrimi gerçeklestirmek oldugunu ifade etmektedir. (CEMAL,1999) 

Türkiye’de yasanan 1960 ve 1980 yıllarındaki askeri müdahalelerde darbe yapıp yönetimi ele geçirenler öncelikle o dönemin tek yayın kurulusu olan Türkiye Radyo ve Televizyon (TRT) kurumunu ele geçirmisler ve yönetime ne maksatla el koyduklarını TRT radyo ve televizyonu vasıtasıyla tüm dünyaya ifade etmislerdir. Sadece yukarıda yasanan örnekler bile medyanın ülke yönetimlerindeki önemini göstermeye yeter niteliktedir. 

Coskun Can Aktan’a göre ise medya toplumdaki güç odaklarından bir tanesidir. 
Medya enformatik güç odagı olarak bilgi toplumu ve demokrasi açısından büyük önem tasısa da sınırsız bir güç haline gelmemeli, sınırlandırılmalıdır.(AKTAN,2003) 

Medya bir yönüyle halkın yönetime katılımını saglayabilecek araçlardan bir tanesidir. Özellikle yalnızca temsil hakkının verildigi bir seçim sürecinde, toplumu dogrudan ilgilendiren her kararın alınmasında medya kanalı ile katılım saglanabilecektir. Bununla birlikte bu katılım karar alma sürecinde bir bilinç 
olusturacak düzeyde olmalı , bu amaçla medyadan faydalanılmalı fakat medya tarafından belirlenmemelidir. (KAHRAMAN,1995) Baska bir ifadeyle medyalar 
kamuoyunu yansıtmalı fakat manipule etmemelidir. 

Tüm olumlu ve olumsuz yönleriyle medya siyasal karar alma süreçlerinin en önemli aktörlerindendir. 

F ) ÜNİVERSİTELER

Üniversiteler siyasal karar alma sürecini kimi zaman dogrudan genellikle de dolaylı olarak etkileyen aktörlerdir. 
Üniversiteler tüm modern demokrasilerde mevcut olan yüksek ögrenim kurumlarıdır. Siyasal karar alma sürecindeki hemen her aktörün bir sekilde yetistirildigi egitim kurumlarıdır. Egitimin insan yasamındaki rolü ise her seyden önemlidir. İste üniversiteler birer egitim kurumu olma yönüyle tüm siyasal karar alıcıları yetistirmekte ve dolaylı olarak verdikleri egitim neticesinde siyasal karar alma sürecini etkilemektedirler. 

Üniversiteler kendilerini ilgilendiren konularda siyasal karar alma sürecine dogrudan müdahil olabilmekte ve bir baskı grubu gibi islev görebilmektedirler. 
İster dolaylı ister dogrudan olsun üniversiteler tüm demokratik devletlerde siyasal karar alma sürecinin önemli aktörlerindendir. Çünkü toplumları ve bir ölçüde tüm dünyayı biçimlendiren teknolojik ve bilimsel gelismeler egitim kurumları tarafından gerçeklestirilmektedir. Bilim ve teknoloji siyasal karar alma sürecinin dısında olsa da bu süreci etkileyen bir aktördür. (TAN,2002) 
Siyasal karar alma sürecinin aktörleri yukarıda açıklanmaya çalısılmıstır. Bu süreç daha önce de belirtildigi gibi dinamik bir süreçtir. Zaman zaman bu dinamik sürece yeni aktörler de dahil olabilir. 
Siyasi partiler, baskı grupları, sivil toplum kurulusları ve yukarıda sayılan diger yapılar siyasal karar alma sürecinin etkili aktörleridir. Bu siyasi yapılar temelde kamu problemlerini tanımlamakta, çözüm teklifinde bulunmakta, vatandasların siyasi önceliklerinin bir araya gelmesini saglamakta, oy verenleri harekete geçirmekte ve hükümetle toplum arasında iletisim saglamaktadırlar. ste bu açıdan bakıldıgında demokratik siyasal karar alma sürecinde yoklukları kabul edilemez bir gerçektir. (BURSTEIN ve LINTON;2002) 

III. SİYASAL KARAR ALMA ORGANLARI İLE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER 

Çalısmanın bu bölümünde daha önce kavramsal boyutları incelenmis olan siyasal karar alma sürecindeki aktörler ile çıkar ve baskı grupları arasındaki iliskiler 
incelenecektir. 

Önceki bölümlerde deginildigi üzere çıkar ve baskı grupları siyasal karar alma sürecindeki bütün aktörler ile iliski kurabilmektedirler. Çıkar ve baskı grupları ile 
siyasal karar alıcılar arasındaki iliskiler yasama organı ile kurulan, yürütme organı ile kurulan, yerel yönetimlerle kurulan, bürokrasi ile kurulan ve medya ile kurulan iliskiler olarak bes alt baslık altında incelenecektir. 

A) YASAMA ORGANI (PARLAMENTO) İLE ÇIKAR VE BASKI GRUPLARI ARASINDAKİ, İLİŞKİLER 

Parlamentolar hemen her siyasal sistemde önemli karar alma organlarından bir tanesidirler. Özellikle parlamentoların serbest siyasi seçimlerde olusturuldugu ülkelerde milletvekilleri seçim öncesi ve seçim sonrasında baskı gruplarının en çok etkilemeye çalıstıkları hedeflerden bir tanesi olmuslardır. 
Baskı grupları önceki bölümlerde incelendigi üzere amaçlarına erismek için çok degisik yöntemler kullanabilmektedirler. Baskı gruplarının yasama organını yani 
parlamentoyu olusturan milletvekillerini etkilemek üzere kullandıkları birinci yöntem seçimler esnasında bir milletvekilini desteklemek veya karsı oy vermek seklinde gerçeklesmektedir. Bu destek maddi de olabilmektedir. (AY,2003:214) 

Baskı gruplarının parlamentoyu etkileme yöntemlerinden bir tanesi de kendi üyelerinin özellikle yönetici kadrolarının bir kısmının milletvekili olarak parlamentolara dahil edilmesidir. Önceki bölümlerde örneklendigi gibi Türkiye’de isçi sendikaları baskanlıgı yapmıs Bayram Ali Meral, Rıdvan Budak ve Necati Çelik seçimlere katılmıs ve parlamentoya milletvekili olarak girmislerdir. 
Baskı gruplarının parlamentoları etkileme faaliyetlerinden belki de en önemlisi yüz yüze görüsme ve lobiciliktir. Baskı grupları kendilerini ilgilendiren siyasal 
kararların alınması esnasında karar alma sürecinin her asamasına katılarak bu süreci kendi üyelerinin çıkarlarını maksimize etmek için etkilemeye çalısırlar. Baskı grupları öncelikle alınacak karara dayanak olacak konularda ön bilgiler sunabilir, hatta kanun teklifleri hazırlayabilir, hazırlanan kanun tekliflerini destekleyebilir ya da engelleyebilirler. 

Baskı gruplarının parlamento üyelerini etkilemek için kullandıkları tüm yöntemlerin amacı öncelikle parlamento üyelerini isteklerinin haklı ve mesru oldugu konusunda inandırmaktır. Eger bunu basaramazlar ise kendi çıkarlarına zarar verecegine inandıkları kanunun çıkmasını engellemeye çalısırlar. Kanunun çıkmasını engelleyemezlerse, kanunun geri alınmasına çalısırlar. Burhan Kuzu baskı gruplarının bu yöntemleri uygularken ellerindeki en büyük kozunun seçmenlerin oyu oldugunu vurgulamıs ve 1961seçimlerinden önce Türkiye’de TÜRK- S adlı isçi sendikasının 9 milletvekilini isçi ve toplum aleyhinde çalıstıkları gerekçesiyle seçmenlere sikayet etmesini örnek göstermistir. Bu milletvekilleri ya seçimi kazanamamıs ya da seçimden çekilmislerdir.. (KUZU,1985:97) 

Baskı grupları parlamenterleri etkilemeye çalısırken degisik zamanlarda parlamentolara ziyaretler gerçeklestirebilirler. Örnegin Türkiye’de çok etkili bir baskı grubu olan Türk Sanayicileri ve İş adamları Dernegi (TÜSİAD) yayınladıgı bir bültenle TÜSİAD parlamento İsleri Komisyonunun 24 KASIM 2004’te parlamentoyu ziyaret ederek iktidar ve ana muhalefet partisi grup baskan vekilleri ve önemli komisyon baskanları ile görüsmelerde bulundugunu kamuoyuna duyurmustur. Görüsülen konular ise AB üyelik süreci, siyasi ve ekonomik istikrar ortamının yerlesmesi, hukuk düzeni ve yargı reformu, yatırım ortamının iyilestirilmesi, siyasi partiler ve seçim kanunları gibi konulardır.(TUSIAD, Basın Bülteni,2004) 
Yukarıda italik harflerle belirtilen konular açıkça görüldügü üzere ekonomik yani maddi hususlara dayanmaktadır. TÜS AD elbette bu görüsmelerde beklentilerini 
siyasal karar alıcılara yüz yüze görüsme ile iletmistir. 
Tayyar Arı kimi baskı gruplarının tüm zamanlarını yasama sürecini yani parlamentoları etkilemeye ayırdıgını, fakat bunun yürütme gibi diger siyasal karar alıcıları etkilemeye çalısmadıkları anlamına gelmedigini vurgulamaktadır. Elbette ki tüm baskı grupları amaçları neyi gerektiriyorsa onu yapmaktan kaçınmaz ve bu amaçlarla ilgili her aktörü etkilemeye çalısırlar. Ve bu amaçla parlamentoları etkilemek için kullanılan yöntem özellikle ABD’de lobicilik olarak adlandırılmıstır. (ARI,1997:135) 

Sonuç olarak çıkar ve baskı gruplarının modern demokrasilerde en çok etkilemeye çalıstıkları organlardan biri olan parlamentolar mevcut seçim ve yönetim sistemleri devam ettikçe her zaman etkileme faaliyetlerine maruz kalacaklardır. Çünkü toplumu ilgilendiren tüm yasama faaliyetleri parlamentolarda gerçekleşmektedir. 

Baskı gruplarının özellikle ilgilendigi uluslararası yapılardan bir tanesi de 
AB’nin önemli organları arasında yer alan Avrupa Parlamentosudur. Önceki bölümde de deginildigi üzere AB’nin önemli karar alma organları arasında bulunan Avrupa Parlamentosunu etkilemeye çalısan üç tip baskı grubu mevcuttur. Bunlar Eurogruplar, ulusal federasyonlar ve AB dısındaki ülkelerden gelen özellikle çok uluslu sirketlerin olusturdugu baskı gruplarıdır. Bu konuya daha önce deginilmistir. Çalısma konusu açısından en çok önem tasıyan husus Avrupa Parlamentosunun etkinliginin görüs bildirmekle sınırlı kaldıgı dönemde çıkar ve baskı gruplarının etkilemeye çalıstıkları bir merkez olmayısıdır. Diger bir deyisle ne zamanki Avrupa Parlamentosunun ortak karar alma ve isbirligi prosedürü altında karar alma ile ilgili yetkileri genisletilmis, iste tam bu dönemde Avrupa Parlamentosu üyeleri baskı gruplarının hedefi olmuslardır. (ALKAN,1999:47) 
Avrupa Parlamentosunun ve Avrupa Birligini etkilemeye çalısan grupların büyük çogunlugu (%95) ekonomik amaçlı baskı gruplarıdır.(ALKAN,1999:50) 
Bununla birlikte sosyal amaçlı baskı gruplarının giderek artan oranda parlamentoları etkilemeye çalısacagı da öngörülebilir bir gerçektir. 
Tüm bunlar göstermektedir ki baskı grupları, gönüllü kuruluslar gibi sosyal içerikli örgütlenmeler siyasal kararlar üzerindeki etkinliklerini giderek artırmaktadırlar. 
Buradaki en önemli tehlike ise siyasal karar alma sürecinin temel aktörü olan siyasi partilerin toplumsal destekten yoksunlasması ve STK’nın siyasi partilerin islevini üstlenmesidir. Bu durum demokrasinin isleyisini tehlikeye düsürebilir. 

10 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***