Mehmet Ali Güller etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mehmet Ali Güller etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Kasım 2018 Pazartesi

İSRAİL İRAN A SALDIRIRSA TÜRKİYE NE YAPAR.,

İSRAİL İRAN A SALDIRIRSA TÜRKİYE NE YAPAR.,


 Mehmet Ali Güller
15/10/2011


Soru bize ait değil. BİLGESAM’ı ziyaret eden ABD’li düşünce kuruluşu yetkilileri soruyor. Gelin hikâyeye en baştan başlayalım:

10 Ekim 2011 tarihinde ABD’li düşünce kuruluşları Amerikan İlerleme Merkezi, Hudson Enstitüsü ve Brookings Enstitüsü’nden uzmanlar Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi BİLGESAM’ı ziyaret ediyor.

Amerikan İlerleme Merkezi’den Faiz Shakir, Hudson Enstitüsü’nden Richard Weltz ve Brookings Enstitüsü’nden Ted Piccone; son dönem Türk dış politikası, Türkiye-ABD ilişkileri, ABD sonrası Irak’ın geleceği ve Arap Baharı sürecinde İran’ın bölgedeki politikaları hakkında Bilge Adamlar Kurulu üyesi Prof. Dr. Ali Karaosmanoğlu ve BİLGESAM Başkanı Doç. Dr. Atilla Sandıklı’dan görüş istiyorlar.

NEDEN BİLGESAM?

Üç ABD’li düşünce kuruluşunun neden BİLGESAM’dan görüş istediğini eminim sizler de benim gibi merak etmişsinizdir. Gelin o zaman BİLGESAM’ı kısaca tanıyalım:

2007 yılında kurulan BİLGESAM’ın başkanı Doç. Dr. Atilla Sandıklı. BİLGESAM’a bağlı Bilge Adamlar Kurulu’nun başkanlığını Em. Oramiral Salim Dervişoğlu yapıyor, yardımcıları ise Sami Selçuk ve İlter Türkmen. Emekli askerler, bürokratlar ve büyükelçilerden oluşan kurulun üyeleri arasında eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal da var, Em. Büyükelçi Özdem Samberk de…

Özdem Samberk, AKP Hükümeti’nin Mavi Marmara raporu için BM komisyonuna gönderdiği isimdi. İlter Türkmen’i de Murat Karayılan, AKP – PKK görüşmelerine arabuluculuk yapacak “Akil adamlar” için önermişti…

Bu kısa bilgilerden sonra ABD’li düşünce kuruluşlarının BİLGESAM ziyareti daha iyi anlaşılmıştır herhalde…

TSK’NİN ÇİN VE RUSYA İLİŞKİLERİ

Başlıktaki soruya geçmeden önce ABD’lilerin diğer sorularına ve BİLGESAM’ın yanıtlarına göz atalım kısaca.

ABD’liler Türkiye’nin Rusya ve Çin ile geliştirdiği askeri ilişkilere odaklanıyorlar önce. BİLGESAM yetkilileri, Türkiye’nin NATO üyesi bir ülke olarak Batılı güvenlik sisteminin içinde kalmak yönünde irade gösterdiğini belirtip, Batı’dan silah teknolojisi transferi sıkıntısı yaşandığına dikkat çekiyor. BİLGESAM yetkilileri, Türkiye’nin Batı’dan kaynaklanan bu açığı İsrail’le savunma teknolojileri transferi yaparak giderdiği anlatıyor.

ABD’lilerin odaklandığı ikinci konu ise ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesiyle meydana gelebilecek gelişmeler ve Kuzey Irak kaynaklı muhtemel problemler…

BİLGESAM Başkanı Atilla Sandıklı Kerkük petrollerinin paylaşımı nedeniyle Bağdat ve Erbil arasında sorun çıkabileceğini ve Bölgesel Kürt Yönetimi’nin Irak’tan ayrılma yönünde hareket etmesi durumunda yalnız kalacağını belirtiyor. Sandıklı ABD’nin çekilmesi halinde, Irak ordusunun dışarıdan gelebilecek tehditleri karşılayabilecek yeterliliğe ulaşmadığını savunuyor(!)

ABD’NİN İRAN ÇEKİNCESİ

ABD’liler daha sonra İran’ın Irak’taki nüfuzu konusuna yöneliyorlar. Atilla Sandıklı İran’ın son dönemde Ortadoğu’daki Şii nüfus üzerindeki etkisini arttırdığını, Tahran’ın Arap Baharı sürecinde bölgedeki Şii toplulukları etki altına almaya çalıştığını belirtiyor.

Ve ABD’liler BİLGESAM’dan İran’ın nükleer enerji programıyla ilgili görüşlerini de dinledikten sonra esas soruya geliyorlar: “İsrail’in İran’a saldırması durumunda Türkiye’nin tepkisi ne olacak?”

BİLGESAM Başkanı Atilla Sandıklı, İsrail’in saldırısının Ortadoğu’daki mevcut istikrarsız yapıyı daha da kötüleştireceğini, bölgede kalıcı barış ve istikrarı tesis etmenin imkânsız hale geleceğini belirtiyor.

ABD’lilerin yanıtını merak ettikleri soru önemli. İsrail’in İran’a saldırısı olası mıdır, ayrı konu… Ancak görüş alışverişinin bütününden çıkardığımız sonuç şu: ABD İran’ın bölgede inisiyatifi ele geçirmesinden rahatsız ve bunu dengeleyecek tek kuvvetin Türkiye olduğunu düşünüyorlar. İşte bu noktada AKP Hükümeti ile Türk Ordusu’nun pozisyonları, Washington için belirleyici önem kazanıyor!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
15 Ekim 2011


https://mehmetaliguller.com/tag/atilla-sandikli/


***

25 Kasım 2017 Cumartesi

ABD’NİN ILIMLI İSLAMCI-ARAP CEPHESİ

ABD’NİN ILIMLI İSLAMCI-ARAP CEPHESİ



Mehmet Ali Güller
ABC Gazetesi
9 Kasım 2017


ABD’nin son 10 yıldaki bölgemize dair en temel stratejisi, İran’ı çevreleme ve baskılama stratejisidir.

ABD başkanlarının seçildikten sonraki ilk yurtdışı gezilerini İsrail hariç bölgemizde nereye yaptıkları, bu temel stratejide hangi kuvvetlere dayanacağını işaret eden bir göstergedir.

OBAMA’NIN ILIMLI İSLAMCI CEPHESİ

Örneğin Barack Obama’nın seçildikten sonraki öncelikli ziyaretler ajandasında Türkiye ve Mısır vardı. Çünkü Amerikan devlet aygıtı, Türkiye ve Mısır’a dayanarak Ortadoğu’da İran’ı çevrelemeyi hedef alıyordu. Washington, İran’a karşı Ilımlı İslamcı-Arap cephesi kurmayı hedefliyordu. Cephenin ılımlı İslamcı ayağına AKP’li Türkiye, Arap ayağına da Mısır liderlik edecekti.

Bu proje tutmadı: Arap Halk Hareketleri, Suriye’nin kararlı direnişi, Rusya ve İran’ın ABD planlarına barikat kurması başta olmak üzere çeşitli nedenlerle ABD, planlarını hayata geçiremedi. Hatta ABD arada cepheyi revize etti ve Türkiye-Mısır ikilisi yerine, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar üçlüsüne dayanmaya çalıştı.

TRUMP’IN ILIMLI İSLAMCI-ARAP CEPHESİ

ABD Başkanı Donald Trump’ın öncelikli ziyaret ajandasında ise Suudi Arabistan var. Gerçi ABD’nin İran’a karşı “Ilımlı İslamcı-Arap” cephesi hedefi stratejikti ama aktörler değişiyordu.

AKP Hükümeti Suriye’deki Rusya faktörüyle sahada yüz yüze gelince, ayrıca içeride iktidarını koruyabilme ihtiyacıyla da örtüşünce, cephesini yavaş yavaş değiştirmeye başladı. Moskova, Astana süreci üzerinden bu değişimi hızlandırdı.

ABD’nin “Ilımlı İslamcı-Arap” cephesine mecburen Suudi Arabistan liderlik edecekti. Kuşkusuz Riyad’ın buna askeri kapasitesi yoktu. Bir İslam Ordusu kurma türünden girişimler işte o ihtiyacın gereğiydi.

ILIMLI İSLAMCILIK İLANI VE SARAYDA TASFİYE DARBESİ

Geride iki sorun kalıyordu:

Birincisi, Suudi Arabistan’ın Vahabilik anlayışının böylesi bir cepheye liderlik edemeyecek olmasıydı. Geniş bir sünni bloku vahabiliğin altında birleştirebilmek mümkün değildi. Bunun çaresi de Riyad’ın vahabilik yerine ılımlı İslamcılık ilan etmesiydi.

Önce Suudilerin Dünya İslam Birliği Örgütü olan Rabıta’ya ABD’de İslam kongresi düzenlettiler. Sonra Rabıta lideri Şeyh Muhammed bin Abdülkerim el-İsa ile Papa Franciscus’un buluşmasını organize ettiler. Kâbe İmamı Abdurrahman Es-Sudeys’in ağzından bölgeye “ABD ve Suudi Arabistan birlikte dünyayı huzur içinde yönetiyor” mesajı verdiler.

Ardından Suudi iç kamuoyuna yönelik kadınlara ehliyet gibi yumuşama hamleleri yaptılar ve en sonunda da Riyad’da ipleri elinde tutan Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın ağzından “Ilımlı İslam’a geçtiklerini” ilan ettiler.

İkinci sorun ise Riyad sarayındaki prens çokluğu, çok aktör bulunması, sermayenin bölünmüş olması ve farklı siyasi eğilimlerdi. 2015 yılındaki kral değişiminden bu yana Riyad’da üç iktidar odağı vardı…

İşte 11 prens ve 38 bakana yönelik yolsuzluk temalı saray darbesi de bu ihtiyacın gereğiydi. Eski veliahdın oğlunun helikopter “kazası” ile ölmesi, önceki kralın oğlunun tutuklama sırasında çıkan çatışmada öldürülmesi gibi olaylar ise bu iç çarpışmanın sertliğini gösteriyor. Bu sertlik aynı zamanda önümüzdeki günlerde bir direnişin ortaya çıkmasının, hatta darbeye karşı darbe ihtimalinin varlığına da işaret ediyor!

Öte yandan gözaltına alınan prenslerin mal varlıklarının dondurulması da sermaye transferine başlandığına işaret ediyor. Bu noktada ABD Başkanı Trump’ın operasyonlarla ilgili veliaht prense açık destek verdiğini ve Suudi Arabistan’dan dev petrol şirketi Aramco’yu ABD borsasına dahil etmesini istediğini not edelim.

Zira ABD açısından petrol ve doğal gazın dolara dayalı ticaretinin sürmesi hayati önemde!

MISIR İRAN KARŞITI CEPHEYE GİRER Mİ?

Öte yandan İran’ı çevreleyecek ve baskılayacak bir cephe için Riyad’ın askeri kapasite yeterli değil. Riyad’a cephede destek verecek ülke, ABD açısından yine Mısır olacak. Mısır’ın askeri kapasitesi buna nispeten uygun.

Nitekim Arap Halk Hareketi’nin ikinci aşamasında devrimi çalan Sisi, İhvan karşıtlığı temelinde Suudi Arabistan’la ve iktidarını sürdürebilme ihtiyacı üzerinden de ABD ve İsrail’le yakınlaştı.

Fakat Mısır’daki iç dinamikler buna razı olacak mı? Tamam, Mısır Suudi Arabistan’ın İslam Ordusu’na katılmıştı, Riyad’ın Yemen’e savaş açan koalisyonuna girmişti, hatta Katar’a ambargo uygulayan Körfez koalisyonuna da destek vermişti ama Mısır, Suudi Arabistan’ın Suriye politikasına karşıydı ve İran’la ilişkileri germek istemiyordu.

Bu, ABD’nin planları açısından bir büyük sorun olarak varlığını koruyor.

İLK CEPHE: LÜBNAN

ABD’nin Suudi Arabistan liderliğindeki Ilımlı İslamcı-Arap cephesinin ilk sahası, görünen o ki, Lübnan olacak.

Lübnan Başbakanı Hariri’nin prenslere operasyon sırasında Riyad’da bulunması ve İran’ı suçlayarak başbakanlıktan istifa etmesi önemli mesajlar içeriyor.

Diğer yandan ABD ve İsrail’in, Suriye’de Rusya ve İran destekli Şam kuvvetlerinin egemenlik alanlarını genişletmesine engel olabilmek için sorunu yaymayı esas alan bir çizgiye gireceği anlaşılıyor. Barışı inşa edemeyen ve yeni düzeni kuramayan ABD, Rusya’nın da kuramaması için savaş alanını genişletmeye çalışıyor. Yani Suriye’deki çatışmayı, Lübnan ile genişletmek istiyor.

Bunun ABD ve İsrail adına ne kadar yararlı bir sonuç olacağı ise şüpheli. Zira sahada inisiyatif ve avantaj Rusya-İran-Suriye cephesinde!

Türkiye’nin Suriye’yle anlaşması ve Mısır’la normalleşme yoluna girmesi ise bölge için kritik önemde.


***

İRAN’A KARŞI HAZIRLIK: SUUDİ SARAYINDA DARBE

İRAN’A KARŞI HAZIRLIK: SUUDİ SARAYINDA DARBE


Mehmet Ali Güller
ABC Gazetesi
7 Kasım 2017
Ortadoğu’daki tablo özetle şöyle: Suriye’de üç cephede savaş, Irak’ta büyük güç mücadelesi, Barzani’nin referandumuna karşı cevap olarak Irak Ordusu’nun Kerkük’ü ve diğer tartışmalı bölgeleri ele geçirmesi, Yemen’de savaş, Körfez ülkelerinin Katar’a ambargosu, her durumda süren Filistin sorunu ve son olarak Suudi Arabistan’da saray darbesi…
Ne oluyor? Bölge nereye gidiyor?
Her gelişmenin diğer tüm gelişmelere de değişik oranlarda etki yaptığı bir süreç yaşanıyor. Tabloyu bir bütün olarak analiz edebilmek için, önce kronolojik sırasında olgulara bakalım:
ILIMLI İSLAM AYARLARI
1- Suudi Rabıta örgütü, yani Dünya İslam Birliği 18 Eylül 2017’de New York’ta “ABD ve İslam Dünyası Arasında Medeniyetler Etkileşimi” isimli bir kongre düzenlendi.
Rabıta Genel Sekreteri Şeyh Muhammed bin Abdülkerim el-İsa kongreyi açış konuşmasında “radikalizm ve terörle ideolojik ve askeri olarak mücadeleye hazırız” mesajı verdi.
2- Kâbe İmamı Abdurrahman Es-Sudeys, aynı gün yaptığı açıklamada “ABD ve Suudi Arabistan’ın dünyayı birlikte huzur içinde yönettiklerini” savundu. (18 Eylül 2017)
3- Rabıta Genel Sekreteri Şeyh Muhammed bin Abdülkerim el-İsa 26 Eylül 2017’de Vatikan’da Papa Franciscus ile görüştü.
4- Suudi Arabistan’da kadınlara ehliyet hakkı düzenlemesi için emir yayınlandı. (26 Eylül 2017)
5- ABD Başkanı Donald TrumpObama’nın İran’la yaptığı nükleer anlaşmayı tasdik etmeyeceğini ilan etti. ABD aynı gün İran Devrim Muhafızlarını yaptırım listesine koydu. (13 Ekim 2017)
6– Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman “ılımlı İslam’a döndüklerini” ilan ederek, “aşırıcılığı” yok edeceklerini söyledi. (23 Ekim 2017)
7- Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman 23 Ekim 2017’de 500 milyar dolarlık NEOM projesini tanıttı. Projeye göre veliaht, küresel bir şehir kuracak. Ürdün ve Mısır ile bağlanacak bağımsız bir iş ve endüstri alanı olan NEOM, 26.500 kilometre karelik bir alana yayılacak. Proje Arap ülkeleri ile Afrika, Asya, Avrupa ve ABD’yi ekonomik olarak birbirine bağlayacak. Bölge, daha şimdiden “şeriatsız bölge” olarak niteleniyor.
8- ABD Savunma Bakanı Jim Mattis ve ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, kongreden süre ve coğrafya sınırı olmayacak şekilde savaş yetkisinin genişletilmesini talep etti. (Sputnik, 31 Ekim 2017)
9- Yemen’den Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’a balistik füze atıldı. (4 Kasım 2017)
10- Suudi Arabistan’da bulunan Lübnan Başbakanı Hariri, kendisine yönelik suikast imasında bulunarak başbakanlıktan istifa etti.
İstifayla ilgili olarak İsrail ve Suudi Arabistan İran’ı, İran da Suudi Arabistan’ı suçladı. Bir iddiaya göre istifa eden Hariri Riyad’da bir otelde gözaltında. (4 Kasım 2017)
11- Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın operasyonuyla, 4 Kasım 2017 gecesi 11 prens ve 4’ü şimdiki, toplam 38 bakan gözaltına alındı.
12- Suudi Arabistan’da içinde bir prensin de olduğu helikopter düştü. (5 Kasım 2017)
Ölen prens Mansur bin Mukrin, şimdiki Kral’ın başa geçtiği 2015’te veliaht olan prens Mukrin bin Abdülaziz’in oğluydu. Kral Selman, Veliaht olan Mukrin bin Abdülaziz’in yerine 2015’te yeğeni prens Nayif’i, 21 Haziran 2017’de de Nayif’in yerine oğlu Muhammed bin Selman’ı veliaht atamıştı.
13- ABD Başkanı Trump, Kral Selman’dan petrol devi Aramco’yu ABD borsasına dahil etmesini istedi. (5 Kasım 2017)
14- Suudi Arabistan, Yemen’den atılan balistik füze nedeniyle Tahran’ı suçladı ve cevap hakkını şimdilik saklı tuttuklarını açıkladı. (6 Kasım 2017)
Tüm bu gelimlerin içinde ve gelişmenin eğilimine ters olarak şu da yaşandı: Suudi Arabistan Kralı Selman 5 Ekim 2017’de Moskova’ya gitti ve Rusya Devlet Başkanı Vlademir Putin’le görüştü. Ziyarette iki önemli adım atıldı. Birincisi Riyad’ın Suriye konusunda Moskova’yla anlaştığı ve Astana sürecini desteklediği açıklandı, ikincisi de Moskova’dan S-400 alınması kararlaştırıldı.
CEPHELER KESKİNLEŞİYOR
Peki tüm bu olgulardan hangi sonuçlar çıkar?
1- ABD ve Rusya bölgede cephe cepheye gelmiş durumda. İki büyük güç, bölgenin dört mihver devletinden ikisine, Suudi Arabistan ve İran’a dayanıyor.
Diğer iki mihver devletten Türkiye gevşek bir şekilde İran cephesine, Mısır ise daha sıkı bir şekilde Suudi Arabistan cephesine yakın duruyor.
2- ABD, Ortadoğu’da İran’ı hedefe koydu ve bölgedeki müttefiklerini bu hedefe göre hazırlıyor.
İran ve Suriye bir tarafta, Suudi Arabistan, Mısır ve İsrail diğer tarafta.
Irak, Türkiye ve Katar ise, bu sıklık sırasında olmak üzere İran cephesine yakın durmakla birlikte, kesin bir tutum içinde değiller.
Körfez ülkeleri ise Suudi cephesinde yerlerini almış durumda.
3- Obama, 2009’da AKP hükümetini model ortak ilan etmiş ve onun ılımlı İslamcılığı ile bölge ülkelerini bir cephede toplamayı hedeflemişti. Bu proje çeşitli nedenlerle tutmadı.
ABD şimdi Suudi Arabistan’ı model ortak ilan ediyor. Tabi Suudi Arabistan liderliğinde İran’a karşı daha geniş bir İslam cephesi kurulabilmesinin yolu, Riyad’ın vahabilik yerine ılımlı İslam’ı bayrak edinebilmesine bağlı. İşte Riyad bu ihtiyaç nedeniyle kimi “yumuşama” adımları atıyor. Ülkeyi bu yeni duruma hazırlamak için de prensleri ve bakanları tasfiye eden saray darbesi yapıldı.
4- Suriye’de inisiyatifi Rusya’ya kaybeden, iki savaşla işgal ettiği Irak’ta etkinliği İran’a kaptıran, somut şartlar nedeniyle yıllarca inşa ettiği Barzanistan’ın arkasında duramayan ABD şimdi yeni bir atak arayışında.
ABD bu atakla birincisi İran’ı baskılamayı, ikincisi tehlikeye düşen İsrail’in güvenliğini sağlamlaştırmayı, üçüncüsü mevcut müttefiklerini cepheye yazmayı ve dördüncüsü de arada kalan eski müttefiklerini hizaya sokmaya çalışmayı hedefliyor.
Fakat zamanın ABD ve Suudi cephesine değil, Rusya ve İran cephesine yaradığını belirtelim!
ABD ve müttefiklerini bölgeyi bir yangın yerine çevirmekten alıkoyacak şey de, başta Türkiye olmak üzere bölge kuvvetlerinin gevşek bir şekilde değil, sıkı bir şekilde bölge cephesinde yer almasıdır; bölgenin ABD’ye karşı kararlı bir şekilde durmasıdır!
Ve iş yine dönüp dolaşıp Ankara’nın Şam’la anlaşması ihtiyacına gelip dayanmaktadır.
Mehmet Ali Güller
ABC Gazetesi
7 Kasım 2017