Onur Dikmeci etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Onur Dikmeci etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ekim 2017 Salı

ASKERİ DARBELER: TÜRKİYE'DE YENİDEN ASKERİ DARBE OLUR MU?

ASKERİ DARBELER: TÜRKİYE'DE YENİDEN ASKERİ DARBE OLUR MU?


Onur Dikmeci
28 Oct 2016 

Siyasi terminolojide darbe 1990'lı yıllar yani postmodern döneme kadar tek bir tanımı içermekteydi. Üniformalı silahlı grubun yani ekseriyetle ordunun seçilmiş siyasileri tehdit, baskı veya zor kullanma metotlarıyla siyasi kulvardan men etmek suretiyle kısmi ya da genel doğrudan veya dolaylı olarak ülke yönetimini zapt etmek manasındaydı. Postmodern evrede ise darbenin tanımına alt başlıklar eklendi ve ekonomik tetikçilik, siyasi manüplasyon, medyatik eylemler gibi unsurlarında darbe dahilinde değerlendirilmesi gerektiği ortaya çıktı. Türkiye bu sayılan başlıklardan hepsiyle siyasi yaşantısında tanışmış olabilir fakat yapısı gereği en çok adından söz ettiren ve etkisi hissedilen Askeri kulvardaki darbelerdir. Türklerin yaşadıkları coğrafyalar herdaim kalabalık ve sorunlu unsurlara komşuluk yaptığından dolayı askerlik meslekten ziyade bir yaşam biçimi olarak belirlendi. Türklerin geliştirdiği iş kolları ve verdikleri eserlere baktığımızda demircilik, avcılık, kılıç, ok gibi askeri kategoride yer alan meslekler ve gereçler göze çarpar.  Türkiye Cumhuriyeti'nin siyasi sosyal yapısı İmparatorluk irdelenmeden anlaşılamaz veya eksik kalır. Çünkü bugünler dünün iz düşümleri mahiyetindedir. Şu halde Osmanlı Devleti incelendiğinde Devlet'in başı Padişah'ın İlmiye veya Kalemiye sınıflarına değil Seyfiye sınıfından olduğu görülür. Arapça kökenli "Seyf" kılıç manasındadır ve Padişah kılıç tutanların zümresinde en baştadır. Yani o evvela bir hoca, alim, müderris değil askerdir, Başkomutandır. Devlet mekanizmasında önemli mevkiler işgal eden Beylerbeyi, Vali, Sadrazam, Beylerbeyi, Kaptan-ı Derya seçkin birer askerdirler. Devlet yöneticilerinin sivil bürokrasiden yetiştirilme usulü 19. Yüzyıldan sonra ancak görülür. Yani Osmanlı Devleti asker egemen, militarist ve orducu bir yapıdadır. Devletin her şeyi konumunda bulunan ve Padişah Osman'ın katliyle ilk defa bir denetim mekanizması halini alan ordunun modernizasyonu meselesi Osmanlı'da ele alınmış, devletin kurtuluşunun çaresi ordu modernizasyonunda görüldüğünden yeni askeri mektepler yeni tedrisatlarıyla tesis edilmiş bu durum askeri zümrenin sivil zümreye oranla çok daha eğitimli ve kültürlü bir yapıda olmasını sağlamış ve ordu bu dönemde aydınlanmanın öncüsü olduğu gibi sivil kesimlede arası açılarak giderek ayrıcalıklı hale gelmiştir. Aydınlanmacı ordu Cumhuriyet döneminde ise kışlasına çekilecek fakat kimi zaman rejimin koruyucusu sıfatıyla siyasete müdahale edecektir. Osmanlı Devletinde Yeniçeri ayaklanmaları, devlet adamı ve padişah katletmeleri hatta askerin kendi arasında (Yeniçeri-Sipahi kavgası / Ayrıntılı bilgilere Erhan Afyoncu'nun Osmanlı'da Askeri Darbeler kitabından ulaşılabilir) çatışmaları gözlemlenmekle beraber modernist ilk darbe Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesiydi. Çünkü bu olaya Harp Okulu ve mektepli Subaylar karışmıştı. Abdülhamid'in tahttan indirilmesi de başka bir modernist darbe olmakla birlikte İttihat ve Terakki'nin çekirdek kadrosunun çoğunlukla askerlerden oluştuğu doğrudur. Fakat bu İttihatçılara özgü bir özellik değildir. Öyle ki İttihat ve Terakki muhalifi Halaskar Zabitan grubu da mevcuttur. Kurtarıcı Subaylar manasına gelen Halaskar Zabitan adından da anlaşılacağı gibi askerlerden oluşuyordu. Yani askerlerden oluşan bir cemiyetin reaksiyoner manada muhalifleri avukatlar, gazeteciler, müderrisler değil yine askerlerden oluşan bir gruptu. Kurtuluş savaşını veren ve Cumhuriyet'i kuran kadronunda ekseriyetle askerlerden oluştuğu görülür. Cumhuriyetle beraber Polis teşkilatıda modernize edildi fakat bu grup asla ordunun yerini tutmadı öyle ki polis müdürleri bile askerlerden atanırdı. Mustafa Kemal Atatürk'ün fevkalade karizmatik bir lider ve başarılı komutan olmasının yanında Fevzi Çakmak'ı Genelkurmay Başkanlığına getirmesi kendisine yönelik bir askeri darbe ihtimalini tamamen ortadan kaldırdı. Zaten Cumhuriyet kurulduğunda da siyasetten orduyu arındırıyordu çünkü kendisine yönelik en ciddi ve örgütlü muhalefetin askerlerden gelebileceğini biliyordu. Cumhuriyet'in ilk ciddi cuntası 1946'da İsmet İnönü'ye karşı kurulmakla beraber İnönü'nün başarılı bir askeri kariyeri çoğu ordu komutanının kendisinin astı durumunda bulunmaları ve doğru siyasi okumaları sebebiyle fiili bir darbe girişimi yaşanmadı. Cumhuriyet döneminin ilk askeri darbesi 27 Mayıs 1960'ta yaşandı ve parlamento fesh edildi. Darbeden iki hafta sonra 38 kişilik bir cunta listesi hazırlanmasına rağmen elbetteki bu askeri müdahale 38 kişinin icraatı değildi çünkü müdahale sabahı ordu neredeyse gövdesi ve bütünüyle darbeye destek verdi. 1962 ve 1963 Kurmay Albay Talat Aydemir'in darbe girişimleri başarısız olmakla birlikte bu girişimlerde özellikle Karacı ve Havacı subaylar karşı karşıya geldi ordu kendi içerisinde çatıştı. 12 Mart 1971 muhtırası bir başka askeri darbe olmakla birlikte parlamento fesh edilmedi fakat ordu siyasete yeniden ağırlığını koydu. 12 Eylül 1980 emir komuta zinciri dahilinde bir darbe girişimi olmakla birlikte 28 Şubat 1997 günü Ankara Sincan'da bazı tankların bakım gerekçesiyle yollardan geçirilmesi postmodern darbe tanımlamasıyla literatürdeki yerini almış oldu .

15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ

Artık olmaz, yapılamaz, o devirler geçti gibi cümlelerin  hiçte geçerli olmadığı anlaşıldı. Kimi reklam filmleri bazı köşe yazarlarının aleni darbe imaları ve Genelkurmay bünyesinde illegal grupların yürüttüğü faaliyetler bir askeri kalkışmanın yaşanabileceğinin sinyallerini veriyordu. Nitekim 15 Temmuz akşamıda bu durum fiilen yaşandı. Yalnız bu darbenin Türk Siyasi Tarihindeki darbe girişimlerinden oldukça farklı yönleri bulunuyordu.

A) İlk defa bir askeri darbede Halk askerin karşısına çıktı
B) İlk defa bir askeri darbede asker ile polis çatıştı. Öyleki örneğin 12 Eylül'de Cumhurbaşkanlığı polis komiseri Tacettin Cumhurbaşkanlığındaki polislerin silahlarını toplayarak muhafız alayına teslim etmişti. Oysa 15 Temmuz'da darbeye destek veren polisler olmakla birlikte Emniyet teşkilatı ağırlıklı olarak darbenin karşısında yer aldı
C) İlk defa bir siyasi lider darbeye direnmiş oldu
D) Özellikle 1973 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de Meclis'in üzerinden jetler alçak uçuş yapmışlardı fakat ilk kez 15 Temmuz'da Büyük Millet Meclisi vuruldu
E) İlk kez bir darbe başladıktan sadece birkaç saat sonra engellenebileceği yönünde bir inanç oluştu
F) İlk kez bir darbe ardında bu denli şaibe bırakmış oldu .

Neticede darbe bertaraf edildi. Fakat şimdi akıllarda çok ciddi bir soru varlığını sürdürüyor. Yeni bir askeri darbe olabilir mi ?

ASKERİ DARBE OLUR MU? 

15 Temmuz 2016'dan sonra yaşanılan bazı hadiselere değinelim;
1) Komuta kademesinin safı halen meçhuldür ve görevdedirler
2) Darbeden sonra illegal gruplara üye olduğu bilinen Adli Müşavir görevden alınıp başka göreve verildi. Bu durum medyaya yansıdıktan sonra sehven yanlışlık yapıldığı belirtilip şahıs ihraç edildi. Bu olay kurumsal ciddiyetsizliği bir anlamda vurgulamış oldu
3) Darbecilerin haberleşme programı olarak bilinen Bylock'un şu an bazı askerlerce halen kullanıldığı ve bu yöndeki ihbarların karargahça ciddiye alınmadığı vurgulandı
4) Muvazzaf 1700 Albayın bu programı kullandıkları Mit tarafından tespit edildi
5) Darbenin siyasi ayağı hiç konuşulmadı oysa asker sivil işbirliği yaşanmadan darbe olamazdı. Örneğin 27 Mayıs evveli asker Sivil Bakan Şemi Ergin ve ekibiyle yoğun görüşmüştü. 12 Eylül evveli cunta eski asker olmasına rağmen emekli olduğundan sivil hayatta bulunan Fahri Korütürk'e teklif götürmüştü. 28 Şubat döneminde karargah pek çok sivil siyasetçiyi ağırladı. Fakat 15 Temmuz'un siyasi misyonu neredeyse konuşulmadı. Bu durumda tehlikeli bir muamma durumundadır.

Bir anti parantezle belirtmek gerekirki sivil itaatsizlik eylemleri 2013 Gezi parkı olaylarından beri Kırmızı Kitap dahilindedir. Bugüne döndüğümüzde darbe ile alakalı binlerce personel güvenlik birimlerinden uzaklaştırıldı ve şu anda atıl vaziyetteler. Geçmiş yıllarda Emniyet'in İstihbarat ve Terörle Mücadele gibi hassas birimlerinde görev yapan personele ücreti karşılığında Glock marka silah dağıtılmış diğer birimledeki bazı polis memurları bu durumu yargıya taşımışlardı. O zaman bu durum illegal gruplar kendi personelini silahlandırıyor şeklinde yorumlanmıştı. Bu teori tutarlı olmakla birlikte hassas daireleri elinde bulunduran illegal gruplar ihraç edilmiş kimi personeli kurum envanterinden çalmak suretiyle silahlandırabilir. Tank ve ağır silahların şehir merkezlerinden taşınmalarıda birşey ifade etmez çünkü yeni bir askeri darbe piyade sınıfından gelebilecektir. Pentagon eski danışmanı E. Lutwak'a göre darbenin oluşması için bazı koşullar vardır. Bunlar şu şekilde sıralanabilir
1) Siyasi kriz
2) Askeri başarısızlık
3) Ekonomik kriz

Gerçektende bununla uyumlu olabilecek bir rapor kısa süre evvel Kriz Grubu tarafından yayımlandı ve Türkiye'nin ekonomik olarak zedeleneceği belirtildi. Hatırlanacaktır ki kimi kredi derecelendirme kuruluşları Türkiye'nin kredi notunu düşürdüler. Terör eylemleri hız kazanırken, Musul operasyonu konusunda Türkiye'nin siyasi ve askeri bir başarısızlığı için bazı gruplar ittifaklarını oluşturdular. İşte bu tablo tam da Lutwak'ın çizdiği ile uyumlu. Bu kaotik durumları yaşayan Türkiye'de baş gösterecek "silahlı" bir sivil itaatsizlik eylemide sıkıyönetim ilan ettirmeye yönelik olabilir. Ordu Polis Özel Güvenlik ihraç edilmiş ve açığa alınmış kabaca 200,000 kişilik ve eli silah tutan bir grubun varlığı pek ürkütücü görülüyor. Ordunun bel kemiği olan Uzman Çavuş ve Astsubaylar sivilden temindir ve General ile Albay seviyesinde bile bu denli güçlü olan illegal örgütün, çok küçük rütbeli subaylar ile Uzman Çavuş, Astsubay gruplarındaki etkinliği anormal oranlarda olabilir. Yani muhtemel bir askeri kalkışma piyade sınıfının yanında Uzman-Astsubay-Teğmen Üsteğmen Yüzbaşı rütbelerinden müteakip olabilir. Bunun Türkiye siyasi tarihinde de yeri vardır. 1960'larda Teğmen Üsteğmen ve Yüzbaşılardan oluşan askerler Belçika Klübü adıyla cunta oluşturup askeri darbe tertiplemişlerdi.

NASIL BİR ORDU? DARBE NASIL ÖNLENİR

Pratikte geçerliliği zayıf olsa da ordunun bulunduğu her ülkede askeri darbe ihtimali vardır. Tabi bu zihniyetteki askerlerin eğilim ciddiyetleri ve sayıları önemlidir. Türkiye'ye baktığımızda 15 Temmuz darbesinin tedirginliği ve ihtiyatıyla ordu ile alakalı bazı yeni kararlar isabetliyken bazıları meçhuldür. Askeri Liselerin kapatılmaları, Milli Savunma Bakanlığının sivilleşmesi yerinde ve doğrudur. Fakat Harp Okullarının kapatılmaları yerine bu okullara belirlenen süre öğrenci alımlarının durdurulmaları yeni bir sistemle eğitim öğretim hayatlarına devam etmeleri uygundur. Okullarda sivil öğretmen ve başarılı sivil öğrencilerde yer almalı sivil öğrencilere askeri okullarda daha çok yüksek lisans doktora hakkı tanınarak asker sivil kaynaşmaları sağlanmalıdır. İllegal örgüte üye olduğu yönünde ihbar alınan askerler hakkında soruşturmalar ciddi ve ivedilikle sürdürülmelidir. Çoğu kesim tarafından meşruiyetini kaybettiğine inanılan komuta kademesi değiştirilmelidir. Orduevleri Tsk mensubu memur ve işçilere de açılmakla birlikte böylelikle subay ve generale uygulanan kast sistemi delinmeli onlarında birer insan oldukları imajı pekiştirilmelidir. Asker hastane ve askeri mahkemelerin kapatılması yanlış olmakla beraber bunlar üzerlerindeki denetim mekanizmaları işlevsel hale getirilmelidir.
Yasal düzenlemeler lüzumludur fakat hiçbir düzenleme tek başına darbeyi önleme konusunda yeterli değildir. Bu kurumsal eğilimden de çok halkın demokratik bilinç seviyesiyle orantılıdır. Yani sivil toplum anlayışı, muhalefet kültürü ve farklılıkların zenginlik telakki edildiği bir düzende darbe olmasıda darbe olsa bile başarılı olabilmeside mümkün değildir .

***

31 Mayıs 2017 Çarşamba

ÜST AKIL OPERASYONLARI: SUİKASTLER, ZİHİN KONTROL,



ÜST AKIL OPERASYONLARI: SUİKASTLER, ZİHİN KONTROL, NAZİLER VE SİYASİ ELİTLER BAĞLAMINDA BİR İNCELEME




Onur Dikmeci
İstihbarat ve Strateji Uzmanı
Posted: 29 Mar 2017 06:32 AM PDT

Yirminci yüzyıl istihbarat ve bilim dünyasında yeni bir alanın keşfedilmesine ve bu alan hususunda özel çalışmalarla yeni kaotik süreçlerin belirlenmesine öncülük etmiş bir zaman dilimidir. Adolf Hitler'in okült çalışmalar, mitoloji, insan kontrol deneyleri kendisinden sonraki kişi ve kurumlara bambaşka bir kulvarı hatıra bırakmasına sebep oldu. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ruhen çöküntü yaşayan askerlerin sosyal yaşama adaptesi için kullanılan Tavistoc Kliniği, yeni bulgularla artık zihin kontrol operasyonlarınıda yönetecekti. İlaçlar, hipnoz, telkin gibi yöntemlerle tasarlanan proje MK ULTRA olarak adlandırılıyordu. MK ULTRA ile kişiler yönlendirilebiliyor, geçmiş sosyal yaşantıları ve kişiliklerine göre birer terörist, intihar bombacısı, suikastçi olarak kullanılabiliyorlardı. Bunu şu şekilde örneklendirebiliriz; çoğu intihar bombacılarının bu eylemi hangi cesaretle gerçekleştirebildiği normal insanlar arasında birbirlerine sık sorulan bir sorudur. 

Maddi durumu yetersiz bir ailede yetişmiş, şiddet görmüş ya da ötelenmiş, sosyal yaşantıya yeterince adapte olamamış insanların geçerli bir meslek veya eğitim durumları olmaması yani hayattan beklentilerinin bulunmaması MK ULTRA kobayı olarak bir bombacı ya da suikastçi olarak kullanılmaları oldukça kolaydır. İyi eğitim almış, zihinsel ve psikolojik farkındalığı olan bireyler ise bu operasyonlarla belki bir katile dönüştürülemezler ancak kaygı, yanlış karar verme, yersiz korkuya kapılma, tanımlayamadığı sesler işitme, huzursuzluk gibi oldukça olumsuz duygulara sevk edilmeleri karşılaşacakları muhtemel vakalardan olacaktır. MK ULTRA'nın kurumsal manada ele alınışı Cia direktörü Allen Dulles zamanında olmuştur. Ona göre, savaşlar artık zihinlerde kazanılmalı, insanların algıları değiştirilmeli ya da yıkılmalı, tam manasıyla bir Mançurya Kobayı yaratılmalıdır. 

Bu plan o tarihten itibaren kusursuz işlemektedir. Önce Dulles kimdir? Bunu ortaya koymak önemlidir. Abd siyasi tarihinde önemli mevkilerde bulunmuş kişilerin ortak özelliklerinden bir tanesi ya birbirlerinin akrabaları durumunda bulunmaları ya da bir sistemin parçaları olmalarıdır. Sisteme uyum sağlayamayanlar zaten tasfiye olacaklardır. Allen Dulles, aynı zamanda Başkan Eisenhower'ın Dışişleri Bakanlığı görevini yürüten John Foster Dulles'ın kardeşiydi. John Foster Dulles, Allen Macy ve Edith (Foster) Dulles'un beş çocuğundan en küçüğüydü. Annesinin babası John Watson Foster Başkan Benjamin Harrison'ın, eniştesi Robert Lansing de Başkan Woodrow Wilson'ın dışişleri bakanlığını yapmıştı. 

Görüldüğü gibi yönetsel akrabalık bağları burada da karşımıza çıkıyordu. Dulles kardeşlerin önemli bir özellikleride Hitler'e destek olmalarıydı. Bu iki Amerikalı, anti semitik bir Alman'a neden destek olmuşlar ve Nazi çalışmaları içerisinde bulunmuşlardı? 1840'dan itibaren Yahudilere vatan fikri çeşitli lobilerde paylaşılıyordu. Böylelikle Avrupa hiç istemediği ve tarihi husumeti olduğuna inandığı yahudilerden de kurtulmuş olacaktı. Bu vatan, Arjantin, Missispi, Uganda, Güney Afrika, Makedonya, Mezopotamya olarak çeşitli tarihlerde ele alındı ancak en sonunda Filistin bölgesinde karar kılındı. Böylelikle Anglosakson siyaset hem bölgedeki enerji kaynaklarını kontrol etme fırsatı bulacak, hem müslüman dünyanın bu devletle iştigal etmesini sağlayacak, hem de ek silah satışlarıyla şirketlerini zengin edebilecekti. İşte bu evrede zaten yahudi karşıtlığı bulunan Hitler üzerinden, yahudi soykırımı icad edildi. Böylelikle bu katliam ile Avrupa'nın suçluluk psikolojisi yeni bir İsrail Devleti ile örtülebilecekti. Yani yeni devletin sosyal alt yapısı için herşey tamamlanmış oluyordu. Zaten Hitler'i, General Group, Standart Oil, Bp gibi dev tröstlerin desteklemeleride istenileni gösteriyordu. Yahudiler, sosyalist akımlara yatkındı ve bu şirketlerin yahudi çalışanlarının protestoları şirketleri zora sokmaktaydı. Ayrıca yahudilerin yüksek fazili kredilerinden de sıkılınmıştı. Buna ek olartak şirketler Hitler üzerinden Kafkasya enerji kaynaklarına açılabileceklerdi. Ve son olarak yapay bir katliam, yahudileri toplu olarak göç ettirebilecekti. Yahudiler'e avrupadan sonra ortadoğu cazip gelmiyordu. İtici bir takım etmenler gerekliydi. İşte Dulles kardeşlerde bu projelerin parçası olarak hizmetlerini sürdürdüler ve sonunda istenilen planlar uygulanmış oluyordu. 

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra artık yeni bir evreye girildi. Soğuk Savaş devilen bu evrede kurgulanan Ateist bir cepheyle dinden beslenen cephenin savaşı olacaktı. Anlatılan buydu. Dulles kardeşlerden, J.F.Dulles, Eisenhoer'ın dışişleri bakanı olarak 1956'da çok ilginç bir doktrin geliştirdi. '' Siyasi işler ile dini meselelerin ayrılması gibi bir durum olamaz. Siyasi işleride halletmek için dine başvuracağız'' . Soğuk savaş evresinde tercihini batı paktından yana kullanan Türkiye'de Serdengeçti dergisi bu demeci Türkçe'ye çevirdi ve yayımladı. 1957 Türkiye Genel Seçimleri akabinde ise Demokrat Parti  Konya mebusu Fahri Ağaoğlu, bir anayasa taslaığı hazırlayacak ve bu taslakta laiklik ilkesine yer vermeyecekti. Aynı yıl Adnan Menderes bir hilafet çıkışı yaptı ve 1958'de Time dergisine kapak oldu. Dulles adeta Türk siyasetini kurgulamıştı. Kardeşi Allen Dulles ise MK ULTRA projeleriyle iştigal ederek 8 sene Cia direktörlüğü görevini yürüttü. Çok tartışılan Başkan J.F.Kennedy, başkan seçildikten sonra 10 ay daha bu görevini sürdürecek ve emekli olacaktı. Dulles'ın, zihin kontrol operasyonları meyvesini verdi Kennedy'nin öldürülüşünü görevi sırasında göremesede MK ULTRA devreye girmiş ve Kennedy kobaylara öldürtülmüştü. Kennedy'nin öldürülmesini yalnızca katolik olmasına ya da FED'i millileştirmek istemesine bağlayan akademik makale ve kitaplar mevcuttur. Ancak sebep yalnızca bunlar değildir. Kenndey, Vietnam savaşını bitirmek istemiş, Mısır'ı desteklemiş, silahlanma yarışını bitirmeyi arzu etmiş ve dolaylı yollardan Sovyetler ile temas kurmuştu. Bu durumdan petrol ve silah şirketleri fevkalade rahatsızlık duydular. Bütün bu etmenlerin sonucu olarak Kennedy tasfiye edildi. Ancak, operasyonlar bitmemişti. Bir müddet sonra başkan adaylığını açıklayan kardeş Robert Kenndey'de sikast sonucu öldürüldü. Ve Abd'de Kennedy ailesi dönemi ebediyyen kapatılmış oluyordu. Çünkü kurulan komisyonlardan hiçbir netice alınamayacaktı. Her ülkede kaidedir ki, komisyona devredilen olaylar çözüme kavuşmaması için havale edilmiş vakalardır. Robert Kennedy'nin MK ULTRA kobayı katilini serbest bıraktırmak için, Hartum'da Abd'li beş diplomat kaçırılmış ve sonunda öldürülmüştü. Bu olayın bir numaralı zanlısı ise Yaser Arafat idi.  Arafat ise yıllar sonra Oslo Barış Görüşmeleri sebebiyle bir odak tarafından Nobel alacaktı. Başka bir odak ise zamanı geldiğinde Arafat'ın bilinmeyenlerini gündeme getirerek itibarsızlaştıracaktı. Oslo görüşmelerine Arafat'ın dışında, İsrail Başbakanı İzak Rabin ve Abd Başkanı Bill Clinton'da katılmıştı. Bir müddet sonra Arafat öldüğünde 800 milyon dolarının yahudi bankerlerce işletildiği servis edildi. Rubin, MK ULTRA kobayı bir katil tarafından öldürüldü ve Clinton ise Beyaz Saray stajyeri Monika Lewinsky üzerinden tarihe Oval Ofis Skandalı olarak geçen hadise ile tasfiye edildi. Adeta Oslo'da bulunanlar cezalandırılmıştı.

J.F.Dulles'ın uygulamaya koyduğu din politika harmanı Dünya'nın yeni argümanı oldu. İslami gruplar radikalleştirildi ve entelektüel kışkırtıcı Samuel Huntingon'a Medeniyetler Çatışması çalışması sipariş edilerek hedef olarak İslam Dünyası gösterildi. Artık müslüman coğrafya, doğudan iktisadi olarak pasifik, kuzeyden askeri olarak ortodoks, batıdan ise askeri, siyasi ve iktisadi olarak Abd-Ab tarafından kışkırtılacaktı. Bu da yetmezmiş gibi ortadoğu olarak adlandırılan coğrafyada mezhebi taassuplar daha da sivriltilecek, taşeron örgütler tasarlanan sınır değişiklikleri için bir manivela olarak görev yapacaklardı. 
Üst Akıl'ın yıllar evvelki piyonlarından yalnızca ikisi Dulles kardeşlerdi. Onlara bakarak, Nazi Zulmünün, soğuk savaşın, MK ULTRA deneyleri, sistem karşıtlarının tasfiyeleri, dinin siyasi alandaki durumunu çok iyi anlayabiliriz. Özellikle bu gelişmelerin Türkiye'deki siyasi gelişmelerle paralel bir seyir izlediği tekrar hatırlanmalıdır. 

1) 1946 William Bullit icadı din merkezli antikomünist sistem o tarihten itibaren Türkiye'de yer buldu, bu konuda ilk tercüme makale Cemal Kutay'ın dergisinde aynı yıl yayımlandı ve 1947'den itibaren sayısında artış görüldü.

2) 1956 Dulles'ın din politika alaşımı siyasi teorisi, aynı yıl tercüme edildi ve 1957'den itibaren mecliste yer buldu.

3) 1996 Pentagon projesi din serbestisi ilkesi 1997'den itibaren Türkiye'de yer buldu ve kürt meselesinin çözümünden, yeni ittifak modeline kadar iç kamuoyunda yer aldı.

MK ULTRA tasarlandı, Türkiye'de siyasi cinayetler arttı. Pentagon projeleri, aralıklarla Türkiye'de, İran savaşı, Medine Vesikası, terör örgütü ile yeniden müzakereye dönülsün gibi başlıklarla işlendi.

Dünya'yı yöneten kişi ve gruplar birbirlerinin içerisine geçmiş organik bünye haline gelmiş yapılardır. Görünürdeki figürler sözcülük yapan Üst Akıl piyonlarıdır. Üst Akıl laboratuvarlarında, zihin kontrol, yapay savaş, dinlerin tahrip edilmeleri, yeni düzen için katliamlar, sınır değişiklikleri tasarlanır bu figürler ise projelerin tetikçiliğini yapmaktadır. Herşey oldukça organizedir, planlar bir bütün dahilindedir. Kişilerin ise kan veya ticari bağları olduğu için deşifreye asla müsade etmeyerek organizasyonlarına dışarıdan figürler kabul etmemektedirler.


***

NİSAN 2017 SİVİL İTAATSİZLİK EYLEMİ TÜRKİYE'DE BAŞARIYA ULAŞABİLİR Mİ?






NİSAN 2017 SİVİL İTAATSİZLİK EYLEMİ TÜRKİYE'DE BAŞARIYA ULAŞABİLİR Mİ?



SİVİL İTAATSİZLİK: NİSAN 2017 SİVİL İTAATSİZLİK EYLEMİ TÜRKİYE'DE BAŞARIYA ULAŞABİLİR Mİ?

Onur Dikmeci
Ulusal Güvenlik ve Strateji
28 Apr 2017 11:49 AM PDT


19. yüzyılın sonunda siyaset bilimi ve toplum biliminin yepyeni bir ilgi alanıoluşmuştu. Henry David Thoreau tarafından açıklanan kuram sivil itaatsizlikti. 

O günden bugüne özellikle postmodern toplum tipinde sivil itaatsizlik eylemleri sıkça görüldü. Bu eylemler neticesinde bazen istenilen siyasi ve ekonomik 
operasyonlar geliştirilirken bazen ise neticesiz kalan olaylar yığınına toplumlar yakinen tanıklık ettiler. Literatüre kazandırıldığından itibaren sivil itaatsizlik 
gelişim seyri incelendiğinde şu gibi temel özellikleri içerdiği görülür;

.Sivil itaatsizlik eylemleri genellikle gayrıyasal olmakla birlikte kesinlikle legal olaylarıilke edinmiştir
.Sivil itaatsizlik eylemleri hakim otoriteye karşıgeliştirilir
.Sivil itaatsizlik eylemlerinin adından da anlaşılacağıüzere, sivil, silahsız ve toplumun her kesiminden insanlarıkapsayan geniştabanlıbir pratik olması 
  amaçlanmıştır
.Sivil itaatsizlik eylemleri programlıveya programsız seyredebilir
.Genellikle sivil itaatsizlik eylemleri, talep edilen hususlar karşılanana kadar devam ettirilir
.Sivil itaatsizlik eylemleri çok çeşitlidir. Yürüyüşler, sessiz protestolar, oturma eylemleri, aynısaatlerde başlayan ve biten etkinlikler hatta vergi ödememe gibi 
  çok çeşitli yöntemleri içerebilir
.Sivil itaatsizlik eylemlerinin süreleri uzadıkça illegal unsurların eylemlere sızma ihtimali doğar ve bu durum şiddet gibi sivil itaatsizliğin doğasına aykırıbir 
  fiiliyatın belirmesine yol açar
.Sivil itaatsizlik eylemlerinin genellikle dışyönlendirmeli yönleri bulunmaktadır
.Profesyonel sivil itaatsizlikçiler özel olarak istihbarat kurumlarıtarafından yetiştirilmektedir
.Sivil itaatsizlik eylemlerine karşıpekçok ülke ulusal güvenlik kurullarınca tedbirler geliştirilmeye çalışılmaktadır

Bu temel hususların ardından dünyada şimdiye kadar binlerce sivil itaatsizlik eylemi yaşanmıştır ve yaşanmaya devam edecektir. 

İlginç olan bazıörnekleri incelemek yerinde olacaktır;

Duran Adam Eylemi: 2013 İstanbul Gezi Parkıprotestolarısırasında çok ilginç bir tepki medyaya yansıdı. Planlıolup olmadığıbilinmeyen bir şekilde Atatürk Kültür 
Merkezi karşısında bir şahıs kıpırdamadan, konuşmadan ve sadece binaya bakarak beklemeye başladı. 

Yaklaşık iki saat sonra insanlar bu eylemi fark etti ve onlarda iştirak etti. 
Genel kolluk bu protesto biçimine alışkın değilken müdahale edip etmeme konusunda kararsız kaldıve tarihin en ilginç sivil itaatsizlik eylemlerinden 
birine tanıklık edinilmişolundu.

Tuz Yürüyüşü: İngiltere'nin Hindistan'a uyguladığıtuz yasasına karşıMahatma Gandhi başkaldırdıve tuz yapmak için denize yürümeyi teklif etti. İlk başta 
80 kişiyle başlayan ve önemsiz gibi görülen eylem kısa sürede 12.000'den fazla destekçiyle devam etti. Nihayetinde tuz yürüyüşü Hindistan'ın hürriyetine 
zemin hazırlamışoldu.

Lale Devrimi: Kırgızistan'da halk kitlelerin katılımıyla gerçekleştirilen eylemler neticesinde devlet başkanıAskar Akayev ülkeyi terk etmek durumunda kaldıve 
yönetim değişti.

15 Temmuz 2016: 15 Temmuz Türkiye askeri kalkışmasısırasında meydanlara çıkan halk zırhlıaraçların önlerinde durarak meydan okudular ve darbe girişimi nde bulunmak isteyen personelin direncini kırdılar. Bu eylem dünyanın en ilginç ve ülke bütünlüğünden yana sivil itaatsizliğiydi ve kanımızca siyaset bilimi, 
sosyoloji literatüründe bu şekilde yer alacaktı.

Özellikle renkli devrimler esnasında sivil itaatsizlik eylemleri görülmekle birlikte dışülkelerin medya gruplarıve finans oligarklarıbu eylemlere doğrudan müdahil 
olma tavrıgöstermektedir.

Türkiye'de 16 Nisan 2017 referandum oylamalarından sonra başlatılmaya çalışılan sivil itaatsizlik eylemleri başarılıolabilir mi? Bu eylemler yakın Türk siyasi tarihinin en kapsamlısivil itaatsizlik eylemi olan Gezi Olaylarıile mukayese edilmektedir. Nisan 2017 Sivil İtaatsizlik eylemlerinin özellikleri şu şekilde 
vurgulanabilir:

.Eylemlere geniştabanlıkatılım isteği doğmamıştır
.Referandum sonucuna muhalif olan pekçok kişi dahi eylemleri doğru bulmamışlardır
.Eylemlerde Türk Bayrağıgibi kapsayıcıbir sembol kullanılmamıştır bu da eylemlere farklımahiyetler yüklenmesini kolaylaştırmıştır
.Eylemlerin ideolojik manalıolduklarıyönünde kamuoyu nezdinde intibah uyanmıştır
.Eylemlere liderlik edebilecek organizasyon ya da aktör bulunmamaktadır. Eylemler sahipsiz kalmıştır
.Eylemlerin cılızlığısebebiyle dışkamuoyu desteği neredeyse sağlanamamıştır bu da evrensel tepkileri içeren bir sivil itaatsizlik eylemi ihtimalini ortadan 
kaldırmıştır
.Referandum neticesinin Avrupa İnsan HaklarıMahkemesine götürülme seçeneğinin dillendirilmesi bu eylemleri daha da marjinalleştirmiştir

Netice itibariyle Nisan 2017 sivil itaatsizlik eylemlerinin başarıya ulaşmalarımümkün değildir. Zaten istenilen netice hususunda da ihtilaf vardır. 
Seçim yenilenmesinden, iktidarın istifa etmesine ya da yeni sistemin tamamiyle rafa kaldırılmasına kadar söylem ve fikir birliği olmayan bir kargaşa söz 
konusudur.

Ayrıca 2013'den itibaren sivil itaatsizlik eylemleri KırmızıKitap kapsamına alınmıştır. Bu da devletin artık bu gibi eylemlere daha hazırlıklıolabileceğini işaret etmektedir. Nisan 2017 sivil itaatsizlik eylemleri başarıya ulaşamasa da önümüzdeki süreçte yeni konular ile alakalıyeni eylemler görülebilecektir. 
Burada hayati önemli husus itaatsizlikte bulunan kitlelerin karşılarına irili ufaklıbaşka grupların çıkartılmalarının kesinlikle desteklenmemeleri gerektiği, 
istihbarat ve genel kolluk birimleriyle eylemlerin kontrol altına alınmaya çalışılmasıidrak edilmelidir. Çünkü çatışan grupların dindirilmesi her zaman silahlıve organize bir gücün sahaya davet edilmeleriyle mümkündür. Bu da sıkıyönetim hatta darbe gibi neticeleri doğurabilir.



***