POLİTİKASI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
POLİTİKASI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Mart 2017 Çarşamba

RUSYANIN YÜRÜTTÜĞÜ ORTA DOĞU POLİTİKASI İÇİNDE İRŞAD VE CİHANDANİ CEMİYETLERİNİN ROLÜ


RUSYANIN YÜRÜTTÜĞÜ ORTA DOĞU POLİTİKASI İÇİNDE İRŞAD VE CİHANDANİ CEMİYETLERİNİN ROLÜ, BÖLÜM 1 





RUSYANIN YÜRÜTTÜĞÜ ORTA DOĞU POLİTİKASI İÇİNDE İRŞAD VE CİHANDANİ CEMİYETLERİNİN ROLÜ 


SUNUŞ 

Genelkurmay ATASE Başkanlığı tarafından düzenlenen ‘’XVIII. Yüzyıldan Günümüze Orta Doğu’daki Gelişmelerin Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri’’ konulu On Birinci Askerî Tarih Sempozyumu 04 - 06 Nisan 2007 tarihleri arasında İstanbul’da yapılmıştır. 

On Birinci Askerî Tarih Sempozyumu’na üniversitelerin değerli öğretim üyeleri ile Silahlı Kuvvetlerde muvazzaf ve emekli personel katılmış, salonda iki gün süreyle 20 adet bildiri sunulmuştur. 

Bugün Orta Doğu’da meydana gelen kültürel, toplumsal, siyasi, askerî ve iktisadi her sorun, jeopolitik konumundan dolayı Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Tüm bu gelişmelerin ve Türkiye’ye olan etkilerinin kavranabilmesi açısından Birinci Dünya Savaşı öncesinden XXI. yüzyıl başlarına kadar Orta Doğu‘daki siyasi, askerî, ekonomik ve toplumsal gelişmeler ve Orta Doğu’ya yönelik politikalar tarihsel süreç içerisinde yeniden ele alınmıştır. Sempozyumda yer alan bildiriler konuları itibarıyla önemli bir boşluğu doldurmaktadır. 

Eser, On Birinci Askerî Tarih Sempozyumu’nda zaman yetersizliği nedeniyle sunulamayan 16 bildiriden oluşmaktadır. Bu bildiriler, 
Genelkurmay ATASE Başkanlığı Türk Askerî Tarih Komisyonu (TATK) Genel Sekreterliğince düzenlenerek yayıma hazırlanmıştır. 

Ziya GÜLER 
Hava Korgeneral 
ATASE ve Dent. Başkanı 


RUSYA’NIN YÜRÜTTÜĞÜ ORTA DOĞU POLİTİKASI İÇİNDE İRŞAD VE CİHANDANİ CEMİYETLERİNİN ROLÜ 

Dr. Öğ. Yb. Suat AKGÜL
* K.K.Astsb.Meslek Yüksek Okulu Öğretim Başkanlığı 


Asya, Avrupa ve Afrika’nın birleşim noktasındaki Türkiye; bu kıtaları gerek karadan gerek denizden birleştiren bir köprüdür. Türkiye, Asya’dan 
Avrupa’ya doğu-batı ekseninde, Avrupa ve Asya’dan Afrika’ya kuzey-güney ekseninde yapılabilecek her türlü ekonomik ve askerî faaliyeti kontrol 
edebilen önemli bir coğrafi konuma sahiptir. Bu nedenle dünya hâkimiyeti için mücadele eden güçler açısından Türkiye kilit bir ülke konumundadır. 

Türk boğazları başta Rusya olmak üzere bir çok devlet tarafından büyük bir öneme sahiptir. Rusya bu yüzden her fırsatta Boğazlar üzerine yüklenmiş ve çeşitli taleplerde bulunmuştur.1 Doğu Anadolu’nun yapısı itibariyle XX. yüzyılla birlikte önemi anlaşılan petrol bölgelerinin kontrol ve hâkimiyet noktasının “Orta Doğu” ve “Kafkasya” doğrultusu üzerinde olması ayrı bir nitelik kazanmaktadır. Buna göre Kafkasya ve Orta Doğu’ya uzanmak için Doğu Anadolu stratejik bir mevkidedir. 

Sıcak denizlere açılmak düşüncesini millî bir politika hâline getiren Rusya açısından gerek Boğazlar ve gerekse İskenderun Körfezi’ne inmenin 
kestirme yolu olan Doğu Anadolu, emellerinin tesisi için önemli olmuştur. 

Türkiye’nin elinde bulundurduğu arazi, Avrupa, Asya, Afrika, kara ve deniz yolları üzerinde askerî, siyasi ve iktisadi bakımlardan önemli bir duruma sahiptir. Türkiye’nin bu durumu Osmanlı döneminde de aynı değere sahipti. Türkiye’nin coğrafi ve stratejik durumunu, çalışmamızda ağırlıkla incelediğimiz dönem olan XX. yüzyılın başlarındaki yapısı ile göreceğiz. Aslında bu coğrafya büyük deniz yollarının ve yeni kıtaların meydana çıkarılmasına, Süveyş kanalının açılmasına ve havacılık teknolojisinde meydana gelen gelişmelere rağmen değerini korumaya devam etmektedir. 

Birinci Dünya Savaşı öncesi, Osmanlı’nın Balkanlar’daki büyük toprak kaybından sonra Avrupa’da Trakya’nın doğu parçası ve devletin büyük arazisi olarak da Batılıların Küçük Asya dedikleri Asya’nın güney batı ucu kalmıştı. Ön Asya, Orta Doğu gibi adlandırmaların da yapıldığı Türklerin elinde kalan son topraklar; Anadolu, Irak, Suriye ve Arabistan Yarımadası idi. 

İngiltere, Hindistan yolunun emniyeti için Babülmendep ile Hürmüz Boğazı arasındaki küçük aşiret reislerini koruyuculuğu altına almış, Aden’de bir üs kurmuştu. Aden etrafında, Lahç Emiri, Hadramut kıyılarındaki kabile başları, Umman, Bahreyn, Kuveyt Emirleri hep İngiliz himayesi altındaydılar. Böylece Arap Yarımadası’ndaki Osmanlı hâkimiyeti, Kızıldeniz ile çöl arasında bir şerit gibi uzanan Hicaz, Asir ve Yemen’e sıkışmış kalmıştı. 

İngiltere, İran’ın güneyinde de nüfuz bölgesi kurarak Basra Körfezi’ni bir İngiliz körfezi hâline getirmişti. Mekke Şerifi Hüseyin ise kendi bölgesinde İngilizlerin yardımıyla Haşimi Halifeliğinin ihyası düşüncesindeydi.2 

Suriye ve Irak’ta bağımsızlık davasını güdenler olmasına rağmen buradaki halk şimdilik bir ayrılık hareketine girişmemişti. Aynı şekilde Doğu Anadolu’daki Kürtler de ayrılık düşüncesinde değildi. Ermeniler ise Ruslar başta olmak üzere İngiltere ve ABD tarafından bölgedeki Türk ve müslümanlara karşı kışkırtılmakta idi. Rus-Kafkas sınır bölgesi, Karadeniz’den Hopa’nın kuzeyinden başlayarak Yusufeli, Narman, Horasan doğusundan geçerek Veli Baba doğusunda Aras Nehri’ni atladıktan sonra Ağrı Dağı’na uzanan dağ silsilesini takip ederek Küçük Ağrı Dağı’nda İran sınırı ile birleşiyordu. İran ile olan sınır bugünkü İran ve Türkiye sınırıyla aynıydı. 

Yüzlerce yıllık mücadeleler sonucunda Karadeniz-Hazar Denizi -Basra Körfezi -kısmen Hint Okyanusu- Kızıldeniz- Doğu Akdeniz ile çevrili bu bölgede, Rumeli, Anadolu, Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika ile hâkim durum sağlanmıştı. Bir iç deniz olan Karadeniz, Ege ve Akdeniz vasıtasıyla Atlantik’e bağlanmış ve nihayet Çanakkale ve Karadeniz Boğazlarının değeri, daha bariz bir şekilde belirmişti. Bu suretle Boğazlar Osmanlı Avrupası’nın uzun yıllar Türkler elinde kalmasını sağlamıştı. Dolayısıyla Rumeli de Anadolu’nun ayrılmaz bir vatan parçası hâline getirilmişti. 

Boğazların elde bulundurulması zorunluluğu emniyet kuşağının, Balkanlar’dan gelecek bir harekete karşı Tuna’da ve Balkan dağlarında bulundurulmasını gerektirmişti. Bu suretle Boğazlar’la Rumeli, Avrupa istikametinde yapılan genişlemelerin ve tutunabilmelerin hem sebebi hem de egemenliğin hinterlandı olmuştu. Bununla beraber Boğazlar, yalnız Avrupa istikametinde hedef göstermekle kalmamış, Karadeniz devletlerinin ve özellikle Rusya’nın açık denizlere çıkmalarına, geniş istilalar yapmalarına engel olmuş ve bu durum, Anadolu’da Doğu ve Kuzey istikametlerinden gelecek tehlikeleri iç manevralarla karşılayabilir bir strateji de yaratmıştı. Bu stratejik mihver, Anadolu ile Arap Yarımadası’nı da korumuştu. Arap Yarımadası’nın elde tutulması, Anadolu’ya güneyden gelecek bir saldırıya karşı, emniyet sağlayan hinterland olmuştu.3 

Tarih boyunca olduğu gibi gerek Asya’dan Avrupa’ya ve gerek Avrupa’dan Asya’ya doğru gelişen mücadelelerde, Anadolu Yarımadası emin bir mihver olarak başarılı hareketlerin başlıca amili ve geçidi olmuştu. Özellikle Irak ve Arap Yarımadası’nın son zamanlarda petrol kaynakları bakımından çok zengin olduğunun da öğrenilmesi, bölgenin değer ve önemini bir kat daha artırmıştı. Bunun sonucunda, gelişen ve petrole fazlasıyla ihtiyaç duyan milletlerin her türlü siyasi emelleri Osmanlı toprakları üzerinde toplanmıştı. İşte bu müstesna jeopolitik durum, milletler için bir hedef ve ihtiras kaynağı olmuştur. Osmanlı Devleti’nin elinde bulunan ve petrol kaynağına yakın olan bu önemli bölge, dolayısıyla millî hedef, millî strateji, millî siyaset ve millî güç gibi konuların doğmasını ve gelişmesini sağlamıştı.4 

Türk toprakları bu jeopolitik yapısından dolayı asırlarca münferit ve toplu saldırıların başlıca hedefi olmuştur. Devlet yakın ve uzak yabancı devletlerle ve onların kışkırttığı yurt içindeki unsurlarla mücadele etmek zorunda kalmıştır. 

Batılı büyük devletlerin Osmanlı’yı parçalama ve paylaşma girişimleri ve bu girişimler sonucunda yaptıkları gizli anlaşmalar Osmanlı Devleti açısından sonun başlangıcı olmuştur.5 

Kuzey ve doğudan Rusya, güneyden İngiltere, Osmanlı Devleti’ni sıkıştırmaya başlamıştı. Musul ve Bakü petrollerinin taşıdığı değeri de dikkate aldığımızda Osmanlı toprakları üzerinde bir mücadele başlamış ve bir Rus-İngiliz rekabeti doğmuştu. Bu açıdan baktığımızda Osmanlı topraklarının, emperyalist devletlerin emellerini gerçekleştirebilmeleri için bir savaş sahnesine dönüştüğünü görürüz. 

Doğu Anadolu, Kuzey Irak ve İran Azerbaycanı’nın Coğrafi ve Stratejik Durumu 

Doğu Anadolu 

Bugün Doğu Anadolu dediğimiz bölge daha geniş bir alanı da içine alarak yerli ve yabancı kaynaklarca XVIII. yüzyıla kadar Turcomania olarak adlandırılmıştır. Bu yüzyıldan sonra yapay olarak oluşturulan Armenie ve Kürdistan adları bölgenin tarihî ve coğrafi yapısına uygun düşmemektedir.6 
Doğu Anadolu yüksekliklerin ve dağ silsilelerin çok olduğu ve iklimin sert geçtiği bir bölgedir. Karadeniz’den Irak, Suriye sınırlarına doğru bakılınca birbirinin ardında kuzeyden güneye doğru beş uzun sıradağ dalgası görülür. Bu sıradağ şeritleri birbirinden başlıca dört havza hâlinde ayrılmış bulunmaktadır. Bu durumları ile de kuzey-güney veya güney-kuzey doğrultusunda birer savunma mevzii olurlar. 

Doğu yaylasına bir de Kafkas, İran sınırları tarafından bakılırsa, doğubatı istikametinde beş uzun sıradağ şeridinden meydana gelmiş dağlık bir bölge olarak göze çarpar. Bu duruma göre sıradağ şeritleri arasında Çoruh, Kemah, Kelkit, Karasu, Aras, Murat ve Dicle nehirleri olmak üzere birbirlerine paralel bir uzanışla Dicle hariç, sınırlardan batıya doğru giderler. 

Karadeniz kıyısı, Van Gölü güneyi ile Güneydoğu Toroslar, Çoruh ve Yeşilırmak Vadileri ve Tunceli bölgeleri ormanlıktır. Bir askerî harekât açısından Murat, Fırat ve Aras Nehirlerinin yukarı havzaları çıplaktır.7 Bölge bu yönüyle isyana ve gayrinizami harbe müsait bir manzara arz etmektedir.8 

Birinci Dünya Savaşı öncesi mülki taksimata göre Doğu Anadolu bölgesinde; Trabzon, Erzurum, Bitlis, Van, Diyarbakır, Sivas illeri ile Urfa müstakil sancağı vardı. Vilayetlerin adlarını taşıyan şehirlerden başka Giresun, Amasya, Tokat, Erzincan, Bayburt, Bayezid ve Malatya başlıca şehirleri teşkil etmekteydi. Sivas ilinin Doğu Anadolu’ya bitişik kısmı ile beraber Doğu Anadolu’nun yüzölçümü 355.456 km2, nüfusu ise 6.253.399’dur.9 

Bu bölgedeki nüfusun 5 milyonu İslam, 400 bini Rum, 700 bini Ermeni, 3 bini Musevi ve 100 bini diğer unsurlardan oluşmaktaydı. Nüfus yoğunluğu 
kıyılarda ve ovalarda idi. Nüfusun büyük çoğunluğunu meydana getiren Müslümanların üçte ikisini Türk, üçte biri kadarını çoğunluk Kürtlerde olmak 
üzere diğer Müslüman unsurlar teşkil ediyordu. 

Bölgede yaşayan Kürt aşiretleri büyük oranda merkezî hükûmete bağlı idiler. Ancak sosyal yapı ve aşiret hayatının bölgedeki en etkin güç olması ve 
dağlık ve yolsuz yerlerde bulunmaları dolayısıyla hükûmetten çok bölgedeki ağa ve şeyhlerin nüfuz ve etkisi altındaydılar. Bölgede çapulculuk ve eşkıyalık da eksik olmuyordu. Ermenilerin başta Ruslar olmak üzere bazı devletler tarafından kışkırtılmaları bölgede huzursuzluk kaynağı idi. Ermeniler bir Rus askerî hareketinin Doğu Anadolu’daki gönüllü ve doğal askerleri konumundaydılar. Ayrıca bölgede Süryani Keldani, Nasturi ve Yezidi gibi unsurlar da vardı. Bunların da çoğu Rusya hesabına faaliyet göstermekteydi.10 

Doğu bölgesinde Türk-Rus sınırının uzunluğu 450 km, İran Azerbaycanı sınırı da 400 km kadardı. Ruslar kuzeyden Karadeniz üzerinden ve Kafkasya’dan yürüteceği bir askerî harekâtla Doğu Anadolu üzerinde baskı oluşturabilirdi. Buna karşılık Doğu Anadolu Bölgesi; harekât, iskân, yol, iaşe durumları elverdiği takdirde Türklerin Kafkasya üzerinden Türkistan’a gitmelerini sağlayan bir köprü niteliği arzediyordu.11 

Irak 

Osmanlı Devleti’nin önemli bölgelerinden birisi de Irak’tı. Irak; Şam çölü ile İran sınırı arasında ortalama 200 km eninde ve Basra körfezinden itibaren kuzeybatıya doğru ortalama 700 km uzunluğunda bir bölgeydi. 

Bağdat ile Diyarbakır’a kadar nehirler arasında olan bölgeye “Elcezire” veya “Yukarı Mezopotamya”, Bağdat’tan güneye doğru nehirlerin birleştiği 
Korne’ye kadar olan bölgeye de “Aşağı Mezopotamya” denilmekteydi. 

Irak’ın hayat damarları Dicle ve Fırat Nehirleridir. Bunlar Aşağı Mezopotamya’da birleşir ve Şattülarap adı ile Basra körfezine dökülürler.12 

Irak ve Elcezire, idari bakımdan Bağdat, Musul ve Basra illerine ayrılmıştır. Basra ilinin Necit sancağı İbnissuud idaresine geçmiş, Kuveyt, bir şehir idaresinde muhtariyet kazanmıştır. Çöl ve steplerdeki göçebeler, nehir yakınlarındaki yarı göçebe halk, yüksek dağlardaki Kürtler, aşiret reislerine bağlı olup hükûmete belirli vergi verirlerdi. 

2,5 milyon tahmin edilen nüfusun %60’ı Arap, %26’sı Türk ve Kürt ve %10’u da Yezidi, Asuri, Musevi ve Ermeni unsurlardı. Kürtler, Musul, Süleymaniye’de; Türkler Kerkük sancağında; Yezidiler Sencar dağında; Asuriler kuzeyde; Musevi ve Ermeniler muhtelif şehirlerde az sayıda bulunmaktaydılar.13 

Irak bölgesiyle daha çok İngilizler ilgilenmekteydiler. Hint Denizi kıyılarında kuvvetli bir devletin bulundurulmaması İngiltere’nin stratejisinin temel taşlarından birisi idi. Bunlardan Kahire-Kalküta ekseni-üzerinde bulunan-Irak ve Filistin’e İngilizler büyük önem vermekteydiler. 

Almanların -Bağdat’a doğru- bir demir yolu yaparak Irak’a nüfûz etmeye ve İslam Birliği fikirlerini yaymaya çalışmaları, İngilizleri harekete geçirmiş, bu durum karşısında İngilizler, Kuveyt, Muhammere şeyhlerini elde etmek ve İbnussuud ile iyi ilişkiler kurmak ve Osmanlı Devleti aleyhine bu bölgede geniş bir propaganda yapmak yolunu tutmuşlardı.14 

Bir yandan Irak’taki petrol kaynakları, öbür yandan İran’daki petrol kaynakları ve Abadan rafinerileri, İngilizlerin ekonomik bakımdan Irak’a verdikleri önemin başında gelmekteydi. Osmanlı Devleti’nin Almanlarla iş birliği yapması, İngilizler için Hindistan’ın ileri mevzii alarak kabul ettikleri Basra Körfezi’nin başının ele geçirilmesini önemli bir sorun hâline getirmişti. İngiltere, Doğu Anadolu üzerine Irak bölgesinden yüklenmeyi planının temeli olarak görmekteydi. 

Kafkasya ve İran Azerbaycanı 

Doğu Anadolu üzerinde yürütülecek herhangi bir politika için hiç şüphesiz Kafkasya ve Kuzey İran bölgesinin arasında kalan ve Hazar Denizi’ne kadar uzanan alanın büyük bir önemi vardır.15 

Kafkasya, Karadeniz’le Hazar Denizi arasında geniş bir bölgedir. Kuban ve Terek Nehirleri havzaları bu bölgenin kuzey parçasını teşkil eder. 

Terek Nehri’nin daha kuzeyindeki Kama Nehri’nden Hazar Denizi ve Volga Nehri kıyılarına kadar uzanan geniş bir step, Kafkasya’yla Rusya’yı birbirinden ayırmaktadır. 

Kafkasya’nın en önemli coğrafi yapısı Büyük ve Küçük Kafkas Sıradağlarıdır. Karadeniz’de, Poti’den Hazar Denizi’ndeki Bakü’nün güneyine doğru giden bir hat üzerinde uzanan Riyon ve Kura Nehirleri Kuzey ve Güney Kafkasya Sıradağlarını birbirinden ayırır. Büyük Kafkas Dağları, Riyon, Kura Nehirleri çizgisiyle Kuban, Terek Nehirleri çizgisi arasında Karadeniz’den Hazar Denizi’ne doğru uzanmaktadır. Küçük Kafkas Sıradağları ise Batum, Kars, Erivan, Karabağ bölgelerini kaplar. Büyük ve Küçük Kafkas Sıradağları, Kuzey Kafkas ve Güney Kafkas silsilesi diye de anılmaktadır. Her iki silsile Riyon Nehriyle Kura Nehri havzalarını ayıran Susam Dağları vasıtasıyla birbirine bağlanmakta ve Maverayı Kafkas (Güney Kafkasya) diye ikiye bölünmektedir.16 

Gerek Büyük gerek Küçük Kafkas Sıradağları, Doğu Anadolu’dan Kafkasya içlerine ve Kafkasya’dan Doğu Anadolu’ya yapılacak askerî harekâta karşı uygun bir yapı oluşturmaktadır. Rusya birçok kez Osmanlı üzerine yürüttüğü askerî harekâtta bu istikameti kullanmıştır. 

Ruslar, Kafkasya bölgesini, Basra ve İskenderun Körfezi’ne ulaşabilmenin en önemli basamağı olarak gördüklerinden bu bölgeyi stratejik yollar ve askerî tahkimatla donatmıştı. Dünya Savaşı sırasında Doğu Türk illeri buradan yürütülen askerî harekâtla elden çıkmıştı. Ayrıca bu bölgedeki Rus askerî komutanlığı Doğu Anadolu’daki etnik yapıyı harekete geçirmek için yürütülen gizli faaliyetlerin merkezi durumundaydı. Ermenileri de buradan yönlendirmekte idiler. 

Kuzey İran’a (İran Azerbaycan’ı) gelince Doğu Anadolu ile bütünlük arz etmesi bakımından büyük bir öneme sahiptir. Azerbaycan, Hazar Denizi güneyin deki Elbruz Dağları ile Türk-İran sınırı üzerinde bulunan Zagros Dağları arasında bir yayladır. Bu bölge başlıca üç havzaya ayrılır. Bunlar Kuzeyde Aras, ortada ve batıda Rumiye Gölü, güneyde de Kızıl Özen Nehri havzasıdır.17 

Ruslar; İran Azerbaycanı’nı (Tebriz ve Rumiye Gölü havzasını) Dünya Savaşı’ndan önce işgal etmişler ve burada askerî nüfuz bölgeleri ile askerî 
garnizonlar kurmuşlardı. Ruslar, sıcak denizlere ulaşmak maksadını gerçekleştirmek için bu fırsatı değerlendirmek istiyorlardı. Burası İran’ın 
batısına sokulmuş bir hançer, Rus istila yollarını açan bir köprü başı niteliği kazanmıştı. 

İran Azerbaycanı; Hazar Denizi ile Karadeniz, Akdeniz ile Hint Denizi’ni bağlayan ve Orta Doğu’nun kıtalarla münasebetini temin eden geniş bir köprü görevi gören coğrafi konumda bulunuyordu. Bu bakımdan büyük bir askerî ve coğrafi değeri vardı. İran Azerbaycanı’nın Bakü ve Musul petrollerine ulaşabilecek en uygun yerde bulunması da bölgenin önemini artırmaktaydı.18 Rus-İngiliz politikası, İran Azerbaycanı üzerinde büyük bir mücadeleye girişecektir. Bu mücadele, Dünya Savaşı sırasında olduğu gibi savaştan sonra da devam edecektir. 

Rus Ajanı Kürt Aşiret Liderlerinin Faaliyetleri 

1911 Trablusgarp Savaşı’ndan itibaren bazı Kürt aşiretlerinin İttihat ve Terakki yönetimine karşı hoşnutsuzlukları hat safhaya çıkmışken Rusya bu fırsattan istifade etme yollarını aradı. Bazı Kürt aşiret reisleri Trablusgarp Savaşı’nın karışık ortamından yararlanmak istiyorlardı. Bunun için propaganda faaliyetlerine yöneldiler. Özellikle Bitlis’te gösteriler yapılmakta, bildiriler dağıtılmaktaydı. Bu faaliyetlerin lideri konumundaki kişi Van’da askerî birliklere saldırılarda bulunan Şeyh Said Ali idi. Siirt ve Bitlis civarında Kör Hüseyin Paşa hükûmet kuvvetlerine saldırılar düzenlerken Simko da Türk-İran sınırında çeşitli saldırılarda bulunuyordu. 

Rus Dışişleri görevlisi Orfelyev bu olaylara dikkat çekerek “bölgede bir karışıklığın çıkabileceğini” belirtiyordu.19 Rusya dağınık görünen bu 
hareketleri organize etmek ve daha etkili hâle getirebilmek için Rus ajanı Abdürrezzak’ı bu hareketleri birleştirmekle görevlendirdi. Abdürrezzak 
Bedirhani 1889’da Rusya’ya giderek Rus himayesine girmiş, Rusya hesabına yürütülen çalışmaların en önünde yer almıştı. Abdürrezzak, 1912 Şubatında Erzurum’da Rusya’nın güdümünde bazı Kürt aşiret reislerinin katıldığı bir toplantı düzenledi. Bu toplantıda herhangi bir ortak karar alınamamasına rağmen bazı Kürt aşiretleri ile Yezidilerin Rusların tarafında faaliyet gösterecekleri ortaya çıktı. Bu konuda Olferyev, “Yezidilerin Rusların asıl dostları olduklarını ve bunların çoğunun Rusça konuştuğunu, evlerine Rus Çarının resimlerini astıklarını, Ruslarla beraber Türkler’e karşı savaşmak istediklerini ve Rus Çarının emrinde olduklarını” belirttiklerini yazmaktaydı.20 

Rus etkisi Irak’taki Kürt gruplara kadar ulaştı. Bu konuda Rusya’nın Bağdat Başkonsolosu 1912’nin Aralık ayı ortalarında Talabani aşiretinden Muhammed Ali ile görüştü. Bu görüşmede bazı aşiret reisleri Rusya’nın hâkimiyeti altına girmek istediklerini belirttiler. Hatta Şemdinan bölgesindeki Muhammed Sıddık ve Musa Bey de Rusya’nın himayesini kabul edebileceklerini belirttiler.21 

Trablusgarp ve Balkan savaşlarından sonra Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu güç durumdan yararlanmak isteyen Doğu Anadolu’daki Ermeniler ve bazı Kürt aşiretleri aralarında gerginlik olmasına rağmen bir ittifak arayışı içindeydiler. Van, Adana, Sivas, Erzurum ve Bitlis’te gergin bir durum meydana gelmişken Ermeni Patriği Zaven Evgiyan birçok Kürt aşiretinin Ermenilerle dost olduklarını; ancak Osmanlı Devleti’nin bunu engellemeye çalışarak özellikle Bitlis’te bir Kürt-Ermeni çatışması meydana getirmek istediğini” belirtiyordu.22 

Türk hükûmeti doğuda meydana gelebilecek bir karışıklığı önlemek için çeşitli girişimlerde bulundu. Özellikle Rusya hesabına çalıştıklarını bildiği Şeyh Taha ve Abdürrezzak’ı çeşitli şartlarla affedebileceğini bildirdi. Ancak Abdurrezzak’ın karşı talepleri üzerine Hükûmet, adı geçen kişinin Rusya lehinde çalışmaya devam edeceği görüşü ile bu girişimine son verdi. 

Osmanlı Devleti Rusya’nın Balkanlar’daki karışık durumdan yararlanma yoluna gidebileceğini, bunun için de Doğu Anadolu’da Rusya’nın Kürt aşiretlerini kendi taraflarına çekmek için faaliyette bulunabileceklerini düşünüyordu. 

Osmanlı Devleti’nin bu konudaki kuşkuları doğruydu. Çünkü Rusya’nın faaliyetleri sonucu Doğu Anadolu’daki bazı Kürt aşiretlerinin Rusya’ya ilgisi 
gittikçe artmaktaydı. Rus kaynaklarından anlaşıldığına göre Bitlis vilayetindeki Kürtler kendi aralarında teşkilatlanmaya başlamışlardı. Kafkas Rus askerî yetkilileri Aralık 1912’de Kürtlerden bazılarının Rusya’ya sempati duyduklarını, Rusya’ya karşı herhangi bir harekete girişmeyecekleri hatta Caf (Cef) aşireti reisinin Rusya’ya bağlanmak istediğini öğrenmiş bulunuyorlardı. Öte yandan Barzani Şeyhi Abdüsselam da “Rusya’yla ilişki kurmak ve Rusya’nın himayesine girmek istediklerini ve eğer bazı istekleri de kabul edilirse Rusya tarafında yer alacaklarını” söylemekteydi.23 

Rus albayı Andiyevski’nin belirttiğine göre “Van bölgesinin güneyindeki ve Musul vilayetinin kuzeyindeki çoğu şeyhler ve Barzani Şeyhi Abdüsselam, Rusya himayesine girmeye hazırdı.”. Beyazid’deki Rus konsolos yardımcısı “Bazı Kürt gruplarının Rusya tarafına geçebileceklerini” belirtmekteydi. Bu gelişmeler ışığında Olferyev, bölgesinde genel bir Kürt isyanının olabileceği ihtimali üzerinde duruyordu.24 Muhtemel bir Kürt isyanını kendi lehine çevirmeye çalışan Rusya, bazı Kürt aşiretleri ile yeni bir temas daha kurdu. Rusya ilk iş olarak Kürt aşiret reislerini ve etkili önderlerini kendi tarafına çekmenin yolunu arıyordu. Bu konuda Bitlis’teki konsolos yardımcısı Şirkov “Eğer şeyh, molla ve hocaların çoğu Rusya’ya meylederse Kürt halkının da meyledeceğini” söyleyerek “Bitlis’teki bazı Kürt liderlerinin Rusların gelmelerini dilediklerini” belirtiyordu. Şirkov, Kürt aşiretlerinin gittikçe Ruslara yanaştıklarını ve hatta haç bile sipariş verdiklerini gizli bir yazı ile Rusya’ya bildiriyordu.25 

Rusya’nın Kürt aşiret ileri gelenleri elde etme girişimleri olumlu bir sonuç verdi. Bazı Kürt ağaları Rusya’nın desteğini sağlayarak isyan hazırlıklarına giriştiler. Bunlardan Bedirhanoğulları’ndan Hüseyin ve Hasan isyan için çalışmalara başladılar. Hüseyin ve Hasan Beyler ancak Rusya’nın tam desteğini aldıktan sonra ve eğer emellerine ulaşırlar da bağımsız bir Kürt beyliği kurarlarsa Rusya’nın himayesine girmek şartıyla isyan edeceklerdi.26 

Rusya’nın kışkırtmalarıyla yürütülen bu faaliyetler önemli bir Kürt Cemiyeti’nin oluşmasına yol açtı. Rusya’nın desteğiyle genel bir isyan hareketine girişmeyi düşünen Kürt grupları ve çeşitli isyan komiteleri bu organizasyonu sağlamak maksadıyla İrşad Cemiyetinin kurulmasını sağladılar. 

A. Rusya’nın Kurdurduğu İlk Kürtçü Örgüt: İrşad Cemiyeti 

Rusya Doğu Anadolu’da büyük çabalarla ve özel itinayla oluşturduğu isyan ortamının artık hazır olduğuna kanaat getirmişti. Bu maksatla dağınık 
isyan komitelerinin ve farklı grupların ortak bir hedefe yöneltilmesinin ve birleştirilmesinin zamanı gelmişti. Rusya’nın daha önceden çeşitli vaatlerle 
elde ettiği kişiler bir toplantı düzenleyerek birlikte hareket etme kararı aldılar. 

Mayıs 1912’de Doğu Anadolu’daki bazı Kürt aşiret reisleri ve aşiret ileri gelenleri bir toplantı düzenlediler. Bu Genel Kürt Asamblesinde bir parti etrafında toplanma ve ortak hareket etme kararına varıldı.27 Bu cemiyet daha sonra İrşad adını alacak ve Doğu Anadolu’da genel bir isyan hareketini organize etmekle çeşitli kişileri görevlendirecektir. 

Tamamen Rus yanlısı bir çizgi izleyen İrşad’ın kuruluşunu sağlayan kişi Abdürrezzak Bedirhan’dı. Cemiyetin kurucuları arasında Sibki Aziz Bey, 
Zirki Akid Efendi, Bekir Efendi, Eleşkirtli Şeyh Osman Efendi ve Bitlisli Molla Selim Efendi bulunuyorlardı.28 

1912 Ağustosunda Rusya’nın İstanbul Büyükelçisi Giers, Dışişleri Bakanlığına gönderdiği bir raporda “İrşad” adlı bir cemiyetin genel bir isyan hazırlığı içinde olduğunu bildiriyordu. Giers raporunda cemiyetin merkezinin Doğu Anadolu’da olduğunu, Kürt aşiret reislerinin ve dinî liderlerinin  Kürdistan Beyliktir ” sloganı ile isyan etmek üzere oldukları bilgisini veriyordu.29 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,



***

24 Şubat 2017 Cuma

“ENERJİ KÖPRÜSÜ ÜLKE” OLMA YOLUNDA YUNANİSTAN’IN POLİTİKASI BÖLÜM 2




“ENERJİ KÖPRÜSÜ ÜLKE” OLMA YOLUNDA YUNANİSTAN’IN POLİTİKASI,  BÖLÜM 2



     Toplam uzunluğu 867 km. olacağı planlanan ve 545 km.’si Yunanistan topraklarından geçecek olan hat ile yıllık yaklasık 20 milyar metreküp gaz tasınması planlanmaktadır. Anılan hattın en uzun Yunanistan topraklarında bulunacağından TAP’ın Yunanistan için ciddi bir gelir kaynağı, aynı zamanda ciddi bir ucuz enerji temin imkânı anlamına geldiği ifade edilmektedir.26 Çünkü Yunanistan açısından TAP 2 milyar $ doğrudan yabancı yatırım ve özellikle ekonomik krizin çok yoğun hissedildiği Makedonya ve Trakya bölgelerinde 2000 ile 3000 kisiye is imkânı anlamına gelmektedir. Bu boyutta bir yabancı yatırımın ülkede gerçeklesmesi ise Yunanistan’ın uluslararası piyasalara güçlü bir sekilde yeniden gireceğinin temel göstergesi olmaktadır.27 Bir baska çalısmada ise önümüzdeki 50 yıl içerisinde söz konusu boru hattının Yunan ekonomisine getirisinin 17-18 milyar € olması hesaplanmaktadır.28 

Yunanistan Basbakanı ayrıca 2014 yılının Nisan ayında Atina’da düzenlenen Uluslararası Enerji Konferansı’nda yine TAP ve Yunanistan’ın bu projedeki yeri ve önemine dikkat çekerek oldukça iddialı cümleler sarf etmistir. Özetle Yunanistan Basbakanı Samaras, enerji konularındaki gelismeler Yunanistan’ın enerji üretim ve aktarımında bir köprü ülke olacağını gösterdiğini ve Yunanistan’ın TAP sayesinde ilk defa küresel enerji haritasında yerini aldığını vurgulamıstır.29 Aslında sadece Yunanistan Basbakanının konusması değil TAP ile ilgili Yunanca çalısmalarda Yunanlı akademisyen ve gazetecilerin ağırlığı Yunanistan üzerine vermeleri ve anılan projenin aslında TANAP ile bağlantısının önemine, 
doğal olarak Türkiye’nin bu konudaki önemine vurgu yapmaktan kaçındıkları gözlenmektedir. Çizilen pembe tabloda Yunanistan’ın çok ciddi bir rol üstlendiği hatta AB açısından kilit ülke konumuna geldiği yansıtılırken Yunanistan’ın enerji konusunda da Türkiye ile rekabet edebilir bir pozisyonda olduğu islenmeye çalısılmaktadır. Kuskusuz TAP’ın hayata geçecek olması hem Yunanistan açısından hem de Avrupa açısından önem arz etmektedir. Ancak unutulmamalı dır ki Sah Deniz Konsorsiyumu’nun TAP’ı tercih etmesinin nedeni maliyetinin düsük olması ve zaten TANAP ile Türkiye’den geçecek olan doğal gaz boru hattının Yunanistan sınıra kadar ulasacak olmasıdır. Dolayısıyla TAP’ın Yunanistan’ın 

Türkiye sınırından baslaması da bir tesadüf değil, Güney Gaz Koridoru’nun birçok alternatif projelerinden bir tanesi olması gerçeğidir. 

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)-İsrail-Yunanistan Enerji İsbirliği30 

Enerji alanında İsrail’in kendi kıta sahanlığı içerisinde genis bir alanda doğal gaz rezervi bulmus olması ve bunu bir sekilde Avrupa’ya tasımak istemesi önemli bir gelisme olarak değerlendirilmektedir. İsrail, kıta sahanlığı içerisinde bulunan doğal gazı Avrupa’ya satmayı arzulamaktadır. Dolayısıyla Türkiye’yi kaybettikten sonra bu satısı Yunanistan ve GKRY üzerinden gerçeklestirmeyi amaçlamakta dır. 

Özellikle 1990’lı yılların basından itibaren sürekli gelisme eğilimi arzeden Türkiye-İsrail iliskileri çerçevesinde İsrail, Türkiye’nin tepkisine neden olmamak düsüncesiyle GKRY tarafından önerilen; Yunanistan, İsrail ve GKRY’nin Orta ve Doğu Akdeniz bölgesi içinde Adriyatik’ten baslayıp Doğu Akdeniz’in sonu olan İsrail sahillerine kadar uzanan Münhasır Ekonomik Bölge kurulmasına iliskin anlasmayı sonuçlandırmaya yönelik herhangi bir adım atmamıstır. Ancak Türkiye ile iliskilerin “Dökme Kursun Operasyonu”, “Davos Krizi” ve son olarak “Mavi Marmara” saldırısından sonra kopma noktasına gelmesinin hemen ardından İsrail ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında 17 Aralık 2010 tarihinde Münhasır Ekonomik Bölge Anlasmasını imzalanmıstır. Türkiye, böyle bir anlasmanın Kıbrıs Türklerinin hak ve çıkarlarını yok saymak anlamına geleceği ve Kıbrıs müzakerelerini olumsuz etkileyeceği ve Doğu Akdeniz’de barıs ve istikrara katkı sağlamayacağını vurgulamıs, ancak, yapılan sert açıklama herhangi bir sonuç doğurmamıstır.31 

İddialara göre İsrail Basbakanı Netanyahu Ağustos 2013’te Yunanistan’a gerçeklestirdiği ziyaret esnasında Atina’ya İsrail’in doğal gazının Avrupa’ya satısında transit ülke olması teklifinde bulunmustu. İsrail Dısisleri Bakanı da yine aynı çerçevede İsrail doğal gazının Güney Kıbrıs üzerinden Yunanistan’a ulastırılması ve hatta potansiyel olarak görülen Bulgaristan ve Romanya pazarlarına da Yunanistan üzerinden satıs yapılmasını teklif etmistir.32 Doğu Akdeniz’deki doğal gaz rezervlerinin değerlendirilmesinin İsrail ekonomisine büyük katkı sağlayacağı sık sık dile getirilmektedir. Aynı zamanda İsrail’in uluslararası piyasalarda daha etkin bir sekilde yer almasını sağlaması açısından söz konusu anlasma ve yakınlasmaya bu nedenle önem verildiğinin de altı çizilmektedir.33 

GKRY ve Yunanistan açısından bir değerlendirme yapılacak olursa Dsrail ile gerçeklestirilmeye çalısan enerji isbirliğinin temel nedenini ekonomik çıkarların 
olusturduğunu söylemek yanlıs olmayacaktır. Güney Kıbrıs AB’ye üye olmayı basarmıs ancak adanın bölünmüslüğü gerçeğini ortadan kaldıramamıstır. Yunanistan gibi GKRY yanlıs ekonomi politikaları nedeniyle ekonomik kriz yasamaktadır. Dolayısıyla böyle bir isbirliği ekonomisine katkı sağlayacaktır. Öte yandan İsrail ile yakın iliski içinde olması adaya Türkiye tarafından olası yeni bir müdahaleyi engelleme anlamını tasımaktadır. Ayrıca son yıllarda enerji koridorları güvenliğinin uluslararası ortamda giderek önem arz etmeye 
basladığı da dikkate alındığında Güney Kıbrıs böylelikle kendi çapında stratejik önemini garanti altına almayı çalıstığı düsünülmektedir.34 

Tüm gelismelere rağmen birçok Yunanlı, Yahudi ve yabancı arastırmacı, gazeteci ve akademisyen de dile getirdiği gibi iki ülke yakınlasmasının olumlu bir adım olduğunu düsünse de Yunanistan’ın İsrail açısından Türkiye’nin yerini ikame edemeyeceği düsünülmektedir. Aynı zamanda Yunanistan ve İsrail yakınlasmasının 1990’larda Türkiye’nin israil ile yakınlasmasına tam olarak benzediğini söylemek de doğru doğru olmayacaktır. Çünkü Yunanistan ve İsrail iliskilerinin değisen sartlar ve çıkarlar doğrultusunda gelistiğini açıkça görmekteyiz. Dolayısıyla dıs politikada, en azından Yunanistan ve Dsrail için realist görüsün halen hâkim olduğu görüsünün belirtilmesinde sakınca olmadığı da düsünülmektedir.35 Son yıllarda ekonomik kriz nedeniyle iç politikasına odaklanan ve dıs politikasında daha “uzlasıcı” bir tavır sergileyen Yunanistan için GKRY-İsrail-Yunanistan enerji alanında isbirliğinin siyasi çıkarlardan ziyade ekonomik çıkarlar çerçevesinde gelistiğini söylemekte sakınca görülmemektedir. 

Sonuç 

Enerji ile bağlantılı enerji talebi, arzı, aktarımı, çesitliliği gibi konular günümüzde giderek önem kazanmaya baslamıstır. Hatta Yunanistan örneğinde olduğu gibi birçok devlet için güvenlik kaygısı altında değerlendirilmektedir. Çünkü enerji devletler arasında sadece ekonomik iliskilere değil aynı zamanda siyasi iliskilerin bütününe hitap etmektedir. Bu nedenledir ki petrol, doğal gaz gibi kaynakların üretimi ve akabinde uluslararası piyasalara aktarımı hem üreten hem de aktarım hattında olan ülkelerin konumunun önemini arttırmaktadır. 

Yaklasık 7 yıldır ciddi bir ekonomik kriz içinde bulunan Yunanistan açısından Burgaz-Dedeağaç Petrol Boru Hattı, Trans-Adriyatik Boru Hattı, GKRY-Dsrail-Yunanistan enerji isbirliği gibi konular söz konusu krizden çıkıs aynı zamanda uluslararası camiada sarsılan imaj ve önemin yeniden kazanılması anlamını tasımaktadır. Yunanlı siyasilere göre ayrıca birçok ülkenin dısa bağımlı olduğu enerji alanında “köprü ülke” olmak ya da temel aktarım ülkesi olmak hayati önem arz etmekte ve dolayısıyla Yunanistan’ı enerji oyununun temel oyuncuları arasına yerlestirmektedir. 

Yunanlı akademisyen ve siyasilerin ülkelerinin bu alanda sahip olmaya basladığı pozisyon için abartılı yorum ve talepleri bir kenara bırakıldığında bu çalısmada ele alınan en önemli projenin aslında TAP olduğu görülmektedir. Burgaz-Dedeağaç Petrol Boru Hattı maalesef Bulgaristan tarafından kaynaklanan kaygı ya da siyasi değerlendirmeler neticesinde hayata geçirilememistir. TAP ise AB’nin Güney Gaz Koridoru politikasının temel taslarından birisi halini almayı basarmıstır. Anılan proje kapsamında en uzun hattın Yunanistan toprakları 
üzerinden geçecek olması doğal olarak Yunanistan’a bu konuda önem kazandırmaktadır. Ancak Yunanlı siyasilerin ve akademisyenlerin çoğunlukla TAP’ın hayata geçirilecek olmasının temel nedeninin ilk olarak TANAP projesinin bir devamı niteliği tasıyor olmasının ve ikincisi TAP’ın AB’nin enerji arzında çesitlilik yaratmak, yani Rus tekelinden kurtulmak çabasına uygun olmasının göz ardı edilmesi ya da yeterince vurgulanmaması da dikkat çekmektedir. Hatta enerji alanında Türkiye ile rekabet eden bir ülke niteliği tasıdığı açıklamaları da aslında Yunanistan’ın enerji politikasının çerçevesini çizmektedir. 

Öte yandan İsrail ile gerçeklestirilmeye çalısan enerji isbirliğinin temel nedeninin aslında ekonomik çıkarlar olduğu çok açıktır. AB üyesi olan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de Yunanistan gibi yanlıs ekonomi politikaları nedeniyle ekonomik kriz yasamaktadır. Dolayısıyla böyle bir isbirliği ekonomisine katkı sağlayacaktır. Yunan görüsüne göre, hem ekonomik kriz hem de son dönemde Türkiye-İsrail iliskilerinde yasanan olumsuz gelismeler, GKRY ve Yunanistan için İsrail ile yakın iliski içinde olmak, enerji alanında isbirliği adımları atmak, her iki tarafın jeopolitik önemini artırmakta aynı zamanda Kıbrıs özelinde adaya Türkiye tarafından olası yeni bir müdahaleyi engelleme anlamını tasımaktadır. 

Son olarak enerji alanındaki son gelismeler dikkate alındığında Yunanistan’ın büyük enerji projelerinin bir parçası olmaya çalısmasının doğal bir sonuç olduğu düsünülmektedir. Ancak Yunanlı akademisyen ve siyasilerin kendi kamuoylarına yansıttıkları gibi bu alanda Yunanistan’ın artık vazgeçilmez bir oyuncu olduğu hatta Türkiye ile enerji konusunda da rekabet edecek bir pozisyonda olduğunu kabul etmenin gerçekçi olmayacağı asikârdır. Ayrıca Yunanistan’ın ülke olarak enerji politikalarını Türkiye ile rekabet üzerine insa etmesinin de uzun vadede ülke açısından sorunlu olacağını söylemekte sakınca görülmemektedir. 


DİPNOTLAR;

1  2012. 
2, 2013. 
3 “Samaras: Yunanistan’ın enerji alanındaki rolü önem kazanıyor”, Azınlıkça online, 26.02.2013, 
http://www.azinlikca.net/bati-trakya-haber/samaras-yunanistanin-enerji-alanindaki-rolu-onem-kazaniyor02262013.html, (Erisim: 28.08.2014). 
4 .30.07.2013, 
http://www.ethnos.gr/article.asp?catid=22767&subid=2&pubid=63865962, (Erisim: 05.08.2014). 
5 Burgaz-Dedeağaç Petrol Boru Hattı projesi için bkz., http://www.tbpipeline.com/project/overview, (Erisim: 05.08.2014). 
6 Trans-Adriyatik Boru Hattı için bkz., http://www.tap-ag.com/, (Erisim: 05.08.2014). 
7 G. G. Stavris, “The New Energy Triangle of Cyprus-Greece-Israel: Casting a Net for Turkey?”, Turkish Policy Quarterly, 11 (2), 2012, pp. 95-96. 
8 . 2009. 
9 John Papaspanos, “Caspian energy Geopolitics: The Rise and Fall of Burgas-Alexandroupoli”, Research Paper No. 148, 
Research Institute for European and American Studies, December 2010. 
10 15.03.2007, http://www.minpress.gr/minpress/en/enhmerwtiko_entypo_mpoyrgas.pdf, (Erisim: 05.08.2014). 
11 Papaspanos, Op cit. 
12 http://www.novinite.com/articles/137911/Russia+Determined+to+Build+Trans-Balkan+Pipe,+Cut+Costs, (Erisim: 31.08.2014). 
13 Yorgo Kırbaki, “Putin: Burgaz-Dedeağaç petrol boru hattıyla çesitlilik sağlandı”, Radikal, 16.03.2007, 
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=215695, (Erisim: 31.08.2014). 
14 “Bulgaristan Meclisi'nden Burgaz-Dedeağaç Petrol Boru Projesine Ret”, Azınlıkça online, 08.03.2013, 
http://www.azinlikca.net/bati-trakya-haber/bulgaristan-meclisi-burgaz-dedeagac-petrol-boru-hatti-ret03082013.html, (Erisim: 31.08.2014). 
15  2013, http://www.enet.gr/?i=news.el.article&id=396019, (Erisim: 13.09.2014). 
16 “AB’nin Güney Gaz Koridoru, öncelikli olarak Hazar Bölgesi’nden olmak üzere, dünyanın en büyük piyasası olan Avrupa piyasası için alternatif kaynak ve 
güzergâhlardan gaz teminini amaçlamaktadır. AB’nin Güney Koridor’u desteklemesi, özellikle Batı ülkeleri üzerindeki Rus enerji yükünün bertaraf edilmesini ve basta Kazakistan ile Türkmenistan olmak üzere kapalı havza olan Hazar devletlerinin Avrupa gaz piyasalarına doğrudan erisiminin sağlanmasını amaçlamaktadır. 2011 yılında AB ile Azerbaycan arasında Güney Gaz Koridoru Deklarasyonu’nun imzalanmasının ardından, bu asamada Güney Koridor’un yegâne gaz tedarikçisi ve buranın açılması adına bağlantı noktası olması sebebiyle Azerbaycan’ın rolü oldukça önemli bir hale gelmistir”. Gulmira Rzayeva, “Azerbaycan ve Avrupa Enerji Güvenliği: Ulusal Öncelikler Ve Uluslararası Sorumluluklar”, Hazar Strateji Enstitüsü Hazar Raporu, Sayı 3, Bahar 2013, s. 29. 
17 Avrupa Birliği’nin enerji politikasını belirleyen belge niteliği tasıyan Avrupa Birliği Komisyonu raporu için bkz., 
“Green Paper: A European Strategy for Sustainable, Competitive and Secure Energy”, Commission of the European Communities, 2006, s. 15, 
http://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:52006DC0105&from=EN, (Erisim: 13.09.2014). 
18 http://www.axpo.com/axpo/de/en/group/axpo-in-europa/erdgas/trans-adriatic-pipeline--tap-.html, (Erisim: 13.09.2014). 
19 http://www.protothema.gr/economy/article/289657/poios-einai-o-agogos-tar/, 26.06.2013, (Erisim: 13.09.2014). 
20 TAP.03.02/2013, 
http://www.tovima.gr/politics/article/?aid=496397, (Erisim: 15.08.2014). 
21 Merve Erdil, “Avrupa, Rus gazına bağımlı olduğu için Kırım'a tepki vermiyor Gaz sessizliği”, Radikal, 07.03.2014, 
http://www.radikal.com.tr/ekonomi/avrupa_rus_gazina_bagimli_oldugu_icin_kirima_tepki_vermiyorgaz_sessizligi-1179952, (Erisim: 18.08.2014). 
22 “TAP and TANAP: Two steps towards a more independent Europe”, 13.01.2014, 
http://www.abo.net/oilportal/topic/view.do?contentId=2186490, (Erisim: 11.09.20149. 
23 Vahap Tastan, “Güney Gaz Koridoru: Yeni Enerji Düzeninde Avrupa Enerji Güvenliği, Rusya, Türkiye ve 
Güney Kafkasya Üzerine Oyun Teorik Uygulama”, EY International Congress on Economics I “Europe and 
Global Economic Rebalancing”, October 24-25, 2013, Ankara/Turkey, s. 6, http://politikaakademisi.org/guneygaz-
koridoru-yeni-enerji-duzeninde-avrupa-enerji-guvenligi-rusya-turkiye-ve-guney-kafkasya-uzerine-oyunteorik-
uygulama/, (Erisim: 01.09.2014). 24  28.06.2013, 
http://www.protothema.gr/economy/article/290154/to-azerbaitzan-anakoinose-episima-tin-epilogi-tou-tap/ (Erisim: 13.09.2014); 
Nuran H. Belet, “The Basic Parameters of European Security of Energy Supply:The Trans Adriatic Pipeline Project-TAP”, European Journal of Research on Education, 
2, Special Issue, 2014, p. 92. 25  29.06/2013, 
http://www.philenews.com/el-gr/top-stories/885/151347/ston-pagkosmio-energeiako-charti-i-ellada-me-ton-tar, (Erisim: 11.09.2014). 
26 TAP iliskin resmi internet sitesinden edinilen bilgilere göre anılan boru hattı Yunanistan’ın Türkiye sınırı Koipoi’den baslayacak ve Arnavutluk sınırında Deropigoi bölgesinde son bulacaktır, detay için bkz. 
http://www.tap-ag.com/the-pipeline/building-the-pipeline/in-greece, (Erisim: 05.08.2014). 
27 “TAP 27.05.2014, 
http://www.reporter.gr/Eidhseis/Epicheirhseis/energy/item/24982-TAR-Ellada-Eswterikew-ParametroiPerifereiaka-Gewpolitika-Paignia, (Erisim: 11.09.2014). 
28 “The Southern Gas Corridor”, Energy, Holman Fenwick Willan, July 2013, 
http://www.hfw.com/SouthernGas-Corridor-Briefing-July-2013, (Erisim: 11.09.2014). 
29  29.04.2014, http://news.in.gr/economy/article/?aid=1231314905, (Erisim: 05.09.2014). 
30 Çalısmanın bu bölümü ile ilgili detaylar için bkz., Utku Kırlıdökme (Outkou Kırlı Ntokme), “Yunanistan-İsrail Yakınlasmasının Türkiye ve Balkanlara Etkisi”, 
Uluslararası Güvenlik Kongresi Bildiriler Kitabı 8-9 Ekim 2013, Hasret Çomak ve Aysegül Göklap Kutlu (ed.), Cilt I, Kocaeli Üniversitesi Yayınları, Kocaeli, 
Üniversitesi, Nisan 2014, s. 170-172. 
31 Türkiye Cumhuriyeti Dısisleri Bakanlığı, “Dsrail ile GKRY Arasında Dmzalanan MEB Anlasması Hk.”, No. 288, 21 Aralık 2010, 
http://www.mfa.gov.tr/no_-288_-21aralik-2010_-israil-ile-gkry-arasinda-imzalanan-mebanlasmasi-hk_.tr.mfa, (Erisim: 19 Ağustos 2013). 
Ayrıca konuya iliskin bkz., Semih İdiz, “Doğu Akdeniz’de Sular Isınıyor”, Milliyet, 27 Aralık 2010, 
http://www.milliyet.com.tr/dogu-akdeniz-de-sular-isiniyor/semihidiz/siyaset/yazardetay/27.12.2010/1331318/default.htm, (Erisim: 19 Ağustos 2013). 
32 Sigurd Neubauer, “How the Emerging Balkan-Israeli Strategic Alliance could Alter Energy Security in the 
Eastern Mediterranean Basin, Journal of Regional Security, Cilt 7, Sayı 1, 2012, s. 36. 
33 Neubauer, Ibid., s. 35. 
34 Kırlıdökme, Op cit, s. 172. 
35 Ibid. 

KAYNAKÇA 

“Bulgaristan Meclisi'nden Burgaz-Dedeağaç Petrol Boru Projesine Ret”, Azınlıkça 
online, 08.03.2013, 
http://www.azinlikca.net/bati-trakya-haber/bulgaristan-meclisi-burgaz-dedeagac-petrol-boru-hatti-ret-03082013.html, (Erisim: 31.08.2014). 

“Samaras: Yunanistan’ın enerji alanındaki rolü önem kazanıyor”, Azınlıkça online, 26.02.2013, 
http://www.azinlikca.net/bati-trakya-haber/samaras-yunanistanin-enerji-alanindaki-rolu-onem-kazaniyor-02262013.html, (Erisim: 28.08.2014). 

http://www.reporter.gr/Eidhseis/Epicheirhseis/energy/item/24982-TAR-Ellada-Eswterikew-Parametroi-Perifereiaka-Gewpolitika-Paignia, (Erisim: 11.09.2014). 

“TAP and TANAP: Two steps towards a more independent Europe”, 13.01.2014, 
http://www.abo.net/oilportal/topic/view.do?contentId=2186490, (Erisim: 11.09.20149. 

“The Southern Gas Corridor”, Energy, Holman Fenwick Willan, July 2013, 
http://www.hfw.com/Southern-Gas-Corridor-Briefing-July-2013, (Erisim: 11.09.2014). 

http://www.minpress.gr/minpress/en/enhmerwtiko_entypo_mpoyrgas.pdf, (Erisim: 05.08.2014). 

http://www.protothema.gr/economy/article/290154/to-azerbaitzan-anakoinose-episima-tin-epilogi-tou-tap/, ,(Erisim: 13.09.2014). 

http://www.ethnos.gr/article.asp?catid=22767&subid=2&pubid=63865962, (Erisim: 05.08.2014). 

http://news.in.gr/economy/article/?aid=1231314905, (Erisim: 05.09.2014). 

http://www.philenews.com/el-gr/top-stories/885/151347/ston-pagkosmio-energeiako-charti-i-ellada-me-ton-tar, (Erisim: 11.09.2014). 

Avrupa Birliği Komisyonu Raporu, “Green Paper: A European Strategy for Sustainable, Competitive and Secure Energy”, Commission of the European Communities, 2006, 
http://eur-lex.europa.eu/legalcontent/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:52006DC0105&from=EN, (Erisim: 13.09.2014). 

Burgaz-Dedeağaç Petrol Boru Hattı projesi için bkz., 
http://www.tbpipeline.com/project/overview, (Erisim: 05.08.2014). 

G. G. Stavris, “The New Energy Triangle of Cyprus-Greece-Israel: Casting a Net for Turkey?”, Turkish Policy Quarterly, 11 (2), 2012, s. 87-102. 
Gulmira Rzayeva, “Azerbaycan ve Avrupa Enerji Güvenliği:Ulusal Öncelikler Ve Uluslararası Sorumluluklar”, Hazar Strateji Enstitüsü Hazar Raporu, Sayı 3, 
Bahar 2013, s. 29-45. 
http://www.axpo.com/axpo/de/en/group/axpo-in-europa/erdgas/trans-adriatic-pipeline--tap-.html, (Erisim: 13.09.2014). 

http://www.novinite.com/articles/137911/Russia+Determined+to+Build+Trans-Balkan+Pipe,+Cut+Costs, (Erisim: 31.08.2014). 

http://www.protothema.gr/economy/article/289657/poios-einai-o-agogos-tar/, 26.06.2013, (Erisim: 13.09.2014). 

http://www.tap-ag.com/the-pipeline/building-the-pipeline/in-greece, (Erisim: 05.08.2014). 

John Papaspanos, “Caspian energy Geopolitics: The Rise and Fall of Burgas-Alexandroupoli”, Research Paper No. 148, Research Institute for European and American 
Studies, December 2010. 

Merve Erdil, “Avrupa, Rus gazına bağımlı olduğu için Kırım'a tepki vermiyor Gaz sessizliği”, Radikal, 07.03.2014, 
http://www.radikal.com.tr/ekonomi/avrupa_rus_gazina_bagimli_oldugu_icin_kirima_tepki_vermiyorgaz_sessizligi-1179952, (Erisim: 18.08.2014). 

Nuran H. Belet, “The Basic Parameters of European Security of Energy Supply:The Trans Adriatic Pipeline Project-TAP”, European Journal of Research on Education, 2, 
Special Issue, 2014, p. 87-98. 

Semih Ddiz, “Doğu Akdeniz’de Sular Isınıyor”, Milliyet, 27 Aralık 2010, 

http://www.milliyet.com.tr/dogu-akdeniz-de-sular-isiniyor/semih-idiz/siyaset/yazardetay/27.12.2010/1331318/default.htm, (Erisim: 19 Ağustos 2013). 

Sigurd Neubauer, “How the Emerging Balkan-Israeli Strategic Alliance could Alter Energy Security in the Eastern Mediterranean Basin, Journal of Regional Security, Cilt 7, 
Sayı 1, 2012, s. 33-44. 

Trans-Adriyatik Boru Hattı (TAP), http://www.tap-ag.com/, (Erisim: 05.08.2014). 

Türkiye Cumhuriyeti Dısisleri Bakanlığı, “İsrail ile GKRY Arasında İmzalanan MEB Anlasması Hk.”, No. 288, 21 Aralık 2010, 
http://www.mfa.gov.tr/no_-288_-21aralik-2010-israil-ile-gkry-arasinda-imzalanan-meb-anlasmasi-hk_.tr.mfa, (Erisim: 19 Ağustos 2013). 

Utku Kırlıdökme (Outkou Kırlı Ntokme), “Yunanistan-Dsrail Yakınlasmasının Türkiye ve Balkanlara Etkisi”, Uluslararası Güvenlik Kongresi Bildiriler Kitabı 8-9 Ekim 2013, 
Hasret Çomak ve Aysegül Göklap Kutlu (ed.), Cilt I, Kocaeli Üniversitesi Yayınları, Kocaeli, Üniversitesi, Nisan 2014, s. 155-182. 

Vahap Tastan, “Güney Gaz Koridoru: Yeni Enerji Düzeninde Avrupa Enerji Güvenliği, Rusya, Türkiye ve Güney Kafkasya Üzerine Oyun Teorik Uygulama”, EY International Congress on Economics I “Europe and Global Economic Rebalancing”, October 24-25, 2013, Ankara/Turkey, s. 1-28, 
http://politikaakademisi.org/guney-gaz-koridoru-yeni-enerji-duzeninde-avrupa-enerji-guvenligi-rusya-turkiye-ve-guney-kafkasya-uzerine-oyun-teorik-uygulama/, (Erisim: 01.09.2014). 

Yorgo Kırbaki, “Putin: Burgaz-Dedeağaç petrol boru hattıyla çesitlilik sağlandı”, Radikal, 16.03.2007, 
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=215695, (Erisim: 31.08.2014). 

http://www.tovima.gr/politics/article/?aid=496397, (Erisim: 15.08.2014). 

http://www.enet.gr/?i=news.el.article&id=396019, (Erisim: 13.09.2014). 


***

“ENERJİ KÖPRÜSÜ ÜLKE” OLMA YOLUNDA YUNANİSTAN’IN POLİTİKASI BÖLÜM 1




  “ENERJİ KÖPRÜSÜ ÜLKE” OLMA YOLUNDA YUNANİSTAN’IN POLİTİKASI BÖLÜM 1


Utku KIRLIDÖKME
(Outkou KIRLINTOKME). 
*Öğretim Görevlisi, Trakya Üniversitesi Balkan Arastırma Enstitüsü ve Trakya Üniversitesi Uluslararası İliskiler Doktora Öğrencisi. 

Özet 

Son yıllarda ekonomik kriz ile mücadele eden Yunanistan, krizden çıkma çabaları çerçevesinde yeni enerji politikaları üretme ve bu konuda daha aktif olma yönünde hareket etmeye baslamıstır. Yunanistan 2000’li yılların basından itibaren özellikle petrole olan bağımlılığını azaltma yönünde politikalar izlemektedir. Öte yandan özellikle Yunanlı siyasiler ülkenin coğrafi konumuna ve Avrupa’nın enerji konularında Yunanistan’ın rolünün önemine dikkat çekerek, Yunanistan’ın enerji üretimi ve aktarımı konusunda bir “köprü ülke” 
olabileceği demeçleri son birkaç yıl oldukça artmıs bulunmaktadır. 

Türkiye-İsrail iliskilerinin giderek kötülesmesi ve Akdeniz’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve İsrail’in enerji alanında isbirliği yönünde adımlar atmaları, Yunanistan’ın da bu isbirliğinin bir parçası olması, enerji koridorlarının kilit ülkesi olan ve “ezeli” rakibi Türkiye karsı Yunanistan için bir fırsat olmustur. Bu bağlamda Yunanlı akademisyenler ve siyasilere göre Burgaz-Dedeağaç Petrol Boru Hattı ve Trans-Adriyatik Boru Hattı (TAP) Yunanistan’ın “enerji köprüsü ülke” politikası için önemli araçlar olarak değerlendirilmektedir. 

Bu çalısmada Burgaz-Dedeağaç Petrol Boru Hattı, Trans-Adriyatik Boru Hattı ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi-İsrail-Yunanistan enerji isbirliğinin Yunanistan’ın iddia ettiği gibi bir enerji köprü ülke hedefine uygun olup olmadığı, Yunan dıs politikasının bu konudaki adımları ele alınmaya çalısılacaktır. 

Anahtar Kelimeler: Yunanistan, Enerji, TAP, GKRY, İsrail. 
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi = GKRY

Giris 

Yunanistan’ın enerji politikası Yunanlı akademisyenlere göre Yunan devletinin yıllarca en çok ihmal ettiği alanlardan bir tanesi konumunda olmustur. Öyle ki Yunanistan enerjide ithal eden, dısa bağımlı ve hatta enerji alanında “geri kalmıs” bir ülke halini almıstır. 1980’ler ve 1990’lar boyunca ciddi bir sekilde petrole bağımlı olan Yunanistan’da doğal gaz kullanımı 1995 yılı sonrası baslamıs ve ağırlıklı olarak Rusya’dan ithal edilmistir.1 

Öte yandan verilere göre sadece 2001-2011 yılları arasında Yunanistan’ın petrol, doğal gaz ve kömür ithali ortalama %70 düzeyinde artmıstır.2 

Öte yandan son dönemde ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz nedeniyle Yunanistan'ın geleneksel politikalarının sorgulanmasına ve birçok alanda yeni politikaların benimsenmesine neden olmustur. Enerji alanı da yeni politikaların benimsendiği alanlardan bir tanesidir. 

Günümüzde enerji konusu, Yunanistan’ın güncel güvenlik kaygıları arasında değerlendirilmektedir. Ayrıca son yıllarda Yunanlı siyasiler ve akademisyenler tarafından Yunanistan’ın enerji koridorlarındaki rolünün önemine atıf yapılmakta, enerji üretimi ve enerji aktarımı konusunda bir “köprü ülke” olabileceği seklinde açıklamalar yer almaktadır. 
Örneğin Yunanistan Basbakanı Antonis Samaras 25-26 Subat 2013 tarihleri arasında Atina’da düzenlenen Uluslararası Atina Enerji Forumu’nun açılıs oturumunda “Yunanistan’ın doğalgaz ve petrol transferi konusunda oynayabileceği muhtemel önemli rolü gerçeğe dönüstürmemiz gerekiyor” seklinde konusmustur.3 

Aynı yıl 30 Temmuz tarihinde Yunan Meclisi Dıs İliskiler ve Savunma Komisyonu toplantısında konusan Yunanistan Basbakan Yardımcısı ve Dısisleri Bakanı 
Evaggelos Venizelos da “enerji diplomasisi Yunanistan’ın ilk önceliğidir” demistir.4 

2000’li yıllardan itibaren yeni eylem planları olusturmaya çalısan Yunanistan için Burgaz-Dedeağaç Petrol Boru Hattı5 ve Trans-Adriyatik Boru Hattı (TAP),6 “enerji köprüsü ülke” politikası açısından iki önemli araç olarak görülmektedir. Öte yandan son yıllarda Türkiye-Dsrail iliskilerinin giderek kötülesmesi ve Akdeniz’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Dsrail’in enerji alanında isbirliği yönünde adımlar atmaları, Yunanistan’ın da bu isbirliğinin bir parçası olma potansiyeli, enerji koridorlarının kilit ülkesi olan ve “ezeli” rakibi Türkiye karsı Yunanistan için bir fırsat olarak değerlendirilmektedir.7 Böylelikle, bir Yunanlı akademisyenin yorumundan hareketle, enerji köprüsü olan bir ülke diğer ülkelerin enerji güvenliği açısından kilit ülke olarak algılanmakta ve jeopolitik önemi artmaktadır,8 Yunanistan da aslında bunu hedeflemektedir. Ancak Yunanistan'ın özellikle bu son noktada Türkiye faktörü üzerinden enerji politikaları benimsemesi ya da benimsemeye çalısması ve Türkiye ile 
bu alanda rekabete girismesi gelistirilen enerji politikalarının geleceği açısından süpheler doğurmaktadır. Bu bağlamda bu çalısmada yukarıda değinilen boru hatları ve GKRY-Dsrail-Yunanistan iliskilerinin enerji boyutu ele alınarak Yunanistan'ın “enerji köprüsü ülke” olma hedefi tartısılacaktır. 

Burgaz-Dedeağaç Petrol Boru Hattı 

Burgaz-Dedeağaç Petrol Boru Hattı projesi (Trans-Balkan Boru Hattı ya da TBP), ilk olarak 1993 yılında Bulgaristan, Rusya ve Yunanistan arasında Hazar havzasındaki Rus petrolünün Avrupa'ya ulasması için ve Rusya'nın bir nevi “Türk Boğazları tekeline” mahkûm olmaktan kurtarmak için gelistirilmistir.9 Anılan petrol boru hattı projesi çerçevesinde 1995 yılında imzalanan 700 milyon $ değerindeki bir protokol ile Hazar havzasındaki Rus petrolünün, Rusya’nın Novorosisk limanından tankerlerle Burgaz Limanı’na gelmesi, buradan 279 kilometrelik bir boru hattıyla Yunanistan’ın Batı Trakya bölgesindeki Dedeağaç Limanı’na ulasması ve buradan yine tankerlerle Avrupa pazarlarına ulastırılması hedeflenmistir.10 

Bulgaristan’ın Burgaz limanında 600.000 ton kapasiteli, Dedeağaç’ta ise 1.200.000 ton kapasiteli iki terminalden olusacak olan hattan yılda yaklasık 35 milyon ton petrol tasınması öngörülmüstür. 

Burgaz-Dedeağaç Petrol Boru Hattı’nın insasına iliskin Bulgaristan, Rusya ve Yunanistan arasındaki görüsmeler 2007 yılında tamamlanabilmis ve 15 Mart 2007 anılan üç ülke arasında Atina’da imzalanan anlasma ile yaklasık 1 milyar $ mal olması öngörülen hattın yapımı için ilk resmi adım atılmıstır. Yunanistan açısından Burgaz-Dedeağaç Petrol Boru Hattı enerji aktarım merkezi olma çabasının ilk adımı olarak değerlendirilmistir. 

Yunanistan’da ekonomik krizin baslangıcına tekabül eden bir tarihte gerçeklesen söz konusu anlasma Yunanistan için önem tasımıs ve tasımaktadır. 
Yunanistan ilk olarak söz konusu petrol boru hattının tamamlanması sonucunda uluslararası piyasalara ülkesinde basarılı bir yabancı yatırımın gerçeklestiği mesajını vererek ülkeye yabancı sermaye çekmeyi hedeflemekteydi. İkinci olarak boru hattının gerçeklestirilmesinde önemli bir rol üstlenecek olan Yunanlı sirketlerin ülkeye 2,5 milyar € civarı para akısı sağlamaları hesaplanmaktaydı. 

Son olarak Yunanistan’ın aktarım tarifelerden ilk asamada yıllık 35 milyon €, ikinci asamada ise 50 milyar € kazanç sağlaması beklenmekteydi.11 



Harita 1: Burgaz-Dedeağaç Petrol Boru Hattı12 

Boru hattı projesinin hayata geçirilmesine yönelik Atina’da imza törenine katılan Rusya Baskanı Vladimir Putin, “Projenin, dünya enerji alanında önemli bir proje olduğunu, petrol geçis yollarında çesitlilik sağladığını, bunun ise her üç ülkenin, halklarının ve ekonomilerinin çıkarına olduğunu” ve “Projenin, Yunanistan ile Bulgaristan’ın jeopolitik konumlarını güçlendirdiğini”13 söylemis olsa da anılan Boru Hattı hala tamamlanamamıstır. 
İnşası 2010 sonunda tamamlanması öngörülen ve boğazları “devre dısı” bırakması hedeflenen boru hattı Bulgaristan’ın siyasi ve çevresel endiseleri nedeniyle rafa kaldırılmıs gibi görünmektedir. Bulgaristan Meclisi 2011 yılında ekonomik ve çevreyle ilgili kaygıları gerekçe göstererek Burgaz-Dedeağaç Petrol Boru Hattı Projesi’ne iliskin anlasmadan çekileceğini açıklamıs ve 7 Mart 2013 tarihinde Bulgaristan’ın anılan projeden çekilmesini onaylamıstır.14 

Ancak Yunanistan yine de anılan boru hattı projesinin gerçeklesmesinden ümidini kesmemistir. Ekonomik krizden çıkıs yolları arayan Yunanistan’ın hattın yapımı için siyasi baskı araçlarını kullandığını ve temel amacının da Rus petrolünün Akdeniz’e tasınması için ana hat olması planlanan Samsun-Ceyhan boru hattına bir alternatif olusturmak olduğunu söylemekte sakınca görülmemektedir. 

Yunanistan’ın iyimserliğini onaylayan adım aslında 2013 yılın sonunda Rusya tarafından verilen demeçlerle onaylanmıstır. Rusya Dısisleri Bakanı Sergey Lavrof’un Kasım 2013’te Atina’ya gerçeklestirdiği resmi ziyaret çerçevesinde Burgaz-Dedeağaç Petrol Boru Hattı Projesi’nin yeniden canlanması taraftarı olduklarını ve Bulgaristan’a bu konuda telkinlerde bulunacaklarını ifade etmesi15 Yunan tarafında iyimser bir tablo yaratmaktadır. Ancak son gelismeler dikkate alındığında Yunanistan’ın bu iyimserliğinin gerçeklesmesinin oldukça zor olduğu da genel olarak kabul edilmektedir. Son bir yıldır Rusya ve Ukrayna arasında yasanan kriz ve gelismelerin uluslararası boyut kazanması ve AB-Rusya iliskilerinin gerginlesmesi ve karsılıklı ekonomik yaptırımlara gidilmesi ile birlikte Yunanistan’ın geleneksel dostluk iliskileri içerisinde olduğu Rusya ile iliskileri de bir nevi sıkısmıs durumdadır. Dolayısıyla anılan projenin hayata geçmesi bu bağlamda da oldukça zor görülmektedir. 

Trans-Adriyatik Boru Hattı (TAP) 

Azerbaycan’ın Sahdeniz sahasından çıkartılacak yaklasık 1,2 trilyon m3 doğalgaz rezervinin Türkiye üzerinden Avrupa’ya tasınmasını öngören Güney Gaz Koridoru (GGK), Avrupa’nın enerji alanında Rusya’ya olan bağımlılığını azaltacak en önemli projelerden biri olarak görülmektedir.16 Avrupa Birliği, 2006 yılında yayınlanan “A European Strategy for Sustainable, Competitive and Secure Energy” alt baslıklı yesil kitapta Avrupa Enerji Arz Güvenliğinin yeniden tesisi için yeni arz kaynakları ile birlikte doğal gaz ve petrolün tasınabilmesi için yeni boru hatlarının gerekliliğine vurgu yapmıstır.17 



Harita 2: Trans-Adriyatik Boru Hattı (TAP)18 

Güney Gaz Koridoru çerçevesinde gelistirilen Trans-Adriyatik Boru Hattı projesi ilk kez 2003 yılında simdiki adı Axpo olan Dsviçreli bir enerji sirketi olan EGL Grubu tarafından gelistirilmistir. Statoil isimli Norveç enerji sirketinin 2008 yılında TAP projesine katılacağını ilan etmesinin ardından anılan iki sirket boru hattının yapımının finansmanı ve isletimi konusunda hükümetleri ikna etmeyi basarmıslardır.19 Son olarak 13 Subat 2013 tarihinde Arnavutluk, Dtalya ve Yunanistan hükümetleri arasında imzalanan anlasma ile Trans-Adriyatik Boru Hattı projesi resmen hayata geçirilmistir.20 

Daha önce de ifade edildiği üzere AB açısından GGK büyük önem arz etmektedir. Çünkü söz konusu koridor ekonomik öneminin yanı sıra gaz arzının çesitlenmesi, siyasal manevra alanının da genislemesi anlamına gelmektedir. Bilindiği üzere son yıllarda özellikle Rusya kendisini ilgilendiren ya da kendi çıkarları ile ilgili neredeyse her bölgesel ya da uluslararası krizde, Ukrayna örneğinde olduğu gibi, enerji kozunu AB üyesi ülkelere karsı kullanmaktadır. Bu durum doğal olarak Rusya ile ilgili alınacak siyasi kararlar önünde engel teskil etmektedir.21 Bu nedenledir ki AB GGK’nu ve onun altında gelisen projeleri ki TAP bunlardan biri, desteklemektedir. Söz konusu boru hattının insası Avrupa’da Rus sirketi 
Gazprom’un varlığını ve etkinliğini azaltma anlamını tasımaktadır. Hatta birçok Avrupa ülkesi, Yunanistan da dahil olmak üzere, Rusya’nın Avrupa’da yaratmıs olduğu doğal gaz tekelinden kurtulmak için enerji arz kaynaklarını çesitlendirme politikaları takip etmeye baslamıslardır. TAP, Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi (TANAP) ile birlikte Türkiye üzerinden Gürcistan ile Yunanistan arasında bir hat olusturacak ve Hazar denizindeki Azeri doğal gazının Avrupa pazarını çıkısı sağlayacaktır. Yani Avrupa Rus tekeline karsı Azeri kartını kullanarak bölgede doğal gaz rekabetini artırmayı ve çesitlendirmeyi hedeflemektedir.22 

Güney Gaz Koridoru açısından 13 Ocak 2011 tarihi önemli bir tarih olarak değerlendirilebilir. Çünkü bu tarihte AB ile Azerbaycan arasında Güney Gaz Koridoru Beyanatı imzalanmıs, Avrupa’nın enerji arzında çesitliliğin sağlanması için Hazar Bölgesi’nin önemine vurgu yapılmıs ve Avrupa’ya akacak enerjinin nihai sağlayıcının Hazar Bölgesi olduğu üzerinde durulmustur.23 Bu bağlamda Sah Deniz I ve Sah Deniz II’den Avrupa’ya ulasacak enerjinin aktarımının Güney Gaz Koridoru ile yapılması kesinlik kazanmıstır. Güney Gaz Koridoru AB’de aynı zamanda iki boru hattının rekabetine de sahne olmustur. Sah Deniz Konsorsiyumu’nun 28 Haziran 2013 tarihinde Avrupa’ya tasınacak olan gaz için TAP projesini tercih etmesi bir dönüm noktası olmustur.24 

Şah Deniz Konsorsiyumu’nun TAP’ı tercih etmesinin ardından Yunan basını ve Yunanlı siyasiler Yunanistan’ın jeopolitik açıdan konumunun arttığı yönünde açıklamaların yanı sıra ekonomik kriz nedeniyle derin bir nefes alma sansının yakalandığı konusu üzerinde durmaya baslamıslardır. Yunanistan Basbakanı Antonis Samaras Şah Deniz Konsorsiyumu’nun ilanından sonra basına verdiği demeçte “son on yılda Yunanistan ekonomisi açısından en önemli ve en olumlu gelisme” olarak değerlendirmis ve “böyle ciddi bir projenin hayata geçirilmesi Yunanistan’ı küresel boru hatları haritasına yerlestirmekte ve tüm Avrupa’ya enerji aktarım merkezi olması adına bir güvenoyu niteliği tasımaktadır” 25 şeklinde ifadelerde bulunmustur. 


2 Cİ BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR,



***