Prof. Dr. Sait YILMAZ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Prof. Dr. Sait YILMAZ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Şubat 2020 Çarşamba

BÖLÜCÜ TERÖRLE MÜCADELE VE BEKLEYEN SENARYOLAR

BÖLÜCÜ TERÖRLE MÜCADELE VE BEKLEYEN SENARYOLAR




Prof. Dr. Sait YILMAZ, 
Giriş 

Türkiye de Kürtçülüğün kökleri, daha çok dini ve feodal koşulların etkisi ve 
yabancıların bir Kürt tarihi tezi yaratarak, kışkırtma gayretleri ile 19. yüzyıla dayanır. 

Kürtçü isyanların nedeni etnik milliyetçilik değil, bölgedeki şeyh ve toprak ağalarının imtiyazlı konumlarını sürdürmek için dini kullanmaları idi. 1960 lı yıllarda solun içinde saklanan Kürtçülüğün şiddete dayalı milliyetçi bir söylemle bugünkü aşamaya gelmesinde 1978 yılında PKK terör örgütünün kurulması bir dönüm noktası oldu. O dönemde MİT tarafından; Kawa, Rızgari gibi diğer Kürt terör örgütü gruplarının yok edilmesinde PKK.nın kullanılması bir sır değildir. Bu işbirliği 1980 askeri müdahalesi ile sona erdi ve sıranın kendine geldiğini anlayan Öcalan ve ekibi soluğu yurt dışında aldı. 1984 yılında Şemdinli ve Eruh baskınları ile eylem safhasına geçen PKK.nın oluşturduğu tehlikenin boyutu Türk güvenlik makamları tarafından eylemler belirli bir seviyeye tırmanana kadar iyi anlaşılamadı. PKK terör örgütü ile mücadeleyi genel olarak dört safhaya ayırmak mümkündür. Bunlardan 1984-1990 ve 1991-2003 yılları arasındaki dönemlerde PKK bölücü terör örgütü ile mücadelede askeri alanda başarılı olunmuş ancak siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel yönleri ile terörü besleyen kaynaklar ortadan kaldırılmadığı için terör örgütü yeniden doğmuştur. Bu yenilenme her seferinde terör örgütünün Irak.ın kuzeyinde yeniden doğma şansı (1990 Körfez Savaşı ve 2003 Irak Savaşı.nın Irak.ın kuzeyinde meydana getirdiği boşluk) bulması 
ile mümkün olmuştur. 2003 yılında başlayan üçüncü safhada terör örgütü yıldan yıla eylemlerini artırırken, gittikçe siyasal zeminde de önemli bir rol oynamaya başlamış ve hedeflerine siyasi yollardan ulaşma stratejisi içine girmiştir. 

AB üyelik süreci ile birlikte Ankara tarafından yapılan reformlar PKK nın siyasallaşmasına hizmet ederken, terör örgütü faaliyetlerinde yıldan yıla süratle artışın izlendiği yıllar başladı. 

2003-2006 arasındaki siyasi gelişmelerin başlangıç noktası Irak Savaşı dır. 
Yaklaşan Irak Savaşı nedeni ile Türkiye.nin müdahalesinden korkan PKK kalıntıları, 12 Şubat 2003.de Türkiyeye karşı „Meşru Savunma Savaşı. ilan etmişti. Ancak, 2003 Martında Amerikan ordusunun Irak.ı işgali ve Türkiye.nin müdahale etmemesi PKK terör örgütünün yeniden canlanması ve bugünkü yoğunluğa ulaşmasında başlangıç dönemini temsil etmiştir. 1 Mart 2003 de TBMM.de ABD ordusu ile Irak.ın kuzeyinde yapılacak operasyon için gerekli tezkerenin reddi sadece Barzani ve Talabani.yi değil PKK.yı da oldukça rahatlattı. Şehit sayısı 2002.de 6 iken, 2003 de 21 e yükseldi. Bu eylemlerin çoğu mayın ve bomba sistemleri kullanılarak 6-7 kişilik dağ kadroları ile yapılmıştı. ABD, Türkiye.nin Irak.ın kuzeyindeki terör yuvalarına askeri müdahalesine rezerv koymuştu. 

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Irak.ın kuzeyine girmemek için ABD ile 1 milyar dolarlık bir hibe anlaşması imzaladı. Bunu Başbakan Erdoğan.ın 5 Kasım 2007 da Beyaz Saray.da yaptığı gizli anlaşma izledi. 2004 ilkbahar ve yazında PKK  eylemlerindeki artış hızlandı ve şehit sayısı 73.e çıktı. 2005 yazında Türkiye.deki terör eylemlerinde hızlı bir artış yaşanırken, PKK militanlarının sayısı Türkiye içinde 1800-1900, Irakın kuzeyinde 2.800-3.100.e ulaştı. 2005 yılında güvenlik güçleri ile PKK arasında yaşanan çatışmalarda şehit sayısı 92 askere ulaşmıştır. 2006 ilkbaharından başlayarak PKK teröründe sert bir artış başladı. 2006 yılında PKK eylemleri sonucu asker şehit sayısı 121.e yükseldi. PKK ile çatışmalarda şehitler verilirken karşı tarafa da önemli kayıplar verdiriliyordu. 2007 yılında hükümetin terörle mücadele konusunda strateji değişikliğine gitmesi ile “terörle müzakere” adını verdiğimiz ya da hükümetin çözüm süreci” dediği dördüncü dönem başlamıştır. 

Çözüm Süreci.. 

Irak ın kuzeyine giremeyen Türk güvenlik güçleri Mayıs 2007.de Şırnak 
bölgesinde sızmaları önlemek için 20 bin askerin katıldığı bir operasyon düzenledi. PKK nın 2007 yılında düzenlediği eylemlerde 118 Türk askeri hayatını kaybetti. 30 Eylül 2007 de ABD-Türkiye terör koordinatörlüğü ortadan kalktı. AKP, tek parti iktidarına yeniden ve çok daha yüksek bir oyla geldiği 22 Temmuz 2007 seçimi öncesi bölge halkına yönelik daha ılımlı bir söylem tutturmuş ve bunun karşılığını da en yüksek oy oranlarına bu illerde ulaşarak fazlasıyla almıştı. Bu gidişat, 2007 sonbaharında, Dağlıca Karakolu.na yapılan PKK baskını ile değişti. Halkta yükselen ciddi tepki sonrası soluğu ABD.de alan Başbakan Erdoğan, 5 Kasım 2007.de zamanın ABD Başkanı Bush.la görüştü. Türkiye içine ve Ortadoğu.ya yönelik gizli planlara onay verilen bu görüşmelerde Irak.a sınır ötesi harekât için süresi belirli izin alındı. Böylece Dağlıca saldırısını TSK.nın 21-29 Şubat 2008 tarihlerindeki Irakın kuzeyine beş yıl sonra yaptığı ilk sınır ötesi harekat olan Güneş Operasyonu izledi. 

Bu dönem diğer yandan, Türkiye-Irak-ABD arasında “3.lü mekanizma” toplantılarının sıklaştırıldığı, Türkiye.den en üst düzey yetkililerin Barzani yönetimiyle doğrudan temas kurmaya başladığı bir zamandı. 4 Ekim 2008.de ise PKK terör örgütü Aktütün karakoluna saldırdı. Bu saldırıda 15 asker şehit olurken, PKK ise 23 kayıp vermiştir. 
19 Kasım 2008.de ABD-Türkiye-Irak arasında üçlü komisyon kuruldu ve Irak.ın 
kuzeyindeki yönetimin de buna katılması kararlaştırıldı. Türkiye tarafında artık 
olayların akışında TSK devre dışı bırakılmış, Dışişleri ve MİT etkisini artırmıştı. TSK ile sağlanan alan hâkimiyeti kaybedilirken, meydanı boş bulan PKK, daha fazla koparmak için eylemlerini artırmış, şehirlerde de patlayıcı eylemlerine başlamıştı. 

2009 yılı Kürt Açılımı ya da „terörle müzakere politikası. ile öne çıkmıştır. Mart 
2009.da İçişleri Bakanlığı, Kürt Açılımı için ön hazırlığa başladı. Yabancı think-tank merkezleri ve Oslo görüşmeleri açılıma hizmet etti. Cumhurbaşkanı Gül, 11 Mart 2009 günü Kürt sorunuyla ilgili ilerleyen günlerde çok iyi şeyler olacağı olacağı müjdesini vermişti. 19 Ekim 2009.da Öcalan.ın çağrısıyla 34 PKK.lı Habur.dan giriş yaptı. 13 Eylül 2011.de MİT.in PKK.lılarla Oslo.da buluştuğu ortaya çıktı. 15 Şubat 2013.de Erdoğan, MİT ile Öcalan arasındaki görüşmelerin „İmralı Süreci. yerine „Çözüm Süreci. olarak adlandırılmasını istedi. Hükümet müzakere sürecinin başından beri asker ve polisi kışlalarına kapatarak pasifizm içine girerken, Mart 2013.den bu yana bölgede valiler, TSK ve Jandarma.dan gelen yüzlerce operasyon talebini reddettiler. PKK.nın kardeşi PYD; Temmuz 2012.den başlayarak Afrin, Kobani ve Cezire.yi (hepsine birden Rojova denmektedir) kontrol altına aldı. AKP, PKK.ya silah bırakması karşısında Suriye.de otonomi kurmasına ses çıkarmayacağı vaadinde bulunuyordu. PKK sürecin başından bu yana Suriye.deki uzantısı PYD marifetiyle bölgede bir hâkimiyet elde etmiş ve Türkiye.deki sürecin gelişimi ile Suriye.nin kuzeyindeki gelişmeleri stratejik olarak birbirine eklemlemiştir. AKP hükümeti, 6 Mart 2014.te yürürlüğe giren demokratikleşme paketi ile Hatip Dicle dâhil 
KCK tutukluları serbest bıraktı. Hem yerel hem de genel seçimlerde her türlü 
propagandanın Türkçenin yanı sıra farklı dil ve lehçelerde de yapılmasının önü açıldı. Ayrıca ikiden fazla olmamak koşuluyla partilerde eş genel başkanlık sistemi de yasal hale getirildi. 

Hükümet, Öcalan.ın da özellikle istediği çözüm süreciyle ilgili “Süreç Çerçeve 
Yasası.nı hazırladı. 1 Ekim 2014.te de „Çözüm Süreci Kurulu. oluşturulması kararı Resmi Gazete.de yayımlandı. 6-7 Ekim 2014 olayları bu Suriye ile bağlantılar hem PKK.nın bağımsız devlet isteğini ve yaklaşan iç savaşı göstermesi bakımından önemli olmasına rağmen hükümet mahkûm konumunu sürdürmüştür. Çözüm süreci ve 2 yıl süren sözde ateşkes süresince, bölgede terör örgütü halk üzerinde baskısını arttırarak, varlığını pekiştirmiş; devlet, bölge halkı ile örgütü baş başa bırakmıştır. Kobani (Ayn el Arap) bölgesi ile ilgili PKK.nın 6-7 Ekim 2014 tarihlerinde 81 ilin 35.inde başlattığı ayaklanma provasında terör örgütü kendinden olmayan Kürtleri de öldüren bir hareket olduğunu bir kez daha gösterdi. Kobani olayları, hükümeti tekrar 
PKK isteklerine odaklanmaya sevk etti. MİT Müsteşarı Hakan Fidan tarafından 
hazırlanan, 2015 yılı seçimlerine kadar uygulanacak 6 Aşamalı yeni yol haritası, Türk halkına açıklanmadı sadece HDP.ye verildi. 28 Şubat 2015.de Dolmabahçe.de mutabakat metni okundu. Öcalan PKK.ya silahsızlanma kongresi çağrısı yaptı. 11 Mart 2015 tarihinde PKK.lı Bayık, silah bırakmak için Öcalan.ın serbest bırakılması şartını tekrarladı. PKK, siyasi stratejisini sürekli fazlasını isteme ve tatmin olmama üzerine kurmuştu. KCK.nın, 15 Mart 2014.te yaptığı açıklamada hükümet bir kez daha adım atmamakla eleştirildi ve “Artık AKP hükümeti yaptığımız çağrıların muhatabı değildir” denildi. 

PKK ne yapmaya çalıştı.. 

Terör örgütü uzun süredir metropollerde önemli yapılanmalara gitmiş, patlayıcı 
depolarını sürekli takviye ediyordu. Temmuz 2015 öncesi PKK her eve emanet olarak saklanması için silah dağıttı, silah ve cephane taşıma işinde belediye araçları özellikle pikap araçlar kullanıldı. Nisan 2013.de başlayan Çözüm Sürecini bir fırsat olarak kullanan PKK, adı geçen merkezlerde Özyönetim Güçleri kurmuştur. Alanlardan çekilen asker ve polisin yerini örgüt mensuplarının almış, sözde asayiş ve güvenliği kendilerinin sağlaması buradaki halkın da bu nedenle devletten koparak bölgede hakim konuma geçen PKK.ya taraf olmasını sağlamıştır. KCK ve HDP.nin belediye yapılanması örgütün şehirlerde uyguladığı kanton kurma ve patlayıcı kullanma taktiğine alt yapı teşkil etti. PKK şehirlerde YGD (Şehir Asayiş), YPS (Genç), YPSJin (Kadın) gibi gruplar kurdu ve çok miktarda çocuk ve kadını (12-20 yaşları arasında) çatışmalara sürdü. 11 Temmuz 2015.de KCK, hükümetin bölgede inşa ettiği barajları gerekçe göstererek ateşkesi bitirdiğini ilan etti. 20 Temmuz 2015.de canlı bomba, Suruç.ta Kobani.ye gitmek için toplananların arasına girerek kendini patlattı ve 32 kişi öldü. 20 Temmuz 2015, Bayık halkı silahlanmaya, tünel ve siper kazmaya çağırdı. Barikatlar kuruldu, hendekler kazıldı, şehir savaşının 
koşulları hazırlandı. Ardından Yüksekova.da iki uzman çavuş kafasından vuruldu, 

Diyarbakır da bir astsubay pazarda alışveriş yaparken hamile olan eşinin yanında şehit edildi ve yine Diyarbakır.da iki polis öldürüldü, Bingöl de bir Emniyet Müdürü Yardımcısı ve bir baş komiser şehit edildi. Olaylar tırmanırken bir şeyler yapmak lazımdı. Türk Silahlı Kuvvetleri inisiyatif aldı. PKK.ya ilk hava harekatı Erdoğan.ı uyandırmamak için küçük bir harekat gibi söylendi. Suriye.nin kuzeyinde YPG ile özerk yapı kuran PKK; İdil, Cizre, Silopi, Uludere hattında güvenli bir bölge oluşturmaya çalıştı. 

Bölücü örgüt uzun vadede Hakkâri sınırından başlayarak Mardin-Nusaybin-
Kızıltepe hattına kadar geniş bir hattın kontrolünü hedefliyordu. PKK'nın Şırnak 
(Silopi, Cizre ve İdil), Diyarbakır (Sur), Mardin (Nusaybin), Hakkâri (Yüksekova) 
illerinde ayaklanma denemesi başlatmış ancak çatışmalar bugün sadece Nusaybin ilçesinde devam etmektedir. PKK hazırlığına güvendiği için, hükümetin bu kadar şehidi göze alıp uzun süre mücadele edeceğine inanmıyordu. Şehir örgütlenmeleri ile PKK.nın uzun süreli savaşı için gerekli barikat, mayınlama çalışmaları önceden planlanmıştı. Terör örgütünün yollarda belediyeye ait iş makineleri ve bunların operatörlerini kullanarak büyük çukurlar kazdıkları ve hendekler oluşturdukları görüldü. Yeraltı tünellerine bağlı olarak tünel kazarak binalar arasında bağlantı kurdular. Çatışmalarda yaralananların tedavilerinin yapılabilmesi için ilaç, serum vb. tarzı sağlık malzemelerinin de depolanarak bazı daireler hastaneye çevrildi. 
Evlerden birbirlerine geçişler yapılabilmesi amacıyla ara duvarlar arasında insanın geçebileceği kadar kırmalar yaptılar. Bubi tuzakları kurarak (özellikle misinalı), yolları kazarak mayın ve uzaktan kumandalı patlayıcılar yerleştirdiler. Keskin nişancılar yerleştirerek pek çok güvenlik mensubumuzu şehit ettiler. PKK terör örgütü belediye imkânları ile yollara yapılan tuzaklamalar neticesinde ilk günlerde güvenlik kuvvetlerine kayıplar verdirdi. 

Güvenlik güçlerinin başarılı operasyonları sonrasında terör örgütü unsurlarının 
yaptıkları görüşmelerde, binalar içinde çok zor durumda olduklarını, dayanacak 
güçleri kalmadığını ifade ederek yardım istemişlerdir. HDP milletvekilleri zor durumda olan örgüt mensuplarını güvenlik kuvvetlerinin elinden kurtarmak amacıyla çatışma alanlarına gitmek istediler. HDP.lilerin günlerce “Evin bodrum katında (28 kişi) yaralılar var” diye ortalığı karıştırdıkları eve güvenlik güçlerinin girmesi ile evde daha önce çatışmalarda yaralanıp ölen, 10-12 kişinin cesetlerinin tanınmaması için üzerlerine benzin dökülerek yakıldığı sadece kemiklerinin kaldığı tespit edilmiştir. 

Terör örgütünün tuzakladığı bombaların patlatılması sonrası yıkılan binalarda gönüllü olarak arama kurtarma çalışmasına katılan Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi (UMKE) görevlilerinin PKK.ya bilgi sızdırdığı ortaya çıktı. Örgütün muhtemel operasyonları UMKE görevlilerinden öğrendiği bilgisine ulaşan Mardin polisi Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi.ne sızan gönüllü PKK yandaşlarının, örgüte nereye ne zaman operasyon yapılacağı, operasyona katılacak birliklerin sayısı ve niteliği gibi kritik bilgileri sızdırdığı ortaya çıktı. Nereye operasyon yapılacağını ve hangi evde EYP imha edildiğini örgüte haber veren hainlerin, PKK.ya bilgi verip operasyonları sekteye uğratmaya çalıştığı belirlendi. Soruşturma kapsamında terör örgütü PKK.ya yardım ettikleri belirlenen 4 UMKE gönüllüsü sağlıkçı görevden uzaklaştırılıp haklarında adli işlem başlatıldı. Bölgede bulunan toplam PKK'lı sayısı, 5 bin 500'ü yurtdışında olmak üzere 12 bindir. PKK, insan gücü açığını kapatmak için paralı askerler yanında başta MLKP olmaz üzere bazı sol örgütleri ile de işbirliğine giderek, sözde özgürlük savaşı yaptığı propagandası yapmaktadır. 

Güvenlik Güçlerinin Operasyonları.. 

Yukarıda açıklandığı gibi geçmişte askeri birimlerin inisiyatifinde yürütülen 
terörle mücadele, 2006 yılında müzakere sürecine geçiş ile birlikte siyasi iradenin inisiyatifinde Milli İstihbarat Teşkilatı üzerinden yürütüldü. Devletin diğer güvenlik birimleri (polis, jandarma ve asker) stratejik anlamda süreç yönetiminde devre dışı bırakıldı. Süreç MİT içinde de çok dar bir kadro tarafından yürütüldü. Asker ve polis, MİT ile karşı karşıya geldi. Polis, KCK operasyonları yapılmasını ısrarla dile getirirken, bazı siyasi ve bürokratik kadrolar bu operasyonları engelledi. Bu engellemeler Çözüm Süreci adına yapıldı. Devlet gözü önünde yapılan silah taşıma, hendek kazma ve patlayıcı düzeneği kurma işlerine ses çıkarmadı, seyretti. Hastanelerde okullarda Türk bayrakları indirilirken, müdahale edilmedi. 24 Temmuz 2015.de başlayan mücadele sürecinin başında güvenlik güçlerinin çok ciddi bir dağınıklığı söz konusu idi. Terör olaylarının başlamasıyla beraber özellikle polis teşkilatı mücadele sürecine en zayıf olduğu ve hiçbir hazırlığı olmadığı anda yakalanmıştır. Polis teşkilatının kısa süre önce bir değişime girmesi, bölücü terör örgütünü risk analizinden tamamen çıkarması, tüm faaliyetlerini paralel devlet yapılanmasına kaydırması, örgüte bu süreçte önemli bir fırsat sunmuştur. Terör örgütü, başlangıçta güvenlik güçlerinin önceden olduğu gibi karşı koymayacağı ya da uzun süre direnemeyeceği düşünmüştü. Halk başlangıçta PKK.ya siper olurken güvenlik güçleri seyretmeye devam ettiler. Bu durum devletin sivil halk ile karşı karşıya gelmemesini sağladı. 

Operasyonlar sırasında devlet güçleri çok dikkatli ve hassas davranmış, bu 
operasyonların uzamasına sebep olmuşsa da, sivil halka azami olarak korunmuş, sivil halkın sempatisi kazanılmıştır. Böylelikle örgütün bölgede taban desteği ciddi ölçüde engellenmiştir. Güvenlik güçleri, teröristlerin kendilerine kalkan yaptıkları sivil halkın zarar görmesini engelleyebilmek için zaman zaman sokağa çıkma yasağını kaldırarak sivil halkın evlerden çıkarak operasyon bölgesinden uzaklaşmasını sağlamıştır. Bu uygulama, teröristler ve onların tuzaklarını etkisiz hale getirmek için daha rahat çalışabilme imkânı da sağladı. Olayların başlangıcında önce polisin mücadele ettiği fakat yetersiz kalması üzerine, bu alanların askere, Özel Kuvvetler Komutanlığı.na bağlı Timlere ve Özel Harekât Polislerine bırakılması sonucu büyük bir kararlılıkla örgüte yönelik faaliyetler başlamıştır. TSK ve polisin operasyonları çok başarılıdır. Güvenlik güçleri, çok kısa sürede güvenlik güçleri tecrübe kazanmış çok etkin mücadele etmektedir. Heron, Göktürk ve Drone kullanan TSK, PKK.ya kırsalda ve dağda göz açtırmıyor. Şehirlerde de pek çok örgüt mensubu etkisiz hale getirilmiş ve getirilmeye devam etmektedir. Bu süreçte güvenlik kuvvetlerince, tüm teknoloji (Gece görüş, lazer pointer, İHA vb.) ve istihbarat etkin bir şekilde kullanılmak tadır. Bölge halkının bozulan ekonomisinden, evlerinin yok olmasından, yaşam alanlarını terk etmesinden PKK.yı sorumlu tutması, ayrıca PKK.nın halka karşı baskıcı ve ezici tutumu nedeniyle Halkın PKK.ya olan sempatisini ve desteğini yok etmiştir. Çatışma uzadıkça, terörist kaybı arttıkça, şehirler yıkıldıkça HDP'ye oy verenlerin PKK'ya fiili desteği azaldı. PKK kritik bir hata yaparak Ankara'da sivilleri hedef alınca liberal-solcu desteği de düştü. 

Terör örgütü unsurlarının faaliyet gösterdikleri il ve ilçelerin (Hakkâri, 
Yüksekova, Nusaybin, Şırnak, Cizre, Silopi vb.) giriş ve çıkışları tutularak, gerekirse sokağa çıkma yasağı uygulanarak, örgüt mensuplarının yerleri tespit edilerek nokta operasyonlar düzenlenerek örgüt mensupları etkisiz hale getirilmektedir. 

Operasyonlarda acele edilmemekte, tuzak sistemi keşfedildikten sonra zayiat 
verilmeden, önce dışarıdan avlanarak içeri girilmeye çalışılmaktadır. Yüksekova.da olduğu gibi önce şehrin çevresi sarılıyor, sonra özel unsurlar belirli bir hazırlıktan sonra içeri girmektedir. Güvenlik güçleri çatışmalarda örgütün uygulamalarına göre taktiğini değiştirmektedir. Mesela Nusaybin.den önceki yerlerde örgüt daha çok hendek kazarak tuzaklı bomba ve keskin nişancılarla zaiyat verdirme yoluna giderken, Nusaybinde ise örgütün üs olarak kullandığı bina tamamen bomba düzenekleri tuzaklanıp güvenlik güçleri binaya girerken binayı havaya uçurarak çok sayıda zayiat hedeflemişlerdir. Buna karşılık güvenlik güçleri hemen taktik değiştirmiş binalar uzaktan imha edilmiştir. Buradaki şehir içi operasyonlarda da çok kısa sürede tecrübe kazanıp çok başarılı mücadele edilmektedir. 24 Temmuz 2015'ten bu yana yapılan operasyonlarla terör örgütü PKK'ya ait 290 bin silah ve mühimmat ele geçirildi. Operasyonlarda yaklaşık 4 bin 500 el yapımı patlayıcı imha edildi. Ayrıca 3 bin çukur ve barikat kaldırıldı. 15 Aralık 2015'ten bugüne kadar operasyon bölgelerinde 35 bin 421 ev arandı. Bu evlerden 14'ü arama yapılırken teröristlerce patlatıldı. Halen Mardin'in Nusaybin İlçesi'nde 14 Mart'ta sokağa çıkma yasağının ilan 
edilmesinin ardından, PKK'nın kazdığı hendeklerin kapatılması, barikatların 
kaldırılması, bombalı tuzakların temizlenmesi ve teröristlerin etkisiz hale getirilmesi için güvenlik güçlerinin 'Atmaca-1' operasyonları sürüyor. İlçede bugüne kadar 437 PKK'lı etkisiz hale getirirken, 400 barikat kaldırıldı. Terörün içerdeki son mücadele alanı olan Nusaybin, %65-70 temizlendi. 

PKK Taktiği IŞİD’tan Kopya.. 

IŞİD, Eylül 2014.te Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kobani kentine saldırmaya 
başladı. Böylece IŞİD, PKK ve ABD arasındaki danışıklı dönüş gerçek planlarını 
uygulamaya geçti. IŞİD'in saldırılarının ardından Kobani'yi savunmakta yetersiz kalan PKK/YPG'ye bağlı teröristler ABD'den yardım istedi. ABD öncülüğündeki koalisyon bu çağrı üzerine Kobani'deki IŞİD hedeflerine hava saldırıları düzenlemeye başladı. Bununla birlikte, Batılı birçok paralı asker Kobani'deki YPG saflarına katıldı. Son olarak Rakka.ya yönelik YPG operasyonunda görüntülenen Amerikan askerinin özel askeri şirket elemanı ortaya çıktı. YPG arması ve üniformaları ile görüntülenen ABD.lilerin Suriye.de uzun müddettir faaliyette olduğu WikiLeaks dokümanlarıyla sızdırılmıştı. ABD, IŞİD.ın Irak ve Suriye işgaline başlaması üzerine, bu coğrafyada önce kullandığı özel askeri şirket elemanlarını yerleştirmeye başladı. Irak.ta Barzani eşkıyalarına, Suriye.de de YPG/PKK teröristlerine askeri eğitim ve teknik silah kullanımı hususlarında danışmanlık yapıldı. Bunlardan en etkili olanı Pathfinder Group Terrorism & Conflict Research Center the Lions Of Rojava ve şu anda PKK.nın Türkiye.de yaptığı eylemlerin altında da bu gibi grupların büyük desteğinin olduğu iddia ediliyor. Kobani.de savaşan paralı askerler bugün Türkiye.de yurtiçinde 
PKK ile beraber Türk Ordusuna karşı çatışmaktadır. Bu savaşmayı PKK kendi 
içerisinde “yabancılar bizim özgürlüğümüz için, haklı mücadelemiz için, 
bağımsızlığımız için bizimle beraber gönüllü olarak savaşmaktadır” diyerek 
propaganda malzemesi yapmaktadır. PKK içinde bulunan bu yabancı paralı askerler (keskin nişancılar ile eğitmenler) Türk Askerinin operasyonları sonucu 
öldürüldüklerinde, PKK tarafında teröristler üzerinde menfi propagandaya meydan vermemek ve bu nedenle PKK içerisinde meydana gelecek herhangi bir çözülmeye yol açmaması için cesetleri yakılmakta tanınmaması için her türlü çaba gösterilmektedir. 

İngiltere ve diğer Batılı ülkelerden gelerek YPG saflarına katılan paralı 
askerlerin sayılarının gittikçe arttı. Jordan Matson isimli bir Amerikalının Batıdan 
gelen paralı askerler için aracılık ettiği ve YPG adına onları örgütleyerek Kobani'ye getirdiği belirtiliyor. Ayrıca Türkiye.de öldürülen PKK.lı teröristler içerisinde Sırplı keskin nişancılar olduğu ortaya çıktı. YPG saflarında sadece İngiliz ve Amerikan paralı askerlerin yanında, İsrail ve Alman paralı askerlerin ve İsveçli paralı askerlerin de YPG saflarında olduğunu gösteren resimler, YPG'nin ve bu kişilerin sosyal medya hesaplarından yayınlanıyor. Bu kişiler sadece YPG saflarında savaşmıyor, bölgedeki Kürt birliklerine askeri eğitim veriyor. Paralı askerler, Kobani.de YPG/PKK.yı şehir gerilla savaşı, El Yapımı Patlayıcılar (EYP) ve Bubi Tuzaklamaları konusunda eğitmektedir. PKK, bu EYP.lerle mahalle savaşlarına başlamış arama tarama faaliyetleri için evlere giren güvenlik kuvvetlerine karşı önceden tuzakladıkları binaları uzaktan kumanda ile havaya uçurmaktadır. Ayrıca, IŞİD.in taktikleri kullanılmakta; bomba yapımları, özellikle hendeklere konulan patlayıcıların şekilleri, tuzaklama mantığı IŞİD mantığıdır. PKK, hendek ve barikatların çevresinde sanayi tüplerinden mayınlı tuzaklama yapmakta, bazı noktalarda anahtar modüllü patlayıcı kullanarak, her bir sokağa 2 leğen boyutunda kablolu mayın döşemektedir. Evlerden birbirine geçiş yapmak için bitişik duvarlar kırılmış, aynı zamanda binaların üst katından yatay 
bir şekilde 1.er metrekarelik duvarlar yatay bir şekilde sokak girişlerini hakim olarak görecek şekilde kırılarak tepelerden kırık alanlardan keskin nişancılar tarafından güvenlik kuvvetleri hedef alınmaktadır. Ayrıca PKK.lı teröristler tarafından bazı sokaklara kameralar yerleştirerek güvenlik güçlerinin hareketlerini izlemeye çalıştıkları da tespit edildi. Ancak, PKK.lı teröristler, güvenlik güçlerinin bomba düzeneklerini etkisiz hale getirmesi sırasında sinyal kesici Jammer kullanılması üzerine yöntem değiştirdi. 

PKK.nın bir süredir sinyalli düzenekler yerine “tel kumandalı” düzenekler 
kurduğu tespit edildi. Tel kumandalı düzenekte, düzeneğin harekete geçmesini 
sağlamak amacıyla patlayıcının fünyesine 1.5-2 voltluk elektrik akımı götüren birden fazla tel kumandası hazırlanıyor. Bu tel kumandalardan birisi bomba uzmanlarının müdahale etmesini kolaylaştırmak için görünür halde olurken, diğer tel kumandalar patlayıcı düzeneğinin konduğu yerde gizleniyor. Görünür tel kumandaya kanca ya da robotla müdahale ederek patlayıcı düzeneğini etkisiz hale hale getirmeye çalışan bomba uzmanı polislerin, bu sırada tuzaklanarak gizlenen tel kumandanın yardımıyla devreye giren fünyenin ateşlediği düzeneğin patlamasıyla şehit edilmesi hedefleniyor. Artık PKK.lı teröristler, ilçe merkezinde evlerin giriş kapılarına, halı altlarına ve sokaklara el yapımı patlayıcılar tuzaklı yor. Güvenlik güçleri tarafından yapılan arama tarama faaliyetlerinde teröristlerin vatandaşların evlerine açtıkları tüneller ve geçiş koridorları açmaktadırlar. Açılan tünellerde ve sığınaklarda terör örgütü mensuplarının kullandığı tespit edilen yaşam alanları tespit edilirken, yaşam alanlarında el yapımı patlayıcı yapımında kullanılan malzemeler, gazmaskeleri,tıbbi malzemeler ve telsizler ele geçirilmiştir. Bununla beraber kazılan tüneller, yer değiştirmek, yaşam alanı, tuzaklamalar dışında sınıra sıfır bölgelerde (Nusaybin gibi) karşı ülkeye geçiş için, lojistik ve askeri yardım maksatlı olarak da kullanılmakta dır. 

PKK.nın “şehir savaşları” efsanesi Güneydoğu.da yaklaşık bir yıllık bir süreç sonunda çöktü. PKK geride harap olmuş ilçeler, evsiz barksız kalmış yöre halkı bırakmış oldu. Evlerini terk edenler ise PKK.ya, Kobani.ye, Kamışlı.ya doğru değil, şehir merkezlerine, Anadolu.nun içlerine ve Batı.ya doğru göç ettiler. 

 Terörle Mücadelede dış Dinamikler; Rakka’daki hesaplar.. 

 100 yıldır olduğu gibi bugün de tüm oyunların arkasında enerji jeopolitiği 
üzerine komplolar ve vekilli savaşlar var. ABD, Suriye savaş alanında birden çok 
cephe kullanıyor. Suriye.nin batısında ABD, cihatçılar ile vekilli savaş yaparken, 
Savunma Bakanlığı (Pentagon) ise oyunun başka bir kuklası olan Kürt kartını en iyi şekilde kullanmaya çalışıyor. Suriye.de Şam ve Lazkiye bölgesindeki çatışmalar durdu. Halep bölgesinde ise üç ayrı bölgede devam ediyor. Rusya destekli Esat güçleri konumunu güçlendirmeye çalışırken, ABD ise CIA.nın İslamcı savaşçıları ile kendi haritasını geliştiriyor. Suudi Arabistan-Katar ve Türkiye.nin El Nusra ve diğer muhalif gruplar ile Halep.i ele geçirerek Esat.ı devirme girişimleri ısrarı sürüyor. ABD ve Rusya hava kuvvetleri IŞİD.tan çok ateşkes dışında bıraktıkları El Nusra.yı vuruyor. ABD ve Rusya.nın ortak bir harita çalışması ve çözüm planı olduğu açık. Rusya, Suriye.deki çıkarlarını cebine koydu ve Batıya ben istediğim zaman gelir ve giderim mesajını verdi. Şimdi Irak.ın kuzeyinde Barzani bölgesinde bütün yabancı şirketlerin haklarını satın almaya çalışıyor. Yani Irak.tan aldığımız ve Erdoğanın illegal olarak satıp, Barzani.ye hayat hakkı verdiği gaz ileride Rus gazı olacak. 

Güneyde ise İsrail, El Nusra.yı destekliyor ve Golan tepelerinde Hizbullah.a karşı 
kullanmak istiyor. Bir yandan IŞİD ile kim savaşacak arayışı devam ediyor. ABD, Esat ile savaşanları IŞİD cephesine yöneltmeye çalışıyor. 5 bin kişilik zayıf gücü ile Özgür Suriye Ordusu, El Nusra.nın desteği olmadan bir şey yapacak konumda değil. ABD.nin Kürt kartı da buna yetmez. IŞİD ile savaşacak gerçek güç bizzat Esat.ın kendi ordusudur. ABD, en az müdahil olacağı yöntemlerle durumu takip ediyor ve başkanlık seçimleri sonrasını bekliyor. Musul, Ortadoğu.nun en son sonuç alınacağı yer olarak görülüyor. IŞİD, Musul.a sıkıştırılmaya çalışılıyor. Türkiye.nin yeni Ortadoğu haritasına müdahil olması istenmiyor. Iraktan sonra Suriye.den de ayağı kesilen Türkiye için oyun sahası kendi içinde PKK ile mücadele etmek. Suriye.de IŞİD.in bıraktığı topraklar YPG/PKK.ya, Irak.ta ise Barzani.ye gidiyor. Üstelik Barzaninin en yakın dostu Erdoğan, onun verdiği para ile maaşları ödeyip, ayakta kalıyor. 

Suriye Kürtlerin bir grubunu temsil eden PYD.nin 17 Mart 2016.da kendi 
kendine ilan etiği Rojova bölgesindeki federasyonun yaşaması mümkün değil. 
Öncelikle PYD.nin silahlı gücü PKK//YPG.nin toprak genişletmeye çalıştığı bölgede (Haseki) Kürtler çoğunlukta değil, burada Hıristiyanlar, Ermeniler, Türkmenler ve Bedevi Araplar da yaşıyorlar. Kürtlerin mevcudu %40.dan az. Çevresinde ise bu oran %15.in altına düşüyor. Suriye Kürt hareketi içinde PYD %70, geri kalanlar %30 ve aralarında aynı hedefleri paylaşmıyorlar. PYD.nin federalizm ilanını diğer gruplar kabul etmedi ve Cenevre görüşmelerinde de reddedildi. Ülkenin geleceğine Kürtler değil, Suriye nüfusunun geri kalan %90-93.ü oy verecek ve büyük çoğunluk federasyonu muhtemelen reddedecek. Referandum ile federalizme ulaşamayacağını bilen PYD, bunu kaba kuvvet ile halletmek peşinde ve bu yüzden tek dayanağı ABD ile ortaklığı. Model aldıkları da zaten Irak.ın kuzeyindeki Barzani ve onun tıpkı Kerkük ve Musul hevesleri gibi, PKK/YPG de başta IŞİD.tan ele geçecek Rakka olmak üzere özellikle petrolü olan yerlerde toprak genişletmek derdindedir. Üstelik sadece ABD değil, Rusya ve İsrail de Kürdistan fikrine sıcaktır. 

Bu plan büyük güçler için bölge ülkelerini uzun vadede Kürtlerle sürekli savaş ortamında tutmak içindir ve kaybeden sadece Kürtler olacaktır. Federalizm istenen Haseki bölgesinde Suriye petrolünün %34.ü üretilmekte ve PYD/YPG/PKK bu bölgeye tek başına sahip olmak  hevesinde dir. Yani çakma 1.5 milyon nüfus (%7) ülke topraklarının %20.sine, petrolünün %34.üne sahip olacaktır. PKK/YPG.ya federalizm (özerklik) hayali ile Rakka.ya sürülüyor. Ancak Kürtlerin, insan gücü az olduğu için ortalık paralı askerden geçilmiyor. Kürtlerin, insan gücü az olduğu için daha fazla ilerleyemeyeceklerini biliyorlar, tıpkı diğer ülkeler gibi onların da kendi özel planları var. ABD için ise hafif piyade tugayı olmak ötesinde bölge haritası için bir makas görevi görüyorlar. 

AKP, PYD lideri Salih Müslim.i 25 Temmuz 2013 ve Mart 2015.de İstanbul ve Ankara.da iki kez misafir etti. PYD.ye özerkliği fazla bulan AKP, Barzani.ye devlet başkanı muamelesi yapıyor, Irak.ın kuzeyindeki bölgeye Kürdistan diyor. PYD, Öcalan.ın Ankara ile pazarlığında önemli bir karttı ve Öcalan demeden hiçbir adım atmazdı. 

Türkiyenin Suriye gibi Irak.ta da stratejik körlüğü devam ediyor. Başta ABD 
olmak üzere Batılı güçler göz göre göre kendi enerji koridorlarını Kürtleri kullanarak oluştururken, Türkiye.ye müttefiklik ve IŞİD ile mücadele yalanı söyleniyor. İncirlik üssü tüm Batılı planların yönetildiği harekat merkezi olmaya devam ediyor. ABD, Rakka'daki petrolü YPG/PKK'ya teslim etmek için harekat yapıyor, uçaklar İncirlik'ten kalkıyor, susalım diye ABD'li komutan geliyor. ABD, Irak'tan sonra Suriye'de yeni bir İsrail kuruyor. Bir yandan Türkiye.yi PKK ile bölme planı yürüyor. ABD ajanları sınır boyunca Türk güvenlik güçlerinin sayısından fazla, Türkler giremezken serbestçe göçmen kamplarına giriyor, çalışma yapıyorlar. TSK helikopterini düşüren füze Eski Yugoslavya.dan CIA tarafından satın alınıp, Türkiye.ye İskenderun üzerinden geldi. 

Türkiye bu satın alma ve taşıma işine aracı oldu. Türkiye.ye “PKK ile mücadele artık kolay olmayacak, Kürt politikanı değiştir” mesajı verilmek isteniyor. Irak ve Suriye.den sonra kendi hava sahamızda da uçamaz hale getirilmek isteniyoruz. Türkiye hem etrafında harita değişikliklerine hem de Kürt sorunun sözde siyasi yollarla yani masa başında çözerek federalizme sürüklenmek isteniyor. Bu işler yapılırken Türkiye.nin toprakları kullanılıyor ve Suriye, Irak ve ülke içinde olacaklara ses çıkarmamaya, ikna olmaya zorlanıyoruz. Bunun arkasında ise ülke içinde çok güçlü gözüken ama hem içeride hem dışarıda yalnız olan Erdoğan.ın oldukça pragmatik politikaları var. AKP.nin şu anda elindeki tek oyun ise Cerablus-Azez arasındaki bölgeyi bombalamak ve Suriye.ye doğru bir sınır ötesi harekât senaryosunu sıcak tutmak. Kilis.e düşen bombaları IŞİD.in attığına inanmak zor; hem gerekçesi yok hem de bu IŞİD taktiğine uygun değil yani önceden bombalama diye bir usulleri yok. Ortak kanı Türkiye.nin sınır ötesi bir harekât için hem Kilis.i hem de büyük şehirlerde IŞİD.e atfedilen bombalama olaylarını kullanmak istediğidir. 

 Sonuç; Bölücü Terörle Mücadelede gelinen aşama.. 

PKK terör örgütü, Diyarbakır.dan Nusaybin.e en az 15 yerleşim yerinde 
tahminlerin çok ötesinde bir “tahkimat” yaptı. Terör örgütü, dağ kadrosundan 
takviyeler getirdi, tüm gücü ile “şehir savaşlarına” yüklendi ama sonuç alamadı. 
Güvenlik güçlerinin başarılı operasyonları neticesinde büyük kayıplar verdiler ve 
“çekiliyoruz” açıklaması yaptılar. Son olarak Nusaybin.de görüldüğü gibi büyük 
gruplar halinde güvenlik güçlerine teslim olmaya başladılar. Nusaybin'de çöküş 
yaşayan PKK yine "çekiliyoruz" taktiğine başvurdu. Terör örgütü, kapana kısılan dağ kadrosundan 130 teröristi Suriye'ye kaçırmanın da hesabını yapıyor. Plan 
gerçekleşirse teröristler, ABD ile PYD'nin Rakka'ya yönelik saldırısına katılacak. Yeni hedef, PKK'yı geri çekerek Türkiye'yi IŞİD terörüyle karşı karşıya bırakma olduğu düşünülüyor. TSK.nın kararlı operasyonları ile çözülme aşamasına gelen PKK son kozlarını oynamakta gerek paralı askerler gerekse İntihar Bombacıları ile yoğunlaştırdığı saldırılarla son çırpınışlarını yapmaktadır. Çatışmaların bu şekilde devam etmesi durumunda 2016 yılsonuna doğru Türkiye Cumhuriyeti içinde bulunan tüm teröristlerin imha edileceği değerlendirilmektedir. PKK terörü ile mücadeleye yeniden başlandığı 22 Temmuz 2015 tarihinden bugüne (25 Mayıs 2016) kadar Türkiye genelinde 6.623 terörist etkisiz hale getirilmiştir. Bu teröristlerden 5 bin 266.sı öldürüldü, 716'sı yakalandı, 641'i teslim oldu. Buna karşılık verilen şehit sayısı ise 505.dir. Şimdi gene aklınıza şu soru gelecektir; Bu kadar terörist etkisiz hale getirildiği halde neden hala bu kadar şehit verilmekte ve terör neden aynı şiddette devam etmektedir? 

Terör örgütü ile mücadele ve terörizmle mücadele birbirini tamamlayan 
ancak ayrı gayret alanlarıdır. Silahlı mücadele gerekli ancak tek başına yeterli 
değildir; terörizmle mücadele ise askeri, siyasi, sosyal ve kültürel yönleri ile bir 
bütündür. Terörün silahsız çözümü yoktur; terör örgütü umudunu kaybedip, dağılma sürecine girmedikçe ve yenilgi belirginleşmedikçe hiçbir ödül teröristi tatmin etmez. 

Yukarıda bahsedilen hususlar çerçevesinde 22 Temmuz sonrasında örgüt 
Suriye.de (PYD/PKK) yaşadığı şehir savaşı tecrübesini aktif şekilde Türkiye.de 
pratiğe çevirmekle kalmamış, kısa sürede devletin tüm güvenlik mekanizma larını savunma konumuna getirmiştir. Ancak güvenlik kuvvetleri bu savunma konumundan hemen sıyrılarak terör örgütüne karşı yurtiçi ve yurtdışında karşı harekâtta bulunmuş, özellikle, yurtiçinde Özel Harekât Polisleri, yurtdışında da TSK pek çok terör örgütü mensubunu etkisiz hale getirmiş ve getirmeye devam etmektedir. Terör örgütüne yönelik, hava araçlarıyla yapılan harekâtların uzun yıllardır devam etmesi nedeniyle, örgütün uzun süredir bu alanda gerek teorik gerekse de pratik deneyim kazanması, örgütün kayıplar vermeden hava saldırılarından kurtulmasını sağlamaktadır. PKK terör örgütü, devletini şiddet ve çatışma için kendi seçtiği ortama çekme çabası içerisindedir. Bazı bölücü yazarlar tarafından; “Kürt sorununda baharla birlikte çok şey değişecek. PKK şehirleri kuşatacak. Şehirlerde büyük halk isyanları gerçekleşecek. 2016 yıl final yılı olacak” tarzında yazılar yazılmakta demeçler verilmektedir. Bunların hepsi taraftarlarına moral vermeye yönelik çabalardır. PKK.nın PYD.nin Suriye.deki Kobani bölgesinde yaptığı gibi şehirleri ele geçirme otonomi ilan etme stratejisi örgüt için büyük bir hata oldu. Böylece hem çok militan kaybetti hem de HDP üzerinden masa başında kazanma şansı da kalmadı. 

Türkiye.nin başarılı ile devam eden bölücü terör ile mücadelesinde sonuca 
ulaşılması için en önemli ihtiyaç siyasi kararlılığın devam etmesidir. Şimdilik MHP.nin oyları ve kamuoyunun meşgul edilmesi için bölücü terör ve cemaat ile mücadelenin arkasına sığınan Erdoğan, her an ikisinde de yön değiştirebilir. Öte yandan terörle mücadelede şu ana kadar yapılanlar başarılı ancak yetersizdir. Aşağıdaki tedbirler alınmalı ve gelişmelere hazırlıklı olunmalıdır; 

- Terör örgütü Türkiye.nin Suriye ve Irak.a müdahil olmaması için kullanılmak ta,   böylece Batılı güçler tarafından harita değişiklikleri hem de Türk toprakları üzerinden hayata geçirilmektedir. Bu kapsamda; Türkiye üzerinden Batılı 
güçlerin bölgeye geçişi derhal sınırlandırılmalı ve İncirlik kapatılmalıdır. Batılı 
unsurların Türkiye.nin güney sınırlarındaki mevcudiyetine son verilmelidir. 

- Terör örgütüne karşı reaktif savunmadan, proaktif avcı politikasına geçilmeli; 
Irak.ın kuzeyindeki varlığı ve liderleri yok edilmelidir. PKK terör örgütü liderlerinden üçü öldürülürse örgüt çöker. Terörle mücadele askeri başarının sırrı bataklığın kurutulmasıdır. PKK terör örgütü ile askeri mücadele örgütün yatağı ve destekçilerinin olduğu Irak.ın kuzeyinden başlamalı ve bu yatak temizlenene kadar bölgeden çıkılmamalıdır. 

- Ortadoğuda devam eden harita çalışmalarının makası IŞİD, düğüm noktası 
Musula yapılacak savaştır. Barzani kadar Arapların da Musulda gözü vardır. Irakın bölünmesi halinde 1926 Anlaşması kadük olur. Türkiye, Kerkük ve Musuldaki haklarımızın ve Türkmenlerin korunması için de askeri senaryolara hazır olmalıdır. 

- Terör örgütü kadar tehlikeli olan işbirlikçisi HDP.li belediyeler hala gelirleri ve 
yaptıkları işler (emlak, ihale vs.) ile PKK.ya hizmete devam ediyor. Bu belediyelere derhal kayyum atanmalı, işlevlerine son verilmelidir. Bölgedeki öğretmen, devlet memuru vb. devletten maaş alan görevlilerin çoğu bölge halkından ve genellikle PKK sempatizanı kişiler olduğundan PKK.nın taban oluşturmasında en önemli kaynağı oluşturuyorlar. Bunlara karşı derhal tedbir alınmalıdır. 

- Başından beri yanlış olan Suriye politikasında mezhepçi beklentiler bir 
kenara bırakılarak, Esat yerine YPG/PKK tehdidine odaklanılmalıdır. IŞİD, Türkiye.nin değil onu doğuran ve besleyen Batının kucağına bırakılmalı, öncelik bölücü terör ile mücadeleye verilmeli ve Suriye.nin bütünlüğü desteklenmelidir. 

 İçinde bulunduğumuz en büyük yanılgı; terörün silahsız, barışçı bir biçimde 
çözülebileceği, “akan kan dursun” gibi masum söylemler altında devletin terör örgütü ile masaya oturarak sorunu çözebileceği illüzyonudur. Kürtçülüğe hizmet etmek için bazı iç ve dış merkezlerden pompalanan bu algılama yanında soruna Kürtçülük değil, Kürt kimliğinin tanınması anlayışı ile takınılan tutum son dönemde terörle mücadelede ideolojik savaşın kaybedilmesinin ana temeli olmuştur. Bu psikolojin eşiğin kaybedilmesi askeri pasifizmden daha tehlikeli sonuçlar doğurmuştur. İdeolojik mücadelenin temeli romantizmi ve din anlayışını pompalamak değil, Atatürk sevgisini ve düşüncesini bölgeye yaymaktır. 

***

31 Ağustos 2018 Cuma

LİDER, DEVLET YÖNETİMİ VE İMPARATORLUK KURMAK

LİDER, DEVLET YÖNETİMİ VE İMPARATORLUK KURMAK





















YAZAR: Prof. Dr. Sait YILMAZ


KATEGORİ: 
Stratejik Araştırmalar Merkezi, Konu Bazlı Araştırmalar, Makaleler ve Belgeler, Eğitim, Birey ve Toplum Farkındalığı, Stratejik Araştırmalar Merkezi, Konu Bazlı Araştırmalar, Makaleler ve Belgeler, Küresel/Bölgesel Nüfuz Mücadeleleri, Makale

Giriş..

Ülkeler açısından tarih, insan karakterlerinin devlete verdiği rolü oynar. Politikacılar ve bilim adamları, dünyayı genellikle içgüdülerine, bazı büyük adamların düşüncelerine dayanan varsayımlarına ve entelektüel birikimlerine göre algılarlar. Devlet adamlarını literatür ve sanata bakışı farklı olabilir. Mao, kültür devrimini yapabilmek için tüm kitapları yaktırmakla işe başlamıştı. Bir devlet adamının hayatımızın her kategorisini çok parçalı ama bir bütün olarak görmesi ancak edebiyat ve sanat bilgisi ile mümkün olur. Yüksek politika düşünceleri ve devlet adamlarının eylemleri, insan doğasının çeşitli yönlerine hitap eder ve edebi dehalar bunları keşfedecek çok önemli yollar bulmuşlardır. Siyasi ortamdaki aktörler ve olayların arkasındaki dramayı anlamanız, derin düşünmeniz ve gerçekçi sonuçlar çıkarmanız entelektüel birikim ile mümkün olur. John Maynard Keynes; “Kendilerini entelektüel çalışmalardan muaf tutan pratik insanlar genellikle ölmüş bir ekonominin esiridir” demişti. Dünyada büyük düşünen büyük devletler olduğu gibi küçük düşünen büyük devletler ya da büyük düşünen küçük devletler vardır. Tarih ve coğrafya kadar devlet adamlarımızın kalibresi ve vizyonu, halkın kimi seçtiği ya da razı olduğu da geleceğinizi belirler.

Lider Kimdir?

Gerçekte liderler ne piyon ne de kendilerini ve ülkelerinin kaderinin tam hâkimidirler. “Hangi liderler uluslararası politikaya etki ederler?” sorusu daha önce üzerinde çalışılmış zor bir konudur. Bakıldığı zaman Mustafa Kemal Atatürk, Winston Churchill, Franklin Roosevelt, İndira Gandi olmasaydı dünya bu kadar böyle olmazdı diyebileceğimiz liderler yanında; Adolf Hitler, Josef Stalin, Mao Zedong, George W. Bush gibi hiç olmasa daha iyi olurdu dediklerimiz de var. Ancak, iyi ya da kötü bu liderleri ortaya çıkaran ve izledikleri politikalara iten şey yaşadıkları iç ve dış çevre ile olaylar olduğu gerçeğini kabul etmeliyiz. Nitekim Abraham Lincoln bunu şu sözleri ile itiraf etmişti; ‘Ben olayları kontrol ettiğimi iddia etmiyorum ama olaylar beni kontrol ediyor[1].’ Tarih yazarken liderler bahsetmeden olayları açıklayamıyoruz. Siyasi davranışın evrimi ile ilgili çalışmalar yenidir ama şimdiden çok önemli öngörüler ortaya konmuştur. Bazı çalışmalar liderleri aktif ya da pasif olmalarına, bazıları da çalışma ortamına pozitif ya da negatif bakmalarına göre sınıflandırdı[2]. Liderler de sıradan insanlar gibi düşüncesizlik, belirsizliğe tolerans, farklı görüşleri dinlemeye isteklilik, inatçılık, güven hissine göre farklı yerlerde olabilirler. Kendine güven, daha istikrarlı bir kişilik ile politikalara daha doğrudan etki eder. Daha güvenli hisseden liderler daha riskli anlaşmalar yapabilirler.

Geçmişten bugüne gücü elinde tutan önderler, siyasiler, elitler ve daha altta toplanan iş adamları, toplum önderleri ve bilgi yayıcılarının arka plandaki görevi geleneksele dayanan hınç mekanizmasının verimliliğini artırırken, kişisel güçlerini artırmaktır. Her şey denetim altına alınmalıdır ki, tehditler savuşturuluncaya kadar bu üstün görev dev bir gözün acımasız bakışlarına tam bir teslimiyet içinde devredilebilsin[3]. Burada bu kişileri aynı hedefe yönelten ortak bir amaç veya bir ideoloji vardır. Kuvvetli bir ideoloji bir biri ile uyumlu kararlar alınmasına etki edebilir. Aynı ideolojiye sahip kişiler aynı politikaları destekleyecektir. Negatif liderlik otokrasiye doğru bir evrim içindedir. Bu kapsamda, siyasi davranışın evrimi ile ilgili dört öngörünün farkında olmalıyız[4].

(1) Öncelikle ülke liderleri normal insanlar değildir. En alttan hiyerarşinin en üstüne gelene kadar önemli yollardan geçmişlerdir. Onları yukarıya taşıyan kendine özgü ya da diğerleri ile benzer bazı davranışları olmuştur. Bunların bir kısmı olumludur. Örneğin kararlılık liderliğin merkezindedir. “Zehirli şef” dediğimiz, kibir ve astlarını küçük görme gibi negatif özellikleri de olabilir. Liderler uzaydan gelmez, bizim günlük hayatımız içinde kartları iyi oynamak için odaklanmış ve acımasız olabilen kişilerdir. Beyinleri diğerlerinden farklı çalışır.

(2) Liderlerin kendilerine olumlu imaj verme eğilimi vardır. İhtirası, cesaretini ve kendine güvenini artırır ve durumu kontrol ettiği illüzyonu yaratır. Böylece risklere ve kayıplara bakmaksızın cesaretle yürür. Bazen daha sakin ve bürokratik gözükse de daima böyle değildir. Diğerleri sadece blöf yaparken, o cesareti ile istediğini alır.

(3) Liderler herkese hükmetmek için mutlak güç isterler. Bu tür güç; paradan, ailesine, dostlarına ve destekçilerine yardıma kadar her türlü suiistimali ona açar. Bunu bir kez başardı mı, bir daha kaybetmekten tiksinirler. Güç beyinde ödül döngüsü yaratır, daha fazlasını istemeye devam eder.

(4) Liderliğin evrimi esnek, ittifakçı stratejilere götürür. Liderler, her zaman ve her durumda doğal olarak işbirlikçi veya saldırgan değildir, onların davranışları duruma göre şekillenir ya da abartılı hale gelir. Problemin önemli parçası ülkenin rejiminin onlara bu büyük ihtirasları hayal edecek ve gerçekleştirecek gücü verip vermediğidir. Bu özellikle onlara meydan okuyacak bir taraf olmadığı zaman daha da önemlidir. İşbirliği, amaçları gerçekleştirmede işe yarar ama saldırganlık hem daha iyi hem de ucuzdur. Ancak, bütün bunlar onu meşru ve mazur kılmaz ancak anlamamıza yardım eder.

Amerikalı yazar Irving Kristol’e göre[5]; “İster demokrasi, oligarşi, aristokrasi, monarşi ya da tiranlık olsun tüm siyasi rejimler  doğal olarak geçişlidir.. bütün rejimlerin istikrarı zamanın bozucu güçleri tarafından yoldan çıkarılır.” Dolayısı ile rejimler beslenmeli, güçlendirilmeli, korunmalı, restore edilmeli ve hatta cilalanmalıdır. Farkında olmamız gereken otokratlar tarih boyunca hep olmuştur, hep aramızdadır ve onlara karşı hazır olmalı, fırsat vermemeliyiz. Güç, kaza ya da hata ile gelmez, tıpkı hayatta kalma güdümüz gibi içimizde yaşıyor.

Devlet adamlarının kişisel özellikleri ile ilgili pek çok çalışma var. Bunlardan bazıları sistematik olarak onların politika tercihlerine, bazıları işine ve dünyaya bakışına odaklanmaktadır. Atatürk, pozitivist bir lider olarak akılcılığa dayanan, bilimsel bakış açısına sahipti. Onun devlet adamı özellikleri; öngörü, mantık, meşruiyet ve aksiyon adamı olmak şeklinde sıralanabilir. Meşruiyet anlayışının temelinde her zaman kanunlara saygı içinde hareket etmek vardı. Dikkati çeken diğer örnekleri sıralayacak olursak; ABD başkanları içinde Woodrow Wilson çok inandığı bir konuda karşı çıkılırsa havalara sıçrardı,[6] Johnson ve Nixon, çocukluklarında yaşadıkları patalojik aşağılanma korkusu yüzünden Vietnam konusunda tuzağa düştüklerini iddia ediyorlardı[7].  Bill Clinton, iktidara geldiğinde Soğuk Savaş bitmişti ve ilk yıllarında dış politikaya ilgisi çok azdı ve tecrübesi de yoktu. George W. Bush ise Truman gibi kararlı olmayı ya da öyle gözükmeyi seviyordu. Ancak, yanında çalışanlarla uzlaşmak konusunda sorunlar yaşadı, farklı görüşlere pek tahammülü yoktu. Almanya başbakanı Angela Merkel, çok ihtiyatlı ve egosu olmayan biri, eski Doğu Almanya’da büyüdüğünden şüpheci ve çok dikkatli bir kişilik edinmişti.

Devlet Yönetimi..

Bütün siyasi liderler devlet işlerinde aynı değildir. Bazıları kendi zihniyetlerine, prensiplerine bağlıdır, kimileri kısa öngörülü, fırsatçı ve halkın tamamı yerine belirli bir sektörün çıkarlarına daha önem veren bir anlayış içindedir. Demagog devlet adamları kamunun iyiliği için çalışır gözükür ama büyük ölçüde kendi özel amacına hizmet etmektedirler[8]. Demagoglar, insanların kıskançlık, korku ve ümit hislerini kendi gayesiz kariyeri için kullanmaya çalışır. Geleneksel devlet yönetiminde “liyakat” yerine daha çok üst makamların “bende”si, “hizmetkâr”ı veya koşulsuz “kul”u olmak önemlidir[9]. Bu tür yönetimde, siyasal sistem kamu gücü ile toplumsal yaşamın hemen her alanına karışır, nüfuz eder. Sistemin merkezindeki otoriter lider, toplumla birlikte tekil bir tarihsel macera içindedir. Bir lider hangi şekilde iktidara gelirse gelsin, çoğu zaman kendi içgüdüsü yeni ve başka bir şey yapmaya eğilimlidir, eskisi ile aynı bilgileri aldığı halde yeni bir yol seçer. Danışmanları da yeni politikaya avukatlık etmenin kendileri için daha iyi olacağını düşünür. Ancak, bir kere yola girilince bundan sapmak zamanla zorlaşır.

Devlet Başkanının Kimliği Dört kanal ya da Mekanizmadan sisteme etki eder.

(1) Öncelikle Uygulanan politikalar ve tercihler onun dünyaya bakışı, değerleri ve inançlarını yansıtır. Eğer kendisine ait değilse, onun yerine düşünen birileri onayını sağlamıştır.

(2) Tıpkı her birimiz gibi başkanın da kendine ait Kişisel özellikleri ve tarzı vardır. Yapılan çalışmalar bir liderde olması gereken “beş büyük” kişisel özelliğe dikkat çekiyor; tecrübeye açık olmak, dürüstlük, dışa dönüklük, sempatiklik ve duygusal istikrar[10].

(3) Uluslararası Kamuoyu da Lideri farklı açıdan izler ve onda farklı fırsatlar ve tehlikeler görür. Örneğin Bush’un kötü mirası sonrası Obama, karakteri ve söylemleri ile diğer ülkeler için daha çalışabilir bir Lider olarak görülmüştü.

(4) Liderin Yetenekli olması da Politikalarına etki eder. Yetenekli olanlar; İç siyasi gelişmeleri iyi okur, Kamuoyunu karşısına almaz ve Koalisyonlar kurar. Bazıları Hükumet Mekanizmasını daha iyi kullanır. Bunun karşılığını daha az bürokratik engel, çeşitli kurumların kendi başına politika izlemesini önlemek şeklinde alır.

Siyasi düzenin mimarı bir kişi ya da iktidar değil, toplumdur. Topluma rağmen kurulan düzen meşruiyet sorunu yaşar. Tarihte de kendilerini “büyük” diye niteleyen devletlerin parlak görüntülerinin arkasında iyi tahkim edilmedikleri görüldü. Baskıcı bir rejimle sağlanan itaatin arkasında maskeli yüzler ve sadakatler vardır ve denetlemeyen alana geçtiklerinde maskelerini çıkarırlar. Toplumu tamamen kucaklamayan, birliktelik için dönüşüm sağlamayan bir siyasi yönetim diktatörlüğe çıkar[11]. Siyasi gelişme, büyük ölçüde hukuku yansızlaştırma ve dünyevileştirme işinin sonucudur. Siyaset, bir toplumdan meşru otoriteye dayanmak suretiyle yapılan varlık ve değer dağıtma faaliyetidir[12]. İnsan kabalıklarının, kaynak noksanlığı ve yer darlığının olduğu her yerde, ”yavaşlık felsefesi” olarak adlandırılabilecek bir öğretiyi uygulamayı zorunlu kılar. Maddi kaynakların az olduğu yerde, bu noksanlığı tinsel öğretilerle telafi etmek, dışarıya dönük bir ilginin, iştahın biraz da içe dönmesi ve hatta farklı aktarımlarla dengeleme çabası daha anlaşılır olur. Kanaatkârlık, özellikle yoksulların hayatta kalması için gerekli bir mizaç halini alır.

İmparatorluk Kurmak..

Dünya değişir ama insanlar değişmez, bu yüzden açgözlülük ve çıkar çatışması dolayısı ile savaşlar ve şiddet hiç bitmez. Güç, uluslararası politiğin aracıdır ve dünyadaki her biyolojik yaratık gibi insanlar ve devletler de güç ister. Ekonomik, soysal ve siyasi hayatımızın kumaşı bu olguya göre dokunmuştur. Yaptırım uygulayacak bir dünya düzeni olmadığından devletler birbirlerini avlar ya da cezalandırır. Eski zamanlarda düzen içinde, hanedanlar değişir, yeni gelen meşru bir sistemi kurma iddiasında olurdu. Anarşi döneminde kabileler, hanedanlıklar, imparatorluklar sürekli güç ve yeni kaynak arayışı peşinde kendilerine yeni düşmanlar bulmuş, yeni yerler işgal etmişti. Geleneksel meşruiyet anlayışında temel unsur “kutsallık” oldu. Roma İmparatorluğu tüm uygar dünyayı tek bir yasa sistemi altında birleştirmeye çalışmış, Hıristiyanlık ve İslam da dünyaya Tanrı’nın evrensel egemenliğini yerleştirmeyi amaçlamıştı.  

M.Ö.509’da eski Roma’da 244 yıllık monarşiye ve kraliyet yönetimine son verilerek, anayasal cumhuriyet kurulmuştu. Kralın yürütme gücü iki hâkime (daha sonra konsüller olarak adlandırıldı) bağlı çifte yetkili bir otoriteye verildi. Böylece otoritenin keyfi davranmasının ve tiranlığın önüne geçmek istediler. Yargıçlardan açık, yazılı ve laik yasalar istediler. Oluşturulan yönetim biçimi 467 yıl yaşadı. 350 yıllık dönemde halk istikrarlı bir şekilde yaşadı ancak ardından rejim uzun bir kriz dönemine girdi. Devlet yönetiminin esası güç dengesi, farklı grupların haklarının verilmesi ve korunması, özgürlük anlayışıdır[13]. Bunların hepsi Roma Cumhuriyeti’nde vardı ama zamanla hepsi çözüldü ve rejim kayboldu. İstikrar demokrasinin önüne geçince Romalılar monarşiye döndü ve yeni Sezarlar ortaya çıktı. Tarihin ilk yazılı Anayasası olan Magna Carta da 1215 yılında İngiltere Kralı John’un keyfi yönetimini önlemek için hazırlanmıştı. Ülkelere düşen kral olma merakında olanların önünü kesmek, kişisel çıkarları ve keyfi idaresi için devleti ele geçirmek isteyenleri en başından taviz vermeden eleyecek bir anayasal sistem ve uygulama gücü getirmektir.

Yükselen bir güç, Kaçınılmaz olarak yerleşik bir gücün kimi alanlarına el atmaya başlar ve onun er ya da geç büyümesini engellemeye çalışacağından kuşkulanır. Genişleme ve sömürü merakı ile başlayan imparatorluk kurmanın zorlukları vardır.

(1) Öncelikle askeri olarak güçlü olmalı ve ittifak içinde bile olsa savaşların asıl yükünü çekmelidir.

(2) İmparatorluk, işgal ettiği ülkeyi doğrudan yönetemez. Tıpkı İngilizlerin Hindistan’da, Almanların Fransa’da ve Polonya’da, Amerikalıların Afganistan ve Irak’ta yaptığı gibi, orada kendi istekleri doğrultusunda ama yerel bir yönetim kurmalıdır. Bu ise destekleyen imparatorluğun kaynaklarını bitirebilir.

(3) Uluslararası güç dengesindeki yerinin her zaman risk altındadır. Gücünüzün hep sınırları vardır ve rakipleriniz sizin karşınızda güç dengeleri kuruyordur. Her imparatorluğun gücünün sınırları vardır. Örneğin, Romalılar ve İngilizler gibi Amerikalıların da ana sınırlaması demografidir.

(4) Öte yandan savaşlar beklenen siyasi sonucu vermeyebilir ve işgal edilen ülkede dolaylı bir savaş içinde yıkıcı bir döneme girilebilir. İmparatorluğun her coğrafi bölgede müttefik ve ortaklara ihtiyacı vardır. Bunları destekleyecek bütçesi de olmalıdır.

İmparatorlukların bu yüzden bir oyun kitabı vardır ve genellikle şu sıra izlenir[14];

(1) Diğer ülkelerin davranışlarını şekillendirmek için ekonomik teşvikler kullanmak.

(2) Tereddüt eden ülkelere ekonomik yardım yapmak.

(3) Askeri yardım yapmak.

(4) Danışmanlar göndermek.

(5) Karşı koyamayacağı güç göndermek.

Dört ve beşinciyi idare etmek ustalık işidir çünkü askeri güce gerek kalmadan çözüm idealdir. Ama danışmanlar sorunu çözemiyorsa o zaman acil olarak ezici askeri güçle çözülmelidir. Roma lejyonerleri seyrek kullanılırdı ama bir kez gittiklerinde sonuç alırlardı.

Sonuç..

Bir ülkenin körleşmesi, düşünce adamlarının ortadan kaybolması ya da iyi düşünürlerin yetişmemesi ile alakalıdır. Özellikle dış politikada işlerinin yolunda gitmemesinin temel nedeni liderlerin büyük düşünme kabiliyetlerinin ve devlet adamlığının kifayetsizliği ile doğrudan alakalıdır. Bu sadece kendileri değil arkalarındaki danışmanlar, bu işe soyunmuş daireler, medyadaki yazar ve düşünürler, düşünce ve araştırma merkezlerinin kalitesi özetle aydın meselesi ile de ilgilidir. Ülkenin yeni seçilen liderlerinin görevi yeni büyük stratejiler uydurmak değil, devam eden büyük stratejileri yeni stratejik ortama uygun hale getirmek, sürdürülebilirliğini sağlamaktır. Ülkenizin yüzyıllardır devam eden tarihi ve coğrafi gerçekleri vardır ve zaten ne yapmanız gerektiğini size söylemiştir. Bu gerçekleri görmezden gelmek, kişisel sübjektif vizyonlar ile değiştirmek; ülkeyi irrasyonel yollara sokmanıza ve felaketine neden olur. Geçtiğimiz otuz yılda devlete ve bürokrasiye karşı takınılan tavır egemenliğin çok yönlü erozyonuna neden oldu. Şimdi yeni bir çağın başındayız ve Batının üstünlüğü sona ererken, gelecek konusunda tahminler yapılıyor. Egemenlik dağıldıkça dünyayı devletler ile yönetme fikri de dünün hayali haline geliyor. Yeni yüzyılda ülkeler; maddi çıkarlarını gözeten (ekonomiyi öne alan) proaktif ve ihtiyatlı bir diplomasi, yeni güvenlik ortamının gereklerine görevlere göre dizayn edilmiş teknolojik olarak üstün bir ordu ve daha entelektüel bir devlet adamlığına ihtiyaç duyuyor.

[1] Robert Harris, As Macmillan Never Said: That’s Enough Quotations, Telegraph, (4 June 2002).

[2] James David Barber, The Presidential Character: Predicting Performance in the White House, Englewood Cliffs Prentice Hall, (New Jersey, 1972). 45.

[3] Doğu Batı Düşünce Dergisi, Küresel Şiddet, Yıl: 20, Sayı: 80, Mart, Nisan, Mayıs 2017.

[4] Dominic Johnson, Bradley A. Thayer, Why Man Seeks Power, Oxford University, (April 1, 2014).

[5] Matthew Continetti, The Theological Politics of Irving Kristol, National Affairs No.36, (Summer 20014).

[6] Alexander George, Juliette George, Woodrow Wilson and Colonel House: A Personality Study, John Day, (New York, 1956), 88.

[7] Blema Steinburg, Shame and Humiliation, Presidential Decision Making on Vietnam, University of Pittsburgh Press, (Pittsburgh, 1996), 213.

[8] Peter Harris, How David, Cameron Could Save His Legacy, Clements Center for History, Strategy and Statecraft, (May 19, 2015).

[9] Cemil Oktay, Siyaset Bilimi İncelemeleri, Alfa Yayınları, (İstanbul, 2012), 55.

[10] Jeffery Mondak, Personality and the Foundations of Political Behavior, Cambridge University Press, (New York, 2010), 85.

[11] Barrington Moore, Demokrasinin ve Diktatörlüğün Toplumsal Kökenleri, Çev.: A.Şenel, İmge Kitabevi, (2016), 145.

[12] David Easton, An Approach to the Analysisof Political Systems, World Politics, Vol.9, No., (Apr., 1957), 383-400.

[13] Robert W. Merry, Sands of Empire Missionary Zeal, American Foreign Policy, and the Hazards of Global Ambition, Simon &Schuster, (2010), 92.

[14] George Friedman, Coming to Terms With the American Empire, Geopolitical Weekly, (April 14, 2015).


http://ankaenstitusu.com/lider-devlet-yonetimi-ve-imparatorluk-kurmak/


***