çözüm süreci etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çözüm süreci etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Şubat 2020 Çarşamba

BÖLÜCÜ TERÖRLE MÜCADELE VE BEKLEYEN SENARYOLAR

BÖLÜCÜ TERÖRLE MÜCADELE VE BEKLEYEN SENARYOLAR




Prof. Dr. Sait YILMAZ, 
Giriş 

Türkiye de Kürtçülüğün kökleri, daha çok dini ve feodal koşulların etkisi ve 
yabancıların bir Kürt tarihi tezi yaratarak, kışkırtma gayretleri ile 19. yüzyıla dayanır. 

Kürtçü isyanların nedeni etnik milliyetçilik değil, bölgedeki şeyh ve toprak ağalarının imtiyazlı konumlarını sürdürmek için dini kullanmaları idi. 1960 lı yıllarda solun içinde saklanan Kürtçülüğün şiddete dayalı milliyetçi bir söylemle bugünkü aşamaya gelmesinde 1978 yılında PKK terör örgütünün kurulması bir dönüm noktası oldu. O dönemde MİT tarafından; Kawa, Rızgari gibi diğer Kürt terör örgütü gruplarının yok edilmesinde PKK.nın kullanılması bir sır değildir. Bu işbirliği 1980 askeri müdahalesi ile sona erdi ve sıranın kendine geldiğini anlayan Öcalan ve ekibi soluğu yurt dışında aldı. 1984 yılında Şemdinli ve Eruh baskınları ile eylem safhasına geçen PKK.nın oluşturduğu tehlikenin boyutu Türk güvenlik makamları tarafından eylemler belirli bir seviyeye tırmanana kadar iyi anlaşılamadı. PKK terör örgütü ile mücadeleyi genel olarak dört safhaya ayırmak mümkündür. Bunlardan 1984-1990 ve 1991-2003 yılları arasındaki dönemlerde PKK bölücü terör örgütü ile mücadelede askeri alanda başarılı olunmuş ancak siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel yönleri ile terörü besleyen kaynaklar ortadan kaldırılmadığı için terör örgütü yeniden doğmuştur. Bu yenilenme her seferinde terör örgütünün Irak.ın kuzeyinde yeniden doğma şansı (1990 Körfez Savaşı ve 2003 Irak Savaşı.nın Irak.ın kuzeyinde meydana getirdiği boşluk) bulması 
ile mümkün olmuştur. 2003 yılında başlayan üçüncü safhada terör örgütü yıldan yıla eylemlerini artırırken, gittikçe siyasal zeminde de önemli bir rol oynamaya başlamış ve hedeflerine siyasi yollardan ulaşma stratejisi içine girmiştir. 

AB üyelik süreci ile birlikte Ankara tarafından yapılan reformlar PKK nın siyasallaşmasına hizmet ederken, terör örgütü faaliyetlerinde yıldan yıla süratle artışın izlendiği yıllar başladı. 

2003-2006 arasındaki siyasi gelişmelerin başlangıç noktası Irak Savaşı dır. 
Yaklaşan Irak Savaşı nedeni ile Türkiye.nin müdahalesinden korkan PKK kalıntıları, 12 Şubat 2003.de Türkiyeye karşı „Meşru Savunma Savaşı. ilan etmişti. Ancak, 2003 Martında Amerikan ordusunun Irak.ı işgali ve Türkiye.nin müdahale etmemesi PKK terör örgütünün yeniden canlanması ve bugünkü yoğunluğa ulaşmasında başlangıç dönemini temsil etmiştir. 1 Mart 2003 de TBMM.de ABD ordusu ile Irak.ın kuzeyinde yapılacak operasyon için gerekli tezkerenin reddi sadece Barzani ve Talabani.yi değil PKK.yı da oldukça rahatlattı. Şehit sayısı 2002.de 6 iken, 2003 de 21 e yükseldi. Bu eylemlerin çoğu mayın ve bomba sistemleri kullanılarak 6-7 kişilik dağ kadroları ile yapılmıştı. ABD, Türkiye.nin Irak.ın kuzeyindeki terör yuvalarına askeri müdahalesine rezerv koymuştu. 

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Irak.ın kuzeyine girmemek için ABD ile 1 milyar dolarlık bir hibe anlaşması imzaladı. Bunu Başbakan Erdoğan.ın 5 Kasım 2007 da Beyaz Saray.da yaptığı gizli anlaşma izledi. 2004 ilkbahar ve yazında PKK  eylemlerindeki artış hızlandı ve şehit sayısı 73.e çıktı. 2005 yazında Türkiye.deki terör eylemlerinde hızlı bir artış yaşanırken, PKK militanlarının sayısı Türkiye içinde 1800-1900, Irakın kuzeyinde 2.800-3.100.e ulaştı. 2005 yılında güvenlik güçleri ile PKK arasında yaşanan çatışmalarda şehit sayısı 92 askere ulaşmıştır. 2006 ilkbaharından başlayarak PKK teröründe sert bir artış başladı. 2006 yılında PKK eylemleri sonucu asker şehit sayısı 121.e yükseldi. PKK ile çatışmalarda şehitler verilirken karşı tarafa da önemli kayıplar verdiriliyordu. 2007 yılında hükümetin terörle mücadele konusunda strateji değişikliğine gitmesi ile “terörle müzakere” adını verdiğimiz ya da hükümetin çözüm süreci” dediği dördüncü dönem başlamıştır. 

Çözüm Süreci.. 

Irak ın kuzeyine giremeyen Türk güvenlik güçleri Mayıs 2007.de Şırnak 
bölgesinde sızmaları önlemek için 20 bin askerin katıldığı bir operasyon düzenledi. PKK nın 2007 yılında düzenlediği eylemlerde 118 Türk askeri hayatını kaybetti. 30 Eylül 2007 de ABD-Türkiye terör koordinatörlüğü ortadan kalktı. AKP, tek parti iktidarına yeniden ve çok daha yüksek bir oyla geldiği 22 Temmuz 2007 seçimi öncesi bölge halkına yönelik daha ılımlı bir söylem tutturmuş ve bunun karşılığını da en yüksek oy oranlarına bu illerde ulaşarak fazlasıyla almıştı. Bu gidişat, 2007 sonbaharında, Dağlıca Karakolu.na yapılan PKK baskını ile değişti. Halkta yükselen ciddi tepki sonrası soluğu ABD.de alan Başbakan Erdoğan, 5 Kasım 2007.de zamanın ABD Başkanı Bush.la görüştü. Türkiye içine ve Ortadoğu.ya yönelik gizli planlara onay verilen bu görüşmelerde Irak.a sınır ötesi harekât için süresi belirli izin alındı. Böylece Dağlıca saldırısını TSK.nın 21-29 Şubat 2008 tarihlerindeki Irakın kuzeyine beş yıl sonra yaptığı ilk sınır ötesi harekat olan Güneş Operasyonu izledi. 

Bu dönem diğer yandan, Türkiye-Irak-ABD arasında “3.lü mekanizma” toplantılarının sıklaştırıldığı, Türkiye.den en üst düzey yetkililerin Barzani yönetimiyle doğrudan temas kurmaya başladığı bir zamandı. 4 Ekim 2008.de ise PKK terör örgütü Aktütün karakoluna saldırdı. Bu saldırıda 15 asker şehit olurken, PKK ise 23 kayıp vermiştir. 
19 Kasım 2008.de ABD-Türkiye-Irak arasında üçlü komisyon kuruldu ve Irak.ın 
kuzeyindeki yönetimin de buna katılması kararlaştırıldı. Türkiye tarafında artık 
olayların akışında TSK devre dışı bırakılmış, Dışişleri ve MİT etkisini artırmıştı. TSK ile sağlanan alan hâkimiyeti kaybedilirken, meydanı boş bulan PKK, daha fazla koparmak için eylemlerini artırmış, şehirlerde de patlayıcı eylemlerine başlamıştı. 

2009 yılı Kürt Açılımı ya da „terörle müzakere politikası. ile öne çıkmıştır. Mart 
2009.da İçişleri Bakanlığı, Kürt Açılımı için ön hazırlığa başladı. Yabancı think-tank merkezleri ve Oslo görüşmeleri açılıma hizmet etti. Cumhurbaşkanı Gül, 11 Mart 2009 günü Kürt sorunuyla ilgili ilerleyen günlerde çok iyi şeyler olacağı olacağı müjdesini vermişti. 19 Ekim 2009.da Öcalan.ın çağrısıyla 34 PKK.lı Habur.dan giriş yaptı. 13 Eylül 2011.de MİT.in PKK.lılarla Oslo.da buluştuğu ortaya çıktı. 15 Şubat 2013.de Erdoğan, MİT ile Öcalan arasındaki görüşmelerin „İmralı Süreci. yerine „Çözüm Süreci. olarak adlandırılmasını istedi. Hükümet müzakere sürecinin başından beri asker ve polisi kışlalarına kapatarak pasifizm içine girerken, Mart 2013.den bu yana bölgede valiler, TSK ve Jandarma.dan gelen yüzlerce operasyon talebini reddettiler. PKK.nın kardeşi PYD; Temmuz 2012.den başlayarak Afrin, Kobani ve Cezire.yi (hepsine birden Rojova denmektedir) kontrol altına aldı. AKP, PKK.ya silah bırakması karşısında Suriye.de otonomi kurmasına ses çıkarmayacağı vaadinde bulunuyordu. PKK sürecin başından bu yana Suriye.deki uzantısı PYD marifetiyle bölgede bir hâkimiyet elde etmiş ve Türkiye.deki sürecin gelişimi ile Suriye.nin kuzeyindeki gelişmeleri stratejik olarak birbirine eklemlemiştir. AKP hükümeti, 6 Mart 2014.te yürürlüğe giren demokratikleşme paketi ile Hatip Dicle dâhil 
KCK tutukluları serbest bıraktı. Hem yerel hem de genel seçimlerde her türlü 
propagandanın Türkçenin yanı sıra farklı dil ve lehçelerde de yapılmasının önü açıldı. Ayrıca ikiden fazla olmamak koşuluyla partilerde eş genel başkanlık sistemi de yasal hale getirildi. 

Hükümet, Öcalan.ın da özellikle istediği çözüm süreciyle ilgili “Süreç Çerçeve 
Yasası.nı hazırladı. 1 Ekim 2014.te de „Çözüm Süreci Kurulu. oluşturulması kararı Resmi Gazete.de yayımlandı. 6-7 Ekim 2014 olayları bu Suriye ile bağlantılar hem PKK.nın bağımsız devlet isteğini ve yaklaşan iç savaşı göstermesi bakımından önemli olmasına rağmen hükümet mahkûm konumunu sürdürmüştür. Çözüm süreci ve 2 yıl süren sözde ateşkes süresince, bölgede terör örgütü halk üzerinde baskısını arttırarak, varlığını pekiştirmiş; devlet, bölge halkı ile örgütü baş başa bırakmıştır. Kobani (Ayn el Arap) bölgesi ile ilgili PKK.nın 6-7 Ekim 2014 tarihlerinde 81 ilin 35.inde başlattığı ayaklanma provasında terör örgütü kendinden olmayan Kürtleri de öldüren bir hareket olduğunu bir kez daha gösterdi. Kobani olayları, hükümeti tekrar 
PKK isteklerine odaklanmaya sevk etti. MİT Müsteşarı Hakan Fidan tarafından 
hazırlanan, 2015 yılı seçimlerine kadar uygulanacak 6 Aşamalı yeni yol haritası, Türk halkına açıklanmadı sadece HDP.ye verildi. 28 Şubat 2015.de Dolmabahçe.de mutabakat metni okundu. Öcalan PKK.ya silahsızlanma kongresi çağrısı yaptı. 11 Mart 2015 tarihinde PKK.lı Bayık, silah bırakmak için Öcalan.ın serbest bırakılması şartını tekrarladı. PKK, siyasi stratejisini sürekli fazlasını isteme ve tatmin olmama üzerine kurmuştu. KCK.nın, 15 Mart 2014.te yaptığı açıklamada hükümet bir kez daha adım atmamakla eleştirildi ve “Artık AKP hükümeti yaptığımız çağrıların muhatabı değildir” denildi. 

PKK ne yapmaya çalıştı.. 

Terör örgütü uzun süredir metropollerde önemli yapılanmalara gitmiş, patlayıcı 
depolarını sürekli takviye ediyordu. Temmuz 2015 öncesi PKK her eve emanet olarak saklanması için silah dağıttı, silah ve cephane taşıma işinde belediye araçları özellikle pikap araçlar kullanıldı. Nisan 2013.de başlayan Çözüm Sürecini bir fırsat olarak kullanan PKK, adı geçen merkezlerde Özyönetim Güçleri kurmuştur. Alanlardan çekilen asker ve polisin yerini örgüt mensuplarının almış, sözde asayiş ve güvenliği kendilerinin sağlaması buradaki halkın da bu nedenle devletten koparak bölgede hakim konuma geçen PKK.ya taraf olmasını sağlamıştır. KCK ve HDP.nin belediye yapılanması örgütün şehirlerde uyguladığı kanton kurma ve patlayıcı kullanma taktiğine alt yapı teşkil etti. PKK şehirlerde YGD (Şehir Asayiş), YPS (Genç), YPSJin (Kadın) gibi gruplar kurdu ve çok miktarda çocuk ve kadını (12-20 yaşları arasında) çatışmalara sürdü. 11 Temmuz 2015.de KCK, hükümetin bölgede inşa ettiği barajları gerekçe göstererek ateşkesi bitirdiğini ilan etti. 20 Temmuz 2015.de canlı bomba, Suruç.ta Kobani.ye gitmek için toplananların arasına girerek kendini patlattı ve 32 kişi öldü. 20 Temmuz 2015, Bayık halkı silahlanmaya, tünel ve siper kazmaya çağırdı. Barikatlar kuruldu, hendekler kazıldı, şehir savaşının 
koşulları hazırlandı. Ardından Yüksekova.da iki uzman çavuş kafasından vuruldu, 

Diyarbakır da bir astsubay pazarda alışveriş yaparken hamile olan eşinin yanında şehit edildi ve yine Diyarbakır.da iki polis öldürüldü, Bingöl de bir Emniyet Müdürü Yardımcısı ve bir baş komiser şehit edildi. Olaylar tırmanırken bir şeyler yapmak lazımdı. Türk Silahlı Kuvvetleri inisiyatif aldı. PKK.ya ilk hava harekatı Erdoğan.ı uyandırmamak için küçük bir harekat gibi söylendi. Suriye.nin kuzeyinde YPG ile özerk yapı kuran PKK; İdil, Cizre, Silopi, Uludere hattında güvenli bir bölge oluşturmaya çalıştı. 

Bölücü örgüt uzun vadede Hakkâri sınırından başlayarak Mardin-Nusaybin-
Kızıltepe hattına kadar geniş bir hattın kontrolünü hedefliyordu. PKK'nın Şırnak 
(Silopi, Cizre ve İdil), Diyarbakır (Sur), Mardin (Nusaybin), Hakkâri (Yüksekova) 
illerinde ayaklanma denemesi başlatmış ancak çatışmalar bugün sadece Nusaybin ilçesinde devam etmektedir. PKK hazırlığına güvendiği için, hükümetin bu kadar şehidi göze alıp uzun süre mücadele edeceğine inanmıyordu. Şehir örgütlenmeleri ile PKK.nın uzun süreli savaşı için gerekli barikat, mayınlama çalışmaları önceden planlanmıştı. Terör örgütünün yollarda belediyeye ait iş makineleri ve bunların operatörlerini kullanarak büyük çukurlar kazdıkları ve hendekler oluşturdukları görüldü. Yeraltı tünellerine bağlı olarak tünel kazarak binalar arasında bağlantı kurdular. Çatışmalarda yaralananların tedavilerinin yapılabilmesi için ilaç, serum vb. tarzı sağlık malzemelerinin de depolanarak bazı daireler hastaneye çevrildi. 
Evlerden birbirlerine geçişler yapılabilmesi amacıyla ara duvarlar arasında insanın geçebileceği kadar kırmalar yaptılar. Bubi tuzakları kurarak (özellikle misinalı), yolları kazarak mayın ve uzaktan kumandalı patlayıcılar yerleştirdiler. Keskin nişancılar yerleştirerek pek çok güvenlik mensubumuzu şehit ettiler. PKK terör örgütü belediye imkânları ile yollara yapılan tuzaklamalar neticesinde ilk günlerde güvenlik kuvvetlerine kayıplar verdirdi. 

Güvenlik güçlerinin başarılı operasyonları sonrasında terör örgütü unsurlarının 
yaptıkları görüşmelerde, binalar içinde çok zor durumda olduklarını, dayanacak 
güçleri kalmadığını ifade ederek yardım istemişlerdir. HDP milletvekilleri zor durumda olan örgüt mensuplarını güvenlik kuvvetlerinin elinden kurtarmak amacıyla çatışma alanlarına gitmek istediler. HDP.lilerin günlerce “Evin bodrum katında (28 kişi) yaralılar var” diye ortalığı karıştırdıkları eve güvenlik güçlerinin girmesi ile evde daha önce çatışmalarda yaralanıp ölen, 10-12 kişinin cesetlerinin tanınmaması için üzerlerine benzin dökülerek yakıldığı sadece kemiklerinin kaldığı tespit edilmiştir. 

Terör örgütünün tuzakladığı bombaların patlatılması sonrası yıkılan binalarda gönüllü olarak arama kurtarma çalışmasına katılan Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi (UMKE) görevlilerinin PKK.ya bilgi sızdırdığı ortaya çıktı. Örgütün muhtemel operasyonları UMKE görevlilerinden öğrendiği bilgisine ulaşan Mardin polisi Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi.ne sızan gönüllü PKK yandaşlarının, örgüte nereye ne zaman operasyon yapılacağı, operasyona katılacak birliklerin sayısı ve niteliği gibi kritik bilgileri sızdırdığı ortaya çıktı. Nereye operasyon yapılacağını ve hangi evde EYP imha edildiğini örgüte haber veren hainlerin, PKK.ya bilgi verip operasyonları sekteye uğratmaya çalıştığı belirlendi. Soruşturma kapsamında terör örgütü PKK.ya yardım ettikleri belirlenen 4 UMKE gönüllüsü sağlıkçı görevden uzaklaştırılıp haklarında adli işlem başlatıldı. Bölgede bulunan toplam PKK'lı sayısı, 5 bin 500'ü yurtdışında olmak üzere 12 bindir. PKK, insan gücü açığını kapatmak için paralı askerler yanında başta MLKP olmaz üzere bazı sol örgütleri ile de işbirliğine giderek, sözde özgürlük savaşı yaptığı propagandası yapmaktadır. 

Güvenlik Güçlerinin Operasyonları.. 

Yukarıda açıklandığı gibi geçmişte askeri birimlerin inisiyatifinde yürütülen 
terörle mücadele, 2006 yılında müzakere sürecine geçiş ile birlikte siyasi iradenin inisiyatifinde Milli İstihbarat Teşkilatı üzerinden yürütüldü. Devletin diğer güvenlik birimleri (polis, jandarma ve asker) stratejik anlamda süreç yönetiminde devre dışı bırakıldı. Süreç MİT içinde de çok dar bir kadro tarafından yürütüldü. Asker ve polis, MİT ile karşı karşıya geldi. Polis, KCK operasyonları yapılmasını ısrarla dile getirirken, bazı siyasi ve bürokratik kadrolar bu operasyonları engelledi. Bu engellemeler Çözüm Süreci adına yapıldı. Devlet gözü önünde yapılan silah taşıma, hendek kazma ve patlayıcı düzeneği kurma işlerine ses çıkarmadı, seyretti. Hastanelerde okullarda Türk bayrakları indirilirken, müdahale edilmedi. 24 Temmuz 2015.de başlayan mücadele sürecinin başında güvenlik güçlerinin çok ciddi bir dağınıklığı söz konusu idi. Terör olaylarının başlamasıyla beraber özellikle polis teşkilatı mücadele sürecine en zayıf olduğu ve hiçbir hazırlığı olmadığı anda yakalanmıştır. Polis teşkilatının kısa süre önce bir değişime girmesi, bölücü terör örgütünü risk analizinden tamamen çıkarması, tüm faaliyetlerini paralel devlet yapılanmasına kaydırması, örgüte bu süreçte önemli bir fırsat sunmuştur. Terör örgütü, başlangıçta güvenlik güçlerinin önceden olduğu gibi karşı koymayacağı ya da uzun süre direnemeyeceği düşünmüştü. Halk başlangıçta PKK.ya siper olurken güvenlik güçleri seyretmeye devam ettiler. Bu durum devletin sivil halk ile karşı karşıya gelmemesini sağladı. 

Operasyonlar sırasında devlet güçleri çok dikkatli ve hassas davranmış, bu 
operasyonların uzamasına sebep olmuşsa da, sivil halka azami olarak korunmuş, sivil halkın sempatisi kazanılmıştır. Böylelikle örgütün bölgede taban desteği ciddi ölçüde engellenmiştir. Güvenlik güçleri, teröristlerin kendilerine kalkan yaptıkları sivil halkın zarar görmesini engelleyebilmek için zaman zaman sokağa çıkma yasağını kaldırarak sivil halkın evlerden çıkarak operasyon bölgesinden uzaklaşmasını sağlamıştır. Bu uygulama, teröristler ve onların tuzaklarını etkisiz hale getirmek için daha rahat çalışabilme imkânı da sağladı. Olayların başlangıcında önce polisin mücadele ettiği fakat yetersiz kalması üzerine, bu alanların askere, Özel Kuvvetler Komutanlığı.na bağlı Timlere ve Özel Harekât Polislerine bırakılması sonucu büyük bir kararlılıkla örgüte yönelik faaliyetler başlamıştır. TSK ve polisin operasyonları çok başarılıdır. Güvenlik güçleri, çok kısa sürede güvenlik güçleri tecrübe kazanmış çok etkin mücadele etmektedir. Heron, Göktürk ve Drone kullanan TSK, PKK.ya kırsalda ve dağda göz açtırmıyor. Şehirlerde de pek çok örgüt mensubu etkisiz hale getirilmiş ve getirilmeye devam etmektedir. Bu süreçte güvenlik kuvvetlerince, tüm teknoloji (Gece görüş, lazer pointer, İHA vb.) ve istihbarat etkin bir şekilde kullanılmak tadır. Bölge halkının bozulan ekonomisinden, evlerinin yok olmasından, yaşam alanlarını terk etmesinden PKK.yı sorumlu tutması, ayrıca PKK.nın halka karşı baskıcı ve ezici tutumu nedeniyle Halkın PKK.ya olan sempatisini ve desteğini yok etmiştir. Çatışma uzadıkça, terörist kaybı arttıkça, şehirler yıkıldıkça HDP'ye oy verenlerin PKK'ya fiili desteği azaldı. PKK kritik bir hata yaparak Ankara'da sivilleri hedef alınca liberal-solcu desteği de düştü. 

Terör örgütü unsurlarının faaliyet gösterdikleri il ve ilçelerin (Hakkâri, 
Yüksekova, Nusaybin, Şırnak, Cizre, Silopi vb.) giriş ve çıkışları tutularak, gerekirse sokağa çıkma yasağı uygulanarak, örgüt mensuplarının yerleri tespit edilerek nokta operasyonlar düzenlenerek örgüt mensupları etkisiz hale getirilmektedir. 

Operasyonlarda acele edilmemekte, tuzak sistemi keşfedildikten sonra zayiat 
verilmeden, önce dışarıdan avlanarak içeri girilmeye çalışılmaktadır. Yüksekova.da olduğu gibi önce şehrin çevresi sarılıyor, sonra özel unsurlar belirli bir hazırlıktan sonra içeri girmektedir. Güvenlik güçleri çatışmalarda örgütün uygulamalarına göre taktiğini değiştirmektedir. Mesela Nusaybin.den önceki yerlerde örgüt daha çok hendek kazarak tuzaklı bomba ve keskin nişancılarla zaiyat verdirme yoluna giderken, Nusaybinde ise örgütün üs olarak kullandığı bina tamamen bomba düzenekleri tuzaklanıp güvenlik güçleri binaya girerken binayı havaya uçurarak çok sayıda zayiat hedeflemişlerdir. Buna karşılık güvenlik güçleri hemen taktik değiştirmiş binalar uzaktan imha edilmiştir. Buradaki şehir içi operasyonlarda da çok kısa sürede tecrübe kazanıp çok başarılı mücadele edilmektedir. 24 Temmuz 2015'ten bu yana yapılan operasyonlarla terör örgütü PKK'ya ait 290 bin silah ve mühimmat ele geçirildi. Operasyonlarda yaklaşık 4 bin 500 el yapımı patlayıcı imha edildi. Ayrıca 3 bin çukur ve barikat kaldırıldı. 15 Aralık 2015'ten bugüne kadar operasyon bölgelerinde 35 bin 421 ev arandı. Bu evlerden 14'ü arama yapılırken teröristlerce patlatıldı. Halen Mardin'in Nusaybin İlçesi'nde 14 Mart'ta sokağa çıkma yasağının ilan 
edilmesinin ardından, PKK'nın kazdığı hendeklerin kapatılması, barikatların 
kaldırılması, bombalı tuzakların temizlenmesi ve teröristlerin etkisiz hale getirilmesi için güvenlik güçlerinin 'Atmaca-1' operasyonları sürüyor. İlçede bugüne kadar 437 PKK'lı etkisiz hale getirirken, 400 barikat kaldırıldı. Terörün içerdeki son mücadele alanı olan Nusaybin, %65-70 temizlendi. 

PKK Taktiği IŞİD’tan Kopya.. 

IŞİD, Eylül 2014.te Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kobani kentine saldırmaya 
başladı. Böylece IŞİD, PKK ve ABD arasındaki danışıklı dönüş gerçek planlarını 
uygulamaya geçti. IŞİD'in saldırılarının ardından Kobani'yi savunmakta yetersiz kalan PKK/YPG'ye bağlı teröristler ABD'den yardım istedi. ABD öncülüğündeki koalisyon bu çağrı üzerine Kobani'deki IŞİD hedeflerine hava saldırıları düzenlemeye başladı. Bununla birlikte, Batılı birçok paralı asker Kobani'deki YPG saflarına katıldı. Son olarak Rakka.ya yönelik YPG operasyonunda görüntülenen Amerikan askerinin özel askeri şirket elemanı ortaya çıktı. YPG arması ve üniformaları ile görüntülenen ABD.lilerin Suriye.de uzun müddettir faaliyette olduğu WikiLeaks dokümanlarıyla sızdırılmıştı. ABD, IŞİD.ın Irak ve Suriye işgaline başlaması üzerine, bu coğrafyada önce kullandığı özel askeri şirket elemanlarını yerleştirmeye başladı. Irak.ta Barzani eşkıyalarına, Suriye.de de YPG/PKK teröristlerine askeri eğitim ve teknik silah kullanımı hususlarında danışmanlık yapıldı. Bunlardan en etkili olanı Pathfinder Group Terrorism & Conflict Research Center the Lions Of Rojava ve şu anda PKK.nın Türkiye.de yaptığı eylemlerin altında da bu gibi grupların büyük desteğinin olduğu iddia ediliyor. Kobani.de savaşan paralı askerler bugün Türkiye.de yurtiçinde 
PKK ile beraber Türk Ordusuna karşı çatışmaktadır. Bu savaşmayı PKK kendi 
içerisinde “yabancılar bizim özgürlüğümüz için, haklı mücadelemiz için, 
bağımsızlığımız için bizimle beraber gönüllü olarak savaşmaktadır” diyerek 
propaganda malzemesi yapmaktadır. PKK içinde bulunan bu yabancı paralı askerler (keskin nişancılar ile eğitmenler) Türk Askerinin operasyonları sonucu 
öldürüldüklerinde, PKK tarafında teröristler üzerinde menfi propagandaya meydan vermemek ve bu nedenle PKK içerisinde meydana gelecek herhangi bir çözülmeye yol açmaması için cesetleri yakılmakta tanınmaması için her türlü çaba gösterilmektedir. 

İngiltere ve diğer Batılı ülkelerden gelerek YPG saflarına katılan paralı 
askerlerin sayılarının gittikçe arttı. Jordan Matson isimli bir Amerikalının Batıdan 
gelen paralı askerler için aracılık ettiği ve YPG adına onları örgütleyerek Kobani'ye getirdiği belirtiliyor. Ayrıca Türkiye.de öldürülen PKK.lı teröristler içerisinde Sırplı keskin nişancılar olduğu ortaya çıktı. YPG saflarında sadece İngiliz ve Amerikan paralı askerlerin yanında, İsrail ve Alman paralı askerlerin ve İsveçli paralı askerlerin de YPG saflarında olduğunu gösteren resimler, YPG'nin ve bu kişilerin sosyal medya hesaplarından yayınlanıyor. Bu kişiler sadece YPG saflarında savaşmıyor, bölgedeki Kürt birliklerine askeri eğitim veriyor. Paralı askerler, Kobani.de YPG/PKK.yı şehir gerilla savaşı, El Yapımı Patlayıcılar (EYP) ve Bubi Tuzaklamaları konusunda eğitmektedir. PKK, bu EYP.lerle mahalle savaşlarına başlamış arama tarama faaliyetleri için evlere giren güvenlik kuvvetlerine karşı önceden tuzakladıkları binaları uzaktan kumanda ile havaya uçurmaktadır. Ayrıca, IŞİD.in taktikleri kullanılmakta; bomba yapımları, özellikle hendeklere konulan patlayıcıların şekilleri, tuzaklama mantığı IŞİD mantığıdır. PKK, hendek ve barikatların çevresinde sanayi tüplerinden mayınlı tuzaklama yapmakta, bazı noktalarda anahtar modüllü patlayıcı kullanarak, her bir sokağa 2 leğen boyutunda kablolu mayın döşemektedir. Evlerden birbirine geçiş yapmak için bitişik duvarlar kırılmış, aynı zamanda binaların üst katından yatay 
bir şekilde 1.er metrekarelik duvarlar yatay bir şekilde sokak girişlerini hakim olarak görecek şekilde kırılarak tepelerden kırık alanlardan keskin nişancılar tarafından güvenlik kuvvetleri hedef alınmaktadır. Ayrıca PKK.lı teröristler tarafından bazı sokaklara kameralar yerleştirerek güvenlik güçlerinin hareketlerini izlemeye çalıştıkları da tespit edildi. Ancak, PKK.lı teröristler, güvenlik güçlerinin bomba düzeneklerini etkisiz hale getirmesi sırasında sinyal kesici Jammer kullanılması üzerine yöntem değiştirdi. 

PKK.nın bir süredir sinyalli düzenekler yerine “tel kumandalı” düzenekler 
kurduğu tespit edildi. Tel kumandalı düzenekte, düzeneğin harekete geçmesini 
sağlamak amacıyla patlayıcının fünyesine 1.5-2 voltluk elektrik akımı götüren birden fazla tel kumandası hazırlanıyor. Bu tel kumandalardan birisi bomba uzmanlarının müdahale etmesini kolaylaştırmak için görünür halde olurken, diğer tel kumandalar patlayıcı düzeneğinin konduğu yerde gizleniyor. Görünür tel kumandaya kanca ya da robotla müdahale ederek patlayıcı düzeneğini etkisiz hale hale getirmeye çalışan bomba uzmanı polislerin, bu sırada tuzaklanarak gizlenen tel kumandanın yardımıyla devreye giren fünyenin ateşlediği düzeneğin patlamasıyla şehit edilmesi hedefleniyor. Artık PKK.lı teröristler, ilçe merkezinde evlerin giriş kapılarına, halı altlarına ve sokaklara el yapımı patlayıcılar tuzaklı yor. Güvenlik güçleri tarafından yapılan arama tarama faaliyetlerinde teröristlerin vatandaşların evlerine açtıkları tüneller ve geçiş koridorları açmaktadırlar. Açılan tünellerde ve sığınaklarda terör örgütü mensuplarının kullandığı tespit edilen yaşam alanları tespit edilirken, yaşam alanlarında el yapımı patlayıcı yapımında kullanılan malzemeler, gazmaskeleri,tıbbi malzemeler ve telsizler ele geçirilmiştir. Bununla beraber kazılan tüneller, yer değiştirmek, yaşam alanı, tuzaklamalar dışında sınıra sıfır bölgelerde (Nusaybin gibi) karşı ülkeye geçiş için, lojistik ve askeri yardım maksatlı olarak da kullanılmakta dır. 

PKK.nın “şehir savaşları” efsanesi Güneydoğu.da yaklaşık bir yıllık bir süreç sonunda çöktü. PKK geride harap olmuş ilçeler, evsiz barksız kalmış yöre halkı bırakmış oldu. Evlerini terk edenler ise PKK.ya, Kobani.ye, Kamışlı.ya doğru değil, şehir merkezlerine, Anadolu.nun içlerine ve Batı.ya doğru göç ettiler. 

 Terörle Mücadelede dış Dinamikler; Rakka’daki hesaplar.. 

 100 yıldır olduğu gibi bugün de tüm oyunların arkasında enerji jeopolitiği 
üzerine komplolar ve vekilli savaşlar var. ABD, Suriye savaş alanında birden çok 
cephe kullanıyor. Suriye.nin batısında ABD, cihatçılar ile vekilli savaş yaparken, 
Savunma Bakanlığı (Pentagon) ise oyunun başka bir kuklası olan Kürt kartını en iyi şekilde kullanmaya çalışıyor. Suriye.de Şam ve Lazkiye bölgesindeki çatışmalar durdu. Halep bölgesinde ise üç ayrı bölgede devam ediyor. Rusya destekli Esat güçleri konumunu güçlendirmeye çalışırken, ABD ise CIA.nın İslamcı savaşçıları ile kendi haritasını geliştiriyor. Suudi Arabistan-Katar ve Türkiye.nin El Nusra ve diğer muhalif gruplar ile Halep.i ele geçirerek Esat.ı devirme girişimleri ısrarı sürüyor. ABD ve Rusya hava kuvvetleri IŞİD.tan çok ateşkes dışında bıraktıkları El Nusra.yı vuruyor. ABD ve Rusya.nın ortak bir harita çalışması ve çözüm planı olduğu açık. Rusya, Suriye.deki çıkarlarını cebine koydu ve Batıya ben istediğim zaman gelir ve giderim mesajını verdi. Şimdi Irak.ın kuzeyinde Barzani bölgesinde bütün yabancı şirketlerin haklarını satın almaya çalışıyor. Yani Irak.tan aldığımız ve Erdoğanın illegal olarak satıp, Barzani.ye hayat hakkı verdiği gaz ileride Rus gazı olacak. 

Güneyde ise İsrail, El Nusra.yı destekliyor ve Golan tepelerinde Hizbullah.a karşı 
kullanmak istiyor. Bir yandan IŞİD ile kim savaşacak arayışı devam ediyor. ABD, Esat ile savaşanları IŞİD cephesine yöneltmeye çalışıyor. 5 bin kişilik zayıf gücü ile Özgür Suriye Ordusu, El Nusra.nın desteği olmadan bir şey yapacak konumda değil. ABD.nin Kürt kartı da buna yetmez. IŞİD ile savaşacak gerçek güç bizzat Esat.ın kendi ordusudur. ABD, en az müdahil olacağı yöntemlerle durumu takip ediyor ve başkanlık seçimleri sonrasını bekliyor. Musul, Ortadoğu.nun en son sonuç alınacağı yer olarak görülüyor. IŞİD, Musul.a sıkıştırılmaya çalışılıyor. Türkiye.nin yeni Ortadoğu haritasına müdahil olması istenmiyor. Iraktan sonra Suriye.den de ayağı kesilen Türkiye için oyun sahası kendi içinde PKK ile mücadele etmek. Suriye.de IŞİD.in bıraktığı topraklar YPG/PKK.ya, Irak.ta ise Barzani.ye gidiyor. Üstelik Barzaninin en yakın dostu Erdoğan, onun verdiği para ile maaşları ödeyip, ayakta kalıyor. 

Suriye Kürtlerin bir grubunu temsil eden PYD.nin 17 Mart 2016.da kendi 
kendine ilan etiği Rojova bölgesindeki federasyonun yaşaması mümkün değil. 
Öncelikle PYD.nin silahlı gücü PKK//YPG.nin toprak genişletmeye çalıştığı bölgede (Haseki) Kürtler çoğunlukta değil, burada Hıristiyanlar, Ermeniler, Türkmenler ve Bedevi Araplar da yaşıyorlar. Kürtlerin mevcudu %40.dan az. Çevresinde ise bu oran %15.in altına düşüyor. Suriye Kürt hareketi içinde PYD %70, geri kalanlar %30 ve aralarında aynı hedefleri paylaşmıyorlar. PYD.nin federalizm ilanını diğer gruplar kabul etmedi ve Cenevre görüşmelerinde de reddedildi. Ülkenin geleceğine Kürtler değil, Suriye nüfusunun geri kalan %90-93.ü oy verecek ve büyük çoğunluk federasyonu muhtemelen reddedecek. Referandum ile federalizme ulaşamayacağını bilen PYD, bunu kaba kuvvet ile halletmek peşinde ve bu yüzden tek dayanağı ABD ile ortaklığı. Model aldıkları da zaten Irak.ın kuzeyindeki Barzani ve onun tıpkı Kerkük ve Musul hevesleri gibi, PKK/YPG de başta IŞİD.tan ele geçecek Rakka olmak üzere özellikle petrolü olan yerlerde toprak genişletmek derdindedir. Üstelik sadece ABD değil, Rusya ve İsrail de Kürdistan fikrine sıcaktır. 

Bu plan büyük güçler için bölge ülkelerini uzun vadede Kürtlerle sürekli savaş ortamında tutmak içindir ve kaybeden sadece Kürtler olacaktır. Federalizm istenen Haseki bölgesinde Suriye petrolünün %34.ü üretilmekte ve PYD/YPG/PKK bu bölgeye tek başına sahip olmak  hevesinde dir. Yani çakma 1.5 milyon nüfus (%7) ülke topraklarının %20.sine, petrolünün %34.üne sahip olacaktır. PKK/YPG.ya federalizm (özerklik) hayali ile Rakka.ya sürülüyor. Ancak Kürtlerin, insan gücü az olduğu için ortalık paralı askerden geçilmiyor. Kürtlerin, insan gücü az olduğu için daha fazla ilerleyemeyeceklerini biliyorlar, tıpkı diğer ülkeler gibi onların da kendi özel planları var. ABD için ise hafif piyade tugayı olmak ötesinde bölge haritası için bir makas görevi görüyorlar. 

AKP, PYD lideri Salih Müslim.i 25 Temmuz 2013 ve Mart 2015.de İstanbul ve Ankara.da iki kez misafir etti. PYD.ye özerkliği fazla bulan AKP, Barzani.ye devlet başkanı muamelesi yapıyor, Irak.ın kuzeyindeki bölgeye Kürdistan diyor. PYD, Öcalan.ın Ankara ile pazarlığında önemli bir karttı ve Öcalan demeden hiçbir adım atmazdı. 

Türkiyenin Suriye gibi Irak.ta da stratejik körlüğü devam ediyor. Başta ABD 
olmak üzere Batılı güçler göz göre göre kendi enerji koridorlarını Kürtleri kullanarak oluştururken, Türkiye.ye müttefiklik ve IŞİD ile mücadele yalanı söyleniyor. İncirlik üssü tüm Batılı planların yönetildiği harekat merkezi olmaya devam ediyor. ABD, Rakka'daki petrolü YPG/PKK'ya teslim etmek için harekat yapıyor, uçaklar İncirlik'ten kalkıyor, susalım diye ABD'li komutan geliyor. ABD, Irak'tan sonra Suriye'de yeni bir İsrail kuruyor. Bir yandan Türkiye.yi PKK ile bölme planı yürüyor. ABD ajanları sınır boyunca Türk güvenlik güçlerinin sayısından fazla, Türkler giremezken serbestçe göçmen kamplarına giriyor, çalışma yapıyorlar. TSK helikopterini düşüren füze Eski Yugoslavya.dan CIA tarafından satın alınıp, Türkiye.ye İskenderun üzerinden geldi. 

Türkiye bu satın alma ve taşıma işine aracı oldu. Türkiye.ye “PKK ile mücadele artık kolay olmayacak, Kürt politikanı değiştir” mesajı verilmek isteniyor. Irak ve Suriye.den sonra kendi hava sahamızda da uçamaz hale getirilmek isteniyoruz. Türkiye hem etrafında harita değişikliklerine hem de Kürt sorunun sözde siyasi yollarla yani masa başında çözerek federalizme sürüklenmek isteniyor. Bu işler yapılırken Türkiye.nin toprakları kullanılıyor ve Suriye, Irak ve ülke içinde olacaklara ses çıkarmamaya, ikna olmaya zorlanıyoruz. Bunun arkasında ise ülke içinde çok güçlü gözüken ama hem içeride hem dışarıda yalnız olan Erdoğan.ın oldukça pragmatik politikaları var. AKP.nin şu anda elindeki tek oyun ise Cerablus-Azez arasındaki bölgeyi bombalamak ve Suriye.ye doğru bir sınır ötesi harekât senaryosunu sıcak tutmak. Kilis.e düşen bombaları IŞİD.in attığına inanmak zor; hem gerekçesi yok hem de bu IŞİD taktiğine uygun değil yani önceden bombalama diye bir usulleri yok. Ortak kanı Türkiye.nin sınır ötesi bir harekât için hem Kilis.i hem de büyük şehirlerde IŞİD.e atfedilen bombalama olaylarını kullanmak istediğidir. 

 Sonuç; Bölücü Terörle Mücadelede gelinen aşama.. 

PKK terör örgütü, Diyarbakır.dan Nusaybin.e en az 15 yerleşim yerinde 
tahminlerin çok ötesinde bir “tahkimat” yaptı. Terör örgütü, dağ kadrosundan 
takviyeler getirdi, tüm gücü ile “şehir savaşlarına” yüklendi ama sonuç alamadı. 
Güvenlik güçlerinin başarılı operasyonları neticesinde büyük kayıplar verdiler ve 
“çekiliyoruz” açıklaması yaptılar. Son olarak Nusaybin.de görüldüğü gibi büyük 
gruplar halinde güvenlik güçlerine teslim olmaya başladılar. Nusaybin'de çöküş 
yaşayan PKK yine "çekiliyoruz" taktiğine başvurdu. Terör örgütü, kapana kısılan dağ kadrosundan 130 teröristi Suriye'ye kaçırmanın da hesabını yapıyor. Plan 
gerçekleşirse teröristler, ABD ile PYD'nin Rakka'ya yönelik saldırısına katılacak. Yeni hedef, PKK'yı geri çekerek Türkiye'yi IŞİD terörüyle karşı karşıya bırakma olduğu düşünülüyor. TSK.nın kararlı operasyonları ile çözülme aşamasına gelen PKK son kozlarını oynamakta gerek paralı askerler gerekse İntihar Bombacıları ile yoğunlaştırdığı saldırılarla son çırpınışlarını yapmaktadır. Çatışmaların bu şekilde devam etmesi durumunda 2016 yılsonuna doğru Türkiye Cumhuriyeti içinde bulunan tüm teröristlerin imha edileceği değerlendirilmektedir. PKK terörü ile mücadeleye yeniden başlandığı 22 Temmuz 2015 tarihinden bugüne (25 Mayıs 2016) kadar Türkiye genelinde 6.623 terörist etkisiz hale getirilmiştir. Bu teröristlerden 5 bin 266.sı öldürüldü, 716'sı yakalandı, 641'i teslim oldu. Buna karşılık verilen şehit sayısı ise 505.dir. Şimdi gene aklınıza şu soru gelecektir; Bu kadar terörist etkisiz hale getirildiği halde neden hala bu kadar şehit verilmekte ve terör neden aynı şiddette devam etmektedir? 

Terör örgütü ile mücadele ve terörizmle mücadele birbirini tamamlayan 
ancak ayrı gayret alanlarıdır. Silahlı mücadele gerekli ancak tek başına yeterli 
değildir; terörizmle mücadele ise askeri, siyasi, sosyal ve kültürel yönleri ile bir 
bütündür. Terörün silahsız çözümü yoktur; terör örgütü umudunu kaybedip, dağılma sürecine girmedikçe ve yenilgi belirginleşmedikçe hiçbir ödül teröristi tatmin etmez. 

Yukarıda bahsedilen hususlar çerçevesinde 22 Temmuz sonrasında örgüt 
Suriye.de (PYD/PKK) yaşadığı şehir savaşı tecrübesini aktif şekilde Türkiye.de 
pratiğe çevirmekle kalmamış, kısa sürede devletin tüm güvenlik mekanizma larını savunma konumuna getirmiştir. Ancak güvenlik kuvvetleri bu savunma konumundan hemen sıyrılarak terör örgütüne karşı yurtiçi ve yurtdışında karşı harekâtta bulunmuş, özellikle, yurtiçinde Özel Harekât Polisleri, yurtdışında da TSK pek çok terör örgütü mensubunu etkisiz hale getirmiş ve getirmeye devam etmektedir. Terör örgütüne yönelik, hava araçlarıyla yapılan harekâtların uzun yıllardır devam etmesi nedeniyle, örgütün uzun süredir bu alanda gerek teorik gerekse de pratik deneyim kazanması, örgütün kayıplar vermeden hava saldırılarından kurtulmasını sağlamaktadır. PKK terör örgütü, devletini şiddet ve çatışma için kendi seçtiği ortama çekme çabası içerisindedir. Bazı bölücü yazarlar tarafından; “Kürt sorununda baharla birlikte çok şey değişecek. PKK şehirleri kuşatacak. Şehirlerde büyük halk isyanları gerçekleşecek. 2016 yıl final yılı olacak” tarzında yazılar yazılmakta demeçler verilmektedir. Bunların hepsi taraftarlarına moral vermeye yönelik çabalardır. PKK.nın PYD.nin Suriye.deki Kobani bölgesinde yaptığı gibi şehirleri ele geçirme otonomi ilan etme stratejisi örgüt için büyük bir hata oldu. Böylece hem çok militan kaybetti hem de HDP üzerinden masa başında kazanma şansı da kalmadı. 

Türkiye.nin başarılı ile devam eden bölücü terör ile mücadelesinde sonuca 
ulaşılması için en önemli ihtiyaç siyasi kararlılığın devam etmesidir. Şimdilik MHP.nin oyları ve kamuoyunun meşgul edilmesi için bölücü terör ve cemaat ile mücadelenin arkasına sığınan Erdoğan, her an ikisinde de yön değiştirebilir. Öte yandan terörle mücadelede şu ana kadar yapılanlar başarılı ancak yetersizdir. Aşağıdaki tedbirler alınmalı ve gelişmelere hazırlıklı olunmalıdır; 

- Terör örgütü Türkiye.nin Suriye ve Irak.a müdahil olmaması için kullanılmak ta,   böylece Batılı güçler tarafından harita değişiklikleri hem de Türk toprakları üzerinden hayata geçirilmektedir. Bu kapsamda; Türkiye üzerinden Batılı 
güçlerin bölgeye geçişi derhal sınırlandırılmalı ve İncirlik kapatılmalıdır. Batılı 
unsurların Türkiye.nin güney sınırlarındaki mevcudiyetine son verilmelidir. 

- Terör örgütüne karşı reaktif savunmadan, proaktif avcı politikasına geçilmeli; 
Irak.ın kuzeyindeki varlığı ve liderleri yok edilmelidir. PKK terör örgütü liderlerinden üçü öldürülürse örgüt çöker. Terörle mücadele askeri başarının sırrı bataklığın kurutulmasıdır. PKK terör örgütü ile askeri mücadele örgütün yatağı ve destekçilerinin olduğu Irak.ın kuzeyinden başlamalı ve bu yatak temizlenene kadar bölgeden çıkılmamalıdır. 

- Ortadoğuda devam eden harita çalışmalarının makası IŞİD, düğüm noktası 
Musula yapılacak savaştır. Barzani kadar Arapların da Musulda gözü vardır. Irakın bölünmesi halinde 1926 Anlaşması kadük olur. Türkiye, Kerkük ve Musuldaki haklarımızın ve Türkmenlerin korunması için de askeri senaryolara hazır olmalıdır. 

- Terör örgütü kadar tehlikeli olan işbirlikçisi HDP.li belediyeler hala gelirleri ve 
yaptıkları işler (emlak, ihale vs.) ile PKK.ya hizmete devam ediyor. Bu belediyelere derhal kayyum atanmalı, işlevlerine son verilmelidir. Bölgedeki öğretmen, devlet memuru vb. devletten maaş alan görevlilerin çoğu bölge halkından ve genellikle PKK sempatizanı kişiler olduğundan PKK.nın taban oluşturmasında en önemli kaynağı oluşturuyorlar. Bunlara karşı derhal tedbir alınmalıdır. 

- Başından beri yanlış olan Suriye politikasında mezhepçi beklentiler bir 
kenara bırakılarak, Esat yerine YPG/PKK tehdidine odaklanılmalıdır. IŞİD, Türkiye.nin değil onu doğuran ve besleyen Batının kucağına bırakılmalı, öncelik bölücü terör ile mücadeleye verilmeli ve Suriye.nin bütünlüğü desteklenmelidir. 

 İçinde bulunduğumuz en büyük yanılgı; terörün silahsız, barışçı bir biçimde 
çözülebileceği, “akan kan dursun” gibi masum söylemler altında devletin terör örgütü ile masaya oturarak sorunu çözebileceği illüzyonudur. Kürtçülüğe hizmet etmek için bazı iç ve dış merkezlerden pompalanan bu algılama yanında soruna Kürtçülük değil, Kürt kimliğinin tanınması anlayışı ile takınılan tutum son dönemde terörle mücadelede ideolojik savaşın kaybedilmesinin ana temeli olmuştur. Bu psikolojin eşiğin kaybedilmesi askeri pasifizmden daha tehlikeli sonuçlar doğurmuştur. İdeolojik mücadelenin temeli romantizmi ve din anlayışını pompalamak değil, Atatürk sevgisini ve düşüncesini bölgeye yaymaktır. 

***

5 Mart 2018 Pazartesi

Çözüm Süreci’nin Belirsizliği ve Çıkış Yolu,

Çözüm Süreci’nin Belirsizliği ve Çıkış Yolu,



Yunus Akbaba
4 Kasım 2013





Hangi noktada olursak olalım 2013 yılı Kürt meselesinin altın yılı olarak tarihe çoktan geçmeyi hak etti. Sürecin her ne kadar güçlü bir siyasi lider (Erdoğan) ve Kürt siyasal hareketinin tartışmasız otoritesi (Öcalan) ve sürece desteğini artan bir oranda sunan Türkiye toplumu ile mümkün olduğu söylense de, meselenin yapısal kısmında 10 yıllık hazırlığını yapmış AK Parti hükümeti ve süreç sırasında kritik bir rol üstlenen Kürt...

Hangi noktada olursak olalım 2013 yılı Kürt meselesinin altın yılı olarak tarihe çoktan geçmeyi hak etti. Sürecin her ne kadar güçlü bir siyasi lider (Erdoğan) ve Kürt siyasal hareketinin tartışmasız otoritesi (Öcalan) ve sürece desteğini artan bir oranda sunan Türkiye toplumu ile mümkün olduğu söylense de, meselenin yapısal kısmında 10 yıllık hazırlığını yapmış AK Parti hükümeti ve süreç sırasında kritik bir rol üstlenen Kürt siyasal hareketinin katkısı da en temel motifler kadar önemlidir. Sürecin bugün geldiği noktada, hem Kürt tarafını hem de hükümeti karşı tarafın ‘nisbi kazancı’ (relative gain) üzerinden kışkırtan açıklamalar gelmeye devam ediyor. Fakat çözüm süreciyle topluma verilen mesaj, Türkleri ve Kürtleri kazanacaklarsa da kaybedeceklerse de bu işin beraber olacağına inandırmak olmuştu. Çözüm sürecini başlatan irade, bu hassas süreci ülkenin her köşesinde, benzer saikler üzerinden toplumu dönüştürmeyi hedefliyordu. Sürecin diğer asli aktörlerinden farklı olarak siyasi iradenin rolü sadece toplumun hazırlanması ve dönüştürülmesi değil, son zamanlarda PKK-BDP-Öcalan cephesinden gelen tahriklerin ve tehditlerin siyaseten soğurularak (absorbe), sürecin rasyonel düzeyde kalmasını sağlamaktır.

BAYIK’IN RİSKLİ AÇIKLAMASI

Bugün geldiğimiz noktada, BDP temsilcileri ve KCK üst yönetimi Demokratikleşme Paketi’nin açıklanmasından sonra hep bir ağızdan sürecin bittiğine ya da bitirildiğine yönelik açıklamalar yapıyorlar. Sürecin ilk dönemlerinde de şahit olduğumuz bir tavırla ‘bitmiş olan sürecin’ tekrardan canlanması için de bazı maddeler sıralanıyor. Öte taraftan KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık uluslararası bir medya kuruluşuna verdiği demeçte ‘derin ve anlamlı bir müzakere olmazsa, Türkiye’de iç savaş çıkar’ diyerek bütün seneye yayılan kamuoyu çalışmasını tek bir cümleyle nasıl yerle bir edilebileceğinin bir örneğini sunuyor. Sürecin ilk günlerinde yaşanan Paris suikastı, Sinop’taki provokasyon ve İmralı notlarının sızdırılmasında yapılan “ihtiyatlı olalım” çağrılarının unutulduğu apaçık ortada. Kürt tarafından gelen bu açıklamalara karşı Başbakan Erdoğan “Bizim açımızdan çözüm süreci yürüyor. Kararlıyız. İhlal eden bedelini öder. Süreci ihlal eden biz olmayacağız” diyerek sürecin tıkandığı evrelerde ihtiyatlı tutumunu devam ettiriyor.

BUGÜNÜN ALGILARIYLA YARINI YÖNETME İSTEĞİ

Sürecin öğrettiği bir başka şey de günlük açıklamalar üzerinden süreci okumanın yanlış olduğunun artık su götürmez bir gerçek olduğudur. Her iki tarafın da en çok istediği şey sürecin devam etmesidir; çünkü böylesi anlarda zor olan süreci bitirmek değil devamını sağlayabilmektir. Unutulmamalıdır ki, her müzakere sürecinin kendi doğası, yapısı ve süresi vardır. Kürt meselesinin Türkiye siyasal tarihindeki yeri ve önemini düşündüğümüzde, 2013 yılında alınan yolu başarı olarak değerlendirmemenin herhangi bir gerekçesi de bulunmamaktadır. Bir yıl boyunca atılan adımlara, verilen demeçlere ve yaşanan gelişmelere bir göz atıldığında ve sürecin hangi sebeplerden ötürü tıkandığına bakıldığında göze çarpan önemli bir nokta bulunuyor: Başlangıçta her iki tarafın aktörleri tarafından üç aşamalı olacağı açıklanan sürecin daha ilk aşaması tamamlanmadan son aşamaya yönelik tartışmaların yapı


https://www.setav.org/cozum-surecinin-belirsizligi-ve-cikis-yolu/

***

23 Aralık 2017 Cumartesi

10 Soruda Türkiyenin Kürtlere Karşı Yeni Savaşı,

10 Soruda Türkiyenin Kürtlere Karşı Yeni Savaşı,

BGST Toplumsal Araştırmalar Birimi 
04.08.2015



İYİ NİYETLİ  KÜRTLER İLE İHANET İÇERİSİNDE OLANLARI TANIMANIZ İÇİN RESİMLER KULLANILMIŞTIR..

Etiketler: Ortadoğu, barış süreci, çözüm süreci, Kürt sorunu, PYD, PKK, YPG,

1) Türkiye’de çözüm süreci hangi aşamaların sonucunda bozuldu?

28 Şubat 2015’te Dolmabahçe’de Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın içinde bulunduğu hükümet heyeti ve Sırrı Süreyya Önder’in içinde bulunduğu HDP heyeti üzerinde uzlaştıkları metni kamuoyuna açıkladılar. Metin çözüm sürecinde silahları bırakma aşamasına gelindiğini, somut olarak silahsızlanma koşullarının oluşturulması gerektiğine dikkat çekiyordu.  21 Mart 2015 Newroz’unda okunan Abdullah Öcalan’ın metninde de bu çerçeve desteklenerek silah bırakma noktasına yaklaşıldığı vurgusu yapılmıştı. Hükümet düzeyinde varılan uzlaşmaya rağmen, Erdoğan mutabakatı “doğru bulmadığını” söyledi. Böylece çözüm süreci hükümete rağmen dondurulmuş oldu. Mutabakat sonrası takip edilmesi planlanan süreç –örneğin bir İzleme Komitesi kurulması gibi– askıya alındı. İmralı’da A. Öcalan üzerinde tecrit uygulanmaya başlandı.

Seçim sürecinde, Erdoğan ve AKP içindeki Erdoğancı odaklar çözüm sürecinin AKP’ye oy kazandırmayacağı ve başkanlık rejiminin kurulmasına hizmet etmeyeceği tespitinden hareketle saldırgan bir söylem kurdular. Bütün güçleriyle HDP’ye yüklendiler ve milliyetçi oyları kazanmayı hedeflediler. Bu sırada HDP ofisleri ve etkinliklerine dönük yüzün üzerinde saldırı yapıldı. HDP’nin Adana ve Mersin örgütlerine bomba kondu ve şans eseri bir katliamın eşiğinden dönüldü. Seçimlerin hemen öncesinde HDP’nin Diyarbakır mitinginde ikinci bir katliam denemesi yapıldı. Bu gelişmeler, Kürt sorununda “derin devlet”in devreye girdiği yorumlarına neden oldu.

Seçimlerden HDP’nin % 13,1 oy alarak çıkması ve AKP’nin mecliste çoğunluğu kaybetmesi, çözüm sürecinin ortadan kalkmasına zemin oluşturdu. Meşru bir hükümetin henüz kurulmadığı koşullarda Erdoğan’ın liderliğinde geleneksel güvenlik aygıtının ağırlıkta olduğu güç merkezi devreye girdi. 24 Temmuz’da Türkiye ile ABD arasında, ABD’nin IŞİD hedeflerini vurmak üzere İncirlik Üssü’nü kullanması için bir anlaşmaya varıldığı bildirildi. İlk günlerde bu anlaşma, ABD’nin Türkiye’ye Kürtlere karşı baskı ve şiddet politikalarına dönmesine izin verdiği şeklinde yorumlandı.

20 Temmuz’da SGDF’nin çağrısıyla Kobeni’nin yeniden inşasına katkıda bulunmak için Suruç’a giden 32 genç insan katledildi. Ardından Türkiye’nin çeşitli illerinde yapılan protestolara polis sert bir şekilde saldırdı. 21 Temmuz’da Adıyaman’da ordu ve HPG arasındaki çatışmada bir jandarma öldürüldü. 22 Temmuz günü Ceylanpınar’da iki polis gece evlerinde öldürüldü, eylemi HPG üstlendi. 23 Temmuz’da Diyarbakır’da iki trafik polisine saldırıldı; Adana’da İslamcı Kalem Vakfı üyesi bir kişi öldürüldü. Saldırı sahiplenilmedi. Aynı gün, YDG-H’ın İstanbul Gazi Mahallesi’nde IŞİD bağlantılı olduğu söylenen bir kişiyi öldürdüğü haberi yayımlandı. 24 Temmuz’da Türkiye genelinde siyasi operasyonlar düzenlendi; Bağcılar’da Halk Cephesi üyesi olduğu belirtilen bir kişi öldürüldü, 320 kişi gözaltına alındı. Bu tutuklamalar sonraki günlerde de devam etti.

25 Temmuz’da TSK, IŞİD kamplarının yanı sıra, Kuzey Irak’taki PKK kamplarını bombaladı. Bu saldırı, Erdoğan liderliğinde devreye giren parlamento-dışı güçler tarafından “çatışmasızlık durumu”nun bitirildiğini gösteriyordu. Barış Bloku’nun İstanbul’da yapacağı eylem yasaklandı.

Geldiğimiz noktada PKK’ye dönük sınır ötesi operasyonlar devam ediyor ve bu saldırılarda sivillerin de öldürüldüğü öne sürülüyor. Siyasi tutuklamalar devam ediyor. HDP çözüm sürecinin yeniden başlaması çağrısı yapsa da, AKP Hükümeti bu yönde adım atmayacak gibi görünüyor. Erken seçim sürecine girilen şu dönemde, savaş koşullarının AKP’nin seçimde elini güçlendirdiği oranda gündemde kalacağı söylenebilir.


İYİ NİYETLİ  KÜRTLER İLE İHANET İÇERİSİNDE OLANLARI TANIMANIZ İÇİN RESİMLER KULLANILMIŞTIR..

2) Türkiye’yi yönetenler çözüm sürecini neden bozdular?

Türkiye’yi yönetenlerin çatışmasızlık sürecini bozmasında Kürt hareketinin Türkiye ve Suriye’deki kazanımları belirleyici oldu. 7 Haziran Genel Seçimleri sonucunda, HDP barajı aşarak meclise girdi, AKP ise tek parti olarak hükümet kurabilecek çoğunluğu elde edemedi. Seçim sonuçları toplumun AKP’nin tek başına iktidar olduğu 13 yıllık dönemin devamını istememesi ve Recep Tayyip Erdoğan özelinde “Türk tipi başkanlık sistemine” “Hayır” demesi olarak değerlendirilebilir. Ayrıca HDP’nin aldığı oy oranı Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yollarla çözümüne verilen desteği gösteriyor ve bu yönüyle çözüm süreci, yurtiçinde Kürtlerin lehine sonuçlar üretiyordu. HDP giderek Kürtlerin ana gövdesinin desteklediği bir partiye dönüşüyor, üstelik Batı’daki seküler kesimlerden de sınırlı da olsa bir destek buluyordu. Çatışmasızlık ortamı sayesinde HDP, AKP/Erdoğan bloğu karşısında başlıca demokratik muhalefet partisi olma potansiyeli taşıyordu. Kürtlerin bu kazanımları sistemi rahatsız etti ve çatışmasızlık sürecinin sona ermesi bu şekilde sonuçlanan bir seçim döneminin ardından gelişti.

Türkiye’yi yönetenlerin Kürt sorununa yaklaşımını belirleyen diğer bir konu Türkiye’nin Suriye siyaseti ve Suriye Kürtlerinin bölgedeki desteğini artırarak güçlenmesidir. Bilindiği gibi Suriye Kürtleri, Rojava olarak adlandırılan Suriye Kürdistanı’nın üç kantonunda –Afrin, Kobanê ve Cezire– demokratik özerklik ilan ettiler. PYD çatısı altında örgütlenen halklar, Suriye’nin çok kimlikli ve çok inançlı yapısını gözeten ve cinsiyet eşitliğini merkeze alan bir yönetim biçimi oluşturdular. Özellikle PYD’nin askeri kolu olan YPG-YPJ’nin, Kobanê’de IŞİD’e karşı başarıyla direnmesi ve ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyonun desteğiyle Kobanê’yi IŞİD işgalinden kurtarması, PYD’nin bölgede ve uluslararası kamuoyunda meşruiyet kazanmasını sağladı. 7 Haziran genel seçimlerinin hemen ardından yaşanan diğer bir gelişme, Suriye’deki Kürt güçlerinin IŞİD denetimindeki Tel Abyad bölgesini alması oldu. Böylece, Cezire ve Kobanê kantonları birleşti. Geriye sadece Afrin kantonu kalmıştı. Afrin, Kobanê ve Cezire kantonları Türkiye sınırlarının uzantısıdır ve Türkiye coğrafyasıyla iç içedir. Tel Abyad bölgesinin alınmasıyla birlikte Rojava Kürtleri Türkiye ile sınır komşuluğunu genişletmiş oldular.

PYD çatısı altında birleşen Suriye Kürtleri, Ortadoğu’da İslamcı cihadcıların vahşetine karşı savaşan en güçlü odak ve en etkin seküler güç haline geldi. Türkiye ise Suriye iç savasında Kürtlerin özerklik taleplerine karşı çıkarak farklı dönemlerde farklı cihadcı grupları destekledi. Bunun nedeni, Türkiye’nin sınırları içinde ve sınırları dışında güçlenen bir Kürt siyaseti istememesidir. PKK’ye oldukça yakın bir örgüt olan PYD’nin Batılı ülkeler ve ABD nezdinde meşruiyet kazanması Türkiye’yi rahatsız etmektedir.


İYİ NİYETLİ  KÜRTLER İLE İHANET İÇERİSİNDE OLANLARI TANIMANIZ İÇİN RESİMLER KULLANILMIŞTIR..

3) Barış sürecini bozan iktidar odağı nasıl tarif edilebilir?

Barış sürecinin, daha gerçekçi bir ifadeyle “çatışmasızlık durumu”nun bozulması, seçimler öncesinde var olan fiili başkanlık sisteminin bir ara rejime dönüşmesiyle gerçekleşti. Seçimler sonrası bir koalisyon hükümetinin kurulamaması siyasi bir boşluğa yol açtı. Diğer yandan, Tayyip Erdoğan’ın AKP üzerinde kurduğu güçlü denetim, ABD ve AB’nin, uluslararası finans çevrelerinin ve yurtiçindeki büyük burjuvazinin tercihi olan AKP-CHP koalisyonun kurulmasını engelledi.

Ortada istifa etmiş geçici bir hükümetin ve işlemeyen bir parlamentonun olduğu koşullarda Erdoğan’ın liderliğini yaptığı güç merkezi, hızla harekete geçerek bir tür “darbe” yaptı. ABD’yle yeni bir mutabakat yapıldı. Başer Esad rejimine ve Suriye Kürtlerini temsil eden PYD’ye karşı cihatçı örgütleri destekleme politikasına son verildi. Kürt muhalefetine karşı yeni bir savaş konsepti uygulamaya konuldu ve Kürt Hareketi’ne dönük yaygın gözaltı ve tutuklamalar başlatıldı.

Bu son derece stratejik kararlar, seçim sonuçlarıyla uyumlu “meşru” bir koalisyon hükümeti kurulmadan ve parlamentoda müzakere konusu yapılmadan, Milli Güvenlik Kurulu’nda saptanan politikalara uygun olarak alındı. Bu çerçevede Türkiye’yi şu anda yöneten gücün ordudan, MİT gibi güvenlik bürokrasinin diğer kesimlerinden ve AKP’nin bazı üst düzey yöneticilerinden oluştuğunu ve liderliğinin de Tayyip Erdoğan tarafından yapıldığını söyleyebiliriz. Bütün darbelerde olduğu gibi demokratik süreçler devre dışı bırakıldı, ara rejime “meşru” bir görüntü kazandırabilmek için de Başbakan koltuğunda acizleri oynayan A. Davutoğlu ile bakanları görevlendirildi.


İYİ NİYETLİ  KÜRTLER İLE İHANET İÇERİSİNDE OLANLARI TANIMANIZ İÇİN RESİMLER KULLANILMIŞTIR..
4) Türkiye neden İŞİD'e karşı koalisyona katılmak durumunda kaldı?

ABD’nin IŞİD ile savaş konusunda yalnızca hava bombardımanı ile bir sonuç alamadığı, IŞİD’in Rojava bölgesi dışında fazla bir gerileme göstermediği uzun zamandır dile getiriliyordu. ABD sahada Kürt güçleriyle bir işbirliğine gitmiş olsa da IŞİD’e karşı Türkiye’nin desteğine ve özellikle İncirlik Üssü’ne stratejik gereksinimi vardı. Bu nedenle uzun süredir Türkiye üzerine diplomatik baskı uyguluyordu. Bu diplomatik baskı, bazı iddialara göre, Türkiye’nin IŞİD ile ilişkisini kanıtlayan belgelerin ortaya çıkmasından sonra daha da arttı. ABD, Türkiye’nin Suudi Arabistan-Katar ekseninden çıkması, diğer Selefi örgütlerle de ilişkisini kesmesi ve NATO gücü çerçevesinde davranmasını istedi.

Türkiye bir yandan İran’la Batı’nın nükleer müzakerelerde anlaşması, İran üzerinde ambargonun kalkacak olması ve İran-Batı ilişkilerinin düzelmeye başlaması, ayrıca Esad rejiminin Batı koalisyonun hedefi olmaktan çıkma ihtimalinin belirmesi; diğer yandan ise Rojava’da PYD/YPG’nin önemli kazanımlar elde ederek sahada IŞİD’e karşı güvenilir bir güç olduğunu kanıtlaması nedeniyle, Ortadoğu’daki stratejik konumunun sarsılmaya başladığını ve Sûnni eksenli mezhepçi mevcut politikalarını devam ettirmesinin mümkün olmadığını kavramaya başladı. Bu nedenlerle IŞİD’e karşı mücadelede Batı blokunun içinde davranıyormuş gibi görünerek bir yandan Kürt kazanımlarının altını oymaya, diğer yandan da Ortadoğu’da liderlik fantezisini sürdürmeye çalışıyor.


İYİ NİYETLİ  KÜRTLER İLE İHANET İÇERİSİNDE OLANLARI TANIMANIZ İÇİN RESİMLER KULLANILMIŞTIR..

5) Üç " Terör " Örgütüne karşı birden operasyonlar yapıldığı doğru mu?

Bunun doğru olmadığı çok açık. Genel anlamda teröre karşı operasyon algısı yaratmak ve bir ölçüde de Batı’ya böyle bir görüntü vermek için IŞİD de operasyonların kapsamına alınmıştır.

Konuyla ilgili İHD’nin hazırladığı rapora göre 21–28 Temmuz tarihleri arasında yurtiçinde “teröre karşı savaş” bilançosu şu şekildedir:

36'sı çocuk olmak üzere toplam 1034 kişi gözaltına alınmıştır. Bu kişilerin teyit edilemeyen dağılımına göre, sadece 140’ı IŞİD üyesi olduğu iddiasıyla gözaltına alınırken, 22’si “Paralel Yapı” iddiasıyla, geriye kalan büyük çoğunluk ise KCK/PKK’ye ve sol örgütlere üye oldukları iddiasıyla gözaltına alınmıştır. Bu kişilerden sadece 5’i IŞİD üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklanırken, 49’u KCK/PKK üyesi oldukları iddiasıyla tutuklanmıştır. [1]

Bu durumun Batı karşısında Türkiye’nin başını ağrıtacağı söylenebilir. IŞİD’e karşı etkili bir mücadele yapılmadığı görülmektedir ve Batı bunu çok fazla tolere etmeyecektir.

Öte yandan sınır ötesi operasyon anlamında IŞİD’e sadece bir kez hava operasyonu yapıldı ve Davutoğlu, Suriye sınırında "Türkiye’yi tehdit etme potansiyeli taşıyan DEAŞ hedeflerinin yüzde yüz isabetle tam bir başarıyla ortadan kaldırıldığını" söylerken sanki IŞİD operasyonunun tamamlandığını haber verdi. Oysa basında çıkan haberlere göre, IŞİD komutanları kendilerinin “terk ettiği, şimdi boş olan eski karargâhlarının bombalandığını” söylediler. Kandil’in ve diğer PKK mevzilerinin hemen her gün bombalandığı biliniyor.


İYİ NİYETLİ  KÜRTLER İLE İHANET İÇERİSİNDE OLANLARI TANIMANIZ İÇİN RESİMLER KULLANILMIŞTIR..
6) Türkiye'nin “ Teröre karşı savaşı ” Avrupa ve ABD'de nasıl yankı buldu?

Türkiye, Kandil, Rojava ve IŞİD mevzilerini bombalamaya ve KCK, IŞİD ve DHKP-C’ye yönelik bir tutuklama furyası başlattıktan sonra ABD ve Avrupa’daki tepkileri, devlet yetkililerinin demeçleri ve ana-akım medyada çıkan yorumlar üzerinden takip etmek mümkün.

28 Temmuz 2015 tarihinde Guardian gazetesi Türkiye’nin talebi üzerine yapılan acil NATO toplantısında kapalı kapılar ardında konuşulanlara ışık tutuyordu  [2]. 
Toplantıda temelde Türkiye’nin tezlerinin NATO tarafından ciddiye alınmadığı ve Kürtlerle barış sürecini terk etmesinin ağır bir şekilde eleştirildiği ortaya çıkıyor. Türkiye’nin IŞİD mevzilerini bombalaması takdirle karşılanırken, PKK’ye karşı orantılı güç kullanması ve çözüm sürecini devam ettirmesi telkiniyle karşılaşıyor. En önemlisi de ABD ve Türkiye’nin üzerinde mutabakata vardığı iddia edilen “IŞİD’den arındırılmış bölge” politikasının bir retorikten ibaret olduğu, NATO’nun böyle bir planı olmadığı ve bunun uygulanmasının ABD ile Türkiye’ye bırakıldığı, bu bölgede sahadaki silahlı gücün kim olacağının ise tamamen belirsiz olduğu ortaya çıkıyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Mark Toner, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç'in "YPG güçlerine hava desteği verilmesi hususu ABD ile varılan mutabakatımızın unsurlarından biri değildir" açıklamasına rağmen, İncirlik Üssü'nü kullanacak uçakların IŞİD'e karşı savaşan gruplara destek olacağını ve bunların arasında YPG'nin de bulunduğunu açıkladı. Sözcü Toner, Türkiye'ye PKK'ye karşı orantılı güç kullanma, PKK'ye ise provokatif saldırılara son verme çağrısı yaptı. Toner, ABD'nin PKK'yi terörist bir grup olarak kabul ettiğini ve Türkiye'nin kendini savunma hakkı olduğu şeklindeki açıklamalarını tekrarladı.  [3]

ABD’den daha temkinli resmi açıklamalar gelse de Avrupa’da TSK’nın giriştiği bombalamalara ve ülke içindeki tutuklamalara daha şiddetli resmi tepkiler vardı. Almanya Dışişleri Bakanı Frank Walter Steinmeier, “Türkiye’nin eski şiddet döngüsüne yeniden kapılması kimsenin çıkarına değil, ne hükümetin, ne Kürtlerin siyasi temsilcilerinin” uyarısı yaptı.  [4] 

Birleşik Krallık başbakanı Cameron, "Türkiye'nin DAEŞ'e ve DAEŞ hedeflerine yönelik eylemlerini artırmasının iyi olduğunu düşünüyorum. Terörle mücadelede işbirliği konusunda, özellikle de Türkiye üzerinden Suriye'ye geçen yabancı savaşçıların durdurulması konusunda daha fazlasını yapabileceğimizi düşünüyorum" beyanında bulundu. Bir gazetecinin "Türkiye'nin Kürtlere yönelik eylemleriyle ilgili endişe duyup duymadığını" sorması üzerine, "Odağın DAEŞ olmasını istiyoruz. Türkiye'nin bu adımları atması önemli ve bu yönde onları teşvik etmeyi sürdüreceğiz" dedi.  [5]

Resmi açıklamalar temkinli olsa da hem ABD’de hem de Avrupa’da ana-akım medyada Türkiye’nin giriştiği bombalamalara, tutuklamalara, hatta Türkiye ile ABD arasında varıldığı düşünülen mutabakata karşı çok eleştirel bir tutum vardı.

Türkiye’nin bunca yıldır üstü kapalı bir şekilde yardım ettiği IŞİD’e karşı mücadeye samimi olarak katılmadığı, asıl hedefinin Esad rejimi ve Kürtlerin kazanımları olduğu; ABD’nin İncirlik Üssü’nü kullanma izni karşısında Türkiye’ye Kürtlere saldırmasına ses çıkarmamasının IŞİD’e karşı savaşı sekteye uğratacağı, zira Kürtlerin sahadaki en güvenilir silahlı güç olduğu dış basında genelde üzerinde ortaklaşılan görüşlerdi.  Erdoğan’ın büyük bir kumar oynadığını, ancak hesapladığı riskin daha fazla güvenlik, daha fazla bölgesel etki ya da ülke içinde daha fazla güç getirip getirmeyeceğinin, ya da geri tepip tepmeyeceğinin belli olmadığı söyleniyor. [6] Erdoğan’ın Kürt hareketi ile barış sürecini sona erdirmekteki asıl amacının yenilenecek seçimlerde hem HDP’ye verilen desteği azaltarak hem de milliyetçi oyları kendisine çekerek iç politikada hırslı ideallerini gerçekleştirmek üzere kendisine avantaj sağlamak  [7]  [8]  [9] olduğu sık sık vurgulanıyor. ABD’nin Erdoğan’ın kumarına onay vererek ve Kürtleri satarak [10] Stratejik bir hata yaptığı ve bu hatanın gerek Türkiye gerekse Suriye ve Ortadoğu için kötü sonuçları olabileceği iddia ediliyor. İç basında, özellikle “havuz medyasında” yazılanın aksine Türkiye ve ABD “güvenli bölge” üzerinde anlaşmış değil. [11] “Güvenli bölge” fantezisinin hem Suriyeli rejim güçleri ile ABD Hava Kuvvetleri’ni karşı karşıya getireceği, bu nedenle ABD’nin IŞİD’e karşı mücadelesini yolundan saptıracağı; hem de bu bölgeyi koruyacak kara gücü belirsiz olduğu için, sivillerin güvenliğini sağlayamayacağı da vurgulanan noktalardan biri. [12]


İYİ NİYETLİ  KÜRTLER İLE İHANET İÇERİSİNDE OLANLARI TANIMANIZ İÇİN RESİMLER KULLANILMIŞTIR..
7) Erdoğan, PKK'yi ve HDP'yi hedefleyerek erken seçimlerde hangi amacı gerçekleştirmeye çalışıyor?

Aslında sorunun bir yönü kamuoyunca biliniyor. Fanatik olmayan hemen herkes, Erdoğan’ın “teröre karşı savaş”la birlikte MHP’ye kayan bir kısım milliyetçi oyları tekrar AKP’ye çekmeyi amaçlığının farkında. Diğer yandan, terör retoriğiyle Türkiye’nin Batı’sında HDP’ye verilen ve yaklaşık % 1,5-2 olduğu tahmin edilen “emanet oyların” HDP’den kopmasını sağlamaya çalışıyor. Böylece AKP’nin hiç olmazsa tek başına hükümet kuracak bir çoğunluğu sağlamasını hedefliyor.

Sorunun, kamuoyunda yeterince tartışılmayan ikinci bir boyutu daha var: Olasılığı giderek artan erken seçimler gerçekte siyaset sahnesini tanzim etme operasyonunun bir devamı niteliğinde olacak. Halihazırda Türkiye’nin Kürt sorunuyla ilgili politikaları, parlamento dışı odaklarca, Milli Güvenlik Kurulu ve Erdoğan arasındaki uzlaşmayla belirleniyor. Erken seçimlerle bu ara rejime “demokratik” bir görüntü verilmeye çalışılacak. Karar gücünün yine Erdoğan liderliğinde MGK ve güvenlik aygıtının diğer bileşenlerinin elinde olması amaçlanacak. Hükümet kuracak çoğunluğa ulaşması hedeflenen AKP ise bu darbe rejiminin (MHP ile birlikte) parlamentodaki uzantısı işlevini görecek. Kısacası, ara rejim uzun süreli bir “terörle mücadele” dönemiyle kalıcılaştırılmaya çalışılacak.   



İYİ NİYETLİ  KÜRTLER İLE İHANET İÇERİSİNDE OLANLARI TANIMANIZ İÇİN RESİMLER KULLANILMIŞTIR..
8) Türkiye içine girdiği yeni savaş sürecini ne kadar sürdürebilir?

Nesnel koşullar açısından değerlendirildiğine, çözüm sürecinin hemen olumlu yönde gelişerek devam etmesi beklenmese de, uzunca süredir var olan durumu daha iyi anlatan “çatışmazlık” döneminin kısa zamanda tekrar tesis edileceği öngörülebilir. Çünkü savaşın, değişik toplum kesimleri tarafından önceki dönemlerde olduğu kadar sahiplenilmediği görülüyor. Değişik politik ve ideolojik görüşlere sahip olan geniş bir kesim bu savaşın Türkiye siyasetinin yeniden dizaynı için ve “meşru” olmayan bir şekilde başlatıldığının farkında. Bunun ne ölçüde bir karşı duruşa dönüşeceğini kestirmek ise kolay değil.

Ayrıca, aşağıda 10. sorunda incelediğimiz ekonomik koşulların da bu savaşın sürüdürülebilirliğini fazlasıyla zorlaştıracağı görülmektedir.

Öznel açıdan “ Savaş sürecinin ne kadar sürdürülebileceği ” sorusunun cevabının birden fazla bileşeni olduğunu varsaymalıyız. AKP ve güvenlik aygıtının ağırlıkta olduğu güç merkezi, Kürt muhalefeti; Türkiye demokrasi ve barış güçleri; dış güçler, özellikle ABD, AB ve tabii Ortadoğu ülkeleri.

AKP açısından durumu iki cephede görmeye çalışabiliriz. Birincisi; AKP tabanının önemli bir kısmı uzunca bir süredir geçekten barışın sağlanması, siyasi istikrarın korunması, ekonominin zarar görmemesi, hatta Kürtlerin oyalanarak durumun idare edilmesi vs. gibi değişik nedenlerle “çözüm süreci”ni destekledi. Şimdi bu nedenlerden birçoğu hâlâ geçerliliğini korurken savaş durumuna geçilmesi (Erdoğan etrafında kümelenen dar iktidar bloku dışında) AKP tabanında önemli bir kesimi rahatsız etmeye başlayacaktır. AKP’li vekiller ve “eski” kurucular seviyesinde de aynı rahatsızlık ifadesini bulacaktır. Erdoğan güdümlü AKP yönetiminin bunu nasıl yönetebileceği kuşkuludur. İkincisi; reel siyasette seçim/hükümet tercihlerinde AKP’nin hangi yolu izleyeceği belirsizdir ve yapabileceği birkaç tercihin akıbeti de belirsizdir. Öncelikle önümüzdeki birkaç hafta Erdoğan, o çok önemsediği seçim anketlerinin “savaş sonrası” durumuna bakacaktır. Erdoğan lideriğindeki dar iktidar bloğu anketlerdeki eğilime göre “tekrar seçim” tarihini belirleyecektir. İstenen oy oranı yakınsa, geçici ara rejim hükümeti MHP destekli bir seçim hükümetine evrilecektir. İstenen oy oranı uzaksa MHP ile bir savaş hükümeti veya teslim alınmış bir CHP ile bir restorasyon hükümeti denenecektir. Ancak her ikisinin de çok uzun ömürlü olması mümkün değildir. Adı üstünde “ara rejim“ hükümetidirler.

AB açısından çok etkili bir baskının işe yaraması kısa vadede fazla mümkün görünmüyor. Zira Türkiye uzunca bir süredir AB sürecinde etkili bir adım atmadı. ABD’nin ise Erdoğan'ı en azından şimdilik gözden çıkarmadığı görülmektedir. Ancak her iki kesim de –ABD’nin Türkiye’nin kendini savunma hakkını tanımasına karşın– Türkiye’nin başta Suriye olmak üzere Ortadoğu politikasına karşıdır. Gerek ABD ile İncirlik anlaşması gerekse son NATO toplantısı, Batı açısından, Ortadoğu’da şirazesi kaymış olan Türkiye’ye “sen Batılısın, Batı’yla birlikte hareket edeceksin” ayarıdır. Türkiye’ye ayar verilmiştir denebilir.


İYİ NİYETLİ  KÜRTLER İLE İHANET İÇERİSİNDE OLANLARI TANIMANIZ İÇİN RESİMLER KULLANILMIŞTIR..
9) Barış için sivil hareketler bazında kimler nasıl çabalar gösteriyor? HDP'nin durumu nedir? Barış Bloku ne yapabilir?

Barış Bloku’yla (BB) başlayabiliriz. Bilindiği gibi BB, HDP’nin çağrısıyla çok sayıda sol parti ve grubun, KESK, DİSK gibi “demokratik kitle örgütleri”nin bir araya gelmesiyle kuruldu. Bu haliyle birçok örgütün merkezi bir koordinasyonu niteliğinde. BB’yi olayların çok hızlı gelişmesi karşısında yaratıcı sivil eylemler yapmaktan alıkoyan da bu merkezi yapısı. BB’nin yerelleşmesi, ilçeler ve şehirlerde ayaklarının oluşması için çaba sarf ediliyor. Elbette doğru bir karar. Fakat sorun şu ki BB’nin bileşeni olan sol yapılar, sendikalar ve meslek örgütleri halk tabanını kucaklayabilecek bir kapsayıcılıktan uzaklar.

Barış mücadelesinde en önemli aktörün, seçimlerde 6 milyona yakın oy alan HDP olduğu görülüyor. Fakat HDP’nin yerellerde demokratik bir eylemlilik içine giremediğini görüyoruz. Türkiye’nin Batı’sında oldukça geniş bir kesim HDP’nin seçim çalışmalarına katıldı. Fakat seçimlerden sonra HDP kendisini daha ziyade parlamento içi mücadeleye hazırlamaya çalıştı ve bu kesimle kalıcı bir bağ kuramadı. Parlamentonun devre dışı bırakıldığı günümüz koşullarında HDP’nin bu sorunu aşması gerekiyor. 

Çözüm sürecinin bozulmasıyla birlikte gerçek bir sivil eylemlilik sadece Barış İçin Kadın Girişimi (BİKG) tarafından gerçekleştirildi. 23 ve 29 Temmuz’da Kadıköy, Bakırköy, Kartal ve Beşiktaş’ta “savaşa karşı ses çıkar” eylemini düzenledi. Ardından 1 Ağustos’ta aralarında İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir, Antalya ve Adana’nın da bulunduğu yaklaşık 15 şehirde benzer bir eylem yapıldı. Buna karşın BİKG’nin eylemlerinin, yeniden savaş seçeneğini dayatan güç merkezlerine karşı kitlesel protestolar biçimini alamadığını belirtmek gerekiyor.

Türkiye’de 90’lardan bu yana kitlesel, etkili ve geniş kesimleri kucaklayabilecek barış inisiyatiflerinin örgütlenemediği, yaratıcı sivil itaatsizlik eylemlerinin yapılamadığı bir gerçek. Bu çerçevede kültür ve sanat çevreleri de kalıcı inisiyatifler kuramadılar. Bunun hepimizin sorunu olduğunu ve üstesinden gelmek zorunda olduğumuzu belirtmemiz gerekiyor.



İYİ NİYETLİ  KÜRTLER İLE İHANET İÇERİSİNDE OLANLARI TANIMANIZ İÇİN RESİMLER KULLANILMIŞTIR..
10) Türkiye ekonomisi içine girilen yeni savaş döneminden nasıl etkilenir?

Daha seçim öncesinde Türkiye “ Gelişmekte olan ülkeler ” arasında en kırılgan ülkelerden biri görünümündeydi. 2015 yılının ilk 7 ayda ihracatı % 8,8’e kadar düşmüştü. Bu sonuçta, AB ülkelerindeki krizin etkisi kadar Ortadoğu’ya ilişkin hükümet politikasının geri tepmesi de rol oynadı. 2015 yılında büyümenin en fazla % 2-2,5 aralığında kalması bekleniyor ki pratikte bu, Türkiye için daralma anlamına geliyor. En önemlisi, AKP döneminde büyümenin ardındaki itici güç olan yabancı sermaye girişindeki gerileme oldu. Küresel koşullar yurtiçindeki belirsizlikle birleşmiş ve dış kaynak girişi cari açığı finanse edemeyecek hale gelmişti. Türkiye, Ortadoğu’daki yeni müttefikleri kanalıyla ülkeye giren kayıt dışı parayla ve Merkez Bankası (MB) döviz rezervlerinden yiyerek cari açığı finanse edebiliyordu. Gelir düzeyinin düşüklüğü ve hanehalklarının artık krediyle borçlanmaya takatinin kalmaması, iç talebi aşağıya çekiyordu. Özel sektör yatırımları ise durmuştu.  [13]

Erdoğan’ın MB ile faiz çatışması özünde zoraki de olsa iç talebin canlandırılmasına yönelik son çırpınışlar oldu ve pek işe yaramadı. Ülke son altı ayda yaşanan kademeli bir devalüasyonla seçimlere girmişti.

Çatışmasızlık döneminin sona ermesi döviz kurlarında hızlı bir artışı tetikledi ve uluslararası kuruluşlar ve yayın organları art arda Türkiye’nin en kırılgan ülke olduğuna dikkat çekmeye başladılar. Örneğin Commerzbank, Türkiye’nin döviz rezervlerinin kısa vadeli borç seviyesinin oldukça altında olduğu uyarısında bulundu. [14] The Economist dergisi ise Suriye’de artan kaosun içine çekildiği, Kürt isyanının yeniden başladığı, erken seçim ihtimali güçlendiği için ve finansal olmayan şirketlerin yüksek döviz borcu nedeniyle yabancı yatırımcıların Türkiye’yi kaygıyla izlediklerini yazdı. [15]

Geldiğimiz aşamada ekonomide krizin eşiğine gelindiği söylenebilir. Şimdi buna bir de AKP’nin hiç tecrübe etmediği “Savaş Ekonomisi”nin yıkıcı etkileri eklenecek. Atılan her bombanın, kalkan her uçağın ek bir maliyeti olacak. Yatırımlar ve tüketim daha da olumsuz etkilenecek. Bu açıdan bakıldığında şu sorular sorulabilir: AKP için seçmen gözünde en “başarılı” göründüğü alanda ciddi sorunlarla seçime girmek ne denli akıl kârıdır? Kasım ayındaki bir “tekrar” seçimde bu durum AKP’nin aleyhine dönebilir mi? Hele hele son günlerde konuşulan MHP bastonuyla uzatılmış bir ara rejim sonrasında, Nisan 2016’da yapılacak bir seçimlerden kim kazançlı çıkabilir? AKP tabanı ve dayandığı sınıfsal kesimler “savaş ekonomisi” deneyiminden nasıl geçecekler?

Bu soruların olası cevapları önümüzdeki döneme ışık tutacaktır. Ancak savaş koşullarının, diğerlerinin yanı sıra, ekonomik nedenlerden ötürü de fazla uzun süre sürdürülebilir olmadığı kolaylıkla söylenebilir.


(1) Veriler için bkz. http://www.ihd.org.tr/baris-ve-cozum-sureci-yasamsaldir-bitirilemez/ ve http://gazetekritik.com/haberdetay/IHD_-Son-bir-haftada-41-kisi-oldu-1034-kisi-gozaltina-alindi/11795
(2) http://www.theguardian.com/world/2015/jul/28/turkey-urged-nato-meeting-not-abandon-kurdish-peace-process
(3) http://www.haberler.com/abd-turk-disislerini-yalanladi-incirlik-ten-ypg-ye-7557599-haberi/
(4) Cumhuriyet, 02.08.2015
(5) http://www.radikal.com.tr/dunya/cameron_turkiyenin_daes_hedeflerine_yonelik_eylemlerini_artirmasi_iyi-1404886
(6) https://www.foreignaffairs.com/articles/turkey/2015-07-29/erdogans-war
(7) http://www.nytimes.com/2015/07/27/world/europe/heightened-tensions-in-turkey-after-strikes-on-kurdish-militants-in-iraq.html?ref=topics&_r=1
(8) http://www.theguardian.com/commentisfree/2015/jul/31/the-guardian-view-on-turkey-and-the-kurds-putting-peace-at-risk
(9) http://www.economist.com/news/leaders/21660123-bombing-kurds-well-islamic-state-turkey-adding-chaos-middle
(10) http://www.huffingtonpost.com/stephan-richter/selling-out-the-kurds_b_7908816.html
(11) http://www.theguardian.com/world/2015/jul/28/turkey-urged-nato-meeting-not-abandon-kurdish-peace-process
(12) http://time.com/3979906/syria-safe-zones/
(13) Bu konuda Uğur Gürses tarafından yapılan özet ve çok faydalı bir değerlendirme için bkz: http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/ugur-gurses_526/ekonominin-alarm-veren-zilleri_29710889 Yine daha detay veriler ve değerlendirmeler için bkz: Taylan Doğan “Ekonomide 2015 Verileri: Durgunluktan Daralmaya… http://www.bgst.org/ulke-gundem/ekonomide-2015-verileri-durgunluktan-daralmaya
(14) Bkz. http://www.fortuneturkey.com/commerzbank-turkiye-daha-kirilgan-17044
(15) Bkz. http://www.economist.com/news/finance-and-economics/21660166-political-worries-increase-fragility-economy-badly-need?zid=307&ah=5e80419d1bc9821ebe173f4f0f060a07


http://bgst.org/bgst-ana-sayfa-gundemler/10-soruda-turkiyenin-kurtlere-karsi-yeni-savasi

***