SONRASI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SONRASI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Kasım 2017 Çarşamba

11 EYLÜL SALDIRILARI SONRASI ABD DIŞ POLİTİKASINDA ORTADOĞU VE TÜRKİYE ABD İLİŞKİLERİ BÖLÜM 9


11 EYLÜL SALDIRILARI SONRASI ABD DIŞ  POLİTİKASINDA ORTADOĞU VE TÜRKİYE  ABD  İLİŞKİLERİ BÖLÜM 9



3.3.1.2. Süleymaniye Krizi 

Bu dönemdeki Türk-Amerikan ilişkilerindeki en önemli gerginlik 4 Temmuz 2003 tarihinde Amerikan birliklerinin Kuzey Irak’taki Türk Özel Harekât Dairesine 
baskın düzenleyerek, özel kuvvet timinin gözaltına alınması ve başlarına çuval geçirilerek tutuklanmaları olayı olmuştur.322 

Olaydan sonra ilk açıklama dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Büyükanıt’tan gelmiştir. Büyükanıt şu açıklamayı yapmıştır: 

“ Amerikalılar kapıyı çalmışlar. Bizimkiler de dost kuvvet geldi diye içeri buyur etmişler. Amerikalılar Kerkük Vadisine suikast girişiminde bulunacaklarını 
iddia ederek bizimkileri göz altına almışlar ardından Kerkük’e götürmüşler….” 323 

Türk Dışişleri Bakanlığı’ndan 9 Temmuz 2003 tarihinde yapılan açıklamada, geçen hafta sonunda Süleymaniye’de meydana gelen olay hakkında ön temasta 
bulunmak üzere NATO Müttefik Kuvvetler Başkomutanı ve Avrupa’daki ABD Kuvvetleri Komutanı Orgeneral James Jones’un dün Ankara’yı ziyaret ederek, 
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök ile görüştüğü hatırlatılmış, açıklamada Orgeneral Jones’un, “Türkiye-ABD ilişkileri ve Türkiye’ye verdikleri 
önemi vurgulamak için bu kısa ziyareti yapma ihtiyacını duyduğunu” vurguladığı belirtilmiştir. 

Orgeneral Jones’un dün sabah Kuzey Irak’ta toplanması öngörülen 
teknik düzeydeki ortak araştırma komisyonunun korgeneral düzeyine yükseltilerek, değerlendirmelerin Ankara’da yapılmasını önerdiğinin belirtildiği açıklamada, “Bu öneri, Genelkurmay Başkanımız Orgeneral Hilmi Özkök tarafından uygun bulunmuştur” denilmiştir. Bakanlık açıklamasında, komisyon çalışmalarının süratle sonuçlanarak, olayın aydınlığa kavuşturulmasının büyük önem taşıdığına da dikkat çekilmiştir.324 Yaşananlar karşısında Türkiye’den en sert tepki dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ten gelmiştir. Olayın iki ülke ilişkilerinde ve iki ordu arasında bir güven bunalımına dönüştüğünü söylemiştir.325 

Olay basına yansıdığında kamuoyunda büyük tepki uyandırmış, Türkiye’de 
Amerikan karşıtlığını tarihinin en yüksek seviyesine ulaştırmıştır.326 

3.3.1.3.PKK Krizi 

2006 yılı yaz aylarından itibaren PKK terör örgütü Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’ne karşı yine silahlı eylemlerde bulunmaya başlamış, 2007’nin bahar 
aylarından başlayarak bu eylemlerin şiddeti artmıştır. Eylül 2007’nin son günlerinde iki büyük terörist saldırı gerçekleştiren PKK’nın ilk operasyonunda 7 Ekim 2007’de Şırnak’ta 13 asker teröristlerce öldürülmüştür. Hemen arkasından Genel Kurmay Başkanlığı’nın açıklaması şu şekilde olmuştur: Terör örgütü mensupları, yurt içerisinde operasyon birliklerimizle, yurtdışına kaçış noktalarında ise ateş destek vasıtalarıyla takip edilmektedir. Ortaya çıkan bu tablo, mücadele azmimizi ve kararlılığımızı daha da artırmıştır”.327 

Suriye Devlet Başkanı, Türkiye’de terör olayları yaşanırken Ekim 2007 ayı içinde Türkiye’yi ziyaret etmiştir. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Türk 
Hükümeti’nin teröre ve terör faaliyetlerine karşı gündemine aldığı kararları desteklediklerini söylemiştir. Esad, ülkesinin, Irak'ın toprak bütünlüğü ve siyasi 
birliğinden yana olduğunu, Irak'ın bölünmesi girişimlerine kayıtsız kalmayacaklarını söylemiştir.328 

Suriye, teröre karşı “Türkiye’nin yanındayız” mesajını verdikten sonra bir hafta içinde PKK tarafından bir büyük eylem daha yapılmıştır. 21 Ekim 2007 
tarihinde Hakkâri’nin Yüksekova İlçesi Dağlıca Köyü’nde 12 asker öldürülmüş, 16 asker yaralanmış ve 8 asker de kaçırılmıştır. Saldırı sırasında 32 PKK’lı da ölü ele geçirilmiştir.329 

Türkiye’nin PKK ve Irak’a yönelik tepkisi büyük olmuştur. Türkiye’nin Kuzey Irak’a olası bir müdahalesine karşı bölge liderleri sınıra daha fazla peşmerge 
yerleştirmiştir. Talabani; PKK’nın bu olay tarihinin akşamı tek taraflı ateşkes ilan edeceğini, Barzani de PKK’nın silahlı çatışmaya devam etmek niyetinde olması 
durumunda Irak’ı terk etmesi gerektiğini söylemiştir.330 

Irak Cumhurbaşkanı Talabani PKK’nın silah bırakacağını açıklarken,Condoleezza Rice’dan gelen bir telefon sonrasında Barzani de PKK’nın ateşkes ilan 
edeceğini açıklamıştır. Bu açıklamalara rağmen PKK silah bırakmayacağını bildirmiş, Irak Başbakanı Nuri El Maliki ise, PKK bürolarının kapatılacağını ve 
PKK’nın saldırıları için Irak toprağını kullanmasının engelleneceğini söylemiştir.331 

Hakkâri’deki terör saldırısının ardından Genel Kurmay Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Başbakanlık ve İçişleri Bakanlığında hareketli saatler 
yaşanmıştır. Sınır ötesi operasyonla ilgili tüm plan ve hazırlıklar masaya yatırılmıştır.332 

Türk kamuoyundan gelen tepkiler üzerine Hükümet, TSK’ya kullanmak üzere “sınır ötesi harekât” tezkeresini çıkarmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) 
unsurlarını, Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye yönelik terör tehdidi ve saldırılarının yok edilmesi amacıyla sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere bu bölgeye göndermek için Hükümete verilen yetki süresinin, 17 Ekim 2008’den itibaren 1 yıl daha uzatılmasını öngören Başbakanlık Tezkeresi, 497 evet oyuyla TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilmiştir. Tezkere’nin süresi bir yıl ile sınırlandırılmıştır.333 

3.3.2.Nükleer Kriz, İran ve Türkiye-ABD İlişkileri 

İran’da Haziran 2005 Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Mahmut Ahmedinejad kazanmıştır. Ahmedinejad döneminin en önemli özelliği İran’ın dış politika 
açıklamalarında sert söylemlerin yer alması, başka bir deyişle İran dış politikasının sertleşmesidir.334 

İran gibi Batı dünyası ile çeşitli sorunları olan bir ülkenin, Batı karşısında sürekli taviz vererek rejiminin kalıcılığını sağlaması mümkün değildir. İran’ın 
tehlikeli olduğu konusunda uluslararası toplumda fikir birliği oluşmaya başlamıştır. Nükleer çalışmaları bağlamında Atom Enerji Ajansı ile ilişkileri gerginleşmiştir. 
Ayrıca, İsrail ve insan hakları konusunda BM’de iki defa İran aleyhinde karar çıkmıştır.335 İran’a yakın ülkeler kendisinden uzaklaşmakta ve bölge devletlerinin İran’ın nükleer çalışmalarından duydukları tedirginlik artarken 11 Nisan 2006’da İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad büyük bir basın toplantısı yaparak İran’ın uranyum zenginleştirmeyi “başardığını” açıklamıştır.336 Ahmedinejad: “İran artık nükleer enerjiye sahip ülkelerden birisidir. İran halkının direncinin sonucu olan bu çalışmalarımıza uluslararası anlaşmalar çerçevesinde devam edeceğiz” açıklamasını yapmıştır.337 İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney de ABD’nin İran’a saldırması halinde sert bir şekilde karşılığını bulacağını ve İran’ın bu karşılığı, dünyanın mümkün olan her köşesinde verebilecek kapasitede olduğunu söylemiştir.338 

İran, Batıya, kendisine yapılacak bir saldırı karşısında Irak ve Afganistan gibi 
olmayacağını ve bu saldırının sonuçlarının Batı için çok ağır olabileceği mesajını her ortamda dile getirmektedir. İran’ın bu etkinliği başta ABD olmak üzere Batı 
dünyasını ciddi şekilde tedirgin etmektedir. Batı, güvenliği açısından tehdit olarak gördüğü unsurları barındıran Ortadoğu bölgesinde nüfuza sahip olan bir İran’ın nükleer çalışmalar yapmasını istememektedir. Batılılar için nükleer silaha sahip bir İran büyük bir tehdit olarak algılanmaktadır.339 Nükleer silahların herhangi bir şekilde bölgedeki terörist grupların eline geçebileceği ihtimali ve İran’ın adeta meydan okuma halini alan açıklamaları Batının da sertleşmesine yol açmaktadır. 

3.3.3.Lübnan-İsrail Krizi ve Türkiye-ABD İlişkileri 

İki askeri Lübnan’da üslenmiş olan Hizbullah tarafından kaçırılan İsrail, 12 Temmuz 2006 tarihinde Lübnan’ı bombalamıştır. Tüm dünyanın, şiddetin Suriye’ye sıçramasından kaygılandığı bir sırada ABD, bir yandan BM’den İsrail aleyhine bir karar çıkmasını vetosuyla engellemiş, ardından ise Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora’yı arayıp, “saldırıları durdurmak için İsrail’e baskı yapacağı” sözü vermiştir. ABD’nin bu tutumu kafalarda soru işaretleri oluşturmuştur.340 

28 Temmuz’da uluslararası haber kanalı CNN’de “Larry King Show”a katılan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Tayyip Erdoğan Ortadoğu krizi konusunda, “Şu 
anda suçlu arama durumunda değiliz. Şimdi yapmamız gereken ateşkesi sağlamaktır” demiştir. Başbakan Erdoğan, Ortadoğu’dan, Türkiye-ABD ilişkilerine varıncaya kadar bir dizi konuda görüşlerini açıklamış ve Larry King’in sorularını cevaplamıştır. 

Erdoğan, Türkiye’nin ancak ateşkes sağlandıktan sonra Lübnan’da oluşturulması planlanan istikrar gücüne katılabileceğini söyleyerek, şöyle konuşmuştur: 

“ABD, Türkiye’yi bu yönde sorumluluk almaya davet etti. Mevcut duruma bakarsak elbette bu görevi yerine getirmemiz gerektiğini hissediyoruz. Mevcut 
şartlarda orantısız bir güç kullanımına tanık oluyoruz. İnanıyoruz ki, bir istikrar gücünün varlığı çok önemli olacak. Ancak Türkiye ateşkes sağlandıktan sonra böyle bir güce katkıda bulunabilir.” 341 

King’in Ortadoğu’daki krizde kimin sorumlu olduğu yönündeki sorusuna ise Erdoğan şu cevabı vermiştir: 

”Şunu çok açık, net ifade etmeliyim ki, şu anda suçlu arama durumunda 
değiliz, çünkü suçlayacak birisini ararsak bu süreci daha da tehlikeye sokarız ve 
daha duygusallaşırız. Şimdi yapmamız gereken ateşkesi sağlamaktır ve barış sürecini nasıl başlatacağımıza bakmaktır. Bardağın dolu tarafını görmeliyiz. Suçlu ararsak çözümsüzlüğe doğru ilerleriz. Kimin haklı kimin yanlış olduğu, kimin suçlanması gerektiğine tarih karar verecektir. Bunu tarihe bırakmalıyız.” 342 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İsrail’in Lübnan’ı bombalamasının 
ardından yayımladığı mesajda, barışın korunması ve kalıcı hale getirilmesi için bütün ülkelere, toplumlara ve bireylere önemli sorumluluklar düştüğünü, "Bu sebeple, barışı talep etmek; yeri geldiğinde onu korumak için harekete geçmek ve gerekli iradeyi ortaya koyabilmek demektir" demiştir. Erdoğan ayrıca, Türkiye'nin dünyada barış düzeninin korunması yolunda etkin rol oynamaya devam edeceğini ifade etmiştir.343 

Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer gelişmelerle ilgili olarak, 
“Lübnan’a asker yollanmasına karşıyım, başka ülkelerin ulusal çıkarlarını korumak görevimiz değil” sözleriyle yorumda bulunmuştur.344 

Ağustos ayında ise ateşkes baskıları tüm dünyada artmıştır. Bunun üzerine 
BM’nin ateşkes girişimi çabaları neticesinde 11 Ağustos’ta Güvenlik Konseyi 
çatışmaların sona erdirilmesine ilişkin 1701 Sayılı kararı oy birliğiyle kabul etmiştir. Karar 12 Ağustos’ta Lübnan Kabinesi tarafından onaylanmıştır. 14 Ağustos’ta taraflar arası ateşkes yürürlüğe girmiştir. Ateşkesin ardından Lübnanlı mülteciler evlerine dönmüşlerdir. Lübnan ordusu Güney Lübnan’a yerleştikçe İsrail birlikleri bölgeyi kademeli olarak terk etmişlerdir. Lübnan’a asker göndermenin doğru bir karar olduğunu söyleyen uzmanlar ise böylece Türkiye’nin Ortadoğu’daki gelişmeler karşısında seyirci kalmayacağını belirtmişler ve Lübnan’a asker göndermek ile bölgede aktif rol alınabileceğini ifade etmişlerdir. Emekli Tümgeneral Cihangir Dumanlı’ya göre Türkiye’nin böyle bir barış gücüne katılmakla sağlamayı düşündüğü en önemli fayda, “teröre karşı savaşta” ABD’nin ve İsrail’in yanında yer almak olmuştur. Dumanlı, böyle bir hareketin Türkiye’nin bölgedeki rolünü güçlendireceğini ifade etmiştir.345 

3.4.Obama Dönemi Türkiye-ABD İlişkileri 

3.4.1.Obama’nın Türkiye Ziyareti 

ABD’nin Ocak 2009’da görevine yeni başlayan Başkanı Barack Hussein Obama, 5-7 Nisan 2009 tarihinde Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulunmuştur. 346 

Amerikan Başkanı’nın Türkiye ziyareti Türk basınında ve yabancı basında 
ilgiyle karşılanmıştır. Hürriyet Gazetesi yazarı Cüneyt Ülsever’e göre Obama’nın 
ziyaretinin arkasında, Bush döneminde bozulan ABD imajının düzeltilmesi yatmıştır. Türkiye’nin Batı ittifakının en güçlü ülkesi olduğunu belirten Ülsever yazısında ayrıca ABD’nin Türkiye ile işbirliği yapmasının gerekli olduğundan bahsetmiştir.347 

ABD Başkanı Barack Obama ziyaretinin ilk gününde Başbakan Erdoğan ile 
gerçekleştirdiği görüşmesinde PKK’yı terör örgütü olarak nitelendirmiş; “PKK 
konusunda çok hassasız. Bu hassasiyetimiz benim Başkanlığım döneminde de devam edecektir” mesajını vermiştir. Obama-Erdoğan görüşmesinde, Ortadoğu sorunu da ele alınmıştır. Obama, Başbakan Erdoğan’dan İsrail ile Suriye arasında, Türkiye’nin arabuluculuğunda yapılan görüşmelerin yeniden başlamasını istemiştir. ABD Başkanı, “bu görüşmelerin Türkiye’nin arabuluculuğunda yeniden başlaması gerektiğine inanıyoruz. Bu faydalı olacaktır. Biz de tarafları bu konuda cesaretlendireceğiz” demiş, Türkiye ile ABD’nin NATO içindeki işbirliğine de işaret ederek, “bu işbirliğinin devam ettirilmesini bekliyoruz. Türkiye’nin NATO’ya katkısı çok büyük” diye konuşmuştur.348 

Obama, TBMM’de de bir konuşma yapmıştır. Bu konuşmasında Obama, 
Türk dış politikasını ilgilendiren çeşitli konulara değinmiştir. Ortadoğu’daki 
gelişmeler çerçevesinde Obama’nın konuşmasında: 

“…Önümüzdeki zorlukları konu olarak ele aldığımızda ortak hedefler için 
çalıştığımızı görüyoruz. Ortadoğu’da barışı hedefliyoruz. Hem İsrailliler hem de 

Filistinliler her ikisi de taahhütlerine uymalıdırlar. Her iki tarafta sorunları 
çözmelidirler. ABD ve Türkiye Filistinlilere ve İsraillilere yardımcı olabilir. Türkiye, Suriye ve İsrail arasındaki görüşmelere aracılık etmiştir bu eli Filistinlilere de uzatmalıyız. Bölgenin barışı tabiî ki İran’ın nükleer silah hevesinden vazgeçmesiyle sonlanabilir. Hiç kimse nükleer silahların yaygınlaşmasından yarar görmez. Nükleer silahlar bölgenin güvenliği için tehdit oluşturur. Ayrıca İslam Cumhuriyeti’nin İran’ın liderlerine de açıkça söyledim ki, ABD’nin oynayacağı bir rol vardır ve İran’ın da yapmak zorunda olduğu sorumluluklar vardır. Biz onların ekonomik ve politik birleşme sürecine girmelerini istiyoruz. Ama İran seçimini yapacak tabi ki. 

Daha iyi bir gelecek mi oluşturmak istiyorlar, yoksa silahlara mı sarılmak istiyorlar.Irak’ın güvenliği bölgenin güvenliği açısından da önemlidir…” 349 ifadeleri yer almıştır. 

Obama, Türkiye’nin yaşamış olduğu terör problemi hakkında “bir NATO 
müttefiki olarak ne PKK’yı nede başka bir örgütü desteklemiyorum” diyerek 
Türkiye’ye PKK konusunda destek olacaklarına dair bir tutum takınmıştır. Gazeteci-yazar Oktay Ekşi Obama’nın Türkiye gezisini ve TBMM’de yapmış olduğu konuşmayı olumlu bulmuş ve Türk-Amerika ilişkilerine katkısı olacağını ifade ederken,350 bir diğer köşe yazarı Yılmaz Özdil ise Obama’nın ziyaretinin ve açıklamalarının Türkiye’de son dönemde oluşan Amerikan aleyhtarlığını aşmada yararlı olduğunun altını çizmiştir.351 

3.4.2.Irak Sorunu Çerçevesinde Obama Dönemi Türkiye-ABD İlişkilerinin Geleceği Üzerine 

“Değişimin Lideri” olmak üzere352 Başkanlık seçimlerine girmiş ve seçimleri 
kazanmış olan Barack Obama’ya Türkiye, Türk-Amerikan ilişkilerinin yıpranmış 
çerçevesinin Obama dönemiyle birlikte yeniden düzeleceği, ilişkilerin hayal 
kırıklıkları ve gerginliklerin ötesinde olumlu bir zemine oturacağı algısıyla 
yaklaşmaktadır. Bu durum, Obama’nın Türkiye’ye gelişinde de yoğun derecede 
hissedilmiştir. 

“Değişimin Lideri” olarak yola çıkan Obama selefi Bush’tan farklı olarak dış 
politikada sert güç uygulamalarından ziyade yumuşak güce yönelik politikaları 
uygulayacağının işaret ve izlenimlerini vermektedir. Ancak uygulamanın şeklindeki farklılık bir yana bırakılacak olursa, ABD’nin dış politikasında gerek Cumhuriyetçi Partinin, gerekse Demokrat Partinin, tarihsel perspektiften bakıldığında aynı temel değerleri savundukları ve bu değerler ekseninde politika yürüttükleri yadsınamaz. Bu temel değerlerin başında ABD’nin dünya üzerindeki gücünün muhafaza edilmesi gelmektedir. Bu açıdan değerlendirildiğinde Obama’nın öncüllerinden hedefler bağlamında çok da farklı bir politika izlemesi beklenmemelidir. 

Obama’nın Cumhuriyetçi Parti’den farklı olarak Irak’tan stratejik, siyasi ve 
ekonomik nedenlerle çekilmek istediği söylenebilir.353 Fakat bunu yaparken de 
temkinli davranması muhtemeldir. Zaten çekilme için takvim de belirten Obama’nın tümüyle Amerikan askerini bölgeden geri çağırmayacağı da kesinleşmiştir. Yani Obama’nın Irak’taki Amerikan askeri varlığını tamamen bitirmek değilse bile önemli ölçüde azaltma yönünde çaba harcayacağı ve kamuoyunun kendisinden beklediği değişimi biraz da olsa yerine getireceği öngörülebilir. Dolayısıyla, ABD kendi isteği ile ayrılmadığı sürece Irak’ta konuşlanacak ve Ortadoğu’da önemli bir üs elde edecektir. 

Obama dönemi ile birlikte ABD-Türkiye ilişkilerinin yöneliminin hangi 
aşamalardan geçeceği ile ilgili ileriye yönelik öngörülerde bulunabilmek için şu an henüz erkendir. ABD’nin Dış Politikasında özellikle Türkiye’nin yakın coğrafyasına yönelik tutum ve uygulamalar kuşkusuz ki Türkiye-ABD ilişkilerinin biçimlenmesini etkileyecektir. Yine denilebilir ki Türkiye’nin jeopolitik konumu, bugünden bakıldığında ilerisi içinde ABD’nin bölgesel ve küresel politikalarında önem taşıyacaktır. 

BÖLÜM DİPNOTLARI;

322 M. Ali Kışlalı (2005), “Çuval Olayı Unutulur Mu?”, 
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=158071, (28.12.2009). 
323 Sedat Ergin, (2006). “Sülaymaniye Baskını”, Yazarların Kaleminden Manşetlerin Öyküsü (der.) T. 
Türenç, S. Kaplan, Doğan Kitap, İstanbul: s.290. 
324 http://dunyagazetesi.com.tr/haberArsiv.asp?id=133809, (21.12.2009). 
325 Murat Yetkin (2007), “Süleymaniye’de Gerçekte Neler Oldu?”, 
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=213510, (28.12.2009). Ayrıca, Yavuz, 2006: 221. 
326 “Portre: Türk-Amerikan İlişkileri”, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=155626, 
(31.12.2009).
327 “Şırnak’ta 13 Şehit”, Cumhuriyet Gazetesi, 8 Ekim 2007, s.8. 
328 Uğur Ergan, Ümit Çetin (2007), “Beşar Esad’a Yemek Dışişleri Konutu’nda”, 
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=7499198&tarih=2007-10-17, (28.12.2009). 
329 Tolga Şardan Barkın (2007), “PKK’dan Dağlıca Baskını: 12 Şehit”, 
http://www.milliyet.com.tr/2007/10/22/guncel/agun.html, (28.12.2009). 
330 “PKK Savaşacaksa Irak’ı 
Terk Etmeli”, Hürriyet Gazetesi, 22 Ekim 2007, s.20. 
331 “Barzani’den Operasyon Tehdidi”, http://www.hurriyet.com.tr/dunya/7889717.asp, (18.12.2009). 
332 “Bedel Neyse Ödenir”, Cumhuriyet Gazetesi, 22 Ekim 2007, s.9. 
333 “Sınır Ötesi Tezkere Meclis’te Kabul Edildi”, http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/461631.asp,  (28.12.2009).
334 İran dünya kamuoyunun tepkilerine rağmen nükleer çalışmalarına hız vermiştir. Arif Keskin  (2005), “İran’ın Nükleer Çabaları: Hedefler, Tartışmalar, Sonuçlar”, 
http://www.turksam.org/tr/a77.html, (28.12.2009). 
335 Kararlar için bk “Security Council Demands Iran Suspend Uranium Enrichment By 31 August 
http://www.un.org/News/Press/docs/2006/sc8792.doc.htm (18.12.2009). 
336 Ahmedinejad’ın basın toplantısı hakkında bk. Nerdun Hacıoğlu, “İran Tokamak Yapmış”, 
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=4241302&tarih=2006-04-12 (18.12.2009). İran’ın 
nükleer çalışmaları için Bkz. Zbigniew Brzezinski ve Robert M. Gates, (2006): İran’ın Zamanı Geldi, 
Çev. Sermin Karakale, Profil Yayıncılık, İstanbul: ss. 39-46. 
337Nerdun Hacıoğlu, “İran Tokamak Yapmış”, 
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=4241302&tarih=2006-04-12 (18.12.2009). 
338 Gökhan Çetinsaya, Talha Köse, (2006): İran Dosyası, SETA Vakfı Yayınları, Rapor No: ST2-706, Ankara: s.39. 
339 Arif Keskin (2005), “İran’ın Nükleer Çabaları: Hedefler, Tartışmalar, Sonuçlar”, 
http://www.turksam.org/tr/a77.html, (28.12.2009). 
340 “Dünya Dur Diyor İsrail Vuruyor”, Hürriyet Gazetesi, 15Temmuz 2006,s.22. 
341 “Suçlu Arama Zamanı Değil”, Hürriyet Gazetesi, 29Temmuz 2006, s.26. 
342 “Suçlu Arama Zamanı Değil”, Hürriyet Gazetesi, 29Temmuz 2006, s.26. 
343 “Barış Gününe Lübnan’a Asker Gönderme Kararı Damgasını Vurdu”, 
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=197566, (28.12.2009). 
344 Enis Berberoğlu (2006), “Sezer: Lübnan’a Asker Yollanmasına Karşıyım”, 
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/4982142.asp, (28.12.2009). 
345 Cihangir Dumanlı, (2006a): “Barış Gücü Ne Yapacak”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:112, s.7. 
346 “Obama Türkiye’de”, http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=11370337&tarih=200904-
05, (28.12.2009).
347 Cüneyt Ülsever, “Yönetim Kurulu Başkanı Obama”, Hürriyet Gazetesi, 05 Nisan 2009, s.9. 
348 Zeynep Gürcanlı, “Obama’dan Erdoğan’a Jest”, Hürriyet Gazetesi, 07 Nisan 2009, s.11. 
349 Başkan Obama’nın TBMM’de yaptığı konuşmanın tamamı için bk. 
http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem23/yil3/bas/b072m.htm, (28.12.2009). 
350 Oktay Ekşi, “O Bile Yeterdi”, Hürriyet Gazetesi, 07 Nisan 2009, s.9. 
351 Yılmaz Özdil, “Dear Obama”, Hürriyet Gazetesi, 07 Nisan 2009, s.9. 
352 Obama’yı Değişimin Lideri olarak gören yazılar için örnek olarak bk. 
http://www.thepracticeofleadership.net/2009/02/15/four-change-leadership-practices-from-presidentobama/ (18.12.2009).
353 Şanlı Bahadır Koç, (2008): “Yeni ABD Başkanı Barack Obama ve Türk Amerikan İlişkileri”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 104, s. 28. 


10 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR



***

11 EYLÜL SALDIRILARI SONRASI ABD DIŞ POLİTİKASINDA ORTADOĞU VE TÜRKİYE ABD İLİŞKİLERİ BÖLÜM 8


11 EYLÜL SALDIRILARI SONRASI ABD DIŞ  POLİTİKASINDA ORTADOĞU VE TÜRKİYE  ABD  İLİŞKİLERİ BÖLÜM 8




3.2.4.1. Büyük Ortadoğu Projesi’nin Yansımaları 


Plan taslağının Şubat 2004’de Londra merkezli El-Hayat Gazetesinde yayımlanmasının ardından Arap Liderler, sert tepkiler göstermişler ve Amerika’nın bu yöndeki çabalarını, “değişim dayatması'” olduğu gerekçesi ile eleştirmişlerdir.286 Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, planın “hayalci” olduğu yönünde bir açıklama yapmıştır. Le Figaro’ya konuşan Mübarek, “Dışarıdan dayatılan bir girişim insanlar tarafından reddedilir, bütün bölgede anarşiye yol açar. ABD’liler bu tehlikeyi anlayamıyor. Bu sadece Ortadoğu’ya hapsedilemeyip Avrupa ve ABD’ye de ulaşacak olan terörizmin eline koz verir, şayet aşırılık yanlıları kazanırsa demokrasiyi unutabilirsiniz” diyerek projeyi eleştirmiştir.287 Dönemin Filistin Başbakanı Ahmed Kurey ise Filistin sorunu çözülmeden Ortadoğu’da daha geniş demokratik reformlar yapılamayacağını belirtmiştir. Suudi veliaht Prensi Abdullah ile Pakistan lideri Pervez Müşerref de Müslüman ve Arap ülkelere dışarıdan dayatılacak bir reforma karşı olduklarını belirtmişlerdir. Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa, Amerikan girişimini alaylı bir ifadeyle “Sanki Ortadoğu deneme tahtası olacakmış gibi gökten girişim yağıyor” ifadesini kullanmıştır.288 Müttefikleri arasında inanılırlığını ve güvenilirliliğini kaybettiği gözlenen ABD’nin bu yaklaşımının, kaçınılmaz olarak olumsuz tepkileri de beraberinde getirmiş olduğu söylenebilir. 

Serhat Erkmen bu noktada Wallerstein’a vurgu yaparak ABD’nin, 200 yılda kazandığı inandırıcılığını 1960’larda altın rezervini tükettiğinden daha hızlı 
kaybetmekte olduğunu söylemektedir.289 

Bu proje kapsamında ABD, Ortadoğu ülkelerine “Ilımlı İslam” modeli olarak Türkiye modelini örnek göstermiş ve bu yolla demokratik rejimlerin yayılmasının 
hedeflendiği belirtilmiştir. Ancak ABD’nin Türkiye’yi model gösterirken, bir yandan da reform yapılması gereken ülkeler arasında sayması, planın kendisiyle çelişen yönlerinden bir tanesini ortaya çıkarmıştır. Türkiye’nin “Ilımlı İslam” modeli olarak gösterilmesine Türk yetkilileri ve Türk kamuoyu tepki göstermiş, Türkiye'nin demokratik ve laik kimliğine vurgu yapılmıştır. 

Dönemin Türkiye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Nisan 2004’te Harp Akademilerinde yapmış olduğu konuşma da: 

“Ortadoğu tasarısı bağlamında Türkiye'nin konumu ve oynayabileceği rol konusunda son günlerde çeşitli yorumlar yapıldığını görmekteyiz. Bu bağlamda, şu noktayı özellikle vurgulamakta yarar görüyorum: Türkiye, Büyük Ortadoğu tasarısının hedef aldığı ülkeler arasında olamaz. Bunun tersini düşünenler varsa, 
onlara bu anlayışlarını değiştirmelerini öneririm. Laik Türkiye'ye sözde "İslam Cumhuriyeti" tanımlaması getirmek, ya da “Ilımlı İslam” gibi anlamsız nitelemelerle kimi modelleri bilinçaltından benimsetmeye çalışmak yersizdir ve kabul edilemez. 

Bu öngörünün ardındaki gerçeği saptayabilmek için, Yüce Atatürk'ün söylemiyle “ufku görmek yetmez, ufkun ötesini görebilmek gerekir”. “Ilımlı 
İslam” Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin rejimi olmadığına göre, önce devletimiz için yeni bir rejim öngörüldüğü anlaşılmaktadır.
 “Ilımlı İslam” modeli, İslam dinini kabul eden diğer ülkeler için bir ilerleme sayılsa da, Türkiye Cumhuriyeti yönünden büyük bir geriye gidiş, daha açık söylemiyle “irticai” bir modeldir. 

İşin ilginç yanı, bu modelin toplumları demokratikleştirmek için 
öngörüldüğünün ileri sürülmesidir. İster “ılımlı”, ister “köktendinci” olsun, din 
devleti ile demokrasinin yan yana getirilmesi tarihe ve bilime ters düşen bir 
yaklaşımdır. Türkiye, rejim seçimini Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte 81 yıl önce yapmıştır. Bu rejim, Atatürk ilke ve devrimleriyle Atatürk Milliyetçiliği'ne bağlı, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti temelinde biçimlenen aydınlanmacı ve çağdaş bir rejimdir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi, coğrafi yönden üniter devlet yapısını, yönetsel yönden laik, demokratik, sosyal, hukuk devletini, siyasal yönden tam bağımsızlık ilkesini, ekonomik, toplumsal, kültürel, sanatsal yönden de çağdaş bir Türkiye'yi hedeflemektedir. Türk Devriminin genel amacı, aydınlanma çağını yakalamak ve Türk toplumunu çağdaşlaştırmaktır. Devrimin temeli, amacına bağlı olarak laiklik ilkesidir. Laiklik ilkesi, Türkiye Cumhuriyeti'ni oluşturan tüm değerlerin temel taşıdır.” 290 sözleri Türkiye’yi “ılımlı İslam” modeli olarak değerlendirenlere bir yanıt niteliği taşımıştır. 

Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök de 20 Nisan 2005’de yaptığı 
konuşmada; 

“Başta ABD olmak üzere küresel aktörlerin Ortadoğu bölgesini terörün 
kaynağı olarak gördükleri ve terör ve demokrasinin bir arada barınamayacağın dan hareketle demokratikleşme üzerinde durmaktadırlar. Bu nedenle Ortadoğu’ya ilişkin projeler geliştirmektedirler. Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi bunlar içinde en kapsamlı olanıdır. Proje 22 ülkeyi kapsamaktadır. Türkiye laik; demokratik, sosyal bir hukuk devletidir. Türkiye ne bir İslam devleti ne de bir İslam ülkesidir. Türkiye’yi model olarak göstererek; nüfusun büyük bölümü Müslüman olan ülkelerin kolaylıkla demokratik bir yapıya dönüşebileceği sonucunu çıkarmak yanıltıcı olabilir. Laiklik süreci yaşamayan, bu deneyime sahip olmayan ülkelerin demokratik bir yapıya kolaylıkla ulaşabileceğini söylemek bir iddiadan öte geçemeyebilir. Laiklik ilkesi, Türkiye’nin kilit taşıdır. Türkiye, bu nitelikleriyle “Türkiye Cumhuriyeti olarak model gösterilebilir. Ancak başka ülkelerin kabul edeceği bir Ilımlı İslam devleti modeline dönüştürmek istenmesi halinde bu yaklaşıma ulusça karşı çıkılacağı asla gözden kaçırılmamalıdır.” 291 diyerek projeyi eleştirmiştir. 

Emre Kongar da benzer bir şekilde “Ilımlı İslam” anlayışının Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturan laiklik ilkesiyle çatışacağını öne sürerek, “Ilımlı İslam” modelinin laik düzenden geriye gidişi gerektirdiğini belirtmiştir.292 

Akademisyen Çağrı Erhan ise BOP’u ve ABD’yi şu şekilde eleştirmiştir: 
“İsmet Paşa, “büyük devletle münasebetler ayı ile yatağa girmeye benzer” dediğinde, dünyada hala iki kutuplu bir düzen vardı ve çeşitli konularda dengelere oynama, manevralar yapabilme dış politika olasılıkları halindeydi. Bugün ise, İmparator Bush’un “ilahi misyonunu” sorgulamaya kalktığınızda bile “çarmıha gerilme” tehdidiyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Şer eksenine dâhil edilmeseniz bile, en azından asi devletsinizdir ya da sizden beklenen liderliği 
gösterememişsinizdir”.293 

ABD, Türkiye’yi “ılımlı İslam” modeli olarak gösterme yönündeki tutumunu İstanbul’da yapılacak NATO Zirvesi öncesinde değiştirmiş, Başkan Bush da gerek zirvede gerek zirve öncesi toplantılarda Türkiye’nin laik ve demokratik kimliğine vurgu yapmıştır.294 

3.3. 11 Eylül Sonrası Türkiye-ABD İlişkileri 

11 Eylül saldırıları, Türk-Amerikan ilişkilerini doğrudan veya dolaylı etkileyecek sonuçları da beraberinde getirmiştir. İkili ilişkiler açısından belki de en 
önemli gelişme, ABD’nin terörizme karşı verdiği mücadeleyi gündeminin en üstüne yerleştirmesi ve tüm iç ve dış politika unsurlarını bu doğrultuda şekillendirmeye başlamasıdır. Bu önem, 11 Eylül saldırıları ile birlikte iki ülke ilişkilerinin, “terörizm ile mücadelede Türkiye’nin rolü” etrafında yeniden yapılanmaya başlamasından kaynaklanmaktadır. Saldırılar, dünyayı değiştirmemiş olsa bile, ABD’nin dünyaya bakışını önemli ölçüde etkilemiştir. En azından ABD yönetimi açısından değerlendirildiğinde, güvenlik merkezli, “teröristler ve teröristler ile destekçilerine karşı terörizmle mücadele edenler” olmak üzere iki taraflı bakış ABD kamuoyunda etkili olmuştur. ABD’nin dış politika öncelikleri terörizmle savaş kavramı etrafında değişmiş, tehdit tanımları somutlaştırılmış, hedef ülkeler belirlenip listelenmiştir.295 

ABD Başkanı George W. Bush’un 16 Eylül 2001’de Camp David’de Ulusal Güvenlik Kabinesi’yle yaptığı toplantı sonrasında ABD Başkan Yardımcısı Dick 
Cheney, “Bin Ladin’i koruyan ülkelerde ABD’nin gazabına uğrayacaktır” derken ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Amerika’ya yönelik saldırılardan sorumlu olan “terörist ağının” bir kişiyi aştığını, ABD'nin, teröristlere ve terör örgütlerine yataklık eden ülkelere de yöneleceğini açıklamıştır.296 Türkiye’nin ABD’nin terörle mücadelesine verdiği hızlı ve somut destek, ABD tarafından son derece olumlu karşılanmıştır. 

Türkiye, ABD’nin Afganistan operasyonu başladıktan hemen sonra Kuzey İttifakına askeri teknik yardımda bulunmuş ve Afganistan’daki Uluslararası Askeri Güce (ISAF) asker yollamıştır. Türkiye, bu konudaki girişimciliğini sürdürerek, ISAF komutasını, çekincelerinin ABD tarafından verilen güvencelerle ortadan 20 Haziran 2002’de İngiltere’den devralmıştır.297

2001 yılı sonunda ABD’nin desteğiyle IMF’den Türkiye’ye aktarılan ek 
yardımlar olmuştur.298 Her ne kadar performanslarında belirgin farklar söz konusu olsa da, benzer nitelikte bir ekonomik krizle boğuşan Arjantin’e IMF’nin ve ABD’nin kredileri kesmesi ve Türkiye ile olan ilişkilere verilen önemin artmasının 11 Eylül sonrası Türkiye’ye verilen stratejik önem ile alakalı olduğu yadsınamaz.299 

Bu doğrultuda, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in Ocak 2002’de gerçekleştirdiği ABD seyahati sırasında ticari ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi için genel de olsa siyasi bir irade ortaya konulmuştur. Bu seyahat sırasında iki ülke arasında bir “Ekonomik Ortaklık Komisyonu” kurulmuş300 ve ABD Dışişleri Bakanlığından önemli bir isim olan Alan Larson, Komisyonun başına getirilmiştir. 

2002 yılının ikinci yarısı Türkiye’de, erken genel seçim kararı alınmış ve 
yapılan seçimler sonucunda 3 Kasım 2002 tarihinde Adalet ve Kalkınma Partisi 
(AKP) tek başına iktidara gelmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) TBMM’ye giren ikinci parti olurken ana muhalefeti oluşturmuştur. Anavatan Partisi (ANAP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Demokratik Sol Parti (DSP) %10 barajını aşamayarak TBMM’ye girememiştir.301 AKP’nin seçim galibiyeti ile Türk-Amerikan ilişkileri de yeni bir döneme girmiştir. 

2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgal etmeye karar vermesiyle Türkiye-ABD 
ilişkilerine gergin bir hava hâkim olmaya başlamıştır. Günümüzdeki ilişkilerin iyi bir şekilde okunabilmesi adına bu dönemden (2003) günümüze Türk-Amerikan 
ilişkilerini Ortadoğu’daki gelişmeler çerçevesinde analiz etmek gerekmektedir. 

3.3.1.2003 Irak Savaşı Çerçevesinde Türkiye-ABD İlişkileri 

11 Eylül saldırılarının bir diğer sonucu, Irak’ın Afganistan’dan sonra ABD 
için “ikinci hedef” haline gelmesi olmuştur. Irak’a askeri operasyonu güvenlik 
gerekçeleriyle savunan ABD yönetiminin302 elini güçlendiren bu saldırılar, Irak’a yapılması planlanan operasyonun, artık gerekliliğinden ziyade zaman ve şeklinin tartışıldığı bir duruma dönüşmüştür. ABD’nin Irak’ı işgal etmesi ve mevcut durumu kelimenin tam anlamıyla alt üst etmesi sonrasında Türkiye’nin bölgeye olan ilgisi çeşitli kaygıları da beraberinde getirmiştir. Öncelikle Türkiye, Irak’ın toprak bütünlüğünden yana kesin bir tavır almış ve aksi gelişmeler hakkında endişelerini sıkça dile getirmiştir.303 

Türkiye’nin Irak’a ilişkin temel kaygısı ülkenin toprak bütünlüğünün 
korunmasıdır. Türkiye Irak’ın toprak bütünlüğü için en başından bu yana Irak’a 
güçlü bir destek vermiştir. Türkiye, Irak politikasını büyük ölçüde bu çerçevede 
oluşturmaktadır.304 Yani Türkiye’nin Kuzey Irak’a bakışı Irak politikasını da 
şekillendirmektedir. Irak’ın işgali ile bu topraklarda konuşlandığı düşünülen 5.000 dolaylarındaki PKK’lı teröristin varlığı ve etkinlik kazanması ihtimalinin olması konusunda Türkiye ciddi endişeler duymaktadır.305 Ayrıca Kerkük’ün Kürt gruplara geçmesi ve Türkmenlere yönelik herhangi bir saldırının olması ve Türkmenlerin Irak’taki statülerinin zayıflatılması konuları hakkında kaygılanan Türkiye, bu konuda referandum çağrılarını geciktirmek için girişimlerde bulunmuştur.306 Dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Brüksel’ de gerçekleştirilen NATO Dışişleri Bakanları toplantısında Türkiye’nin Irak ve Kuzey Irak ile ilgili kaygılarını açıkça belirtmiştir.307 

3.3.1.1.Tezkereler ve Krizler 

AKP iktidar oluşuyla birlikte önemli sorunlarla karşı karşıya gelmiştir. Bu sorunlardan biri BOP çerçevesinde şekillenen Irak krizi olmuştur. Ancak ABD’nin 
Birleşmiş Milletler (BM) kararı olmaksızın Irak’ı vurmak istemesi, Türkiye’nin karar alma sürecine zaman kazandırıcı bir faktör olarak etki etmiştir. Türkiye 27 Ocak 2003’te açıklanacak olan BM silah denetçileri raporunu308 bekleme kararı almıştır. ABD ise, Türkiye’den; kara, hava ve deniz alanlarında serbestlik talep etmiştir. Bunun için yoğun bir müzakere süreci başlatılmıştır.309 

ABD’nin olası Irak operasyonu halinde Türkiye’nin uğrayacağı ekonomik zarar konusunda Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ve Devlet Bakanı Ali Babacan’ın 
başta ABD Başkanı Bush olmak üzere, ABD yönetiminin ekonomi yetkilileri ile yaptıkları görüşmelerde ABD’den ekonomik destek talep edilmiş310 ancak taraflar arasında gerçekleştirilen müzakerelerde bir uzlaşmaya varılamamıştır.311 Müzakereler devam ederken, Hükümet 4 Şubat’ta yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında ABD’ye verilecek izin tezkerelerini bölme kararı almıştır.312 Bu Türkiye’nin biraz daha zaman kazanması anlamına gelmiştir. ABD askerlerinin Türkiye’de üs modernizasyonuna izin verecek olan birinci tezkere 6 Şubat 2003’te Mecliste 193’e karşı 308 oyla kabul edilmiştir. 
Bu tezkere Türkiye’ye üs modernizasyonu için gelecek ABD askerlerinin 3 ay süre ile Türkiye’de bulunmalarına izin vermiştir.313 

İkinci tezkere 1 Mart 2003’te Meclis’te oylamaya sunulmuştur.314 Oturuma 553 milletvekili katılmıştır. Sandıklardan 264 Kabul, 250 Red ve 19 Çekimser oy 
çıkmıştır. Aslında her şey normalmiş ve tezkere çıkmış gibi görünmüş, hatta 

Washington’a ilk giden haber “Tezkere geçti” yönünde olmuştur.315 Anayasa’nın 96. maddesi ve Meclis İç Tüzüğünün 146. maddesine göre, Meclis Kararları katılanların salt çoğunluğuyla kabul edileceğinden dolayı, 267 salt çoğunluk rakamı sağlanamadığından Tezkere evet oyları çok olmasına rağmen, kabul edilmemiştir.316 

Tezkerenin TBMM’de reddinin ardından TBMM Başkanı Bülent Arınç, Meclis hukukçuları ile bir toplantı yapmıştır. Görüşmenin ardından Arınç “bu 
Meclis’in kararıdır, bu Meclis’in gücünü bütün dünya görmelidir ve herkes bu kararın arkasında durmalıdır. Milletin iradesi böyle tecelli etmiştir” şeklinde 
açıklama yapmıştır. Dönemin Başbakanı Abdullah Gül de konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Meclis’in kararına herkesin saygı göstermesi gerektiğini” söylemiştir. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal gazetecilere yaptığı açıklamada, “TBMM’nin, Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu, parlamentonun milletin tercihlerine saygılı olduğunu ülkeye ve dünyaya bir kez daha gösterdiğini” belirtmiştir.317 

İkinci tezkerenin Meclisten geçmemesi Türk-Amerikan ilişkilerinde soğukluğa yol açmıştır. Böylece “stratejik ortaklık” olarak adlandırılan ilişkiler, 
özellikle ABD tarafından rafa kaldırılırken, ilişkiler karşılıklı güven krizine dönüşmüştür.318 

Süleyman Demirel bu konuyu şöyle değerlendirmiştir: 

“Sorun bölgede bir devlet meydana getirilmesidir. Bu, Türkiye için sıkıntı yaratacaktır. Bazı şeylerde eti kokutmadan yedireceksiniz. 1 Mart tezkeresi 
Meclis’ten geçmeliydi. Amerika’nın Irak’a savaş açması yanlıştı. Tamam, ama savaş açtıktan sonra biz Irak’ta söz ve kontrol sahibi olmalıydık.”319 

Türkiye bir iyi niyet göstergesi olarak ABD’nin Irak’a saldırıyı başlattığı 20 Mart günü Türkiye’nin hava sahasının Irak harekâtına katılan ülkelerin uçaklarına 
açılması ve Türk askerinin Kuzey Irak’a gönderilmesi için hükümete 6 ay süreyle izin vermeyi öngören üçüncü tezkereyi Meclise sevk etmiştir. Oylama sonucu 
üçüncü tezkere 332 evet 202 hayır 1 çekimser oyla kabul edilmiştir.320 

Yurt dışına asker gönderme ve ABD’ye hava sahasını kullandırma yetkisi veren bu tezkereyle ilgili yapılan değerlendirmelerde tezkerenin savaş sonrası Irak’ta söz sahibi olabilmek, Türkiye’nin Ortadoğu’daki çıkarlarını korumak, PKK’nın bölgedeki etkinliğini sona erdirmek ve ABD ile bozulan ilişkilerin yeniden düzeltilmesi açısından büyük önem taşıdığı belirtilmiştir.321 

BÖLÜM DİPNOTLARI;

286 Çelik, Gürtuna, 2005: 65. 
287 Çelik, Gürtuna, 2005: 66. 
288 Cenap Çakmak, (2008), “Bush’un Dış Politikası ve Büyük Ortadoğu Projesi”, 
http://www.bilgesam.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=162:bushun-dpolitikas-ve-bueyuek-ortadou-projesi&catid=98:analizler-abd&Iltemid=135, (30.12.2009). 
289 Serhat Erkmen, (2004): “ABD, Büyük Ortadoğu ve Türkiye”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt:5, Sayı:52, s.17. 
290 www.belgenet.com/2004/sezer_140404.html (07.02.2008). 
291 Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün Harp Akademileri Komutanlığındaki Yıllık Değerlendirme Konuşması, 
http://www.tsk.tr/10_ARSIV/10_1_Basin_Yayin_Faaliyetleri/10_1_7_Konusmalar/2005/yıllık degerlendirme_200405.html, (25.12.2009).
292Emre Kongar, (2004), “ABD Ilımlı İslam ve Türkiye”, 
http://www.kongar.org/aydinlanma/2004/425_ABD_Ilimli_Islam_ve_Turkiye.php, (25.12.2009). 
293 Çağrı Erhan, (2005): “ABD ile Nereye”, Panorama Dergisi, Sayı:9, s.4. 
294 Çelik, Gürtuna, 2005: 55, İstanbul’daki NATO Zirvesinin ayrıntıları için; http://www.nato.int/docu/review/2005/issue4/turkish/art1.html (18.12.2009). 
295 www.tusiad.us/Content/uploaded/TURKIYE-ABD_ILISKILERI-UPDATE2.PDF (11.12.2008).
296 “ABD: Hedef Birden Fazla”, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=14556, (25.12.2009).
297 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2002/haziran2002.htm, (25.12.2009).
298 Türkiye, IMF ile imzalanan Stand-by anlaşması çerçevesinde 2000 yılında 22.017.840 ABD Doları almıştır. http://www2.tbmm.gov.tr/d21/7/7-5799c.pdf, (25.12.2009), IMF Türkiye’nin 11 Eylül olaylarından önemli ölçüde etkilendiğini öne sürerek 2001 yılında Türkiye’ye ek yardım verilmesini 
kararlaştırmıştır. ABD’de bu kararı desteklemiştir. http://www.voanews.com/turkish/archive/200111/
a-2001-11-15-1-1.cfm?moddate=2001-11-15, (25.12.2009). 
299 Şanlı Bahadır Koç (2008), “Yeni ABD Başkanı Barack Obama ve Türk-Amerikan İlişkileri”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt:9, Sayı:104, s.25. 
300 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2002/ocak2002.htm, (25.12.2009). 
301 Seçim sonuçlarının ayrıntıları için bk. http://www.ysk.gov.tr/ysk/index.html, (18.12.2009). 
302 http://www.guardian.co.uk/world/2003/mar/18/usa.iraq, (18.12.2009). 
303 Erol Kurubaş, (2003): “Türkiye-Suriye-İran Arasındaki İşbirliği Çabalarının Analizi ve Ortadoğu’daki Güç Dengelerine Etkisi”, Avrasya Dosyası, ASAM Yayınları, Cilt: 9, Sayı: 4.Ankara: s.205. 
304 http://www.baghdad.emb.mfa.gov.tr/ShowInfoNotes.aspx?ID=465, (25.12.2009). 
305 Kurubaş, 2003: 205, Ayrıca, http://www.mfa.gov.tr/pkk_kongra-gel.tr.mfa, (25.12.2009). 
306 “Kerkük’te Referandum Bilmecesi”, http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/419610.asp, (25.12.2009), Ayrıca, Kurubaş, 2003: 205. 
307 Fikret Bila, “Gül’ün Sitemi”, Milliyet Gazetesi, 4 Nisan 2003, s.12. 
308 BM Raporu için bk. http://www.foreignpolicy.org.tr/documents/iaea_270103_p.htm (18.12.2009). 
309 Yavuz, 2006: 170. 
310 http://arsiv.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2003/02/15/dunya/dunya.2html, (30.12.2009). 
311 “ABD: Türkiye Paketi 20 Milyar Dolar olacak”, 
http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=130680, (31.12.2009) ;
 “Başkan Bush’dan Rest:Ya Tezkere Ya B planı”, http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=128001, (31.12.2009). 
312 Deniz Zeyrek, “Irak İçin Üç Tezkere”, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=65081 (18.12.2009).
313 Mehmet Şahin, (2006): ”Irak Bağlamında Türk-Amerikan İlişkileri, Beş Deniz Havzasında Türkiye (der.) M. Aydın-Ç. Erhan, Siyasal Kitabevi, Ankara: ss.271-274. 
314“TBMM’de Tarihi Oturum”, http://www.belgenet.com/2003/tbmm_010303.html, (18.12.2009). 
315 Yavuz, 2006: 178. 
316 http://www.belgenet.com/2003/tbmm_010303.html, (28.12.2009). Ayrıca, Taştekin, 2006: 271. 
317 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2003/mart2003.htm, (28.12.2009). 
318 Cenap Çakmak (2005), “Türk-Amerikan İlişkilerinin Yeniden Yapılandırılması”, 
http://www.tasam.org/index.php?altid=46, (28.12.2009). 
319 Tufan Türenç, “Demirel’den Analizler Öneriler ve Dersler”, Hürriyet Gazetesi, 14 Eylül 2005, s.1. 
320 “Tezkere 202’ye karşı 332 oyla Kabul Edildi”, 
http://www.radikal.com.tr/haberphp?haberno=69580, (31.12.2009) ; Taştekin, 2006: 274. 
321AREM Basın Değerlendirmesi (2003), “Irak’a Asker Gönderilmesinin İç Güvenliğimize Etkileri” 
http://www.arem.gov.tr/rapor/basin/iraka_asker_g%F6nderilmesi.htm, (28.12.2009). 

9 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***

11 EYLÜL SALDIRILARI SONRASI ABD DIŞ POLİTİKASINDA ORTADOĞU VE TÜRKİYE ABD İLİŞKİLERİ BÖLÜM 7

11 EYLÜL SALDIRILARI SONRASI ABD DIŞ  POLİTİKASINDA ORTADOĞU VE TÜRKİYE  ABD  İLİŞKİLERİ BÖLÜM 7



ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri Irak’a hava saldırısı gerçekleştirmişler 
ve böylece İkinci Körfez Savaşı başlamıştır. ABD’nin Irak’a girdiği ilk gün dünya 
kamuoyundan çok büyük tepkiler gelmiştir. Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı 
Jacques Chirac, saldırının BM’nin onayı olmadan gerçekleşmesinden büyük üzüntü duyduğunu belirtmiş; “Fransa, operasyonların, hızlı ve olabildiğince az insanın ölümüyle sonuçlanmasını ve insanlık için bir felakete neden olmamasını ümit ediyor” demiştir. Chirac şöyle devam etmiştir: “Fransa, haklı ve uzun ömürlü çözümler bulma yolunda dünyaya gereken baskıyı yapacaktır. Bu da ancak, Irak’a barış getirmekle yükümlü tek yasal çatı olan BM’de mümkündür.” Dönemin Almanya Başbakanı Gerhard Schröder ise, “Savaş, her zaman politika için bir yenilgidir” demiştir. Başbakan, ülkesinin, sorunun barışçıl yollarla çözülememesinden büyük üzüntü duyduğunu belirtmiştir. Rusya’da ise Devlet Başkanı Vladimir Putin, saldırıyı “ciddi bir politik hata” olarak nitelendirmiş, ABD’yi Irak saldırısını durdurmaya davet etmiştir.248 

Çin’den de büyük tepki gelmiştir. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Kong Quan, saldırının, uluslararası topluluğun karşıtlığı göz ardı edilerek yapıldığını  söylemiştir. Çin’in Irak sorununun barışçıl yollardan çözülebileceği yönündeki tutumunun devam ettiğini söyleyen Kong, hükümetinin barış yönündeki çabalarının devam edeceğini ifade etmiştir. İran’da Dışişleri Bakanı Kemal Harrazi, saldırıyı kınayarak, eylemin “yasadışı” olduğunu bildirmiştir. Harrazi, İran’ın savaşta hiç kimsenin yanında olmayacağını söylemiştir. İran, hava sahasını savaşçı güçlere kapatırken sınırlarını da kapatarak, mültecilere Irak sınırında hizmet vermeye başlamıştır. 249 
Erol Manisalı’ya göre, ABD kendi gölgesi ile savaşan bir dev durumundadır. Kendi gölgesiyle savaşırken de etrafı yakıp dökmekte ve böylelikle dünyadaki en büyük güç olduğunu kanıtlamaya çalışmaktadır.250 

Bundan sonraki birkaç gün başta Bağdat olmak üzere, tüm Irak’a uçaklarla 
bomba yağdırılması ile geçmiştir. Zaten savunma gücü daha öncelerde birçok kez yok edilen ve ambargolar altında tamamen ezilmiş olan Irak uzun süre 
direnememiştir. 3 Nisan 2003 tarihinde ABD askeri gücü Saddam Hüseyin 
Uluslararası Havaalanına girmiştir. Tarihler 9 Nisan 2003’ü gösterdiğinde Amerikan askerlerinin Firdevs Meydanına girmesi, ardından Saddam Hüseyin’in Bağdat’ın merkezinde olan heykelinin ABD askerlerinin yardımıyla, Irak’lı kalabalık bir grup tarafından yıkılmasıyla Tayyar Arı’ya göre 12 yıldır “oynanan oyun” sona ermiştir.251 

13 Nisan 2003’te ABD birlikleri Saddam Hüseyin’in doğum yeri olan Tikrit’e 
girmişlerdir. ABD savaş boyunca139 asker kaybederek Irak işgalini tamamlamış, hayatını kaybeden Iraklı sivillerin sayısı ise 15.470 ile 17.700 arasında olmuştur.252 
İngiltere’de savaş karşıtı tutum sergileyen yayın kuruluşlarından biri olan 
Independent on Sunday gazetesi, bir açık mektupla, Başbakan Tony Blair’e “peki Bay Blair şimdi söyleyin artık, nerede bu kitle imha silahları?” diye sorarak Irak’ta şu ana kadar tek bir yasaklanmış füze başlığı, kimyasal silah izi, Kitle İmha Silahlarına ilişkin tek delil bulunamadığını belirtmiştir. Irak’ta binlerce sivilin ölümü, kentlerin yağmalanması ve bir siyasal, toplumsal kargaşanın yaşanmasına yol açan savaşın amacının Saddam rejiminin elindeki kitle imha silahlarının ele geçirilip ortadan kaldırılması olarak açıklandığını hatırlatan Independent on Sunday, “bize söylenen buydu, şimdi ne oldu?” diye sormuş, savaştan önce ortaya atılan Irak’a alüminyum tüplerin içinde zenginleştirilmiş uranyum getirildiği iddialarının hayal ürünü olduğunun ortaya çıktığını ifade ederek, Saddam rejiminin baskıcı ve kötü bir rejim olduğunu belirterek, “ama Ortadoğu’daki diğer bazı özgürleştirilmesi gereken yerlerden çok daha da kötü değildi” yorumunda bulunmuştur.253 

3.2.3.3.ABD’nin Irak’ı İşgal Etmesinin Türkiye’deki Yansımaları 

ABD’nin Irak’ı işgaliyle birlikte başlayan süreçte 23 Mart 2003 tarihinde 
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, televizyondan Ulusa Sesleniş konuşmasında, Irak savaşının olmaması için Türkiye’nin elinden geleni yaptığını, savaşın direkt içinde olmamasına karşın Türkiye’nin hemen yanı başında cereyan eden olaylardan ciddi bir şekilde etkilendiğini belirterek, “Türkiye güvenliğini ve çıkarlarını en ciddi biçimde koruyabilecek güce sahiptir. Ne toplumsal ne de askeri ve ekonomi alanında yanlış yönlendirmelerle zaafa uğratılamaz” demiştir.254 ABD’nin Ankara Büyükelçisi Robert Pearson, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Uğur Ziyal ve Büyükelçi Deniz Bölükbaşı ile bir araya gelmiş, görüşme sonrası gazetecilere bir açıklama yapan Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, ABD ile koordinasyon çerçevesinde görüşüldüğünü belirterek, Irak’ın toprak bütünlüğü, Irak kaynaklarının tüm Irak halkına ait olduğu, Irak’ı Arap, Türkmen ve Kürtler asli unsurlarının oluşturduğunu ve ABD ile mutakabat içinde olunduğunu söylemiştir.255 

28 Mart 2003 tarihinde ise Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer 
başkanlığında toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nda, Irak’a düzenlenen askeri 
operasyon, Türkiye-ABD ilişkileri, Kuzey Irak’ta olası gelişmeler ve Kıbrıs’ta 
gelinen son durum ele alınmıştır. Toplantı sonrası yayımlanan bildiride, Irak’ta 
meydana gelen gelişmelerin bu ülkeyle aynı coğrafyayı paylaşan Türkiye’nin ulusal çıkarlarını ve güvenliğini doğrudan ilgilendirdiği vurgulanarak “Türkiye askeri operasyonun kısa sürede bölgenin barış, istikrar ve güvenliğini etkileyecek ortamın oluşmasına ve daha fazla can kaybına yol açmayacak biçimde sona ermesini dilemektedir” denilmiştir.256 

Fevzi Uslubaş, ABD’nin Irak’taki hâkimiyet ve çıkar politikasını, Arap Ligi Genel Sekreteri A. Musa’nın deyimiyle “Irak müdahalesiyle cehennemin kapıları 
açılmış, ancak yeniden kapatılması için yeterli bir formül henüz bulunamamıştır” sözleriyle ifade etmektedir.257 

Armağan Kuloğlu’na göre; 11 Eylül’den önce ABD’nin Ortadoğu politikasında esas olan etkenlerin; Batı Dünyasını besleyen petrolün ulaşımını 
sağlayan yolların ve Basra Körfezi’nin güvenliği ile İsrail’in güvenliğini sağlamak olduğu görülmektedir. Kuloğlu, 11 Eylül saldırısından sonra ABD’nin Ortadoğu 
politikasına etki eden iki boyutun daha ortaya çıktığını ifade etmektedir. Bunlardan ilki Ortadoğu’nun Kitle İmha Silahları deposu haline gelmesini önlemek, diğeri ise gittikçe önemli bir tehdit olarak ortaya çıkan, bölgenin terör kaynağı haline gelmesine engel olmaktır. Kuloğlu, uygulanmak istenen politikanın amacının, Ortadoğu’daki rejimlerine güvenilmeyen devletleri, uluslararası sisteme uygun hale getirmek ve tehdit olmalarını önlemek olduğunu belirtmektedir.258 Veysel Ayhan’a göre ise, ülkede Kitle İmha Silahları’nın gölgesinde petrol pazarlığı yapılmıştır. 

Ayhan ayrıca, ABD’nin Saddam’ı devirmek istemesinin petrol dışındaki bir diğer sebebini, Irak’taki bir etki kaybının domino etkisi yaparak tüm Körfez’e yayılmasını engellemek olduğunu dile getirmiştir.259 Yaşar Onay ise, ABD’nin gerek Irak’ı işgali gerekse de Ortadoğu’da izlediği politikaların altında yatan temel nedenini demokrasi ve insan haklarından çok, petrol ve artık tüm dünyanın da çok iyi bildiği İsrail’in güvenliği olduğunu söylemektedir.260 

3.2.3.4.Irak’ta Gelinen Nokta 

ABD işgaliyle Irak, ekonomik, siyasi ve toplumsal anlamda hızla bir çöküntüye doğru sürüklenmeye başlamıştır.261 Savaşın resmi olarak bittiği tarih 1 
Mayıs 2003 olarak ilan edilmiş ama gelişen olaylar savaşın bitmediğini göstermiştir.262 

ABD’nin işgalinden günümüze Irak’ta her geçen gün çok sayıda saldırı meydana gelmekte ve başlangıçta çok dar bir alanda düzensiz bir biçimde meydana 
gelen saldırılar genişlemekte ve gerilla savaşı haline bürünmektedir.263 Nihat Ali Özcan, Irak’ta savaş sonrası durumu şu şekilde açıklamaktadır: 

“İşgal güçlerinin savaşın bittiğini ilan ettikleri 1 Mayıs 2003’ten sonra 
Irak’ta kontrolü sağlayamadıkları ve işleyen bir devlet mekanizması kuramadıkları görülüyor. Direnişçilerin palazlandıkları belirli bir güç ve tecrübeye sahip oldukları, gittikçe de kendilerine güvenlerinin geldiğini söyleyebiliriz. Nitekim hedef yelpazesini ve türünü gün geçtikçe zenginleştiriyorlar. Bombalı arabalarla yapılan intihar saldırıları, helikopter düşürmeler, sivil uçaklara füze atışları, tuzaklı bombalar, sabotajlar ve suikastlar bunlardan bazıları. Zaman içinde hedef yelpazesinde de benzer gelişmeler oldu. ABD ve müttefik askerleri, çok uluslu örgütlerin ve devletlerin temsilcilikleri, yeni yönetimde görev alan Iraklı polisler, ABD’nin atadığı yerel yöneticiler, yargıçlar ve Irak Geçici Yönetim Konseyi üyeleri. Direnişçiler her gün biraz daha güçlenerek daha sistemli ve belirli bir stratejik öngörü ile hareket ederek eylemlerini sürdürüyorlar.. Eylemlerde teknik olarak “terör” ile “gerilla” tarzı yaygın olarak kullanılıyor.264 

Bahadır Selim Dilek’e göre; ABD, işgalin ardından Irak’taki politik yapıyı 
dini ve etnik esaslar üzerine şekillendirmiştir. Irak halkını, Şiiler, Sünniler, Kürtler, Türkmenler ve Hıristiyanlar olarak ayırma yoluna gitmiş, politik yapılanmaların da dini ve etnik kimlikler üzerinde oluşturulmasına olanak tanımıştır. İlk dönemde İran faktörünü çok ciddiye almayan ABD, Şiilerin ön plana çıkmasına izin verirken, direnişi organize ettikleri, Saddam yanlısı oldukları gerekçesine dayanarak Sünnileri sistemden dışlamıştır. Ancak dini ve etnik ayırımlar üzerine kurulan politik sistem, bir taraftan Irak’ın parçalanmasına giden sürecin önünü açarken, diğer taraftan da gruplar arası çekişmelerin politik arenadan sıcak çatışmaya taşınmasına neden olmuştur.265 

İşte bu noktada, ABD’deki “iç denetim mekanizmaları” harekete geçmiştir. 
Dönemin ABD Başkanı George Bush, Kongre seçimlerini kaybettikten sonra, 
Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’i görevinden almış ve yerine eski CIA 
başkanlarından Robert Gates’i getirmiştir.266 Böylece, ABD’nin Irak politikasında değişime gideceğinin ilk işareti ortaya çıkmıştır. Bunu Irak Çalışma Grubu’nun, kamuoyunda Hamilton-Baker raporu olarak bilinen öneriler dizisinin yayınlanması izlemiştir.267 
Fakat şu ana kadar hiçbir girişim sorunu çözmekte başarılı olamamıştır. 
Zaten 11 Eylül sonrası terörle savaşı başlatan Cumhuriyetçi Parti, Kasım 2008’deki başkanlık seçimlerini Barack Hussein Obama’nın liderliğini üstlendiği Demokrat Parti’ye karşı kaybetmiştir. ABD kamuoyunun seçimini Obama’dan yana kullanması, Bush’un politikalarının desteklemediğinin göstergesi olarak 
algılanmıştır. Obama seçimlerin ardından yaptığı ilk konuşmasında "demokrasi, 
özgürlük, fırsat, umut" gibi ideallerin peşinde gideceklerini söyleyerek barıştan yana olduğunu ifade etmiştir.268 

Özetle ABD işgalinin ardından Irak halkının ABD askerlerini çiçeklerle karşılaması, Washington yönetiminin siyasi, ekonomik ve ticari anlamda 
beklentilerini karşılayacak bir hükümet kurulması, bütün dünyanın gözünde de ABD’nin Irak’a demokrasi, insan hakları ve serbest piyasa ekonomisi getirmesi 
beklenmiş, ancak beklenen olmamıştır. Irak halkı, ABD askerlerini çiçeklerle karşılamadığı gibi ciddi bir direniş oluştuğu da gözlemlenmiştir.269 

3.2.4.Büyük Ortadoğu Projesi 

Soğuk Savaşın bitmesi, uluslararası ilişkilerde yeni bir dönemi beraberinde 
getirmiştir. Günümüzde, her ne kadar süper güç olma yolunda ilerleyen Çin, Rusya ve AB gibi güç merkezleri olsa, çok kutupluluğa doğru bir gidişin işaretleri gözlenmeye başlansa da halen Amerika Birleşik Devletleri’nin dünyanın tek süper gücü olduğu, dünya düzeninin en azından askeri alanda tek kutuplu yapısını sürdürdüğü geniş kabul görmektedir. Soğuk Savaş döneminde ABD’nin stratejik hedefi Sovyetler Birliği’nin güçlenmesinin önüne geçmek, “yayılmacı siyaset” izlemesini engellemek olmuştur. Bugün ise ABD’nin stratejik hedefinin, Amerikan çıkarlarına ve düşüncelerine hizmet eden uluslararası bir güvenlik ortamı yaratmak olduğu dile getirilmektedir. Merdan Yanardağ, Soğuk Savaş döneminde Amerikan ordusunun görevinin komünizmin yayılmasını önlemek iken, 11 Eylül sonrası ise ordunun görevinin, terörizmi yok ederek, demokratik barış bölgeleri oluşturmak olduğunu vurgulamakta, bunun için de Avrupa, Doğu Asya ve Ortadoğu’nun kilit bölgelerini savunmak ve savaş için gerekli yeni teknolojik dönüşümleri gerçekleştirmenin ordunun temel görevleri arasında yer aldığını belirtmektedir.270 

Ceyda Karan, bu yüzden de Neo-Conların (Yeni Muhafazakârlar) ve Başkan 
Bush’un ilk hedefinin, sistemli bir Ortadoğu projesi oluşturmak olduğunun altını 
çizmektedir.271 

Bu hedefler doğrultusunda ortaya atıldığı düşünülen Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), Kuzey Afrika’nın en Batıdaki ucundan Asya Pasifik bölgesine kadar uzanan oldukça büyük bir coğrafi alanı kapsamaktadır. ABD’nin proje kapsamına aldığı ülkeler, küresel güç merkezleri adı verilen ülkelerdir.272 BOP’un sınırları ABD Başkanı Bush’un Ulusal Güvenlik Danışmanlığını da üstlenmiş dönemin Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice tarafından 7 Ağustos 2003 tarihinde The Washington Post Gazetesine yapılan açıklamada “BOP ile 22 ülkenin hedef alındığını” söylemesiyle dile getirilmiştir.273 

İlk defa Ortadoğu Barış Süreci çerçevesinde Madrid’de Simon Peres tarafından dile getirilen bu proje, SSCB’nin yıkılmasıyla bölgede oluşan boşluğun başka güçler tarafından doldurulması veya “radikal İslamcı” grupların ön plana çıkması endişesiyle Neo-conlar tarafından da benimsenmiştir.274

 Büyük Ortadoğu Projesi’nin gündeme gelişinin arka planında 11 Eylül Saldırıları bulunmaktadır ki, bu saldırılar küresel terörizmin hangi boyutlara ulaştığını bütün dünyaya göstermesi açısından da önemlidir. Bir başka önemi de, o güne kadar klasik yöntemlerle yürütülen küresel terörle mücadelenin bir işe 
yaramadığının anlaşılmasını sağlamasıdır. Altuğ Günal’ın altını çizdiği “Sıtmadan kurtulmak için sivrisinekleri öldürmek yetmez; esas olan bataklığı kurutmaktır” 
uyarısından hareketle ABD açısından değerlendirilirse, ABD bu noktada “terörist üreten bataklıklar nasıl kurutulur” arayışları çerçevesinde BOP’a yönelmiştir 
denilebilir.275 

1995 sonrasında askıya alınan proje, Başkan Bush tarafından ilk defa 26 Şubat 2003’de “American Enterprise Institute”de Irak’a müdahale gerekçeleri 
esnasında, Saddam rejimi yıkılarak bu ülkenin de çağdaş demokratik değerleri kazanmaları ve Bağdat’ta kurulması olası demokratik rejimin bölge ülkeleri için 
“domino” etkisi yapacağı beklentileri altında gündeme getirilmiştir.276 Hatem Cabbarlı, bu tarihten itibaren daha yoğun olarak tartışılmaya başlanan Büyük 
Ortadoğu Projesi hakkında değerlendirmelerde bulunan bazı araştırmacıların, Büyük Ortadoğu Projesi’nin daha 1980’li yılların sonlarında, Sovyetler Birliği’nin 
dağılmasının kesinleşmesinden sonra hazırlanmaya başlandığını iddia ettiklerini, ancak bu projenin, “Joint Force Ouarterly (JFO) adıyla “National Strategic Studies” ve “National Defense University” tarafından Amerikan ordusu için çıkarılan derginin 

1995 yılı sonbahar sayısında Büyük Ortadoğu (The Greater Middle East) adlı makalenin yayınlanmasıyla resmi bir şekilde açıklandığını ifade etmektedir.277 

Proje, ABD başkanlık seçimi sürecinde (ABD yöneticileri iç politikaya yoğunlaştıklarından) geçici olarak gündemden düşmüşse de, George W. Bush’un ikinci kez başkan seçilmesi ile birlikte yeniden gündemi işgal etmeye başlamıştır.278 Savaştan sonra 6 Kasım 2003’de, bu kez “National Endowment for Democracy” kuruluşunda yaptığı konuşmada Başkan Bush, artık Müslüman dünyasının demokrasi ile tanımlanma vaktinin geldiğini” öne sürerek, bundan böyle terörü besleyen siyasi, ekonomik ve kültürel sorunların da üzerine gidilmesi ve İslam coğrafyasında kurumsal bir yapılanmanın gerektiğini dile getirmiştir.279 Böylece, küresel terörle savaş stratejisi, İslam dünyasına demokrasi, insan hakları ve ekonomik refah getirilmesi amacıyla birleştirilmiştir. Başkan Bush, 20 Ocak 2004’de Kongre’de yapmış olduğu konuşmada, sınırları “Fas’tan Çin’e kadar uzanan büyük Ortadoğu coğrafyasında zulüm ve umutsuzluk egemen olduğu sürece” ABD ve müttefiklerini tehdit eden hareketlerin ortaya çıkacağını belirterek, terörü besleyen ortamın değiştirilmesi gerektiğini vurgulamış280 ve proje’nin uygulanması için düğmeye 
basılmıştır. ABD’nin, G8’ler için “Çalışma Belgesi” başlığıyla 13 Şubat 2004 tarihli El Hayat Gazetesi’nde dünya kamuoyunun ilgisine sunduğu Büyük Ortadoğu 
Projesi’nin uygulanma modeli ve hedefleri, Haziran 2004 G8’ler toplantısı ve NATO’nun İstanbul Zirvesi’nde resmen açıklanmıştır.281 

Büyük Ortadoğu Projesi, 21.yüzyıla damgasını vuran kavramlardan birisi olmuştur. Büyük Ortadoğu Projesi, tüm Ortadoğu ülkeleri ile Orta Asya 

Cumhuriyetlerini kapsamaktadır ve temel hedeflerinden bazıları şu şekilde ifade edilebilir: 

1. Bölge ülkelerindeki rejimlerin ve yönetimlerin demokratik nitelik 
kazanması, uluslar arası sistem ile bütünleşmeleri. 
2. Global sisteme yönelik olarak, bu coğrafyadan kaynaklanan tehditlerin 
ortadan kaldırılması, 
3. Bölge ülkelerinde ekonomik kalkınmanın sağlanması, enerji 
gelirlerine bağımlılığın azaltılması, halkın refah düzeyinin yükseltilmesi, 
4. Bölge enerji rezervlerinin, üretim alanlarının ve taşıma yollarının 
güvenliğinin sağlanması, enerji arzının ve enerji fiyat istikrarının sürdürülmesi, 
5. Ortadoğu Ticaret Girişimi’nin geliştirilmesi.282 


   Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD’nin en büyük demokrasi girişimi olarak 
görülen plan Ortadoğu ülkelerinde diplomatik, kültürel ve ekonomik önlemler içermekte; bu bağlamda, Ortadoğu’da siyasi özgürlüğü, kadınlar için eşitliği, eğitim olanaklarını ve dış dünyaya açılma imkânlarını geliştirecek adımların atılmasını öngörmektedir. Bunların yanı sıra Ortadoğu serbest ticaret bölgelerinin oluşturulması, küçük ticari işletmelere yeni mali kaynaklar sağlanması planlanmaktadır. Plan ayrıca, bölgede özgür seçimler, bağımsız medya, okur-yazar bir neslin oluşturulması için hedef ülkelere baskı yapılmasını da öngörmektedir. Yani amaç -ya da ortaya çıkacak durum- Şen’in deyimiyle “demokrasinin dışarıdan ihraç edilmesidir”.283 Çelik ve Gürtuna’ya göre de amaç, ABD’nin istediği, gerçekleşmesi neredeyse imkânsız olmakla beraber, hızlı bir demokratikleşme değildir. Çünkü ekonomik kalkınma ile desteklenmeyen demokratikleşme kısa vadede bölgedeki ABD karşıtlığını körükleyebilir ve bu durumda ABD karşıtlığına yol açabilir endişesi duyulmaktadır.284 

Bu noktada Bahadır Selim Dilek’in tespitleri oldukça ilginçtir. Dilek’e göre, 
Ortadoğu’ya yapılan son büyük müdahaleler yukarıdaki hedefleri açıkça ortaya 
çıkarmıştır. ABD, bu hedeflerine ulaşmak için, Ortadoğu’nun mevcut haritasının son kullanma tarihini çoktan doldurmuş olduğunu kabul etmektedir. Yani, ABD kendi elleri ile – büyük, küçük, genişletilmiş ya da daraltılmış hiç fark etmez – rahatça kontrol edebileceği bütün bir Ortadoğu yaratmak istemektedir. Başka bir deyişle ABD, arada İran ve Suriye gibi çıkarlarını zedeleyecek ülkelerin olmadığı, tamamen emrine amade bir Ortadoğu arzulamaktadır. ABD, karşısında adeta “hipnotize edilmiş bir Ortadoğu” görmek istemektedir.285 

BÖLÜM DİPNOTLARI;


248 Martın Jacques (2003), “ABD’nin Gücünün Sınırı Var”, 
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=100696, (25.12.2009). 
249“Dünya Ayağa Kalktı”, Dış Haberler Servisi, Cumhuriyet Gazetesi, 21Mart 2003, s. 9. 
250 Erol Manisalı, “Amerika Kendi Gölgesi ile Savaşan Dev”, Cumhuriyet Gazetesi, 21 Mart 2003, s.11. 
251 Arı, 2005: 718. 
252 www.cnnturk.com.tr/OZEL_DOSYALAR/haber_detay.asp?pid=360haberid=6517 (23.12.2008). 
253 “Mr. Blair Kitle İmha Silahları Nerede?”, http://yenisafak.com.tr/arsiv/2003/nisan/21/d2.html, 
(10.09.2008). 
254 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2003/mart2003.htm, (30.12.2009). 
255 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2003/mart2003.htm, (30.12.2009). 
256 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2003/mart2003.htm, (30.12.2009). 
257 Uslubaş, 2005: 196. 
258 Armağan Kuloğlu, (2002): 11 Eylül Sonrası Değişen Dengeler Çerçevesinde Türkiye’nin Irak 
Politikası, Asam Yayınları, Ankara: ss. 11-12. 
259 Ayhan, 2006: ss.409-414. 
260 Onay, 2003:107. 
261 Serhat Erkmen, (2006): “Irak Nereye”, Stratejik Analiz Dergisi, Sayı:69, s.16. 
262 Arı, 2005: 718. 
263 Serhat Erkmen, Hasan Mazin, Şükür, S. (2003): “Irak’ta Direniş”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt:4, 
Sayı: 41, s. 22. 
264 Nihat Ali Özcan, (2004): “Irak’ta İstikrar Sorunu ve Türkiye’nin Gözden Kaçan Rolü”, Panorama 
Dergisi, Sayı:1, s. 12. 
265 Bahadır Selim Dilek, (2007): “ABD Irak’ta Çıkış Arıyor”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:133, s.12. 
266 “Gates’in İşi Zor”, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=204072, (25.12.2009). 
267 Dilek, 2007: s.12. 
268 “Obama’dan Zafer Konuşması”, http://www.hurriyet.com.tr/dunya/10286495.asp, (25.12.2009). 
269 Bahadır Selim Dilek, (2006): “BOP Irak’ta Çöküyor”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:123, s.13. 
270 Merdan Yanardağ, (2004): Yeni Muhafazakârlar, Çivi Yayınları, İstanbul: ss.149-150. 
271Ceyda Karan, “Böyle Buyurdu Neo-Conlar”, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=181878, (18.12.2009). 
272 Osman Metin Öztürk, (2005): “ABD, Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye”, Yorum Dergisi, Sayı: 3, s. 6. 
273 http://www.iraqwatch.org/government/US/WH/us-wh-rice-wp_oped-080703.htm, (25.12.2009). 
274 Fevzi Uslubaş, (2005): İmparatorlukların Bataklığı, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul: s.221. 
275 Altuğ Günal, “Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye”, http://eab.ege.edu.tr/pdf/4/C4-S1-2-M15.pdf, (30.12.2009).
276 http://www.aei.org/speech/16197, (25.12.2009). 
277 Hatem Cabbarlı, “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi: Kavramı, Anlamı, Amacı ve Türkiye’ye 
Yansımaları”, http://www.azsam.org/modules.php?name=News&file=print&sid=156#_ftn7, 
(30.12.2009).
278 Altuğ Günal, “Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye”, http://eab.ege.edu.tr/pdf/4/C4-S1-2-M15.pdf, 
(30.12.2009).
279Konuşmanın tam metni için bk. http://www.ned.org/events/anniversary/20thAniv-Bush.html, 
(18.12.2009).
280Konuşmanın tamamı için bk. http://www.presidentialrhetoric.com/speeches/01.20.04.html, 
(25.12.2009).
281 NATO Zirvesi’ndeki gelişmeler için bk. 
http://www.nato.int/docu/review/2005/issue4/turkish/art1.html (18.12.2009). Ayrıca bk. Uslubaş, 2005: 221-222. 
282 http://www.americanprogress.org/kf/middleeastreport.pdf, (30.12.2009). 
283Mustafa Şen, (2008), “Büyük Ortadoğu ve ABD’nin Söylemleri”, 
http://www.stratejikboyut.com/haber/buyuk-ortadogu-ve-abdnin-soylemleri--28360.html,  (25.12.2009).
284 Serkan Çelik, Anıl Gürtuna, (2005): Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye’ye Etkileri, Global Strateji 
Enstitüsü Yayınları, Ankara: s.17. 
285 Dilek, 2006: 13. 

8 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR



***

11 EYLÜL SALDIRILARI SONRASI ABD DIŞ POLİTİKASINDA ORTADOĞU VE TÜRKİYE ABD İLİŞKİLERİ BÖLÜM 6


11 EYLÜL SALDIRILARI SONRASI ABD DIŞ  POLİTİKASINDA ORTADOĞU VE TÜRKİYE  ABD  İLİŞKİLERİ BÖLÜM 6



3.2.2. Afganistan’a Müdahale 

Stratejik önemi bakımından tarih boyunca büyük güçlerin dikkatlerini üzerine 
toplamış olan Afganistan, Orta Asya ülkeleri ile Hint Okyanusunun tam kesişme 
noktasında bulunmakta, 647 bin 500 kilometrekarelik yüzölçümü ve tahmini olarak 27 milyona yaklaşan nüfusuyla, yaşanan savaşlar ve kötü yönetimler nedeniyle adeta bölgede bir istikrarsızlık abidesi görüntüsü vermektedir. Kuzeyinde Özbekistan, Türkmenistan ve Tacikistan; batısında İran; güneyinde Pakistan ve doğusunda ise Doğu Türkistan gibi komşu ülkeler bulunmaktadır. Dünyanın en büyük istila yollarından birinin üzerinde bulunan Afganistan, Seyfettin Erol’un da belirttiği gibi coğrafi konumu sebebi ile tarih boyunca pek çok devletin istilasına uğramıştır. Bu nedenle bugün çok milletli bir ülke görünümündedir.206 

11 Eylül’deki saldırı sonrası ABD’nin terörizme savaş açmasıyla birlikte ABD’ye gerçekleştirilen saldırıların sorumlusu olarak görülen El-Kaide örgütünün bu topraklarda varlık gösterdiği düşüncesiyle ABD’nin ilk hedefi seçilen Afganistan, Usame Bin Ladin’le uluslararası gündemde yer almaya başlamıştır.207 

NATO Genel Sekreteri George Robertson, Belçika’nın başkenti Brüksel’de NATO Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, 11 Eylül’deki saldırılarla 
ilgili olarak ABD’nin sunduğu kanıtların yeterli bulunduğunu, böylelikle bir müttefike yapılan saldırının tüm NATO üyelerine yapıldığının varsayılmasını 
öngören 5. maddenin geçerlilik kazandığını söylemiştir. BM Genel Sekreteri Kofi Annan ise BM’nin mevcut kararlarının, ABD’nin 11 Eylül’deki terörist saldırılara 
askeri karşılık verme hakkını tanıdığını söylemiştir. ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell da başkent Washington’da yaptığı açıklamada, ABD’nin Irak’ı da 
vurabileceğini, ancak öncelikli hedefin Taliban ve El-Kaide’nin bulunduğu Afganistan olduğunu söylemiştir. İngiltere Başbakanı Tony Blair ise başkent 
Londra’da yaptığı açıklamada, Suudi asıllı terörist Usame Bin Ladin’i teslim etmekte direnen Taliban yönetimine karşı operasyonun artık kaçınılmaz olduğunu söylerken, ABD Başkanı George W. Bush başkent Washington’da düzenlediği basın toplantısında, Taliban’ın Suudi asıllı terörist Usama bin Ladin liderliğindeki El-Kaide örgütünün üyelerini derhal teslim etmesini isteyerek zamanı gelince harekete geçeceklerini söylemiştir.208 

3.2.2.1.Müdahalenin Nedenleri 

Afganistan’a karşı girişilen müdahalenin en önemli nedenini 11 Eylül 2001 terör saldırıları karşısında ABD’nin vermiş olduğu tepki oluşturmuştur. Terör 
saldırılarını gerçekleştiren El-Kaide Örgütü’nün Afganistan’da konuşlandığının düşünülmesi ve El Kaide kaynaklı terör olaylarının artması, ABD’nin Afganistan’a 
müdahale etmesine neden olmuştur. ABD yönetiminin, New York ve Washington’u hedef alan 11 Eylül saldırıları ile 1998 yılında ABD’nin Kenya ve Tanzanya’daki elçiliklerine yönelik bombalı eylemlerin başlıca sorumlusu olarak gördüğü El-Kaide lideri Usame bin Ladin, Afganistan topraklarında yaşıyordu. 

Taliban lideri Molla Ömer’in Usame bin Ladin’i iadeye yanaşmaması ardından ABD, 2001 Ekim ayında Afganistan’a karşı hava saldırılarına girişmiştir.209 Ancak pek çok kişinin belirttiği gibi Chomsky’ye göre de görünürde ABD’nin bu konuda hiçbir kanıtı yoktur.210 El-Kaide, ABD ve artık dünya kamuoyu tarafından da dünyadaki terörist örgütlerin en tehlikelisi ve en iyi organize olanı olarak kabul edilmektedir. El-Kaide 1979’daki Afganistan savaşının doğal bir ürünü olarak gösterilmektedir.211 Emre Kongar, Usame Bin Ladin’in Soğuk Savaş döneminde, Afganistan’ı işgal eden Sovyetler Birliği’ne karşı, bizzat ABD tarafından yaratılmış bir savaşçı olduğunu ve Usama bin Ladin veya El-Kaide’nin soğuk Savaş döneminde ABD’nin Sovyetler Birliği’ne karşı ürettiği bir kişi ve bir örgüt olduğunu belirtmektedir. Kongar, soğuk savaş dinamiklerinde Usama bin Ladin’in İslam mücahidi, El-Kaide’nin bir İslam savaş örgütü olduğunu belirterek, bunların Afganistan’da CIA’in desteğiyle başarılı olduklarını ifade etmekte, Afganistan’ı işgal eden Sovyetler Birliği’ni yendiklerini ve Afganistan’ı “komünizmden” kurtarmış olduklarını söylemektedir. Ona göre, soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği’ne karşı savaşmak üzere üretilmiş olan İslam 
mücahitleri 1990’lı yıllarda başıboş kalmışlardır. Bir anlamda, 11 Eylül terörünü yapanları, Amerika’yı vuranları Amerika kendisi üretmiştir.212 Yine Kongar’a göre bu çerçevede, 11 Eylül terörü sadece sonuçları itibarıyla değil, kaynağı itibarıyla da, küreselleşmeye, yani onu doğuran soğuk savaşa bağlı olarak ortaya çıkmıştır.213 

Savaşın bir diğer nedeninin ise 11 Eylül sonrası gelişen süreçte, ABD’nin 21.yüzyılda dünyaya hala tek büyük süper güç olduğunu kanıtlamak düşüncesi 
olduğu düşünülebilir. 

3.2.2.2.Müdahale’nin Gelişimi ve Sonuçlanması 


ABD’nin Afganistan’ı işgali 7 Ekim 2001 günü yani terör saldırılarının 
üzerinden bir ay bile geçmeden başlamıştır. Öncesinde 6 Ekim 2001’de ABD 
Başkanı George W. Bush başkent Washington’da haftalık radyo konuşmasında, 
Afganistan’daki Taliban rejimine, Suudi asıllı terörist Usame bin Ladin’i teslim 
etmemeleri durumunda bunun sonucuna katlanmak durumunda olduklarını 
bildirmiştir.214 Afganistan’ın başkenti Kabil’in bombalanması ile ABD, Afganistan’a yönelik başlattığı müdahalenin ilk adımını atmıştır. ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) bombalama haberlerini kısa bir süre sonra doğrulamış ve George W. Bush canlı yayında “İşbirliğine yanaşmayan Taliban, bunun bedelini ödeyecek” ve “ABD ordusu Afganistan’da El Kaide’nin terörist kamplarına ve Taliban rejiminin askeri yapılanmasına karşı saldırıya başladı.” şeklinde ulusa seslenmiştir.215 Bush ayrıca “ABD bu eylemi yapan teröristler ve onları koruyan ve besleyen ülkeler arasında hiçbir ayrım yapmayacaktır” demiş, “dünyanın artık eskisi gibi olmayacağı ve olayın sorumluları ile onlara destek olanların cezalandırılacağını” belirtmiştir.216 

Turan Yavuz’a göre böylece Amerika o akşam Ortadoğu’ya savaş ilan etmiştir.217 

Afganistan’a yönelik ABD saldırısında Kabil’in yanı sıra Celalabat ve Taliban Lideri Molla Ömer’in yaşadığı Kandahar kentleri de vurulmuştur. Ayrıca harekâta İngiliz savaş uçakları da katılmış, saldırılarda B-1, B-52 ağır bombardıman uçakları kullanılmış, Arap Denizi’ndeki denizaltılardan Cruise füzeleri fırlatılmış ve havaalanları ile terörist kamplar yoğun bombardımana tutulmuştur.218 

ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Başkan Bush adına Türkiye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’i arayarak ABD'nin Afganistan'da askeri bir 
harekât başlatmakta olduğunu bildirmiştir. Başkan Yardımcısı Cheney, harekâtın hedefinin teröristler olduğunu, Afgan halkının zarar görmemesine 
özen gösterileceğini, insani yardımların bu ülkeye gönderilmesine ilişkin çalışmaların da sürdürülmesinin önem taşıdığını vurgulamıştır. 

Cumhurbaşkanı Sezer’de, ABD'nin terörizmle mücadele çabalarını desteklediğini, ABD'nin teröristleri hedef alacak ve masum insanların zarar görmesine yol açmayacak sağduyulu bir yaklaşım içinde hareket etmekte olmasını memnuniyetle karşıladığını kaydetmiş ve başarı dileklerini dile getirmiştir.219 Bunun üzerine saldırının gerçekleşeceği yerin, Türkiye’nin bulunduğu coğrafyaya yakınlığı nedeniyle ülkede hemen bir kriz masası oluşturulmuştur. Başbakanlıkta gece yarısı yapılan toplantıda Türkiye’nin müttefik ve dost olarak ABD’nin terörizmle mücadelesine destek vereceği belirtilmiştir.220 

Saldırının başladığı sıralarda İngiliz Başbakanı Tony Blair yaptığı basın 
toplantısında El Kaide ve Taliban rejiminin askeri gücünü kırmayı hedeflediklerini söylemiştir. Almanya Başbakanı Schröder de, Afganistan’daki terörist hedeflere yönelik ABD harekâtını desteklediğini açıklamıştır.221 AB Dönem Başkanı Verhofstadt ise AB adına yaptığı açıklamada, ABD’ye ve harekâta katılan müttefiklere tam destek verdiklerini söylemiştir.222 

Afganistan’a düzenlenen harekâttan önce ABD Başkanı George Bush, Rusya 
Devlet Başkanı Vladimir Putin’e de bilgi vermiştir. Ayrıca ABD Dışişleri Bakanı 
Colin Powell’ın Afganistan’daki hedeflere yönelik hava harekâtının başladığı sırada, 9 ülkenin liderini telefonla aradığı da belirtilmiştir.223 

Diğer taraftan Taliban, Afganistan’a yönelik başlatılan bombardımanları, 
“terör eylemi” olarak nitelendirmiştir. Afganistan’daki Taliban yönetiminin Pakistan Konsolosu Rahmetullah Kakazade ise, ”Cihat için hazırız” diyerek ortamı daha da çıkmaz hale getirmiştir. Usame Bin Ladin, Katar’ın El Cezire televizyonundan yayımlanan videobanttaki açıklamasında, Afganistan ve kendisine yönelik savaşın “İslam’a açılmış savaş” olduğunu öne sürmüş ve ABD’ye destek veren ülkeleri, 

“Rahat yüzü göremeyecekler” sözleri ile tehdit etmiştir. 224 ABD ve İngiltere’nin iki gün boyunca sürdürdüğü yoğun bombardıman sonrasında Taliban’ın hava kuvvetleri ile tesislerinin yüzde 90’ı tahrip olmuştur.225 Böylece Afganistan’da Taliban yönetimine büyük bir darbe indirilmiştir. Saldırılardan iki gün sonra ABD Kabil’e girmiştir. Ancak Usame Bin Ladin tüm aramalara karşın bulunamamıştır. 

3.2.2.3.ABD’nin Afganistan’a Müdahale Etmesinin Türkiye’deki 
Yansımaları 

7 Ekim 2001 tarihinde ABD’nin Afganistan’a yönelik operasyonun ardından 
Başbakan Bülent Ecevit başkanlığında Başbakanlıkta bir toplantı yapılmıştır. 
Toplantıya, Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, Devlet Bakanı ve Başbakan yardımcıları, Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz, Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Milli Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu ve diğer yetkililer katılmışlar, toplantının ardından yapılan açıklamada, ABD’nin “Sürekli Özgürlük” harekâtı kapsamında Afganistan’ın başlıca şehirlerindeki havaalanlarına, Taliban’ın askeri hedeflerine ve terör örgütü El-Kaide’ye yönelik hava harekâtında masum halkın bundan zarar görmemesi için özen gösterilmesinden duyulan memnuniyet belirtilmiştir.226 

8 Ekim 2001’de ise Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer başkanlığında 
Başbakan Bülent Ecevit, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ile 
diğer yetkililerin katılımıyla bir toplantı gerçekleştirilmiş, toplantının ardından 
Bakanlar Kurulu Başbakan Bülent Ecevit başkanlığında olağanüstü toplanmış, 
yapılan toplantıda, NATO’nun 5. maddeye dayanarak Türkiye’den asker talep etmesi halinde, harekâta askeri destek verilmesi konusunda hazırlıkların başlatılması kararlaştırılmıştır.227 

12 Ekim 2001’de ise Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından, ABD’nin Afganistan’a yönelik düzenlediği operasyonu ve Türkiye’nin katılımına 
ilişkin yayımlanan mesajda, Türkiye’nin terörizmle savaşa katkıda bulunurken ülkenin ve ulusun “gereksiz maceralara” sürüklenmemesi gerektiği bildirilmiştir. 
Cumhurbaşkanlığı Dışişleri Başdanışmanı Tacan İldem de, Çankaya Köşkü’nde düzenlenen haftalık basın bilgilendirme toplantısında “Sonsuz Özgürlük” harekatı ve Türkiye’nin tutumuna ilişkin olarak Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görüşleri hakkında bilgi vermiş, İldem açıklamasında, Türkiye’nin terörizmle 
mücadele için uluslararası işbirliği çabalarına destek vereceklerini belirterek “Ancak Türkiye bunları yaparken, ülkemizi ve ulusumuzu gereksiz maceralara 
sürüklemeyecek ve gelişmelerin ülkemize olabilecek etkilerini önleyecek bir yaklaşım esas almaktadır” demiştir.228 

ABD’nin Afganistan’ı işgali kimi kesimlerce olumlu karşılanırken kimi çevreler tarafından da eleştirilmiştir. Örneğin Mahir Kaynak ve Emin Gürses, bu 
işgalin planlı olduğunu ve ABD’nin Doğu Hazar bölgesine Pakistan-Afganistan üzerinden uzanmak ve Rusya’nın etkinliğini kırmak için uygun bir fırsat yakaladığını ifade etmişlerdir. Bu yazarlara göre ABD açısından böylece Hazar’ın kaynaklarının Batı’ya Rusya üzerinden, Doğu’ya Çin üzerinden ve güneye İran üzerinden taşınması engellenmiş ve ABD, Afganistan’ın kontrolünü elinde tutarak birçok avantajı elde etme aşamasına gelmiştir.229 Cihangir Dumanlı da Mahir Kaynak ve Emin Gürses’e benzer görüşler dile getirmiştir. Dumanlı, ABD’nin bu ülkeyi işgal etmesindeki esas amacının Orta Asya petrollerinin Hint Okyanusu’na ulaştırma yollarını kontrol altına almak olduğunu öne sürmüştür.230 Fevzi Uslubaş da, Asya’nın “gözetleme kulesi” olarak adlandırılan Afganistan üzerinden Rusya ve Çin’in kuşatılması ve Rusya’nın arka bahçesi olduğu düşünülen bu bölgenin kontrol altında tutulmasını da ABD’nin işgal nedenleri arasında saymıştır. 231 

Çelik ve Gürtuna’ya göre Afganistan’a müdahale edilmesinin sebebi sadece, bu ülkedeki yönetimin ve bu yönetimin himaye ettiği Usame bin Ladin’in hareketinin 11 Eylül olaylarıyla ilişkilendirilmesi değil, Afganistan’a yönelik bir operasyonun önünde çok fazla bir engel olmamasıydı. Yani ABD’nin Afganistan’da askeri yönden başarılı olmasını kolaylaştıracak birçok sebep bulunmaktaydı. Afganistan’da devam etmekte olan iç savaş bunlardan bir tanesiydi. Bu savaşta muhalif güçlerin desteklenmesi dengelerin bir anda değişmesini sağlayacak dolayısıyla hedef alınan tarafın çok hızlı bir şekilde çökertilmesi mümkün olacaktı. Ayrıca Afganistan’da hedef alınan tarafa uluslararası platformda kimsenin sahip çıkmayacağı tahmin edilmekteydi. Bu nedenle ABD, Afganistan’da elde edeceği sonucu, sonraki hedeflerine adeta bir ibret örneği olarak sunmak istemekteydi.232 

3.2.2.4.Afganistan’da Gelinen Nokta 

ABD, Sürekli Özgürlük Harekâtı adını verdiği bir operasyonla Taliban rejimini devirmiştir. 2001 yılından bu yana Afganistan’da bir yandan ABD’nin 
Sürekli Özgürlük Harekâtı ile Taliban ve El Kaide örgütleri etkisiz hale getirilmeye çalışılırken, diğer yandan ISAF ile güvenliğin sağlanmasında, yeniden yapılandırma ve insani yardım faaliyetlerinin yerine getirilmesinde Afgan hükümetine yardımcı olunmaya çalışılmıştır. Ağustos 2003’de ISAF’ın komutasını NATO, Almanya ve Hollanda’dan devralmıştır. Komutayı resmen üstlenen NATO’nun süresiz olarak ISAF'ı yönetecek olması ile 6 ayda bir sürekli yeni bir komuta değişimi yapılması gereği ortadan kalkmıştır.233 ABD’nin Afganistan’ı işgalinin üzerinden sekiz yıl geçmesine rağmen Taliban ve El Kaide etkisiz hale getirilememiş, Usame Bin Ladin yakalanamamıştır.234 Chomsky, hala işlenmekte olan suçların iç karartıcı listesine hızla iki korkunç suç daha eklendiğini belirtmektedir. Ona göre, bunlardan ilki 11 Eylül terör saldırıları; ikincisi ise bunlara verilen yanıt olmuştur.235 

3.2.3.Irak’ın İşgali 

Bush yönetimi Ekim 2001’de Afganistan’a müdahale ederek teröre karşı savaşı başlatmış ve El-Kaide’yi barındırdığını öne sürdüğü Taliban rejimine son 
vermiştir. Ardından Bush yönetimi, birinci dönem Savunma Bakanlığı Müsteşarı Douglas Fetih’in altını çizdiği şu gerekçelerle Irak’a yönelmiştir. 

1. Saddam Hüseyin’in Kitle İmha Silahlarına sahip olduğu öne sürülerek, Kitle İmha silahlarını yok etmek, 
2. Irak’ın teröre desteğini kesmek ve terör altyapısını çökertmek, 
3. Irak halkını özgürleştirmek, Irak’ta toprak bütünlüğü içerisinde demokrasi, barış ve ekonomik kalkınma sürecini başlatmak.236 
11 Eylül saldırılarının ardından Taliban rejimini ve Usame Bin Ladin’in lideri olduğu El-Kaide örgütünü kendisine hedef olarak seçen Amerikan yönetimi, 
bölge devletlerinin ve Rusya, Çin gibi büyük güçlerin de desteğini alarak, bu ülkeye askeri operasyon düzenlemiştir. George W. Bush, 28 Ocak 2003’te yaptığı ‘Ulusa Sesleniş’ konuşmasında, “ Bu ülkenin geleceği başkalarının kararlarına bağlı değildir ” diyerek söz konusu politikanın en ileri aşaması olan Irak Müdahalesi’nin de sinyalini vermiştir.237 Zaten Afganistan operasyonunun hemen ardından, George W. Bush yönetimindeki Şahinler (Neo-Con’lar), Kitle İmha Silahları ürettiğini ileri sürdükleri Irak’a müdahale edilmesi ve Saddam yönetiminin yıkılması gerektiğini her ortamda dile getirmeye başlamışlardır.238 

Irak’a karşı girişilecek harekâtın meşruluk temellerinin oluşturulması amacıyla, BM Güvenlik Konseyi tarafından 8 Kasım 2002 tarihinde 1441 sayılı karar 
kabul edilmiştir.239 1441 sayılı karar, ABD’nin zaferi olarak değerlendirilmiştir. 

Başkan Bush, Irak’ın denetçilerin görevlerini engellemeye çalışması halinde bunun en ağır sonuçlarına katlanacağını ifade etmiş, Irak’a yönelik kuvvet kullanma niyetinden vazgeçmediğini vurgulamıştır. 

1441 sayılı kararın gerekleri yerine getirilirken, ABD ve İngiltere uçaklarının Irak’ı bombalaması da ABD’nin niyetini göstermiştir. Bozkurt’a göre, 8 Aralık 2002 tarihinde Irak’ın 1441 sayılı karar gereğince BM’ye sunduğu 11.807 sayfalık silah raporu daha incelenmeden ABD Başkanının, raporun doğru bilgiler içermemesi halinde BM kararlarının maddi ihlali ve askeri müdahaleye zemin hazırlayacağı tehdidi, ABD’nin saldırı için hukuki meşruiyet temellerini hazırlamakta olduğu görüşünü doğrulamıştır.240 ABD ve İngiltere’nin 1441 sayılı kararın kendilerine müdahale imkânı vermemesine rağmen Irak’a müdahale edip Saddam rejimini devirmeleri, Irak içerisinde bir rahatlamaya değil kaosa neden olmuştur. Günümüzde Irak’ta iç güvenliğin sağlanmasında büyük problemler yaşanmaktadır.241 

3.2.3.1.İşgalin Nedenleri 

Savaş nedeni olarak Irak’ta var olduğu iddia edilen Kitle İmha Silahları öne sürülmüş, buradan hareketle Saddam Hüseyin yönetimine son verme düşüncesi, görünen savaş nedenlerinin başında yer almıştır. Çünkü o dönemde de günümüzdekiyle benzer biçimde ABD’nin en büyük korku ve kaygılarından biri, kitle imha silahlarının yayılması olmuştur. ABD’nin en duyarlı olduğu konuların başında elinde nükleer, kimyasal ya da biyolojik silahlar bulunmayan ülkelerin bunları edinmemesi konusunun geldiği söylenebilir.242 

Bölgenin geleceği açısından değerlendirildiğinde, bölge açısından en önemli tehlikeyi Kitle İmha Silahlarının yayılması oluşturmaktadır. Düşmanlıkların bol 
olduğu ve silah alımına bol para harcandığı bu bölgede, Kitle İmha Silahlarının yayılabileceği endişesi ABD tarafından çok yakından hissedilmiştir. İran-Irak ve 

Körfez Savaşları, bazı bölge ülkelerinin Kitle İmha Silahlarını rahatça kullanabildiklerini göstermiştir.243 

İşgalden önce ABD, terörün kaynağı olan ülkelerden biri olduğunu iddia ettiği Irak’taki Kitle İmha Silahlarının (KİS) arındırılmasını planlamıştır. Irak’ın 
geçmişi gerçekten bu konuda kötüdür. Halepçe katliamı bunun önemli bir örneğidir. Ancak Irak yaklaşık 12 yıl BM ambargosu ve gözetimi altında kalmıştır. Silah denetçileri 1991’den 1998’e dek Irak’ı karış karış aramışlardır. Son olarak 2002 Kasım’ında başlayıp savaş başlayana kadar devam eden denetimler süresince de Irak’ın elinde bulunduğu iddia edilen Kitle İmha Silahları hakkında ciddi hiçbir delil bulunabilmiş değildir. Nitekim savaşın sonunda da kimyasal ya da biyolojik silahlara rastlanılmamıştır.244 

3.2.3.2.İşgalin Gelişimi ve Sonuçlanması 


Afganistan operasyonundan yaklaşık on sekiz ay sonra, ABD, Irak’ın elinde 
Kitle İmha Silahları bulunduğu iddiasıyla, Irak’a İngiltere ile birlikte bir operasyon başlatmıştır. Bu operasyona Birleşmiş Milletler karşı çıkmıştır. Afganistan operasyonuna destek veren Rusya, Almanya ve Fransa bu defa destek vermemişlerdir.245 ABD ve İngiltere tarafından düzenlenen ve “Irak’a Özgürlük Operasyonu” kod adıyla bilinen Amerikan-İngiliz işgal operasyonu 20 Mart sabahı başlamıştır. Çünkü ABD Başkanı W.George Bush’un Irak’a Kitle İmha Silahlarının arındırılması için verdiği 48 saatlik süre 20 Mart 2003 tarihinde dolmuştur.246 ABD’nin Irak’ saldırısına karşı çıkan BM Güvenlik Konseyi üyelerinden Fransa, Almanya, Rusya ve Çin, değişik ifadelerle de olsa tepkilerini dile getirmişlerdir.247 


BÖLÜM DİPNOTLARI;

206 Mehmet Seyfettin Erol, (2001): “Afganistan Sorunundaki Kilit Güç: Afganistan İslam Devleti Askeri Konseyi ya da Nam-ı Diğer Kuzey İttifakı”, Stratejik Analiz Dergisi, Sayı:18, s.33. 
207 Erol, 2001: 32. 
208 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2001/Ekim2001.htm, (30.12.2009). 
209“Afganistan Dersleri”, http://www.bbc.co.uk/turkish/indepth/story/2009/03/090304_afghanlessons.shtml, (30.12.2009). 
210 Chomsky, 2004: 96. 
211 Uslubaş, 2005: 282. 
212 “Soğuk Savaş’ın Kalıntıları Radikal İslam Terörünü Besliyor”, Prof. Emre Kongar ile yapılan söyleşi, http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/245912.asp, (30.12.2009). 
213 Kongar, 2002: 81. 
214 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2001/Ekim2001.htm, (30.12.2009). 
215 http://www.americanrhetoric.com/speeches/gwbush911intialafghanistanops.htm (21.06.2009) ; 
Metin Sever, Ebru Kılıç, (2001): Düşmanını Arayan Savaş, İstanbul: s.287. 
216 “Bush: No Distinction Between Attackers and Those Who Harbor Them”, 
http://www.defense.gov/news/newsarticle.aspx?id=44910, (30.12.2009); “Bush Urges Americans to 
Prepare for War”, The Badgerherald, Monday, September, 7, 2001, 
http://badgerherald.com/news/2001/09/17/bush_unges_americans.php, (30.12.2009). 
217 Turan Yavuz, (2006): Çuvallayan İttifak, Destek Yayınları, Ankara: s. 94. 
218 “Dalga Dalga Bombardıman”, Dış Haberler Servisi, Cumhuriyet Gazetesi, 08 Ekim 2001, s:7. 
219 “Cheney Telefonla Sezeri Aradı”, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=16976, 
(20.12.2009).
220 “Operasyonu Cheney Haber Verdi”, Cumhuriyet Gazetesi, 08 Ekim 2001, s.9. 
221 www.bigglook.com/war/6.asp (20.12. 2008). 
222 “AB’nin Varlığı Belli Olmuyor”, Cumhuriyet Gazetesi, 10 Ekim 2001, s.1 
223 “Operasyonu Cheney Haber Verdi”, Cumhuriyet Gazetesi, 08 Ekim 2001, s.9. 
224“Dalga Dalga Bombardıman”, Dış Haberler Servisi, Cumhuriyet Gazetesi, 08 Ekim 2001, s.7. 
225 www.bigglook.com/war/6.asp (20.12. 2008). 
226 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2001/Ekim2001.htm, (30.12.2009). 
227 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2001/Ekim2001.htm, (30.12.2009). 
228 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2001/Ekim2001.htm, (30.12.2009). 
229 Mahir Kaynak, Emin Gürses, (2007): Yeni Ortadoğu Haritası, Profil Yayıncılık. İstanbul: s.42. 
230 Cihangir Dumanlı, (2006): “Afganistan’da Asıl Savaş Yeni Başlıyor”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:120, s.12. 
231 Uslubaş, 2005: 196. 
232 Çelik-Gürtuna, 2005: 41-43. 
233“Uluslararası Güvenlik Destek Gücü: ISAF”, http://www.bbc.co.uk/turkish/indepth/story/2004/01/040113_isaf.shtml, (20.12.2009). 
234 Cihangir Dumanlı, (2006): “Afganistan’da Asıl Savaş Yeni Başlıyor”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:120, s.12 
235 Chomsky, 2004: 124. 
236 Mehmet Şahin, Mesut Taştekin, (2006), II. Körfez Savaşı, Siyasal Kitabevi, Ankara: s.53. 
237Konuşmanın orijinal metni için bk. http://www.americanrhetoric.com/speeches/stateoftheunion2003.html, (18.12.2009). 
238 Ertan Efegil, “1 Mart Günü, Neden TBMM Üyeleri, Hükümet Tezkeresi’ni Kabul Etmedi?” 
www.stradigma.com/index.php?sayfa=yazdir_makale&no=2 (10.12.2008) 
239Kararın tam metni için bk. http://www.un.org/News/Press/docs/2002/SC7564.doc.htm (18.12.2009). 
240 Enver Bozkurt, “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Irak ile İlgili Kararlarının Değerlendirilmesi”, www.stradigma.com/index.php?sayfa=yazdir_makale&no=11, (11.12.2008). 
241 Enver Bozkurt, “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Irak ile İlgili Kararlarının Değerlendirilmesi”, www.stradigma.com/index.php?sayfa=yazdir_makale&no=11, (11.12.2008). 
242 Fernand Braudel Center, “Kitle İmha Silahları”, http://www.binghamton.edu/fbc/06-tr.htm,  (23.09.2008). 
243 1980 yılında Sovyet-Afgan Savaşında, 1988’de Irak-İran savaşında, 1992 Körfez Savaşı’nda kimyasal silah kullanıldığına yönelik ciddi iddaalar ortaya atılmıştır. Aydın Tavman,(2003), “Stoktaki Kimyasal Tehlike”, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=68985, (20.12.2009). 
244 Birol Akgün, (2003): “Amerika’nın Yeni Dünya Vizyonu Ya Da Yaklaşan Küresel Anarşi”, Stratejik Analiz Dergisi, Sayı:37, s.82. 
245 Mahir Kaynak, (2006): Yeni Dünya Düzeni, Profil Yayıncılık, İstanbul: s.75. 
246 “Bush’tan Saddam’a: Irak’ı Terket”, http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2003/03/17/262637.asp 
(18.12.2009).
247 Tayyar Arı, (2004): “Türkiye, Irak ve ABD: Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Basra Körfezinde Yeni Parametreler”, 21.Yüzyılda Türk Dış Politikası (edt. İ. Bal), AGAM Yayınları, Ankara: s.717. 
Ayrıca, Mustafa Dizbay, (2009), “II. Körfez Savaşı Sonrasında Meydana Gelen Gelişmeler ve Irak’ın İşgali”, http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=449, (20.12.2009). 


7 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR



***