Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçişte Etkili Olan İÇ Faktörlerin Analizi BÖLÜM 5
3.5.2. Toprak Mahsulleri Vergisi
4 Haziran 1943’de kanunlaşan Toprak Mahsulleri Vergisi Kanunu ile (Akandere, 1998: 168) yüksek kazanç sahibi olanlardan vergi alınabilmesi amacıyla, kırsal kesimdeki savaş zenginlerinden Toprak Mahsulleri Vergisi alınması amaçlanmıştır. Kırsal alanda biriken servetin yeniden geri alınması için düşünülen bu vergi, büyük ölçüde eski aşar vergisinin bir benzeri olarak uygulamaya konulmuştur
(Tunçay, 1989: 330-331). Hükümet savaş sırasında, enflasyonla mücadele etmek için, toprak ürünlerini suni şekilde düşük fiyatlandırma siyaseti izlemiş, Toprak
Mahsulleri Vergisiyle bunu hayata geçirmek istemiştir (Zürcher, 2007: 301).
Bu vergi, Varlık Vergisinin tamamlayıcısı olarak ortaya çıkmıştır. Varlık vergisinin aksine bu vergi, büyük ve küçük çiftçi arasında fark gözetmemiş, verginin esas yükünü küçük çiftçi ve köylüler çekmiştir.
Vergi, köylünün ürünü tarladayken görevli memurlar tarafından tahsil edilerek belirleniyordu, bazı görevliler keyfi uygulamalara gidiyor, bazıları da rüşvet istiyorlardı (Akandere, 1998: 168-169). Bu durum yönetimde keyfiliğe ve yozlaşmaya sebep olmuştur.
Kötü yönetim uygulamaları, özellikle köylü kesimin CHP’ye karşı olumsuz tavır takınmalarına neden olmuştur.
3.5.3. Yol Vergisi ve Ayniyat Vergisi
Türkiye’de 1929 yılından sonra, belirli yaş sınırları arasındaki bütün erkeklerden, “Yol Mükellefiyeti” ve “Yol Parası” olarak bir vergi alınmaktaydı. Bu uygulama ile yol mükellefiyetine tabi olan erkekler, her yıl 10 gün süreyle bedeni olarak çalışacaklar ve çalışmayanlar da vergi ödeyeceklerdi. Hiçbir ülkede görülmeyen uygulamayla devlet vatandaşlarına bir angarya yükü getirmiştir. Bu verginin
zengin fakir ayrımı yapılmadan, herkesten aynı alınması, adalet ve eşitlik esasına dayanmamaktaydı. Tek parti yönetiminin halka yönelik vergi uygulaması köylü, işçi ve sabit gelirliler için ağır bir yük olmuştur. Bu verginin uygulanmasından, halk kesimleri hoşnut olmadıkları için, tek parti yönetimine ve CHP’ye olan tepki artmıştır (Akandere, 1998: 183-187).
zengin fakir ayrımı yapılmadan, herkesten aynı alınması, adalet ve eşitlik esasına dayanmamaktaydı. Tek parti yönetiminin halka yönelik vergi uygulaması köylü, işçi ve sabit gelirliler için ağır bir yük olmuştur. Bu verginin uygulanmasından, halk kesimleri hoşnut olmadıkları için, tek parti yönetimine ve CHP’ye olan tepki artmıştır (Akandere, 1998: 183-187).
1925 yılında kaldırılmış olan Aşar vergisi, 1943 yılında Ayniyat Vergisi adıyla yeniden alınmaya başlamıştır (Ahmad, 1994: 22). Bu dönemde ortaya çıkan, Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu büyük toprak sahiplerince olumsuz karşılanmıştır (Timur, 2003: 26). Aslında rejim hem topraksız çiftçileri hem de büyük toprak sahiplerini memnun edememiştir.
Sonuçta, merkezi yönetimin kırsal kesim üzerinde denetim yetkisini jandarma ve vergi tahsildarları yüklenmiştir. Bu durum bu kişilerden nefret edilmesine ve
korkulmasına sebep olmuştur (Zürcher, 2007: 300). İkinci dünya savaşı yıllarında tek parti yönetimi tarafından takip edilen ve uygulanan vergi politikaları, toplumun her kesimine ağır bir yük getirmiştir. Vergi politikaları, geniş halk kesimlerinin CHP’den ve ona dayanan tek parti yönetiminden uzaklaşmasına ve tepki duymasına ve çıkış yolu beklemesine neden olmuştur.
3.6.Anayasaya Aykırı Kanunlar ve Uygulamaların Toplumsal Yapıya Etkisi
korkulmasına sebep olmuştur (Zürcher, 2007: 300). İkinci dünya savaşı yıllarında tek parti yönetimi tarafından takip edilen ve uygulanan vergi politikaları, toplumun her kesimine ağır bir yük getirmiştir. Vergi politikaları, geniş halk kesimlerinin CHP’den ve ona dayanan tek parti yönetiminden uzaklaşmasına ve tepki duymasına ve çıkış yolu beklemesine neden olmuştur.
3.6.Anayasaya Aykırı Kanunlar ve Uygulamaların Toplumsal Yapıya Etkisi
Tek parti yönetimi tarafından, İkinci Dünya Savaşı yıllarında anayasaya aykırı uygulamalar ve kanunlar çıkartılmıştır. Bu uygulamalar, toplum üzerinde olumsuz
sonuçlar doğurmuştur (Akandere, 1998: 187). Söz konusu kanunların en başta geleni “Milli Korunma Kanunu”dur.
sonuçlar doğurmuştur (Akandere, 1998: 187). Söz konusu kanunların en başta geleni “Milli Korunma Kanunu”dur.
Savaş süresince büyük bir orduyu beslemek zorunda kalan devletin ihtiyaçları, enflasyona sebep olmuş, ihtiyaçlarını normal vergiyle karşılayamayan hazine, Merkez Bankası emisyonlarına başvurmuştur (Timur, 2003: 24).
İkinci Dünya Savaşı sırasında bir yandan enflasyonist bir politika izlenirken, diğer yandan izlenen bu politikanın sonuçları olan fiyat artışları baskı ve zabıta yöntemleri ile önlenmek istenmiştir. Milli Korunma Kanunu bu politikanın
bir uygulanış biçimi olarak ortaya çıkmıştır (Timur, 2003: 24).
İkinci Dünya Savaşı sırasında bir yandan enflasyonist bir politika izlenirken, diğer yandan izlenen bu politikanın sonuçları olan fiyat artışları baskı ve zabıta yöntemleri ile önlenmek istenmiştir. Milli Korunma Kanunu bu politikanın
bir uygulanış biçimi olarak ortaya çıkmıştır (Timur, 2003: 24).
18 Haziran 1940 tarihinde çıkarılan Milli Korunma Kanunu, hükümete fiyatları kontrol ve piyasaya mal temininde üretimi devam ettirmek için özellikle madenlerde çalıştırma gibi olağanüstü yetkiler tanıyarak (Yeşil, 1985: 25;
Ahmad, 1994: 21-22), bir kısım halka buralarda çalışma yükümlülüğü getirmiştir (Erdoğan, 2008: 3).
Ahmad, 1994: 21-22), bir kısım halka buralarda çalışma yükümlülüğü getirmiştir (Erdoğan, 2008: 3).
Bu kanunla, hükümet ekonomiyi düzenlemek amacıyla geniş yetkilerle donatılmış, özel girişim tamamen devletin vesayeti altına girmiştir (Tunçay, 1989: 130).
Bu dönemde, anayasaya aykırı, temel hak ve hürriyetleri sınırlandırıcı nitelikte kararlar alınarak uygulamaya sokulmuştur (Akandere, 1998: 208). Milli Korunma Kanunu müdahaleci bir kanun niteliğini taşımaktadır. Kanun sınıfsal açıdan işçiler
ve köylülerin aleyhine sonuçlar doğurmuştur (Timur, 1997: 178).
ve köylülerin aleyhine sonuçlar doğurmuştur (Timur, 1997: 178).
Köylüler, tarımsal ürünlerine el koyan devletin ödediği düşük fiyatlarla yetinmek zorunda kalmışlar, işçiler ise, düşük ücretlerle çalışma, fazla mesai yapma ve ayrıca iş yükümlülüğüne tutularak, zor durumda bırakılmıştır. Bu dönemde, karne uygulamasına geçilmiştir. Devlet, Fiyat Murakebe Komisyonları, Petrol Ofisi, Toprak Mahsulleri Ofisi ve Ticaret Ofisi gibi örgütlenmelerle devletin ekonomi
üzerindeki müdahaleleri sıklaşmıştır (Koçak, 2003: 398).
üzerindeki müdahaleleri sıklaşmıştır (Koçak, 2003: 398).
Bütün bu uygulamalar geniş halk kitlelerinin ezilmesine ve bunun sonucu olarak da bu kesimlerin CHP’ye karşı büyük bir memnuniyetsizliklerinin doğmasına yol açmıştır. Hükümetin bazı mallara el koyma kararları vermesi, çalışanlara getirilen fazla mesai uygulamaları ve mecburi hizmet zorunlulukları anayasaya aykırı uygulamalar olarak göze çarpmaktadır. Ayrıca, basın özgürlüklerinin kısıtlanması, cemiyetler kanununda yapılan düzenlemeler, vicdan ve inanç özgürlüklerinin sınırlandırılması da toplum üzerinde olumsuz etkiler bırakan yasal uygulamalar olarak dikkati çekmektedir (Akandere, 1998: 187-238). Halkın özgürlük alanı tamamen sınırlandırılmış, bireyler inançlarının gereğini yerine getiremez olmuşlardı. Maddi sıkıntıların yanında manevi alandaki baskıcı ve kısıtlayıcı yöntemler toplumun geniş kesimlerini yönetime yabancılaştırmıştır.
Haziran 1945’e kadar, işçi sendikaları ve grevler Türkiye’de yasaklanmıştır, Savaş sırasında, ücretli maaşlılar gibi işçilerin satın alma güçleri geçim masraflarının
artmasıyla daha da zorlaşmıştır (Zürcher, 2007: 300). İş Kanununda yapılan değişiklikler ve İş Kanunu’na aykırı yapılan uygulamalar, tek parti yönetiminin işçi kesimi üzerinde baskı kurmasına ve keyfi uygulamalara girişmesine sebep olmuştur. Dolayısıyla, işçi kesimi CHP’ye ve uygulamalarına tepki göstererek, partiden uzaklaşmıştır (Akandere, 1998: 210).
Haziran 1945’e kadar, işçi sendikaları ve grevler Türkiye’de yasaklanmıştır, Savaş sırasında, ücretli maaşlılar gibi işçilerin satın alma güçleri geçim masraflarının
artmasıyla daha da zorlaşmıştır (Zürcher, 2007: 300). İş Kanununda yapılan değişiklikler ve İş Kanunu’na aykırı yapılan uygulamalar, tek parti yönetiminin işçi kesimi üzerinde baskı kurmasına ve keyfi uygulamalara girişmesine sebep olmuştur. Dolayısıyla, işçi kesimi CHP’ye ve uygulamalarına tepki göstererek, partiden uzaklaşmıştır (Akandere, 1998: 210).
İkinci Dünya Savaşı yılları, Türkiye’de yönetim ve siyasi kadroların siyaseti ticarete alet etmeleri, suiistimallere yol açmış ve keyfi tutumlar ön plana çıkmıştır. Şahsi ve parti menfaatlerinin milletin menfaatlerinden üstün tutulduğu bir dönem olmuştur. Bu dönemde bürokrasi, polis devleti ve jandarma devleti anlayışının temsilcisi olmuştur (Akandere, 1998: 243).
Bu bağlamda, Demokrat Parti’nin (DP) toplumsal sınıf ve zümrelerin ortak taleplerinin bir eseri olarak doğduğu söylenebilir. Timur’a göre, “DP, ticaret burjuvazisi ve toprak ağalarının birlikte hareket edip, kapıkulu bürokratlarını
yıktığı bir girişim” olarak görülebilir (Timur, 2003: 26).
yıktığı bir girişim” olarak görülebilir (Timur, 2003: 26).
Sonuçta, iç ve dış faktörler birbirini hem etkilemiş, hem de tamamlamıştır.
CHP içinde dönüşümü ve değişimi iyi kullanan bir muhalefet ortaya çıkmış, bunun sonucu olarak Demokrat Parti kurulmuştur (Çufalı, 2005: 406). Celal Bayar,
Refik Koraltan, Adnan Menderes ve Fuat Köprülü'nün 29 Mayıs 1945’de bütçe için red oyu kullanmalarının ardından CHP meclis grubuna “Anayasaya uygun olarak çoğulcu demokratik bir sisteme geçilmesini öneren” bir önerge vermişlerdir (Erdoğan, 2003: 73). 7 Haziran 1945’de verilen, Türk Demokrasi tarihine, “Dörtlü Takrir” olarak geçen bu önergede, milli egemenlik ilkesinin uygulanması, parti işleyişinin demokrasinin temel ilkelerine göre yürütülmesi istenmiştir. Bu önerge meclis grubu tarafından, önerinin grubun yetkisi dışında olduğu gerekçesiyle reddedilmişti (Ahmad, 1994: 26).
Refik Koraltan, Adnan Menderes ve Fuat Köprülü'nün 29 Mayıs 1945’de bütçe için red oyu kullanmalarının ardından CHP meclis grubuna “Anayasaya uygun olarak çoğulcu demokratik bir sisteme geçilmesini öneren” bir önerge vermişlerdir (Erdoğan, 2003: 73). 7 Haziran 1945’de verilen, Türk Demokrasi tarihine, “Dörtlü Takrir” olarak geçen bu önergede, milli egemenlik ilkesinin uygulanması, parti işleyişinin demokrasinin temel ilkelerine göre yürütülmesi istenmiştir. Bu önerge meclis grubu tarafından, önerinin grubun yetkisi dışında olduğu gerekçesiyle reddedilmişti (Ahmad, 1994: 26).
Süreç, 7 Ocak 1946’da Bayar’ın liderliğinde DP’nin resmen kurulmasıyla sonuçlanmıştır (Erdoğan, 2003: 73).
Demokrat partinin kurulması, çok partili demokratik hayata geçiş için önemli bir dönüm noktasıdır.
4. Sonuç ve Değerlendirme
Osmanlı’da asıl olarak Tanzimat’la birlikte başladığı söylenebilecek olan değişim ve dönüşüm süreci, Cumhuriyet dönemine kadar devam etmiş, Cumhuriyetle birlikte daha köklü bir değişim projesi uygulanmaya başlanmıştır. Bu dönemde, gelenek sel yapı ve kurumların kaldırılarak, yerine batı tarzı yapı ve kurumların yerleştirilmesi daha devrimci bir tarzda olmuştur. Çok partili demokratik hayatın
kurumsallaşması da inişli-çıkışlı ve toplumsal gelişmenin gidişatına paralel bir şekilde gerçekleşmiştir.
Cumhuriyet döneminde, milli egemenlik ilkesinin her ne kadar siyasal sistemin temeline yerleştirilmesi radikal bir değişiklik olsa da, çok partili bir siyasal hayatın uygulanması uzun yıllar pek mümkün olmamıştır. Ülkede köklü değişiklikler gerçekleştirmeyi kendine amaç edinmiş tek parti yönetiminin, istediği değişiklikleri “halk için, halka rağmen” anlayışı ile gerçekleştirdiği söylenilebilir. Toplumsal desteği olmayan reformların demokratik bir ortamda gerçekleşmesi mümkün gözükmemekteydi.
II. Meşrutiyet döneminde bir müddet devam eden çok partili siyasi hayat süreci, Cumhuriyetin kurulmasına müteakip, 1945 yılına kadar 2 muhalefet partisi girişimi ile yeniden oluşturulmak istenmiş, ancak dönemin siyasi koşulları bu teşebbüslerin kalıcı olmasına izin vermemiştir.
Bunlardan, Cumhuriyet dönemindeki ilk çok partili hayat girişimi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Şeyh Sait İsyanı bahane edilerek kapatılmıştır. İkinci çok partili hayat denemesi olan Serbest Fırka deneyimi de kısa süreli olmuş ve partinin kurucusu Fethi Okyar partiyi feshetmiştir.
Bu muhalefet girişiminden sonra, ülke 1945 yılına gelene kadar tek partinin yönetiminde idare edilmiştir.
CHP’nin yapmış olduğu uygulama ve düzenlemelerden hoşnutsuzluğunun özellikle II Dünya Savaşı yıllarında had safhaya çıktığı görülmektedir. Genel bir ifadeyle savaş boyunca uygulanan, katı ekonomi ve vergi politikaları toplumu olumsuz yönde etkilemiştir. Bunlara, anayasaya aykırı olan birtakım kanunların (Milli Korunma Kanunu gibi) çıkarılması ve keyfi bir şekilde uygulanması da eklendiğin de, halkın giderek hükümetten uzaklaştığı ve siyasal sisteme yabancılaşmaya başladığı söylenilebilir. Tüm bunlar, önemli birer meşruiyet aşınması göstergeleri olarak değerlendirilebilir ve dönemin siyasi kadrolarını daha demokratik bir idareye doğru iten önemli bir iç faktör konumunda olmuşlardır.
CHP’nin yapmış olduğu uygulama ve düzenlemelerden hoşnutsuzluğunun özellikle II Dünya Savaşı yıllarında had safhaya çıktığı görülmektedir. Genel bir ifadeyle savaş boyunca uygulanan, katı ekonomi ve vergi politikaları toplumu olumsuz yönde etkilemiştir. Bunlara, anayasaya aykırı olan birtakım kanunların (Milli Korunma Kanunu gibi) çıkarılması ve keyfi bir şekilde uygulanması da eklendiğin de, halkın giderek hükümetten uzaklaştığı ve siyasal sisteme yabancılaşmaya başladığı söylenilebilir. Tüm bunlar, önemli birer meşruiyet aşınması göstergeleri olarak değerlendirilebilir ve dönemin siyasi kadrolarını daha demokratik bir idareye doğru iten önemli bir iç faktör konumunda olmuşlardır.
İç ve dış faktörlerin etkisiyle Türkiye’de çok partili siyasi hayatın yolu açılmıştır. CHP içinden çıkan bir muhalif grup tarihe “Dörtlü Takrir” olarak geçecek olan bir önergeyi parti grubuna vererek, partiden ipleri koparmış, önergeyi veren
milletvekilleri partiden ihraç edilmiştir. Bu gelişme, 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti'nin (DP) kurulmasıyla sonuçlanmıştır. Demokrat Partinin kurulmasından önce Milli Kalkınma Partisi (5 Eylül 1945) kurulmuştu ve siyasal süreçte yer almasına dönemin yönetimince izin verilmişti. Ancak, Demokrat Parti kalıcı, kurumsallaşan ve etki gücü yüksek bir muhalefet partisi olduğu için, Türk siyasi
literatüründe gerçek anlamda çok partili hayata geçiş, bu partinin siyasi hayata girmesiyle başlatılmaktadır.
milletvekilleri partiden ihraç edilmiştir. Bu gelişme, 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti'nin (DP) kurulmasıyla sonuçlanmıştır. Demokrat Partinin kurulmasından önce Milli Kalkınma Partisi (5 Eylül 1945) kurulmuştu ve siyasal süreçte yer almasına dönemin yönetimince izin verilmişti. Ancak, Demokrat Parti kalıcı, kurumsallaşan ve etki gücü yüksek bir muhalefet partisi olduğu için, Türk siyasi
literatüründe gerçek anlamda çok partili hayata geçiş, bu partinin siyasi hayata girmesiyle başlatılmaktadır.
1946 yılında çok partili demokratik hayata geçilmesi ve 1950 yılındaki seçimlerde iktidarın, halkın oyuyla el değiştirmesiyle başlayan süreç, çevrenin de siyasal iktidara ortak olmaya başlaması süreci olarak değerlendirilebilir.
Ancak bu olumlu gelişmenin, Türk demokrasisinin önündeki engelleri tam anlamıyla ortadan kaldırdığı söylenemez. Çok partili hayata geçildikten sonra,
demokrasisinin bir türlü kurumsallaşamaması, Türk siyasi hayatının en önemli sorunu olarak öne çıkmaktadır. Bu durumun en önde gelen faktörü olarak, demokratik gelişmede, içeriden gelen demokratik taleplerin değil, dış koşulların büyük oranda etkili olması gösterilebilir.
Ancak bu olumlu gelişmenin, Türk demokrasisinin önündeki engelleri tam anlamıyla ortadan kaldırdığı söylenemez. Çok partili hayata geçildikten sonra,
demokrasisinin bir türlü kurumsallaşamaması, Türk siyasi hayatının en önemli sorunu olarak öne çıkmaktadır. Bu durumun en önde gelen faktörü olarak, demokratik gelişmede, içeriden gelen demokratik taleplerin değil, dış koşulların büyük oranda etkili olması gösterilebilir.
Türk siyasal kültüründe, muhalefete karşı hoşgörüsüzlük, ülkenin sürekli tehdit edildiği inancı, halkın kendisini yönetmekten çok, yönetilmeye ihtiyacı olduğu düşünceleri ve vizyon sahibi liderlerin pek yetişmemesi gibi hususlar hakim
olan özellik ve eğilimlerdir. Demokrasinin kurumsallaşamamasında bu özellik ve eğilimlerin de etkisi olduğu belirtilebilir. Demokrasinin kurumsallaşamaması
sebebiyle, belli periyotlarla demokrasiye müdahaleler gerçekleştirilmiş, yapılan her bir müdahale Türkiye’de demokrasinin kurumsallaşması ve pekişmesini olumsuz
yönde etkilemiştir. Bu değerlendirmeye dayanacak olan ilk örnek şüphesiz ki, 1946–50 periyodunda DP ve CHP arasında yaşanan muhalefet ve iktidar ilişkileridir. 1946–50 ve ardından 1950–60 periyotları da göz önüne alındığında,
1946’da çok partili hayata geçişle ülkede başlayan demokrasi sürecinin Türk siyasi kültürüne ait yukarıda belirtilen hususların etkisiyle çok tatsız hadiselerle dolu bir seyir izleyerek günümüze kadar ulaşması çok da şaşırtıcı olmamaktadır.
olan özellik ve eğilimlerdir. Demokrasinin kurumsallaşamamasında bu özellik ve eğilimlerin de etkisi olduğu belirtilebilir. Demokrasinin kurumsallaşamaması
sebebiyle, belli periyotlarla demokrasiye müdahaleler gerçekleştirilmiş, yapılan her bir müdahale Türkiye’de demokrasinin kurumsallaşması ve pekişmesini olumsuz
yönde etkilemiştir. Bu değerlendirmeye dayanacak olan ilk örnek şüphesiz ki, 1946–50 periyodunda DP ve CHP arasında yaşanan muhalefet ve iktidar ilişkileridir. 1946–50 ve ardından 1950–60 periyotları da göz önüne alındığında,
1946’da çok partili hayata geçişle ülkede başlayan demokrasi sürecinin Türk siyasi kültürüne ait yukarıda belirtilen hususların etkisiyle çok tatsız hadiselerle dolu bir seyir izleyerek günümüze kadar ulaşması çok da şaşırtıcı olmamaktadır.
Demokrasinin içselleştirilememesi ve kurumsallaştırılmaması sorununun, katılımcı demokrasi anlayışının tam anlamıyla hayata geçirilmesi, sivil toplum ve
sivil toplum kuruluşlarına gereken önem verilerek, halkın yönetim sürecine aktif katılımının sağlanmasıyla çözülebileceği veya en azından olumlu yönde bir siyasal
gelişme sağlayabileceği söylenebilir.
sivil toplum kuruluşlarına gereken önem verilerek, halkın yönetim sürecine aktif katılımının sağlanmasıyla çözülebileceği veya en azından olumlu yönde bir siyasal
gelişme sağlayabileceği söylenebilir.
Bununla birlikte, farklılıkların bir çatışma unsuru olarak değil, bir uzlaşma unsuru olarak kabul edilmesi önemli bir gerekliliktir. Ayrıca, halkın seçtiği temsilcilerden oluşan yasama organının güçlendirilerek, yetkilerinin artırılması, demokrasiye yapılan müdahaleleri önlemede büyük rol oynayabilir. Tüm bunlarca biçimlendiri len, bir siyasal kültürün oluşmasıyla, Türk demokrasisinin kurumsallaşma ve pekiştirme noktalarında, önemli mesafeler kat edeceği söylenebilir.
Esas olarak, Avrupa Birliği sürecinin son on beş yılındaki hamlelerle mevzuat anlamında, demokratik standartların oldukça yükseldiği söylenilebilecek olan
Türkiye’nin böyle bir siyasal kültür oluşumuyla, başta Ortadoğu ve Orta Asya ülkelerine örnek olmak üzere, önemli bir demokrasi modeli de olabileceği ifade edilebilir.
Türkiye’nin böyle bir siyasal kültür oluşumuyla, başta Ortadoğu ve Orta Asya ülkelerine örnek olmak üzere, önemli bir demokrasi modeli de olabileceği ifade edilebilir.
Kaynaklar
Ahmad, Feroz (1994), Demokrasi Sürecinde Türkiye, Hil Yayınları, İstanbul.
Ahmad, Feroz (1999), İttihatçılıktan Kemalizme, Çev.: Fatmagül Berktay (Baltalı), 4. Baskı, Kaynak Yayınları: 62, İstanbul.
Akandere, Osman (1998), Milli Şef Dönemi, Çok Partili Hayata Geçişte Rol Oynayan İç ve Dış Tesirler, 1938-1945, İz Yayıncılık, İstanbul.
Akıncı, Abdulvahap (2011), Milli Kimlik İnşa Stratejileri (Türkiye Örneği 1839-1946), Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Sakarya.
Akıncı, Abdulvahap (2014), “Türkiye’nin Darbe Geleneği: 1960 ve 1971 Müdahaleleri”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 1, 55- 72.
Alp, Tekin (1998), Kemalizm, Çev.: Çetin Yetkin, Toplumsal Dönüşüm Yayınları 81, İstanbul.
Ayata, Ayşe Günay (1992) CHP Örgüt ve İdeoloji, Gündoğan Yayınları, Ankara.
Aydemir, Şevket Süreyya (2007), Tek Adam, Cilt: III, 22. Baskı, Remzi Kitabevi, İstanbul.
Başaran, İbrahim Ethem (1999), “Türkiye’de Eğitim Sisteminin Evrimi”, Derleyen: Fatma Gök, 75 Yılda Eğitim, Tarih Vakfı
Yayınları, İstanbul, 91-110
Beriş, Hamit Emrah (2008), “Ordu ve Siyaset”, Siyaset, Ed.: Mümtaz’er Türköne, Lotus Yayınevi, 8. Baskı, Ankara, 483-521.
Berkes, Niyazi (2008), Türkiye’de Çağdaşlaşma, 12. Baskı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.
Buluş, Abdulkadir (2004), Türk İktisat Politikalarının Tarihi Temelleri, Tablet Kitabevi, Konya.
Çufalı, Mustafa (2005), “Çok Partili Hayata Geçiş Dönemi: 1945–1950”, Adnan Küçük, Selahaddin Bakan ve Ahmet Karadağ
(Ed.), 21. Yüzyılın Eşiğinde Türkiye’de Siyasal Hayat, I. Cilt, Aktüel Yayınları, İstanbul.
Dursun, Davut (1999), Demokratikleşemeyen Türkiye, İşaret Yayınları, İstanbul.
Dursun, Davut (2001), “Demokrasi Sorunu ve Türkiye” Davut
Dursun (Der.), Demokrasi Sorunu ve Türk Demokrasisi, Şehir Yayınları, İstanbul.
Dursun, Davut (2006), Siyaset Bilimi, Beta Yayınevi, İstanbul.
Dursun, Davut (2007), “Türkiye’nin Dönüşüm Süreci, Dinamikleri ve Genel Özellikleri”, Davut Dursun, Burhanettin
Duran, Hamza Al (Ed.), Dönüşüm Sürecindeki Türkiye, Aktörler, Alanlar, Sorunlar, Alfa Yayınları, İstanbul.
Engelhardt, Edouard Philippe (1999), Tanzimat ve Türkiye, Çev.: Ali Reşad, 1. Baskı, Kaknüs yayınları, İstanbul.
Erdoğan, Mustafa (2003), Türkiye’de Anayasalar ve Siyaset, Liberte Yayınları, Ankara.
Erdoğan, Mustafa (1998), Liberal Toplum, Liberal Siyaset, Siyasal Kitabevi, Ankara.
Erdoğan, Mustafa (2008), “Türkiye’de Demokrasiye Geçiş Deneyimi (1945-1950),
http://www.liberal.org.tr/index.php*lang=tr&message=me&art=344, (10.03.2008).
Ersanlı, Büşra (2006), İktidar ve Tarih, Türkiye’de “Resmi Tarih” Tezinin Oluşumu (1929-1937), 2. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul.
Eryılmaz, Bilal (2004), Bürokrasi ve Siyaset; Bürokratik Devletten Etkin Yönetime, Alfa yayınları, 2. Baskı, İstanbul.
Fernau, Friedrich-Wilhelm (1966), “Die Entwicklung der Mehrparteiendemokratie in der Türkei”, in: Europa-Archiv, Folge: 9, 343-356.
Hanioğlu, M. Şükrü (2009), “İttihatçılık”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt: 9, Dönemler Ve Zihniyetler, Ed.Bora Tanıl ve
Ahmet Çiğdem, 1. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul, 249-258. Heper, Metin (2006), Türkiye’de Devlet Geleneği, Çev.: Nalan
Soyarık, Doğu Batı Yayınları. İnönü, İsmet (1987), Hatıralar, 2. Kitap, Bilgi Yayınevi, Ankara. Jaeschke, Gotthard (1932), “Der Freiheitskampf des türkischen
Volkes”, in: Die Welt des Islams, Band: 14, 4-21.
Karatepe, Şükrü (1999), Darbeler, Anayasalar ve Modernleşme, İz Yayıncılık, İstanbul.
Karatepe, Şükrü (2001), Tek Parti Dönemi, İz Yayıncılık, İstanbul.
Karpat, Kemal H. (2009), Osmanlı’dan Günümüze Kimlik ve İdeoloji, 2. Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul.
Kayalı, Hasan (1998), Jön Türkler ve Araplar: Osmanlıcılık, Erken Arap Milliyetçiliği ve İslamcılık (1908-1918), Çev.: Türkan
Yöney, 2. Baskı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul.
Keyder, Çağlar (2008), Türkiye’de Devlet ve Sınıflar, İletişim Yayınları, İstanbul.
Koçak, Cemil (2003), Türkiye’de Milli Şef Dönemi, (1938-1945), Cilt:2, İletişim Yayınları, İstanbul.
Kohn, Hans (1928), Geschichte der Nationalen Bewegung im Orient, Kurt Vowinckel Verlag, Berlin-Grunewald.
Küçük, Adnan (2005), “Türkiye’de Siyasi Partilerin Yasaklanması Meselesi ve Türkiye’de Siyasi Partilere İlişkin
Yasaklamalar Rejimi”, Adnan Küçük, Selahaddin Bakan ve Ahmet
Karadağ (Ed.), Türkiye’de Siyasal Hayat, Cilt:2, Aktüel Yayınları, İstanbul.
Mikusch, Dagobert Von (1929), Gazi Mustafa Kemal; zwischen Europa und Asien, Paul List Verlag, Leipzig.
Öz, Esat (1992), Tek Parti Yönetimi ve Siyasal Katılım, Gündoğan Yayınları, Ankara.
Parla, Taha (1992), Türkiye’de Siyasal Kültürün Resmi
Kaynakları Cilt 3 Kemalist Tek-Parti İdeolojisi ve CHP’nin Altı Ok’u, İletişim Yayınları, İstanbul.
Paulmier, Henri (1923), “Die Juli-Ereignisse in der Türkei”, in: Internationale-Presse-Korrespondenz, Nr. 133.
Sarıbay, Ali Yaşar (2001), Türkiye’de Demokrasi ve Politik Partiler, Alfa Yayınları, İstanbul.
Shaw, Stanford J. (1971), “Das Osmanische Reich und die Moderne Türkei”, in: der İslam II, Hrsg.: G.E. Grunebaum, Fischer
Weltgeschichte, Band: 15, Fischer Taschenbuch Verlag, Frankfurt am Main, 24-159
Shaw, Stanford J. ve Ezel Kural Shaw (1994), Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, Mehmet Harmancı (Çev.), E Yayınları, İstanbul.
Timur, Taner (1997), Türk Devrimi ve Sonrası, İmge Yayınevi, Ankara.
Timur, Taner (2003), Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçiş, İmge Yayınevi, Ankara.
Toker, Metin (1990), Tek Partiden Çok Partiye, Bilgi Yayınevi, İstanbul.
Tunaya, Tarık Zafer (1998), Türkiye’de Siyasal Partiler, Cilt 1: İkinci Meşrutiyet Dönemi, 1908-1918, 1. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul.
Tunaya, Tarık Zafer (1999), Türkiye’de Siyasal Partiler, Cilt 2: Mütareke Dönemi, 1918-1922, 1. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul.
Tunaya, Tarık Zafer (2003), Türkiye’de Siyasal Gelişmeler (1876-1938), Birinci Kitap: Kanun-ı Esasi ve Meşrutiyet Dönemi
(1876-1918), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul.
Tuncel, Gökhan (2005), “Türkiye’de Sivil Toplum Kuruluşlarının Tarihsel Gelişimi”, Adnan Küçük ve diğerleri (der.),
21. Yüzyılın Eşiğinde Türkiye’de Siyasal Hayat, Cilt: 2, Aktüel Yayınları, Bursa, 709-736.
Tunçay, Mete (1989), Türkiye Tarihi-4-Çağdaş Türkiye 1908-1980, Cem Yayınevi, İstanbul.
Tunçay, Mete (2005), Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek-Parti Yönetimi’nin Kurulması (1923-1931), 4. Baskı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul
Türköne, Mümtaz’er (2003), “Demokrasi”, Mümtaz’er Türköne, Siyaset, Lotus Yayınevi, Ankara.
Yeşil, Ahmet (1985), Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçiş, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara.
Yeşil, Ahmet (2002), Türkiye Cumhuriyeti’nde İlk Teşkilatlı Muhalefet Hareketi Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası, Cedit Neşriyet, Ankara.
Yumul, Arus (2005), “Azınlık mı Vatandaş mı?”, Türkiye’de Çoğunluk ve Azınlık Politikaları: AB Sürecinde Yurttaşlık
Tartışmaları içinde, Derleyen: Ayhan Kaya/Turgut Tarhanlı, TESEV Yayınları, İstanbul, 87-100.
Zürcher, Erik Jan (1992), Terakiperver Cumhuriyet Fırkası, (Çev. Güven, Gül Çağalı) Bağlam Yayıncılık, İstanbul
Zürcher, Erik Jan (2007), Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, Yasemin Saner Gönen (Çev.), İletişim Yayınları, İstanbul
***