26 Aralık 2020 Cumartesi

Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçişte Etkili Olan İÇ Faktörlerin Analizi BÖLÜM 2

Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçişte Etkili Olan İÇ Faktörlerin Analizi BÖLÜM 2



Abdulvahap AKINCI, Sefa USTA, Türkiyede Çok Partili Hayat, Geçişte, Etkili Olan İÇ Faktörler, Analiz, Demokratikleşme,Varlık Vergisi, Milli Şef,siyasi partiler,



1908-1913 arasındaki 5 yıllık süreçte İkinci Meşrutiyet’in çok partili rejimi sürmüştür. İttihat ve Terakki Partisi karşısında Ahrar Fırkası dışında başka fırka ve cemiyetler de kurulmuş olmakla birlikte, pek etkili olamamışlardır. 

Bu partiler şunlardır: 

Fedakaran-ı Millet Cemiyeti, 
Islahat-ı Esasiye-i Osmaniye Fırkası, 
İttihad-ı Muhammedi Fırkası, 
Osmanlı Sosyalist Fırkası, 
Heyet-i Müttefika-i Osmaniye, 
Mutedil Hürriyetperveran Fırkası (Mutedil Liberaller), 
Ahali Fırkası, 
Halaskar Zabitan Grubu, 
Milli Meşrutiyet Fırkası’dır 
(Tunaya, 1998: 165-392). 

Özellikle 1909 yılında yapılan anayasa değişiklikleri ile hak ve özgürlüklerin sınırları genişletilmiş, padişahın mutlak otoritesi sınırlandırılmıştır. Meclis’e padişahtan izin almadan kanun çıkarma yetkisi tanınmıştır (Karatepe, 1999: 118-119). 

1908’de ilk seçimler sonucunda Meclis-i Mebusan yeniden faaliyete başlamıştır (Erdoğan, 1998: 299). Daha sonraki süreçte muhalefet özellikle basın yoluyla eleştirilerini yoğunlaştırmış, İttihat ve Terakki bu duruma şiddetle karşılık 
vermiştir. Bu olaylar üzerine 12 Nisan 1909 yılında -tarihe 31 Mart Vakası olarak geçen- bir ayaklanma çıkmış, bunun üzerine 1912 yılına kadar sürecek bir sıkıyönetim ilan edilmiş bu durum muhalefetin sindirilmesini kolaylaştırmıştır 
(Erdoğan, 2003: 26-27). Demokratik yönetim sürecine geçişi ertelemek ve demokratik yönetimin önünü kesmek amacıyla, bazı karışıklıkları bahane etme uygulamasının kökenleri İttihat ve Terakki Cemiyeti yönetimine kadar uzandığı 
söylenilebilir. 

İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne (İTC) karşı büyüyen muhalefetin temsilcisi olarak 1911’de kurulan Hürriyet ve İtilaf Fırkası, kurulduktan bir ay sonra yapılan ara seçimi bir oy farkla kazanınca, İTC bunu hazmedemeyerek meclisi feshetmiştir. Milli Meşrutiyet Fırkası olarak kurulan parti de olayların gelişimi içinde ortadan kalkmıştır. Balkan Savaşları’ndan yenilgi sonrasında iktidara tekrar geçen İTC’ ye misilleme olarak Mahmut Şevket Paşa’ya suikast düzenlendikten sonra, İTC hükümeti doğrudan doğruya kurma yoluna gitmiş ve çok partili hayata son vermiştir (Tunaya, 1998: 45). 

İttihat ve Terakki bazı kısa dönemler hariç, Birinci Dünya Savaşının sonuna kadar ülkeyi tek parti gibi yönetmiştir. Osmanlı Devleti’nin Savaştan yenik ayrılması sonucunda, 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalanmış, Türkiye’nin 
savaşa girmesinden sorumlu olan İttihat ve Terakki liderleri, ülkeyi terk etmiş ve parti dağılmıştır. Ancak, yine de mecliste İttihatçıların ağırlıkları devam etmiştir. Savaş sonrası dönemde Hürriyet ve İtilaf Fırkası siyasete hakim olmuştur 
(Küçük, 2005: 438; Erdoğan, 2003: 41). 

1919 yılında son Osmanlı Mebusan seçimleri yapılmış ve 12 Ocak 1920 tarihinde meclis toplanmış, İstanbul’un işgali sonrasında 11 Nisan 1920 tarihinde padişah Meclis-i Mebusan’ı feshetmiştir (Erdoğan, 2003: 45; Dursun, 2006: 368). İngilizler, işgal sonrasında bazı Meclis-i Mebusan üyelerini tutuklayarak Malta’ya sürgüne göndermişlerdir (Jaeschke, 1932: 15-16). 

2.2. Erken Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Siyasal Hayat 

I. Dünya Savaşı sonrasında bir çok cemiyet ve fırka kurulmuştur. Bu dönemin önde gelen fırka ve cemiyetleri şunlardır: Osmanlı Hürriyetperver Avam Fırkası, Radikal Avam Fırkası, Selamet-i Amme Heyeti, Teceddüt Fırkası, Osmanlı Sulh ve Selamet Cemiyeti, Milli Türk Cemiyeti, Milli Kongre, Ahali İktisat Fırkası, Selamet-i Osmaniye Fırkası, Kürdistan Teali Cemiyeti, Sosyal Demokrat Fırkası, Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası, Wilson Prensipleri Cemiyeti, Hürriyet ve İtilaf Fırkası, Osmanlı Mesai Fırkası, Nigehban Cemiyet-i Askeriyesi, Trabzon ve Havalisi 
Adem-i Merkeziyet Cemiyeti, Osmanlı Çiftçiler Derneği, Mağdurin-i Siyasiye Teavün Cemiyeti, Teali İslam Cemiyeti, Türkiye Sosyalist Fırkası, Vahdet-i Milliye Heyeti, Türkiye’de Arnavut Teavün Cemiyeti, Laz Tekamül-i Milli Cemiyeti, 
Milli Ahrar Fırkası, İngiliz Muhipler Cemiyeti, Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası, Türk Teali Cemiyeti, Osmanlı Musevileri İntihap Cemiyeti, Osmanlı İla-yı Vatan Cemiyeti, Milli Türk Fırkası, Türk-Fransız Muhipleri Cemiyeti, Makedonyalılar Cemiyeti, Piyer Loti Cemiyeti, Hukuki Osmani Nigehban Cemiyeti, Müsalemet İttifakı, Amele Fırkası, Tarikat-ı Salahiye Cemiyeti, Türkiye Zürra Fırkası, 
İnkişaf-ı İçtimai Cemiyeti, Şark-ı Krib Çerkesleri Temin-i Hukuk Cemiyeti, Cemiyet-i Akvam’a Müzaheret Cemiyeti ve Müstakil Sosyalist Fırkası (Tunaya, 1999: 91-615). 

Türk siyasal hayatının hemen her renginin kendine yer bulduğu bu dönem, siyasi çeşitlilik bağlamında en renkli dönem olarak addedilebilir. 

23 Nisan 1920 günü Anadolu’da yapılan seçimlerle belirlenen 232 temsilci ve Meclis-i Mebusan’dan gelen 106 mebus’un katılımı ile Ankara’da Birinci Büyük Millet Meclisi açılmıştır (Dursun, 2006: 368-369). Birinci meclis, toplumun değişik kesimlerinin temsil edildiği, nispeten demokratik ve çoğulcu bir yapıya sahipti (Karatepe, 2001: 25). Birinci meclisin, demokratik sürecin işlemesi bağlamında çok başarılı olduğu söylenilebilir. Mecliste sivil inisiyatif belirleyici olmuş ve en kritik kararlar bile müzakereler sonucunda alınmıştır (Beriş, 2008: 432). 

Bugünkü anlamda siyasi parti grupları olmasa da, farklı görüş ve düşünceleri temsil eden birçok grup bulunmaktaydı. Mustafa Kemal, 10 Mayıs 1921’de Anadolu Rumeli Müdafa-i Hukuk grubunu kurmuş ve bu grup “Birinci Grup” olarak 
anılmıştır. 1 yıl sonra muhalif olarak “İkinci Grup” oluşturulmuştur. Toplumsal ve siyasal görüşleri açısından farklılıklar olan gruplar arasında görüş ayrılıkları ön plana çıkmıştır. Birinci grup Lozan Görüşmelerinde barış şartlarının Mustafa Kemal ve hükümet tarafından onaylanması gerektiğini vurgulamış, ikinci grup ise kararın 
meclis tarafından verilmesinin uygun olduğu yönünde görüş beyan etmiştir (Erdoğan, 2003: 50-52). 

Bu arada, Birinci meclis tarafından, ülkenin olağanüstü koşulları dikkate alınarak 1921 yılında 24 maddelik Anayasa metni hazırlanmıştır. 1921 Anayasası (Teşkilat-ı Esasiye) millet egemenliğini yansıtan ilk siyasi belge olması açısından önem taşımaktadır (Karatepe, 1999: 151). 1921 Anayasası döneminde yasal düzenlemelere ve köklü değişimlere gidilmiştir. 3 Kasım 1922’de Saltanat kaldırılmış (Erdoğan, 2003: 49), 
29 Ekim 1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti ilan edilmiştir. Cumhuriyet döneminin ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ve ilk başbakanı İsmet İnönü olmuştur 
(Zürcher, 2007: 243). 

1 Nisan 1923 tarihinde, Mustafa Kemal mecliste seçimlerin yenilenmesi kararını almıştır. Birinci Grup, bir bildiri yayınlayarak, Müdafaa-i Hukuk Grubunu, Halk 
Fırkasına dönüştüreceğini açıklamıştır (Karatepe, 2001: 26). 
Mustafa Kemal istediği reformları yapabilmek için Halk Fırkası’nı kurmuştur (Fernau, 1966: 345). Bu dönemde ayrıca, Hıyaneti Vataniye Kanununda değişikliklere gidilmiş ve yeni düzenleme çerçevesinde yeni devlet şekline karşı 
gelenler vatan haini olarak ilan edilmişlerdir. Bu şekilde, Rejim aleyhinde yapılabilecek propagandanın önüne geçilmek amaçlanmıştı (Aydemir, 2007: 85). 

Bu dönemde, 

Birinci Grup, devlet imkanlarından faydalanmaktaydı. Seçimler iki aşamalıydı. Bürokrasi bu süreçte çok önemli bir rol elde etmişti (Öz, 1992: 80). Seçim öncesinde muhalefetin engellenmesine dönük adımların atıldığı ve bu şekilde seçime hile karıştırıldığı Paulmier (1923: 1161) tarafından iddia edilmiştir. Sandığa giden seçmenlere içinde Halk Partisine verilmiş bir oyun bulunduğu zarf verildiği ve seçmenlerin bu zarfları seçim bürosu görevlilerinin gözetimi altında sandığa 
atmalarının sağlandığı da ifade edilmektedir. 

İki dereceli seçimlere tek parti döneminde hep itiraz edilmiştir. Çünkü ikinci seçmenlerin seçiminde de özgür bir ortam sağlanmamaktaydı. Halk Fırkası (sonra CHP'ye dönüştü), ikinci seçmenlerin listesini kendisi belirleyerek ilan etmekte ve halka zorunlu olarak bunlar onaylatılmaktaydı (Öz, 1992: 155). Mebuslar merkez tarafından belirlenmekteydi. Hiç görmedikleri şehirlerden milletvekili seçilenler vardı. Baskının yoğunluğundan, mebuslara fazla hareket alanı kalmıyordu. Hükümet yasama inisiyatifine ihtiyaç duymamakta ve meclise karşı sorumluluk 
taşımamaktaydı. Çok kısa çalışma sürelerine ihtiyaç duyuyorlardı. Bir kanunun kabul edilmesi on-onbeş dakika almaktaydı (Keyder, 2008: 110). 

11 Ağustos 1923’de toplanılan ikinci (II.) mecliste, Birinci Grup büyük çoğunluğu elde etmişti (Akıncı, 2011: 205). II. Meclis, muhalefetsiz bir ortamda, Lozan 
Antlaşmasını onaylamış, Cumhuriyeti ilan etmiş ve hilafeti kaldırmıştır. II. Meclis’te muhalefetin olmaması tek parti yönetiminin başlangıcı olmuştur. CHP, çok partili hayata geçiş sürecine kadar Türkiye’yi tek başına idare etmiştir 
(Erdoğan, 2003: 53). 9 Eylül 1923 günü kurulan Halk Fırkası, 1924’de Cumhuriyet Halk Fırkası, 1931’de Cumhuriyet Halk Partisi adını almıştır (Sarıbay, 2001: 43). 
II. Meclis döneminde, yeni anayasa kabul edilerek yürürlüğe girmiştir (Erdoğan, 2003: 55). 1924 Anayasası ile birlikte, meclis hükümet sistemi ile parlamenter hükümet sisteminin ilkeleri birleştirilmiş ve egemenlik yetkisinin millet adına TBMM’de olduğu vurgulanmıştır (Karatepe, 1999: 163). Anayasanın yürürlüğe girmesinden sonraki siyasi sistemin, tek parti yönetimi olarak şekillenmeye başladığı ifade edilmektedir (Erdoğan, 2003: 60-61). 

2.3. Cumhuriyet Dönemi İlk Muhalefet Girişimi: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 

    1924 yılında Halk Fırkası içinde muhalefet güçlenmiş ve başta Kazım Karabekir,  Ali Fuat Cebesoy, Refet Bey, Rauf Orbay ve Adnan Adıvar olmak üzere 32 milletvekili partiden istifa ederek, 17 Kasım 1924’de Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı (TCF) kurmuşlardır (Erdoğan, 2008: 1). TCF’nin kuruluşunda İnönü (1987: 206)'nün ifadeleriyle "Mustafa Kemal tarafından yapılmak istenen reformların neleri kapsayacağının bilinememesi, onun otoritesinin kapsamının 
kestirilememesi ve onunla (Mustafa Kemal ile) çalışmanın imkansızlığının görülmesi etkili olmuştur". 

Liberal bir parti görünümünde olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, merkeziyet çi otoriter eğilimlere karşı çıkarak, adem-i merkeziyetçiliği ve güçler ayrımı ilkesini benimsediğini ve liberal ekonomiye vurgu yaptığını parti beyannamesinde ve programında belirtmiştir. Fırkayı kuranlar, ekonomik alanda liberal politikalar dan yana, toplumsal ve siyasal politika alanında ise muhafazakâr bir düşünceye sahiptiler (Zürcher, 2007: 246; Sarıbay, 2001: 48-49). 

TCF kurucuları her ne kadar Mustafa Kemal ile aynı kuşaktan gelmekte ve “mektepli” subaylardan oluşmuş olsalar da, aralarında ciddi farklılıklar vardı. TCF, saltanata bağlılık gösteren, batılılaşma ve çağdaşlaşma konusunda atılacak adımlarda kökten değil evrimci bir anlayışla gerçekleştirilmesi gerektiğini savunuyordu (Yeşil, 2002: 50-51). 

Partinin kendisini Kemalist kadronun otoriter yönelişine karşı çıkan bir oluşum olarak takdim ettiği de vurgulanmaktadır (Erdoğan, 2008: 2). 

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF), yapılan ara seçimlere örgütlenmesini tamamlamadığı için katılmadığı halde, bağımsız olarak adaylığını koyanları desteklemiş ve Bursa ve Kırıkkale gibi bazı bölgelerde TCF’nin desteğini 
alan bağımsızlar seçilmişlerdir. Cumhuriyet Halk Fırkası'nın (CHF), kırsal kesimde ve ilçelerde jandarmanın zorlaması ile başarılı olduğu, büyük şehirlerde baskıyı tam uygulayamadığı için başarısız olduğu da iddia edilmektedir. Diğer taraftan, 
kazanan bağımsızlara dönük olumsuz tavır konularak hareket edildiği de söylenilmekte dir. Nurettin Paşa'nın Bursa’da seçimleri bağımsız aday olarak kazandığı halde seçim mazbatası verilmemesi bu durumun örneği olarak 
gösterilebilir. Ordudan istifasından sonra gerekli sürenin geçmemiş olduğu gerekçe olarak ileri sürülmüş ve yenilenen seçimleri tekrar Nurettin Paşa kazanmıştır. Nurettin Paşa’nın TCF’ye katılacağı tahmin edildiğinden, ona sert yaklaşılmadığı ifade edilebilir (Tunçay, 2005: 124-126). İlk kurulduğu günden itibaren iktidar ile muhalefet arasında ilişkinin gerilimli olduğu söylenebilir. TCF ile Halk Fırkası arasındaki ilişkiyi belirleyen, iktidarın muhalif bir partinin varlığına yaklaşım tarzıyla ilintiliydi. Halk Fırkası’nın muhalefete olan yaklaşımını belirleyen tek 
kişiydi; o zaman cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal idi. Mustafa Kemal, partilere karşı eşit mesafede durmamış ve Tek Parti Cumhuriyeti modeline göre hareket ederek, böyle bir yönetim istemiştir. O, farklı fırkalardan oluşan bir meclis arzu etmemek bir yana, bunun zararlı olacağını düşünmekteydi (Yeşil, 2002: 259). 

Fethi Bey ılımlı politikalar gütmekteydi ve sorunları konuşarak aşmayı tercih etmekteydi. Fakat CHF içindeki İsmet Paşa’nın önderliğindeki sertlik yanlıları Atatürk’ün Mustafa Kemal’in desteğini alarak Fethi Bey Hükümetinin istifasını sağladı ve İsmet Paşa hükümeti kurdu (Yeşil, 2002: 259). TCF’nin kısa zamanda geniş toplumsal destek bulması Halk Fırkası yöneticilerini endişelendirmiştir. 13 Şubat 1925’te meydana gelen Şeyh Sait İsyanı gerekçe gösterilerek, Doğu Anadolu’da sıkıyönetim ilan edilmiştir. Bununla birlikte Takrir-i Sükûn Kanunu çıkarılarak, İzmir ve Ankara'da iki İstiklal Mahkemesi kurulmuştur. Şeyh Sait 
İsyanı ile bağlantısı olduğu ve siyasi amaçlar uğruna dini istismar ettiği gerekçesiyle, Terakkiperver Fırkasının merkez ve taşra örgütlerinin kapatılmasına karar verilmiş ve parti 3 Haziran 1925’de kapatılmıştır (Mikusch, 1929: 315-317). Şey Sait isyanı olmamış olsa da benzer bir sürecin işlemesi ve muhalif partinin sesi kısılarak amaçlanan politikaların hayata geçirilmesi muhtemeldi (Yeşil, 2002: 259). Partinin üyeleri İstiklal Mahkemelerinde yargılanmış, 6’sı idam edilmiştir 
(Karatepe, 2001: 251). Daha sonra Takrir-i Sükûn Kanununa dayanarak, 
hükümete muhalif yayın organları kapatılmıştır (Karatepe, 2001: 29-30). 

Bu dönemde, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı destekleyen, Tevhid-i Efkar, Son Telgraf ve İstiklal gazeteleri kapatılmıştır. Presse du Soir, İslamcı dergi 
Sebilülreşat ve komunistlerin yayın organları olan Aydınlık ve Orak-Çekiç gibi yayınlar kaldırılmıştır. Adana'da çıkan Tok Söz ve Sayha, İzmir'de çıkan Sada-yı Hak, Trabzon'da çıkan İstikbal gazeteleri kapatılmıştır. Hükümetin yayın 
organı gibi hareket eden, Hakimiyet-i Milliye ve Cumhuriyet ile İttihat ve Terakki'nin yayın organı olan Tanin yayın hayatına devam edebilmiştir. 
Bu düzenlemelerle, siyasal sistem, iklim ve kültür 20 yıl boyunca aynı kalmaya mahkum edilmiştir (Zürcher, 1992: 114-115). Daha net bir ifadeyle, bu 
şekilde 1920'lerin ikinci yarısında suskun bir toplum ve otoriter bir siyasi yapının doğmasına yol açılmıştır (Akandere, 1998: 22). 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder