24 Aralık 2020 Perşembe

ALPASLAN IŞIKLI HOCA'NIN ARDINDAN....


ALPASLAN IŞIKLI HOCA'NIN ARDINDAN....
 
 
10 Aralık 2011. 

Kış başları. Sert geçecek bir kış mevsiminin ılık, sevimli, güneşli günlerinden biri.

Bir gün öncesinde Kdz.Ereğli'den eşyalarımızı sisli, puslu, zorlu ve yorucu bir yolculukta sonra Ankara'da ki yeni evimize getiriyoruz. Herşey her yerde, yorgunluğumuz ve mutluluğumuz bir arada. O karmaşa da sunumumun son düzeltmelerini Kadriye ile birlikte yapıyoruz.

Ertesi gün Antalya'ya gideceğim. 2.Ulusal Tıp Günlerinde bir sunumum var.
Sabah erken saatlerde Esenboğa'ya Kadriye bırakıyor beni.
Uçağın en arkasındaki koltuktayım, son bir defa gözden geçiriyorum çalışmayı.

...

Antalya'da tahmin ettiğim gibi güneşli bir bahar havası karşılıyor yolcuları. Servis yarı boş, yarı dolu.

Arkaya doğru ilerliyorum. En arka sıranın pencere kenarında Hoca'yı farkediyorum. Yanına gidiyorum. Selamlaşıyoruz.
Ulusal Tıp Günleri'nde bir sunumu olduğunu söylüyor. Taşınma telaşından programı inceleyemediğimi hissettirmiyorum ona, orada olacağından haberim yok. Konuşa konuşa gidiyoruz etkinliğin yapılacağı yere.
...
Sabah oturumları bitmiş, katılımcılar öğle yemeği arasından yararlanıyorlar. Alpaslan Hoca'nın etrafı kalabalık. Tanıdıkları, sevenleri, öğrencileri...Kısa bir süre sonra bizde yemeğe geçiyoruz. Gözüyle işaret ediyor bana oturduğu masaya gelmem için. Gidiyorum. Masadaki diğer dostları ile tanıştırıyor. 

Sohbet konusu Türkçe.
...
Bütün gün birbirinden ilginç sunumları merakla dinliyoruz. Hamit Hoca'nın (Hancı) ve Recep Hoca'nın (Akdur) katkıları ile Antalya Tabip Odası başarılı bir etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Alpaslan Hoca'nın özel bir oturumda yaptığı sunum oldukça ilgi çekiyor.
...
Akşam aynı uçakla Ankara'ya dönüş yapacağız. Hoca'nın Antalya'da yaşayan avukat bir arkadaşı bizi havaalanına bırakıyor. Hoca'nın elinde biri büyük biri küçük iki çanta var.  Check-in bankolarında biletini çıkarmak için benden yardım istiyor, büyük çantayı tutmamı rica ediyor. O sırada ne olduğunu, ne yaptığımı hatırlamıyorum.

Aradan 15-20 dakika geçiyor geçmiyor tam da kapılara yönelmişken, Hoca çantasını soruyor. Benim omuzumda sadece kendi çantam var, Hoca'nın elinde ise yalnızca küçük çantası. Aman Allahım Hoca'nın çantası ortada yok !
Bir telaş alıyor ikimizi de. 
Ne yaptığımızı enteresan bir şekilde ikimizde hatırlamıyoruz. Çanta arabadamı kaldı, giriş bankolarındamı, yoksa check-in de mi ? 
Bizi havalanına bırakan avukat beye ulaşmaya çalışıyoruz. Kapıdaki polislere  soruyoruz. Check-in görevlilerine yöneliyoruz. 
Bir kaç telefon görüşmesi. 

Çanta yok ! 

Hocanın bütün eşyaları, telefonu, cüzdanı, kitapları hepsi kaybolan o çantada !
Kara kara ne yapacağımızı düşünürken bir görevli elinde bir çanta ile geliyor. İkimizde de inanılmaz bir rahatlama ve mutluluk. Hoca her zamanki babacan ve espirili tavrıyla olaya yaklaşıyor, ortamı yumuşatıyor.
...

Uzun, keyifli ve maceralı bir günün sonuna yaklaşıyoruz. Yol boyunca Orta doğudan Avrupa Birliğine, sivil toplum kurumlarının işlevinden parlamento dışı demokrasiye, Nurculuk Hareketinden Uğur Mumcuya sayısız konuyu heyecanla konuşuyoruz.

Hocayı Türk Konuttaki evine bırakırken, asistanlığından profesörlüğüne uzanan süreci, eşiyle olan birlikteliklerini, Bahçeli evlerdeki ilk evlerini ve şu an gitmekte olduğumuz son evlerini anlatıyor bana....

Ayrılırken bir kitabını uzatıyor...

Kapağı kaldırıyorum: "Sayın Osman Fırat Turan arkadaşa başarılar, mutluluklar....10 Aralık 2011....Alpaslan Işıklı"
Hoca'nın vefatını biraz önce üzüntüyle öğreniyorum.....14 temmuz 2013.....

IŞIKLAR İÇİNDE UYU ALPASLAN IŞIKLI HOCA..........

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder