ABDULLAH ÖCALAN’IN DÜŞÜNCE VE KANAAT ÖZGÜRLÜĞÜ
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
23.07.2013
Abdullah Öcalan, 21 Temmuz 2013 tarihinde BDP heyeti aracılığıyla çözüm sürecinin geleceği ve devamı için çok önemli açıklamalarda bulundu. Basın yayın organları daha çok Öcalan’ın “İmralı’da basın buluşmasıyla kamuoyunu doğrudan bilgilendirme” talebi ön plana çıkartılarak bu talep “İmralı’da basın toplantısı” şeklinde verilerek asıl verilmek istenen mesaj perdelenmek amaçlandı. Oysa Öcalan’ın açıklamasının özü “Türkiye’nin ortak çıkarlarına uygun adımların atılması” ve “Ortadoğu’daki gelişmelerle ilgili olarak hükümetin hızlı hareket etmesi” ile ilgilidir. Bununla Öcalan,Türkiye’de genel demokratikleşmeye olan gerekliliği ortaya koyuyor.
Öcalan’ın “basınla buluşma” talebi şimdiye kadar avukat/devlet/BDP aracılığıyla çok kısıtlı ve parçalı bir şekilde devam eden bilgilendirme yöntemi yerine yeni bir yöntem öneriyor. Demokratik bir ülkede özgür ve tarafsız bir basının halkın ve kamuoyunun sesi olduğu gerçeğinden hareketle halka doğrudan doğruya ilişki geliştirmek istiyor. Burada önemli olan husus Öcalan’ın kendini ifade etmesinin yolunun açılmasıdır. Bu çeşitli şekillerde olabilir. Örneğin “düzenli olarak bir gazetede düşüncelerini yazabilir” Gazeteciler İmralı’ya giderek “söyleşi” yapabilir. Öcalan’ın kitaplarının serbestçe satılmasının yolu açılabilir. Kendisine eleştiri getiren kişilere cevap verme imkanı tanınabilir. Şunu da hiçbir zaman unutmamak gerekir: Öcalan bir siyasi/toplumsal kişilik olmakla birlikte aynı zamanda bir yazardır. Onlarca kitabı olan, sürekli okuyan, dünyadaki değişimi izleyen biridir. Onun kendi düşüncelerini yazmasının kendi bireysel ifade özgürlüğünden öte anlamlara sahiptir. Onu izleyen, söylediklerine anlam veren milyonların da onun düşünce ve görüşlerine ihtiyacı vardır. Burada üzerinde durulması gereken husus aracısız halka ve kamuoyuna ulaşma isteğidir. Öcalan da yüklendiği tarihi sorumluluk gereği bunu yapmak istiyor.
Siyasi istekler bir yana konuya hukuksal yönden bakmak lazım. Çünkü T.C Anayasasının 2. Maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletidir. Hukuk devletinin anlamı devletin kendini hukuka bağlı görmesi, herkese hukuk güvencesi vermiş olmasıdır.
Anayasa’nın 25. maddesinde “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz;düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz” denilmiştir.
Bu madde düşünce özgürlüğünün güvencesi olup, özel veya genel nedenlerle sınırlanmayacak bir hak niteliğindedir. “Herkes” kavramı içinde kim olursa olsun ister şüpheli/sanık isterse hükümlü olsun herkesi kapsar. Herkes gibi Abdullah Öcalan da düşünce özgürlüğüne sahip olup, düşüncelerini şu veya bu şekilde açıklama hakkına sahiptir. Abdullah Öcalan’ın bu anayasal hakkı şimdi olduğu gibi geçmişte de ihlal edilmiştir.
Ancak açılan davalar ve özellikle Bursa 1.İnfaz Hakimliğinin bu konudaki kararına bakıldığında Anayasanın yukarıda yazılı hükmüne aykırı bir şekilde bir çok kararı vardır. Bunlardan birisini buraya alıyoruz: “Avukatların hükümlünün düşüncelerini basına ve hükümlünün mensubu olduğu illegal örgüte ulaştıracakları, bu şekilde görüşlerinin kamuoyunda gündem oluşturduğu … nedeniyle görevli hazır bulunarak kayıt yapılarak belgelere, yazılara el konulmasına” şeklinde karar verilmiştir. Mahkemenin bu kararıyla avukatların boş kağıtlarına dahi el konulmuştur. Öcalan’ın avukatlarına yönelik soruşturmaların direkt Öcalan’ın düşünce özgürlüğünü hedef aldığını da unutmamak gerekir. Düşünce özgürlüğü sadece düşüncesini açıklayanı ilgilendiren bir özgürlük olmanın ötesinde kamuoyunun o düşünceden haberdar olma hakkını da içermektedir. Bu nedenle Abdullah Öcalan’ın düşünce ve görüşlerinin haberleştirilmesi, yorumlanması kadar normal bir şey olamaz.
Yine Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı hakkındaki kanunun 60. Maddesinde hükümlülerinin “ifade özgürlüğüne” sahip olduğu vurgulanmış, bunun nasıl yerine getirileceği hüküm altına alınmıştır. Bu maddede ifade özgürlüğü ile hükümlünün cezaevinde çalışması ile ilgili esaslara atıfta bulunması hususu da dikkate alındığında Abdullah Öcalan’ın siyasi kimliği bir yana yazar olduğu dikkate alındığında -yazarlık da bir çalışma biçimidir- çalışma esasları gereğince düşüncelerini kamuoyuna duyurma hakkının olduğunu da unutmamak gerekiyor.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder