23 Aralık 2020 Çarşamba

SÜREÇ HAKKINDA SORULAR

 SÜREÇ HAKKINDA SORULAR


Feyzi Çelik
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
12.12.2013 
 
     Geçmişten günümüze bütün T.C hükümetlerinin amacı PKK'ye silah bıraktırmaktır. Kimisi bunu "mücadele" kimi de müzakere yoluyla yapmak istedi. Şimdiki başbakan hem mücadeleyi hem de müzakereyi bir arada yürütüyor. Bundan sonuç alınmayacağını bildiği için en azından "müzakereye" bazı Kürtleri ikna ederek sonuçta mücadelede başarılı olacağına inanmış durumdadır. Ona bu inandırıcılığı sağlayanlara sadece bazı umut kırıntıları dışında bir eğilimi olmamasına rağmen neden ona katlanıldığı merak konusudur.
 
Neden "devlet" haline gelen Barzani liderliğindeki Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi(KBY)nin silahlı oluşu tehlike olarak görülmüyor da PKK'nin silahlı olması tehlikeli olarak görülüyor? Bu sorunun cevabı Türkiye ile ABD'nin PKK ve Kürt sorunu konusundaki bakış açılarının aynı oluşudur. PKK'nin silah bırakışı daha önceki yıllarda ve özellikle 2004 yılından sonra PKK'den ayrılan azımsanmayacak bir sayıda gerillaların peşmergeye katılmış olmasıdır. O nedenle sorun siyasi boyutludur. Bu siyasi boyutun anlamı PKK'nin siyasi dönüşümünü sağlamaktır. Derinliğine düşünüldüğünde bütünsellik içeren en önemli Kürt siyasi gücü PKK'dir. Bu siyasi güç tüm Kürdistan'da meşruiyet alanı buldukça diğer siyasi güçlerin en azından şimdiki güçlerini koruyamayacağı da açıktır. Bu nedenle Türkiye gibi gerici/inkarcı bir devletin PKK dışı Kürtlere ilgisinin temelinde yer alan kaygı budur. 

Kürtler tarihte devlet olamadılar. Barzani ile bu fırsatı yakaladılar Türkiye de buna destek veriyor. Bu fırsattan faydalanıp Türkiye'nin Kürdistan'ın doğumuna ebelik yaptığı yalanına sarılmanın bir anlamı yoktur. Bunun asıl anlamı olsa olsa kendi ekonomik çıkarları gereği muhtaç olduğu enerji kaynaklarını sağlamak bunun karşılığında Kürtleri bağımlı ilişkiye mahkum ederek petrol sahibi olan Kürtleri petrol sahibi olmayan Kürtlerin karşısına koymaktır. Bir nevi Arapların bölünmesi gibi. Zengin Suudi Arapları bir devlet onun yanıbaşında Yoksul Yemen Arap devletinde olduğu gibi. Ya da petrolün olduğu bölgelerin bir tür birleşik arap emirlikleri gibi oluşları. Bu durum Kürtlerin 21.yüzyılı da kayıp yüzyıl olarak geçirmesi anlamına gelmektedir. Gelecek misyonunu taşıyanların tasiyeciden çok tasfiyecilikteki ısrarlarını gözden geçirmelerinin zamanı gelmiştir. En kötüsünü kötülüğü kendisine uğraş haline getirenlere yapılacak her yardım ayağa bağlanan ikinci pranga olmaktan öte beyinleri felç eden bir prangaya dönüşecektir. 
Kürdün isyan ve devrim dinamiği Ortadoğu halklarının da devrim dinamiğidir. Kurtulan Kürt ve Kürdistan tüm Ortadoğu'yu dönüştürme potansiyeli demektir. 

Bu potansiyeldeki geri adımlar onların umutlarını tüketecektir. 

İslamiyet geçmişte olduğu gibi Batı karşısında farklılaşmanın ve direnişin odağı olmaktan çıkmıştır. En son İran/Batı ilişkilerinin geldiği nokta da dikkate alındığında farklı islami yorumların onlar için tehlike olarak görülmemeye başlandığı dikkate alındığında Kürtlerin buradaki direnişi İslam’ın farklılığı ve onlar karşısında duruşunun yeni bir biçimi olduğunun görülmesidir. Burada en ilginç olan muhalif İslam’ın radikalleştirilerek Rojava'da Kürtlerle savaştırılması ve Kürtlerin de bunu Batıya mesaj verecek nitelikte onlarla mücadelesini Batıya anlatma çabası içine girmiş olmasıdır. 

Cemil Bayık'ın 'ateşkesi yeniden gözden geçirebiliriz' şeklindeki demeci sürecin devamı için çok önemli bir uyarıdır. Yüksekova provakasyon mu değil mi tartışmalarının yoğun olarak yaşandığı bir dönemde birbirine karşıt iki tarafın provakasyon üzerinde durmaları aynı hususları savundukları anlamına gelmez. Türk tarafına göre provakasyonu yapan Kandil'dir. Kürt tarafına göre ise paralel devlettir. Öncelikle şunu vurgulamak gerekir ki, Cemil Bayık'ın yaz aylarındaki "çekilmeleri durdurduk" açıklamasını ve etkilerinin bundan sonraki halinin nasıl olacağını Cemil Bayık'ın "ateşkesi gözden geçirebiliriz." açıklamasıyla birlikte ele alındığında Kürtlerin 21 Martta ilan ettikleri demokratik siyaset yönündeki stratejik kararın da işlemez hale geldiğinin artık görülmesi gerekir. Devletin bazı şeyleri görmezlikten gelmesinin ötesinde demokratik bir hakkın talebini içeren her türlü eylemi provakasyon olarak nitelemesinin aslında devlette stratejik bir kararlaşmanın olmadığının en önemli göstergesidir. 

Devlet hale Türkiye Kürdistan'ın haklarının kolektif olarak tanınması konusunda yasal ve anayasal düzenlemeler bir yana söylem düzeyinde dahi bu dile getirmiş değildir. Sorunun en can alıcı yönü Kürtlerin kendilerini yönetebilme ve kendi kaderini belirleme sorunudur. Gerek geçen yasama döneminde gerekse bu yasa döneminde BDP'nin Ankara'da temsilinin Kürt sorununa bu bakış açısından bir açılımın önünü açacak bir uygulama içine girilmemiştir. En başta BDP'nin de içinde yer aldığı anayasa komisyonu bir oyalama alanına dönüşmüş  bir sonuç alınmadan kapatılmıştır. Bundan sonraki süreçte Kürtlerin kendi kimlikleriyle parlamentoda bulunuşlarının bu konuda ilerleme sağlayıp sağlamayacağı kuşkulu hale gelmiştir. Sorun TBMM'nin tutanaklarından "Kürdistan" ifadesinin çıkarılıp çıkarılmayacağı konusuna sıkıştırılacak bir husus olmaktan çıkmıştır. Bu konuda yasal düzenlemeler olmadıktan sonra tutanaklarda "Kürdistan" ibaresi var mı yok mu o kadar önemli değildir. Bu Türk parlamentosunda ateşli bir şekilde sinirlice anlatmanın bu saatten sonra Kürtlerde etkisinin olmayacağının da bilinmesi gerekiyor. Türkiye devletinin bakış açısı "terör" bakış açısıdır. Görüşmeler yapmış olsa da görüştüğü kişi kendilerine göre "terörist başıdır"  Kürtlerin oluşturduğu sistemin bütünlüğü devletin bütünlüğüne tehdit olarak görülüyor ve bu o kadar büyük bir tehdit olarak algılanıyor ki Barzani'yi resmileştirmeye kadar gidiyor. Barzani'nin bu resmileştirme rolünün vermesinin anlamını çözmesi gerekiyor. 

Ne yazık ki o da sistemin çarkları arasında kendisini yalnızlaştırdığını görecek durumda değildir. 

Karzailaşma veya Kral Abdullah'laşmaya doğru gittiğini artık anlaması gerekiyor. 
Türkiye, çeteleri Rojava'da Kürtlerin üzerine sürdü ancak bunda başarılı olması bir yana kendisine yönelik bir tehdit haline geldiğini gördükçe bu çetelerin Irak ve Irak Kürdistan’ında eylem yapmalarını kolaylaştırdı. El Kaide sopası Hewler'de, Süleymaniye'de de kullanılmaya başlandı. Özellikle Süleymaniye'deki gazeteci ve Talabani'nin korumasının öldürülmesinde görüleceği gibi komployu Talabani'nin partisine kabul ettirme çabası olarak görülmelidir. Irak Kürdistan partilerinin Rojava'ye destekler yönündeki çabalarını engellemek amaçlı olabilir. Bunun yanında El Kaide'ye Türkiye Kürdistan'ından sonra Irak Kürdistan'dan yoğun katılımların oluşu gelecekte Irak Kürdistan'ındaki siyasetin kırılgan hale geleceğinin işaretleridir. Ve bunun arkasındaki Türkiye etkisini mutlaka görmeleri gerekiyor. Bunu Barzani yürüteceği politika ile defetme yeteneğinden yoksundur. Bu farklı gelişen parçanın Kürdistan'ın geneline uyumunun sağlanması için KDP dışında yer alan Kürt partilerinin buna tavır koyması gerekiyor. PKK'nin de Rojava'da gösterdiği başarıyı burada da göstermemesi için hiç bir neden yoktur. Aksine PKK'nin siyasal gücünü burada aktif hale getirmeyişi PKK'nin diğer parçalarda dahi gerilemesine neden olabilir. 

KDP, Rojava'dan sonra Türkiye Kürdistan’ında örgütleme atağına nasıl girişiyorsa PKK de Irak Kürdistan’ında örgütlenme hakkına sahiptir. 

İşte Türkiye, Kürdistan'ı genel olarak etkisi altına alabilecek siyasal hareketleri köstekleme anlayışının amacı genel hedeflere ulaşabilecek siyasal gücü yok etmektir. Yok etmeyi başarmasa da onu zayıf düşürmektir. Bunun sonucunda da kendilerini var sayan Kürt partilerinin kendi halkının genel desteğinden yoksun kalışlarının devam etmesidir.

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder