25 Aralık 2020 Cuma

Yunanistan Dayak istiyor..

Yunanistan Dayak istiyor.. 



Prof.Dr.Sait Yılmaz 

13 Haziran 2020 
 Türkiye ve Yunanistan’ın, birbirlerini algılamasında tarihin payı oldukça önemlidir. 

Yunanistan bağımsızlığını, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı kazanmıştır. Yunanistan için, bu bağımsızlık, dış güçlerin desteğiyle de olsa, 500 küsur yıllık boyunduruk altında yaşamanın bir sonucu olarak, “büyük efendiye” karşı verilmiş ve kazanılmış bir savaştır. Yunanlılar için bağımsızlık savaşı olarak nitelendirilen bu hareket, Türkiye açısından, bir başkaldırı, bir isyandır. Osmanlı toprak bütünlüğünü bölen bir girişimdir. Bugün ise bölgenin (Akdeniz, Ege ve Balkanlar) kaynaklarının kimin tarafından etkin olarak kullanılacağı, yani bir potansiyel 
rakip olma durumu da söz konusudur. Bu çerçevede, iki ülke arasındaki ilişkiler, adeta sıfır toplamlı (Zero Sum) yani, bir tarafın karı, diğer tarafın tam kaybı anlayışı ile yürümektedir. 

Türkiye ile Yunanistan arasında bölgesel rekabetin ötesinde birikmiş ve sürekli artan egemenlik sorunları bulunmaktadır ve bunlar karşılıklı büyük tavizler verilmezse ancak bir savaş ile çözülebilir. 

 Yunanistan; 

 - Ege Denizi’ni Yunan Gölü haline getirmek istemektedir. Ege’deki adaların 
karasuları, kıta sahanlığı ve hava sahası mesafelerini tek taraflı olarak aldığı kararlar ile genişleterek, egemenlik alanını Türkiye aleyhine artırmak istemektedir. Ege ve Girit bölgesinde herhangi bir anlaşma ile kendilerine verilmemiş yaklaşık 120 adaya son 10 yıldır yerleşmeye çalışmaktadır. Doğu Ege Adaları’nı uluslararası anlaşmalara aykırı olarak silahlandırmıştır. 

 - Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağlamak (Enosis) istemektedir. Doğu Akdeniz’de 
Türkiye’yi güneyden kuşatmak ve bölgedeki enerji kaynaklarına Türkiye aleyhine sahip olmak için diğer ülkeler ile anlaşmalar yapmaktadır. Ege’den sonra Doğu Akdeniz’i de Yunan Gölü haline getirme gayretlerine karşı yeni bir Casus Belli (savaş nedeni) ilan edilebilir. 

 - İstanbul’da Ekümeniklik adı altında yeni bir Vatikan kurmak isterken, son on yıldır Türkiye’deki Rum vakıfları önemli tavizler kopardılar ama Batı Trakya’daki Türklerin durumunda hiçbir iyileşme olmadı. Küçük Asya dediği Batı Anadolu’yu ele geçirme ve Karadeniz’de Rum Pontus devleti kurma hayalinden vazgeçmeyen Yunanistan; Türkiye aleyhine başka ülkelerle savunma işbirliği anlaşmaları yapmakta, terörü desteklemektedir. 

NATO ve AB içindeki konumunu Türkiye aleyhine kullanmaktadır. 
Bunlar kadar önemli bir husus, Türkiye’nin son 20 yıldır özellikle Ege Denizi’ndeki 
gelişmeler konusunda sessiz kalmasına, Türkiye’de ki Rumlara sürekli taviz verilirken Batı Trakya Türkleri için karşılık alınmamasına bir anlam veremiyoruz; 

- Yunanistan, kendisine anlaşmalarla verilmemiş adalar yanında Türkiye’ye ait bazı adaları da sahiplendi. 
- Ege’de 12 mili ilan etmese de fiilen uyguluyor. 
- Kuzey Ege adalarının sadece kullanımı kendisine verildiği halde Taşoz Adası 
etrafında (bize ait olması gereken bölgede) petrol çıkarıyor. 
- Doğu Ege Adaları ve Oniki Adaların silahlandırılması devam ediyor. 
- Rum Vakıfları tekrar eski gelir kaynaklarına kavuştu ve şimdi Rum varlığını 
Türkiye’de canlandırmak, Üç İstanbul için canla başla çalışıyorlar. 

Bunlar birer taviz midir? Taviz ise neyin karşılığıdır, bilmek istiyoruz. 

İki ülke sorunlarının çözümsüzlüğü ve gittikçe daha da karmaşık hale gelmesinde, hem Türkiye hem de Yunanistan açısından, diğer tarafın görüşlerini yanlış veya eksik algılama, çözümsüzlüğün derinleşmesinde önemli bir paya sahiptir. Özellikle Yunanlı politikacılar, iki ülke arasındaki uyuşmazlığı kendi iç politika amaçlarının gerçekleşmesinde bir araç olarak görme eğilimindedirler. Ayrıca, bu çözümsüzlüğü artıran bir başka etken olarak taraflar arasındaki iletişim eksikliğinin olumsuz etkilerinden de söz edilebilir. 

Yunanistan’ın Türkiye’ye bakışı.. 

 Yunanistan’ın, Türkiye’ye bakışını şekillendiren tarihsel birkaç dönüm noktasından bahsetmek mümkündür. İlk olarak, Yunan halkı, çok uzun bir süre, Bizans’ın sonunu getiren Osmanlı İmparatorluğu egemenliği altında yaşamıştır. Yunanlılar, Osmanlı egemenliğini, tarihlerinde kara bir sayfa olarak algılamakta ve barış içinde birlikte yaşandığı düşüncesini asla kabul etmemektedirler. 

 İkinci nokta, Yunanistan’ın, bugüne kadar Türklere karşı hiçbir savaşı tek başına 
kazanamamış olmasıdır1. Yunanistan’ın bağımsızlığı ve kuruluşu büyük güçlerin desteğiyle gerçekleşmiştir. 1897’de Teselya Savaşı’nı kaybetmiş, 1922 yılında Anadolu’da yenilmişlerdir 2. Tarihten gelen, “büyük efendiye” sürekli yenilgi psikolojisi, Yunan halkının bilinç altına yerleşmiş ve son 50 yılda yaşanan krizlerde, talep edilen sonuç elde edilemeyince, “Türkiye’ye karşı yine yenildik”, “Türkler kazandı” gibi söylemlerle hep kendini göstermiştir. 

 Üçüncü unsur, Yunanlıların tabiriyle “Küçük Asya Felaketi”dir. Kurtuluş Savaşı ’nda, Yunan ordusunun yenilmesi ve Anadolu’da yasayan pek çok Rum’un Yunanistan’a kaçmak zorunda kalması, Yunan halkında “Türkler tarafından yurdumuzdan kovulduk” söyleminin yer etmesine sebep olmuştur 3. Ayrıca, bu mağlubiyet, Yunanistan açısından, uluslararası alanda da ciddi bir prestij kaybı sayılmıştır4. Bu da, Türkiye’ye karşı zaten mevcut olan düşmanca görüşleri bir kat daha arttırmıştır. 
 Dördüncü noktanın, “1974 Kıbrıs Barış Harekâtı” olduğunu söylemek mümkündür. 
Yunanistan, 1974 yılında Kıbrıs’ı kaybettiğini düşünmektedir. Çünkü Kıbrıs’ı daima kendi adası olarak algılamış, bu savında Kıbrıslı Rumlardan da destek bulmuştur. 1974 yılı, Kıbrıs temelinde, Yunanistan’a Türkiye karşısında bir yenilgi daha getirmiştir. Öte yandan, Barış Harekâtı, Yunanlılarda, Türkiye’nin Kıbrıs’ta olduğu gibi ilerleyen dönemde başka topraklar da alabileceği düşüncesini uyandırmıştır. Bu çerçevede Atina, Ege Adaları’nın silahtan arınmış statüsünü bozmuş ve uluslararası alanda “Türk tehdidi”, “Ankara’nın yayılmacı emelleri” ve “Türkiye’nin toprak talebi olduğu 5” yönündeki söylemine sarılmıştır. 

Yunanistan açısından, negatif yargının ana teorisi konumunda olan “Megali İdea 
(Büyük Ülkü)” temelde, “İstanbul, Yunanistan’ın ikinci başkentidir” söylemini taşıyan ideoloji, olarak Yunanistan’da hala destekçi bulmaktadır. 

Yunanistan, Ege, Adriyatik, Akdeniz ve Balkanlar’daki konumu açısından önemli bir ekonomik coğrafyada bulunmaktadır. Bu bağlamda ele alındığında, Adriyatik hariç, deniz bölgelerindeki en güçlü rakibi şüphesiz Türkiye’dir. Türkiye’nin, bağımsızlığını ilan etmesiyle Batı’nın siyasi, ekonomik ve sosyal modelini benimsemesi, Yunanistan’ın, I. Dünya Savaşı sonrasında kurulan yeni ekonomik ve siyasi sistemde “alternatifsiz” olma özelliğini kaybetmesini sağlamıştır. 
Bu çerçevede Yunanistan, kendisinden daha büyük bir coğrafyaya ve ekonomik potansiyele sahip Türkiye’nin varlığıyla bölgedeki kaynakları sınırsız  kullanamayacağını anlamış ve bunu engellemenin yollarını aramıştır. 
İşte Türk tehdidi, bu engelleme çabaları temelinde kendini göstermektedir. Bölgedeki pay savaşlarında “aslan payını” alamayarak bölüşmek durumunda kalınması, Atina’yı son derece rahatsız etmektedir. Bu çerçevede, Doğu’dan gelen tehdit söylemi, bölgedeki dengelerin değişmesini pek arzulamayan Batı ülkelerinin, dikkatini buraya yöneltme amacından başka bir şey değildir 6. 

 Askeri Dengeler.. 

 Türkiye, coğrafi büyüklüğü, nüfusu ve askeri gücü çerçevesinde Yunanistan’dan 
tedirginlik duymamakta ve enerjisini bu yöne kanalize etmemektedir7. Özetle, Türkiye’nin Yunanistan’dan daha önemli sorunları vardır. Yunanistan, Türkiye’de sürekli konuşulan bir gündem maddesi olamamıştır. Yunanistan, Türk dış politikası için önemlidir ama odağında değildir. Bununla birlikte, Yunanistan’ın, AB üyeliği çerçevesinde ve vetolar nedeniyle son 20 yılda Türkiye’de daha çok gündeme geldiği kesindir. Sonuç olarak Türkiye, Yunanistan’ı bir tehdit olarak görmese de bir sorun olarak algılamaktadır8. 

 İki ülke Ege’de kıta sahanlığının paylaşımı ve egemenliği antlaşmalarla Yunanistan’a devredilmemiş adacıklar konusunda iki kez sıcak savaşın eşiğine gelmiştir. İki durumda da Yunanistan’ın Ege’deki hak iddialarına yönelik tek taraflı eylemlerine Türkiye’nin itirazı ve misilleme girişimleri sonucunda gerginlik tırmanmış, üçüncü tarafların araya girmesiyle ikili diyalog tekrar tesis edilebilmiştir. 

 Soğuk Savaş sonrası döneminin ihtiyaçları çerçevesinde yeniden yapılandırılan 
Yunanistan Silahlı Kuvvetleri; Kara, Deniz ve Hava olmak üzere toplam üç kuvvetten oluşmaktadır. Kara Kuvvetleri, bir ordu, dört kolordu, Adalar Yüksek Askeri Komutanlığı (ASDEN) ve Atina Askeri Komutanlığı’ndan (ASDİS) müteşekkildir. Son yıllarda yapılan yeniden yapılanma ile birlikte Tümenler mevcut yapıda tutulmakla birlikte, mekanize tugay yapıları ana kuvvet unsuru haline geldi. 
 Yunan askeri birlikleri her an Türkiye ile savaşılabilir düşüncesiyle 
konuşlandırılmıştır 9. Yaşadığı büyük ekonomik krize rağmen silahlanmaktan, Türkiye aleyhine provokasyon ve tehditten vazgeçmemektedir. 

Yunanlı yazar Aleksis Heraklides, savaş jeopolitiği çerçevesinde Türkiye’deki nüfus artışının ve ekonomik gelişmelerin bu ülkeyi yayılmacı olmaya zorlayacağından Yunanistan’ın önlem olarak ilk vuruşu yapmasının şart olduğunu düşündüğünü belirtmektedir 10. 

Yunanistan askeri stratejisinin “savunmada yeterlilik (defensive sufficiency)”, “esnek mukabele (flexible response)” ve “Yunan-Kıbrıs ortak savunma alanını etkin bir şekilde kapsama kabiliyeti” olarak üç ana unsur etrafında tanımlanmaktadır 11. 

Türk Silahlı Kuvvetleri; Kara, Deniz ve Hava olmak üzere üç kuvvetten oluşmaktadır. 

TSK, 514.850 asker sayısı ile Avrupa’nın en büyük ve dünyanın sekizinci büyük ordusu durumundadır. Türk Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı dört ordu, 10 kolordu, altı tümen ve 50 tugay bulunmaktadır. Asker, tümen ve tugay sayıları ile bunların kullandıkları savaş teçhizatları göz önüne alındığında konvansiyonel silah kuvvetleri açısından Türkiye’nin Yunanistan karsısında açık bir farkla üstün olduğu söylenebilir. Bu üstünlük de Yunanistan’da tedirginlik ve endişeyle karşılanan diğer bir hususu oluşturmaktadır. 

 Sonuç; Savaş ihtimali.. 

Olası bir Türk - Yunan savaşı sırasında savaşın niteliğinin genel olarak hızlı ve kara savaşından daha fazla, kesin sonuç almaya yönelik, hava kuvvetlerinin ağırlıklı olarak kullanılacağı ve füze sistemlerinin büyük önem taşıyacağı açıktır. Türkiye’nin gücü ne oranda büyük olursa olsun, kimi dışsal nedenlerden dolayı kısa süreli olması büyük bir ihtimal olan ve istenmeyen bir Türk - Yunan savaşı sırasında karşı tarafa en kısa süre içerisinde en fazla kaybı verdirebilecek olan taraf, savaşın olası galibi olarak çıkacaktır. Böylesi bir durumda, Ege Denizi’ndeki Yunan adalarının çokluğu ve dağınıklığı, Türk kıyılarına yakınlığı, bu adalara stratejik bir önem kazandırmakta ve Türkiye açısından ulusal güvenlik ve toprak bütünlüğü yönünden sürekli olarak göz önünde bulundurulması gereken bir faktör 
olarak değerlendirilmektedir. 

Yunanistan yaptığı provokasyonlarla savaşı başlatan tarafın Türkiye olmasını 
hedeflemektedir. Çünkü Yunan savunması Kıbrıs’ta olduğu gibi askeri güce değil, 
uluslararası alanda çıkarılacak yaygaraya dayanmaktadır. Yunanistan’ın hesapları içinde büyük ağabeylerinin çok geçmeden yardıma geleceği, masa başında kazanacakları hesabı vardır. Yanlış hesapları şudur; Türkiye’nin en fazla birkaç adayı alarak duracağı. Türkiye, 1974’den ders almıştır; bu sefer işi yarım bırakmayacaktır. Yunanistan’ın diğer önemli bir hesap hatası ise Türkiye’nin bugünlerde bir oldu-bittiyi kabul edecek kadar meşgul ve zayıf durumda olduğu inancıdır. Nitekim Yunanistan bu dönemde özellikle Ege’de bir oldu-bitti 
yaratmaya çalışabilir. Yunan tahrikleri bunun işaretleri olarak da görülmelidir. 

Özetle, 

Türkiye büyük bir devlet olmanın vakuru ile hareket ederken, Yunanistan dayak istiyor. 

Umarız, Yunanlılar yanlış hesaptan erken dönerler. 

DİPNOTLAR;

1 Thanos Veremis, Theodoros Kouloumbis, Elliniki Eksoteriki Politiki, Dilimmata Mias Neas Epohis, ELİAMEP 
I. Sideris Yayınları, (Atina, 1997), 44. (Kitabın adı: Yunanistan’ın Dış Politikası, Yeni Bir Dönemin Açmazları). 
2 Baskın Oran, Türk-Yunan İlişkilerinde Batı Trakya Sorunu, Bilgi Yayınevi, (Ankara, 1992). 
3 Herkül Millas, Türk-Yunan İlişkilerine Bir Önsöz, Tencere Dibin Kara, Kavram Yayınları, (İstanbul, 1995), 99. 
4 Aksu: a.g.e., (2001), 146. 
5 Aleksis Heraklides, Yunanistan ve “Doğudan Gelen Tehlike” Türkiye, Türk-Yunan İlişkilerinde Çıkmazlar ve 
Çözüm Yolları, (Çev.) M. Vasilyadis &H.Milas, İletişim Yayınları, (İstanbul, 2003), 38-40. 
6 M.Fatih Tayfur, Akdeniz’de Bir Adanın Kalın Uçlu Bir Kalemle Yazılmış Hikâyesi: Kıbrıs, (Der.) O. Türel: Akdeniz’de Bir Ada, KKTC’nin Varoluş Hikâyesi, İmge Kitabevi, (Ankara, 2002),143. 
7 S.Gülden Ayman, Neo-Realist Bir Perspektiften Soğuk Savas Sonrası Yunan Dış Politikası: Güç Tehdit ve İttifaklar, SAEMK, Araştırma Projeleri Dizisi 7/2001, Ankara Üniversitesi Basımevi, (Ankara, 2001), 43. 
8 Millas: a.g.e., (1995), 60. 
9 Aksu: a.g.e., (2001), 290. 
10 Heraklides, a.g.e., (2001), s.71-72. 
11 Ayman: a.g.e., (2001), ss.37. 

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder