3 Aralık 2020 Perşembe

AKILSIZ KURANI NASIL YORUMLAR. BÖLÜM 6

AKILSIZ KURANI NASIL YORUMLAR. BÖLÜM 6


Akılsız Kuranı Nasıl Yorumlar,Harun Yahya,Ali Bulaç,Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı,Önyargı, Artniyet,Samimiyetsizlik,Kıyamet,Evren,Yanılgı,


"Haman" ismi hakkındaki spekülasyonlar

Kuran'da kendilerince tutarsızlık bulmaya çalışanların öne sürdükleri iddialardan biri de, ayetlerde Firavun'un adamlarından biri olarak geçen "Haman" hakkındadır. 
Tevrat'ta Hz. Musa'nın hayatını anlatan bölümde, Haman'ın adı hiç geçmez. Fakat Haman ismi İncil'de, Hz. Musa'dan yaklaşık 1100 sene sonra yaşamış ve Yahudiler’e zulmetmiş bir Babil kralının yardımcısı olarak geçmektedir.
İşte Kuran'ı Peygamberimizin Tevrat ve İncil'den bakarak yazdığını iddia edenler, Hz. Muhammed'in bu kitaplarda anlatılan bazı konuları Kuran'a yanlış aktardığı gibi bir safsatayı ortaya atarlar. 
Oysa bu iddianın tümüyle dayanaksız olduğu Mısır hiyeroglifinin bundan yaklaşık 200 yıl önce çözülüp, Eski Mısır yazıtlarında "Haman" isminin bulunmasıyla ortaya çıkmıştır. 
O zamana kadar Eski Mısır dilinde yazılmış kitabeler ve yazılar okunamıyordu. Eski Mısır dili hiyeroglifti ve çağlar boyunca bu dil varlığını sürdürdü. Fakat MS 2. ve MS 3. yüzyılda Hıristiyanlığın yayılması ve kültürel etkisiyle Mısır, dinini olduğu gibi dilini de unuttu, yazılarda hiyeroglif kullanımı azaldı ve sona erdi. Hiyeroglif yazısının kullanıldığı bilinen en son tarih MS 394 yılına ait bir kitabedir. Bundan sonra bu dil unutuldu ve bu dilde yazılmış yazıları okuyabilen ve anlayabilen kimse kalmadı. Ta ki bundan yaklaşık iki yüzyıl öncesine dek…

Eski Mısır hiyeroglifi 1799 yılında, Rosetta Stone adı verilen MÖ 196 tarihine ait bir kitabenin bulunmasıyla çözüldü. Bu tabletin özelliği üç farklı yazıyla yazılmış olmasıydı: Hiyeroglif, demotik (hiyeroglifin el yazısı şekli) ve Yunanca. Yunanca metinin de yardımıyla tabletteki Eski Mısır yazısı çözülmeye çalışıldı. Tabletin tüm çözümü, Jean-Françoise Champollion adlı bir Fransız tarafından tamamlandı. Böylece unutulan bir dil ve bu dilin anlattığı tarih aydınlanmış oldu. Bu sayede Eski Mısır uygarlığı, onların dinleri ve sosyal yaşantıları hakkında birçok şey öğrenildi. 
Hiyeroglifin çözümüyle konumuzu da ilgilendiren çok önemli bir bilgiye daha erişilmiş oldu: "Haman" ismi gerçekten de Mısır yazıtlarında geçiyordu. Viyana'daki Hof Müzesi'nde bulunan bir anıt üzerinde bu isimden söz ediliyordu. Aynı yazıtta Haman'ın Firavun'a olan yakınlığı da vurgulanıyordu. (Walter Wreszinski, Aegyptische Inschriften aus dem K.K. Hof Museum in Wien, 1906, J C Hinrichsche Buchhandlung)

Tüm yazıtlara dayanılarak hazırlanan, Yeni Krallıktaki Kişiler sözlüğünde ise Haman'dan "Taş ocaklarında çalışanların başı" olarak bahsedilmektedir. (Hermann Ranke, Die Ägyptischen Personennamen, Verzeichnis der Namen, Verlag Von J J Augustin in Glückstadt, Band I,1935, Band II, 1952)

Gerçekten de ortaya çıkan sonuç müthiş bir gerçeği ifade ediyordu. Haman Kuran'a karşı çıkanların aksine, Kuran'da geçtiği gibi Hz. Musa zamanında Mısır'da yaşayan bir kişiydi ve Kuran'da bahsedildiği gibi Firavun'a yakın ve inşaat işleriyle ilgili bir kişiydi. 

Nitekim Kuran'da, Firavun'un kule yapma işini Haman'dan istemesini aktaran ayet de bu arkeolojik bulguyla tam bir mutabakat içindeydi:
Firavun dedi ki: "Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa'nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum." (Kasas Suresi, 38)

Sonuçta, Eski Mısır yazıtlarında Haman'ın adının bulunması Kuran aleyhinde birtakım zorlama iddialar getirenlerin bir iddiasını daha boşa çıkarmakla kalmayıp Kuran'ın gerçekten Allah katından olduğunu da bir kez daha ortaya koyuyordu. Zira Kuran Peygamberimizin devrinde ulaşılması ve çözülmesi mümkün olmayan bir tarihi bilgiyi mucize şeklinde bize aktarmaktaydı.

Nuh Tufanı Hakkındaki spekülasyonlar

Kuran'da aktarılan Nuh Tufanı da inkar edenlerin akıl erdiremedikleri ve dolayısıyla reddettikleri konular arasındadır. Nuh Tufanı'nın varlığını inkar edenler, bu iddialarına delil olarak dünya çapında bir tufanın gerçekleşmesinin teknik olarak imkansız olduğunu söylerler. Buradan da yola çıkarak, böyle bir olayı doğrulayan Kuran'ın Allah sözü olamayacağını iddia ederler.

Oysa bu iddia, Allah'ın indirdiği ve tahrif edilmemiş tek kutsal kitap olan Kuran-ı Kerim için geçerli değildir. Çünkü Kuran'da Tufan olayı, Tevrat'ta ve çeşitli kültürlerde geçen Tufan anlatımlarından çok daha farklı bir biçimde ele alınır. 
Tahrif edilmiş olan Tevrat'ta bu tufanın evrensel olduğu ve tüm dünyayı kapladığı söylenir. Oysa Kuran'da Tufan'ın evrensel olduğu şeklinde bir ifade yoktur. Aksine ilgili ayetlerden Tufan'ın yöresel olduğu ve tüm dünyanın değil, sadece Hz. Nuh'u yalanlayan kavmin cezalandırıldığı anlaşılmaktadır.
Tıpkı Ad kavmine gönderilen Hz. Hud (Hud Suresi, 50) veya Semud Kavmi'ne gönderilen Hz. Salih (Hud Suresi, 61) ve diğer Peygamberler gibi Hz. Nuh da yalnızca kendi kavmine gönderilmiştir ve Tufan da Hz. Nuh'un kavmini ortadan kaldırmıştır:
Andolsun, Biz Nuh'u kavmine gönderdik. (Onlara) 'Ben sizin için ancak apaçık bir uyarıp korkutucuyum. Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Ben size (gelecek olan) acıklı bir günün azabından korkarım' dedi. (Hud Suresi, 25-26)
Helak olanlar Hz. Nuh'un tebliğini hiçe sayan ve isyanda direten kavimdir. 
Bu konudaki ayetler hiçbir tartışmaya meydan vermeyecek kadar açıktır:
Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık, ayetlerimizi yalan sayanları da suda-boğduk. Çünkü onlar kör bir kavimdi. 
(A'raf Suresi, 64)

Böylece onu ve onunla birlikte olanları katımızdan bir rahmet ile kurtardık. Ayetlerimizi yalan sayarak inanmamış olanların da kökünü kuruttuk. 
(A'raf Suresi, 72)

Görüldüğü gibi Kuran'da tüm dünyanın değil, sadece Nuh kavminin helak edildiği bildirilmektedir. Ayetler bu kadar açıkken hala Kuran'da Nuh Tufanı'nın evrensel olarak geçtiğini iddia etmenin cahil kesimleri aldatmaya, onların aklını karıştırmaya çalışmaktan başka amacı yoktur. 
Tahrif edilmiş ve insanlar tarafından içlerine pek çok hikaye ve efsane karıştırılmış olan Tevrat ve İncil'deki mantıksızlıkların, hurafelerin hiçbirinin Kuran'da yer almaması, hatta bunların düzeltilmiş gerçek hallerinin aktarılması da Kuran'ın bütünüyle Allah katından gönderilen bir Kitap olduğunu kanıtlamaktadır. 
Kuran'da Tufan olayından evrensel olarak bahsedilmesi bir diğer açıdan da mümkün değildir: Çünkü Allah, herhangi bir kavme elçi gönderilmedikçe, o kavmin helak edilmeyeceğini söylemektedir. Helak için, kavmin kendisine uyarıcı-korkutucu gelmiş olması ve bu uyarıcının yalanlanmış olması gerekmektedir. Kasas Suresi'nde şöyle denilir:
Senin Rabbin, 'ana yerleşim merkezlerine' onlara ayetlerimizi okuyan bir elçi göndermedikçe şehirleri yıkıma uğratıcı değildir. Ve Biz, halkı zulmeden şehirlerden başkasını da yıkıma uğratıcı değiliz. (Kasas Suresi, 59)
Yine bir başka ayette de "Kim hidayete ererse, kendi nefsi için hidayete erer; kim de saparsa kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Biz, bir elçi gönderinceye kadar (hiçbir topluma) azab edecek değiliz." (İsra Suresi, 15) buyrulmaktadır. 
Ayetlerden anlaşılacağı üzere kendisine uyarıcı gönderilmeyen bir kavmin helak edilmesi, Allah'ın kanununa aykırıdır. Bir uyarıcı olan Hz. Nuh ise sadece kendi kavmine gönderilmiştir. Bu sebeple Allah, uyarıcı gönderilmemiş olan kavimleri değil, sadece Hz. Nuh'un kavmini helak etmiştir.
Tufan hakkındaki bir başka tartışma konusu ise, suların bölgedeki bütün yükseltileri, dağları kaplayacak kadar yükselip yükselmediği konusundadır. Bilindiği gibi Kuran'da, geminin Tufan sonrası "Cudi"ye oturduğu bildirilmektedir. "Cudi" kelimesi kimi zaman özel bir dağ ismi olarak alınır, oysa kelime Arapça'da "yüksekçe yer, tepe" anlamına gelmektedir. 

Ayrıca "cudi" kelimesinin bu anlamından, suların ancak belirli bir yüksekliğe eriştiği, karayı bütünüyle kaplamadığı anlaşılmaktadır. Yani Tufan'ın muharref Tevrat'ta ve diğer efsanelerde anlatıldığı gibi tüm yeryüzünü ve yeryüzündeki tüm dağları yutmadığı, sadece belirli bir bölgeyi kaplamış olduğunu Kuran'dan öğrenmekteyiz. 

Ayrıca Tufan'ın gerçekleştiği düşünülen arkeolojik bölgede yapılan kazılar da, Tufan'ın tüm dünyayı kaplayan evrensel bir olay değil, Mezopotamya'nın bir bölümünü etkisi altına almış olan çok geniş bir afet olduğunu göstermektedir. (Geniş bilgi için yazarın, "Kavimlerin Helakı" isimli kitabına başvurulabilir.) 
 
SONSÖZ

Bu kitapta Kuran'ı anlayamamanın ve yanlış anlamanın temel nedenlerini inceledik. İmandan uzak kimselerin Kuran'daki çeşitli konularla ilgili öne sürdükleri akılsızca itirazlardan, yaptıkları saçma yorumlardan bazı örnekleri ele aldık. Bundaki amacımız, bu itirazların cevaplarını vermekle birlikte asıl olarak, imandan ve samimiyetten uzak kimselerin nasıl en basit konuları dahi akledemeyecek, idrak edemeyecek hale düştüklerini gözler önüne sermekti. 
Şunu unutmamak gerekir ki, akılsız bir kimsenin İslam ve Kuran hakkında içine düşeceği çelişkilerin, tutarsızlıkların sonu yoktur. Çünkü Kuran, samimiyet ve onun getirdiği akıl ile anlaşılacak bir üslupta indirilmiştir, yani Kuran'ı anlamada ölçü samimiyet ve akıldır. Bu nedenle akıldan yoksun bir kimsenin Kuran hakkında getirdiği yorumların, itirazların saçmalığına şaşırmak anlamsızdır. 
Mümin karşısındakinden de kendisi gibi bir akıl ve anlayış beklediğinden son derece akılsız ve mantıksız yorumlar karşısında doğal olarak şaşırabilir. Fakat Kuran bize iman etmeyenlerin akıl ve anlayış konusunda bir nasipleri olmadığını bildirmiştir. Bu yüzden Kuran ölçü alınarak bakıldığında iman etmeyenlerin akılsızca yorumları bir şaşkınlık konusu olmaktan çıkar, bir ibret konusu, bir iman hakikati haline dönüşür.

Kuran Allah'ın hak Kitabıdır ve apaçık ortadadır. 
Hiçbir hezeyanla, safsatayla Kuran üzerinde şüphe uyandırmak mümkün değildir. İnkar edenler bu hezeyanlarla ancak kendilerini ve kendileri gibi olanları kandırır, vicdanlarının sesini bastırmaya çalışırlar. 
Ayrıca belirtmek gerekir ki müminlerin, akılsızların ürettikleri her safsataya, her hezeyana cevap vermeye ne vakitleri ne de ihtiyaçları vardır. 
Mümin Kuran'ın hakikatlerini ve mucizelerini insanlara anlatmakla mükelleftir. Hak ortaya konunca batıl zaten yok olmaya mahkumdur. Kuran'da bu gerçek, "Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendirdikleriniz den dolayı eyvahlar size." (Enbiya Suresi, 18) ayetiyle haber verilmektedir.
Nitekim batılın kaderi yok olmaktan başkası değildir:

De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur." Kur'an'dan mü'minler için şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz. Oysa o, zalimlere kayıplardan başkasını artırmaz. (İsra Suresi, 81-82)

EVRİM YANILGISI

Darwinizm, yani evrim teorisi, yaratılış gerçeğini reddetmek amacıyla ortaya atılmış, ancak başarılı olamamış bilim dışı bir safsatadan başka bir şey değildir. Canlılığın, cansız maddelerden tesadüfen oluştuğunu iddia eden bu teori, evrende ve canlılarda çok açık bir "tasarım" bulunduğunun bilim tarafından ispat edilmesiyle çürümüştür. Böylece Allah'ın tüm evreni ve canlıları yaratmış olduğu gerçeği, bilim tarafından da kanıtlanmıştır. Bugün evrim teorisini ayakta tutmak için dünya çapında yürütülen propaganda, sadece bilimsel gerçeklerin çarpıtılmasına, taraflı yorumlanmasına, bilim görüntüsü altında söylenen yalanlara ve yapılan sahtekarlıklara dayalıdır. 

Ancak bu propaganda gerçeği gizleyememektedir. Evrim teorisinin bilim tarihindeki en büyük yanılgı olduğu, son 20-30 yıldır bilim dünyasında giderek daha yüksek sesle dile getirilmektedir. Özellikle 1980'lerden sonra yapılan araştırmalar, Darwinist iddiaların tamamen yanlış olduğunu ortaya koymuş ve bu gerçek pek çok bilim adamı tarafından dile getirilmiştir. Özellikle ABD'de, biyoloji, biyokimya, paleontoloji gibi farklı alanlardan gelen çok sayıda bilim adamı, Darwinizm'in geçersizliğini görmekte, canlıların kökenini artık "bilinçli tasarım" (intelligent design) kavramıyla açıklamaktadırlar. Söz konusu "bilinçli tasarım", tüm canlıları yaratanın Allah olduğu gerçeğinin bilimsel bir ifadesidir. 

Evrim teorisinin çöküşünü ve yaratılışın delillerini diğer pek çok çalışmamızda bütün bilimsel detaylarıyla ele aldık ve almaya devam ediyoruz. Ancak konuyu, taşıdığı büyük önem nedeniyle, burada da özetlemekte yarar vardır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder