15 Aralık 2020 Salı

ADL BAŞKANI A. FOXMAN ASLINDA NE DEDİ?

ADL BAŞKANI A. FOXMAN ASLINDA NE DEDİ? 


Prof Dr Mehmet Can 
Yarınlar İçin Düşünce 


Yahudilerin Ermeni meselesindeki rolleri ve ilgileri 1915 öncesine dayanır. İttihat ve Terakki ideolojisine Türk ırkçılığı rengini veren onlardır. Ermeni soykırım iddialarına konu olan yıllarda nüfusu 700000 olan Filistin’de 85 000 Yahudi yaşıyordu. Bunların yarısı on dokuzuncu yüzyılın sonlarında ile yirminci yüzyılın başlarında oraya yerleşmiş göçmen Yahudilerdi. Bunlar Anadolu’nun çeşitli yörelerinden Suriye ve Ürdün’e doğru göç ettirilen Ermenilerin hallerini ve 
akıbetlerini elbette ki görüyorlardı. Bunlar arasından bir gazeteci, Mordecai Ben Hillel Hacohen daha 1916’larda Ermeni tehcir konusunda haberler geçmişti. 

Amerika’nın Osmanlı imparatorluğu nezdindeki Büyükelçisi Alman göçmeni Yahudi Henry Morgenthau’nun 1915 martında Ermeni Tehcir Yasası’nın Osmanlı Meclisi ’nde kabul edilmesi üzerine ABD senatosuna yazdığı mektup da kayda değer. 

Henry Morgenthau James Bryce ile Yahudi Arnold Toynbee’nin, İngiltere istihbaratının ısmarladığı ve ABD Başkanı Wilson’ı etkileyip Birinci Dünya Harbine girmesini sağlamayı hedefleyen “Mavi Kitap”ı da zikretmeliyiz. 

Arnold Joseph Toynbee Blue Book 1930’larda Filistin’de doğmuş Yahudi gençlerinin Filistin’de bağımsız bir devlete sahip olma bilinçlerinin yükseltilmesinde önemli olan ve Avrupalı Yahudi gençlerin de elinden düşmeyen “Musa Dağında Kırk Gün” de Yahudi yazar Franz Werfel’in Ermeni isyanlarını destanlaştıran romanıdır. 
Musa Dağında Kırk Gün ise, Ermeni isyanında bir Avusturyalı Yahudi yazarın, Franz Werfel’in yaşadıklarıdır. Bu kitap İkinci Dünya Savaşı yıllarında Avrupa Yahudi gençlerinin nazarında bir sembol ve bir örnek olmuş. 1930’larda Filistin’de büyüyen genç Yahudileri derinden etkilemiş. 

1944’te Holocaust’ı tanımlamak için “genocide” soykırım kelimesini icat eden Polonya Yahudisi avukat Raphael Lemkin eserlerinde Ermeni Katliamının bir başlangıç olduğunu kaydetmiştir. 

Raphael Lemkin 
Ancak İsrail-Türkiye ilişkilerinin önemi ve Yahudilerin Holocaus’u tek soykırım olarak önemsemeleri yüzünden İsrail hükümetleri Ermenilerin başlarına geleni uzun süre bir soykırım olarak tanımadılar. 

15 Ağustos 1995’te zamanın İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Perez, o günlerde Ermeni soykırımı üzerine kitabını yayınlamış olan Yair Auron’a şöyle yazmıştı: “Israil’in bu korkunç katliamı, Holocaust’un insanlık tarihideki yerinin emsalsizliğini gölgeleyeceği endişesi ile tanımadığının farkındayım.” Diye yazmıştı. 
1997’de International Association of Genocide Scholars 1915’i izleyen hadiseleri Ermeni soykırımı olarak tanımlayan bir kararı oy birliği ile kabul etti. 7-12 Temmuz 2007 tarihleri arasında Saraybosna’  daki Soykırım Konferansı’nın da düzenleyicisi olan bu kuruluşun başkanı, Israel Charny, aynı zamanda Kudüs’teki Institute on the Holocaust and Genocide’ın da yönetim kurulu başkanıdır. 
Israel Charny IAGS başkan yardımcısı Gregory H. Stanton, Genocide Watch’ın başkanıdır. 

Önde gelen 126 Yahudi Holocaust bilimcisi, aralarında Nobelist Elie Wiesel ve Yehuda Bauer de olduğu halde New York Times’da Haziran 2000’de bir bildiri yayınlayarak Batı demokrasileri "Ermeni soykırımı" tanımaya davet ettiler. 

Elie Wiesel 

Merkezi Kudüste bulunan The Institute on the Holocaust ve New York mekezli Institute for the Study of Genocide kuruluşlarının başından itibaren Ermeni soykırımını tanımaktadırlar. 
William A. Schabas gibi bir çok Yahudi Uluslar arası hukuk uzmanı, eserlerinde Ermeni olaylarını soykırım olarak tanımlanmış ve Holocaust’a öncülük eden insanlığa karşı işlenmiş suç olarak nitelemişlerdir: Genocide in International Law (Cambridge University Press, 2000) . 

İsrail Devletinin resmi politikası, soykırım iddialarını reddetme istikametinde olduğu halde, 2000 Nisanına gelindiğinde artık İsrail kabinesinde “Yahudilerin diğer soykırım hadiselerine karşı da hassasiyet göstermeleri ahlaki bir zorunluluktur” diyen Yossi Beilin gibi adalet bakanları vardı. 

Kudüste 24 Nisan 200’de Ermeniler tarafından düzenlenen soykırımı anma etkinliklerinde konuşan eğitim bakanı Yossi Sarid, Ermeni soykırım iddialarının lise tarih müfredatına alınacağı sözünü veriyordu. Ne var ki Ehud Barak hükümeti, bakanın hükümetin görüşünü temsil etmediği söyleyerek Sarid’in verdiği sözü yerine getirmesine izin vermedi. Yine 2001 Nisanında Şimon Perez’in bir Türkiye ziyareti öncesinde “Ermeni meselesi ile Holocaust arasında paralellik kurma çabalarını reddediyoruz. Tarihte Holocaust’un bir benzeri daha cereyan etmemiştir. Ermenilerin yaşadığı şey bir trajedidir, fakat soykırım değildir.” dediği bir Türk gazetesinde yazıldı. 


ERMENİSTAN DIŞİŞLERİ İSRAİL DIŞİŞLERİNİ PROTESTO EDİYOR 

8 Şubat 2002’de İsrail’in Gürcistan ve Ermenistan Büyükelçisi Rivka Kohen’in basın toplantısında Ermeni soykırımı hakkında Şimon Perez’in yukarıdaki sözlerini tekrar etmesi yüzünden Ermenistan’da istenmeyen adam ilan edilmesi istendi. Ermenistan dışişleri bakanlığı İsrail dışişlerini 15 Şubat 2002’de protesto etti. Protesto notasında “Ermenistan’ın Ermeni soykırımı ile Yahudilerin Holocaust’u arasında bir paralellik kurmayı asla düşünmediği, aksine insanlığa karşı 
işlenen her cinayetin kendi özel siyasal, yasal, tarihi ve ahlaki sonuçları bakımından tek olduğuna inandığı” ısrarla belirtiliyordu. 

İsrail bu notaya verdiği cevapta “Yahudiler ve İsrailliler olarak bizler 1915 ve 1916 yıllarında vuku bulan trajediden ve can kayıplarından büyük üzüntü duyarız. Her iki tarafın derin üzüntüsünü anlayabiliyor ve Ermenilerin kayıplarının ve acılarının büyüklüğünü kavrayabiliyoruz. Bu meselenin tarafların diyalog ve işbirliğiyle, görgü şahitlerinin dinlenmesiyle enine boyuna bilimsel olarak araştırılması gerekir. İsrail, Holocaust’ın insanlık tarihinde eşi görülmedik bir hadise ve Yahudilere karşı tasarlanarak işlenmiş bir cinayet olduğunu ileri sürer. İsrail Ermenilerin trajedisini 
ve Ermeni halkının acılarını tanır. Ancak bu hadiseler soykırım ile mukayese edilemez. Ancak bu mukayese edilemezlik, trajedinin boyutlarını küçültmez.” Diyordu. 
Bu günlerde “Umursamazlığın Hafifliği: Siyonizm ve Ermeni Soykırımı” başlıklı kitabını Ermenilerin yardımıyla İngilizce’ye çevirtip yayınlamış bulunan İsrail Açık Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Yair Auron, Ha’aretz gazetesinin 3 Mart 2002 tarihli sayısında yukarıdaki resmi yanıtı eleştiren ve İbrani’ce yayınlanan makalesin de şöyle diyor: “Politikacıların, basının ve bilim çevrelerinin böyle önemli bir hadiseyi göz ardı etmeleri, sadece bizim ahlaken ne kadar derin bir 
iflas içinde bulunduğumuzu gösterir. Bir İsrailli Yahudi olarak Ermeni toplumunun bütün fertlerinden tek tek özür dilemek ve İsrail’de, devletleri diğer halkların soykırımları konusundaki ahlaksızca ve tarihe ters tutumu değiştirinceye kadar işin peşini bırakmayacak işiler bulunduğunu onlara temin ederim.” 
The Banalty of Indifference 
Ilgisizliğin hafifliği: Siyonizm ve Ermeni Soykırımı (The Banalty of Indifference: Zionism and Armenian Genocide) başlıklı kitabın yazarı, İsrail Açık Üniversitesinin ve Kibbutzim College of Education’ın kıdemli hocalarından Dr. Yair Auron, California State University’nin Ermeni etüdleri proğramının misafiri. 2000 yılında Transection Publishers tarafından yayınlanmış dörtyüz sayfalık kitabı on bölümden oluşuyor. Kitap, Ermeni soykırımı konusunda yeni araştırma alanlarına kapı 
aralıyor ve yahudilerin bu soykırıma karşı duygu ve davranışlarını tahlil ediyor. 
Auron’a göre kitap giriş ve son iki bölümünde doğrudan veya dolaylı olarak, soykırım kavramı ve Ermeni soykırımı dahil, bütün diğer soykırımlara göre Holocaust’ın tekliği üzerine yapılan tartışmalar konusunda kuramsal ve felsefi sorular ortaya koyuyor. 

1. Ermenilere karşı soykırım suçunu kim işledi? 
2. Bu konuda kim bilgi sahibidir? 
3. Almanların rolü ne olmuştu? 

İsrail’in kadar bütün dünyanın tarihi ve kolektif hafızasında bastırılmış ve ihmal edilmiş olan bu konuyu Auron bir başına kendi gayretiyle açmaya çalışmıştı. 
Ona göre İsrail Devleti Soykırımla resmen ilgilenmekten kaçınmıştı. Mesela İsrail-Türkiye ilişkileri ile etkilerin yanı sıra Holocaust’un emsalsizliğine gölge düşürme me çabaları, devlet televizyonunda Ermeni soykırım iddialarının hiç yer almaması sonucunu doğurmuştu. 

Ancak İsrail kabinesinde başkalarının soykırımlarıyla ilgilenmenin ahlaki bir zorunluluk olduğuna inanan Adalet Bakanı Yossi Bellin gibiler daima var olagelmişlerdi. Shimon Peres’in Nisan 2001’de Ermenilerin başına geleni sadece trajedi olarak niteleyen ifadeleri Yahudi bilim çevrelerinden Israel Charny tarafından da bir açık mektupla protesto edildi. 

3 Mayıs 2005’te artık Erivan’daki Yahudiler de soykırımı anma etkinliklerine ortasında sarı bir Davud yıldızı bulunan bir çelenkle katılıyorlar. Fakat İsrail çıkışlı haber yine hadiseyi soykırım değil, trajedi olarak nitelemeye devam ediyor. 
Diğer yandan Amerika’da Florida merkezli The International Association of Genocide Scholars, 13 Temmuz 2005’te Başbakan Recep Tayip Erdoğan’a yazdığı mektupta BoğaziçiÜniversitesinde 25 Mayıs 2005’te yapılması planlanan Ermeni konferansının iptal edilmesinden dolayı TC Hükümetini eleştiriyor ve Türkiye’yi soykırımı tanımaya davet ediyor. 

Kaliforniyalı demokrat Yahudi Temsilciler Meclisi üyesi Adam Schiff 30 Ocak 2007’de H.R. 106 numaralı kanun teklifi ile “Amerika’nın Ermeni soykırımını kabul etmesi”ni önerdi. Kanunda iki madde vardı: 

1. Amerikan Başkanı’nı ABD’nin dış politikasının ilgili konularda uygun anlayış ve 
hassasiyeti yansıtacak şekilde olmasını teminat altına almaya çağırır... 

2. Başkanı yıllık mesajında Ermeni soykırımını anmaya, 1 500 000 Ermeninin sistematik ve kasıtlı biçimde yok edilmesini, ABD’nin Ermeni soykırımına karşı çıkmak için yaptıklarının gurur verici tarihini tam olarak izah etmeye davet eder. 
Yahudi senatör ayrıca Türkiye Yahudi Cemaati’nin mektubunu ortak bir metinle temsilciler Meclisi liderlerine gönderen dört önde gelen Yahudi kuruluşunun, Anti-Defamation League (ADL), American Jewish Committee (AJC), Jewish Institute for National SecurityAffirs (JINSA), B’nai B’rit International (BBI)’ı da eleştirdi. 
Türkiye Yahudi Cemaati’nin mektubunda tasarı yasalaşırsa bundan Türkiye ile Amerika ve İsrail ilişkilerinin etkileneceği için Amerikan menfaatlerinin zarar göreceğini anlatıyordu. 
JINSA mektupta dile getirilen görüşleri paylaşırken ADL ulusal başkanı Abraham Foxman, Kongre’nin yasayı yetkileri çerçevesinde kabul edeceğini sanmıyorum. Tasarı Amerika’yı bir taraf haline getiriyor ve tarihi bir hadise konusunda karar veriyor. Türler ve Emeniler açık yüreklilikle tarihlerini gözden geçirmeliler. 
Ne Yahudiler ne de Amerikan kongresi bu tarih çalışmasının müdahilleri olabilirler dedi. 
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, 5 Şubat 2007’de Washington’daki Willard Oteli’ndeki odasında ADL Başkanı Abraham Foxman’ı ve diğer bazı Yahudi kuruluşlarının temsilciler ile görüşüyordu. 
Onlardan teklifin yasalaşmasın önlenmesi konusundaki gayretlerini sürdürmelerini istiyordu. ADL bu toplantıdan sonra Türkiye Yahudi Cemaati’nin mektubunu ortak bir metinle temsilciler Meclisi liderlerine gönderme eylemine katıldı. 
Abraham Foxman Tasarı şu anda Temsilciler Meclisi Dış İşler Komitesinde tutuluyor.   
H.Res. 106/S.Res. 106 numaralarını taşıyan paralel iki tasarı, Temsilciler meclisinin 30 Yahudi üyesinin 21’inin ve 13 Yahudi senatörden sekizinin desteğini almış vaziyette. Türkiye de New York Times ve Los Angeles Times’da yayınlattığı yazılarla bilhassa Yahudi okuyucular üzerinde etki bırakmağa çalışıyor. 

ERMENİ SOYKIRIMINI KABUL KONUSUNDA YAHUDİLER İYİCE BÖLÜNÜYOR 

2007’ye gelindiğinde Ermeni soykırımını kabul konusunda Yahudiler iyice bölünüyor. Bu yıl içinde Amerikan Kongresi 15 Nisan gününü Holocaust’ı, Avrupa Yahudilerin Naziler tarafından uğratıldıkları soykırımı anma günü ilan etti. 
Oysa bir çok Amerikan Yahudi kuruluşu, Amerikan Kongresinin Ermenilerin 1915’lerde uğradığı katliamı bir “soykırım” olarak tanımasını önlemek için lobi yapmaktalar. The Anti-Defamation League (ADL), American Jewish Committee (AJC), Jewish Institute for National SecurityAffirs (JINSA), American Zionist Organization (AZO), B’nai B’rit International (BBI) bunlardan bazıları. 

Turkish Jewish Community’den aldıkları mektuba istinaden hareket ettiklerini söyleseler de bu organizasyonlar, Türkiye’yi bölgede İsrail’in karşısına, hatta dinsel aşırılığın kucağına itmekten korktukları için bu çabayı gösteriyorlar. 500. Yıl Vakfı gibi bazı Türkiyeli Yahudi kuruluşlarının, 1492 İspanya sürgününde Türklerin onlara kucak açmasına duydukları minnet borcundan dolayı böyle davrandıkları da söylenebilir. Daha önemlisi Türkiye’yi bölge politikalarında İsrail’in yakınında tutmaya yarayan şantajın en önemli unsurlarından birini ellerinden bırakmak 
istemediklerinden. 

AJC ve JINSA Türkiye’nin ağzından konuşarak “Ermenilerin uğradığı katliamım soykırım olup olmadığına dair kararı, yasa yapıcıların değil, tarihçilerin vermesi gerektiğini” tekrarlıyorlar. 

ERMENİ SOYKIRIM TARTIŞMASI AHLAKİ DEĞERLERİ REELPOLİTİKLE KARŞI KARŞIYA GETİRİYOR 

The Jewish Journal’ın 4 Mayıs 2007’de yayınlanan sayısında Ermeni Arcbishop’u Havran Derderian’ın Valey Beth Shalom Sinagogunda Rabbi Harold Schulweis tarafından kabul edilmesini konu edinmiş. 

Derginin bu haberden iki hafta önce Türkiye’nin ABD Büyükelçisi Nabi Şensoy tarafından ziyaret edildiği hatırlanınca, haberin önemi daha iyi anlaşılıyor. 
Habere göre hem Capitol Hill’de ve hem de toplumda Ermeni iddialarına en önemli dış destek Yahudilerde ve bu arada Los Angeles Yahudilerinden geliyor. 

Encino’daki Valley Beth Shalom Siagogunun Rabbisi, Dinler Arası Diyalog Aktivisti Harold Schulweis: “Holocaust kurbanı bizler nasıl tarafsız kalabiliriz?” diye soruyor. Aslında Schulweis 2004’te dünyada sürmekte olan soykırımlara karşı eyleme geçmek üzere Jewish World Watch örgütünü kuran kişidir. Bu yıl bu örgüt 24 Nisanda, bu Sinagogda “Ermeni Soykırımını 92. Yıldönümünde Anma” toplantısının eş düzenleyicisi olmuştur. 

Cuma akşamı Shabbat merasiminden önce verilen 500 kişilik akşam yemeğinde Los Angeles Valisi Antonio Villaraigosa, Havran Darderian, JWW Başkanı Janice Karmenir-Reznik, Ermenilerin ve Yahudilerin kendi soykırımlarını hatırlamak ve gelecekte benzerlerinin vukuunu önlemek için bir vücut olmaları gerektiğini söylemişlerdir. Ermeni ve Yahudi 1100 kişinin katıldığı akşam merasiminde Schulweis “Soykırımlar için seninki senin, benimki benim diyemeyiz. Çünkü 
ikisi de hepimizindir.” Diye özetlemiştir. Ermeni ve Yahudi toplumları, şimdilik 54 Sinagog tarafından desteklenen JWW’ın diğer bir etkinliğinde 15 Mayıs 2007’de yeniden bir araya geldiler. Adat Ari El sinagogundaki etkinlikte “I witness” ödülleri Ermeni film yapımcısı Michael Hagopian ile UCLA profesörlerinden Richard G. 
Howannisan’a verildi. 

ABRAHAM FOXMAN ADL’NİN ERMENİ SOYKIRIMINI TANIMA KARARINI GERİ ALDI MI? 

Türkiye Başbakanı Tayip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül 23 Ağustos Perşembe günü, önde gelen bir Yahudi örgütü olan ADL’nin bu haftanın başlarında Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında Ermenilerin toplu olarak katledilmelerini soykırım kabul eden bir kararından hayal kırıklığına uğradıklarını ifade ettiler. 

Anti Defamation League İftiraya Karşı Birlik (ADL)’nin ulusal direktörü Abraham Foxman yaptığı bir açıklamada, grubun artık 1915-1918 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'nun Ermenilere karşı gerçekleştirdiği acı verici eylemlerin ve bu eylemlerin yol açtığı sonuçların gerçekten de soykırıma eşit olduğu görüşünü paylaştığını söyledi. Foxman, "O zamanlar soykırım sözcüğü var olsaydı, buna soykırım derlerdi." diye de ekledi. 

Ancak Foxman, ABD kongresinin Ermeni katliamını soykırım ilan eden bir karar önerisine karşı olduğunu da belirtti. Direktör, böyle bir hareketin "geri tepeceğini" ve "Türklerle Ermeniler arasındaki uzlaşmayı hızlandırmayacağını" belirtti. 

Foxman bunun yanı sıra, bunun "Türk Yahudi Toplumu ve Türkiye, İsrail ve ABD arasındaki çok taraflı önemli ilişkileri riske sokabileceğini de" öne sürdü. 
İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, askeri bir müttefiki olan Türkiye ile ilişkilerinde yaşanabilecek potansiyel bir gerilemeyi önlemek amacıyla, Perşembe günü Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ı telefonla arayarak kendisine ülkesinin Türkiye ile iyi ilişkiler sürdürmek istediğine dair güvence verdi. Peres, "Türkiye'nin konuyla ilgili tutumunu ABD'de savunma" sözü de verdi. 

Şimon Peres İsrail Dışişleri Bakanlığı'ndan bir yetkili Perşembe günü Haaretz dergisine verdiği demeçte, 
" Bu, Türkiye açısından son derece hassas bir mesele ve biz de onlara tutumumuz da herhangi bir değişiklik olmadığı ve ülkelerimiz arasındaki dostane ilişkilere zarar vermek istemediğimize dair işaret verdik." diyerek şöyle devam etti: " Mesajımızı anladıklarına inanıyoruz. " 
Türkiye'deki Yahudi toplumu ADL'nin bu hareketini eleştirdi. Toplum liderleri tarafından yapılan bir açıklamada, "ABD'deki en önemli Yahudi örgütlerinden biri olan ADL'nin tutumunu neden değiştirdiğini anlamakta güçlük çekiyoruz."  ifadesi yer aldı. 
Türkiye Dışişleri Bakanlığı Çarşamba günü yaptığı açıklamada, ADL'nin Ermeni soykırım meselesi üzerinde tarihçiler arasında uzlaşma sağlandığı yönündeki önerisini reddetti. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Levent Bilman, "ADL'nin vermiş olduğu bir kararla tarihi yeniden yazma girişimi bir çelişki oluşturmakta ve bunun nedeni anlaşılamamaktadır." dedi. 
Foxman Perşembe günü yaptığı yeni bir açıklamada, taraflara "köklü farklılıklarına çözüm bulmada" yardımcı olmak için ADL'yi "Ermenistan'ın Türkiye'ye lehte bir yanıt vereceği bir ortam yaratma amaçlı adımları teşvik etmeye" çağırdı. Özel mektubun içeriği aşağıdakinden ibaretti ve asla ADL’nin geri adım attığı anlamı taşımıyordu. 

"Sayın Başbakan, 

Size bu çok zor zamanda yazarak, son günlerde sizde ve Türk halkında yol açtığımız acıdan dolayı duyduğumuz derin üzüntüyü dile getiriyorum. Geçmişte, Türkiye ile ilişkimizde ortaya çıkan bazı kayda değer engelleri aştık. Sizin hükümetinizle ve sizden önceki hükümetlerle yakın ve sıcak bir ilişki geliştirmiş olmamız, ADL için en yüksek şereftir. 

Size, hükümetinize ve Türk halkına en üst düzeyde saygı duyuyoruz. Dolayısıyla ADL’i, teşkilatımıza derin ve kalıcı zarar vermekle tehdit eden çok zor bir durumdan kaynaklanan son olaylar neticesinde dostluğumuzun sıkıntıya girdiğini bilmek, iki misli acı verici. Niyetimiz kesinlikle Türk halkını ve liderlerini incitmek veya utandırmak değildi. 

Bizim güçlü arzumuz, dostluğumuzu derinleştirmektir. Yahudi halkına ve Türkiye’ye çok iyi hizmet eden ilişkilerimizi güçlendirmek için yollar bulmaya devam etmeyi üstleniyoruz ve bütün halklar arasında anlayış, saygı ve hoşgörüyü ilerletmek için sizinle çalışmamızın devam etmesini bekliyoruz. 

Saygı ve takdirlerimle, 

Abraham Foxman Ulusal Direktör" 

BÜYÜYEN TÜRKİYE ERMENİ İDDİALARINA KARŞI YENİ BİR AÇILIMLA ÇIKMALIDIR. 

International Association of Genocide Scholars’ın 7-12 Temmuz 2007 tarihleri arasında Saraybosna’da düzenlediği Soykırım Konferansı’na tebliğ olarak sunduğum fakat IAGS yetkililerince sebep gösterilmeden program dışı bırakılan “Osmanlı toplumunda kültür guruplarının bir arada yaşama arzusunu kaybedişi ve 1915 tehciri öncesindeki Ermeni isyanları” başlıklı tebliğimde belirttiğim gibi “büyüyen Türkiye” Ermeni iddialarını yeni tezlerle karşılamalıdır: 

1. Osmanlı Millet Sistemini destekleyen bir medeniyet, soykırım üretmez. 
2. Osmanlı toplumunda kültür guruplarının bu arada Ermenilerin bir arada yaşama arzusunu kaybedişlerinde ABD, Fransa, Rusya ve İngiltere’nin sistemli roller vardır. 
3. Jön Türklerin Osmanlıcılıktan ırkçılığa evrilmesinde Mason localarının ve Yahudi örgütlerinin etkindir. 
4. Tehcir kanunu İttihatçılara Alman Savaş Yönetimi tarafından empoze edilmiş ve finansmanı sağlanmıştır. 
5. Tehcir, soykırım tarifindeki “bir insan topluluğunu tamamen ve kısmen ortadan kaldırma kastı” ile bağdaşmaz. 
6. 1919’da işgal altındaki İstanbul’da kurulan askeri mahkeme tehcirde ihmali bulunan askeri kişileri, Talat, Enver, Cemal Paşalar dahil, yargılamış ve otuz idam hükmü vermiştir. Hükümlülerden Türkiye’de bulunanlar infaz edilmiştir. 
7. Türkiye 1860’lardan itibaren Anadolu’nun sivil Müslümanlarının ve Ermenilerinin uğradıkları can ve mal kayıplarını, tazminatlara temel olmak üzere inceleme çalışmalarına katılmaya hazırdır. 


Yarınlar İçin Düşünce 
Yıl 2, Sayı:24 
Ekim 2007. 


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder