23 Aralık 2020 Çarşamba

KCK OPERASYONLARI VE LİCE DİRENİNCE

KCK OPERASYONLARI VE LİCE DİRENİNCE


Feyzi Çelik 
İstanbul. 2017
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ
01.07.2013 
KCK operasyonları arkasındaki güç kimdir? Bu hususların mutlaka tartışılması ve cevaplarının verilmesi gerekiyor. Çünkü KCK Operasyonlarının Legal / Demokratik / Siyasal Kürt hareketine büyük bir darbe vurmakla kalmamış; Kürt siyaseti Uluslar arası güçlerin istemleri doğrultusunda dizayn edilmeye çalışılmıştır. Genel olarak bakıldığında bunun sonuçlarının alındığı da görülecektir. Hatırlanacağı gibi KCK operasyonlarının henüz gündemde olmadığı dönemde  Kürt sorunu kapsamın da Türkiye-İran-Suriye ittifakı  Türkiye tarafından feshedildi. Bu ittifakın feshinde ABD'nin etkisi belirgindir  ABD ile anlaşıldı. Bundan sonraki süreçte Türkiye, ABD'nin Suriye, İran ve Libya politikalarını destekleyecektir. O dönemde CİA Başkanının kısa aralıklarla Türkiye ziyaretleri bununla ilgiliydi. Dış siyaset olarak ABD ile aynı konuma gelen Türkiye iç siyaset bakımından da KCK'ye yönelik operasyonlarda ABD ile Suriye/İran/Libya konusunda aynı çizgiye gelmenin karşılığı olarak her yönüyle Kürt siyasal hareketinin bastırılmasında onay verilmiş tir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta Türkiye'nin gerek İran ve Suriye ile ittifakında gerekse ABD ile ittifakında değişmeyen bir husus vardır. O da, Kürt hareketinin bastırılmasıdır. Türkiye, Kürt hareketi bastırılsın diye her güçle ittifak yapmaya sürekli hazırdır. Kürtlerin gözlerini ve kulaklarını açık tutup bunu aklından çıkarmamaları gereklidir.

Bazı Kürtler de dahil olmak üzere bir takım kesimler KCK adı altında Kürt siyasetine yönelik operasyonların cemaatin  bir faaliyeti olduğu, KCK davalarında tahliye çıkmamasının nedeninin cemaat bağlantısı olduğunu ileri süren görüşlerin gerçekle bir bağlantısı yoktur. Hükümet başta ABD olmak üzere uluslar arası güçlerin desteğini arkasına alarak bir şekilde Kürt siyasetine karşı açık şimdilik örtülü operasyonlarına devam ediyor. Her ne kadar bazı KCK davalarında serbest bırakılma olduysa da bu göstermeliktir. Kürt siyasetine yön verebilecek, başta milletvekilleri olmak üzere demokratik Kürt siyasetine liderlik yapabilecek kadroların aradan yıllar geçmesine rağmen serbest bırakılmayışı bu operasyonların bir şekilde devam ettiğini gösteriyor. İşin ilginç yanı bu durum karşısında mevcut Kürt siyasetinin gerek Öcalan ve KCK'nin gerekse BDP yönetiminin buna karşı çıkışının yetersizliğidir. Bu da Kürt siyaseti içinde derin kırıkların oluşmaya başladığının işareti olarak görülmelidir. Mevcut Kürt siyaseti de genel tabloyu görme yerine bundan hükümetten çok cemaati sorumlu tutar mahiyetindeki açıklamalar bundaki yanılgıyı gösteriyor. Zaten hükümetin yaptığı da buna benziyor; hükümet de sıkıştığı anda sorumluluğu cemaatin üstüne atmaktan geri durmuyor; bu şekilde kendi sorumluluğunu ustaca gizliyor.

Tekrarlamakta fayda vardır: 

ABD ve Avrupa da bu operasyonlara destek verdi. Nasıl ki Öcalan'ın Suriye'den çıkarılmasında Batı'nın desteği söz konusu idiyse KCK operasyonunda da onları desteği vardır. Öcalan'ın Türkiye'ye tesliminden sonra Irak'a müdahale edilmiştir. Aynı şekilde KCK Operasyonlarının İran/Suriye'ye karşı ABD/Türkiye ittifakıyla eş zamanlı olarak gerçekleşmiştir.

Daha önceki operasyonlar bütün olarak Kürt siyasetini karşısına almak şeklinde yürütülürken şu anda yapılanlar Kürt siyasetinde bazı yarılmalara neden olacak yöntemler kullanılıyor. Bu farklılık ve yarılmalar ilk olarak barış sürecinin ilk günlerinde Dicle Üniversitesinde meydana gelen olaylar, demokratik bir yapılanma olan Devrimci Yurtsever Gençlik-(YDG)'nin kendisini YDG-H olarak kuruluşunu ilan etmesi, Cizre'de ortaya çıkan görüntüler ve yine Karakol inşaatına karşı Lice'de meydana gelen olaylar  bu yarılmanın görünen yönleri olarak görülmelidir. Taksim Gezi olaylarına bakış açısında da kendisini gösteren bu farklı bakış açısı önümüzde giderek derinleşecek gibi görünüyor. Hele hele Lice'de asker kurşunu ile katledilen Medeni Yıldırım'a Taksim direnişinden gelen destek de dikkate alındığında "Barış sürecinin" kaderinin pamuk ipliğine bağlı olduğunu gösteriyor. 

Başbakan Recep Tayyip  Erdoğan'ın Akil İnsanlarla yaptığı final görüşmesinde söyledikleri de dikkate alındığında "barış sürecinin koordinatörlüğünün(?)" en önemli ayağının çöküşünü gözler önüne seriyor. Aslında çözüm ve barış sürecini başından beri destekleyen ve zarar görmesin diye giderek tek taraflı olarak sürdürülen barış süreci başbakanın akil adamlarla finali konuşmasıyla Kürtlerin artık bunu tek taraflı sürdürmelerinin mümkün olmadığını göstermiştir. Zaten olacağı da buydu. Kürt siyasetinin çözüm sürecini daha çok devlete endekslemesi, Türkiye toplumuyla doğrudan ilişki geliştirmeyişi bunun böyle sonuçlanmasını hızlandırmıştır. 

Bundan sonraki süreçte gelişmelerin seyrinin ne olacağı barış sürecinin diğer koordinatörü Öcalan'ın tavrına bağlı olacaktır. Öcalan'ın göstereceği tavır hem Kürt siyasal hareketinin hem de Öcalan'ın kaderini belirleyecektir. Ancak şunun da asla unutulmaması gerekir ki, Türkiye'deki soyut devlet aklı (derin devlet) hiçbir yerde Kürtlerin varlığını kabul etmemeye devam ediyor. Buna uluslar arası güçleri dahil ederek.  

Örnek mi? 

28 Aralık 2011 Roboski, 9 Ocak 2013 Paris'te üç Kürt kadın siyasetçinin katledilmesi son olarak da Lice'de Medeni'ye sıkılan kurşun. 

KCK operasyonlarının devam ettiği ve kimler tarafından desteklendiğini göstermeye yetmiyor mu? O nedenle Lice direnişi basit bir karakol inşaatına karşı bir isyanın ötesinde anlamlara sahiptir. Gerçek adalet ve barışın dile getirilişi, KCK adı altında Kürt siyasetine saplanan hançeri çıkarıp atma girişimidir. Aynı zamanda uyuyan beyinleri uyandırma çağrısıdır.

Halklar ve topluluklar arası ilişkilerin devlet aracı kılınmadan geliştirilmesinin en önemli örneğini Taksim/Gezi direnişi gösteriyor. Gezi bir direnişten öte anlama geliyor. Bu Gezi ruhudur. Türkiye'nin genel demokratikleşmesinin geliştirilmek istenen Alevi-Sünni, Kürt-Türk çatışması, dindar-laik çatışmasının önüne geçebilecek zehre karşı panzehir olduğu ortaya çıkıyor bu da sadece demokratikleşmeyi değil barışı da getirecektir. Halklar ve topluluklar kendi aralarında demokratik ve barışçı dili konuştukça buna karşı iktidar dahil hiçbir güç duramayacaktır.

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder