23 Aralık 2020 Çarşamba

TOPLUMLAR ARASI DOĞRUDAN İLİŞKİLERİN ÖNEMİ

TOPLUMLAR ARASI DOĞRUDAN İLİŞKİLERİN ÖNEMİ



Feyzi Çelik 
İstanbul. 2017
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ
21.06.2013 

Demokratikleşmenin muhatabı devlet görünse dahi devletin demokratikleşmesi doğrudan doğruya toplumun demokratikleşmesi sonucunu doğurmuyor. Her ikisinin bir arada olması anlam ifade eder. Bunun da olabilmesi için farklı toplumlar arası ilişkilerin devlet/toplum ilişkisinden toplum/toplum ilişkisine geçmesi zorunludur. Türk toplumunun Kürt toplumu ile ilişkisinin devlet öncülüğünde yapılıyor olması Türk toplumu ile Kürt toplumu arasındaki ilişkilerin normalleşmesine engel oluyor. Devlet de bu sürekli olarak bu şekilde yapıyor, merkeziyetçiliği esas tutarak bunu daha da katılaştırıyor. Böylece Türk toplumu ile Kürt toplumu arasında doğrudan doğruya ilişkiyi engellemiş oluyor. Var olan ilişkilerin çoğu da devlet müdahalesine açık durumdadır. Halklar ve topluluklar birbirinden farklı olsalar da birbirlerini anlayabilecek tarihsel kodlara sahiptirler. Devlet ilişkisi işin içine girdiğinde bu tarihsel kodlar üzerinde baskı uygulayarak uyumsuzluk/farklılaşma daha da derinleşir. Devlet, Kürdistan’a ve Kürt toplumuna yaklaşımı hep doğrudan ilişkiyi engellemek oldu. Bu da her iki toplumun olaylar karşısındaki tavırlarını farklılaştırdı. Örneğin devletin sert bir operasyonla Roboski ’de 34 köylüyü öldürmüş olması yılbaşı arifesinde olmasına rağmen bunun acısını o gün itibarıyla Türk toplumu yaşayamadı. Normal eğlencesini dahi durdurmadı.
Taksim Gezi olaylarının yarattığı toplumsallığın Kürt toplumu tarafından gerektiği şekilde desteklenmeyişi veya Kürt toplumunda hissedilişinin zayıf olmasının en önemli nedenlerinden biri de toplumlar arasındaki ilişkilerdeki devletin başat rolünden ileri gelmektedir. 2013 yılının başından itibaren Kürt Siyasal Hareketi ile Türkiye devleti ile yürüttükleri çözüm sürecinde devlet/Kürt siyaseti arasındaki ilişki içinde Türk/Kürt toplum ilişkisinin zayıflığı bunun en önemli etkenlerden biridir. Kürt toplumu ve siyaseti yıllarca karşısında mücadele ettiği devletin demokratikleşme adımları atması halinde sorunun çözüleceğine inanmaktadırlar. Oysa gerek Kürt siyasal hareketi gerekse devlet mekanizmalarının bu konuda araçsal olmaları zorunludur. Bu aracın her iki toplumu yakınlaştırma ve bunun sonuca her iki toplumu demokratikleştirme yolunda kullanılması gerekmektedir. Oysa bunun tersi yapılarak her iki siyasal aracın kullanılmasında sorunun çözüleceğine inanılmaktadır. Kürt toplumu veya Kürt siyasal hareketi devletle yaşadıkları çatışmalı sürecin bir ürünü olarak neredeyse Türk toplumu ile doğrudan ilişkiyi unutmuş durumdadır. Bu Kürt siyasal hareketinde devletin bakış açısından öteye gitmiştir. Kürt siyasal hareketi devletle bir anlaşmanın olması halinde devlet/Türk toplumu birlikteliğine inanarak toplumun bunu kabul edeceğine inanmaktadır.

Devletin, hukuki ve siyasal yapısıyla Kürtleri yok sayışı da Kürtlerin çözüm olarak devleti zorlama yönünde mücadele etmesini beraberinde getirmiştir. Kürtler bunun bütün günah ve sevabını devlete yüklemişlerdir. Bu da Kürtlerin siyasal muhatap olarak devleti görmeleri sonucunu doğurmuştur. Bu aynı zamanda Kürtlerin devletle ilişkilerinde toplumsal bir söylemden çok siyasal söylemleri ön plana çıkarmıştır. Bu da Kürt toplumunun hızla politikleşmesi anlamına geliyor. 

Bir toplum gerektiği kadar politikse bu olumlu olur, politiklik düzeyi düşükse veya çok yüksekse bu olumlu değildir. Belki devlet politik dilin yüksekliğinden rahatsız olmaz ancak bundan habersiz yaşamış Türk toplumu ile yan yana geldiğindeki farklı düzeydeki politiklik iki toplumun toplumsal/ekonomik/kültürel ilişkilerinde sancıya neden olabilir. Şu anda yaşanan budur. Kürt toplumu yüz yılı aşkın süreye dayalı, otuza yıla yakın çatışmalı geçen bir süreçten dolayı aşırı politikleşen Kürt toplumu karşısında politik düzeyi oldukça düşük kalan Türk toplumunun olayları algılayışı, olaylar karşısındaki duygusal yönelimleri üzerinde etkili oluyor. 
Örneğin 
Taksim Gezi olaylarında politik Kürtlerin en önemli söylemi “yıllardır ormanlarımız yanıyordu, TOMA’lar Kürtleri katlederken, faili meçhul cinayetler vs. yaşanırken Türk toplumu neredeydi, şimdi onlar kendi devletlerinin gerçek yüzünü görsünler” gibi söylemler oldu. Aslında bu söylem sorunlu bir söylemdir. 

Evet Türk toplumunun Kürtlerin yaşadıkları konusunda duyarsızlık içinde olduğu doğrudur. Bunun en önemli nedenlerinden biri de Türk toplumunun bölgede Kürtlere yaşatılandan bilgi sahibi olmayışıdır. Devlet yoğun bir yalan ve karalama kampanyasıyla Türk halkının gözünün açılmasını hep engelledi. Enformasyon ve bilginin yayılışı bu kadar hızlı olmasaydı aynı durum Roboski katliamı için de olacaktı. Kürt siyaseti ve Kürt toplumu artık Türk toplumu ile devleti aracı kılarak ilişkiye geçme yoluna son vermelidir. Taksim olaylarındaki halkın tepkisinden de anlaşılacağı gibi doğrudan doğruya ilişki kurma kanallarının açılması halinde Türkiye’nin demokratikleşeceğinin anlaşılması gerekiyor. Taksim olaylarındaki toplumsal tepkinin arkasında genel bir demokratikleşme çabasının görülmesi gerekiyor. Bu da ilişkileri demokratikleştirmekle kalmayacak;ilişkileri sivilleştirecek tir.

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder