26 Aralık 2020 Cumartesi

COVID-19 AMERİKAN LİDERLİĞİNİ SINAMAKTADIR, ANCAK KÜRESEL DÜZENİ DEĞİŞTİRMEYECEKTİR*

 COVID-19 AMERİKAN LİDERLİĞİNİ SINAMAKTADIR ANCAK KÜRESEL DÜZENİ DEĞİŞTİRMEYECEKTİR*


Prof. C. Raja MOHAN*

*Singapur Ulusal Üniversitesi Güney Asya Çalışmaları Enstitüsü Başkanı, Singapur


Çok Taraflılık, Uluslararası, Örgütler, Rusya, Çin, COVID-19,

Çok taraflı kurumlarda derinleşen kriz konusunda, dünyanın onlara tam da en çok ihtiyaç duyduğu anda, endişelenmek için birkaç neden bulunmaktadır.

Nihayetinde, iklim değişikliği gibi sınamalar veya COVID-19 benzeri pandemiler birlikte hareket etmemizi gerektirmektedir.

Ancak egemen devletlerin oluşturduğu bir dünyada kolektif bir eylemde bulunmak hiçbir zaman kolay olmamıştır. 

Hatta büyük güçlerin rekabeti dünyayı sardığında bu durum daha da zorlaşmakta dır.

   ABD ve Çin küresel düzenin hakimiyeti için mücadele ederken, diğer uluslar birçok çok taraflı kurumun dağıtılması ve yeniden inşasına hazırlanmalıdır. Rekabetçi çok taraflılık, uluslararası sistemin yeni bir özelliği değildir. Çok taraflılığın sonu da henüz gelmemiştir.

Birinci Dünya Savaşı, 1919 yılında Milletler Cemiyeti’nin kurulmasına yol açmıştır. Bununla birlikte, ana akım siyaset bilimi, aynı yıl kurulan başka bir kurumun - Komintern veya Komünist Enternasyonal - varlığını unutmuştur. 

Milletler  Cemiyeti’ne girmeyi reddeden Komünist Rusya, dünya komünizmini ve küresel işbirliğini geliştirmek için Komintern’i çok farklı bir politik temel üzerine kurmuştur. Hem Milletler Cemiyeti hem de Komintern, dünya halkları arasındaki işbirliğine yönelik ortaya çıkan kurumlar ve hareketler üzerine inşa edilmiştir. Her ikisi de devlet sistemini - biri liberal enternasyonalizm, diğeri sosyalist dayanışma  yoluyla - aşmaya çalışmıştır. Her ikisinin de çökmesi uzun sürmemiştir.

İkinci Dünya Savaşı’nın küllerinden doğan Birleşmiş Milletler, Milletler Cemiyeti’n den ders almış ve kolektif güvenlik yanılsamalarından kurtulmuştur. Başka bir tanıdık kavram üzerine - saldırıya uğrayanlar için göğüs gerecek ve yerleşik kuralları ihlal edenleri cezalandıracak büyük güçlerin “ittifakı” üzerine tasarlanmış  tır.

Bir ittifak, tanımı gereği, fikir birliği ile yürütülür. Bu aynı zamanda herhangi bir ittifakın önemli bir zayıflığıdır.

İkinci Dünya Savaşı’nı kazanan ittifak hemen ardından dağılınca BM Güvenlik Konseyi’ni bir ittifak olarak sürdürmek zorlaşmıştır. Müttefikler rakiplere dönüşmüştür. Vaşington ve Moskova, Soğuk Savaş sırasında BMGK’da herhangi bir konu hakkında nadiren mutabık kalmıştır. Rekabetçi çok taraflılık yaklaşımları bu iki gücün kurduğu rakip kurumlara da yansımıştır.

Avrupa iki yıkıcı savaştan sonra işbirliğine dayalı bir güvenlik düzeni beklentisi içinde olduysa da ABD liderliğindeki Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü ve Sovyet destekli Varşova Paktı anlaşmazlığa girdiği için elde ettiği tek şey bölgenin yeniden askerileştirilmesi olmuştur.

Rekabet sadece güvenlik kurumlarıyla sınırlı kalmamıştır. Ekonomik cepheye doğru genişlemiştir. ABD, Bretton Woods kurumlarını ve Ticaret ve Tarifeler Genel Anlaşması’nı oluşturmuştur. Sovyetler ise sosyalist milletler için Karşılıklı Ekonomik Yardımlaşma Konseyi’ni kurmuştur. ABD-Sovyet rekabeti kurumların ötesinde, insan toplumlarının mümkün olan en iyi düzenine ilişkin çok farklı felsefi varsayımlara dayanmaktadır.

BM rekabetçi çok taraflılığın ortasında birbirine karşı siyasi puanlar kazanılan bir alan haline gelmiştir. BM yalnızca iki bloktan biri yıkıldığında kurucularının vaadini yerine getirmek için hazır görünmüştür. Batı ile entegrasyon konusunda hevesli olan Rusya işbirliğine açık hale gelmiştir. 

Yıkıcı iç çatışmalardan çıkan Çin, Birleşmiş Milletler’de dikkat çekmeme eğiliminde olmuştur.

   Zafer kazanmış olan Batı 1990’larda BM sistemi için kökten yeni bir gündem geliştirmeyi gözetmiştir. Atlantik’teki liberal enternasyonalistler BM’yi büyük güçler ittifakından sözde başarısız devletlerin içişleri de dahil olmak üzere herhangi bir yerdeki herhangi bir sorunu çözecek uluslar üstü bir organizasyona dönüştürmek istemiştir.

  Ekonomik cephede, Rusya ve Çin’deki kapitalizme kayış Batı’nın kalkınma modeline daha fazla meydan okuma olmadığı anlamına gelmekteydi. Amerika ve Avrupa, Çin ve Rusya pazarlarına genişlemeye ve bunları Batılı ekonomik düzene entegre etmeye odaklanmıştı. Dijital alandaki yeni teknolojik gelişmeler, özgürlüklerin sınırsızca yaşandığı ve sınırların olmadığı bir dünyaya ve yeni koşullara uyum sağlamaktan başka seçeneği olmayan devletlerin rolünün istikrarlı bir şekilde azalmasına yönelik umutları artırmıştır.

Bununla birlikte, uluslar üstü bir dünyaya ilişkin hayaller 20. yüzyılda son bulmuştur. ABD, 21. yüzyılın ilk on yılında takip ettiği tek taraflılık ile öne geçerken, özellikle Rusya ve Çin olmak üzere diğer güçler ve yeri geldiğinde Avrupa kıvranmaya başlamıştır. Rusya Batı ile entegrasyon umutlarını azalttığı, Çin ise iç siyasi düzenini ABD’nin dış müdahalelerinden korumak konusunda her zamankinden daha kararlı hale geldiği için büyük güçler arasındaki fay hatları yeniden ortaya çıkmaya başlamıştır. Her ikisi de dünyadaki öz kaynaklarını ABD’ye bırakmakta isteksiz olmuştur ve mevcut çok taraflı kurumlarda el ele vermiş ve kendi kurumlarını kurmuşlardır. ABD, Rusya ve Çin arasındaki farklılıklar 2010’larda tam anlamıyla gerginliklere dönüşmüş, BMGK’nın bir ittifak ya da kolektif bir güvenlik sistemi olarak hareket etmesi zorlaşmıştır.

   Çin’in ticari alanda yükselişi ve ABD ile artan ticaret fazlası ABD’de ters bir siyasi etki yaratmıştır. Çin’in küresel ticaret sistemiyle kendi lehine oynadığı iddiası ABD’de güç kazanmıştır. Bu algı, Pekin’in Asya’daki Amerikan ittifaklarını  baltaladığına ve ABD’nin küresel önceliğini tehdit ettiğine yönelik Vaşington’da ortaya çıkan korkularla birleşmiştir.

1990’larda ortaya çıkan işbirliğine dayalı çok taraflılığın koşulları uzun zaman önce değişmiştir. Bunun yerine, rekabetçi çok taraflılığa çanak tutacak güçlü şartlar ortaya çıkmıştır. Rusya ve Çin, BRICS forumunu Amerika’nın tek kutuplu cazibesi ni köreltmek için desteklemiştir. Ayrıca, Amerikan hegemonyasının Avrasya üzerinde yayılmasını önlemek amacıyla Şanghay İşbirliği Örgütü’nü de ortaklaşa desteklemişlerdir. Rusya, eski Sovyet Cumhuriyetlerini tek bir çatıda toplamak için kendi Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nü kurmuştur.

   ABD ise, dört büyük Asya demokrasisini (ABD, Hindistan, Japonya ve Avustralya) bir araya getiren “Dörtlü Güvenlik Diyaloğu” (Quad) gibi yeni mekanizmalar geliştirmektedir. Trump NATO müttefikleriyle askeri ittifakın eşit paylaşılmayan yükü üzerine tartışırken, Avrupalılar “stratejik özerklik”ten bahsetmekte ve AB şemsiyesi altında güvenlik işbirliğini artırmaya çalışmaktadır.

Çin, yeni çok taraflı mekanizmalar inşa etme konusunda daha başarılı olmuştur. Ruslar siyasete odaklanırken, Çinliler bugün Pekin’e önemli bir stratejik fayda sağlayan ekonomi üzerinde yoğunlaşmıştır. BRICS’in Yeni Kalkınma Bankası  Şangay’da bulunmaktadır. Asya Altyapı Kalkınma Bankası ise Pekin’dedir. Çin’in devasa Kuşak ve Yol Girişimi muhtemelen Bretton Woods Kurumları ve BM sistemi dışındaki tek büyük ekonomik yapıdır.

Tek taraflılık ve çok taraflılık arasındaki denge hakkında kendi içinde çatışan ABD egemen çevreleri, şimdi Çin’in mevcut uluslararası kurumlardaki konumunu hızla güçlendirdiğini ve bunların dışında yeni mekanizmalar inşa ettiğini fark etmiştir. Vaşington’da bazıları DSÖ’ye bir alternatif oluşturmaktan bahsederken, Pekin adıgeçen BM Ajansı’ndaki artan etkisini gözler önüne sermekte ve yeni bir girişim olan “Küresel Sağlık İpek Yolu”nu geliştirmektedir.

Waşington geriye çekilirken, DTÖ, DSÖ, NAFTA ve NATO gibi eski kurumların kurallarını yeniden düzenleme gücüne hala sahip olduğuna inanmaktadır. Ancak bunun garantisi yoktur. Çünkü Çin kaynaklı güvenlik tehditleri ve Pekin ile ekonomik ayrışmanın faydaları konusunda ABD siyasi sistemi içinde derin bölünmeler mevcuttur.

Bununla birlikte, dünya çok taraflı kurumları şekillendirmek için yoğun bir rekabet dönemine girmektedir.

Ancak ABD, Çin’i Sovyetler Birliği’nden çok daha çetin bir sınama olarak görecektir. Pekin, dünyanın ikinci büyük ekonomisini yönetmektedir. Batı’daki bölünmelerden faydalanma konusunda Sovyet Rusya’dan daha etkili olmuş, Batı dışındaki dünyanın büyük bölümünde nüfuz elde etmekte başarılı olmuştur. 

Artan Çin-ABD rekabeti, diğer milletler üzerinde kesinlikle bir baskı oluşturmakta, ancak aynı zamanda orta güçteki ülkelerin çok taraflı kurumlardaki kararları etkileyebilmeleri nin önünü açma kapasitesine de sahip görünmektedir.


http://sam.gov.tr/pdf/sam-yayinlari/COVID19-Sonras%C4%B1-Dunya.pdf

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder