Türk Ordusu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türk Ordusu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Ekim 2017 Salı

Türk Ordusu Kuzey Irak’ta bulunmalı

 Türk Ordusu Kuzey Irak’ta bulunmalı


Necati Özgen:
29.11.2004/Sayı:70
(E) Org.Harp Akademileri Eski Komutanı

Harp Akademileri Eski Komutanı (E) Org. Necati Özgen:
Türk Ordusu Kuzey Irak’ta bulunmalı



Harp Akademileri Eski Komutanı (E) Org. Necati Özgen

ABD Kuzey Irak’ta Kürt Devleti kurmak istiyor

TÜRKSOLU: Kuzey Irak’ta ABD’nin hamiliğinde ve gözetiminde bir Kürt Devleti kurulmaya çalışılıyor. Son dönemde bu konuda ABD büyük ilerleme kaydetti. Kürt Devleti tehlikesi gittikçe daha da gerçek hale gelmeye başladı.

NECATİ ÖZGEN: ABD, Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulmasını istiyor. Ancak bu Kürt Devleti ABD’nin koruyuculuğunda, onun desteğini arkasına alırsa varolabilir. Eğer ABD destek olmazsa, orada bir Kürt Devleti kurulamaz ve yaşayamaz. Yani o vahşi arazide, denizi ve havalimanı olmayan, hava sahası komşu ülkeler tarafından kapalı bir devletin orada tek başına yaşaması olası değil. O zaman hepimizin mutabık olması gerekir ki Kürt Devleti ancak ABD’nin desteğiyle kurulabilir. Ayrıca, Irak’a komşu ülkeler arasında Kürt devletini kabullenen yok. Suriye, İran, Türkiye bu devleti istemiyor.

Irak’taki son duruma baktığımız zaman, görüyoruz ki kamu kurum ve kuruluşlarında Kürtler çok yer elde etmiş. Örneğin Irak Geçici Yönetimi’nde 6 tane Kürt temsilcisi varken sadece bir tane Türkmen var. Türkmenler hiçbir şekilde haklarını elde etmiş değiller. Geçici Anayasa’ya bakıyorsun, Türkmen bölgelerinin çoğunluğu Kürt bölgesinde kalıyor. Peki Kürt bölgesinde kalan Türkmenler ne olacak? Bu yıl Nisan’dan itibaren Türkmenlere yönelik bir takım mezalimler oldu. ABD’nin yaptıklarını değil, Kürt aşiretlerinin yaptıklarını kastediyorum. Bu bölgeler Kürt bölgesi içinde kaldığı zaman orada Türkmenlerin yaşama şansı ne olacak? Silinip gidecekler.

Bir de, Türkmenlerin silahı yok, örgütlenmemiş, lideri yok, parçalı Türkmen cephe ve partileri var. Bir birlik ve beraberlik orada sağlanamamış. Türkiye de oraya kolunu arzu ettiğimiz derecede uzatmamış, gerekli yardımları yapmamış. Şimdi geleceğe baktığınız zaman, Geçici Anayasa diyor ki, nüfus sayımı yapıldığı zaman Kürtler fazla çıkarsa, Kerkük Kürt bölgesi içine alınacak. O zaman mutlaka bir kaos olacak.

Musul ve Kerkük’ü bir barajın duvarı olarak düşünün. Eğer bu duvar yıkılırsa, barajın suları Türkiye’yi etkisi altına alır.

Türk Ordusu’nun Kuzey Irak’ta bulunması yeterli

TÜRKSOLU: Peki bu kaos yaşandığında, Türkiye, Türk ordusu ne yapacak?

NECATİ ÖZGEN: Böyle bir durumda Türkiye elini kolunu bağlayarak kalamaz diye düşünüyorum. Ancak Kerkük’e kadar bir operasyonun da şart olduğunu düşünmüyorum. O mesafede bir operasyona gerek olmayabilir. Kerkük çok uzak bir mesafe, kolay bir harekat olmaz.

TÜRKSOLU: Kerkük değilse, neresi?

NECATİ ÖZGEN: Yeter ki Türk Silahlı Kuvvetleri Kuzey Irak’ta bulunsun. Bunun mesafesi o kadar önemli değil. Kerkük’e kadar gitmese de olur. Kuzey Irak’ta bulunması Kürt peşmergeleri caydırmak ve Türkmenleri korumak için yeterli diye düşünüyorum.

Bu fırsatı tabii zamanında kaçırdık. Tezkere tartışmaları döneminde, Kuzey Irak’ta bulunalım dedik ama ABD kabul etmedi biliyorsunuz. Ama ondan önce, biz orada Silahlı Kuvvetlerimizi bulundurmuş olsaydık, şu durumların hiçbiri olmazdı.

TÜRKSOLU: Kuzey Irak’ta Kürt istilacılığı Türkmenler ve Türkiye için büyük tehdit oluşturuyor. Ancak ABD’nin bölgedeki varlığı da aynı derecede tehdit değil mi? ABD’nin Telafer’de düzenlediği operasyon bu konuda uyarıcı değil miydi?

Harp Akademileri Eski Komutanı (E) Org. Necati Özgen

Harp Akademileri Eski Komutanı (E) Org. Necati ÖzgenTelafer’de ABD Türkiye’yi tehdit etti

NECATİ ÖZGEN: Bence Telafer çok planlı bir olay. Telafer’de ABD şu mesajı verdi: “Türkiye sınırına en yakın ve Türkmenlerin meskun olduğu bir yere geliriz, gerekeni yaparız, gerekirse katliam da yaparız, hiç kimse de Türkiye de sesini çıkaramaz.”

Türkiye’ye çok yakın olduğu icin, Telafer’den güneye doğru inip Türkmen bölgesine gelirken, Musul yolunu kesiyorsun. Ovaköy Sınır Kapısı açılacaktı, gündemden tamamen çıkmış durumda.

Ayrıca ABD psikolojik bir üstünlük de sağladı. Ben bir Türkmen olsam; en yakınım Türkiye’nin herhangi bir müdahalesi olmamış, sadece söylemle geçiştirilmiş, bu kadar zayiat verilmiş, şehrimiz şöyle edilmiş... Bu bana açık bir gözdağıdır. Oradaki herkese, komşu ülkeler de dahil olmak üzere, Irak ve çevresindeki tüm ülkeler için gözdağı.

ABD Felluce’de katliam yapıyor

Felluce’de de çok büyük bir katliam yaşanıyor. Bir vahşet. Müslümanlar katlediliyor. Şu anda 600 bini geçti. Teknolojinin verdiği silahlarla yerle bir ediliyor binalar ve millet bir bir ölüyor. Bu katlima karşı dünya sessiz, Türkiye sessiz. Ben o zaman soruyarum nerede insan hakları, nerede İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi? Peki bu vahşete karşı neden dünya sesini çıkarmıyor? Dolayısıyla Şiiler de Felluce konusunda bir birliktelik olmadı. Neden olmadı? ABD eminim ki bu birleşikliği ayırmak için yoğun psikolojik harp uyguladı Bir de Şiiler çoğunluk olmalarına rağmen, yüzyıllardır hiç hükümet olmamışlar. 31 Ocak’ta da seçim yapılacak. Bu ülkenin %65’i madem ki Şii, belki yönetimde ağırlıklı bir durumda oluruz diye düşünüyorlar.

TÜRKSOLU: Irak’ta ancak laik-milliyetçi bir hareket direnişi birleştirebilir.

NECATİ ÖZGEN: Kesinlikle öyle olmalı. Tabii. Mutlaka devletin bütünlüğü ve egemenliğinin sağlanması bizim ve komşu ülkeler için önemli. ABD komşu ülkelerin de etkili olmasını, sesini çıkarıp birleşmesini, İran-Irak-Suriye-Türkiye siyaseten birleşmesini istemiyor.

Benim endişem şu. ABD Ortadoğu’da parcça parça devletler kurmak istiyor ABD: Kendine bağlı, kendisinin gözetiminde, devletçikler kurmak, o da Ortadoğu’nun İmparatoru olacak.

TÜRKSOLU: Türkiye Kandil Dağı’ndaki PKK varlığına nasıl son verecek?

Kuzey Irak’taki PKK kamplarına operasyon şart

NECATİ ÖZGEN: PKK Kandil Dağı’nı merkez olarak kullanıyor, ama daha önce sınırötesi operasyonlarla boşalttığımız, sınırımıza yakın yerlerdeki kamplarına tekrar yerleşmiş durumda. Yapılacak şey şu: ABD madem ki Irak’ın güvenliğinden sorumlu. ABD’yle konuşacağız. Diyeceğiz ki, “PKK bir terör örgütü ve sen bunu terör örgütü listene de almıştın. Sizden defalarca istedik, bunları etkisiz hale getirin diye, ama getirmediniz. O zaman bunu müşterek yapalım.”

Kabul etmediler mi?

“ O zaman ben kendim yapacağım. Bunun başka bir yolu yok. Kuzey Irak’taki PKK kamplarına bir harekat düzenleyeceğim. Sen nasıl binlerce kilometre öteden gelmişsin. Ben ayağımın dibindeki, benim güvenliğimi tehdit eden bir terör örgütüne karşı nasıl harekat yapmam?”
Buna kimse bir şey diyemez. Bu meşru müdafaa.

Harp Akademileri Eski Komutanı (E) Org. Necati Özgen


Harp Akademileri Eski Komutanı (E) Org. Necati Özgen

< Ben şahıs olarak, ABD’yi bir dost olarak görmüyorum. Uzun süre Güneydoğu’da görev yaptım. Çekiç Güç’ün Cudi Dağı’na, PKK’ya, malzeme attığını ben ve ekibim iki defa gözlerimizle gördük. Eşref Paşa’yla beraber Kuzey Irak’a giderken, Çekiç Güç’ün uçaklarıyla bizi taciz eden ABD’ydi.>

TÜRKSOLU: Üstelik PKK terörü son dönemde yeniden arttı.

NECATİ ÖZGEN: Tabii. Son 5 ayda PKK terörüne 47 şehit verdik. Nasıl bir vurdumduymazlık anlamak mümkün değil. Bu terör bu şartlarda, bu stratejiyle, böyle devam eder, bitmez. AB’nin isteklerine boyun eğdikçe, teröristbaşı Apo dahil olmak üzere ortada dolaşan lider bozuntusu insanların söylemlerine izin verdikçe, ilgili partilere göz yumdukça terör böyle devam eder. Önlem alacağımıza ne yapıyoruz. Bunları bakanlıklarda ağırlıyoruz. Resmi olarak makamımızda kabul ediyoruz, hatta yeşil pasaport veriyoruz. Ben böyle bir siyaseti, böyle bir diplomasiyi anlayamıyorum. Ama bir yerde ip kopacak. Bir yerde karar vermek gerekecek.

Teröristler gelsin, Türk Devleti’nin ve Türk adaletinin şefkatli kollarına teslim olsunlar.

Hürriyet Gazetesi bir pazar ilavesinde Kandil Dağında PKK’lı teröristlerle röportaj yapmış. Öyle bir yayınlanmış ki, sanırsınız onlar terörist değil. Gitar çalıyorlar. Güya artık eli kanlı terörist değiller. Ama bakın son 5 ayda 47 şehit verdik. Sorsanıza o teröriste: Kaç terör eylemine karıştın, kaç askerimizi şehit ettin, kaç vatandaşımızı öldürdün?

TÜRKSOLU: ABD Irak işgalinde Kürt aşiretlerini adeta bir yedek güç gibi kullanıyor. Kürt aşiretleri de ABD işbirlikçiliği yapmaktan memnun görünüyor. ABD’nin ve Kürt aşiretlerinin bu birlikte hareket etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

ABD Irak’ta Kürtleri kullanıyor

NECATİ ÖZGEN: ABD’nin Irak’taki toplam askeri gücü 135 bin. Bu kadar güçle Irak’ta kontrolü ele alması mümkün değil. Eğer, karşıdaki direnişçiler, gayrinizami harp tekniklerini biraz daha iyi bilseler ABD’ye kök söktürürler. Dolayısıyla, bu askeri güçle güvenliği sağlayamadıkları için gözünü kara bürümüş havadan ve karadan tanksavar silahlarla helikopterlerle yerle bir ediyor.

Harbin de bir hukuku ve kuralı var. Ona uyarsa yapamıyor, iyisi mi her tarafı mahvedeyim, yerle bir edeyim, öyle kazanayım. İnsani kurallarla bu işi başarması zaten mümkün değil. Askeri yetmediği için de, kendisinin 1991’den beri eğittiği Kürt peşmergelerini takviye olarak kullanıyor. Onlar da biraz bölgeyi ve insanları tandığı için, her şehrin özelliklerni bildiği adeta bir kılavuz görevi de görüyor.

Kürt aşiretleri çok yanlış yapıyor. ABD güya süper devlet diye onun koltuğunun altına sığınmış, bir takım kazanımlar elde etmeye çalışıyorlar, ancak ABD dünyanın sonuna kadar orada kalmayacak. İşte, o zaman Sünniler, Şiiler, mahvedecek onları. Kürt aşiretleri bunun farkında değil.

Kürt aşiretleri bu yanlışı tarih boyunca hep yapmıştır. Hep de kaybetmiştir.

Türkiye-İran-Suriye triosu Kürt Devleti tehdidine karşı birlikte hareket etmeli

Yapılması gereken Türkiye’nin koordinatörlüğünde İran-Suriye-Türkiye bu konuda sık sık görüşmeli, artık ortak bir paydada birleşmeli ve Kürt Devleti’ne karşı bir strateji uygulamalı. Bakın Suriye’de Kamışlı’da bir olay çıkarttılar, Kürtleri nasıl ayaklandırdılar. Yarın İran’da da yaparlar bunu. Zaten İran Silahlı Kuvvetleri PKK’yla mücadele ediyor. O yüzden bu üç devlet, Irak’ı da katarsak dört devlet, aklını başına almalı ve üçlü trio’yu oluşturmalı. Bir konsensüs sağlamalı ve Irak’ın toprak bütünlüğünü sağlanması bakımından biraraya gelmeli. Başka bir çözüm yolu yok.

TÜRKSOLU: Güneyimizde Kürt Devleti tehdidi ve Kıbrıs, batımızda Ege Sorunu, doğumuzda Ermeni sorunu. Türkiye adeta bir kuşatma altında. Ve Türkiye’nin dost ve müttefik olarak belirlediği AB ve ABD Türkiye’nin bu kuşatmayı yarmasını desteklemenin de ötesinde, bu kuşatmayı bizzat yaratan güçler. Acaba Türkiye’nin dost ve müttefik olarak belirlediklerini sorgulamasının vakti gelmedi mi?

ABD dostumuz değil

NECATİ ÖZGEN: Ben şahıs olarak, ABD’yi bir dost olarak görmüyorum. Ben uzun süre Güneydoğu’da görev yaptım. ABD’nin o bölgede yaptıklarını gördüğüm için dost olarak değerlendiremiyorum. Çekiç Güç’ün Cudi Dağı’na, PKK’ya, malzeme attığını ben ve ekibim iki defa gözlerimizle gördük. Eşref Paşa’yla beraber Kuzey Irak’a giderken, Çekiç Güç’ün uçaklarıyla bizi taciz eden ABD’ydi.

Şimdi ben bu durumda ABD’ye dostum diyebilir miyim? Yıllardır PKK’ya destek veren, bizi taciz eden, orada 91’den beri Kürt Devleti’ni kurmaya çalışan ABD mi? Şimdi de PKK’yı koruyan, PKK’yla devamlı görüşen, PKK’ya karşı mücadelemizi engellemeye çalışan, bize karşı bir argüman olarak kullanmaya çalışan bir devleti nasıl dost olarak görebilirim?

Bu demek değil ki onu düşman olarak göreyim. Hayır. Herkesle nasıl geçiniyorsak onlarla da öyle geçinelim. Stratejimizi, siyasetimizi ona göre belirleyelim. Masaya yatıralım.

Bir de şöyle bir durum var. Birisi bana Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri ABD’nin bize bir faydası dokunmuş mu söylesin. 1974’te Kıbrıs Çıkartması’ndan sonra ambargo uyguladılar. PKK’yı desteklediler, Kuzey Irak’ta Kürt Devleti kurmaya çalıştılar, 1963’te Kıbrıs’a müdahalemizi Johnson mektubuyla engellediler, Kore’de uzak diyarlarda vatan evlatlarımızın yok yere kaybetmemize neden oldular, Ermeni Soykırım Yasa Tasarıları’nı geçirdiler, Kıbrıs’ta Yunan’ı desteklediler, Kıbrıs’ta ABD silahlarını kullanmamızı engellediler.

TÜRKSOLU: Belli stratejilerimizi sorgulayalım ve değiştirelim diyorsunuz. Peki, hemen güneyimizdeki sıcak olaylara karşı Türk Devleti nasıl önlem almalı?

NECATİ ÖZGEN: Türkiye’nin bekası ve refahı son derece önemli. Beka olmadan, güvenlik olmadan refah olmaz. Ben önce güvenliğimi düşünmek zorundayım. Bu gidişat Türkiye’ye zarar veriyor. Olaylar öyle gelişiyor. Benim güvenliğimi etkiliyorsa, yarın orada Kürt Devleti kurulursa veya bizim Güneydoğumuzu birleşik kaplar yasasında olduğu gibi etkilerse, bir şeyler yapmam gerekir.

Peki AB ve ABD ne yapıyor? Avrupa Birliği raporlarında içerisinde Kürtler de azınlıktır diye söyleniyor. Hapisten çıkan Leyla Zana, Hatip Dicle gibi insanları el üstünde tutuyorlar.

Bir yandan da Türkiye’de bütün Kürtçü partiler birleşip tek bir parti kuruyorlar, PKK’ya genel af çıkaracaksınız diyorlar, biz Cumhuriyet’in asıl kurucusuyuz, anayasa değişmeli diyorlar. ABD ve AB niçin bunların bu söylemlerine karşı gelmiyor? Öyleyse ne çıkıyor ortaya? ABD’nin ve AB’nin taktiği bizi etkiliyor. Biri söylesin, bize yapılan dayatmaların manası ortaya niye çıkmıyor: Nereye gidiyoruz? Bölünmeye gidiyoruz. Güneydoğu’daki Kürt vatandaşlarımız bizim kardeşimiz. Onlar birinci sınıf vatandaş. Onlar böyle bir şey istemiyor. Bıktık diyorlar terörden.

Türk Silahlı Kuvvetleri taviz vermeyecektir

AB ve ABD’nin PKK’yı ve Kuzey Irak’ı kullanarak, Türkiye’ye bu yaptıklarının neticesinde ne çıkar ortaya? Güneydoğu’da bir federasyon ya da özerklik... Buna müsaade eder miyiz. Buna müsaade etmeyeceğiz. Ben vatandaş Necati Özgen olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerini kesinlikle değiştirtmem. Bunu engellemek için elimden geleni yaparım. Silahlı Kuvvetler de Türkiye’nin temel değerlerini yıpratmayacaktır. Kesinlikle bu konuda taviz vermeyecektir. Bunu herkes böyle bilsin. Bu kadar tecrübe yaşamış, olayların içinde yaşamış birisi olarak söylüyorum.

TÜRKSOLU: Ege’de de Yunanistan’ın aidiyeti belirsiz adalar üzerinde hak idda etmesi ve uçaklarımızı taciz etme olayları yaşandı. Ege’de son durum nedir?

NECATİ ÖZGEN: Ege konusu Kıbrıs konusu kadar önemli. Bu yılın sonuna kadar Ege sorununu iki kıyıdaş ülke, yani Türkiye ve Yunanistan, çözüme kavuşturmadığı takdirde konu, Lahey Adalet Divanı’na gidecek.

Şu anda Ege Sorunu’nda hükümetimiz ne yapmıştır. Ege sorununda hiçbir mesafe alınmamıştır. Ege’de toplam 1800 ada var. Bunların 156’sının aidiyeti belirsiz. Bu adalara Yunanistan şimdi bayrak dikmeye başladı. Biz 1996-97 yıllarında Kardak kayalıkları için savaşı göze almıytık, şimdi şu olaylar olurken Hükümet ne yapıyor? Soruyorum. Siz de TÜRKSOLU olarak sorun.

Durum aslında çok ciddi. O adaları da kaybedersek Ege Denizi’nde dışarıya çıkamıyoruz. Çünkü, Yunanistan’a ait olduğu zaman o adaların da karasuları Yunanistan’ın karasularına eklenecek. Yani, Yunan karasuları 6 milden 12 mile çıkmasa bile, bu adalar sayesinde yine artmış olacak. Lozan Anlaşması imzalandığında Ege Denizi’nin uluslararası kullanıma ve geçişe açık alanı %75’ti. Adaların da karasularını eklediğin zaman kullanım alanı %25’e iniyor. AB uğruna bu kabul edilebilir mi? Türkiye’nin Ege Denizi’ne çıkışı imkansız hale geliyor.

TÜRKSOLU: Peki Türkiye bu kuşatmayı nasıl yaracak?

Kıbrıs Devleti’ni tanırsak adada kaos çıkar

NECATİ ÖZGEN: Biz bu tip uyarıları yaptığımız zaman “Efendim biz bu tip gelişmelere izin vermeyiz. Ege’yi vermeyiz, Kürt Devleti’ne izin vermeyiz” diyorlar. Kıbrıs’ı da vermeyiz diyorlardı. Ama Kıbrıs’taki durum ortada. O adayı artık kaybettik diyebiliriz. Ben gidişata bakıp uyarılarımı yapıyorum. Gidişat değişmezse Ege de gider, Kıbrıs zaten gitti, güneyimizde Kürt Devleti de kurulur.

Bakın şimdi Kıbrıs Devleti’ni tanıyın diyorlar. Tanımazsanız AB’ye almayız diyorlar. Tanırsak KKTC ne olacak? Kıbrıs Devleti’ni tanıdığınız anda Kıbrıs’ın tümünü AB’ye teslim etmiş olursunuz. O zaman ne olacak? askerinizi çekin diyecekler. Bakın o zaman neler olacak. O zaman kaos başlayacak.

Türkiye büyük ve güçlü bir devlet. Türkiye’de birlik ve beraberlik lazım. Atatürk de bu konuya dikkati çekmiş: “İç cephe” demiş. İç cepheyi düzeltmemiz lazım. Kıbrıs’ı böyle kaybettik. Kıbrıs’ta ve Türkiye’de iç cephe sağlam olmadığı için kaybettik. Türk milletinin birlik ve beraberliğini sağlamak lazım.

O zaman Türkiye İstiklal Harbi’nde olduğu gibi uzun vadeli planlama yapacak. 10-15 yıllık bir ekonomik planlama yapacak. Halka da anlatacak: “Ulusal birliğimizi, egemenliğimizi, bağımsızlığımızı, sınırlarımızı korumak zorundayız.” İstklal Harbi’nde de böyle olmadı mı? Halka güvenip kazandık. Bu halkın milli şuuru, refleksi hâlâ sağlam. Türk milleti çok rahat bir şekilde bunun da altından kalkar. Yeter ki önce Türkiye’yi düşünelim.


http://www.turksolu.com.tr/70/soylesi70.htm


27 Haziran 2017 Salı

Türk Ordusu Kuzey Irak’ta Bulunmalı



Türk Ordusu Kuzey Irak’ta Bulunmalı 


(E) Org. Necati Özgen 
29.11.2004/Sayı:70
Harp Akademileri Eski Komutanı (E) Org. Necati Özgen:




ABD Kuzey Irak’ta Kürt Devleti Kurmak istiyor,

TÜRKSOLU: Kuzey Irak’ta ABD’nin hamiliğinde ve gözetiminde bir Kürt Devleti kurulmaya çalışılıyor. Son dönemde bu konuda ABD büyük ilerleme kaydetti. Kürt Devleti tehlikesi gittikçe daha da gerçek hale gelmeye başladı.

NECATİ ÖZGEN: ABD, Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulmasını istiyor. Ancak bu Kürt Devleti ABD’nin koruyuculuğunda, onun desteğini arkasına alırsa varolabilir. Eğer ABD destek olmazsa, orada bir Kürt Devleti kurulamaz ve yaşayamaz. Yani o vahşi arazide, denizi ve havalimanı olmayan, hava sahası komşu ülkeler tarafından kapalı bir devletin orada tek başına yaşaması olası değil. O zaman hepimizin mutabık olması gerekir ki Kürt Devleti ancak ABD’nin desteğiyle kurulabilir. Ayrıca, Irak’a komşu ülkeler arasında Kürt devletini kabullenen yok. Suriye, İran, Türkiye bu devleti istemiyor.

Irak’taki son duruma baktığımız zaman, görüyoruz ki kamu kurum ve kuruluşlarında Kürtler çok yer elde etmiş. Örneğin Irak Geçici Yönetimi’nde 6 tane Kürt temsilcisi varken sadece bir tane Türkmen var. Türkmenler hiçbir şekilde haklarını elde etmiş değiller. Geçici Anayasa’ya bakıyorsun, Türkmen bölgelerinin çoğunluğu Kürt bölgesinde kalıyor. Peki Kürt bölgesinde kalan Türkmenler ne olacak? Bu yıl Nisan’dan itibaren Türkmenlere yönelik bir takım mezalimler oldu. ABD’nin yaptıklarını değil, Kürt aşiretlerinin yaptıklarını kastediyorum. Bu bölgeler Kürt bölgesi içinde kaldığı zaman orada Türkmenlerin yaşama şansı ne olacak? Silinip gidecekler.

Bir de, Türkmenlerin silahı yok, örgütlenmemiş, lideri yok, parçalı Türkmen cephe ve partileri var. Bir birlik ve beraberlik orada sağlanamamış. Türkiye de oraya kolunu arzu ettiğimiz derecede uzatmamış, gerekli yardımları yapmamış. Şimdi geleceğe baktığınız zaman, Geçici Anayasa diyor ki, nüfus sayımı yapıldığı zaman Kürtler fazla çıkarsa, Kerkük Kürt bölgesi içine alınacak. O zaman mutlaka bir kaos olacak.

Musul ve Kerkük’ü bir barajın duvarı olarak düşünün. Eğer bu duvar yıkılırsa, barajın suları Türkiye’yi etkisi altına alır.

Türk Ordusu’nun Kuzey Irak’ta bulunması yeterli

TÜRKSOLU: Peki bu kaos yaşandığında, Türkiye, Türk ordusu ne yapacak?

NECATİ ÖZGEN: Böyle bir durumda Türkiye elini kolunu bağlayarak kalamaz diye düşünüyorum. Ancak Kerkük’e kadar bir operasyonun da şart olduğunu düşünmüyorum. O mesafede bir operasyona gerek olmayabilir. Kerkük çok uzak bir mesafe, kolay bir harekat olmaz.

TÜRKSOLU: Kerkük değilse, neresi?

NECATİ ÖZGEN: Yeter ki Türk Silahlı Kuvvetleri Kuzey Irak’ta bulunsun. Bunun mesafesi o kadar önemli değil. Kerkük’e kadar gitmese de olur. Kuzey Irak’ta bulunması Kürt peşmergeleri caydırmak ve Türkmenleri korumak için yeterli diye düşünüyorum.

Bu fırsatı tabii zamanında kaçırdık. Tezkere tartışmaları döneminde, Kuzey Irak’ta bulunalım dedik ama ABD kabul etmedi biliyorsunuz. Ama ondan önce, biz orada Silahlı Kuvvetlerimizi bulundurmuş olsaydık, şu durumların hiçbiri olmazdı.

TÜRKSOLU: Kuzey Irak’ta Kürt istilacılığı Türkmenler ve Türkiye için büyük tehdit oluşturuyor. Ancak ABD’nin bölgedeki varlığı da aynı derecede tehdit değil mi? ABD’nin Telafer’de düzenlediği operasyon bu konuda uyarıcı değil miydi?



 <    Harp Akademileri Eski Komutanı (E) Org. Necati ÖzgenTelafer’de ABD Türkiye’yi tehdit etti  >

NECATİ ÖZGEN: Bence Telafer çok planlı bir olay. Telafer’de ABD şu mesajı verdi: “Türkiye sınırına en yakın ve Türkmenlerin meskun olduğu bir yere geliriz, gerekeni yaparız, gerekirse katliam da yaparız, hiç kimse de Türkiye de sesini çıkaramaz.”

Türkiye’ye çok yakın olduğu icin, Telafer’den güneye doğru inip Türkmen bölgesine gelirken, Musul yolunu kesiyorsun. Ovaköy Sınır Kapısı açılacaktı, gündemden tamamen çıkmış durumda.

Ayrıca ABD psikolojik bir üstünlük de sağladı. Ben bir Türkmen olsam; en yakınım Türkiye’nin herhangi bir müdahalesi olmamış, sadece söylemle geçiştirilmiş, bu kadar zayiat verilmiş, şehrimiz şöyle edilmiş... Bu bana açık bir gözdağıdır. Oradaki herkese, komşu ülkeler de dahil olmak üzere, Irak ve çevresindeki tüm ülkeler için gözdağı.

ABD Felluce’de katliam yapıyor

Felluce’de de çok büyük bir katliam yaşanıyor. Bir vahşet. Müslümanlar katlediliyor. Şu anda 600 bini geçti. Teknolojinin verdiği silahlarla yerle bir ediliyor binalar ve millet bir bir ölüyor. Bu katlima karşı dünya sessiz, Türkiye sessiz. Ben o zaman soruyarum nerede insan hakları, nerede İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi? Peki bu vahşete karşı neden dünya sesini çıkarmıyor? Dolayısıyla Şiiler de Felluce konusunda bir birliktelik olmadı. Neden olmadı? ABD eminim ki bu birleşikliği ayırmak için yoğun psikolojik harp uyguladı Bir de Şiiler çoğunluk olmalarına rağmen, yüzyıllardır hiç hükümet olmamışlar. 31 Ocak’ta da seçim yapılacak. Bu ülkenin %65’i madem ki Şii, belki yönetimde ağırlıklı bir durumda oluruz diye düşünüyorlar.

TÜRKSOLU: Irak’ta ancak laik-milliyetçi bir hareket direnişi birleştirebilir.

NECATİ ÖZGEN: Kesinlikle öyle olmalı. Tabii. Mutlaka devletin bütünlüğü ve egemenliğinin sağlanması bizim ve komşu ülkeler için önemli. ABD komşu ülkelerin de etkili olmasını, sesini çıkarıp birleşmesini, İran-Irak-Suriye-Türkiye siyaseten birleşmesini istemiyor.

Benim endişem şu. ABD Ortadoğu’da parcça parça devletler kurmak istiyor ABD: Kendine bağlı, kendisinin gözetiminde, devletçikler kurmak, o da Ortadoğu’nun İmparatoru olacak.

TÜRKSOLU: Türkiye Kandil Dağı’ndaki PKK varlığına nasıl son verecek?

Kuzey Irak’taki PKK kamplarına operasyon şart

NECATİ ÖZGEN: PKK Kandil Dağı’nı merkez olarak kullanıyor, ama daha önce sınırötesi operasyonlarla boşalttığımız, sınırımıza yakın yerlerdeki kamplarına tekrar yerleşmiş durumda. Yapılacak şey şu: ABD madem ki Irak’ın güvenliğinden sorumlu. ABD’yle konuşacağız. Diyeceğiz ki, “PKK bir terör örgütü ve sen bunu terör örgütü listene de almıştın. Sizden defalarca istedik, bunları etkisiz hale getirin diye, ama getirmediniz. O zaman bunu müşterek yapalım.”

Kabul etmediler mi?

“O zaman ben kendim yapacağım. Bunun başka bir yolu yok. Kuzey Irak’taki PKK kamplarına bir harekat düzenleyeceğim. Sen nasıl binlerce kilometre öteden gelmişsin. Ben ayağımın dibindeki, benim güvenliğimi tehdit eden bir terör örgütüne karşı nasıl harekat yapmam?”

Buna kimse bir şey diyemez. Bu meşru müdafaa.


Harp Akademileri Eski Komutanı (E) Org. Necati ÖzgenBen şahıs olarak, ABD’yi bir dost olarak
görmüyorum. Uzun süre Güneydoğu’da görev yaptım. Çekiç Güç’ün Cudi Dağı’na, PKK’ya, malzeme attığını ben
ve ekibim iki defa gözlerimizle gördük. Eşref Paşa’yla beraber Kuzey Irak’a giderken, Çekiç Güç’ün uçaklarıyla bizi taciz eden ABD’ydi.

TÜRKSOLU: Üstelik PKK terörü son dönemde yeniden arttı.

NECATİ ÖZGEN: Tabii. Son 5 ayda PKK terörüne 47 şehit verdik. Nasıl bir vurdumduymazlık anlamak mümkün değil. Bu terör bu şartlarda, bu stratejiyle, böyle devam eder, bitmez. AB’nin isteklerine boyun eğdikçe, teröristbaşı Apo dahil olmak üzere ortada dolaşan lider bozuntusu insanların söylemlerine izin verdikçe, ilgili partilere göz yumdukça terör böyle devam eder. Önlem alacağımıza ne yapıyoruz. Bunları bakanlıklarda ağırlıyoruz. Resmi olarak makamımızda kabul ediyoruz, hatta yeşil pasaport veriyoruz. Ben böyle bir siyaseti, böyle bir diplomasiyi anlayamıyorum. Ama bir yerde ip kopacak. Bir yerde karar vermek gerekecek.

Teröristler gelsin, Türk Devleti’nin ve Türk adaletinin şefkatli kollarına teslim olsunlar.

Hürriyet Gazetesi bir pazar ilavesinde Kandil Dağında PKK’lı teröristlerle röportaj yapmış. Öyle bir yayınlanmış ki, sanırsınız onlar terörist değil. Gitar çalıyorlar. Güya artık eli kanlı terörist değiller. Ama bakın son 5 ayda 47 şehit verdik. Sorsanıza o teröriste: Kaç terör eylemine karıştın, kaç askerimizi şehit ettin, kaç vatandaşımızı öldürdün?

TÜRKSOLU: ABD Irak işgalinde Kürt aşiretlerini adeta bir yedek güç gibi kullanıyor. Kürt aşiretleri de ABD işbirlikçiliği yapmaktan memnun görünüyor. ABD’nin ve Kürt aşiretlerinin bu birlikte hareket etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

ABD Irak’ta Kürtleri kullanıyor

NECATİ ÖZGEN: ABD’nin Irak’taki toplam askeri gücü 135 bin. Bu kadar güçle Irak’ta kontrolü ele alması mümkün değil. Eğer, karşıdaki direnişçiler, gayrinizami harp tekniklerini biraz daha iyi bilseler ABD’ye kök söktürürler. Dolayısıyla, bu askeri güçle güvenliği sağlayamadıkları için gözünü kara bürümüş havadan ve karadan tanksavar silahlarla helikopterlerle yerle bir ediyor.

Harbin de bir hukuku ve kuralı var. Ona uyarsa yapamıyor, iyisi mi her tarafı mahvedeyim, yerle bir edeyim, öyle kazanayım. İnsani kurallarla bu işi başarması zaten mümkün değil. Askeri yetmediği için de, kendisinin 1991’den beri eğittiği Kürt peşmergelerini takviye olarak kullanıyor. Onlar da biraz bölgeyi ve insanları tandığı için, her şehrin özelliklerni bildiği adeta bir kılavuz görevi de görüyor.

Kürt aşiretleri çok yanlış yapıyor. ABD güya süper devlet diye onun koltuğunun altına sığınmış, bir takım kazanımlar elde etmeye çalışıyorlar, ancak ABD dünyanın sonuna kadar orada kalmayacak. İşte, o zaman Sünniler, Şiiler, mahvedecek onları. Kürt aşiretleri bunun farkında değil.

Kürt aşiretleri bu yanlışı tarih boyunca hep yapmıştır. Hep de kaybetmiştir.

Türkiye-İran-Suriye triosu Kürt Devleti tehdidine karşı birlikte hareket etmeli

Yapılması gereken Türkiye’nin koordinatörlüğünde İran-Suriye-Türkiye bu konuda sık sık görüşmeli, artık ortak bir paydada birleşmeli ve Kürt Devleti’ne karşı bir strateji uygulamalı. Bakın Suriye’de Kamışlı’da bir olay çıkarttılar, Kürtleri nasıl ayaklandırdılar. Yarın İran’da da yaparlar bunu. Zaten İran Silahlı Kuvvetleri PKK’yla mücadele ediyor. O yüzden bu üç devlet, Irak’ı da katarsak dört devlet, aklını başına almalı ve üçlü trio’yu oluşturmalı. Bir konsensüs sağlamalı ve Irak’ın toprak bütünlüğünü sağlanması bakımından biraraya gelmeli. Başka bir çözüm yolu yok.

TÜRKSOLU: Güneyimizde Kürt Devleti tehdidi ve Kıbrıs, batımızda Ege Sorunu, doğumuzda Ermeni sorunu. Türkiye adeta bir kuşatma altında. Ve Türkiye’nin dost ve müttefik olarak belirlediği AB ve ABD Türkiye’nin bu kuşatmayı yarmasını desteklemenin de ötesinde, bu kuşatmayı bizzat yaratan güçler. Acaba Türkiye’nin dost ve müttefik olarak belirlediklerini sorgulamasının vakti gelmedi mi?


 <  ABD dostumuz değil  

NECATİ ÖZGEN: Ben Şahıs olarak, ABD’yi bir dost olarak görmüyorum. Ben uzun süre Güneydoğu’da görev yaptım. ABD’nin o bölgede yaptıklarını gördüğüm için dost olarak değerlendiremiyorum. Çekiç Güç’ün Cudi Dağı’na, PKK’ya, malzeme attığını ben ve ekibim iki defa gözlerimizle gördük. 
Eşref Paşa’yla beraber Kuzey Irak’a giderken, Çekiç Güç’ün uçaklarıyla bizi taciz eden ABD’ydi. >

Şimdi ben bu durumda ABD’ye dostum diyebilir miyim? Yıllardır PKK’ya destek veren, bizi taciz eden, orada 91’den beri Kürt Devleti’ni kurmaya çalışan ABD mi? Şimdi de PKK’yı koruyan, PKK’yla devamlı görüşen, PKK’ya karşı mücadelemizi engellemeye çalışan, bize karşı bir argüman olarak kullanmaya çalışan bir devleti nasıl dost olarak görebilirim?

Bu demek değil ki onu düşman olarak göreyim. Hayır. Herkesle nasıl geçiniyorsak onlarla da öyle geçinelim. Stratejimizi, siyasetimizi ona göre belirleyelim. Masaya yatıralım.

Bir de şöyle bir durum var. Birisi bana Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri ABD’nin bize bir faydası dokunmuş mu söylesin. 1974’te Kıbrıs Çıkartması’ndan sonra ambargo uyguladılar. PKK’yı desteklediler, Kuzey Irak’ta Kürt Devleti kurmaya çalıştılar, 1963’te Kıbrıs’a müdahalemizi Johnson mektubuyla engellediler, Kore’de uzak diyarlarda vatan evlatlarımızın yok yere kaybetmemize neden oldular, Ermeni Soykırım Yasa Tasarıları’nı geçirdiler, Kıbrıs’ta Yunan’ı desteklediler, Kıbrıs’ta ABD silahlarını kullanmamızı engellediler.

TÜRKSOLU: Belli stratejilerimizi sorgulayalım ve değiştirelim diyorsunuz. Peki, hemen güneyimizdeki sıcak olaylara karşı Türk Devleti nasıl önlem almalı?

NECATİ ÖZGEN: Türkiye’nin bekası ve refahı son derece önemli. Beka olmadan, güvenlik olmadan refah olmaz. Ben önce güvenliğimi düşünmek zorundayım. Bu gidişat Türkiye’ye zarar veriyor. Olaylar öyle gelişiyor. Benim güvenliğimi etkiliyorsa, yarın orada Kürt Devleti kurulursa veya bizim Güneydoğumuzu birleşik kaplar yasasında olduğu gibi etkilerse, bir şeyler yapmam gerekir.

Peki AB ve ABD ne yapıyor? Avrupa Birliği raporlarında içerisinde Kürtler de azınlıktır diye söyleniyor. Hapisten çıkan Leyla Zana, Hatip Dicle gibi insanları el üstünde tutuyorlar.

Bir yandan da Türkiye’de bütün Kürtçü partiler birleşip tek bir parti kuruyorlar, PKK’ya genel af çıkaracaksınız diyorlar, biz Cumhuriyet’in asıl kurucusuyuz, anayasa değişmeli diyorlar. ABD ve AB niçin bunların bu söylemlerine karşı gelmiyor? Öyleyse ne çıkıyor ortaya? ABD’nin ve AB’nin taktiği bizi etkiliyor. Biri söylesin, bize yapılan dayatmaların manası ortaya niye çıkmıyor: Nereye gidiyoruz? Bölünmeye gidiyoruz. Güneydoğu’daki Kürt vatandaşlarımız bizim kardeşimiz. Onlar birinci sınıf vatandaş. Onlar böyle bir şey istemiyor. Bıktık diyorlar terörden.

Türk Silahlı Kuvvetleri taviz vermeyecektir

AB ve ABD’nin PKK’yı ve Kuzey Irak’ı kullanarak, Türkiye’ye bu yaptıklarının neticesinde ne çıkar ortaya? Güneydoğu’da bir federasyon ya da özerklik... Buna müsaade eder miyiz. Buna müsaade etmeyeceğiz. Ben vatandaş Necati Özgen olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerini kesinlikle değiştirtmem. Bunu engellemek için elimden geleni yaparım. Silahlı Kuvvetler de Türkiye’nin temel değerlerini yıpratmayacaktır. Kesinlikle bu konuda taviz vermeyecektir. Bunu herkes böyle bilsin. Bu kadar tecrübe yaşamış, olayların içinde yaşamış birisi olarak söylüyorum.

TÜRKSOLU: Ege’de de Yunanistan’ın aidiyeti belirsiz adalar üzerinde hak idda etmesi ve uçaklarımızı taciz etme olayları yaşandı. Ege’de son durum nedir?

NECATİ ÖZGEN: Ege konusu Kıbrıs konusu kadar önemli. Bu yılın sonuna kadar Ege sorununu iki kıyıdaş ülke, yani Türkiye ve Yunanistan, çözüme kavuşturmadığı takdirde konu, Lahey Adalet Divanı’na gidecek.

Şu anda Ege Sorunu’nda hükümetimiz ne yapmıştır. Ege sorununda hiçbir mesafe alınmamıştır. Ege’de toplam 1800 ada var. Bunların 156’sının aidiyeti belirsiz. Bu adalara Yunanistan şimdi bayrak dikmeye başladı. Biz 1996-97 yıllarında Kardak kayalıkları için savaşı göze almıytık, şimdi şu olaylar olurken Hükümet ne yapıyor? Soruyorum. Siz de TÜRKSOLU olarak sorun.

Durum aslında çok ciddi. O adaları da kaybedersek Ege Denizi’nde dışarıya çıkamıyoruz. Çünkü, Yunanistan’a ait olduğu zaman o adaların da karasuları Yunanistan’ın karasularına eklenecek. Yani, Yunan karasuları 6 milden 12 mile çıkmasa bile, bu adalar sayesinde yine artmış olacak. Lozan Anlaşması imzalandığında Ege Denizi’nin uluslararası kullanıma ve geçişe açık alanı %75’ti. Adaların da karasularını eklediğin zaman kullanım alanı %25’e iniyor. AB uğruna bu kabul edilebilir mi? Türkiye’nin Ege Denizi’ne çıkışı imkansız hale geliyor.

TÜRKSOLU: Peki Türkiye bu kuşatmayı nasıl yaracak?

Kıbrıs Devleti’ni tanırsak adada kaos çıkar

NECATİ ÖZGEN: Biz bu tip uyarıları yaptığımız zaman “Efendim biz bu tip gelişmelere izin vermeyiz. Ege’yi vermeyiz, Kürt Devleti’ne izin vermeyiz” diyorlar. Kıbrıs’ı da vermeyiz diyorlardı. Ama Kıbrıs’taki durum ortada. O adayı artık kaybettik diyebiliriz. Ben gidişata bakıp uyarılarımı yapıyorum. Gidişat değişmezse Ege de gider, Kıbrıs zaten gitti, güneyimizde Kürt Devleti de kurulur.

Bakın şimdi Kıbrıs Devleti’ni tanıyın diyorlar. Tanımazsanız AB’ye almayız diyorlar. Tanırsak KKTC ne olacak? Kıbrıs Devleti’ni tanıdığınız anda Kıbrıs’ın tümünü AB’ye teslim etmiş olursunuz. O zaman ne olacak? askerinizi çekin diyecekler. Bakın o zaman neler olacak. O zaman kaos başlayacak.

Türkiye büyük ve güçlü bir devlet. Türkiye’de birlik ve beraberlik lazım. Atatürk de bu konuya dikkati çekmiş: “İç cephe” demiş. İç cepheyi düzeltmemiz lazım. Kıbrıs’ı böyle kaybettik. Kıbrıs’ta ve Türkiye’de iç cephe sağlam olmadığı için kaybettik. Türk milletinin birlik ve beraberliğini sağlamak lazım.

O zaman Türkiye İstiklal Harbi’nde olduğu gibi uzun vadeli planlama yapacak. 10-15 yıllık bir ekonomik planlama yapacak. Halka da anlatacak: “Ulusal birliğimizi, egemenliğimizi, bağımsızlığımızı, sınırlarımızı korumak zorundayız.” İstklal Harbi’nde de böyle olmadı mı? Halka güvenip kazandık. Bu halkın milli şuuru, refleksi hâlâ sağlam. Türk milleti çok rahat bir şekilde bunun da altından kalkar. Yeter ki önce Türkiye’yi düşünelim.


http://www.turksolu.com.tr/70/soylesi70.htm


***


5 Şubat 2015 Perşembe

Türk Ordusu ulusuna bağlı, Atatürkçü, ulusalcı bir güçtür






Türk Ordusu ulusuna bağlı, Atatürkçü,  ulusalcı bir güçtür





Osman Özbek

Geçtiğimiz ay Sayın Vural Savaş’la birlikte 24 Mayıs-4 Haziran tarihleri arasında Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı sayın Dursun Atılgan’ın çağrılısı olarak Almanya’ya gittik. Köln şehrinde bir konferans verdik. Bu konferans Almanya’da yapacağımız konferansların ilki idi. Konferansın konusu “Küreselleşen Dünyada Atatürkçülüğün Önemi”ydi. Karşılıklı soru ve yanıtlarla yararlı bir konferans oldu.
Küreselleşme, fakiri daha fakir zengini daha zengin yapıyor
Yaptığımız bütün toplantılarda vatandaşlarımızın yoğun ilgisiyle karşılaştık. Küreselleşmeyi vatandaşlarımızın çok iyi bildiğini gördük. Küreselleşmenin emperyalizmin parayla uygulanış biçimi olduğunu da vatandaşlarımız biliyor. Vatandaş küreselleşmeyi, fakirin daha da fakirleştiği, zengininse daha da zenginleştiği adı konmayan vahşi bir liberalizm olarak tanımlıyor. Uluslararası sermayeye sınırlarının açılması, ulusal devletlerin zayıflatılmasını ve yerel yönetimlerle işbirliğine gidilmesini öngören bir sistem olduğunu da görüyorlar.
3 trilyon dolara yakın bir para çokuluslu şirketler (ÇUŞ) aracılığıyla geniş bir pazarı dolaşıyor. Ama dolaşırken fakir ülkeler genelde ve güdümlü zayıf hükümetler tarafından yönetildiği için gerekli koruyucu önlemler alınamamaktadır. Zaten, tüm dünyada zayıf hükümetler güçlü devletlerin denetimi veya kredisi ile kurulmaktadır. Böyle olunca zengin devletler kendi ulusal yapılarını devam ettirirken özellikle Türkiye gibi ülkeleri sadece pazar olarak görmektedirler. Geçmişte Ecevit bu olayı ‘Onlar ortak biz pazar’ diyerek ifade etmişti. Pazar olarak görülen ülkelerde fakirlik her zaman artmıştır. Türkiye gibi pazar olan ülkelerde KİT’lerin ve ulusal devletin yok edilmesi onların ana hedeflerinin başında gelmektedir. Yani devletin vatandaşlarına verecek hiçbir şeyi olmayacak, o vatandaş çokuluslu şirketlere veya onların sahibi devletlere yani başta Amerika ve AB ülkeleri olmak üzere el açacak ve devamlı borçlu olacak.
Küreselleşme; Sovyetler Birliği’nin 1989 yılında çökmesiyle birlikte dünyanın tek kutuplu yapıya dönüşmesidir. Amerika’nın bu Yeni Dünya Düzeni’ne düşüne Avrupa ülkeleri de AB kutuplaşmasıyla karşı koymaktadır. Sonuç olarak Amerika’nın da AB ülkelerinin de çıkarları ortaktır. Yani hedef fakir ülkeleri mümkün olduğu kadar sömürmektir. Bunu yapmak için de sömürecekleri ülkeleri daha da zayıflatacak uygulamalara gitmektedirler. Oralarda ne kadar ayrılık varsa körüklemekte, mümkünse yeni ayrılıklar yaratmaktadırlar. Örneğin AB, işine öyle geldiği için Kıbrıs’taki Türk varlığını tanımamakta ve Güney Kıbrıs’ı AB’ye tek bir Kıbrıs olarak alabilmiştir. Vatandaşlarımızla yaptığımız söyleşilerde vatandaşın bütün bunları bildiğini ancak aydınlardan ve siyaset adamından bu sorunların çözümünü beklediklerini gördüm. Kısacası vatandaş çare peşinde, bu nedenle bizler ne olacak, ne yapabiliriz sorularına yanıt vermek durumunda ve sorumluluğundayız.
Türkiye dayatmaların kıskacında
Türkiye irtica, yolsuzluk, AB dayatmaları ve Amerika’nın ÇUŞ’lar, IMF ve Dünya Bankası aracılığıyla dayatmalarının kıskacındadır. Ortadoğu’da, bu coğrafyada yer alan Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanları elbette ki çok olacaktır. Bunun hal çaresi üzülmek değildir. Bunun çözümünü Silahlı Kuvvetler’den beklemek hata değilse kolaycılıktır. Yeni bir Atatürk beklemek kesinlikle değildir. Tek çare halkın tamamen birleşik örgütlenmesinden geçmektedir. Küçük düşünce farklarından dolayı ayrılıklar yanlıştır. Atatürkçü Düşünce ulusalcıdır, laik-demokratiktir, halktan yanadır, işçiden yanadır. Bu nedenle vatandaşlarımızı kimsenin bölmeye hakkı yoktur. Bu bölünmeyi ortadan kaldırmak ulusal bir görev ve sorumluluktur. Çünkü düşmanlarımız çoktur...
Bir söz vardır: ‘İstikbal pazarında gözyaşlarının yeri yoktur.’ Yani geleceğimizi eğer şekillendirmek istiyorsak ağlamanın, sızlamanın hiçbir yararı yoktur. Devamlı gülmeliyiz. Bu sorunlar ağlayarak, üzülerek ve avuç açarak çözülemez. Bugüne kadar bunu yapmışız ve geldiğimiz yer bellidir...
Emperyalistler Kemalizmi ve Silahlı Kuvvetler’i istemez
Emperyalist ülkeler her zaman zayıf hükümetleri isterler ama ulusal devletleri ve ulusal devletin temelini teşkil eden Kemalizmi hiç istemezler. Ulusal devleti koruyan, kollayan ulusal bir silahlı kuvvetleri de istemezler. Onun için Silahlı Kuvvetler’e ve Atatürk’e saldırılmaktadırlar. AB ülkeleri Silahlı Kuvvetler’i yasalarla ve daha sonra siyaset yoluyla pasifize etmeye çalışıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri kesinlikle demokrasiden yanadır. Demokrasinin karşıtı bir harekette bulunmamıştır. Her zaman demokrasiyi yozlaştırmaya çalışanlara karşı olmuştur. Hiçbir zaman da uzun süreli iktidarda kalmayı düşünmemiştir. Yaptıklarını da halkın istekleri doğrultusunda yapmıştır. Halka rağmen bir şey yapmamıştır. Çünkü Atatürk’ün Ordusu’dur. Devrimleri yaparken de kahraman Ordumuz her zaman Atatürk’ün yanında olmuştur.
Emperyalizm azınlıklar yoluyla bölmeye çalışır
Küreselleşmede ülkenin zenginlikleri olan bir takım kültürel ve tarihsel olgular abartılır ve ayrı ayrı kimliklere dönüştürülür. Bunlara azınlık statüsü tanınmaya çalışılır. Çerkezlikten, Gürcülükten, Araplıktan bahsedilir. Bununla birlikte bir takım dini özgürlüklerden de bahsedilir. Bu da aslında her tarikata ayrı bir devlet kurma hakkı haline getirilir. Mesela Metin Kaplan neden Anadolu Federe İslam Devleti’nden bahsediyor? “Ben Anadolu’nun tamamını istemiyorum. Benim dini inancımı taşıyanlarla birlikte küçük devletlerden biri olmak istiyorum” diyor. Yani millet temeline değil cemaat temeline dayanan bir devlet isteği var altında. Bu çevrelerin dini özgürlükten anladıkları her cemaatin bir devlet olma özgürlüğü. Bütün bunlar dış güçlerin destekleriyle oluşan oluşumlar. Örneğin Cemalettin Kaplan Almanya veya benzeri ülkelerin yol ve yön göstermelerinden hareket ediyor.
Medya halkı uyutuyor
Son televizyon programları genelde ülke sorunlarına değinmediği gibi gençlerimizin sorunlarına da eğilmiyor. Ağalık düzenini savunur. Bundan 50 yıl önceki Türk filmlerini seyredenler gibiyiz. Dizide bir genç kız hastalanıyor, günlerce herkes onun başında. Türkiye nereye gidiyor, 6. Uyum Paketi ne getiriyor, ne götürüyor kimsenin umrunda değil. O zaman Türk ulusu bu televizyonları protesto etmelidir. Dizilerin biri bitiyor, biri başlıyor. Bir dizi üç kanalda birden oynuyor. Sonra da futbol başlıyor!... Yani herkesi meşgul edecek bir şeyler mutlaka oluyor. Sonuç olarak insanlarımız ekran başına kilitlenmektedir. Televizyon bitince cep telefonları çalışmaya başlıyor. Sabah olunca internet kafelerde ‘çet’ başlıyor. Bilgisayar kullanmayanlar da kahvelerde çekirdek çitliyor. Yani biri ‘çet’liyor, biri ‘çit’liyor. Halkımız bunları hak etmiyor. Tüketen bir toplumun, ahlaksız bir toplumun, soyulan bir toplumun, sesi çıkmayan bir toplumun siyasetçi tarafından kandırılan bir toplumun bir bireyi olmamak için bilinçlenmeliyiz, kol kola girmeliyiz, birbirimiz desteklemeliyiz. Bunda kazanacağımız çok şey var ama kaybedeceğimiz hiçbir şey yok.
Türk Ordusu Atatürk dönemindeki ordudur
Çare halkın kendisindedir. Atatürk Samsun’a çıktığında Atatürkçülük diye bir şey yoktu. Kendisi ve yanındaki genç 15-20 arkadaşı vardı. Türkiye aynı biçimde işgale uğramış durumda. Bu gün işgalini ÇUŞ’larla yapıyor. Bu ÇUŞ’lara artık çüş demenin zamanı gelmiştir. Bu da yepyeni yüzlerle tertemiz ellerle oluşturulan bir siyasi partide birleşmekle mümkündür. Lider beklemek, yeni bir Atatürk beklemek yanlıştır, çünkü beklemekle gelmez. Lider de Atatürk de Türk halkının kendisidir. Hepimiz birer Atatürk’üz.
Son dönemde Türk Ordusu’na yönelik çeşitli yıpratma kampanyaları yürütülüyor. Türk Ordusu çok iyi yetişmiş, ülkesine ve ulusuna bağlı, Atatürkçü, ulusalcı bir güçtür. Ancak bu güce güvenip bölünmek, rehavete kapılmak, tüketim toplumunun bireyi olmaya devam etmek, toplantılarda poz verip halkın içine girmemek lüksüne sahip değiliz. Bugün Ordu da halkımızın kendisi gibi örgütlenmesini bekliyor. Ordu kendisi gibi örgütlenmeyen bir halkı nasıl harekete geçirsin. Kuvayı Milliye bütün halkın katılımıyla kurulmuştu. Bütün illerden insanların katılımıyla kurulmuştu. Atatürk ordumuza “Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları” diyor. Yanı meclis de Ordu da o dönemde halkın katılımıyla oluşmuştu. 1922 yılında Büyük Taarruz’un sonunda ‘Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları... İlk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!’ diyor. Bugün Türk Ordusu Atatürk dönemindeki ordudur, ancak halkımız o halk değildir!.. Türk halkı en kısa sürede o halk olduğunu ispat etmeli ve harekete geçmelidir.
Sorumluluk halkımızdadır...

..