Tarihçi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tarihçi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Kasım 2019 Çarşamba

ATATÜRKÜN KÜRESEL YÖNÜ ÜZERİNE. BÖLÜM 2

ATATÜRKÜN KÜRESEL YÖNÜ ÜZERİNE. BÖLÜM 2



III  Atatürk Hakkında Yabancı Devlet Adamlarının Anıtkabir Defterine Yazdıklarından Örnekler 

31 Mayıs 1965: Hindistan Cumhurbaşkanı Zakir Hüseyin Atatürk’ün Anıtkabir defterine şunları yazmıştır: 
“Dünyanın en büyük ve asil ölülerinden birinin huzurunda insan huşu ve hayranlık içinde durur. 

Kendi halkının Atası olan Kemal Atatürk, hürriyetlerine kavuşmak ve bu hürriyet üzerine dayanan güzel bir hayat kurmak amacı ile gayret sarfeden bütün milletler için ilham kaynağı olmuştur. 

Büyük adamın hâtırasını selâmlarım.” 27 9 Haziran 1965: Cezayir Cumhurbaşkanı Tayyib Bulharef Atatürk’ün Anıtkabir defterine şunları yazmıştır: 

“Vatanına ve insanlığa hürriyet örneğini veren Atatürk’e Tayyib Bulharef’ten saygılar. Tanrı ruhunu şad etsin.”28 
20 Temmuz 1966: Sovyetler Birliği Başbakanı A. Kossigin Atatürk’ün Anıtkabir defterine şunları yazmıştır: 

“Mümtaz bir asker, büyük bir devlet adamı, milletinin öğretmeni ve önderi olan Atatürk adı, Sovyetler Birliği’nde bilinmekte ve derin saygı görmektedir. 
Atatürk Sovyetler Birliği ile barış politikasını tahakkuk ettirmiş ve iki memleket arasında siyasi ve iktisadi işbirliğinin gelişmesine vesile olmuştur. 

İki devlet ve millet arasındaki ilişkiler Atatürk devrinde parlak sayfalar kazanmıştır. Hatırasına hürmeten” 29 
1967: Etyopya İmparatoru Haile Selassie Atatürk’ün Anıtkabir defterine şunları yazmıştır: 

“Türk halkının hizmetkârı olan ve kendisini memleketinin hizmetine vakfetmiş olan Kemal Atatürk’ün son istirahatgâhını ziyaret ettik. 
O’nun kendi memleketine yaptığı millî hizmet bütün dünya için güzel bir örnek olmuştur.”30 

15 Eylül 1967: Ürdün Kralı Hüseyin Bin Tallal Atatürk’ün Anıtkabir defterine şunları yazmıştır: 
“Dünyanın en büyük kahramanlarından biri burada yatmaktadır. 

Bu şahsiyet hiç kimseyle kıyaslanamaz, çünkü O, çeşitli özellikleriyle en büyüktü, O yepyeni bir Türkiye kurmuştur, denilebilir. Çünkü, en nazik döneminde bulunuyordu. O, ideallerini nasıl gerçekleştireceğini ve yolunu nasıl çizeceğini biliyordu. O, gelecek kahramanlar için bir modeldi. O, savaştaki kahramanlığı sayesinde düşmanı ülkesinden kovdu ve ülkesinin bağımsızlığını ve özgürlüğünü kazandı. 

O, barıştaki kahramanlığı ile yeni ve müreffeh bir ülke kurdu. Yani ülkesinin itibarını yükseltti. Hak Teala onun yerini cennet etsin.”31 

20 Mart 1968: Bulgaristan Başbakanı Todor Jivkov Atatürk’ün Anıtkabir defterine şunları yazmıştır: 

“Bulgar halkı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Kemal Atatürk’ü saygıyla anar. O’nun ifade etmiş olduğu ‘Türkiye ve Bulgaristan dost olmalıdır’ sözlerine bizde çok büyük değer verilir. 
İki komşu devletin ilişkileri, ileride iki milletin refahı dostluk ve geniş işbirliği ruhu içinde, Balkanların ve bütün dünya sulhu için gelişeceğine güvenle bakmalıyız.” 32 

29 Mart 1968: Yugoslavya Başbakanı Mika Spiljak Atatürk’ün Anıtkabir defterine şunları yazmıştır: 

“Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin çok değerli bir askerî ve unutulmaz bir lideridir. Dünyada ve Türk Milletinde bıraktığı iz çok derindir. Kendi milletine ve dünyaya en iyi bir örnektir. Türk milletinin O’na olan inancı ve O’nun izinde gitmesi daima takdirle anılır.”33 

30 Nisan 1970: Pakistan Cumhurbaşkanı General Yahya Han Atatürk’ün Anıtkabir defterine şunları yazmıştır: 

“Bizler Pakistan’da Türkiye’nin büyük lideri Atatürk’e en büyük saygıyı beslemekteyiz. Gerçekten, bizler kendisini, Türk halkı tarafından 
benimsendiği kadar bizim ülkemizin de lideri olarak kabul etmekteyiz.”34 

18 Ekim 1971: İngiltere Kraliçesi Ellisabeth II, Atatürk’ün Anıtkabir defterine şunu yazmıştır. 

“Savaşta ve barışta kahraman, Türk milletinin Ata’sına hürmetlerimi sunarım.”35 

1 Nisan 1972: Sovyetler Birliği Prezidyum Başkanı N. Podgorny, Anıtkabir Defteri’ne Atatürk hakkında şunları yazmıştır: 

“Kendisini Türkiye Cumhuriyeti’nin seçkin bir devlet adamı ve askeri; memleketimizin büyük dostu olarak sayan biz Sovyetler yeni Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün hatırası önünde saygıyla eğiliriz:”36 

Türkiye 17 Yılda 40 Dostluk Antlaşması Yaptı (1921-1937) 

Atatürk döneminde Türkiye’nin yabancı ülkelerle ilişkilerinde göze çarpan bir yenilik şu olmuştur: Türkiye, herhangi bir ülke ile resmi ilişki kurarken, önce o ülkeyle masaya oturup bir dostluk antlaşması yapma yolunu benimsemiştir. Osmanlı diplomasisinde böyle bir uygulama veya gelenek yoktu ve hiç olmamıştı. Bu, tamamen Atatürk dönemime özgü bir uygulama idi. 

Osmanlı Devleti, sanki dünya ile sürekli kavgalıymış gibi gösteriliyor ve öyle görülüyordu. Gerçi Osmanlı hükûmeti zaman zaman (ve örneğin Kırım Savaşı’nda olduğu gibi bazı) yabancı ülkelerle ittifaklar yapıyordu ama kısa süren böyle dostluklar ve ittifaklar da sanki arıziymiş, geçiciymiş gibi görülüyordu. 

Yeni Türkiye ise bütün ülkelerle barışık olduğunu dünyaya gösterdi. Atatürk Türkiyesi’nin yabancı devletlerle dostluk anlaşmaları imzalayarak resmi ilişki kurma biçimindeki diplomasi pratiği daha İstiklâl Savaşı içinde, 1921 yılında başladı. Ankara Hükûmeti, 1 Mart 1921’de Afganistan’la, 16 Mart 1921’de Sovyet Rusya ile ve 2 Ocak 1922’de Ukrayna ile dostluk antlaşmaları imzaladı. Türkiye 1923 yılının 23 Temmuz günü, yani Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasından bir gün önce Polonya ile bir dostluk antlaşması imzalamıştır. 

Bunu, aynı yılın 10 Aralık günü Arnavutluk’la, 18 Aralık günü de Macaristan’la yapılan dostluk antlaşmaları izlemiştir. Ertesi yıl 8 ülkeyle, 1925 yılında da 5 ülkeyle dostluk antlaşmaları imzalanmıştır. Bu yöntem daha sonraki yıllarda da sürüp gitmiştir. Türkiye, 19211937 yılları arasında 16 yılda tam 40 dostluk antlaşması imzalamıştır. Dostluk antlaşmaları yapılırken, devletler arasında herhangi bir ayrım gözetilmemiştir. Uzak-yakın, büyük-küçük, önemli-önemsiz dünyanın bütün bağımsız devletleriyle benzer antlaşmalar yapılması  amaçlanmış tır. Atatürk’ün sağlığında yeryüzündeki bütün bağımsız devletlerin sayısı da topu topu 50 kadardı. 

Atatürk Zamanında Türkiye’nin Dostluk Antlaşmaları 

İmzaladığı Devletlerin Listesi 37 (Devletlerin alfabetik sırasıyla) 
Devletler Antlaşma tarihi İmzalandığı yer 

1. Afganistan 1 Mart 1921 Moskova 
2. Afganistan 25 Mayıs 1928 Ankara 
3. Almanya 3 Mart 1924 Ankara 
4. ABD 17 Şubat 1927 Ankara (Nota değişimiyle) 
5. Arjantin 29 Haziran 1926 Roma 
6. Arnavutluk 10 Aralık 1923 Ankara 
7. Avusturya 28 Ocak 1923 İstanbul 
8. Brezilya 8 Eylül 1927 Roma 
9. Bulgaristan 18 Ekim 1925 Ankara 
10. Çekoslovakya 11 Ekim 1924 Ankara 
11. Çin 4 Nisan 1934 Ankara 
12. Danimarka 26 Ocak 1925 Ankara 
13. Estonya 1 Aralık 1924 Varşova 
14. Finlandiya 9 Aralık 1924 Varşova 
15. Fransa 30 Mayıs 1926 Ankara 
16. Fransa 3 Şubat 1930 Paris 
17. Hollanda 16 Ağustos 1924 Ankara 
18. İngiltere 5 Haziran 1926 Ankara 
19. İran 22 Nisan 1926 Tahran 
20. İran 5 Kasım 1932 Ankara 
21. İspanya 27 Eylül 1924 Ankara 
22. İsveç 31 Mayıs 1924 Ankara 
23. İsviçre 19 Eylül 1925 Cenevre 
24. Letonya 3 Ocak 1925 Varşova 
25. Litvanya 17 Eylül 1930 Moskova 
26. Macaristan 18 Aralık 1923 İstanbul 
27. Meksika 25 Mayıs 1927 Roma 
28. Mısır 7 Nisan 1937 Ankara 
29. Norveç 2 Mayıs 1925 Moskova 
30. Polonya 23 Temmuz1923 Lozan 
31. Romanya 17 Ekim 1933 Ankara 
32. Sovyet Rusya 16 Mart 1921 Moskova 
33. SSCB 17 Aralık1925 Paris 
34. Suudi Arabistan 3 Ağustos 1929 Mekke 
35. Şili 30 Ocak 1926 Roma 
36. Ukrayna 
37. Uruguay 
38. Yugoslavya 
39. Yugoslavya 
40. Yunanistan 

22 Ocak 1922 Ankara 
4 Ocak 1929 Roma 
28 Ekim 1925 Ankara 
27 Kasım 1933 Belgrad 
30 Ekim 1930 Ankara 


Atatürk Zamanında Türkiye’nin Dostluk Antlaşmaları İmzaladığı Devletlerin Listesi (Kronolojik sırayla) 

Devletler 

1. Afganistan 
2. Sovyet Rusya 
3. Ukrayna 
4. Polonya 
5. Arnavutluk 
6. Macaristan 
7. Avusturya 
8. Almanya 
9. İsveç 
10. Hollanda 
11. İspanya 
12. Çekoslovakya 
13. Estonya 
14. Finlandiya 
15. Letonya 
16. Danimarka 
17. Norveç 
18. İsviçre 
19. Bulgaristan 
20. Yugoslavya 
21. SSCB 
22. Şili 
23. İran 
24. Fransa 
25. İngiltere 
26. Arjantin 
27. ABD 
28. Meksika 
29. Brezilya 
30. Afganistan 
31. Uruguay 
32. Suudi Arabistan 
33. Fransa 
34. Litvanya 
35. Yunanistan 
36. İran 
37. Romanya 
38. Yugoslavya 27 Kasım 1933 Belgrad 
39. Çin 4 Nisan 1934 Ankara 
40. Mısır 7 Nisan 1937 Ankara 


Antlaşma tarihi 

1 Mart 1921 
16 Mart 1921 
22 Ocak 1922 
23 Temmuz 1923 
10 Aralık 1923 
18 Aralık 1923 
28 Ocak 1923 

İmzalandığı yer 

Moskova 
Moskova 
Ankara 
Lozan 
Ankara 
İstanbul 
İstanbul 

3 Mart 1924 
31 Mayıs 1924 
16 Ağustos 1924 
28 Eylül 1924 
11 Ekim 1924 
1 Aralık 1924 
9 Aralık 1924 
3 Ocak 1925 
26 Ocak 1925 
2 Mayıs 1925 
19 Eylül 1925 
18 Ekim 1925 
28 Ekim 1925 
17 Aralık1925 
30 Ocak 1926 
22 Nisan 1926 
30 Mayıs 1926 
5 Haziran 1926 
29 Haziran 1926 
17 Şubat 1927 

25 Mayıs 1927 
8 Eylül 1927 
25 Mayıs 1928 
4 Ocak 1929 
3 Ağustos 1929 
3 Şubat 1930 
17 Eylül 1930 
30 Ekim 1930 
5 Kasım 1932 
17 Ekim 1933 

Ankara 
Ankara 
Ankara 
Ankara 
Ankara 
Varşova 
Varşova 
Varşova 
Ankara 
Moskova 
Cenevre 
Ankara 
Ankara 
Paris 
Roma 
Tahran 
Ankara 
Ankara 
Roma 
Ankara (Nota değişimiyle) 
Roma 
Roma 
Ankara 
Roma 
Mekke 
Paris 
Moskova 
Ankara 
Ankara 
Ankara 

17 yılda dört kıtaya yayılan 40 dostluk anlaşması. Atatürk Türkiyesi, dört kıtaya dostluk elini uzatmıştı; doğusu, batısı, güneyi, kuzeyi ile yer küresine bir bütün olarak barış ve dostluk perspektifiyle bakıyordu.. Bu, Atatürk’ün dünyaya küresel veya global bakışı idi. Devlet kurucusu Atatürk, kurduğu devletin dış ilişkilerini bütünüyle barış ve dostluk temeline oturtmak istemiştir. Dünya ile barışık olduğunu somut biçimde göstermiştir. Türkiye Cumhuriyeti, bütün dünya milletleri ile dostluk bağları oluşturmayı amaçlamıştır. 
Yani Türkiye Cumhuriyeti, dış dünyaya “dar-ül harb” veya “savaş meydanı” olarak bakmıyor, barış meydanı, dostluk meydanı olarak bakıyordu. Tabir caizse “Dar-ül sulh” olarak bakıyordu ve dostluk antlaşmaları yaparak bunu dünyaya gösteriyordu, göstermişti. Ve imzalanan dostluk anlaşmaları, ilke olarak, gelip geçici değil, “ebedi dostluk” ilişkileri öngörüyordu. 

Evet Atatürk zamanında 40 dostluk antlaşması yapılmıştı. Fakat o dönemde Türkiye Cumhuriyeti’nin yabancı ülkelerle kurmuş olduğu sıcak ilişkiler sadece bu 40 antlaşmayla sınırlı kalmamıştı. “Dostluk anlaşması” etiketi taşımayan çeşitli ahdi belgelerle de yabancı devletlerle iyi ilişkiler kurulup pekiştirilmişti. İyi komşuluk anlaşmaları, adli yardımlaşma anlaşmaları, çeşitli modüs vivendi’ler vs.. 
Bazı dostluk anlaşmaları çok uzun ve çetin müzakereler sonunda imzalanabilmiş ti. Örneğin Ekim 1925’te Ankara’da imzalanan Türkiye-Bulgaristan Dostluk Anlaşması böyle bir anlaşmaydı. Bunun ve eklerinin müzakeresi çok çetin geçmiş ve iki yıl sürmüştü. 
Bazı devletlerle dostluk antlaşması imzalamadan önce aradaki bir dizi sorunu sabırla çözmek gerekmişti. Bu da yıllar almıştı. Yunanistan ile dostluk anlaşması ancak Cumhuriyetin onuncu yılında imzalanabilmişti... 

3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

ATATÜRK ’ÜN KÜRESEL YÖNÜ ÜZERİNE. BÖLÜM 1

ATATÜRKÜN KÜRESEL YÖNÜ ÜZERİNE. BÖLÜM 1

Dr. Bilâl N. ŞİMŞİR*
* E. Büyükelçi, Tarihçi-Yazar 



I Yurtta Barış Dünyada Barış Bağlamında Atatürk Ve Yabancı Devlet Adamları


24 Ekim 1919: Atatürk diyor ki: 

“Milletimiz bugüne kadar çok metaibe ve çok haksızlığa maruz kalmıştır. Binaenaleyh devamlı bir sulhü ezcan-ü dil temenni eder. 

Ancak tehlikenin boğaza sarıldığı yerde mücadele kendinden doğuyor. İzmir’de mücadeleyi kim açtı?...Canına kıyılan bir millet her şeyi göze alır.”1 

18 Kasım 1921: Atatürk, Ankara’daki Azerbaycan Elçisi İbrahim Abilof’un söylevine verdiği karşılıkta diyor ki: 

“Anadolu bu müdafaasiyle yalnız kendi hayatına ait vazifeyi ifa etmiyor, belki bütün Şarka müteveccih hücumlara bir set çekiyor. 
Efendiler, bu hücumlar elbette kırılacaktır. Bütün bu tasallutlar mutlaka nihayet bulacaktır. İşte ancak o zaman garpte, bütün cihanda hakiki sükün, hakiki refah ve insaniyet hüküm sürecektir.”2 

27 Aralık 1921: Gandi Başkanlığında toplanan Hindistan Ulusal Kongresi, Sakarya zaferinden dolayı Mustafa Kemal Paşa’yı kutlamak için şu kararı aldı: 

“Kongre, Mustafa Kemal Paşa’yı ve Türkleri büyük başarılarından dolayı kutlar, Hind halkının sevgilerini kendilerine sunar, Türkiye’nin bağımsızlığının korunması konusunda yardımlarını sürdüreceğini belirtir.”3 

7 Temmuz 1922: Atatürk, İran Elçisinin Ankara’ya gelişi dolayısıyla yaptığı konuşmada şöyle diyor: 

“ Türkiye’nin bugünkü mücadelesi yalnız kendi nam ve hesabına olsaydı, belki daha kısa, daha az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi. 
Türkiye azim ve mühim bir gayret sarfediyor. Çünkü müdafaa ettiği, bütün mazlum milletlerin, bütün Şarkın davasıdır ve bunu nihayete getirinceye kadar Türkiye, kendisiyle beraber olan Şark milletlerinin beraber yürüyeceğinden emindir. Türkiye şimdiye kadar mevcut olan tarih kitaplarının icabatını değil, tarihin hakiki icabatını takip edecektir... Biz yeni bir tarih yapacağız.” 4 

15 Mart 1923: Atatürk, Adana çiftçileriyle konuşmasında, savaş ve barış hakkındaki kanaatini şöyle anlattı: 

“Behemehal şu ve bu sebepler için, milleti harbe sürüklemek taraftarı değilim. Harp zaruri ve hayati olmalıdır. Hakiki kanaatim şudur: Milleti harbe götürünce vicdanımda azap duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı, “ölmeyeceğiz” diye harbe girebiliriz. Lâkin, hayat-ı millet tehlikeye maruz kalmayınca harp bir cinayettir. 

İnşallah iyi ve şerefli bir sulh yapacağız. Sulhun imzasiyle önümüzde bir çalışma devri açılacak...” 5 

2 Kasım 1923: Afganistan Büyükelçisi Sultan Ahmet Han, Afgan Kralı Amanullah Han ve Afgan Devleti adına Türkiye Cumhuriyeti ilanını ve Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın ilk defa Cumhurbaşkanı seçilmesini kutluyor. Kutlarken “Sema-i İslamda Türk’ün birinci defa doğan şu Cumhuriyet yıldızı yeryüzünde bütün İslam milletlerini feyizli ve ümitbahş ziyalarıyla ışıklandıracağına imanımız vardır” diyor.6 

Bugün, günün ağırdığını nasıl görüyorsam, uzaktan, bütün Şark milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. İstiklâl ve hürriyetine kavuşacak olan çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşu, şüphesiz ki terakkiye ve refaha müteveccih vuku bulacaktır. Bu milletler bütün güçlüklerine ve bütün mânilere rağmen muzaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen istikbale ulaşacaklardır. 

Müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletlerarasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hâkim olacaktır.”7 

8 Temmuz 1937: İran Şehinşahı Rıza Pehlevi, Sadabad Paktı’nın imzalanması dolayısıyla, Atatürk’e şu telgrafı gönderdi: 

“Şark antlaşmasını tespit ve tebyin eden dört dost mem8leket arasında münakit Sadabad Misakı’nın imzalanması münasebetile, siz Ekselansa, en hararetli tebriklerimi bildirmekle bahtiyarız. Bundan sonra çözülmez bir bağla birleşmiş olan memleketlerimiz, bu hadise yolu ile samimi ve verimli işbirliklerini sulhun hizmetine koyabileceklerdir. Siz Ekselansın saadeti ve Türk milletinin refahı 
hakkında en samimi temennilerimizi ifade için bu fırsattan istifade ediyoruz.”9 

8 Temmuz 1937: Irak Kralı Gaziyülevvel, Sadabad Paktı’nın imzalanması dolayısıyla, Atatürk’e şu telgrafı gönderdi: 

“Şark antlaşmasını tespit ve tebyin eden dört kardeş ve dost memleket arasında münakit Sadabad Misakı’nın imzalanması münasebetile, siz Ekselansa en hararetli tebriklerimi bildirmekle bahtiyarız. Bundan sonra çözülmez bir bağla birleşmiş olan memleketlerimiz, bu hadise yolu ile samimi ve verimli işbirliklerini sulhun hizmetine koyabileceklerdir. Siz Ekselansın saadeti ve Türk milletinin 
refahı hakkında en samimi temennilerimizi ifade için bu fırsattan istifade ediyoruz. “10 

9 Temmuz 1937: Afganistan Kralı Mohammed Zahir Han, Sadabad Paktı’nın imzalanması üzerine, Atatürk’e şu telgrafı gönderdi: 

“ Dört kardeş ve dost memleketlerimiz arasında imzalanan Sadabad misaki münasebetile siz Ekselansa en hararetli tebriklerimi arza müsaraat ediyorum. Sadabad misakının bizim dört memleketimizin tesanüt ve kardeşliği ve sulhun muhafazası için en müessir bir âmil olacağına kaniim. Bu fırsattan istifade ederek Ekselansın şahsi saadeti ve Türkiye’nin refah ve istikbali için en samimi temennilerimiz arz ederim.”11 

II Atatürk’ün Ölümü Dolayısıyla Yabancı Devlet Adamlarının Söylediklerinden 

Örnekler.,
 10 Kasım 1938: Türkiye’nin Paris Büyükelçisi Suat Davaz, Ankara’ya şunları telledi: 

“Bu sabah bir taraftan ajansların ve diğer taraftan radyoların verdiği alîm haber, her Türk’ün kalbini dondurduğu ve durdurduğu gibi bizim de kalplerimizi parçaladı. Yegâne tesellimiz O’nun lâyemut oluşudur... 

Bu ziyaı elimi haber alan Reisicumhur Mösyö Albert Lebrun, askerî maiyetinden Kolonel Chaudessolle’ü göndererek...Atatürk’ün elim ufulü dolayısıyla...Türk Milletinin matemine iştirak etmiştir. Reisicumhur bu elim ziyaın Fransa için de bir matem teşkil ettiğini ifade etmiştir...Dahiliye Nazırı Albert Saro’nun akşam gazetesine vaki beyanatında, Atatürk’ün üfûlünun Türkiye için azîm bir ziyâ 
olduğu gibi Fransa ve sulh için de sonsuz acı bir ziyâ teşkil ettiğini bildirerek alenen ve resmen taziyede bulunmaktadır. Maruzdur.”12 

10 Kasım 1938: Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Hamdi Arpağ Ankara’ya şunları telledi: 

“Atatürk’ün irtihali burada duyulur duyulmaz elyevm Berlin’de bulunmayan Führer ve Hariciye Nazırının telefonla vaki emirleri üzerine Devlet Nazırı Dr. Maysner, Führer namına, ve Hariciye Kâtibi Umumisi Baron Vayseger Hariciye Nazırı namına Büyükelçiliği bizzat gelerek taziyede bulunmuş ve sade Türkiye’nin değil bütün Avrupa’nın ve bu meyanda Türkiye’ye karşı dostluk hisleri ile 
mütehassis olan Almanya’nın büyük bir şahsı kaybetmiş olduğunu ilave eylemişlerdir...”13 

10 Kasım 1938: Fransa Cumhurbaşkanı M. Albert Lebrun, Atatürk’ün ölümü dolayısıyla, TBMM Başkanı ve Türkiye Cumhurbaşkanı Vekili Abdülhalik Renda’ya şu telgrafı gönderdi: 

“Hayatını yurdunu yeniden şerefle diriltmeye hasretmiş olan hararetli yurtseverin ve Büyük Devlet Adamı’nın göçtüğü şu anda, derin bir heyecanla Türkiye’nin matemine katılırım. O’nun, akıllı ve barışçı metodlarla gerçekleştirilen eseri, milletler tarihinde seçkin bir yer tutacaktır. Türk Milletine samimi dostlukla bağlı bulunan Fransız Milleti, Türkiye Cumhuriyeti’nin bugün uğradığı kaybı, elim bir sempatiyle duymaktadır.” 14 

10 Kasım 1938: Türkiye’nin Varşova Büyükelçisi Ferit Tek Ankara’ya şunları bildirdi: 

“ (Polonya) Hariciye Nazırı, Polonya Hükûmeti’nin Atatürk’ü büyük bir Devlet adamı olmak üzere selamlayacağını ifade etti. 
Cenaze merasiminde Polonya Sefiri, Fevkalâde murahhas olarak Reisicumhuru temsil emrini almıştır. Vakit müsait ise orduyu temsil için dahi bir General kendisine iltihak edecektir. Biri Reisicumhur, diğeri ordu namına iki çelenk vazolunacaktır. Resmi tedfin günü Polonya’da bütün Devlet müessesatı ve Belediye matem bayrağı çekeceklerdir. Merasim günün iş’arı mercudur.”15 

10 Kasım 1938: Türkiye’nin Bürkreş Elçisi Hamdullah Suphi Tanrıöver Ankara’ya şunları telledi: 

“Reisicumhurun vefatı haberi burada çok derin teessür uyandırmıştır. Telgrafın buraya gelmesinden hemen sonra Baş Mabeynci Kral namına ve Hariciye Nazırı Hükûmet namına Elçiliğie gelerek taziyelerini bildirmişler, Baş Mabeynci Türk milletinin uğradığı kayıptan duyduğu çok derin ve samimi teessürü Türk milleti ve hükûmetinin bilmesini Kralın bilhassa arzu ettiğini, Hariciye Nazırı 
da Romanya hükûmeti namına, cihan tarihinde o kadar büyük ve asil rol oynamış bir simanın kaybı ile kendilerinin çok kıymetli bir dost kaybettiklerini acı bir surette duyduklarını beyan eylemişlerdir. Resmi dairelerde bayraklar matem alâmeti olarak yarıya indirilmiştir. 
Gazeteler hususi nüshalar çıkararak halkı haberdar eylediler ve yarın da merhumun eserini tanıtmak üzere fevkalâde nüshalar çıkaracaklar. 
Elçilikte açıklmış olan defter-i mahsusa Hükûmet erkânı, ecnebi sefirler, sabık Nazırlar, maruf birçok zevat imza etmekte, taziyelerini bizzat ifade etmektedirler.” 16 

10 Kasım 1938: Romanya eski Dışişleri Bakanı N. Titulesco, Türkiye Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü Aras’a şu telgrafı çekti (çeviri): 

“Büyük, şanlı ve bilge Cumhurbaşkanı Atatürk’ün ölümüne pek üzüldüm. En içten başsağlığı dileklerimi kabul buyurmanızı ve Hükûmetinize sunmanızı rica ederim. Öyle büyük bir Şefi yakından tanımış olmayı ve Balkan Paktı dolayısyla onunla birlikte yan yana çalışmış olmayı kendim için her zaman nadir bir ayrıcalık sayacağım. Bu acı anda içten dostluk duygularıma lütfen inanmanızı özellikle rica ederim.” 17 

10 Kasım 1938: Yunanistan Başbakanı Metaxas, Türkiye Başbakanı Celal Bayar’a şu telgrafı çekti (çeviri): 

“Yunan Hükûmeti, Yunan halkı ve ben, dost ve müttefik Türkiye’yi pek derinden sarsan millî matemi, en büyük acıyla paylaşıyoruz. Bu yaslı anda bütün Yunanistan, kendisine karşı pek büyük bir sempati beslediği asil dost milletin yanındadır. Seçkin Şef, kahraman asker ve Türkiye’nin aydın yaratıcısının hatırasına saygı besleyen Yunanistan, Cumhurbaşkanı Kemal Atatürk’ün, Türk-Yunan Antantı’nın baş mimarı ve Türk ve Yunan milletlerini barışçı işbirliği ülküsü etrafında birleştiren sarsılmaz dostluk bağlarının da kurucusu olduğunu hiçbir zaman unutmayacaktır. Yunanistan, güçlü eseriyle Türk milletinin kaderini çizmiş olan Büyük Ölü’nün duygulandırıcı hâtırasını sadakatle yaşatacaktır.”18 

11 Kasım 1938: Fransa İçişleri Bakanı Albert Sarraut, Paris-Soir gazetesinde “Atatürk” başlıklı bir yazı yayınladı. Daha önce Büyükelçi olarak Türkiye’de bulunmuş ve Atatürk’ü yakından tanımış olan Sarraut şunları yazdı: 

“Başkan Atatürk’ün ölümü, o güzelim Türkiye için muazzam bir kayıptır; O’nun kahramanlığı ve dehasıdır ki, Türkiye’yi bağımsızlığa kavuşturmuş ve kalkınma yoluna koymuştur. O’nun ölümü Fransa için de bir kayıptır; çünkü Atatürk, Fransa’nın sadık ve içten bir dostuydu. Bu ölüm, barış davası bakımından da bir kayıptır, çünkü O, Devlet Başkanı olarak, yüksek bir vicdanla, yorulmadan barışı 
korumak için çaba harcıyordu...”19 

11 Kasım 1938: Hatay Devleti Reisi Tayfur Sökmen, Türkiye Cumhurbaşkanı Vekili Abdülhalik Renda’ya şu başsağlığı telgrafını gönderdi: 

“Türk âleminin ve bütün Şark’ın Ulu Atasının ebedi ziyaı Hatay’ısonsuz teessürlere gark etmiştir. Büyük Önderin, rejimini ve aydınlattığı izleri takip edecek olan Türk milletinin ve Türk varlığının izleri üzerinde, bütün varlığımızla yürüyeceğimizi ağlayarak arz ederim.” 20 

11 Kasım 1938: Türkiye’nin Londra Maslahatgüzarı Kadri Rizan Ankara’ya şunları telledi: 

“Büyük felaket haberini resmen bildirmek üzere dün akşam Hariciye Nezaretine gittim. Nazır Meclis’te meşgul olduğu cihetle Müsteşar ile görüştüm. Son derece müteellim ve müteessir olduklarını, kederimize bütün kalpleri ile iştirak ettiklerini bizi de mütehassis edecek bir lisan ile ifade etti. Türkiye’nin büyük bir şef, cihanın harikulade beynelmilel bir sima, İngiltere’nin büyük bir dost gaip ettiklerini söyledi.”21 

11 Kasım 1938: Türkiye’nin Tahran Büyükelçisi Enis Akaygen Ankara’ya şunları telledi: 

“Reisicumhurmuz Atatürk’ün ebedi ufulü daolayısile Saray-ı Şehinşahi ve Hükûmet bir ay resmi matem ilan etmiştir. Şehinşah Hazretleri tedfin merasiminin sonuna kadar İran’da askerî ve resmi diğer emakin üzerine ve ecnebi memleketlerdeki İran mümessilliklerinde bayrağın yarıya çekilmesini emir buyurmuştur. Bu irade-i Şehinşahi bugün bütün gazetelerde ilan edilmiştir.” 22 

11 Kasım 1938: Sovyetler Birliği Merkez İcra Komitesi Reisi Kalinin, Türkiye Cumhurbaşkanı Vekili Abdülhalik Renda’ya şu telgrafı çekti (çeviri): 

“Dost Cumhuriyetin, ismi büyük Türk milletinin istiklal ve refahı için olan kahramanca mücadelesinin bütün devresini sembolize eden yüksek Başkan Kemal Atatürk’ün vefatı haberlerinden pek ziyade müteheyyicim. 
Bu acı vesileyle samimi taziyelerimi kabul buyurunuz.”23 

11 Kasım 1938: Sovyet Dışişleri Bakanı Litvinov, Türkiye Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü Aras’a şu telgrafı çekti (çeviri): 

“Türkiye istiklalinin ve barış davasının yorulmaz mücadelecisi ve Türk-Sovyet dostluğunun bânisi yüksek devlet adamı Kemal Atatürk’ün ölümü haberlerinden pek ziyade mütessir ve müteheyyiç olarak samimi ve candan taziyelerimi arza müsaraat eylerim.”24 

12 Kasım 1938: Türkiye’nin Kahire Elçisi Şevki Alhan şunları telledi: 

“ Atatürk’ün vefatı kendisini saygı ile seven bütün Mısır’da büyük acı uyandırdı. Matbuat, yazılarında O’nun yarattığı ölmez eserlerden bahsederek milletimize derin taziyelerini sunuyorlar.* Sureti mahsusada İskenderiye’den gelen Başmabeynci, Majeste Kralın, Meclis Reisi parlemanın taziyelerini, Hariciye Nazırı ile müsteşarı ayrı ayrı gelerek hükûmetin teessürlerini tebli ettiler. Diğer taraftan Kral ailesine mensup prens ve prensesler ile pekçok dost Mısırlılar acılarını bildirmek üzere âcizlerşni ziyaret ettiler. Hükûmetin kararile 
cenaze merasiminin sonuna kadar Parleman ve resmi devair bayraklarının yarıya indirileceği maruzdur.”25 

* Bir örnek: 11 Kasım 1938 günlü El Ahram gazetesi şunları yazmıştı: 

“Mustafa Kemal öldü. O, Türk milletinin atası ve son asırların yetiştirdiği en büyük adam. Türkiye’yi kulluktan kurtaran, istilacılara karşı saldırı ateşini yakan, savaş meydanlarında ona başbuğluk edip kurtuluş sahiline çıkaran adam öldü...Tarih onun adını ebedileştirecektir...
Bütün Şark âlemi, Türk milletine en derin taziyelerini sunar. Dün ölümünü öğrendiğimiz Atatürk’ün, dünyanın en büyük adamı olduğunu tarihin kaydetmesi hiç de uzak değildir...” (Ayın Tarihi, II. Teşrin 1938 No. 60 Mükerrer, sç 194) 

13 Kasım 1938: Türkiye’nin Sofya Elçisi Şevki Berker Ankara’ya şunları bildirdi: 

“Başvekil, Atatürk’ün cenaze merasiminde bulunmak üzere Kral namına Saray Nazırı General Panof’u, Hükûmet namına General Daskalof’u ve ordu namına da Sofya garnizonu kumandanı General Bukakşi ve 72 nefer, 5 zabit ve 6 zabit vekilinden mürekkep bir kıtayı asker, ye göndermeye karar verdiklerini söyledi...Kral’ın Atatürk’e karşı beslediği yüksek takdir hislerile merhumu müşarileyhin vaktiyle Ataşemiliter olarak Bulgar ordusu ile temasını ve Bulgaristan’a karşı gösterdiği dostluk hislerini ve Harbi Umumide Türkiye-Bulgaristan ordularının silah arkadaşlığını nazarı itibara alarak bu merasime hakiki bir dostluk tezahürü ile iştirak etmek arzusunu izhar ettiğini 
ve bunu da ilk defa olmak üzere bize karşı yaptığını söyledi.” 26 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

10 Nisan 2017 Pazartesi

Azerbaycan Tarihçiliginin Gelişimine Yeni Bakış BÖLÜM 2


Azerbaycan Tarihçiliginin Gelişimine Yeni Bakış BÖLÜM 2



Azerbaycan Tarihşünaslığının Analizi 

Bu sürece işte XX yüzyılın 20-30 yıllardan başlanılmıştır. Azerbaycan tarihşünaslığının tahliline dair ilk eser A.Gubayduline aittir. 1930 yılında A.Gubaydulinin “10 yıl içinde Azerbaycan'da tarih biliminin gelişimi” adlı küçük hacimli eseri yayınlanmıştır. Bu eserde 1920 yılından sonra özellikle Azerbaycanı tetkik ve tetebbö cemiyyetinin (1923-1929) yapılmasının ardından Azerbaycan'da tarihi bilimsel eserlerin oluşturulmasının hızlandırılması gerekirdi. Azerbaycanda tarihşünaslığının gelişimini yansıtan bir sonraki küçük eser İ.Ceferzade ve Z.Yampolskiye aittir. Onların “20 yıl boyunca Azerbaycan tarihinin öğrenilmesinin sonuçlarına dair” (SSCB EA Azerb. Fil. Haberleri, 1940, . 2, s. 65-71) adlı eseri 1940 yılına kadar ülkenin tarihine ilişkin araştırma çalışmalarının bir özeti verilmiştir. H.İmanovun “Azerbaycan tarihşünaslığı meseleleri. Bizim başarılarımız ve yakın görevlerimiz “- (SSCB EA Az.rb. Fil. Eserleri, 1936, XXX, s. 161-164) ve “Azerbaycan tarihşünaslığı meseleleri. 15 yıl boyunca Azerbaycan SSC de bilim “(Bakü, 1936) eserlerinde ise ilk kez tarihşünaslık sorunları ve önümüzde duran önemli görevler az da olsa analiz edilmişdir.Tarihşünaslık meseleleri Y.Pahomofun “Azerbaycan'ın eski tarihinin öğrenilmesine dair (Chronicle) “- (SSCB EA Azerb. Fil. Haberleri, 1940, . 6, s. 117) adlı küçük makalesinde de yansır. Şunu da belirtmek gerekir ki, geçen 
yüzyılın 20-30 yıllarında bu alana ilk önce tarihçilerle birlikte, edebiyat ve kültür adamları da dikkat etmişler. Öyle ki, Y.V.Çemenzeminlinin “Azerbaycan yazarları tarihimiz hakkında” - (Maarif ve kültür, 1926, . 7) adlı makalesinde, Azerbaycanlı yazarların Azerbaycan tarihi hakkında söyledikleri esas fikirleri müzakere etmiştir. H.Sadiqin “Gülüstani-İrem” - (Maarif ve kültür, 1926, . 4) adlı makalesi A.Bakıhanofun aynı adlı eserinden bahsetmiştir. Salman Mümtaz ise “Şeki hanlarının kısa tarihi” - (Maarif işçisi 1929, . 2-3) - makalesinde Şeki hanları hakkında mevcut olan bu kaynak eseri tahlil etmeye çalışmıştır. Azerbaycan tarihşünaslığının gelişimine dair 40-50 yılları döneminde de bazı küçük bilimsel eserler ele alınmaktadır. A.Alizade ve V.N.Leviatovun “Azerbaycan SSR-de tarih bilimi” - (Az. SSR EA Haberleri, 1947, . 10, s. 125-135) adlı eserinde tarih biliminin genel gelişim kanunauyğunluklarına geniş yer verilmiştir. Bu dönemde, tarihin ayrı bölmelerinin gelişiminin düzeyini yansıtan bilimsel eserler de meydana gelmiştir. Azerbaycan tarihşünaslığına dair 60-80 yıllarında, artık sadece küçük makaleler değil, komple monografiyalar (manuel) yazılmağa 
başlanmıştır. A.N.Quliyev, İ.M.Hasanov ve İ.V.Strigunofun “XIX yüzyılda ve yirminci yüzyılın başlarında Azerbaycan'da tarih biliminin gelişimi” (Bakü, 1960) adlı eserinde, belirtilen dönemde Azerbaycan'da tarih biliminin gelişme dinamiği analiz edilmiştir. 

Bu eser XIX yüzyılın I yarısında tarih biliminin gelişimi, XIX yüzyılın ikinci yarısında tarih bilimi ve yirminci yüzyılın başlarında tarih ilmi olmak üzere üç büyük bölümden ibarettir ve burada tarihşünaslık sorunları derin analizini 
bulmuştur. Z.İ.İbrahimof ve Y.A.Tokarjevskinin “Azerbaycan'da Sovyet tarih biliminin gelişimi” (Bakü, 1964) adlı eseri ise birincinin bir tür devamı olarak değerlendirilmelidir. A.Hüseynzadenin “XIX yüzyılın ikinci yarısında Azerbaycan tarihşünaslığı” (Bakü, 1967) eserinde bilimsel tahlillere daha geniş yer verilmiştir. Azerbaycan tarihşünaslığı meseleleri 1965'te Moskova'da yayınlanan 
“SSCB'de tarih biliminin tarihi oçerkleri” adlı topluda fazla yansımıştır. Bu topluda XI-XVII yüzyıllarda Azerbaycan tarihşünaslığı, XVIII yüzyılda Azerbaycan tarihşünaslığı, XIX yüzyılın I yarısında Azerbaycan tarihşünaslığı gibi büyük makalelerde, Azerbaycan'da tarihi bilgilerin gelişme dinamiği somut şekilde aydınlatılmıştır. Azerbaycan tarihşünaslığının gelişiminde A.Sumbatzadenin 
de büyük rolü olmuştur. O, Azerbaycan tarihşünaslığının gelişimine dair bir takım değerli makaleler sunmuş ve bu alanı zenginleştirmişdir. Bu makale ve eserler sırasında Modern aşamada Azerbaycan tarih biliminin gelişimi - (....... ......., 1972, . 12), XIX-XX yüzyılın başlarında Azerbaycan tarih biliminin oluşumu - (Az. SSR EA Haberleri, tarih, felsefe ve hukuk serisi, 1974, . 1), 70'li 
yıllarda Azerbaycan'da tarih biliminin gelişimi - (....... ......., 1981, . 2), 1975-1979 yılları arasında Sovyet tarihşünaslığı, (Moskova, 1979), 1970-1974 yıllarında Sovyet tarih bilimi - (Az. SSR EA Haberleri, tarih, felsefe ve hukuk serisi, 1975, . 2) ve başka denemeleri, görüldüğü gibi farklı dönemlerde ve genel olarak Azerbaycan tarihşünaslığının esas gelişme yönlerinin dinamiği analiz edilmişdir. A.Sumbatzadenin en büyük fedakarlığı ve bu alana hüsusi hizmeti Azerbaycan tarihşünaslığına dair ilk ve tek genelleştirilmiş eser çıkarmasıdır (Bakü, 1986). Onun bu eseri “XIX-XX yüzyıllarda Azerbaycan tarihşünaslığı” adlanır. Malesef bu eser rus dilinde çap edilmiştir. Müellifin bu eserini XIX-XX yüzyılın 80'li yıllarının ikinci yarısına kadar Azerbaycan tarihine dair tarihçilerin yazdığı birkaç eserlerin tahlili gibi de adlandıra biliriz. Bahsedilen eserde ilk defa olarak “Azerbaycan tarihşünaslığı” teriminin ikili özelliğinin - onun hem Azerbaycanlı bilim adamları tarafından Azerbaycan tarihi üzere yapılan araştırmalar, hem de diğer milletlerin tarihçilerinin öz devletleriyle ilgili yazdıkları tarihi olaylarla kapsadığının dikkate alındığını vurgulamışdır. Odur ki, biz Azerbaycan'ın çeşitli dönem tarihşünaslığını yorumlarken de bu döneme dair ister Azerbaycanda, isterse de ötesinde meydana gelmiş araştırmaları, yayınlanan ilk kaynakları vb. hakkında bilgi vermeli ve böylece zamanın tarihşünaslığının bugün için nispeten geniş manzarasını canlandırmalıyık. 

Bu dövreden sonra da sırf tarihşünaslık eseri meydana gelmemiş ve ayrı-ayrı tarihçiler yalnız tetkik etdikleri mövzularla ilgili eserlerinin giriş hissesinde az da olsa melumat vererek problemin tarihşünaslığını esaslandırmaya çalışmışlar. Bunardan İ.Aliyev, Z.Bünyadof, M.Şerifli, F.Memmedova, S.Aşurbeyli, S.Qaşqay, M.İsmayılov ve başka tarihçi-bilim adamları kendi eserlerinin araştırması 
sırasında bahsettikleri zamanın tarihşünaslık meselelerini kendi eserlerinin giriş bölümünde ayrıntılı olarak vermekle yetinmişlerdir. 

Bulgular 

Dönemin önemli meselelerini sistemleştirib sunmak için XX yüzyıl tarişünaslığının başarıları, ayrıca ilk kaynaklara geniş atıf yapılarak Merkezi Devlet Tarih Arşivi, Merkezi Devlet Askeri Tarih Arşivi, Petersburg MDTA-da, Gürcistan Tarih Arşivi'nde, Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Arşivi'nde (ARDA), Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Tarih Arşivi'nde (ARDTA), Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Siyasi Partiler ve Sosyal Herekatlar Arşivi'nde (ARDSPİHA), Azerbaycan Devlet Bilim ve Kültür Tarihi Arşivi'nde (ARD.İTA) toplanan malzemeler, ayrıca vaktiyle baskı yüzü görmüş kaynaklardan, o dönemin çok sayıda basın materyalleri geniş kullanılmış, Azerbaycan (Azerbaycan ve Rusça),Kaspi , Znamya Truda , İskra , Açık söz , Naş put,Zarya, İttihad , Nabat , İstiklal gibi süreli yayınlar bir sıra meselelerin vurgulayarak değerli kaynak rolünü oynamıştır. Bu soruna henüz yirminci yüzyılın başlarında muhacir hayatı yaşayan fikir adamları eserler ithaf etmekle Avropa ve Amerika tarihşünasların dikkatini çekmiş ve sorunun objektif manzarasının oluşturulmasında önemli rol oynamışlardır. 

XX yüzyılın 80'li ve 90'lı yılların tarihşünaslığından konuşurken, öncelikle, Azerbaycan Tarihi kitaplarının yayınını söylemeliyiz. Tarih Enstitüsü'nün çalışanları tarafından hazırlanmış Azerbaycan tarihi İ.Aliyevin editörlüğünde 1993 yılında Türkçe, 1995 yılında Rusça, 1994 yılında yeni Azerbaycan Tarihi ise akademik Ziya Bünyadof ve Yusuf Yusifovun değişikliği ile ve 1996 yılında S.Aliyarlının redaktesile yayımlandı. Yüzyılın 70-90 yıllarının uzman tarihçileri M.İsmayılov, T.Veliyev, M.Musayev, ..Umayev, Q.Cavadov, Y.Alesgerov, S. Aliyarov, M.İbrahimov, I.Bagirov, L. Hesenova, H . Hesenov, Z. Qafarova, Ş. Kerimov, V.Samedov, M.Gülmalıyev ve b. Azerbaycan'ın sosyo-ekonomik, siyasi ve kültür tarihi üzere çok sayıda monografi ve bilimsel makaleler yayınladılar. Onların çoğu Azerbaycan'ın sosyo-ekonomik tarihine aittir: XIX-XX yüzyılın başlarında Azerbaycan'ın sosyo-ekonomik yapısı, Azerbaycan köyünün sosyo-ekonomik yapısı, Azerbaycan'ın sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi, petrol endüstrisinin tarihi, Azerbaycan'da tarım, toprak sahipliği ve topraktan istifade, petrol üretimi ve Rusya ekonomisi, ekincilik meseleleri vb. Fakat, Sovyet döneminde daha çok 1917-ci il olayları ve Cümhuriyyet devri haric 20-80-ci il hadiseleri dikkat merkezinde olduğundan Azerbaycanda ilk bağımsız devletin tarihi kölgede kalarak bilerek ten unutdurulmuş ve onun siyasi elitasına leke vurulmuşdur. Bu resmi devletin ideolojisine hizmet etdiginden derslik ve kitaplarda bu devrin tarihinin yazılmasına yasak koyulmuştur. 

Genel olarak 1920-1990 yılları tarihşünaslığını üç döneme ayrılabiliriz: 20-30-cu illerin marksist tarihşünaslığı, 40-80 yılların ulusal komunist tarihşünaslığı, 90'ların liberal-ulusal tarixşünaslığı. Azerbaycan'da Marksist tarih şünaslığının esas temsilcileri 1921-1931 yıllarında Kırmızı Professura Enstitüsünü bitirmiş mezunlar idi. Onlar 1917-1920 yılları kapsayan devrim dönemini dünya kapitalizminin tam çürüme aşamasında işçileri burjuvazinin zulüm ve istismarından yayınlayacak dünya inkilabının ilk müjdecisi gibi kaleme alıyorlardı. 1917-1920 yılına dikkat çeken tarihi eserlerin muellifleri  A.Rayevski, Y.Ratgauzer, N.Pçelin, A.Popof, S.Sef, A.Steklof, A. Dubner vb.olayları inceleyerken tarihi realitenin ayrıntılarını ilgi göstermek, olayların izahında ideolojiye öncelik vermek, kaynaklardan geniş iktibas getirmek vb. gibi özel yaklaşım tarzı göstermiştir. Onların eserlerinden sonrakı Sovyet tarihçileri nin sık sık müracaat ettiklerini de görüyoruz. XX yüzyılın 80'li yıllarının sonlarından  itibaren dünya tarihi  gelişiminde önemli değişikliklere neden olan siyasi prosesler başlandı. Bu gelişmelerin en önemlisi, yirminci yüzyıl dünya tarihinde en önemli rol oynayan SSCB devletinin zayıflaması ve 90'ların lap 
öncesinde (1991 yılında) dağılması ile ilgiliydi. SSCB devletinin zayıflaması ile, bu devlette yaşayan halkların bir çoğu, daha doğrusu müttefik cumhuriyetler bağımsızlığa doğru can atmaya başladılar. 
Bu alanda öncelikle olaylar milli çatışma zemininde yaşanan süreçlerle gözlemlenmektedir. 

Tüm bu siyasi gidişatta SSCB'nin müttefik cumhuriyetlerinden biri olmuş Azerbaycan aktif yer alıyordu. Azerbaycan'da en önemli sosyo-sosyal olaylar 1988 yılının başlarında, Ermenistan SSC'nin Dağlık  Karabağ'a sonraki davasından sonra başlanmıştır. SSCB hükümetinin ileri sürdüğü tanıtım ve onarım politikası ile ilgili, ülkede bir takım siyasi kurumlar meydana gelir ve faaliyet gösteriyorlardı. Nihayet, 1991 yılında SSCB'nin yıkılması ile ilgili Azerbaycan SSR denilen II Cumhuriyet, kendi yerini bağımsız ve egemen III Cumhuriyete verdi. 1991 yılının 18 Ekim Azerbaycan kendisini bağımsız ilan etti ve kısa sürede bu bağımsızlık dünya devletleri tarafından tanındı. 

Bağımsızlık elde edildikten sonra, ülke bir takım zorluklarla karşı karşıya kaldı. Bu zorluklar öncelikle Ermenistan'ın Dağlık Karabağ iddiası ile Azerbaycan ilan edilmemiş savaşı ile seciyyelenirdi. İkincisi, ülkede yaşanan siyasi olaylar ve iktidar farklı grupların mücadelesi ülkede siyasi çatışmaya ve sosiyal karmaşıma neden oluyordu. Üçüncüsü, SSCB döneminde oluşturulan ekonomik sistemi dağılmış, yenisini ise şimdilik yaratmak mümkün değildi, ülkede ekonomik gelişme tamamen aşağı düşmüş ve bu da nüfusun sosyal durumunun ağırlaşmasına neden oluyordu. Tüm bu faktörler ülkede toplumsal-siyasi kaosun oluşmasına yardımcı  olur, bu ise ülkede bütün alanlarda, özellikle bilim ve kültür alanında önemli gerilemelere neden olurdu. Fakat zaman zaman yeni oluşmuş bağımsız III Cumhuriyet bu sıkıntıların bir çoğunu ortadan 
kaldırmayı başardı ve 90'ların belli zorluklarından sonra, nihayet XXI yüzyıldan belli bir sabit gelişme yoluna geçebildiyse, yeni bağımsız devlet kendi Dağlık Karabağ sorununu çözemedi. Ümit etmek olur ki, bu sorun da kısa sürede çözülecektir ve bu alanda da önemli bir istikrar elde olunacaktır. XX yüzyılın 80 yılların sonlarından ülkede oluşan kargaşa döneminde, tarih biliminin de gelişmesinde belli gerilemeler fark edilirdi. Fakat bütün bunlara rağmen, tarihi sorunların objektif ögrelilmesi araştırmacılar için, bağımsız devlette geniş yollar açmış, Sovyet döneminde araştırma alanında konulan tüm yasaklar ortadan kaldırılmıştır. Azerbaycan kendi bağımsızlığını yeniden yaptığı andan tarihimizin olgular temelinde araştırma zorunluluğu, geçmişte öğrenilmesi yasak edilen, ayrıca yetersiz araştırılan, tahrif edilmiş problemler araştırmacıların dikkat merkezine dönüşmüştür. Ülkede oluşan yeni yeni üniversitelerde, beliren tarih ve diplomasi fakülteleri, çeşitli sorunlara adanan bilimsel konferansların kapsamının artması, tetkik olunması, konulara dair tüm setlerin dağılması ile tarih biliminin daha yoğun gelişmesi için esaslı zemin yaratıyordu. Belirtildiği gibi, yeni bağımsızlık kazanmış ülkede ilk zamanlarda Azerbaycan tarihine dair genelleştirilmiş eserlerin yazılması geniş yer almıştır ki, bu da 1997 yılından yeddicildlik Azerbaycan Tarihi nin yayınlanması ile sonuçlandı. 

Yeddicildlik Azerbaycan Tarihi nin basılması, tarihimizin çeşitli sorunlarına ve tarihşünaslığa dair araştırmaların yazılmasına dikkat artırmış oldu. Modern aşamada Azerbaycan tarihinin öğrenilmesi alanında genel nitelikli eserlerden ayrı ayrı değil, bütün olarak alınan şahıslar hakkında kısa arayışın verilmesi de sonraki araştırmalar için tutarlı zemin yaratıyordu. S.Ahmetovun Azerbaycan tarihinden yüz büyük şahsiyet (Bakü, 2006), V.Guliyevin Tarihte iz bırakan şahsiyetler (Bakü, 2000), N.Yaqublunun Azerbaycan lejyonları (2005), M.Zülfükarlının Azerbaycanı kimler yönetip (Mayıs 1918, Ekim 2003), (Bakü, 2006), M.Caferinin Azerbaycan'ın ünlü hükümdarları ve siyasi figürleri (2002), S.Qasımovanın Mirza Kazımbey: Doğu ve Batı arasında köprü (Bakü, 2014 ) kitaplarında Azerbaycan'ın ünlü kimliklerinin halkımızın tarihi kaderinde yaptıkları ve Ulusal-siyasi, devlet tarihimiz hakkında bilgiler verilmiştir. Modern aşamada Azerbaycan tarihşünaslığı önünde duran bazı görevler, bu günkü durumu ve gelecek gelişme perspektifleri hakkında da bir takım eserler yayınlanmış ve bu problem incelenmiştir. E.Madetli Azerbaycan gerçekleri İran tarixşünaslığında (Bakü, 2011) adlı monoqrafiyasında Azerbaycan tarihinin tüm dönemlerini saxtalaşdırmağa kalkışan İran-Fars tarihçilerine verilmiş tarihi esaslara, yoğun bilimsel araştırmalara dayalı esaslı cevaplardan biridir. Yazar yazıyor ki, “İranlı tarixşünaslıar ilk kaynaklarla, gerçek tarihi gerçeklerle hesaplaşmaya Arap hilafetinin çöküşünden sonra Azerbaycan ve İran topraklarını ve diğer komşu ülkeleri yöneten tüm Azerbaycan-Türk sülalelerini, özellikle Safevîleri, Kacarları, Afşarları, bu sülalelerin seçkin temsilcileri olan Şah İsmail, Şah Tahmasp, Şah Abbas'ı, Nadir Şah Afşarı, Ağa Muhammed şah Kacarı 
ve diğer Azerbaycan-türk hükümdarlarını da İran-fars hükümdarları gibi kaleme vermekten çekinmiyorlar”. (Medetli, 3). 

Tarihşünaslık biliminin son dönemini bağımsız III Cumhuriyet döneminde tarih biliminin gelişmesini de koşulu olarak aşamalara ayırabiliriz. Örneğin XX yüzyılın 90'lı yıllarında tarih biliminin gelişiminde yeni fikirlerin oluşması ve özgür fikir söyleme ilkelerinin gelişmesi. XXI yüzyılın başlarında (2000-2016 yılları) tarih biliminin araştırma yönleri Azerbaycan tarihşünaslık biliminin gelişmesinin dövrleşdirilmesinin kısa özetinin verilmesi, gelecek araştırmalar tarafından yeni yeni okumaya ve bü dövrleşmeye değişiklikler yapıp bilimsel sonuçlar üretmeye  olanak tanır. 

Azerbaycan'da tarih biliminin tarihşünaslıq açısından öğrenilmesi en genç alanlardan biri olsa da onu da belirtmek gerekir ki, sırf Azerbaycan tarihşünaslığına dair yayınlanan eserler parmakla sayılabilir. 

Bu nedenle, bu alanda büyük boşluk oluşmuş ve Azerbaycan tarihşünaslığında dair şimdilik hiçbir ders kitabı olmamasına yol açmıştır. Sovyet döneminde yazılmış bir kaç eser Sovyet tarih şünaslığının içerisinde verilmiş ve bunların çoğu Sovyet ideolojisinin etkisi altında yazıldığından bu eserleri incelerken onlara çok dikkatle yanaşılmalıdır. 

Sonuç 

Son yıllarda, fikir plüralizmine geniş meydan verildiği koşullarda bağımsız ülkede yaşanan siyasi, ekonomik ve manevi süreçlere uygun populist çıkışlar tarihçilerden tarihi gerçekleri bilimsel temelde ortaya çıkarmayı ve değerlendirmeyi gerektirir. Sovyet döneminde marksizm-leninizm metodologiyasına dayalı tarihşünaslık tebliğ olunurdusa, Azerbaycan bağımsızlığını kazandıktan sonra tarih biliminin ulusal kavramsal yönü oluşmuş ve tarihimizin yeni bir açıdan çalışma sonucunda tarihşünaslık alanında yeni eserlerin oluşmasına da neden olmuş, bu devre tarih şünaslık yeni aşamaya girmiştir. Bu adım bir takım sorunların tarih şünaslığına dair eserlerin meydana gelmesiyle açıklanabilir. Yeni dönem araştırıcı ilim adamları çalışmalarında belirli dönem veya somut  soruna dair yazılmış eserleri bir araya toplamaya gayret göstermekle onları özgürce, hiçbir ideolojiye uymadan çözümlemeye çalışmışlardır. Ancak, unutulmamalıdır ki, böyle eserler de bizim tarix şünaslıkda şimdilik çok azınlık ve hatta toplam “birkaç” terimi ile tarihşünaslıkda kendi yerini buluyor. Böyle eserlerden Y.Seferovun “Azerbaycan'ın eski, erken, ortaçağ döneminin tarixşünaslığı” (Bakü, 1997) eseridir. 

Yazar Azerbaycan'ın eski dönemine adanmış eserleri biraraya toplamaya gayret etmiş ve buna neredeyse ulaşılmıştır. 

Bu açıdan Y. Seferov esasen Kafkas Albanyası ve Atropatena tarihine şu veya bu derecede değinen eserlere öncelik vermiştir. Diğer eser A.İsgenderovun 
tarihşünaslık sorunlarıyla ilgili iki monografisi “1918 yılı Mart katliamının tarixşünaslığı” (Bakü, 1997) ve “Azerbaycan'da Türk-Müslüman soykırımı sorununun tarixşünaslığı” adlı eserleri bu alanda atılan başarılı adım olarak kabul edilebilir. Yazarın her iki eseri Rusya İmparatorluğu dağıldıktan sonra Güney Kafkasya'da, ayrıca Azerbaycan'da oluşmuş kargaşa döneminin tarihine açıklık getirmek açısından çok değerlidir. A.İsgenderovun eserleri hem de tarih şünaslığımızda ilk kez 1917-1918 yıllarında Ermeni-Azerbaycan ilişkilerinin gerginliğini ve bu gerilimin Azerbaycanlıların çeşitli yerlerde genosidi ile sonuçlanması meselelerini açıkça yorumlamış ve tarihşünas alim bu sorunları ciddi tahlil etmiştir. M.Aliyevin “Kuzey Azerbaycan'ın Rusya tarafından işgalinin tarixşünaslığı”  (Bakü, 2001) adlı eseri ise Azerbaycan'ın Kuzey bölümünün Rusya İmparatorluğu tarafından işgal edilmesi konseptini tüm açıklığı ile ortaya koymuş ve tasdik etmiştir. Eserde bu onaya giden uzun prosesli tarihşünaslık yolu ve kavramlar birbirini takip etmesi ( “işgal”, “nispeten az bela”, “birleştirme”,terkibine dahil olma”.) yüksek düzeyde incelenmiştir. 
M.Zülfükarlının “Azerbaycan Tarihi, II Cumhuriyet döneminin tarixşünaslığı” (Bakü, 2001) eseri de Azerbaycanda sorunlu tarih şünaslığa adamış eserlerden biridir. Tarixçi tarihi eserleri ve görüşleri ciddi girişimle saf-çürük etmeye çalışmış ve bunun üstesinden gelmiştir. Bu eserde tarihşünaslıkda daha büyük adım atmaya gayret gösterilmiştir. Z.Hacıyevanın “Karabağ Hanlığı'nın tarixşünaslığı” (Bakü, 2010) adlı monoqafiyasında, Karabağ Hanlığı'nın tarihine değinen ve ondan bahseden 200'den fazla tarihi eserin tahlilini bildirdi. Tarihçi ilk olarak XIX yüzyılın ortalarında hanlığın tarihine adanmış ve ondan 
bahsetmiş eserleri, (Bölüm I, s.6-57), daha sonra XIX yüzyılın ikinci yarısında yazılmış Karabağnameleri (Bölüm II, s. 58-138), ayrıca 40-50 ve 60-80 yıllarında Karabağ Hanlığı'nın Sovyet tarixşünaslığında (III, s.139-168) ve bağımsızlık dönemi Azerbaycan tarihşünaslığında hanlığın tarihinin öğrenilmesi (IV, s. 169-182) devamlı olarak analiz etmiştir. 

Eserin V bölümünde (s. 183-212) Karabağ Hanlığı tarihinin Ermeniler tarafından sahteleştirilmesi sorununa açıklık getirilmiştir. Müellif eserinin son bölümünü (VI, s. 213-236) Karabağ Hanlığı'nın tarihinin Türkiye ve İran tarihşünaslığında tetkiki seviyesini belirlemiştir. Z.Hacıyeva “İrevan Hanlığı'nın tarixşünaslığı” (Bakü, 2012) adlı bir sonraki monografiyasını da Karabağ Hanlığına adadığı eserde olduğu sistematikaya uygun tahlil etmiş ve İrevan Hanlığı tarihinin bazı makamlarına açıklık getirilmiştir. E.Medetlinin “Azerbaycan gerçekleri İran tarihşünaslığında” (Bakü, 2011) monografisini Azerbaycan tarihinin tüm 
dönemlerini saxtalaşdırmağa kalkışan İran-Fars milletçilerine verilmiş tarihi esaslara dayalı esaslı cevap olarak değerlendirmek mümkündür. Azerbaycan tarihini sahteleştirmegi kendine meslek seçen İran tarihçileri ilk kaynaklara istinad etmeden kendi isteklerine uyğun şekilde tarihi olayları sahteleş tirmişdiler. T.Necefli ise “Karakoyunlu, Akkoyunlu devletlerinin tarihi çağdaş türk tarixşünaslığında” (Bakü, 2000) adlı eserinde Türk yazarlarının Karakoyunlu ve Akkoyunluların kökeni sorununun Türkiye tarihşünaslığında yansıması yönlerini incelemiştir. XIX yüzyılın aydınlanma hareketi ve onun Avrupa maarifçilerinden farklı şekilde meydana gelerek gelişimi konularına dikkat çeken S.Gasımovanın “XIX yüzyılda eğitimci-demokratik hareketin tarixşünaslığı” 
(Bakü, 2014) eseri aracılığıyla komple devre açıklık getirilmiştir. Görüldüğü gibi, Azerbaycanda tarihşünaslık biliminin gelişimi yolunda bu alanda yazılan eserler azlık teşkil edir. H.Halilinin 2010 yılında yazdığı “Sovyet tarihşünaslığı-milli ölüm ilmi” (Halilli, 388-389). ) adlı monoqrafiyasında, Sovyet tarixşünaslığının esas meselelerini eleştiri ettikten sonra, modern aşamaya de değinerek yazıyordu: “Maalesef, itiraf etmeliyiz ki, genel olarak Azerbaycan tarihşünaslığı bağımsızlık yıllarında sosyal-manevi varlığın yasa ve kategorilerine referans yaparak bilimsel seviyeye yükseltmek yönünde esaslı bir iş görmemiştir. Tek tek tarihçilerin eserleri dışında, Azerbaycan tarihşünaslığı, Sovyet tarixşünaslığının ideolojik sistemini ve araştırma metodunu halen devam ettirerek, bağımsız devlet 
kuran halkımızın varisi olduğu milli-manevi servetlere bilimsel düzeyde kavuşması yönünde yeterli önlemler yürütmek mümkün değildi, çünkü Sovyet tarihçileri neslinin büyük çoğunluğu yeni bilimsel ve milli fikirleri beşiyindece boğmakla kendi varlıklarını koruyup saklamakta devam ediyor. 

Tartışma 

Bu düşünceden çıkış etmekle ümit edebiliriz ki, gelecekte Azerbaycan tarihşünaslığının yeni yeni daha samballı eserleri oluşacak ve bu alanda daha başarılı adımlar atılacaktır. Şu anda tarihşünaslığa ilgi ve eğilimin artma icabı bize böyle iyimser sonuç çıkarmaya izin verir. Ne kadar ki, toplumda insan yaşıyor, orada o insanın tarihi ortaya çıkar ve onun tarihinin tarihini yazmaya da gerek duyulur. 

Bununla da teklif ederdim ki, Azerbaycan'ın hem komşu devletlerle ilişkisine dair, hem de bilavasite Türk devletlerinin tarihine dair yazılan ve belli olan kaynaklar Azerbaycan tarihşünaslığında yer bulsun, türk tarihşünaslığında da azerbaycan tarihçilerininin eserlerine istinad edilsin.Tarihşünaslığın gelecek perspektifleri de ele bu devletlerin emeğinin sonucu olan ortak tarihşünaslık eserinin meydana getirilmesinden ibaret olmalıdır.Tarihi olduğu gibi kabul etmek, anlamak ve olduğu gibi değerlendirmek için tarihşünas alimler kendilerinin profesyonel seviyesini koruyarak Azerbaycan tarihinin objektif, gerçekçi tarihini analiz etmeli ve bundan çekinmemelidir. Bu gün tarihimizle bağlı ne varsa hepsi derinden öğrenilmelidir. Azerbaycan tarihinin ve tarih şünaslığının modern talepler seviyesinde yazılması için belge ve kaynakların araştırılması, ayrıca zengin çoxcehetli fiilen malzemelerin tam anlaşılması alanında büyük çalışmalar yapılmalıdır. Geniş kamuoyunun tarihi 
bilgilere, vatan tarihine ilginin arttığı bir zamanda bu telabatların ödenmesi için tarihşünas alimlerin üzerine çok büyük sorumluluk düşüyor. İnamla ve kesin onu da vurgulamak isterim ki, Azerbaycan ve Türkiye tarihşünas alimlerinin ortak emeği sonucunda kısa bir zaman diliminde çok büyük sonuçlar elde edebiliriz. 

Böylece, modern dönemin genel siyasi, sosyo-ekonomik özellikleri Azerbaycan tarihşünaslığının esas gelişme yönlerini belirlemeye ve tarihi araştırmalarda objektif bilimsel sonuçlar elde etmeye sevk etmektedir. Yeni bağımsızlık elde etmiş Azerbaycan Cumhuriyeti'nde, bağımsızlığın ilk yıllarında oluşan zorluklara rağmen, son yıllarda oluşmuş değerli tarihi-bilimsel eserler onu gösteriyor ki, gelecekte Azerbaycan tarihşünaslığında, ülkemizin tarihinin en karmaşık sorunları bilimsel olarak daha derinden incelenecek ve tarihşünaslığımız yeni yeni eserlerle zenginleşecektir. Son dönemlerde Milli Bilimler Akademisi Tarih Enstitüsünün tarihşünaslık alanında başarıları buna numune ola bilir.Son zamanlar çeşitli tarihi olayların tarihşünaslık açısından incelenmesine gençlerin de ilgisi artmış ve A.Alizade, A.Sumbatzade, M.Şerifli, S.Aşurbeyli, Z.Bünyadov, İ.Aliyev, S.Aliyarlı, M.İsmayılov, Y.Mahmudov, A.İsgenderov vb. tarihşünasların 
yaratmış olduğu okullar yeni nesillerin yetişmesinde önemi rol taşımaktadır. 


Kaynakça 

Aliyef, R. (1992) Azerbaycan nağıllarında mifik görüşler. Bakü: Neşriyyat 
Aliyev, M. (2001) Şimali Azerbaycanın Rusiya terefinden işğalının tarihşünaslığı. Bakü:Nurlan 
Alizade, A. Ve Leviatov, V. Azerbaycan SSR-de tarih ilmi. (Az. SSR EA Haberleri, 1947, .1) 
Azerbaycan tarihi (1994 ), (Z.M.Bünyadov ve Yusif Yusifovun redaktesi ile) Bakü:İlim 
Azerbaycan tarihi. (1996), (S.Aliyarlının redaktesile).Bakü:İlim 
Bakıhanof, A. (2001) Gülüstan-i İrem. Bakü:Mütercim 
Ceferzade İ, Yampolski Z. (SSRİ EA Azerb. Fil. Haberleri, 1940, . 2). 20 yil arzinde Azerbaycan tarihinin öğrenilmesinin neticelerine dair. 
Gasımova, S. (2014) XIX yüzillikde maarifçi-demokratik harekatın tarihşünaslığı. Bakü:Elm ve tahsil 
Hacıyeva, Z. ( 2010) Karabağ hanlığının tarihşünaslığı. Bakü:Tahsil 
İmanov, H. (SSRİ EA Azerb. Fil. Eserleri, 1936, XXX cilt). Azerbaycan tarihşünaslığı meseleleri. Bizim uğurlarımız ve yakın vazifelerimiz 
İsgenderof, A. (1997) 1918-ci il mart qırğınının tarihşünaslığı.Bakü: Nurlan 
İsgenderof, A. (2005) Azerbaycanda Türk-Müselman soykırımı probleminin tarihşünaslığı. Bakü:Adiloğlu 
Medetli, E. (2011) Azerbaycan hakiketleri İran tarihşünaslığında. Bakü:İlim ve tahsil 
Nemetova, M. (1959). XIV-XV asrlar Şirvanın tarihinin öğrelilmesine dair. Bakı:T.hsil 
Seferof, Y. (1997) Azerbaycanın kadim, erken, orta asrlar dövrünün tarihşünaslığı. Bakü:BDU naşriyyatı 
Segal, L. (Kafkas 1907, .204) .Qedim Albaniya ve onun şehirleri 
Seyidof, M. (1983). Azerbaycan mifik tefekkürü kaynakları. Bakı: İlim 
Sumbatzade, A. (1989) ,XIX-XX asrlarda Azerbaycan tarihşünaslığı. Bakü:İlim 
Şarifli, M. - (Az. SSR EA Haberleri, ictimai ilmler seriyası, 1959, . 6). IX-XV asrlar tarihinin oçerkler”ind. orta asr Azerbaycan tarihi meselelerinin işıklandırılmasına dair” 
Zülfükarlı, M. ( 2000) İkinci Respublika dövrünün tarihşünaslığı. Bakü:Nurlan 


***