Yüksekova etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yüksekova etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Şubat 2019 Pazartesi

TBMM ARAŞTIRMA KOMİSYONUMUZCA BİLGİSİNE BAŞVURULAN KİŞİLER., BÖLÜM 8

TBMM ARAŞTIRMA KOMİSYONUMUZCA BİLGİSİNE BAŞVURULAN KİŞİLER., BÖLÜM 8



 KOMİSYONUMUZCA BİLGİSİNE BAŞVURULAN KİŞİLERİN 09.11.2005 GÜNÜ ŞEMDİNLİ'DE MEYDANA GELEN OLAYI DEĞERLENDİRMELERİ.,

Tutanakların imzalanmaması meselesine, çok üzüldüğünü, kendisinin de şaşırdığım, emniyet yetkilisinin toplantı olmadığı,"Olmadığı için imzalamadım" 'Toplantı olmadı, sonradan geçmiş tarihli olarak imza atıldığı için imzalamadım" daha doğrusu "ben katılmadım, yardımcım da katılmamış" şeklindeki ifadesinin hatırlatılması üzerine, toplantının olduğunu onun katılmadığını, Jandarmanın istihbarat çalışması yaparken emniyete haber verip vermediği veya neden 
vermediği, Seferi Yılmaz'ı takip ederken emniyetle o istihbarı bilgileri paylaşıp 
paylaşmadıkları sorusu üzerine kendilerini haber elemanı kullandıklarını, haber verilmesi halinde Emniyetin de haber elemanı kullanabileceğini ve hareketin deşifre olabileceğini, Seferi Yılmaz merkezde polis bölgesinde olduğu için polisle paylaşmanız gerekmiyor mu? sorusuna paylaşacak durumun henüz gelmemiş olduğunu, olgunlaşma durumunda olduğunu, 5 Ağustos, 1 Kasım, 4 Kasım, paket meselesi artık bunlan toplama zamanının gelmiş olduğunu, zaten bu amaçla gidip onlara devredeceklerini, Değerlendirmelerinde Seferi Yılmaz'a Almanya'dan gelen paketin bomba olduğunu zaten iddia etmediklerini, doküman olabileceğini ancak ne olduğunun belli olmadığım, Patlamadan sonra Veysel Ateş ile bir telefon görüşmelerinin olduğunu, ancak bunun patlamadan hemen sonra olmadığını, patlama saatinde telefon konuşmasının çıkması halinde suçsuz olduğu halde bu suçu üstüne almaya razı olduğunu, Telefonlann dinlendiğini biliyor muydunuz? sorusuna, dinlendiğini tahmin ettiğini, Kendileri savcılığa çıkmadan bir iki gün içinde ifade vermeye giden olmadığını, Ondan sonra şu an ismini vermeyeceği karşı tarafın bir avukatının taraklan topladığını, 
O arama kayıtlan ne zaman çıkarılmış, ondan bilginiz var mı sizin? Birbirlerini 
aramalan ne zaman check edilmiş? olduğu sorulduğunda hepsinin aynı gün alınmış olduğunu, savcının 1 500 sayfa telefon konuşması elde ettiğini, 
Kendi telefonlarının olaydan önce dinlenmediğini, Şemdinli'de serbest kaldıktan sonra savcılıktan, ayın 18'i gibi Kendisinin ve Özcan İLDENİZ'in telefonlarının tutuklandıktan sonra bu süre zarfında dinlemeye alınmış olduğunu, 

Soru üzerine burada, istihbarat sisteminde MİT olsun, emniyet istihbarat olsun, 
jandarma istihbarat olsun şahısın deşifre olduğunu, bunun engellenemeyeceğini, ama faaliyetin deşifre oltnaması lazım geldiğini, 1995'ten beri aynı bölge görev yaptığı, normalde batıya gitmesi gerektiği, kalmasının sebebi sorulduğunda, Bingöl'deyken uzman çavuş olduğunu, Bingöl'den astsubaylığı kazandığını, şark hizmetini tam doldurmadan gittiğini, Diyarbakır'da dört yıl kaldığını, 
müteakiben şark için dilekçe verdiğini, iki yıl daha Bingöl'deki eksiği oraya saydırdıklarını, ondan sonra Antep'e gittiğini, Antep'in batı hizmeti sayıldığını, yani birilerinin özellikle kendisini oraya bırakmış olmadığım, hepsinin normal kanunî talep çerçevesinde gerçekleşmiş şeyler olduğunu, özel eleman konumunda olmadığını, ancak Kürtçe, Zazaca bildiğini, yöre insanı olduğunu, aşiret yapışım bildiğini, istihbaratta iyi bilgi topladıklarım, halkla da iyi 
kaynaştıklarını, çünkü aynı örf ve adeti bildiklerini, Selim Akyıldız'ın "Ben odaya girdiğimde Veysel Ateş telefonla konuşuyordu, ben kendisine ne yapıyorsun sen burada gözlem altında birisisin, konuşamazsın deyip telefonu aldığımda karşıdakinin Ali Kaya olduğunu öğrendim." dediği, kendisinin tersini söylediği 
hatırlatıldığında, 'Kur'an-ı Kerim'e el basarım ki benim dediğim doğru', Selim Akyıldız'ın orada olduğunu da o zaman bilmediğini, kendisi Veysel'in cebinden arayıp "ben terörle mücadele daire başkam" deyince öğrendiğini, Selim Akyıldız'ın kendisini direkt aradığını, kendisinin "Veysel alo" dediğini, "Ali Bey, ben Veysel değilim, ben Selim Akyıldız Terörle Mücadele Daire Başkam" dediğini, Bomba atılan pasaja hiç gitmediğini, pasajı Özcan'nın bildiğini, 
Sorulması üzerine 1 Eylül Dünya Barış Günü, Zağros İş Merkezine bomba atma olayı, Var Erciş otobüsünün altına bomba bırakma olayı, Huzur Et Lokantası önüne bomba atılma eylemlerin tamamını tereddütsüz PKK terör örgütünün yapağım, 1 Eylülde Hakkâri merkezde olduğunu, zaten mesajsız, deftere kaydetmeden, araçlarım bilmem ne yapmadan hiçbir görevlerinin olmadığını, 
Veysel Ateş'in 2001 yılından beri şubenin haber elemanı olduğunu, 2001 yılından sonra teşkilatta bir değişiklik olduğunu, İstihbaratın yeniden yapılandırıldığını, haber elemanlarının kayıt altına alınma sisteminin değiştiğini, 2003 yılından beri de kayıtlı haber elemanı olduğunu, 1 Eylül Dünya Banş Gününü DEHAP teşkilatının kutladığını, eylemin mantığının ne olduğu sorulduğunda, Hikmet Fidan'm PKK'lı olduğunu, DEHAP Genel Başkan 
Yardımcılığı yaptığını ama öldürüldüğünü, Faysal Dunlayıcı denilen Kani Yılmaz'ın PKK'nın Avrupa ERNK sorumlusu olduğunu ama ikisini de üstlenmediklerini, Şemdinli halkının Barzani'nin akrabaları olduklarını, Şemdinli'de Barzani ne derse onun olacağım, Türkiye Cumhuriyetinin yasalarının Şemdinli'de yüzde 100 geçerli olmadığını, ne sınıra ne de kaçakçılığa, ne örgüte sahip olunabileceğini, aşiret yapısı olduğunu, Barzani aşiretinin Herki, olduğunu, Gerdi'nin yansının Barzani'nin akrabası olduğunu, 1997 Çelik Operasyonunda gündüz kendileriyle beraber araziye gelen peşmergenin gece PKK ile beraber kendilerine ateş ettiğim, bu adamlardan hiçbir pakt hiçbir sınır  beklenemeyeceği ni, nihaî amaçlarının önce bölgesel kürdistan, sonra büyük kürdistan kurmak 
olduğunu, Şemdinli'deki kaçakçılık olayları sorulduğunda, Şeker kaçakçılığından, uyuşturucuya, silah kaçakçılığından canlı hayvan kaçakçılığına her şeyin kaçakçılık üzerine olduğunu, kaçakçılığı yapan belli aileler olduğunu, PKK terör örgütüyle iyi geçinemeyen, PKK terör örgütüne orada vergi vermeyen, haraç vermeyen hiç kimsenin kaçakçılık yapamayacağını, Emniyet, jandarma veya polisin Şemdinli, Yüksekova, Hakkâri'de yeterli olup olmadığı sorusuna jandarmanın 2001 yılından sonra iyi yapılandığını, eskiden istihbaratın 
kötü olduğunu, teknik olarak da desteklendiğini, şu an jandarma verimli hale geldiğini, polisin eskiden çok iyi olduğunu, ancak, son 5-6 yıllık süre zarfinda mezun olanların tecrübesiz olduğunu 

Diyarbakır'da görev yaparken tüm bu olaylarla ilgili sorgulamaları sizin yaptığınız, sizin yönlendirdiğiniz şeklinde bir iddia var. Adliyeyle irtibatı da sizin kurduğunuz söyleniyordu. Komutanlıkla irtibatı da sizin kurduğunuz söyleniyor. Bu konularda durumunuz neydi sizin Diyarbakır'da? Sorusuna: 

"Kürtçe ve Zazaca bilmem iyi bir sorgucu olmama imkân veriyordu. Nedir, dil farkı. Adam geliyor, Türkçe bilmiyor, Suriye'de örgüt mensubu, sırf Kürtçe biliyor mesela. Mecburen bunu ben sorguluyordum. Oraya korucu sokamazsınız, sorguya itirafçı da sokamazsınız. Çünkü sorgu hassas bir yer. Her türlü şeyin dönebileceği bir yer dışarıda. Siz aldığınız bir bilgiyi kime ileteceksiniz? Tabiî ki komutan sizi çağıracak. Beni Diyarbakır adliyesinden bir tane hâkim, savcı tanısın iddiayı kabul edeyim. Ben -Nihat Çakar çete falan deniyor da- Nihat Çakar'ı hayatımda bir defa gördüm, Başsavcı Nihat Bey." Hakkâri'de Kürtçe, Zazaca, Türkçe bilen kendi vasıflarında başka kimse olmadığını, Kürtçe bilen bir de uzman çavuş olduğunu, İllegaliteye bulaşanların olup olmadığı sorusuna, kim yaptıysa içeriye girdiğini, meslekten atıldığını, Seferi Yılmaz'ın işbirlikçi, Hacı kod ismiyle faaliyet gösteren milis, dağa adam gönderen biri olduğunu," 

b) Ayrıca aynı gün Komisyon Başkanlığımıza sunduğu yazısında da aynen; 
'TBMM Şemdinli Olayları Araştırma Komisyonu Başkanı Sayın Musa 
Sıvacıoğlu'nun dikkatine; 

1- Olayla ilgili gönderilen (23) Adet örgüt mensupları ve işbirlikçilerinin 
görüşmelerim içeren telefon dinleme tutanaklarının tamamı Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafindan alman Teknik Takip ve İzleme karan ile elde edilen yasal delillerdir ve bu konuşmalarında içerisinde bulunduğu (149) Adet Telefon Dinleme Tutanakları Van 3. Ağır Ceza Mahkemesine teslim edilmiştir. Bu telefon dinlemelerinden: 

a) 11 Ekim 2005 tarihinde Şemdinli İlçe Merkezi girişine S0 m. Mesafede geçiş 
yapmakta olan Askeri Konvoya yolun kenarına yerleştirilen patlayıcı maddenin uzaktan patlatılması eylemi. 

b) 0S Ağustos 2005 tarihinde Şemdinli İlçe Jandarma Komutanlığının nizamiyesine poşet içerisinde bırakılan, patlayıcı maddenin uzaktan patlatılarak (3 Uzm. J.Çvş 2 J.Eri) 5 personelin şehit edilmesi eylemi. 

c) 01 Kasım 2005 tarihinde Şemdinli İlçe J.Klığının önüne bırakılarak içerisinde 100 kg. C-4 olan aracın uzaktan patlatılarak (3) Uzm.J.Çvş (5) Polis memuru (20) vatandaşın yaralandığı (67) adet işyerinin zarar gördüğü eylem. 

d) 09 Kasım 2005 tarihinde Şemdinli Merkez Umut Kitabevine (2) adet el bombası atılarak (1) vatandaşın ölmesi (1) vatandaşın yaralanması eylemlerini PKK terör örgütü mensupları tarafından gerçekleştirdiği tespit edilmiş olmasına rağmen PKK terör örgütü bölgedeki diğer patlama eylemlerini kabul etmediği gibi bu eylemleri de kabul etmeyerek T.S.K.leri tarafından gerçekleştirildiğini ileri sürmektedir: 

2- Olay günü basın mensupları tarafindan çekimi yapılan (2) adet CD'den 1 .CD'de; 

a) Olay anında örgüt yandaşlarının araca saldırılan ve aracın arka iç kısmında bulunan Özcan ILDENİZ'e ait evrak çantasını alarak çantanın açılması ve çantanın içerisinde bulunan istihbarat dökûmanlannın gasp edilmesi görüntüleri. (Bilindiği gibi söz konusu evrak çantası olay sonrası keşif yapan Şemdinli C.Savcısı tarafindan aracın bagajında içerisinde 2 adet pasaja atılan Alman malından olan el bombası çıkarmıştır.) aslında Ali KAYA'nın zimmetinde bulunan (2) adet MKE el bombası aracın bagajında hücum yeleğinin üst cebindedir ve olay sonrası kayıp olmuştun 

b) Olay günü bölgede bulunan CHP Milletvekili Esat CANAN'ın bağlandığı canlı 
yayınlarda aracın bagajmda MKE el bombası gördüğünü söylediği görüntü mevcuttur. (Keza olay yerine keşif amacıyla Milletvekili Esat CANAN ile birlikte gelen Şemdinli C.Savcısı Harun AYK'ın tanzim ettiği olay yeri tespit tutanağında (2) adet (MKE) el bombası olduğunu belirtmiştir.) 

c) Olay sonrası olayla ilgili haberler veren bölücü örgütün yayın organı Roj Tv. "Olayı gerçekleştirenlerin 2 Asbtsb. 1 Uzm. Çvş. Olduğunu gözaltına alman Uzm. Çvş'un (Veysel ATEŞ'i kastetmekte) bölgedeki patlamaların tamamı ile birlikte 05 Ağustos 2005 tarihindeki patlama eylemi ve 01 Kasım 2005 tarihindeki büyük patlama eylemlerini de bu ekibin gerçekleştirdiğini itiraf etti." Şeklinde asılsız haberler vermesi de (09 Kasım 2005 tarihinde sırf bölgedeki patlamaları TSK leri yaptığını ispat etmeye yönelik gerçekleştirilen planlı bir komplonun kanıtıdır.) 
Olay günü basın mensupları tarafından çekimi yapılan (2 ) adet CD'den 2. CD'de 
incelendiğinde; 

a) Olaydan kısa bir süre sonra gerçekleştirilen saldırılardan dolayı olay mahallinden güvenlik güçlerinin tamamen uzaklaşması ile birlikte araç ve aracın içerisinde bulunan silah, teçhizat ve dokümanların tamamen örgüt mensupları ve sempatizanlarının kontrolüne geçtiği, bu sırada çekim yapan Yüksekova haber görevlilerinin yaptığı çekimlerde "sakallı spor ayakkabılı bir kişinin" ki bu şahsın Reşit (K) olduğunu söyleyen görgü tanığı mevcuttur." Seferi YILMAZ ile aracın başında olduğu ayrıca şüpheli şahsın personele ait silah, şarjör, dokümanlar ile hücum yeleklerini bir çuvalın içerisinde getirdiği görülmektedir. 

b) 01 Eylül 2005 tarihindeki barış çadırında yapılan kutlamalarda meydana gelen patlama olayının hemen ilk saniyesinde Hacı (K) Seferi YILMAZ'ın çadırdan herkesten önce kaçarken görüntülenmesi, 09 Kasım 2005 tarihindeki işyerinden de bombanın atılması ile birlikte kendisini dışan atarak patlamadan kurtulduğunu söylemesi de düşündürücüdür. 

3- Olayla ilgili ifade verenlerin tamamının eş, dost, akraba olduğu, ayrıca olay anında tamamı Veysel ATEŞ'i kaçarken gördük demelerine rağmen, görevli J.Personeli ve aracına yapılan saldın ve darp olaylarını kimlerin yaptığını görmediğini söylemektedir. Örgütteki konumu tespitli olan Hacı (K) Seferi YILMAZ'ın "bombayı atan şahıs şu arabayla kaçtı" şeklindeki yönlendirmesi sonucu, olayı duyan esnaf ve halk tarafından araca ve personele saldırılar başlamış, örgüt mensupları ve sempatizanlarının yönlendirmeleri ile olay suçüstü yapıldı izlenimi yaratılarak örgütsel eylemlere dönüştürülmüştür. Yine olay anında Veysel ATEŞ Ali KAYA'yı telefon ile aradığı ve telefonda "Ben bombayı attım" sen neredesin diye konuşmalar yaptığı iddiasını olay sonrası (2) gün içerisinde Seferi YILMAZ'ın Avukatı tarafından olay tanıklarına söyletilerek, olayda bombalamayı personelin yaptığı izlenimi yaratılmıştır. Olay sonrası telefon dökümlerini isteyen Van C.Savcısı Ferhat SARKAYA olayla hiç ilgisi olmayan olaydan en az 30 dk önce Veysel ATEŞ ile Ali KAYA'nın Şemdinli 
girişine 4-5 km mesafedeki kaymakamlık çeşmesi mevkiinde deneme amaçlı yaptıkları telefon görüşmesini olay saati kabul ederek iddianamede ileri sürmüştür. Ancak bütün tanık ifade tutanakları, polis tarafından tanzim edilen olayla ilgili tespit tutanakları, Şemdinli C. Savcılığının olayla ilgili tutanakları ile yazışmalarının tamamında olay saati 11.50 - 12.10 olarak ortaya çıkmaktadır: 

9.CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

TBMM ARAŞTIRMA KOMİSYONUMUZCA BİLGİSİNE BAŞVURULAN KİŞİLER., BÖLÜM 7

TBMM ARAŞTIRMA KOMİSYONUMUZCA BİLGİSİNE BAŞVURULAN KİŞİLER., BÖLÜM 7




 KOMİSYONUMUZCA BİLGİSİNE BAŞVURULAN KİŞİLERİN 09.11.2005 GÜNÜ ŞEMDİNLİ'DE MEYDANA GELEN OLAYI DEĞERLENDİRMELERİ., 



34- Komisyonumuzca 27.03.2006 tarihinde Van İl'inde bilgisine başvurulan Jandarma Astsubay Ali KAYA; 

a) Komisyoncun 27.03.2006 tarihinde Van'da yapılan toplantısında ifadesine başvurulan Ali KAYA; 1968 Bitlis Mutki Bağarası Köyü doğumlu olduğunu, 1989'da askerî okula girdiğini, 1991-1993'te Bingöl'de, 1993-1994'te Ankara Jandarma Astsubay Okulunda, 1994-1995'te Tekirdağ Muratlı üçe Jandarma Merkez Karakol Komutanlığında Karakol Komutanı olarak, 1995-2001 Diyarbakır İl Jandarma İstihbarat Tim Komutam ve Araştırma Sorgulama Kısmında, 2001-2004 Gaziantep İl Jandarma İstihbarat Tim Komutam olarak görev yaptığım, 
2004 Temmuz ayından itibaren de Hakkâri İl Jandarma Komutanlığında istihbarat kısmı amiri olarak görevli iken tutuklandığını, Şu an Van Askeri Cezaevinde tutuklu olduğunu, Daha önce zaten savcılığa, sorgu hâkimliğine, Mülkiye müfettişlerine, İnsan Haklan heyetine ifade verdiğini, örgütün parti, cephe, ordu, yani, ARGK, bir de ERNK kısmının olduğunu, ERNK'nın cephe sorumlusu, yani, vatandaşla temasa giren, propaganda yapan, örgüt adına para toplayan, milis örgütleyen, aynı zamanda keşif yapan, yaptığı keşifleri de dağ kadrosuna aktarıp sonradan eyleme döken birim olduğunu, bunun başında Sabri(K) Ali Kısıkyol'un olduğunu, Ali Kısıkyol'a bağlı olarak da Agri(K), Reşit(K), Renas(K), Zuhat(K), Berhudan(K), Şorej(K), Çiya(K), Beritan(K), Agit(K), Zerdeş(K), Zelal(K) ve Delal(K)'un Şemdinli bölgesiyle faaliyet gösteren örgüt mensupları olduğunu, Bununla beraber, en son Van'da Devrim(K)'un bir patlaması olduğunu, patlamanın hemen arkasından örgüt yandaşlarının "bunu biz yapmadık, devlet yaptı." dediklerini, ölen örgüt mensubunun kimliği ortaya çıktıktan sonra HPG'nin "Van halkından özür diliyoruz, bunu aslında bizden kopan, bizim kontrolümüz dışında olan bir örgüt mensubu gitti kendi 
inisiyatifiyle yaptı" şeklinde açıklama yapmasına rağmen Van Valiliğinin bunu örgütün yaptığına dair bildiri yayınlamak zorunda kaldığım, 5 Ağustos ve 1 Kasımın şu an örgütün kendi konuşmasından tavından, haritasından, konuştuğu yerden net durumda, açık ve belli olduğunu, bunların ikisini şu anda örgütün 
kabullenmiş durumda olmadığını, bir tanesi Hakkâri merkezdeki 2 astsubayın şehit olması olayı, bir eylem Yüksekova'daki olay olmak üzere bu iki tane eylemi örgütün üstlenmemiş olduğunu, Bu büyük patlamadan sonra yukarılardan "bu kadar patlama oluyor, jandarmanın önüne bırakılıyor, siz ne yapıyorsunuz, araştırın" diye komutanlarına ve kendilerine doğal olarak baskılar geldiğini, bunun üzerine 7 Kasımda göreve gittiklerini, 5 Ağustos patlamasından sonra 156 jandarmaya bir ihbar geldiğini; ihbarda, kitapçı olan Seferi Yılmaz'ın örgütle işbirliği içerisinde olduğu, örgütün önemli bir adamı olduğu, olay günü de 
patlamanın hemen akabinde Seferi Yılmaz ile Cahit Erler'in olay yerinden ayrılıp -bir bayan söylüyor bunu- evinin önüne geldiklerinde "ya işte ben intikamımı aldım, bu kadar cezaevinde kaldım, iyi oldu" falan şeklinde bir konuşma yaptığım söylediğini, bunun üzerine Seferi Yılmaz ismini istihbaratçı olarak not aldıklarını, ondan sonra araştırmaya başladıklarını, Şemdinli istihbarat sorumlusunun Özçan Başçavuş olduğunu, kendisinin onun amiri konumunda bütün ilçelerden sorumlu olduğunu, araştırma sonucunda Seferi Yılmaz'm 
gerçekten örgütle işbirliği içerisinde olduğunu, çevredeki Sabri(K)'la ilişki içerisinde olduğunun, birçok eylemi yönlendirdiğinin, kırsala savaşçı aktardığının, malzeme aktardığının, Şemdinli'ye gelen Sabri(K) Ali Kısıkyol'un babası Hasan Kısıkyol Gaziantep'ten Şemdinli'ye geldiğinde onu karşılayıp kırsala götürdüğünün, kırsalda örgüt mensubuyla buluşturduktan sonra tekrar geri getirdiğinin duyulması sonrasında Seferi YILMAZ'ın cep telefonunun tespit edilip mahkeme kararıyla dinlemeye alındığını, Seferi YILMAZ'a gönderilen pakette, muhtemelen örgütün Avrupa sorumlusunun gönderdiği önemli örgütsel bilgiler olduğunu, çünkü, bir CD alınacaksa Sabri(K)'un CD'yi Şemdinli'den veya başka bir yerden de alabileceğini, bu düşünceyle arkadaşlara gidin, en son bir araştırma yapın, Seferi Yılmaz şu anda orada mı, dükkânı açık mı, ilişkileri devam ediyor mu, evine mi gelebilir, işyerine mi gelebilir, bilgileri toparlayın gelin" dediklerini, kendisi, Özcan Başçavuş ve haber elemanı Veysel'in birlikte aynı araçla ayın 7'sinde çıktıklarını, orada haber elemanları ile görüştüklerini, Seferi hakkındaki son bilgileri toparladıklarını, kendileri daha oradayken, daha Seferi hakkında araştırmaya devam ederlerken, saat 3,5' da Seferi ile Sabri'nin bir görüşme yaptığını, bu görüşme tutanaklarının mahkemede olduğunu, 
görüşmede Sabri(K)'un Seferi'ye ısrarla "beni kontörlü telefondan ara." dediğini, bu görüşmeden haberleri olmadan, akşam alaya döndüklerini, gece kendilerine telefon dinlemesinin aktarıldığını, bu görüşmenin önemli olabileceği yönünde genel komutanlıktan ikaz gelince, komutanın ayın 8'inde tekrar kendilerini topladığını, 22 Ağustos'ta Seferi hakkında, 19 Eylülde de Sabri hakkında mahkemeden teknik takip ve izleme karan alındığını, mahkemenin teknik takip ve izleme karan olduğu için bunlar hakkındaki bütün bilgilerin değerlendirildiğini toparlandığını, dosyalandığını, yalnız Seferi Yılmaz'in bilgileri değil onunla beraber, 9-10 kişilik bir milis teşkilatının daha bilgilerinin değerlendirildiğini, Lokman Bilmez , Adnan Kaya isimli diğer eylemde yardımcı olanların, 
haklarında diğer konuşma olanların, onların bilgilerinin de toparlandığını, telefon 
konuşmalarının özetlerini çıkararak dosyaladıklarını, Özcan Başçavuş'un bunu çantasına koyduğunu, amaçlarının, gidip ayın 9'undaki görevlendirmeyi İlçe Jandarma Komutam Erdem Binbaşı'yla görüştükten sonra oradan işte bir paket gelme meselesi olduğunu, önceki durumlar hakkında bilgi vermek, teknik takip tutanaklarını göstermek, Şemdinli merkezde bulunan örgütsel faaliyetleri haber vermek, bunlan ya emniyete devretmek ya savcının koordinesinde bunları toparlayıp, sonbaharda emniyetle müştereken bir operasyon yapmak ve 
kış ayı boyunca bunlan bitirmek, ilkbaharda da en azından Şemdinli'den temiz bir şekilde çıkmış olmak için cumhuriyet savcısına gitmek olduğunu, Tabiî yine haber elemanını yanlarına alarak çıktıklarını, silahlan araca bıraktıklarını, normal dokümanlan yanlarına aldıklarını, tahminen saat 8 gibi gidip bir pastanede kahvaltı yaptıklannı, saat 9 gibi Hakkâri merkezden Renault 19 ile intikal ettiklerini, Şemdinli girişine vardıklarını, Şemdinli'nin girişinde Kaymakam Çeşmesi denilen bir mevkiye varınca, şehre yaklaştıklan için, silahların ellerinde, hücum yeleklerinin ya yanlarında ya üstlerinde olduğunu, zaten uzun namlulu silah alınacağına dair komutanlık emirleri de olduğunu geçici durakladıklarını, kendisinin inip, bagajı açtığını, Özcan Başçavuş'un su içmek için çeşmeye 
gittiğini, kendisinin şehir merkezine gittikleri, İstihbaratçı olduklan için silahlar sırıtmaması, tedirgin olunmaması, deşifre olmamaları mantığıyla silahlan bagaja koyduğunu, Bu arada, daha önce tam bu Kaymakam Çeşmesinden hemen 10-15 metre yukarıda yazın konvoy geçerken konvoya bir patlatma yapıldığını, bombanm uzaktan patlamayla yolun kenarına yerleştirmiş olduğunu, burada örgütün iki tane metodu olduğunu, bombanın bir telsizle, bir cep telefonuyla patlabldığuıı, kendisinin bu bombanın cep telefonuyla mı telsizle mi patlatıldığım merak ettiğini, telefonun çekip çekmediğini denemek amacıyla bagajı 
kapattıktan sonra Veysel'e kendisini aramasını söylediğini, Veysel'in telefonla kendisini aradığını, Şemdinli'ye girip son göbekten aracı dönerek, AKP ilçe binasının önüne arabayı park ettiklerini, Özcan Başçavuş'un camiye lavaboya gittiğini, orada bir eleman çağınp, elemanı götürüp dışarıda bir görüşme yapmayı düşündüklerini, yanm saat kadar bir planlama yaptıklarım, sonra ilçeye gidip Cumhuriyet savcısına uğramak istediklerini, Özcan gidip gelinceye kadar camı açıp arabayı havalandırdığım, arabayı kendisinin kullandığım, Veysel'in 
arkada, Özcan'ın da önde yanımda oturduğunu, bu arada bir gümleme sesi geldiğini, gümlemenin ilçe jandarmanın olduğu istikametten geldiğini, hemen arabadan indiğini, ilçe jandarmaya attıkların düşünerek hızla o tarafa gittiğini, 9-10 adım attığım, yukarıdan 3-4 gencin koşarak geldiğini, onlara arkadaşlar ne oldu dediğini, panikle "Ya patlama oldu, patlama oldu, bir sürü yaralı var" dediklerini, nerede diye sorduğunda, "Pasajda" dediklerini, kendisi görmemekle birlikte Veysel'in arkasından gelmiş olduğunu, onu görenlerin "Aha bu 
şerefsiz itirafçı" dediklerin, bunun üzerine dönüp Veysel'e baktığını, "Ne demek istiyorsunuz, ne itirafçısı falan." dediğini, karşıdan İki tane genç "-Ya hem patlatıyorsunuz hem atıyorsunuz hem soruyorsunuz, siz yapıyorsunuz, PKK'ya yıkıyorsunuz" dediklerini, bu arada yukarıdan kalabalığın aşağıya doğru, kendilerine doğru gelmekte olduğunu, kendisinin ne demek istiyorsun, ne biçim konuşuyorsun, hem yapıyorsunuz, kim yapmış, PKK'yı yıkmış falan derken orada bir sürtüşme olduğunu, bu gençle yumruklaştıklannı, karşılıklı bir iki yumruk 
salladıklarım derken Veysel'in de geldiğini, bir haber elemanı olduğu için vatandaşlara saldıracak olmasına kızdığım gidip arabada oturmasını söylediğini, onu gönderdiğini, bu arada, münakaşa ede ede arabanın başına kadar geldiklerini, birden o arabayı çevirdiklerini, arabanın başında en az 40-SO kişi olduğunu, kesinlikle başta gelenlerden kendilerine karşı bir saldın olmadığım, "bombayı atan arkada, bombayı atan arkada" diye gelenin gelene söylediğini, derken Veysel'e anormal bir saldın başladığını, kiminin camı açtığım, kiminin 
yumrukladığını, kiminin arabanın üzerine çıktığım, kiminin saçına asıldığım, bu arada kendisinin de müdahale ettiğini, "-Bunu bize ver." dediklerini, "-Siz kimsiniz?" diye sorduklanm, sivil arabayla bir polis bölgesinde olduklan için önce güvenlik görevlisi olduklannı söylediğini, sonra emniyetten olduklannı söylediğini, çarşı merkezde, jandarma istihbarat olduklarını söylemenin inandırıcı olmayabileceğim düşünerek böyle söylediğini, birinin "ben seni hiç görmedim, nasıl emniyet, biz buradaki emniyettekileri tanıyoruz." "Kimliklerinizi görebilir miyim?" dediğini, şu anda kimlik falan gösteremeyeceğini, ama arkadaşı rahat bırakın dediğini, bu arada polisin geldiğini, önce özel harekâtcılann geldiğini, 
arabayı çevirdiklerini, havaya ateş etmelerin olduğunu, derken shortland getirildiğini, kendisinin Veysel'in üzerine kapandığım, tekme tokat, o kalabalığın içinde Veysel'i arabaya bindirdiklerini, polislerin Veysel'i alıp götürdüklerini, polisler Veysel'i götürünce Özcan Başçavuş kalabalığın, halkanın dışında kaldığını, oradan seslenerek çantayı hatırlattığını, çantada dokümanlar, evrak, bir sürü istihbarı bilgi olduğunu, çantanın da arka koltuğun önünde olduğunu, kalkıp tam çantaya uzanacağı sırada, kendisine vurulduğunu, gözlerinin 
karardığım, elini attığında, kan geldiğini gördüğünü, döndüğünü ancak vuranı görmediğini, bu arada arkadan duyan birinin "çantayı alın" dediğini ama o arada çantanın daha alınmadığım, tabancasının, ajandasının Renault 19 aracın ön tarafında torpido gözünde olduğunu, torpidoyu açıp hem ajandayı hem silahı aldıklarım, kendisinin en azından silahı kurtarmak için kalabalığı yarıp silaha doğrulduğunu, ancak başaramadığım, tamklann yalan beyanlarının aksine arabanın çalışır vaziyette olmadığını, aracın bagajını açtığım, anahtann 
zaten elinde olduğunu, sılanı alıp yukanya ateş etmek istediğini, polislerin de yukanya ateş ettiklerini, ancak daha silaha sanlmadan küt üstüne saldırdıklannı, kendisini geri çekip bagajı kapatüklannı, etraftan "uuuu" şeklinde, zılgıt sesleri geldiğini, birden "-Kahrolsun TC. Kürdistan, Apo" şeklinde propagandalar başladığını, sloganlar atıldığım, kendisi darp alınca, birkaç tane olgun tipli vatandaşın "-Ağabey bunlar seni öldürecek, kaç" dediğim, Özcan'ın bu 
arada gittiğini, kaybolduğunu, fakat, Özcan'ın ağzına birkaç tane iyi vurduklannı gördüğünü, Özcan Şemdinli sorumlusu olduğu için Şemdinli'ye sık sık gittiğini, Özcan'ın o ara top sakal bıraktığım, boyu poşu da olduğundan, deşifre olmuş olduğunu bu nedenle Özcan'ı tarudıklannı ama kendisinin Şemdinli'ye 1,5 sene içinde 3 defa gittiğini, bunun da kendisinin 7 ve 9 uncu görevleri olduğunu, Özcan uzaklaşınca, kaçıyor falan diye peşinden gittiklerini, kendisinin Allah'ını seven vurmasın diye bağırdığını, Devletin aracı olduğunu söylediğini, 
"Yok, bomba atıyorsunuz, siz yapıyorsunuz" dediklerini bilinçaltlannda 5 Ağustos ile 1 Kasım olunca, "zaten devlet yapıyor, yok JİTEM yapıyor, yok kontrgerilla yapıyor, derin devlet yapıyor, yakaladık suçüstü"diye düşündüklerini, olmayacağını anlayınca hemen yavaşça kalabalığın içinden arkaya, duvara sırtını yapıştırdığını, bu ara yukarıdan AKP ilçe binasının balkonundan üstüne taş bıraktıklanm, taşı fark edip kendini attığım, taşın arabanın üst kaputuna vurduğunu, orasının çöktüğünü, bu arada Erdem Binbaşı'nın geldiğini görünce 
Koşarak Erdem Binbaşıya vardığını, komutanım dokümanları kurtarın, dokümanlar araçta dediğini, Erdem Binbaşı'nın "Ya boşver dokümanı, siz şimdi sağsımz ya, gerisi önemli mi" "Geç shortlanda otur" dediğini, bunun üzerine geçip shortlanda oturduğunu, vanr varmaz telefonu çıkardığım, aklının Veysel'de kaldığım, çünkü Veysel'in çok hırpalandığını, ağzı burnu her tarafının kan içinde olduğunu, önce Özcan Başcavuş'un kendisini aradığını, "Ağabey, ben şu an emniyete ulaştım, senin durumun nasıl?" dediğini, "Ben shortlandın içindeyim, bende bir şey yok" dediğini, onun peşinden Veysel'in kendisini aradığım, Veysel 
nasılsın dediğinde karşıdan "Ali Bey ben Veysel değilim. Ben Terörle Mücadele Daire Başkanı Selim Akyıldız" dediğini, "Geçmiş olsun, hayırdır, ne oldu" dediğini, kendisinin "Valla geldik, saldırıya uğradık. Allah için şu araç ile dokümanları, silahlan kurtarın" dediğini, 'Tamam tamam ilgileniriz" deyip telefonu kapattığım, bu konuşmanın muhtemelen 12.25, Özcan ile yaptıktan konuşmanın da 12.24 olduğunu, telefon konuşmasının bir 11.29'da, bir 12.24'te, bir de 12.25'te olduğunu, Kendilerine yönelik iddianamede dört tane konu olduğunu, tanık ifadelerinde, kaçarken cep telefonuyla "alo, ben bombayı attım, sen neredesin, bomba patladı mı, patladı, işte aşağı koş, gel" gibi telefondan bahsedildiğini, olayın oluş saatinin 11.50-12.10 arası olduğunu, polis kayıtlannda da, bütün tanık ifadelerinde de öyle olduğunu, merkezden savcılığın yaptığı telefon dökümünü istemiş olduğunu, kim kimi hangi saatte aramış hepsinin 
kayıtlarda olduğunu, onlann hepsi tamamen 11.55-12.10 arası olduğunu ama savcının bunu 11.29'da Kaymakam Çeşmesindeki konuşmaya endekslediğini, el bombalarının benzerliği olduğunu, yani araçta çıkan el bombalarıyla pasaja atılan el bombalarının benzer olduğunu, ikisi de Alman el bombası; ama kendilerinde iki MKE el bombası olduğunu, Alman el bombası olmadığını, 
PKK terör örgütünün bu adamlarının kendilerinin gittikleri gün, ayın 9'unda 
Şemdinli'de olduklarım, kendileri saldırıya uğrar uğramaz bu adamların aracın başına geldiklerini, aracın başından silahlan aldıklarını, bombalan aldıklarını, dokümanları aldıklarım, halkı yönlendirdiklerini, halkı isyana sevk ettiklerini, bayrakları yaktıklanm ve dağdan talimat verdiklerini, örgütün uzantısı olan sendika, dernek, partileri kullandıklarını, aksi taktirde bunun hemen anında olabilecek bir şey olmadığını, hemen akabinde bir iki saat içinde Diyarbakır'dan, Söz TV'den, örgütün kanalından "Bunlar yaptılar, suçüstü edildiler." diye saldırdıklarını, olay günü Roj TV haber verirken spikerin "Bir uzman çavuş gözaltına alındı. İlk belirlemelere göre bu uzman çavuş 9 Kasım -o günkü patlama- 1 Kasım ve 5 Ağustostaki patlamalan ve bölgedeki diğer patlamaları bu ekibin gerçekleştirdiğini itiraf etti" ğini söylediğini, Ve uzman çavuş dedikleri şahıs olarak da Veysel'i gösterdiklerini, bunların tesadüf olamayacağını, 
Roj TV'nin haberi olaydan ne kadar sonra yayınladığı sorulduğunda Roj TV'nin 
olaydan sonra saat 12.32'de haberi verdiğini, akabinde verdiği haberlerde hemen 5 Ağustos ile 1 Kasımı ve 9 Kasımı bu ekibin yaptığım ileri sürdüğünü, Roj TV olaydan sonra canlı yayına geçti diye belirttiklerini, ancak Savcılığın yaptığı tespitte RTÜK'ün "canlı yayın değil, normal akış içerisinde Dicle Haber Ajansının aktardığı bilgiler üzerine aktarma yapmış" dediğini, sonuçta, bu haberin 12.32'de verilmiş olduğunu, oradaki bir terimde yanlış algılama 
olabileceğini, sonuçta Roj TV 12.32'de Şemdinli'de bu şekilde olaylann olduğunu, suçüstü yapıldığı şeklinde canlı yayına geçtiğini, en enteresanı -canlı yayına geçmiş olması olmaması da önemli değil- en önemli olanı, spikerin hemen akabinde "gözaltına alınan uzman çavuş her şeyi itiraf etti, 5 Ağustos ve 1 Kasım patlamalanm da bu ekip yaptı" demesi olduğunu, örgüt kabullenmiyor olsa da, örgütün yaptıklarının bugün ortada olduğunu, kendileri yapmadığı 
halde suçüstü yapıldı diye lanse edildiklerini, Roj TV'riin neden hemen bu üç tane şeyi bu ekibin yaptığım Şemdinli'ye veyahut da Türkiye'ye duyurmak istediğinin ayrı bir soru işareti olduğunu, "' 
Zaten, 12 gibi, 12'ye 5 kala, 10 kala olayın olduğunu, kendilerinin toplam orada 
kaldıkları sürenin 20 dakika olduğunu, en geç 12.24-25'te aracın başından ayrıldıklarını, aracın başından ayrıldıktan bir saat sonra yani 9.11.2005 saat 13.53'te Faik Duyan isimli Şemdinli'li bir şahsın adına kayıtlı bir telefonla Faik Duyan'ın, Sabri kodu aradığını görüşmenin dökümü Komisyon'a sunulduğunu, 
Patlamadan sonra 12'sinde ifadelerinin alındığını, iki üç gün hiçbir tanığın gidip ifade vermediğini, sonra tanıklar ortaya çıktığını, tanıkların çıkış şeklinin de çok önemli olduğunu, Seferi Yılmaz'ın "bomba atıldı, bombayı gördüm, kendimi dışarı attım, ikinci bomba patladı, çöktüm, kalktım, biri kaçtı, bağırdım." Dediğini, aslında bu pasaja kesinlikle kendilerinden gidenin olmadığını, bunun kesinlikle yalan ve tamamen örgütün yönlendirmesi, talimatı ve örgüt adamı olan bir şahsın yaptığı bir iftira ve komplo olduğunu, Bunun üzerine bu kişilerin sizin oraya geleceğinizi de bilmeleri lazım geldiği sorulunca: 
Başka türlüsünün mümkün olmadığım, devamlı kafalarım kurcalayan soruların 
başında bu adamların kendilerinin Şemdinli'ye geldiklerini nasıl bildikleri olduğunu, oraya gitmiş olmalarını bilen her kimse, farzımuhal dış güçlerin bir servisi, teknik dinleme imkânına sahip olan bir servis olması lazım geldiğini, oraya gidişlerini bilen, örgüt mensuplarını o gün oraya getiren, yerleştiren, bu şekilde bir planlama yapan, birileri olması gerektiğini, bunu istihbarı olarak değil belgelerle arz ettiklerini, Komisyon'a verdiği ve bazı kısımlarını okuduğu telefon kayıt dökümlerinin ne zaman yapıldığı sorusu üzerine, iki tanesi hariç -iki tanesi sonradan geldi- bunlar tamamen kendilerinin Şemdinli savcılığına ifade vermeye gittikleri günün aksamı Şemdinli Savcılığına teslim edildiğini, ondan sonra buraya aktarıldığım, buradaki Savcıya, Sorgu Hâkimine arz ettiklerini, ayın 12'sinde gözlem altına alındıklarını, ayın 12'sinden sonrasına ait iki tane 
dinleme kaydı olduğunu, Soru üzerine, kendilerinin Şemdinli'ye gideceklerinin teknik dinlemeyle öğrenilebileceğini, Soru üzerine bu pasajın önüne gideceklerine dair bir görüşmelerinin olmadığım, Devamla kendisine "O zaman şöyle yapmaları lazım. Bir mantık yürütüyoruz. Burada dört tane bomba ellerine alıp bekleyecekler. Siz ne zaman oraya gelirseniz ikisini kitapevine atacaklar, daha sonra sizi kaçırtacaklar, arabayı muhafaza edecekler, arabanın bagajını 
açacaklar, öbür iki bombayı da oraya koyacaklar ki, şey tamamlansın. Ama, diyelim ki siz planınızda, programınızda savcılığın önünde bir olay olsa diyelim ki sizin savcılığa gideceğinizi bunlar tespit ediyor. Ama, sizin o pasajın önüne gideceğinizi teknik kayıtla da bilmeleri mümkün değil; çünkü, sizin anlattıklarınızla o pasajın önüne gitmeye dair hiçbir bilgi yok." denildiğinde Seferi Yılmaz'ı takip ederken oradaki insanlardan yararlandıklarının gözardı edilmemesi gerektiğini, o elemanlardan bir tanesinin ikili olup olmadığı, elemanını kendilerini örgüte satıp satmadığı hususunun şüpheli olduğunu, 
Şu anda kendilerine göre yüzde 70, yüzde 80 şu andaki mevcut tekniklerle, delillerle bu işi yapmadıklarının çözülmüş durumda olduğunu, eninde sonunda yalmz bu değil, bütün patlamaları yüzde 100 PKK terör örgütünün yaptığının ortaya çıkacağını, çünkü, PKK tarihinde hiçbir olayın gizli kalmadığım, 
Orada kendilerinin MK yapımı iki tane bombaları olduğunu ve onların kayıp 
olduğunu, fakat o bombaların kendilerine ait olmadığım, çünkü kendilerininkinin Makine Kimya yapımı olduğunu, hücum yelekleri olduğunu, bombaların hücum yeleğinin üst cebinin gözünde kapalı olduğunu, Hakkari Milletvekili Esat Canan'ın canlı yayında "Makine Kimya el bombalandı!" dediğini, Savcının tutanağa Makine Kimya el bombası olarak geçtiğini, Bombanın dışına bakıldığında Makine Kimya mı değil mi belli olur mu ? sorusuna, bombayı gören birinin, askerî bilgisi olmasa dahi, ilkokul çocuğu bile olsa bunun Makine Kimya'ya ait olduğunu bileceğini, çünkü üstünde yazı olduğunu, ilk bakıldığında bagajı açar açmaz bombalan gördüklerini iddia edenler olduğunu, oysa bombalann ya hücum yeleklerinin cebinde ya da arabanın içinde olduğunu, savcının ilk keşti bırakıp aynlıp sonra tekrar geldiklerinde o esnada bombalar değiştirildiğini düşündüğünü, bombalann çıktığı yerin de çok ilgin olduğunu, bombalann hücum yeleğinin cebinde olduğunu ama, Savcı Beyin raporuna göre bombalann Özcan Başçavuşun kullandığı evrak çantasının içinde çıktığını, Özcan Başçavuşun evrak çantasının da arabanın arkasında olması gerekirken arabanın bagajında çıktığını, olay sonrası medya çekim yaparken zaten o kalabalığın arabanın arkasından çantayı alıp açtığını, dosyalan içinden çıkardığını, dosya çıkarırken o çantanın içinde el bombası varsa bunun da görülmesi ve çıkanlması görüntülenmesi gerektiğini, çantanın alınıp götürüldüğünü, dört beş saat ellerinde gezdirildiğini sonra getirildiğini, fotokopi çekildiğini, ondan sonra arabanın arkasında olması 
gereken çantanın savcı bey geldikten sonra bagajda çıktığını, silahını kabul ettiğini, dokümanını kabul ettiğini, aracını kabul ettiğini, aracın içinde bulunan avadanlığın içindeki İngiliz anahtanna kadar her şeyin kayıt alanda olduğunu, bombalarının da MKE olduğunu bunun dışındakini kabul edemeyeceğini zira onun içine eroin de roket de ceset de koyulabileceğini, Ayın 9'unda Hakkâri'den Şemdinli'ye göreve giderken, yanlarında hangi malzemelerin olduğuna dair bir kayıt olup olmadığı sorulduğunda, göreve çıkarken bir liste yapılmadığını, ancak herkes göreve başladığında ona silahı, bombası ve görev aracının 
zimmetlendiğini, o zimmetin görev yaptıklan sürece kendilerinde kaldığını, göreve gidileceği zaman aşağıda adı geçen personel bölgede istihbarat faaliyetlerinde bulunmak için şu şu saatler arasında görevlendirilmiştir diye mesaj çekildiğini, Hakkari Milletvekili Esat Canan'ın "MKE el bombalan gördüm" diye beyanı olduğunu, 

Örgütün elinde hiçbir şekilde MKE el bombası olmaz mı? sorusuna, normalde MKE el bombasnını bulunabilecek tarzda bir bomba olmadığını ama, diyelim geçmişte karakol basmış, çatışmada şehit olan askerin üzerinden almış olabileceğini, Alman malı el bombasını atıp da sonradan kendilerinin el bombalarıyla değiştirmektense direkt MKE el bombası atıp da kendilerindeki MKE'lerle onu eşleştirmek örgüt için daha mantıklı ve kolay olmaz mıydı? sorusuna onu bilmediğini, tahminini söylediğini, bunlann kendi bombalan olmadığını, Agiri(K), Sabri(K), Reşit(K) bir de Demhal(K), bunlann hepsinin şu anda örgütten kaçtığını, aldıklan istihbari haberlere göre kimisinin Almanya'ya vardığını, birinin Kuzey Irak'ta olduğunu, birinin de gitmek üzere olduğunu, 
Jandarma bünyesinde nasıl bir teftiş sistemi olduğu, idari tahkikat yapılıp yapılmadığı sorusuna, dört gün sonra ancak yapılabildiğini çünkü olayların büyüdüğünü, ayaklanma çıktığım, saldınlar olduğunu, teröristlerin Vali Beyin helikopterine ateş ettiklerini, Savcı Beye silah çekildiğini, fakat bunlann hiç gündeme gelmediğini, Diyarbakır'da Mehmet Ali Altındağ'la diyalogu, tanışıklığı veya sürtüşmesinin olup olmadığı sorusuna 2001 yılına kadar Mehmet Ali Altındağ'la hiçbir sürtüşmesinin olmadığını, 1999 veya 2001'de tam hatırlamadığı bir gün Savcı Nihat Beyin kendilerini çağırdığını, "Mehmet Ali Altındağ iki tane itirafçı tutmuş, onun tesisleri var, orada, zorla, bir çete var, 
bunlar şöyle yapü böyle yaptı diye itirafçılara para karşılığında ifade verdirtmeye çalışmış; kaset ayarlamış, bunlar da sonra gelmişler, bunu mahkemede itiraf etmişler, Mehmet Ali Altındağ'a dava açılacak, şikâyetçi olun, sizin de adınız geçiyor." dediğini, orada bir ifade verdiklerini, ondan sonra Antep'e gittiğini, Lice kırsalında bir operasyonda, ele geçen bir dokümanda Mehmet Ali Altındağ'ın iki oğlu Selahattin Altındağ ile Mehmet Emin Altındağ'ın örgüte yardım yaptıklarının anlaşıldığı, o dokümanın Kulp kırsalından Lice Tugayına, Lice Tugayından 7 nci kolordu üzerinden DGM savcılığına, DGM savcılığı üzerinden de talimatla il jandarmaya bu şahısların ifadelerinin alınarak gönderilmesinin istendiğinin, bunun üzerine iki çocuğunun getirtilerek, ifadelerinin alındığını, mahkemeye 
çıkarıldıklarını, o dokümana istinaden tutuklandıklarını, Mehmet Ali Altındağ'ın ise dokümanın sahte olduğunu ve bunu Ali Kaya'nın ayarladığını iddia ettiğini, 
Bir el bombasının pimi çekildikten sonra patlama süresi nedir? sorusuna dünyada bunların çalışma mekanizmalarının standart olduğunu bütün bombaların patlama süresinin 3 ilâ 5 saniye olduğunu, bombanın piminin kıvrılmış durumda olduğunu, bu pimi çekip atmanın güçle orantılı olarak 3,4,5,6 saniye olabileceğini, bir kişinin aynı anda iki bombayı atmasının mümkün olmadığım, Seferi'nin ifadesine göre kapıdan atılmamış olduğunu, demek ki camdan atıldığım, ayrıca "ben arka taraftan ön tarafa geldim arka bölümün tam ortasındayken yerde cam kırıldı" dediğini, bu durumda Seferi'nin boynunu çevirmesi halende cam kırılırken bombayı atan şahsı görmesi lazım geldiğini, "Baktım ki bomba yerde yuvarlandı, bomba dedim kendimi dışan attım" dediğini, o halde bu adam ikinci bombayı atarken Seferi ile burun buruna gelmesi lazım geldiğini, Seferi'nin onu orada yakalaması lazım geldiğini, Metin'in ise "biz 
öğle yemeği pişirmiştik, masanın üzerine koymuştuk, Seferi ile Ölen Zahit Korkmaz karşılıklı oturuyordu, ben masanın arkasında oturuyordum, çat diye bir ses geldi. Kırılma sesi gelince Seferi kalktı, dışan gitti, bomba diye bağırdı, kaçtı, kendini dışan attı" dediğini, görüldüğü gibi içerideki bu iki kişinin ifadesinde tutarlılık olmadığım, Emniyet ile jandarma arasında bir problem olup olmadığı sorusuna, kesinlikle olmadığını, 

8.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

TBMM ARAŞTIRMA KOMİSYONUMUZCA BİLGİSİNE BAŞVURULAN KİŞİLER., BÖLÜM 6

TBMM ARAŞTIRMA KOMİSYONUMUZCA BİLGİSİNE BAŞVURULAN KİŞİLER., BÖLÜM 6


 KOMİSYONUMUZCA BİLGİSİNE BAŞVURULAN KİŞİLERİN 09.11.2005 GÜNÜ ŞEMDİNLİ'DE MEYDANA GELEN OLAYI DEĞERLENDİRMELERİ., 


31- Komisyonumuzca 30.03.2006 tarihinde Şemdinli İlçesinde bilgisine 
başvurulan Zeydan ÖZEL: 

"Pasajın 30 metre yanında Ender Giyim Mağazasının sahibi olduğunu, işyerinin pasaja girip çıkanı görebilecek konumda bir yer olduğunu, olay olmadan önce dükkânın yanında ayakta durduğunu, bir arabanın park ettiğini gördüğünü, telaşlı şekilde üç kişinin arabamn içinde olduğunu, sürekli Özipek Pasajının kapısını seyretmelerine anlam veremediğini, amca oğlunun, "bombacı olmasınlar her gün bomba patlıyor" dediğini, Veysel Ateş'i pasaja girerken de bomba aüp çıkarken de gördüğünü, iki ses duyduğunu, iki patlamanın üst üste 
olduğunu, arabamın plakasının 30 AK 933 olduğunu, arkadaki adamın arabadan çıktığını, inen şahsın san kahverengi montlu, kısa boylu olduğunu ve şahsın direkt olarak Özipek Pasajına doğru yürüdüğünü, bu şahıstan şüphelendiğini, bunların yanına gittiğini, top sakallı kişinin şoför pozisyonunda bulunduğunu, sağdaki adamın kendisine bakarken hemen arabayı çalıştırdığını, jandarmaya doğru yürüdüğünü, aradan 11-12 dakika sürmeden arabamn döndüğünü AK Parti binasının yan tarafına park ettiğini, 12 dakika sürmeden dükkâna 
girdiğinde bir bomba sesi geldiğini, patlamanın saat 11.00-11.45 civarında namaz çıkışı gerçekleştiğini, arabanın pasajın girişinin karşısında çaprazda olduğunu, hemen kendini dışan attığını, halkın pasaja doğru yürüdüğünü gördüğünü, halktan kastın esnaflar olduğunu, san montlu kahverengi adamın pasajdan dışan doğru yürüdüğünü, cep telefonundan arkadaşım arayarak nerde olduğunu sorduğunu, arabadaki şahsın da o an telefonla konuştuğunu, Seferi 
Yılmaz'ın bombayı patlatan bu dediğini, adamın direkt koşup arabamn içine girdiğini, hemen arabaya sarıldıklarını, Ali Kaya'mn suçu inkar ettiğini, sakallı şahsın da orada arabanın yan tarafında durduğunu, Ali Kaya adlı şahsın bagajı açtığını, hemen elini silahına attığım, bagajda el bombası, kaleşnikof, harita ve kroki olduğunu, Özcan İldeniz'in o sırada olay yerinden ayrıldığını gördüğünü ve bu adamı da yakalayın, bunlar üç kişidir dediğini, o esnada milletin arabaya vurmaya başladığını, Ali Kaya'nın emniyet görevlisi olduğunu söylediğini, 
bombayı atan şahsın bir metre yakınından geçtiğini, daha sonra askerin geldiğini havaya ateş ettiğini, özel tim, polis, emniyet amiri ve kaymakamında geldiğini, emniyet amirinin arabanın üzerine çıkarak millete seslendiğini, mühimmatın arabanın içinde kaldığını, arabayı halkın koruma altına aldığım, arkadaşların bagajın üzerine oturduğunu ve savcı beyin beklendiğini,CHP Milletvekili Esat Canan'ın geldiğini, halkın yürüyüş yapmaya başladığını, belediye başkanı ve kaymakamın halkı sakinleştirmeye çalıştığını, akşamüzeri artık savcı beyin, avukatların, Esat Canan ve polislerin keşif için geldiğini, bir silah sesi duyduğunu, 4-5 kişinin vurulduğunu, olayın arabanın 20 metre ilerisinde olduğunu, bankanın önüne bir arabanın gelerek milleti taradığını, savcı beyin keşfi iptal ederek ayrıldığını, gece yansı tekrar savcı beyin gelerek keşfini yaptığını ve arabayı emniyet binasının önüne götürdüğünü," 

32- Komisyonumuzca 27.03.2006 tarihinde Bitlis'te bilgisine başvurulan Veysel ATEŞ;

"Hakkâri Çukurca Kurudere Köyü nüfusuna kayıtlı, 27.03.1972 doğumlu olduğunu, 1988 tarihinde Kurudere Köyü civarlarında çobanlık yaparken bir grup terör örgütü mensubunun sözde grup sorumlusu San Baran önderliğinde kendisini ve Nuri Kılıç'ı kaçırdıklanm, şuura yakın olduklan için yol göstermelerini istediklerini, sının geçtikten sonra dönmek istemelerine rağmen izin verilmediğini ve terör örgütü elemanı olduklannı, çeşitli yerlerde siyasî eğitim gördüklerini bu kapsamda İran'ın Urumiye Şehrinde 1988 kışı eğitimini aldıklarını, bahar aylarında tekrar Hakkâri Çukurca bölgesine geldiklerini ve 
faaliyette bulundukları, Genel faaliyet alanının Şemdinli, Çukurca, Yüksekova ve de Beytüşşebap'ın bir kısmı, olduğunu, bu faaliyeti yaparken de çeşitli eylemlere katıldıklarını, 1990'da mayın patlaması sonrası yaralandığını, tedavi için Suriye'ye gönderildiğini, Suriye'de 45 gün askerî devlet hastanesinde tedavi gördüğünü, sonra Bekaa'ya götürüldüğünü yaklaşık 6 ay Bekaa'da kaldıktan sonra 1991 Nevruz'dan sonra tekrar Hakkâri Çukurca bölgesine getirildiğini, 
Şam'da, Lübnan'da, Bekaa Vadisinde gördüğü ortamdan sonra PKK terör örgütünden aynlmaya karar verdiğini, dört kişi birlikte kaçıp Kuzey Irak'a Donuk Kentine yerleştiklerini, burada sol ayağından yaralandığını, Pinyanişi Aşireti ve ona yakınlığı olan aşiretler yardımıyla kendilerini savunabildiklerini, kardeşleri Faruk ve Cafer Ateş'ih bölücü örgüt tarafından vurulduğunu, 1997 de ağabeyi Zeki Ateş'in vasıtasıyla Hakkâri İl Jandarmada görevli Kadir Yüzbaşı ve Kemal Başçavuş ile telefon görüşmesi yaptığını, bu görüşmelerin ardından Habur Sınır Kapısında güvenlik güçlerine teslim olduğunu, ardından Şırnak Savcılığına çıkarıldığını, sorgudan sonra Diyarbakır Cezaevine gönderildiğini, bölgeyi bildiği 
için DGM savcısının izniyle, Hakkâri'ye getirildiğini, 4-5 sığınak, depo, silah, uçaksavar, roket bulunmasına yardımcı olduğunu, Kuzey Irak' ta 1997 operasyonuna katıldığını, 45 gün ya da iki aya yakın bir süre faaliyette bulunduğunu, Yüksekova'nın dağlık kesiminde çatışmaya girdiklerini, Yüksekova'da Efercin Köyünde üç teröristi ölü, bir teröristi de sağ yakaladıkları  nı, cezaevinden operasyon için İki sefer çıktığını, ortalama iki ay dışarıda 
kaldığını, dosyası Van DGM'ye geldiği için Diyarbakır'dan Van Erciş Cezaevine 
nakledildiğini, PKK terör örgütünden ayrılan yaklaşık 60-70 tane itirafçınında bu ceza evinde bulunduğunu, 1999'da çıkan pişmanlık yasasından yararlandığını ve 4,5 yıl ceza evinde yattıktan sonra çıktığım, askerliğini Mardin Dargeçit'te yaptıktan sonra Hakkâri Merkezine yerleştiğini, kendisiyle kaçan bayan arkadaşı Zeliha Ateş ile evlendiğini, pişmanlık yasasından yararlanan mensuplar için İçişleri Bakanlığınca iş imkanı sağlandığı, yaptığı faaliyetlerle ilgili resmi belgeleri de ekleyerek kendisinin de bu imkandan faydalanması için müracaat ettiğini, iş imkanının bulunmadığı belirtilerek kendisine 500 milyon T.L. nakdi yardımda bulunulduğunu, aynı konuda başvuru yapan eşinin devlet memuru olarak işe 
başladığmı, örgütte faaliyette bulunduğu dönemde Şemdinli de bulunduğunu, Şemdinli Belediye Başkanı Hurşit Tekin'in kendisini iyi tanıdığını, pek çok kez onun evine gittiğini, mezkur şahsın abisinin Adnan kod adı altında örgüt militanı olduğunu, Şemdinli halkının hepsi olmasa da özellikle örgütün, HADEP, DEHAP ve şu anki Toplum Hareketin yöneticilerinin çoğunlukla kendisini tanıdığını, 
2000 yılında İçişleri Bakanlığına İşe yerleşmek için yaptığı başvuru formunda adres ve telefonu bulunduğundan Hakkari Emniyet Müdürlüğünden Süleyman Komiser tarafından kendisi ile irtibat kurulduğunu, bir milisin takip edilmesinin istendiğini, Gece 24.00 sıralarında milisin eve geldiğini, durumu emniyete haber verdiğini, gelirken mahalleye yalan araçları getirmemelerini, bir de kalabalık gelmemelerini söylediğini, belirlediği noktaya giderek durduğunu, saatin 01'e gelmesine rağmen kimsenin gelmediğini, üç tane silahlı polisin yanma gelerek adamın kaçtığını söylediklerini, bu olayın ardından komiserle ilişkisini kestiğim, dilekçe ile tekrar müracau üzerine 2004 yılında İçişleri Bakanlığından 1 milyar 
liralık nakdi ödeme yapıldığım, Emniyetten istihbarat karşılığında menfaat temin etmediğini yalnızca İçişleri Bakanlığına müracaatı sonrası aldığı meblağın bulunduğunu ancak erzak ve kömür yardımı yapıldığını, geçimini temin etme hususunda eşinin memur olduğunu kendisinin de inşaatlarda çalıştığım, 
Emniyetle ilişkileri zayıflayınca bir arkadaşı vasıtasıyla askeriyeyle ilişki kurduğunu, jandarma istihbaratı da haber elemanı olarak çalışmaya başladığım, Ali Başçavuşla haber elemanı olarak direkt bağlantıda olduğunu, daha önce Ercan Başçavuşla çalıştığını, Ercan Başçavuşun görevden ayrılırken Ali Kaya ile kendisini tanıştırdığını, 2005 yılında ilk olarak Hakkâri Çukurca Cevizli Köyünde Faruk Yarbay'ın yönetimindeki operasyona bölgeyi tanıdığı için Ali Başçavuşun tavsiyesiyle dahil edildiğini, istihbarı bilgileri genellikle Ali Başçavuşla paylaştığını, Ali Kayayla ilişkisinin kesinlikle 1997 Kuzey Irak operasyonuna 
dayanmadığım, 

6 Kasım 2005 günü akşam üstü Ali Başçavuş'un kendisini aradığını, sabah alaya 
gelmesini söylediğini, gittiğinde Şemdinli'ye gidileceğini ifade ettiğini, Seferi Yılmaz'la ilgili konuştuğunu, mezkur şahsı tanımadığını, PKK elemanı olarak bildiğini halende bu şahsın bölücü örgüt için çalıştığından emin olduğunu, bu hususun telefon dinlemelerinin de teyit ettiğini, sabah saat 7.45'de evden çıktığım, komutanlarıyla beraber üç tane Kaleşinkof, iki tane yedek şarjörü araca koyduklarını, kendisi için araca konan 3.silahı silahın asıl sahibinin Uzman Çavuş olduğunu, göreve giderken kendisinin bu silahı kullandığını, Şemdinli gibi tehlikeli bölgelere giderken silah, yelek, askeri elbise ve bot aldığını taşımaktan 
da onur duyduğunu, Özcan Başçavuş'un Şemdinli istihbarat sorumlusu olduğunu, onun çantasında krokilerin bulunmasının doğal olduğunu, bahsedilen krokileri görmediğini, buna hakkının da olmadığını, Özcan Başçavuşla ilişkisinin normal bir selam alıp verme şeklinde olduğunu, bölgeye gidişle Seferi Yılmaz'a gelen bir paketi araştırmayı amaçladıkları, gidip çevreyi, evini, dükkânı gözetlediklerini, aynı gün de Hakkari'ye geri döndüklerini, ayın 7'sinde gidiş amaçlarının paketin geleceği dükkanı keşif olduğunu, 8 Kasım akşamı Ali Başçavuş'un arayarak Şemdinli'ye gideceklerini, savcılığa teslim edilecek evraklar bulunduğunu söylediğini, araziyi çok iyi bildiği ve Seferi Yılmazla 
irtibatlı Velad ve Sabri kod adlı kişileri tanıdığı için kendisinin de bölgeye götürüldüğünü, bu kişilerin aralarındaki bağlantılarını telefonla sağladıklarım, Agit ile Velad'ın olay günü Şemdinli'de olduklarım, 9 Kasım günü ilçeye ulaştıklarında Cumhuriyet Caddesinde ki kavşaktan dönerek AK Parti binasının önünde park ettiklerim, aracın çalışır durumda olduğunu, ne yapacaklarını konuştuklarım, Özcan Başçavuşun haber elemanları ve tanıdığı itirafçılarla görüşmeyi düşündüğünü, halen araçtayken bombanın patladığım, Ali Kayanın 
araçtan çıkarak 10-15 metre yukan doğru çıktığını, o esnada herkesin kendilerine doğru yürümeye başladığını, araçla dükkan arası tahmini 150 metre mesafe bulunduğunu, araçtan inerek ne olduğunu sorduğunu, kendisine şerefsiz itirafçı dendiğini aynen karşılık vermesi üzerine demir çubukla bağırsağına vurulduğunu, Ali Başçavuş'un sinirlenerek kendisine arabaya binmesini söylediğini, itişmelerin olduğunu, bomba patladığı an yukarıda bulunan 
bölükte patladığım zannettiğini, aracın üzerine yüzlerce insanın geldiğini, tartışmanın kargaşaya dönüşmesini müteakip Ali Başçavuşa yardım ettiğini, araca tekrar binerken Özcan Başçavuş'un içinde olmadığım fark ettiğini, montunu çekerek kafasının üzerine eğildiğini, araçta bomba bulunup bulunmadığı hususunu bilmediğini, Seferi Yılmaz'ı öldürmek istese 
kaçakçılık yaptığı söylenen şahsı dağlık bölgede silahla kimsenin ruhu duymadan rahatça öldürebileceğini, Seferi Yılmaz'ın dükkanını bildiğini, dükkanın iki bölümden oluştuğunu, pasajın sağında en son dükkân olduğunu, kişisel kanaatinin patlamanın nedeninin ölen Mehmet Korkmaz'ın daha önceki 1 Kasım patlaması nedeniyle sorguya alınması olabileceğini, orada ölen şahsın gidip Seferi Yılmaz'la tartıştığını düşündüğünü, olayda onların elinde ya bir 
sürtüşme ya da oynama sonucu bombanın patlamış olabileceğini, iddianamede el bombalarının MKE yapımı değil Alman malı olduğunu, aracın 6 saat boyunca PKK'nın gözetimi altında kaldığını, örgüt yanlılarınca bu surede her türlü komplonun yapılabileceğini, on yedi olayın iki tanesinin PKK tarafından üstlenildiğini, arda kalan olayların ise Ali Kaya'ya ihale edilmesinin yanlış olduğunu, Örgütün 2005 yılında eylem yapın, halka zararı olursa biz üstlenmeyeceğiz, halka zarar olmazsa biz üstleniriz denildiğini, örgütün bu taktiğine bir örnek vermek gerekirse, örgütte olduğu dönemde İkiyaka köyüne Hogir kod adlı San Hüseyin'in geldiğini, gece gündüz İkiyaka Köyünün içerisinde bulunduklarını, kendilerine köy tarafından müthiş yardım yapıldığım, aylık maaşlarının dahi verildiğini, tedavilerinin yapıldığını, daha sonra gelen 
kuvvetle 200 kişiden fazla olan bir topluluğun oluştuğunu, San Hüseyine sen 12 kişi al İran'a git denildiğini, İkiyaka Köyünün Dey mahallesinde devlete sadık olan korucuların bulunduğunu, Hüseyin'i görünce üstüne geldiklerini ve çatışma çıktığım, San Hüseyin'in adamlarını Saddam'ın askerleri tarafından yakalandığını, bunun üzerine eylem karan alındığını, bu karara karşı çıktığım ancak köyün 200 kişi tarafından basıldığını çocuk, kadın demeden 27 kişinin katledildiğini, aynca köyün yağma edildiğini, bu olayında halka zarar verdiği için örgütçe üstlenilmediğini, 

Osman Öcalan'ın Roj Tv'de Adana'da bir çocuk panzere taşlar atarken 'yıllardır 
hasret çektiğim Filistin görüntülerini Adana'da gördüm' dediğini, PKK terör örgütünün provokasyonunun bu zeminleri hazırladığını, Abdullah ÖCALAN' İkiyaka Köyü eylemi sorulduğunda kontrgerillaların yaptığını söylediğini, örgütün yöntem değiştirdiğim, artık ayaklanma zemini oluşması için bir iki ya da üç kişilik kaybı seve seve göz önüne aldığım, İki astsubay göreve giderken onlara resmî görev yazısı çıktığını, haber elemanı olduğundan kendisi için çıkmadığını, astsubayların beraber çıktıklannı üstlerine haber verip vermediğini bilmediğini, Hakkari de haber elemanı olarak çalıştığım bu sebeple açık vermemek için çaba sarf ettiğini, DEHAP'lı yöneticilerin her şeye rağmen gelip gidişlerini 
bildiklerini, bir ay önce de Van'a bir arkadaşla gezmeye geldiği esnada telefonunun çaldığını ve ölümle tehdit edildiğini, hemen Ali Başçavuşu aradığını onunda arayan kişiyi tespitin mümkün olamayacağım söylediğini, Emniyete götürürlerken özel harekat tarafından hırpalandığını, yere yatınldığmı, 
Hakkâri'deki bir polisin kendisim tanıdığım, devlet yanlısı olduğunun söylenmesi sonucunda hırpalamaya son verildiğini, Ankara'dan gelen heyetin başkanı olan emniyet bürokratının olay mahallinde kalan arkadaşı olup olmadığını sorduğunu, tanımadığı birisinin arkadaşını araması gerektiğini söylediğini, Ali Başçavuşla ilk önce telefonla onun konuştuğunu sonra da kendisine verdiğini bu konuşmanın saat 11.29 da gerçekleştiğini, Ankara'dan gelen heyet başkanının Ali Kaya ile konuştuğunu ancak ne konuştuğunu duymadığını çünkü o kişinin konuşurken kenara çekildiğim, 

Yüksekova da aynı ekiple istihbarat çalışması yapmadığım, 9 Kasanda ilçeye 
götürülüş amacının Sabri ile Velad'ı tanıması ve paketi suçüstü yakalamak olduğunu, iddianamenin de Velad ve Agit'in olay günü Şemdinli de olduğunu belgelediğini, jandarma ile emniyet arası çıkan yetki probleminin ortalığı karıştırdığını, konu hakkında kendisinin bir bilgisinin olmadığını, Hakkâri'de görüştüğü elemanların bu işi bırakması gerektiğini söylediklerini ancak böyle bir şeyi kabul etmediğini, sonuna kadar devletine sadık kalacağını, şu ana kadar hiçbir kimseyle görüşmesine izin verilmediğini böyle bir durumla terör suçundan 
yargılanırken bile karşılaşmadığını, PKK kadrolarının yüzde 90'ının Cemil Bayık'a bağlılığı bulunduğunu, Bekaa'da roket, 57 milimetre toplar, havan topu, gibi çeşitli silahların kullanımını öğrendiğini, Hakkari ilinin kurt milliyetçiliği için birinci derecede önem taşıdığını, halkının bu konuda oldukça duyarlı olduğunu, Komisyoncâ Yüksekova Şemdinli ve Hakkari de dinlenecek kişilerin DTP 
ile bağlarının bulunduğunu bildiğini, kendilerine yanlı bilgi vereceklerini, bu hususun araştırılarak dinlemelerin yapılmasında fayda olacağım, Şemdinli de Seferi Yılmaz'ı herkesin tanıdığım çünkü bu şahsın cezaevinde 14-15 yıl yattığını bir de PKK'dan hiç vazgeçmediğini, çıktıktan sonra DEHAP'ın, DTP'nin kurucu üyeliğini yaptığım, Emniyette ifade alınması esnasında panik havasının olduğunu sanki Jandarma'nın gelerek kendisini alacağı şeklinde bir endişenin var olduğunu hissettiğini, dört gün boyunca elleri bağlı masada beklediğini, avukat 
geldiği söylendiğinde bölgeden gelen bir avukat sanarak istemediğini, oysa avukatı Ali Kaya'nın gönderdiğini sonradan öğrendiğini," 

33- Komisyonumuzca 27.03.2006 tarihinde Van İPinde bilgisine başvurulan Özcan İLDENİZ: 

" 1990 yılında Karabük'te eğitim taburunda göreve başladığım, 1991-1992 yılında Çarıkın Korgun Üçe Jandarma Komutanlığında, 1992-1995 arası İğdır İl Jandarma Komutanlığında, 1995-1997 yıllarında Hatay Kırıkhan İlçe Jandarma Komutanlığında, 1997- 2001 yılında Diyarbakır İl Jandarma Komutanlığında, 2001-2004 yıllarında Aydın İl Jandarma Komutanlığında ve 16.07.2004 tarihinden itibaren de Hakkari İl Jandarma Komutanlığında görev yaptığım, 16 yıllık hizmetinin 9 yılının şarkta geçtiğini, görevinin istihbarat tim komutanlığı olduğunu, fakat bölgenin terör bölgesi olması sebebiyle aynı zamanda Şemdinli'nin istihbarat sorumluluğunu ekip arkadaşlarıyla beraber üstlendiğini, 
Veysel Ateş'in Ali Başçavuşun elemanı olduğunu, Ali Kaya ile görüşmeleri esnasında şahsı gördüğünü, bir merhabalığının bulunduğunu, Hakkâri merkezde oturduğunu bildiğini, aslen Çukurcalı olduğunu, teferruatlı bilgisinin bulunmadığım, Hakkâri'de göreve başladıktan sonra Şemdinli sorumlusu olmasını müteakiben yaklaşık olarak 16-17 defa Şemdinli'ye gittiğini, 
görevlere yalnız gidilmediğini, aracın alabileceği şekilde iki, üç veya dört kişi olabildiğini, bu ekipte haber elemanlarının olmadığını, haber elemanlarının genellikle Şemdinli ilçe merkezi ve köylerinde oturduğunu, Şemdinli ilçesindeki haber elemanlarını orada kullandığını, her göreve çıkışında yanına iki üç tane rütbeli arkadaşım dahil ettiğini, 2005 yılının yaz aylarına doğru bölgede patlama olaylarının meydana gelmesiyle ağustos ayından itibaren Şemdinli 
bölgesinde yoğun bir şekilde çalışmalarım artırdığını, Sınırın Türkiye ve Kuzey Irak bölgesinde hem örgütsel faaliyet hem de kaçakçılıktan sorumlu olan ve gümrük adı altında kaçakçılardan vergi alan Sabri kod adlı Ali Kısıkyol'un 
Şemdinli bölgesinde olan patlamalarla ilgisi olduğuna dair istihbarat topladıklarını, takip ederken resmî olarak Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinden teknik takip izleme karan aldıklarını, teknik olarak takibe başladıktan sonra Şemdinli bölgesindeki asıl faaliyetlerin meydana çıkmaya başladığını, bu süre zarfında da Sabri kod Ali Kısıkyol'un özellikle Şemdinli merkezinde Seferi Yılmaz ile ilişki içerisinde olduğunu, Seferi Yılmaz'ın sık sık onun yanma gittiğini, onunla telefon irtibatının bulunduğunu, ona milisler vasıtasıyla haber gönderdiğim, 
özellikle kendisinin bizzat gidip Kuzey Irak Derecik bölgesinde, Şemdinli sınır bölgesinde bizzat kendisinin görüştüğünü tespit ettiğini, Seferi Yılmaz'ın 4 Ekim tarihinde Maraş'tan gelen Ali Kısıkyol'un babası Hasan Kısıkyol'u Şemdinli'de karşılayıp, arabayla örgüt mensubunun yanına götürdüğünü, babasıyla 
bizzat konuşmasını, buluşmasını sağladığını, şahsın ilk Şemdinli baskınında bizzat olayın içerisinde yer aldığını, 1985 yılında mahkum olduğunu, 2000 Mayıs ayı içerisinde cezaevinden çıktığım, 2002 yılında şahsa örgüt tarafından yazılan bir mektup gönderildiğini, yakalanarak ifadesinin alındığını, 2004 yılında da Hakkari'de göreve başladıktan sonra özellikle 2005 yılındaki patlamalardan dolayı Sabri kod Ali Kısıkyol, Seferi Yılmaz ve bunun gibi bir sürü Şemdinli bölgesinde milisleri ortaya çıkardıklarını, Seferi Yılmaz ile ilgili yoğun 
çalışmaya başladıklarını, yapılan teknik takip neticesinde 4 Kasımda Almanya'dan Sabri Kısıkyol'a ulaştırılmak üzere Seferi Yılmaz'a bir paket geleceği istihbaratına ulaştıklarım, örgüte Seferi Yılmaz dışında da yardım eden kişilerin bulunduğunu, paket ile ilgili diyaloglarında talimatlandırma şeklinde olduğunu bunun da aralarındaki sıcak ilişkiyi kanıtladığını, 4 Kasımdaki paket meselesinde Ali Kısıkyol'a gelecek paket için Seferi Yılmaz'ın kendi işyerinin adresini verdiğini, onu müteakiben 7 Kasımda Şemdinli'ye görevli 
geldiklerini, bazı belgelerini toplayıp istihbari çalışmalarını yaptıklarım, döndükten sonra aldıkları bir bilgi de Ali Kısıkyol'un Seferi ile bir görüşmesi olduğunu, Sabri kod'un "beni çok acil kulübeden ara" dediğini, aynı gün döndüklerini ayın 9'uhda tekrar yola çıktıklarını, sabah görev çizelgelerinde 08.00 yazmasına rağmen 9.00 civan göreve çıktıklarım, Ali Kaya'nın terör kısım amiri olduğu için üstü olduğunu, 07 ve 09 Kasımda Şemdinli'ye birlikte 
gittiklerim Veysel Ateş'i haber elemanı olduğu için Ali Kaya'nın yanma aldığını, Veysel Ateş ile ilişkisinin merhabalaşma düzeyinde olduğunu, 9 Kasımda yola çıktıklarını, arabalarının Yüksekova'da anza yaptığım, vatandaşların yardımcı olduğunu, kritik bölge olduğundan silahlarını yanlarına aldıklarını, sivil olarak gezerken de bu tedbiri aldıklarını, arabanın içerisindeki dokümanların hepsinin kendine ait oluğunu, Şemdinli ilçesine girmeden önce Kaymakam Çeşmesi mevkiinde halkın bir tepkisi olmasın diye silahlan bagaja koyduklarını, o sırada çeşmeye gittiğini, Kaymakam Çeşmesinde mayınlama olayların yoğun bir şekilde yaşanması nedeniyle Ali Başçavuşun Veysel ile bir görüşmesi olduğunu, görüşmenin çeşme başında olması nedeniyle konuşulanları bilemediğini, 
Şemdinli ilçe merkezine girdiklerini ve AKP İlçe Başkanlığı binasının önüne aracı park ettiklerini, arabanın içerisinde biraz konuştuklarını, tuvalet ihtiyacım gidermek üzere camiye gitmeyi aynı zamanda da elemanlarıyla görüşmeyi planladığım, bazı konulan onlara danışıp birkaç tane daha istihbari bilgi elde ettikten sonra Seferi ile ilgili hazırlamış olduğumuz dosyayı ilçe jandarma komutanlığı aracılığıyla savcılığa göndereceğini, savcılığımızın talimatına göre emniyet bölgesinde olduğu için emniyetle de irtibata geçip Seferi'ye gelecek 
paket olayım kendileriyle paylaşacaklannı, arabadan çıkmaya hazırlanırken bir patlama sesi geldiğini bunun üzerine Ali Başçavuşun ne oldu diye dışarı çıktığım, arkasından Veysel'in ardından da kendisinin dışan çıktığını, bir süre arabanın yanında durduğunu, askerî yetişme tarzı gereği hemen olaya atılmadığını, Ali Başçavuş'un hemen ileri doğru gittiğini, 10 metre kadar arabadan uzaklaştığım, arkasından Veysel'in gittiğini, dükkânlardan esnafların çıkmaya başladığını, bazı vatandaşların dükkânları önünde baktığım bazılarının da patlama ilçe jandarma istikametinden geldiği için o tarafa gittiğini, o sırada yukarıdan 5-6 kişilik bir 
grubun geldiğini, Ali Başçavuş'un bu sefer "ne oldu" falan diye sorduğunu, AH Başçavuş'un yanma yaklaşan şahısların "hem yapıyorsunuz hem de soruyorsunuz şerefsizler" diye bir tabir kullandığım, o esnada bir münakaşanın olduğunu, Veysel Ateş'in o tarafa gitmesiyle kalabalığın arttığım, Ali Kaya'nın Veysel Ateş'i arabaya geri gönderdiğini, arabaya binerken "bu da itirafçı" denilince kalabalığın Veysel Ateşe yöneldiğini, arabaya vurmaya başladıklarım, Veysel'e saldırdıklarını, bu sırada "bu da onların arkadaşı, bu da onlardan, 
bombayı bu attı" diye kendisine yönelindiğini, prensip itibariyle hiçbir elemana önceden gelişini haber vermediğini, planlarını bir gün önceden yaptığım, mesajlarını bir gün önceden gerekli komutanlıklara çektiğini, görev bölgesinde hangi elemanı kullanacaksa onlarla irtibata geçerken kesinlikle telefon kullanmadığını, çünkü gayri ihtiyari yanındaki arkadaştan bahsedebilinecegini, bilgi verebileceğini, bununda güvenlik açısından sıkıntı doğurabileceğini, zaten yoğunlaşan patlamalarında mayınlardan kaynaklanmakta olduğunu, bu açıdan elemanlarına gelişleri söylemediğini, 9 Kasım tarihinde de söylemediğini, 7'sinde de ilçeye gittiğini, 1,5 yıldır da Şemdinli'de görevli olduğunu, Şemdinli'ye gidişlerinde yüzde 90 oranda ilçe jandarma komutanlığına gittiğini, Üçe jandarma komutanlığı binasınında zaten çarşının içerisinde bulunduğunu, bu nedenle ilçede tanınabileceğini, ancak astsubay olduğunu bilemeyeceklerini çünkü sivil görev yaptığını, ancak deşifre olmuş olabileceğini, bir çok 
vatandaşla görüştüğünü, patlamaların ardından araçlarına karşı hareketlenilmesi hususunda ise yabancı olduklarının ilk bakışta anlaşılmasından kaynaklandığını, Top sakallı olarak ifade edilmiş olunması hususunda da köse olduğu için sakalı çıktığında top sakal gibi göründüğünü, ilk olarak kendisinin görülmesi sebebiyle bu şekilde ifade edilmiş olunabileceğini, Seferi Yılmaz'ın olay gününden önce kendisini görüp görmediğini bilmediğini, bir başkası hakkında istihbarat yaparken kendileri hakkında da istihbarat yapılmış olunabilineceğini bu sebeple de tanınmış olunma ihtimalinin bulunduğunu, olaylarda orada bulunmalarının tesadüf olduğunu, benzer bir olayın yakın zamanda Van'da gerçekleştiğini, bir öğrencinin patlama mahallinden geçerken vefat ettiğini, Seferi Yılmaz'ın 
örgüt üyesi Sabri kod ile sıcak teması bulunduğunu, Sabri kodun bir diğer görevinin de bölgede yapılan kaçakçılıklardan örgüt adına; gümrük adı altında rant sağlamak olduğunu, 100 lira alınıyorsa, belki 50'sini üst düzeye gönderirken 50'sini de Sabri kod'un kendisinin aldığını, Şemdinli bölgesindeki irtibatımda Seferi Yılmaz'ın sağladığını, aralarında maddi bir ilişkinin de olmuş olabileceğini, 
Veysel Ateş'e gelirken silah verilmediğini silahın tesadüfen arabanın içerisinde 
unutulmuş bir silah olduğunu, bahsedilen silahın uzman çavuş arkadaşlarınca benzin alırken bırakıldığını ve unutulduğunu zaten savcılıktaki ifadelerinde de bu hususun belirtildiğini, Veysel Ateş'in örgütten ayrıldıktan sonra cezaevinde yatarken cezasının son bölümlerini Şemdinli Cezaevinde çektiğini, cezaevinde yatarken Şemdinli bölgesinde arkadaş olduğu örgüt mensubu olup da cezaevinden çıkan arkadaşlarının da Şemdinli'de bulunduğunu bunun 
için, Ali Başçavuş'un hem örgüt mensuplarıyla irtibat sağlamak hem de örgütte görev yaparken görev yerlerinden bir tanesinin de Şemdinli kırsalı olması nedeniyle bütün geçiş güzergahlarını bilen Veysel Ateş'i yanlarına almaya karar verdiğini, Arabayı Ali Başçavuşun kullandığını, yan tarafta kendisinin oturduğunu, Veysel Ateş'in arkada yer aldığım, uzman çavuşun unuttuğu silah, kendi görev silahı ve Ali Başçavuşun silahının bulunduğunu, dokümanların bulunduğu siyah çantanın kendisine ait olduğunu, zimmetli el bombası olmadığını, el bombasının Ali Başçavuşun üzerine zimmetli bulunduğunu ve 
alınmasının personelin inisiyatifine kaldığını, bombaların hücum yeleğinin üst ceplerinde bomba yerlerinde muhafaza edildiğini, hücum yeleğini Kaymakam Çeşmesinde bagaja koyduğunu, olayı müteakiben darp esnasında ilk görüntüler çekilirken bütün dosyaların çıkanldığım ancak içinde bombanın gösterilmediğini, savcı beyin saat 16.30 sıralannda keşif yapmaya gittiğinde bombalan siyah çantanın içerisinde bagajda bulduğunu, halbuki bombaların Ali Başçavuşun hücum yeleğinin içerisinde olduğunu, çantasında Şemdinli bölgesinin askerî haritasının fotokopisi, Seferi Yılmaz ile ilgili takibe başladıktan sonra 
toplanılan dokümanlar, bölgede geçmişte örgüt mensubu suçundan yakalananlar, cezaevinden çıkanlar, aranan şahıslar, bir terörist yakalandığında ifade esnasmda sorulacak sorular gibi dosyalan bulunduğunu, Ali Başçavuş' vereceği CD bulunduğunu, Reşit kod isminde ki şahsın hücum yeleklerini beyaz un çuvalının içinden çıkarıp dizdiğini, hiçbir askerin silahı çuvalda muhafaza etmeyeceğini,Kaymakamlık Çeşmesi'nin polis kontrol noktasından önde 
olduğunu, polis noktasından resmî görev ifa ettikleri için geçtiklerini, durdurursa resmî araç görev kartlarını göstererek geçtiklerini, genel bir arama varsa da kimliğini gösterip selamlaşarak geçtiğini, ajandasının resmi bir evrak niteliği taşımadığım, tutulmasının zorunluluğu da olmadığını, tayin olurken ajandanın gelecek personele verilebildiğini, 16.07.2004 tarihinde göreve başladıktan itibaren tarih tarih yazdığını, ajandadaki bilgilerin resmî bir istihbarat belgesi olmadığını, tanıdığı kişilerce taleplerde bulunulduğu için kayda aldığını, ajandayı tutarken alakalı alakasız her şeyi kaydettiğini, istihbari değeri varsa 
değerlendirmeye aldıklarını, Ajanda da geçen 'Hakkı Töre'nin oğlu Selahattin Töre düğünde takıyı Barzani adına takıyorum' ifadesiyle ilgili, Şemdinli bölgesinde Gerdi ve Herki aşireti olarak iki tane büyük aşiret bulunduğunu, Şemdinli halkının çoğunluğunun Barzani ile akrabalığının bulunduğunu, herhangi bir gümrük kapısı bulunmaması sebebiyle sürekli gidiş geliş yapıldığım, Herki ve Gerdi aşiretlerinin hepsini örgüt yanlısı diye nitelendirmenin yanlış olacağını, Barzani örgüt yanlısı olsa da devlet yanlısı olan kişilerinde bulunabileceğini, 
"Polis ile ilişkilere dikkat edilecek, maç dahi yapılmayacak..." ifadesiyle ilgili olarak da her personelin göreve atandığında brifing aldığını, İl jandarma komutanının Hakkâri'de görev başladıktan sonra yapmış olduğu bir toplantı esnasında sadece Hakkâri ile ilgili değil, Türkiye'nin herhangi bir yerinde sadece bizim kurumlar için değil, başka kurumlar içerisinde turnuvalar yapılığım, sahalarda belli kavgalar dövüşler çıkabildiğini dolayısıyla emniyet ile 
jandarma arasında bir futbol turnuvası yapılmayacağını,"Halkın üçte ikisi cahil, üçte biri fırlatma..." lafının kendisine ait olmadığını, il jandarma komutanının toplantıda kullandığını, üçte ikisi cahil derken, Şemdinli'nin ekonomik yönden çok fakir olan, eğitimi zayıf olan yönünü vurguladığını, cahil derken bunun ayrıca devlet yanlısı olan kişileri de ifade edebileceğini, üçte biri fırlatma derken ise devlete karşı olan, örgüt yanlısı kişilerin anlaşılması gerektiğini, Ajanda da geçen Kamil ve Lokman Yaşarla ilgili savcılıkta ifade verdiğini, Temmuz ayının sonunda Hakkâri il merkezinde İki tane astsubayın şehit olması olayının vukuu bulduğunu, o olaydan sonra MİT ve emniyetin müşterek olarak emniyet 
mıntıkası olmasına rağmen toplantı yaptığını, o toplantı esnasında o patlamalarda Yaşarların irtibatlı olduğunun tespit edildiğini, Van il jandarmada da dinlemesinin yapıldığını, bu sebeple toplantıda dile getirildiğini ve ajandasına kaydettiğini, Mesleğe girerken namus ve şerefleri üzerine yemin ettiğini, Türkiye Cumhuriyetinin bir vatandaşı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin kayıtlı bir astsubayı olarak illegal bir iş yapmasının mümkün olmadığım, bu kadar bilgi varken, hukuk önüne çkarma imkanı varken bu yola gidilmesinin söz konusu olmayacağını, zaten Seferi Yılmaz'ın PKK terör örgütüne yardım yataklık suçundan şu an yargılandığını, son zamanlarda bölücü örgüt lehindeki yapılan gösterilerdeki artışla ilgili yorum yapamayacağını çünkü bu hususun uzmanlık alanına 
girmediğini, Şemdinli ilçesinde kamu görevlilerinin suça karıştığı, ranttan yararlanmaya yöneldiği şeklindeki iddialarla ilgili bir duyum almadığını almış olsa zaten ilgili yerlere bildirmiş olacağını, Şemdinli ve Yüksekova'da kaçakçılıktan büyük oranda rant sağlandığını, Yüksekova'dan uyuşturucunun giriş yapıldığını. bunun dışındaki olayları saymak gerekirse, küçükbaş ve büyükbaş hayvan kaçakçılığı, şeker kaçakçılığı ile elektronik alet kaçakçılığının yoğunlukta olduğunu, Şemdinli'nin demografik ve ekonomik yapısına bakıldığında ekonomik 
seviyenin çok düşük olduğu için örgütsel faaliyetlerin yanında kaçakçılık faaliyetlerinin de ön planda olduğunu, bu durumun göz ardı edilemeyeceğini, kaçakçılığa güvenlik güçleri olarak göz yumulmasa da vatandaş olarak göz yumulduğunu, yakalanan bir çok kaçakçılık faaliyetlerinin de olduğunu, tonlarca şeker, eroin ayrıca çok sayıda küçükbaş, büyükbaş hayvan yakalandığım, genellikle eroincilerin sırtçılık yaptığını, tahminen 12 kişilik grubun Sabri kodun yanında yer aldığını, geceleri Türkiye içerisine girdiklerini, bilgi gelene kadar bir 
saat içerisinde tekrar geri döndüklerini, Ali Kısıkyol'un sadece Kuzey Irak'ta değil, Türkiye içerisinde de faaliyetleri bulunduğunu, 2004 yılında Sabri kodun sadece gümrükten sorumlu olduğu, 2005 yılına girerken bir de Agiri kod' un asıl Şemdinli sorumlusu olarak ortaya çıktığını, Sabri kod'un artık yalnız kaçakçılıkla ilgilendiğini, 1997-2001 yıllan arasında İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun köyü Diyarbakır Özekli'de 4 yıl karakol komutanlığı yaptığını, mezralarında okuyamayan öğrencilerin okulunu açtırdığını, tepeden tırnağa ne gerekiyor isa batı illeri standartlarında hiçbir destek almadan yaptırdığım, bölgede görev yapan mülki idare amirlerinin de imkanları nispetinde hizmetleri icra ettiğini, halkın hepsinin örgüt yanlısı olarak aynı kefeye koyulmasının yanlış olduğunu, çünkü orada çok iyi görüştüğü elemanları bulunduğunu, görüştüğü 25-30 kayıtlı haber elemanı dışında da kaymakamlığın yazı işleri müdüründen, nüfus müdürüne, muhtarlardan AKP ilçe başkanına kadar bir çok insanla görüştüğünü, Devlet yanlısı insanlann çokluğuna örnek olarak Şemdinli bölgesinin can damarı olarak nitelendirilen yaklaşık 2000 nüfuslu Altınsu Köyünde göreve  başlamasından sonra 3-4 ay örgüt adına bütün esnaflardan para toplayan Halil kod adlı kişinin Altınsu Köyüne geldiği istihbaratının devlet yanlısı şahıslar tarafından ilçe jandarma komutanına haber verildiğini, ilçe jandarma komutanının jandarma mıntıkası olduğu için gidip örgüt mensubunu o evde yakaladığını, yüzbaşı başta olmak üzere yanında bulunan astsubay ve uzman çavuşların dövülerek Güvenlik güçlerinin elinden örgüt mensubunun 
alındığını ve kaçırıldığını" 

7.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***