YUNANİSTAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YUNANİSTAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ocak 2018 Çarşamba

PANZER VE KÜRT İSYANI, PKK NIN AVRUPADA SİYASALLAŞMA ÇABALARI BÖLÜM 6

PANZER VE KÜRT İSYANI, PKK NIN AVRUPADA SİYASALLAŞMA ÇABALARI BÖLÜM 6


Ayrıca Hollanda da eğitim devresinde bulunduğumuz esnada videodan bazı görüntüler seyrettirdiler, bu görüntülerden Abdullah Öcalan’ın idam edilmesi durumunda metropollere gelip eylem yapacak bombacıların ve canlı bombaların eğitim görüntüleri idi, grupların Fedai Gerillaları Gurubu olduğunu söylediler, eğitim gören militanların içerisinde iki bayan bir 
erkek olmak üzere 3 militanı seçtiler. Fedai gerillalar grubunda yer alan militanların eğitimi Kuzey Irak veya İran da bulunan kampta verilmekte idi, eğitimden soma Fedai gurubunun metropollere ve turistik beldelere gönderileceğini talimat gereği belirtilen yerlerde eylem yapacakları şeklinde idi. Konseyin talimatı gereği klasik gerilla tipinin değiştiril ererek modem gerilla tipini oluşturacaklar şeklinde talimat geldi…” şeklinde ifadesiyle örgütün Avrupa’da bomba merkezleri oluşturduğunu göstermiştir. 

Abdullah Öcalan bilindiği gibi Amerikalılarca yakalandıktan sonra görevliler tarafından 15 Şubat 1999 tarihinde bir uçakla Türkiye’ye getirilmiştir. Öcalan daha uçaktayken yıllardır sarf ettiği sözlerin aksine hareket ederek, kendisine fırsat verilmesi halinde Türkiye’ye hizmet edeceğini ve öldürülmemesi karşılığında örgütü dağıtabileceğini beyan etmiştir. 

İtalya’da iken herkesin aktif eylem yapmasını isterken, Türkiye’ye gelince yapılan eylemleri tasvip etmediğini ve bu eylemlere son verilmesini söylemiştir. Öcalan 17 Mart 1999 tarihli avukat görüşmesinde ; 
“…başta Med TV’nin yönlendirmesi ile parti adına yapılan eylemlerin derhal durdurulmasını istiyorum. Bu eylemleri kınıyorum. Avukat Ahmet Zeki Okçuoğlu vasıtasıyla gönderdiğim mesaj yerine ulaşmamıştır. Başta Med TV ve diğer basın-yayın organlarında benimle ilgili çıkan haberlerin PKK adına ve Kürt İntikam Tugayları adına yapılan eylemleri doğru bulmuyorum. Özellikle bu eylemleri esefle karşılıyorum…”şeklinde ifade de bulunmuştur. 

 Buna mukabil, bağımsız Kürt devleti kurma fikrini son yıllarda terk ettiğini, şiddet eylemlerini örgüt içindeki bazı unsurların tırmandırdığını, kendisinin barışın ve demokrasini alt yapısını oluşturmaya çalıştığı yönünde ifadeler kullanmıştır. 

Abdullah Öcalan’ın gerek yakalanması, gerek soruşturması ve gerekse de ceza alması ve sonrasında Avrupa’da ve ülkemizde yoğun bir eylem süreci yaşanmıştır. Örgüte müzahir kitle eylemleriyle Öcalan’a destek vermeye 
çalışırken, Öcalan farklı bir yaklaşım sergilemiştir. 

Öcalan, 1 Haziran 1999’da İmralı adasında başlayan davada Türkiye Cumhuriyeti Ceza Kanunun 125. maddesinden yargılanmıştır. Yargılanması sırasında klasik bir itirafçı tarzıyla hareket etmiştir. 
Öcalan, yakalandığı günden itibaren örgütlerin literatürüne göre teslimiyetçi bir tavır sergileyerek, “bana hizmet imkanı verin, eğer bu imkan verilirse her türlü katkıyı yapma hazırım” ifadeleriyle, devlet organları ile işbirliği yapmak istediğini ifade etmiştir. 

Öcalan savunmasında; “Yakalandığım günden, barış için yaşayacağım sözünü verdiğim günden bugüne kadar kaba bir baskı, söz, hakaret ve işkence görmediğimi belirtmek istiyorum…Cumhuriyet ekseninde barış ve kardeşlik için devletin hizmetinde çalışma isteğimi ve kararlılığımı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu konuda gösterdiği yaklaşımı, saygın yaklaşımın bir gereği olarak ben de bu düzeydeki bir kararlılığımı ben de saygı ve şükranla belirtmek istiyorum…” ifadeleriyle direnmesini bekleyen tüm örgüt militanlarına hayal kırıklığı yaşatmıştır. 

Öcalan’ın 1999 yılında ortaya koyduğu tavır nedeniyle Ermeni kökenli birçok örgüt mensubu örgütü bırakarak ülkelerine dönmüştür. 

Öcalan devam eden yargılama sürecinde; 

-T.C vatandaşı olduğunu, 

-Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve onun ceza kanununu tanıdığını, 

-Savunmasında, hukuki değil siyasi olacağını söylemiştir. 

Bu çerçevede PKK hareketinin ideolojik temellerinin yanlışlığını açıklamış, örgüt ve yakın çevresi ile ilgili ayrıntılı bilgi vermiş, ifadelerinde Başkanlık Konseyi üyelerinin karakter analizine kadar inmiştir. 

Nitekim Öcalan, duruşmaların ilk gününde de Türkiye’den ve şehit analarından özür dilemiş ve örgütün silahlı mücadele anlayışının yanlış olduğunu anladığını açıklamıştır. Öcalan’ın söz konusu “ uzlaşma ve silahlı mücadeleyi terk” stratejisi duruşma boyunca devam etmiş, diğer taraftan Terörle Mücadele Kanunu, Öcalan’ın açıklama yapmasını, bu açıklamaların dışarıya taşınmasını ve yayınlanmasını yasaklamasına rağmen, Öcalan örgüte mesaj yollanılmaya devam etmiş, bu imkan sayesinde, PKK terör örgütü militanlarına Türkiye’yi terk etmelerini, Türk güvenlik güçleri ile çatışmadan uzak durmalarını emretmiş ve bu doğrultuda PKK Başkanlık Konseyi de bu emre uyacağını açıklamıştır197. 

24 yıllık silahlı mücadeleden yenik çıkan Öcalan barış söylemleri ile Türk kamuoyuna mesaj verirken, diğer yandan da Batı ülkelerini de sürece dahil etmeye çalışmıştır. Bunun içinde dünyanın en önemli siyasi aktörü 
olan ABD ile görüşme ve onlara dayanarak varlıklarını devam ettirmeye çalışmışlardır. Bu konuda Öcalan “…Akif Hasan daha önce ABD ile görüşüyordu, görüşmeler devam etsin, ABD’ye silah bırakılması konusunda PKK’nin hazır olduğunu bildirsin. Yaşayıp yaşamama sorunu vardır. Yetkililerle de görüşeceğim. Tecrit ortamından kurtulmak için (Avukatları kastediyor) siz de bu yönlü çaba sarf edin…” şeklinde ki talimatlarını örgüt yöneticilerine iletmiştir. 

Yine 12 Nisan 1999 tarihinde yapılan görüşmede ise, “...Avukat; ABD yetkilileriyle görüşmemiz gündemde, görüşünüz nedir? Öcalan: Arabuluculuk talep edin, çözüme ilişkin destek isteyin. Onların haberi var. Sonraki görüşmede ABD’den ve İngiltere’den haber getirin. Onlara, bizi ve Türkiye’yi barıştırın, uzlaştırın deyin. Kavga yok, silah yok ve bu sene bitiyor deyin” şeklinde ki talimatı bu gayretlerin hızlanmasını istemiştir. 

 1999 döneminde ortaya konan bu pratikle örgütün legalleşeceği ve silahlı bir örgüt olmaktan çıkarak siyasal bir yapı haline geleceği kitlelere lanse edilmiştir. Bu amaçla A. Öcalan 06 Nisan 1999 tarihli avukat görüşmesinde sekiz maddelik bir yol haritası çıkararak sözde legalleşmenin ilk adımını atmaya çalışmıştır. 

Buna göre; 


1. 1 Eylül 98 Ateşkes sürecinin her alanda tam sorumluluk altında sürdürülmesi, 
2. Devletin, başta af olmak üzere barış için alınacak tedbirler temelinde silahlı çatışmalara kalıcı olarak son verilmesi, 
3. 90’lı yıllardan itibaren bazı saptırmalara rağmen Kürtlerin ifade özgürlüğüne ve açık hale gelen Demokratik Cumhuriyet sisteminin güven vermesiyle birlikte tüm sorunların barışçıl çözümü için zemin olarak görülmesi, 
4. Bu koşullar altında PKK’nin, kendini demokratik sistem içinde yasallaşmaya hazırlaması, 
5. En azından devletin tavrını –yeni parlamento ve hükümet kuruluşunda- görünceye kadar aktif toplumsal bir barış, af, kardeşlik sloganı altında bir siyasal eylem çizgisinin benimsenmesi ve kararlıca uygulanması, 
6. Tüm uluslararası barış, insan hakları kuruluşları, hükümet ve parlamentolarının bu temelde destek sunması, 
7. Eğer öngörüldüğü gibi bu doğrultuda bir uygulama gelişirse BM, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, AGİK’in sürece gözlemci olarak katılması, 
8. Türkiye’de ilgili tüm çevrelerin; kamu, özel, partiler ve basın-yayın, tüm sivil toplum kuruluşlarınca, gelişmelerin tarafımca özde bu temelde olduğunu  bilerek, ülkemize ve demokratik sisteme katkılarımın hayati önem taşıdığının bilinmesi; şeklinde isteklerini ortaya koymuştur. 

 Öcalan bu görüşleri, örgüt içerisindeki kadroların şüpheye düşmelerine neden olmuş ve birçok kişi Öcalan’ın fikirlerini yargılamaya başlamıştır. Hatta bazıları O’nun kendinde olmadığını T.C.’nin Öcalan’ı hipnoz 
ederek konuşturduğunu söylemeye başlamışlardır. Öcalan ise 2 Mayıs 1999 tarihinde avukatlarıyla yaptığı görüşmede, “…Hafızam ve iradem yerinde. Konseyin açıklaması yanlış. Benim imha, infaz durumum net değil. Konseyin bu açıklamalarını önleyin. Çatışma ne kadar gelişirse dış güçler sevinir. Yunanistan’ı hoşnut edecek bir tutuma giremeyiz. 
Dağdakilerin hayatını korumak, cezaevinden birisinin tahliyesi çok önemli. Devlet için af ediciliği biz isteyeceğiz. Yunanistan’a mı güvenelim? Avrupa’ya mı güvenelim? Bu oyunu hala Avrupa yürütmüyor mu? Türkiye birazcık siyasi ilişki mesajı verse de biz bu beladan kurtulsak. Türkiye biraz sağlam davransa, bana burada hiç yardımcı olmuyor. Ters bir savunma imhaya götürür. Savaşı on yıl uzatmaya götürür. Eğer imha niyeti olsaydı bizi niye getirdi? Burada başına bela etti. Bu isyan ne kadar erken sona erse herkesin çıkarına olur...” şeklinde beyanlarda bulunarak kendisini savunma 
gayretine girmiştir. 

Yıllardır sürdürülen kanlı elemler sonucunda ortaya bir neticenin çıkmaması ve İmralı süreci, Öcalan’ın 1999’da yöntem değişikline gidişinde etkili olan hususlardan bir tanesidir. Öldürülme korkusunu iliklerine kadar hisseden Öcalan, her görüşmesinde örgütün tavrının değişmesi hususunda gayret göstermeye başlamıştır. 13 Mayıs 1999’daki görüşmelerinde “…Diğer hususları önceki yazıda açtım, ama ABD ve Avrupa ile Türkiye’de ve Türkiye ile barış çabalarına desteğe dayalı diplomasi yürütmelisiniz ve hatta Güney’de de önemlidir. Diğer kurumlarla da Türkiye’ye yönelik dili eski propaganda dili olmaktan çıkarmak gerekir. Bence daha saygılı, siyasi seviyesi ve pratik değeri olan bir dil gerekir. Bu bizi yüceltir. Dilimizin çok ağır ve gerçeği de zorlayan propaganda tarzını geride bırakmak ve yeni sınırlı da olsa daha gerçekçi, kazandırıcı tarzda olmasına çalışmak büyüklüktür…” diyerek silahlı mücadeleyi bitirmeyi hazır olduğunu ispatlamaya gayret ederek, sözde legalleşmede de aracı olarak ta ABD ve Avrupalı güçleri adres göstermiştir. 

2 Ağustos 1999’daki diğer bir görüşmesinde “…Benim çağrımla olduğuna göre devlet buna olumlu gelir. Tehlikeli yola gidilmez. Ilımlılaşma olur. Bakın Avrupa ne diyor. PKK silah bıraksın destekleriz. Avrupa, ABD destek ler. Türkiye buna rağmen ne yapabilir…” şeklinde ifadeleri ile Türkiye ile anlaşmanın yollarını aramaya başlamıştır. 

Tamda bu hadiselerin yaşandığı günlerde ABD’nin İnsan Haklarından Sorumlu Bakan Yardımcısı Harold Hongju Koh Türkiye’ye resmi ziyarette bulunmak için gelmiş ve 01 Eylül 1999 tarihinde Urfa ve Mardin illerinde incelemeler yapmıştır. Bu seyahatte Öcalan’ın Avukatı Ercan Kanar, Koh ile 1,5 saat görüşerek Öcalan’ın görüşlerini kendisine aktarmıştır. Koh görüşmelerde hem PKK’ya hem de Türkiye’ye mesajlar vererek, herkesi 
kontrol altında tutmak için basit uyarılarda bulunmuştur. Harold Hongju Koh görüşmeler sonrası yaptığı açıklama da ise; "ABD, uzun suredir, Kürt sorununun sadece askeri yoldan çözülemeyeceği görüşüne sahiptir. Kalıcı bir çözüm için demokrasinin genişletilmesi gerekmektedir" ifadelere yer vererek ABD’nin ileriki süreç için isteklerini sıralamıştır. 

Her ne kadar Öcalan sözde barış çabalarında Batılı güçleri adres gösterse de bir kısım ülkelerin gelişen süreçten rahatsız oldukları açıkça ortaya çıkmaktaydı. Başta Yunanistan, İran ve bazı AB ülkeleri PKK’nın silah 
bırakmasının Türkiye’nin güçlenmesine neden olacağını ve Türkiye’de huzur ortamının yakalanacağını düşünerek, silahlı eylemlerin devam ettirilmesini istemişlerdir. 

Bu yönlü bir gerçekliğin var olduğu bizzat Öcalan tarafında da ifade edilmiştir. 13 Eylül 2000 tarihli avukat görüşmelerinde bu husus konuşulmuştur. 

Görüşmelerde; 

 Avukatlar: “Kuzeyli Kürt örgütlerinin platformunun bir kısmı savaşın durmasından sonra önderlik ve parti aleyhine faaliyetler içerisine girdikleri, Almanya'nın bunları yönlendirdiğini partinin bildiği aktarıldı” 

Öcalan; “Bu gruplar Almanya bağlantılıdır. Yunanistan-Almanya kanadının yönlendirmesidir. Selahattin Çelik vb bu kanadın çabalarıdır. Hazırlıkları kapsamlıdır. Beni Kenya'ya götüren adam bu kanadın adamıdır. Benim imhamı hedefleyen bir yaklaşım. Alçakça bir komplo, beni oraya götüren adam -Agit diyordu kendine- azılı bir Türk düşmanıydı. Almanların adamıdır. Türkiye'de yaşayamayacağımı düşündüler. Ben de inanmıyordum. O sırada Selahattin Çelik Atina'ya getirildi. Siz ilk görüşe geldiğinizde İstanbul'da bombalar patlıyordu”. 

Avukatlar: “Ferhat arkadaşın TV konuşmasında komplodan sonra Mahir'in kendilerine gelerek, eğer savaşa devam ederlerse uluslararası güçlerin her türlü desteği sağlayacağı teminatı verdiklerini açıklaması aktarıldı” 

Öcalan: “Rusya, İngiltere, Almanya var. Her türlü silah vaadi var, Yunanistan var. Aslında siz bu tarihi gerçekleri Mesut Yılmaz'a aktarabilirsiniz. Apo'nun sorgu süreci size geldi mi gelmedi mi diye sorun. Biz Türk düşmanlığını niye geliştirelim. 15 Şubat sürecinde Dışişleri Bakanı İran ve Ermenistan'a gitti. Türkiye'nin dostları görününler 50 yıllık mutlak savaşı dayattılar…” şeklinde geçen bilgilerde durumu özetlemektedir. 

Öcalan her ne hikmetse 25 yıl Türk devleti ile savaşıp, tüm desteğini Batı toplumundan ve Türkiye düşmanlarından alırken, uğradığı ihanetle gerçekleri ancak yakalandıktan sonra görebilmiştir. PKK’ya destek 
veren ülkelerin aslında PKK’yı ve Kürtleri sevdikleri için değil, Türkiye düşmanlıkları dolayısı ile örgüte destek verdiği bu defa daha net ortaya çıkmıştı. Gerçeği artık Öcalan ve arkadaşları da anlamak zorunda kalmıştı. 

Yine 23 Mayıs 2001’de ki görüşmede “… Avrupa’da ölenler oldu, İran’da ölenler oldu. Kürtler için bir özgürlük adımı atıldı, Kürtler terbiye edilecekti. Avrupa özelikle Almanlar ve İngilizler temiz bir özgürlük hareketi istemiyorlar, Yunanistan’da öyle. Yunanistan ve Ermeni siyasi elitinden samimi ittifak beklenmemeli. Birlikte hareket ederken üstün sen hakim olmak daha fazlasını almak isterler, zorda kalırsan ihanet ederler yada kaçarlar. Yunan halkıyla dostluk geliştirmek isterim, dostlarım da vardır, halklara düşmanlık temelinde söylemiyorum, Yunan ve Ermeni halklarını severim, kültürlerine hayranlığım vardır fakat siyasi eliti fazla iç açıcı değil, tehlikelerle doludur…” şeklindeki ifadelerle güvendiği iki ülkeden uğradığı hayal kırıklığı ifade edilmiştir. 

Öcalan’ın silah bırakma çağrısı ve PKK’nın silahlı güçlerinin önemli bir kısmını Türkiye topraklarından dışarı çekmesin diğer ülkeleri rahatsız ettiği Avrupa’da yaşayan yazar Mahmut Baksi tarafından da açıkça dile 
getirilmiştir. Baksi; “…ne zaman PKK siyasi zemini zorlasa devlet içerisindeki çeteler ve savaştan çıkarı olan güçler bizim yanımıza geliyordu. PKK içerisindeki çeteler, Rusya, bazı bölge ülkeleri, Avrupa’dan Almanlar böyle zamanlarda ortaya çıkıyordu. Kiminin paradan çıkarı vardı, kiminin petrolden çıkarı varsa geliyordu…” şeklinde tespitleri de örgütün 
kimler tarafından kullanıldığını göstermektedir. 

Örgütün eski merkez komite üyesi Baki Karer ise bu konuda; “Öcalan’ın çıkmazı ortaya çıkış biçimiyle başlamış, Ortadoğu’ya uzanmasıyla derinleşmişti. Karanlık odaklara olan zaafı kaderini de belirlemişti. Öyle ki, güç odaklarından çektiği kadar hiç kimseden çekmemişti. Her istihbarat örgütü kendi ülkesinin çıkarlarını dayatmıştı. Çıkar savaşımı içinde boğulan Öcalan, cücelikten bir türlü kurtulamamıştı. Herkesi şu veya bu biçimde memnun etmek istemişse de kimselere yaranamamıştı. Örneğin; İran ve Saddam intihar eylemlerinin daha çok askeri hedeflere yönlendirilmesini 
isterken, Yunanistan sanayi tesislerin, turistik bölgelerin ve ormanların hedef alınmasını istemişti. Avrupa’nın birkaç ülkesi de lojistik desteklerini, tamamen büyük kentlerde intihar saldırılanın yapılması şartına bağlıyordu. Militanların ve hazırlanmış bombaların Almanya ve Hollanda üzerinden İstanbul’a sevk edilmesinin birçoklarında yarattığı şaşkınlık hâlâ hafızalarda dır. Suriye ise sürekli kargaşadan yanaydı. Silahlı eylemlerin aralıksız, hedef gözetilmeksizin rastgele yapılmasını dayatıyordu. Öcalan bu kadar karmaşık ilişkiler içinde kaybolmuş, insiyatif ve taktik geliştiremez hale gelmişti…” 
beyanlarıyla Öcalan’ın içine düştüğü karmaşık ilişkilere ve eylemlerde diğer ülkelerin rolüne dikkat çekmiştir. 

Öcalan mesajlarında sözde savaşın bitirilmesi yönünde irade koyacağını belirtse de onu kontrol eden güçler çatışmaların bu şekilde sonlanmasından yana değillerdir. 2003 yılından sonra yaşananlarda bunun bir göstergesi olmuştur. PKK 1999 yılında silahı kısmi olarak bıraktığını ifade etmiş ve zaman içerisinde siyasal mücadeleye girileceği belirtilmiştir. 1999 yılında başlayan bu süreç 2003 kadar devam etmiş, fakat bu süreç Kasım 2002’ de Ak Partinin iktidara gelmesiyle sonlandırılmıştır. Silahı bırakma gayretinde olan PKK, ateşkese son vererek, ani bir kararla yeniden silahlı mücadele kararı almıştır. Bu kararın altında Mahmut Baksi’nin ifade ettiği gibi güçlerin etkisinin ne olduğu ise ayrı bir araştırma konusudur. 

Yurtdışında Basın Yayın Faaliyetleri 

Örgüt elebaşının yargılandığı ve ölüm cezasına çarptırılmasının akabinde sürdürülen örgüt faaliyetlerinde bölücü nitelikli basın yayın organları aktif rol oynamıştır. Bu basın yayın organlarından en önemlisi yurt dışında yayın yapan MED TV, Serxwebun Dergisi ve Türkiye’deki Özgür Halk dergisidir. Ancak, örgüt elebaşının ilk yakalandığı günlerde kitleleri tahrik ettiği ve saldırıları teşvik ettiği gerekçesiyle MED TV kapatılmıştır. 

Bu nedenle terör örgütü PKK yandaşları ile Avrupa'da PKK doğrultusunda faaliyet gösteren bazı kuruluşların MED-TV'nin kapatılmasını protesto etmek amacıyla bir kampanya düzenledikleri, bu doğrultuda, İngiliz Bağımsız Televizyon Komisyonu İTC'nin telefon-faks numaralarını örgütün yayın organlarında yayınlayarak buraya protesto mesajları gönderilmesini istedikleri, bu doğrultuda yüzlerce dilekçenin ilgili kuruluşa faks edildiği görülmüştür. 

Diğer yandan, terör örgütü PKK doğrultusunda Almanya'da faaliyet gösteren YEK-KOM tarafından hazırlanan bültende, MED-TV'nin kapatılması konusu işlenmiş, "Kamuoyuna Acil Çağrı" başlığıyla yayınlan bir yazıda MED-TV'nin kapatılmasını protesto etmek amacıyla imza kampanyalarının yoğunlaştırılması yönünde karar alındığı belirtilmiştir. 

Örgüt yönetiminin MED TV'nin kapatılmasıyla meydana gelen boşluğu doldurmak amacıyla alternatif televizyon yayıncılığına yöneldikleri gözlemlenmiştir. Bu amaçla CTV (Christian TV) kanalıyla bir anlaşma 
yapılarak, yayın frekanslarının değiştirilmesi kararlaştırılmıştır. 

Bu meyanda, 29 Mart 1999 tarihinde CTV (Christian TV) günde iki saatlik yayın anlaşması yapılmıştır. Christian TV’nin idari merkezi Almanya'da olup, Vatikan tarafından finanse edilmekte ve İngiltere’den aldığı yayın lisansıyla uydu yayın yapmaktadır. Bu anlaşma sonucu Christian TV’de MED-TV yayınlarına paralellik arz eden Kürtçe yayınlar başlamıştır. 

14 Mayıs 1999 tarihi itibariyle bu yayınların uydu ve frekansları değiştirilerek, yeni yayınlar Arab-Sat uydusu, 13 derece Doğu, 11.100 Mhz frekansları üzerinden gerçekleştirilmiştir. Aynı yayınların Intelsat uydusu 
1 derece Batı 11.100 Mhz frekanslarından da izlenmesiyle birlikte "Cudi TV" adında yeni bir televizyon kanalı da kurulmuştur. 

Hem Christian TVde hem de Cudi TV’de Hz. İsa’nın (a.s.) yaşamı ve Hıristiyanlık dininin doğuşunu konu alan filmin Kürtçe, Farsça, Arapça ve Süryanice dublajlarıyla yayınlanmıştır. Söz konusu TV kanalında önceleri 
18.00 – 24.00 saatleri arasında sadece Kürtçe müzik yayını yapılmakta iken, 29 Mayıs 1999 tarihinden itibaren Kürtçe ve Türkçe haber programları ile daha önceden MED-TVde yayınlanan "Ronahi-Aydınlık", Dıbıstana 
Kurdi-Kürtçe Okulu", "Tebe" adlı sözde eğitim ve siyasi-aktüel nitelikteki programlar yeniden yayınlanmaya başlanmıştır. 

06 Nisan 1999 tarihli Öcalan’ın Avukatları ile yaptığı görüşmede, Öcalan, Avukatlara CTV yayınlarında Hristiyanlığı öven yayınlarının yapıldığını ifade ederek, görüşlerine başvurmuştur. Bu görüşmede geçen diyaloglar şu şekildedir. 

“Öcalan: Televizyonun durumu nasıl Avukatlar; yayınlar CTV’de devam etmektedir. Öcalan: CTV’nin günde bir saat Hristiyanlık propagandasını yaptığı söylenmekte, bu durum halkımızı olumsuz etkiler mi? 

Avukatlar: Bir şey olmaz başkanım. 

Öcalan: Yayın dilinin çizgiye uygun olması gerekir” şeklinde geçen diyaloglar ibret vericidir. 

 Öcalan’ın yakalanmasından sonra ortaya çıkan bu süreçte örgütün talimatları ile her sempatizan ailenin İncil temin etmesi ve onu okuması istenmiştir. Bu dönemde operasyon yapılan birçok evden İncil çıkışı da bu 
talimatın kısmen uygulandığını göstermiştir. 

CTV’de terörist Abdullah Öcalan’ın 31 Mayıs 1999 tarihinde başlayan duruşması ile birlikte Avrupa alanında kamuoyu yaratmak amacıyla haber programları ile sözde siyasal-aktüel programların terör örgütünün 
propagandalarına uygun bir format içinde yayınlanması hedeflenmiştir. 

Öte yandan terör örgütü paralelinde Almanya/Frankfurt'ta yayın yapan Özgür Politika Gazetesine yönelik olarak Alman makamlarınca başlatılan soruşturma örgüt yapısını tedirgin etmiş, bu amaçla gazete merkezinin başka bir şehirde faaliyet göstermesi gündeme gelmiştir. Ayrıca örgüt mensupları söz konusu gazetenin yeni bir isimle çıkarılması yönünde bazı çalışmalarda yapmışlardır. Böylece çıkarılacak gazete yıpranmayacak ve hakkında dava olmayan bir gazetenin kurulması sağlanacaktır. 

CTV’nin yanında yeni bir TV kanalının da devreye sokulması gündemleştiril miş, bu amaçla 08 Temmuz 1999 tarihinde Fransa'da Media S.A adıyla bir şirket kurulmuştur. Medya TV adıyla 29 Temmuz 1999 tarihinde test yayınlarına başlayan televizyonun tüzüğünde "Avrupa'da yaşayan Küçük Asya Etnik azınlıklarına yönelik TV yayıncılığı gerçekleştirmek" şeklinde bir ifade yer almıştır. 

Medya TV'nin açılışı sebebiyle 31 Temmuz 1999 günü saat 14.00'te Fransa/Paris'te Villeban-Sur-Yvette (Essonne-91 bölgesi) bulunan Grand-Dome kapalı spor salonunda bir tanıtım kokteyli düzenlenmiştir. 

Medya TV test yayınları 14 Mayıs 1999 tarihinden bu yana yayını devam eden CTV'nin yayın yaptığı Eutelsat-Hot Bird uydusu 13° Doğu, 10.853 MHz. frekansları üzerinden gerçekleştirilmiştir. Medya TV'nin test yayını yaptığı saatlerde ise CTV yayınları kesilmiştir. Kapatılan Med-TV ve CTV'de faaliyet gösteren "Programcı, sunucu, spiker." vb. elemanları Medya TV programlarında görev almış ve programlar eski Med TV stüdyolarında 
hazırlanarak yayınlanmıştır. Böylece propaganda, teşkilatlanma ve eylemlilik açısından büyük önemi bulunan basın yayın faaliyetlerini her zeminde sürdürülmeye çalışılmıştır. 

Yurt içinde legal imkânlar zorlanarak günlük gazeteler, dergiler yayınlanmış tır. Kapanan yayınların yerine hemen yeni yayınlar devreye konmuştur. Dönem itibarıyla yurt içinde yayınlanmakta olan Özgür Bakış isimli gazete örgüt elebaşının yargılanması aşamasında olduğu gibi sonrasında da örgüt mensuplarının yönlendirmede aktif rol üslenmiştir. Ülkemiz her zaman MED TV’nin ve Özgür Politika gazetesinin Avrupa’da yasaklamasını istemiş olsa da, kendi ülkesinde aynı yayını yapan TV, dergi ve gazetelere müsamaha etmiştir. Bu durum da bir çelişki olarak karşımıza çıkmış, Avrupalılarca aleyhimize kullanılmıştır. 

Ülkemizde yayın yapan Özgür Bakış, Özgür Halk, Kadının Sesi v.b gazete ve dergiler aleni bir şekilde PKK terör örgütünün eylem talimatlarını kitlelere aktarırken, örgüte bağlı bu yayınlara yönelik sadece toplatma kararı verilmesi ise tirajı komik bir durum oluşturmuştur. Avrupa’da yasadışı ilan edilen dergi ve gazetelerin mal varlıklarına el konurken, ülkemizde terör öğütleri paralelinde yayın yapan basın-yayın organlarına aynı uygulama yapılmamıştır. 

Bu kurumların kapatılması süreci yıllarca süren adli sürece takılmış olup, bu dönemde mal varlıklarına el koyma gibi bir cezada uygulanmamıştır. Kendi ülkesinde terör örgütünün yayınlarını legalleştiren bir devletin başka ülkelerden tedbir almasını istemesi de ciddiye alınmamıştır. 

 7 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

PANZER VE KÜRT İSYANI, PKK NIN AVRUPADA SİYASALLAŞMA ÇABALARI BÖLÜM 5

PANZER VE KÜRT İSYANI, PKK NIN AVRUPADA SİYASALLAŞMA ÇABALARI BÖLÜM 5


Öcalan’ın Yakalanması akabinde, Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, terör örgütü PKK mensuplarınca ülkemiz aleyhine düzenlenen protesto eylemleri ve Avrupa'da çalışan vatandaşlarımıza ait işyerlerine yönelik olarak düzenlenen eylemler şu şekildedir; 

. 16 Şubat 1999 günü, Yunanistan'ın Hannover Başkonsolosluğunu işgal eden terör örgütü PKK yandaşı yaklaşık 300 kişi, Hannover Başkonsolosluğumuz önünde toplanmış ve yaklaşık 10 dakika süre ile slogan atmıştır. Terör örgütü PKK yandaşlarının öğleden sonra Frankfurt Başkonsolosluğumuz önünde toplanmaya başlaması üzerine, polis göstericileri Başkonsolosluğumuza yüz metre uzaklıkta durdurmuş 
olup, yaklaşık 150 kişiden oluşan grup eylemlerini akşam saatlerine kadar sürdürmüştür. 
. Aynı gün Saat 23.10'da Stuttgart şehir merkezinde bir Türk kebapçı dükkânına molotof kokteyli atılmıştır. Alman polisi soruşturmayı savsaklamış ve gözaltına alınan iki kişi delil yetersizliğinden salıverilmiştir. 
. Yine bir vatandaşımızın Bremen'de bulunan "Harman Reisen" adlı seyahat acentasına saat 01.10 civarında molotof kokteyli atılmıştır. 
. Genk'te de bir Türk’e ait Kahvehane içerisinde akşam bomba patlamış ancak ölen olmamıştır. 
. 17 Şubat 1999 günü, terör örgütü PKK yandaşları tarafından Hamburg'da, "Türk Kültür Derneği" adı altında tescilli olan ancak bir kıraathane olarak faaliyet gösteren işyerine yanıcı madde atılmak suretiyle saldırıda bulunulmuştur. 
. Kircheim Teck şehrinde DİTİB Camii Derneğine, polis aracının ayrılmasından sonra saat 00.30'da sekiz adet molotof kokteyli atılmıştır. 
. Nürtingen'de Türk Federasyonuna bağlı bir camiye saat 03.50'de molotof kokteyli atılmıştır. 
. Göppingen şehrinde Türk Danışma Bürosuna molotof kokteyli atılmıştır. 
. Bielefeld'deki ülkü Ocakları merkezine saat 24.00 sıralarında molotof kokteyli atılmıştır. 
. Hannover Başkonsolosluğumuz görev çevresinde bulunan Ulusoy ve Donan seyahat acentaları, Erol Market, ihlas Market ve Alman işyerleri dahil olmak üzere toplam 11 işyerine, saat 13.30 civarında terör örgütü PKK yandaşlarınca saldırılmıştır. 
. 20 Şubat 1999 günü, vatandaşlarımızın yoğun olarak bulunduğu Schweinfurt kentinde, sabah saat 02.00 sıralarında, vatandaşlarınıza ait bir muhasebe bürosuna ve İslam Kültür Merkezine ait bir derneğe molotof kokteyli atılmış, olayda maddi hasar meydana gelmiş, can kaybı olmamış tır. 
. 16 Şubat 1999 günü, Lahey'deki Hollanda Spor tren garında Lahey Büyükelçiliğimize doğru yürümek üzere toplanan yaklaşık 400 terör örgütü yandaşı ile polis arasında çatışma çıkmış, Polis tazyikli su sıkmak suretiyle göstericileri kontrol altına almıştır. 
. 17 Şubat 1999 günü terör örgütü PKK yandaşları, İsveç Stockholm'deki Ticaret Müşavirliğimizin kapısını zorlamışlardır. 
. 16 Şubat 1999 günü İtalya da Komünist Yeniden Kuruluş Partisi ile sol örgütleri içinde toplayan Centri Söciali adlı kuruluş, saat 17.00'de Roma Büyük Elçiliğimiz önünde gösteri yapmak üzere izin almıştır. 
Anılan saatte başlayan gösteri 19.40'da sona ermiştir. Komünist Yeniden Kuruluş Partisi Genel Sekreteri Bertinotti ve Milletvekili Montavani’de göstericiler arasında yer almıştır. Ellerinde terör örgütü PKK ve 
Komünist Partisi bayrakları olan yaklaşık 30-35 kişilik bir grup Napoli Başkonsolosluğumuz önünde toplanarak sloganlar atmış, Başkonsolosluk binasının duvarlarına yazılar yazmıştır. Söz konusu grup, 45 dakika süren bu gösteriden sonra 30 metre ileride bulunan Yunan Başkonsolosluğu binası önüne giderek sloganlar atmış, bir çöp bidonunu yakmaları üzerine itfaiye müdahalede bulunmuştur. Anılan grup tekrar Başkonsolosluğumuz önüne gelmiş, slogan atmaya devam etmiş, saat 20.00 sıralarında dağılmıştır. 
. 17 Şubat 1999 günü Yaklaşık 50 kadar terör örgütü PKK yandaşı Napoli Başkonsolosluğumuz önünde slogan atmış, bildiri dağıtarak gösteri yapmıştır. Söz konusu grup 12.30'dan itibaren ABD Başkonsolosluğu tarafına yönelmiş, orada da bir süre gösteri yaptıktan sonra dağılmıştır. 
. Terör örgütü PKK yandaşları ve "Leon Kavallo Merkezi" üyelerinin katılımıyla oluşturulan yaklaşık 30 kişilik grup saat 18.00 sıralarında THY bürosunun önünde bir gösteri yapmıştır. Gösteri bir saat sürmüş, 
olaysız şekilde sona ermiştir. 
. 16 Şubat 1999 günü, Yunanistan’da Yunan vatandaşlarının da olduğu yaklaşık 100 kişilik bir grup, Selanik Başkonsolosluğumuz önünde bölücü örgüt ve elebaşı lehine sloganlar atmış ve pankart açmıştır. 
Gösteri akşam saatlerinde başlamış ve yarım saat sürmüştür. 
. 17 Şubat 1999 günü, Saat 16.00’da Atina’nın Pire kentindeki Başkonsolosluğumuza gelen bir ekip saat 15.00 civarında bir kişinin, kendilerini arayarak Başkonsolosluğumuza bomba konulduğu ihbarında 
bulunduğunu belirtmiştir. Yapılan aramada herhangi bir bomba bulunmamıştır. 
. İtalya Başbakanı Massimo D'Alema'nın, 13 Nisan 1999 günü parlamentoda Kosovalı Sırplara yönelik NATO hava harekâtı konusunda yaptığı konuşma da "Kosova'ya müdahale yapılmasıyla, Kürt sorununun çözümünün de gündeme getirilmesi gerektiği" şeklinde açıklamalarına yer verilmiştir196. 
. France-Libertes (Fransa Özgürlükler Vakfı)'na ait internet sayfasında, Vakıf Başkanı Daniella Mitterand, terör örgütü PKK üst düzey sorumlularını muhatap alan mesajında örgütün mücadelesini siyasi alanda yapması yönünde örgüt yönetimine telkinlerde bulunmuştur. 
. Diğer taraftan, Almanya'da yayınlanan Die Tageszeitung Gazetesi 20 Mart 1999 tarihli sayısında, terör örgütü PKK'nın sözde Başkanlık Konseyi Başkanı Cuma (K) Cemil Bayık isimli terörist ile yaptığı bir mülakatta, Bayık’ın daha önce Ferhat (K) Osman Öcalan’ın şiddet eylemlerinin bütün kesimlere yönelik olarak devam edeceği açıklamalarının aksine, "Sivil tesisler saldırı hedeflerimiz arasında yer almamaktadır. Turistlere ve sivil tesislere karşı bir tutumumuz yok" görüşlerini duyurmuştur. 
. İsviçre’nin Cenevre kantonundan Laurent Moutinot ise; "... Kürt sorununa barışçı bir çözüm getirilebilmesi için Cenevre kantonunun elindeki tüm imkânları kullanacağını ve böyle bir konferans yapılması halinde, 
Cenevre'nin buna seve seve ev sahipliği yapabileceğini" belirtmiştir. 
. Avrupa basınında entelektüel ve yazar olarak tanıtılan şahıslar ile Nobel ödülü sahibi kişilerce imzalandığı öne sürülen ve ülkemizde terör suçlarının yargılamasında görevli DGM'lerin AİHS (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin) 6. maddesini ihlal ettiği, yargının bağımsızlığının ve tarafsızlığının bu mahkemelerde görevli askeri hakimler nedeniyle ihlal edildiği, Avrupa Hükümetlerinin ülkemizde süren sözde savaşa son vermek ve Güneydoğu sorununun çözülmesi gibi konularını içeren bir çağrıda 
bulunmuştur. Çağrıda bu bağlamda uluslararası toplum ve kuruluşlardan; "Kürdistan konusunda bir konferans düzenlenmesi" şeklinde taleplere yer verildiği görülmüştür. 
. Örgüt paralelinde ülkemizde legal alanda yayınlanan Özgür Bakış gazetesinin 10 Mayıs 1999 tarihli nüshasında, 06-08 Mayıs 1999 tarihleri arasında Fransa'nın Aubagne kentinde "Akdeniz 2000, Gelişmenin 
ve Barışın Aktörleri; Halklar” adı altında bir konferansın düzenlendiği ifade edilerek, konferansa 15 ülkeden 75 sivil toplum kuruluşu (NGO) temsilcisinin katıldığı belirtilmiştir. İki gün sürdüğü ifade edilen konferansın sonuç bildirgesinde, "Kürt sorununun çözümü konusunda uluslararası bir konferans düzenlenmesinin karara bağlandığı" vurgulanmıştır. 

Mahkemenin sonuçlanarak örgüt elebaşına idam cezasının verilmesi akabinde, çeşitli Avrupa ülkelerinde örgüt mensuplarının koordinesinde, yabancı şahısların da iştirakiyle teröristbaşı Abdullah Öcalan’a verilen idam 
cezasının uygulanmasını engellemek ve Güneydoğu sorununu bu vesileyle uluslararası platformlara taşımak amacıyla; Almanya'da "Öcalan’ın Hayatını Savunmak İçin Hamburg Türk Girişimi" ve "Kürdistan Diyalog Grubu", 
Belçika'da "Kürdistan'da Barış Girişimi", Ermenistan'da "Öcalan'a Özgürlük Komitesi" isimli organizasyonlar faaliyete geçirilmiştir. 

Belçika'da faaliyet gösteren "Belçika İnsan Hakları Ligi" adlı kuruluşun da Başkanlığını yürüten Georges-Henri Beauthıer’in yaptığı "Kürdistan'da Barış Girişimi" adlı organizasyon ve merkezi Belçika'da bulunan terör örgütü PKK denetimindeki KON-KURD işbirliği ile 06 Temmuz 1999 günü Liege şehrinde bir protesto yürüyüşü düzenlenmiştir. 

Ermenistan/Erivan'da faaliyete geçirilen "Öcalan'a Özgürlük Komitesi" isimli organizasyon tarafından, idam kararının açıklanması sonrasında "İdama Hayır” adı altında bir imza kampanyası düzenlenmiştir. 

Örgüt kadroları tarafından Abdullah Öcalan'ın yargılanma takvimi ile eş zamanlı olarak ülke içerisinde ve yurt dışında çeşitli düzeylerde propaganda ve eylemler gerçekleştirilmiştir. Avrupa zemininde gerçekleştirilen 
faaliyetler giderek şiddet faktöründen uzaklaşırken yurt içinde şiddet içerikli faaliyetlere yargılama sürecinde devam edilmiştir. Bu dönemde Avrupa'da zemininde sürdürülen protesto faaliyetleri, SKP, ERNK ve çeşitli adlar 
altında oluşturulan dernekler tarafından gerçekleştirilmiştir. 

. PKK güdümünde faaliyet gösteren sözde Sürgünde Kürdistan Parlamentosu ve, Belçika/Brüksel'de Uluslararası Basın Merkezinde bir basın toplantısı düzenlemişlerdir. Basın toplantısında Abdullah Öcalan'ın 18 Mart 1999 tarihinde İmralı adasından avukatları aracılığıyla sözde "Güneydoğu sorununa siyasi çözüm" konusunda yaptığı açıklamalar desteklenmiştir. Konuya ilişkin olarak SKP adına yapılan açıklamalarda, "Kosovalılara gösterilen hassasiyetin, Kürtlere de gösterilmesi gerektiği, şiddet değil barış istendiği" belirtilmiştir. 
. 17 Nisan 1999 tarihinde, Almanya’nın Bonn kentinde, terör örgütü PKK güdümünde faaliyet gösteren Ulusal Kongre Hazırlık Komitesi, SKP ve Kuzey Kürdistan Ulusal Platformu isimli kuruluşlarca, 
"Abdullah Öcalan'a Özgürlük, Kürdistan Halkının Hakları ve Barış İçin Ulusal Birlik Yürüyüşü" adıyla bir yürüyüş düzenlenmiştir. Yürüyüşe, Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden gelen örgüt mensupları katılmıştır. Almanya Kürt Dernekleri Federasyonu (YEK-KOM) ve örgüt paralelinde yayın yapan Özgür Politika gazetesi yapmış oldukları çağrılar ile yürüyüşe geniş katılım sağlamaya çalışmıştır. 

Yürüyüş Tertip Komitesi'nce, yürüyüş öncesinde dağıtılan bildirilerde, yürüyüşün amacı; "Güneydoğu sorunun çözümü için uluslararası konferans fikrinin somut olarak desteklenmesi ve Türk hükümeti nezdinde acil 
bir ateşkes ve müzakere için girişimlerde bulunulması, bunun ön belirtisi olarak Türkiye'ye silah satışlarının durdurulması, Almanya'da PKK yasağının kaldırılması, PKK’nın muhatap alınması için ABD ve Avrupa'da 
girişimlerde bulunulması, PKK Genel Başkanı Abdullah Öcalan'ın can güvenliğinin sağlanması için Türk Hükümeti nezdinde girişimlerde bulunulması, Güneydoğu sorununun çözüm anahtarı olarak serbest bırakılması, Türkiye’deki genel ve yerel seçimlerin izlenmesi için bir AGİT heyetinin Türkiye'ye gönderilmesi, Abdullah Öcalan davasının izlenmesi için parlamenter ve başka kurumlardan gözlemcilerin ziyaretlerine izin verilmesi için girişimlerde bulunulması" şeklinde özetlemiştir. 

. İsveç’in Stockholm kentinde 28 Nisan 1999 günü Abdullah Öcalan'ın sözde "sağlık durumunun kötüye gitmesi ve tecrit koşullarının devam etmesini” protesto etmek amacıyla, Avrupa Konseyi Temsilciliği önünde bir protesto eylemi düzenlenmiştir. Bu çerçevede Fransa’nın Strasburg kentinde de, örgüt mensupları ve yandaşlarınca 29 Nisan 1999 günü benzer bir eylem gerçekleştirilmiştir. 

Terörist elebaşı Abdullah Öcalan’ın yargılama sürecini etkilemek ve örgüt liderinin bu durumundan uluslararası kamuoyu nezdinde kazanç sağlamak isteyen terör örgütü PKK, özellikle Avrupa alanında, protesto-destek yürüyüşleri, toplantı vs. etkinliklerle faaliyetlerini devam ettirmiştir. Yargılamanın ilerleyen günlerinde de Almanya, Fransa, İsviçre, İngiltere gibi Avrupa ülkeleri, örgüt mensuplarının bu yönlü etkinliklerine sahne 
olmuştur. 

İngiltere/Londra'da bulunan Trafalgar Meydanında, 15 Mayıs 1999 günü, Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılması amacıyla bir protesto yürüyüşü düzenlenmiştir. Yürüyüş, Londra'da kurulan "Öcalan'a Özgürlük Kampanyası" çerçevesinde düzenlenmiş, yürüyüşe Avrupa alanında örgüt paralelinde faaliyet gösteren oluşumlar iştirak etmiştir. 

ERNK Avrupa temsilciliği tarafından hazırlanan "Ya Öcalan-Ya Hepimiz, Ya Devrim-Ya ölüm" başlıklı 25 Nisan 1999 tarihli bir bildiri yayınlanıp, çeşitli ülkelere gönderilerek, dağıtılması sağlanmıştır. 

Örgüt mensupları tarafından Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde gerçekleştirilen bu eylemlerin, örgüt elebaşının idam edilmesini engellemek için uluslararası kamuoyunun desteğini sağlamaya yönelik gerçekleştirilse de, Nitekim 
kararın ilan edilmesi akabinde de, Avrupa'nın çeşitli şehirlerinde örgüt mensupları ve yandaşları tarafından protesto gösterileri gerçekleştirilmiştir. 

Örgüt mensuplarının bu yönlü eylemlerinin bir sonucu olarak, Avrupa ülkeleri temsilcileri, çeşitli vesilelerle "Abdullah Öcalan’ın idam edilmemesi gerektiği" yönündeki tezlerini dile getirerek ülkemiz üzerinde siyasi baskı 
oluşturmaya çalışmıştır. 

Abdullah Öcalan'a verilen idam cezası kararının açıklandığı 29 Haziran 1999 günü, Almanya başta olmak üzere, Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde terör örgütü PKK yandaşı 100-200 kişilik gruplar tarafından protesto 
gösterileri düzenlenmiştir. Protesto gösterilerine mekân olarak çoğunlukla, gösterilerin düzenlendiği ülkenin hükümet ve belediye binaları seçilmiştir. Yunanistan’ın başkenti Atina'da Büyükelçiliğimiz, Almanya, Fransa ve 
İngiltere’de ise ABD temsilcilikleri önünde gösteriler düzenlenmiştir. 

Yine müteakip günlerde, Almanya'da Türk vatandaşlarının yoğun olarak yaşadığı mahallerde, cami, kahvehane, dernek, lokanta vb. yerlere molotof kokteyli kullanılarak saldırılar düzenlenmiştir. Bu eylemlerde, maddi hasar meydana gelirken vatandaşlarımızdan yaralananlar olmuştur. Fransa'da Türk vatandaşlarına ait işyerleri kepenk kapatmaya zorlanmıştır. 

Almanya'da Türk vatandaşlarını hedef alan şiddet eylemleri sonrasında, Almanya’nın Berlin ve Hollanda’nın Lahey kentlerinde PKK paralelinde faaliyet gösteren "Kürdistan Enformasyon Merkezleri" ve "ERNK Avrupa 
Temsilciliği" adına açıklamalar yapılarak bildiriler dağıtılmıştır. Bu bağlamda Roma'da bulunan Ticaret Müşavirliğimiz 06 Temmuz 1999 günü geneli İtalyan 20 kişi tarafından işgal edilmiştir. 

Bunun yanında İskandinav ülkelerinde, terör örgütü PKK paralelinde faaliyet gösteren demekler organizesinde de, protesto gösterileri gerçekleştirilmiş tir. Rusya'nın Başkenti Moskova'da ise, 29 Haziran 1999 günü 1.500 
civarında örgüt mensubunun katılımıyla protesto yürüyüşü düzenlenmiştir. 

Yabancıların bölücü başına verdikleri destek kendi ülkeleriyle sınırlı kalmayarak, ülkemize de uzanmıştır. Türkiye’de düzenlenen 21 Mart 1999 tarihli nevruz gösterilerinde olaylar çıkmış, yapılan çalışmalarda olaylara 
karıştığı ve kışkırtıcılık yaptığı TV görüntülerinden tespit edilen Nicola Schulirs ve 8 arkadaşı yakalanarak gözaltına alınmışlardır. Bu kişilerin yapılan tahkikatında ise kişilerin Türkiye’de gazeteci sıfatı ile bulundukları 
ayrıca, ülkelerinde bir kısım derneklerin sorumluluklarını yaptıkları ortaya çıkarılmıştır. 

Ağustos 1999 da ise Münih bölge mahkemesi, 23 yaşındaki Claudia W. adlı Almanı PKK propagandası yapmak suçundan para cezasına çarptırmıştır. Bu davada sanığın avukatlığını Angelika Lex adlı kişi yapmış olup, bu kişinin üst düzey PKK örgüt mensuplarının davalarını takip ettiği görülmüştür. 

Bu süreçte Avrupa’da yapılan eylemelerin yetersiz kalması nedeniyle yeni eylem metotlarının da devreye sokulması istenmiştir. Bu çerçevede özellikle akıl sağlığı yerinde olmayan bazı kişinin ayarlanarak bunların 
önemli meydanlarda kendilerini yakmasının sağlanması istenmiştir. 

Konu ile ilgili olarak E. M. İle yapılan mülakaatta; “…PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Roma'ya gelmesi ve Türkiye'ye iadesi konusu gündeme geldi. Bunun üzerine Avrupa'da bulunan PKK yandaşları yoğun bir şekilde değişik 
alanlarda kampanyalara başladılar. Dilar Kod da bana bu süreçte insanların kendilerini bu uğurda yaktıklarını, bombalar ile üzerine tuzaklamalar yaparak kalabalık yerlerde patlattıklarını ve Kürdistan'ın bağımsızlığı için ellerinden geleni yaptıkları şeklinde bana yoğun bir ajitasyona girmişti. Dilar’ın amacı benim canlı bomba olmam yada kendimi yakmamdı…” biçimiyle beyan ettiği gibi, örgütün bu dönemde dikkat çekici eylemlere yönelmek istediği anlaşılmaktadır. 

 Yine Doktor Celal Kod H. Y.; “…Romanya’da bulunduğum bu sırada Zeki Kod beni bir kenara çekerek problemin nedir dedi. Bende yukarıda belirttiğim gibi abimin akıbetini öğrenmek istiyorum dedim. Oda bana sen 15 yıl önceki olayları kendine takıntı yapıyorsun bunların bir anlama olmaması lazım diyerek, sen Abdullah Öcalan’ın İtalya'da ki konuşmalarını 
dinledin mi, Başkan APO bu konuşmalarında bütün Kürt bireylerine seslenerek kimin aklına ne gelirse Kürt halkının mücadelesi doğrultusunda yapması gerekir diye beyanatları var bu itibarla sende artık geçmişi bırakıp mücadelemiz içine girmen gerekir dedi…” şeklindeki beyanları da o dönem herkesin eyleme zorlandığını göstermektedir. 

Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye Getirilmesi Sonrası Yaşanan Süreç 

 Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkmasının hemen akabinde örgüt tarafından eylemlere başlanması talimatı verilmiştir. Bu çerçevede özellikle bomba koyma, intihar saldırısı, kendini yakma, kundaklama gibi eylemlerin zirveye çıkarılması istenmiştir. 

Talimat gereğince birçok silahlı ARGK militanı Türkiye metropollerine gönderilirken, Avrupa’dan da çok sayıda eylemcinin de şehirlere gönderilerek eylem yaptığı görülmüştür. Öcalan’ın Suriye’den ayrıldığı 9 Ekim 1998 ile Haziran 1999’a kadar geçen süreç içinde yüzlerce eylem gerçekleşmiştir. Mavi Çarşı’nın yakılarak 13 vatandaşımızın öldürülmesi, Hayal Kahvehanesine bomba konulması, Avcılar Parkında piknik yapan ailelerin oturdukları yere bomba konularak masun insanların hayatını kaybetmesi gibi sivil-resmi ayrımı gözetmeyen eylemler sırlanabilir. 

Bu dönemde “demokrasinin beşiği olan ve her dönem Ülkemize insan hakları konusunda talimat veren” Avrupa ülkelerinden metropollere gelerek eylem düzenleyen bazı militanların ifadeleri, bu ülkelerde patlayıcının nasıl 
rahat elde edildiğini gösterecektir. 

Avrupa’da faaliyet yürüten E. M.; “…PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Roma'ya gelmesi ve Türkiye'ye iadesi konusu gündeme geldi bunun üzerine Avrupa'da bulunan PKK yandaşları yoğun bir şekilde değişik alanlarda kampanyalara başladılar… Dilar Kod ikimizi İstanbul'a yollayacağını bu bombacı militanın hazırlayacağı bombalan vücuduma sararak, halkın yoğunlukta bulunduğu alışveriş merkezleri veya Askerlerin hafta sonlarında yoğun olarak bulunduğu yerlere, büyük çarşı mağazalarına v.b. yerlerden birinin keşfini yapmamı burada da üzerime saracağım bu bombaların pişimini çekerek patlatmamı, PKK ile Kürdistan’ın bağımsızlık mücadelesi içerisindeki yerimi almamı söyledi… yanına gelirim dedim oda bana o zaman sana bir fotoğraf makinası vereyim ve eylem yapılacak yerlerin keşfini yaparak fotoğraflarını çek, daha sonra yanıma gel ona göre senin yanma bombacı vererek İstanbul'a tekrar yollarım dedi…” 

Doktor Celal Kod H. Y.; “…ben bu aşamada Romanya'da yalnız olduğum için Zeki Kod'a ben patlayıcı konusunda bir şey bilmiyorum deyince odana bana çok kalay bir şey bunu herkes yapabilir ben sana göstereceğim diyerek boş bir yangın tüpü, kabloya bağlı olan bir fünye ile bir Cep telefonunu önüme getirdi, cep telefonunun yanlarından da iki adet ince kablo çıkartılmıştı, bu malzemeleri yanıma getirdikten sonra, görmüş olduğun içi boşaltılmış bu yangın tüpünün içini patlayıcı madde koyup sana göndereceğiz, sende şu anda elimde ucunda kablo bulunan fünyeyi Yangın tüpünün üst deliğinden içine sokacaksın daha sonrada Cep telefonuna bağlı olan iki adet ince kabloyu yangın tüpünün içine soktuğun fünyeye bağlı olan kablolara bağlayacaksın uzaktan cep telefonunu arayarak bombanın patlamasını sağlayacaksın, bu eylemi de insan kitlesinin yoğun olduğu Eminönü, Taksim, Metro istasyonları, Ataköy ve benzeri gibi merkezi yerlere bırakacaksın dedi ve sana bu sefer haberleşme şifresi vereceğim diyerek şifreyi bana verdi. Bende bu malzemeleri alarak İstanbul’a gelip eylem istihbaratına başladım…” 

M. Y.’; “Bükreş şehrine geldik, orada yine aynı evde 10-15 gün kadar kaldık ve tekrar Karadeniz Teknik Üniversitesi PKK/YCK sorumlusu olarak İstanbul'a trenle yolladı, yanımda telefon görüşmelerinde kullanmam üzere şifre anahtarınızı verdi, oradan da yine kara yolu ile Trabzon'a geldim… Bilahare Savaş Kod ile kurduğum koordine sonucunda E. K’da bu süreçte uçak ile İstanbul üzerinden Romanya'nın Bükreş şehrine giderek PKK adına eğitim görmeye başladı, Ben Trabzon'da örgütsel yapı oluşturma çalışmalarına başladım, ancak yine kimseyi örgütleyemedim… O süreçte de Abdullah Öcalan’ın Kenya’da yakalanarak Türkiye'ye getirilmesi gerçekleşti. Bilahare ben tekrar Trabzon'a okula döndüm ve Romanya'da bulunan Savaş kodu telefon ile aradım, bana tekrar kazanabileceğin elemanlar ile İstanbul'a gel ve beni tekrar ara dedi…tekrar Atatürk havalimanından uçak ile Romanya'nın Bükreş şehrine gittim beni havalimanında Savaş kod 
karşıladı…5 gün sonra Savaş kod yanında bir el bombası getirdi ve bana bunun özelliklerini gösterdi ve açılıp kapatılmasını, görevimin ne olduğunu, etkisini anlatarak kullanmayı öğretti, bana daha sonra El bombaları göndereceğini ye bunlarla eylem yapacağımı belirtti. Benden malzeme göndereceği bir adres istedi. Bende kendisine M. N. T.'ın evinin adresini verdim… 

M. N. T. yanıma gelerek bana evine tanımadığı birisinin paket içerisinde 4 adet el bombası getirerek bıraktığını söyledi. Bende bunun Romanya'dan Savaş Kod tarafından gönderildiğini anlayarak kendisine telefon açtım oda malzemeleri kendisinin gönderdiğini belirtti, eylemlere başla dedi…” 

Yine R. T.'ın beyanlarında; “Abdullah Öcalan’ın yakalanmasından sonra Avrupa da durumu protesto amaçlı gösteriler yaptık, yargılama safhasında bu eylemlere örgüt kendi içerisinde karar alarak ara verdi, bu arada Barış Sürecine katkıda bulunmak amacıyla belli gurupları Türkiye'ye gönderdiler, giden gruplar bu süre içerisinde kendi alanlarını oluşturarak belli bir kitle kazanıp Abdullah Öcalan’ın yargılanması sonucunda idam kararının çıkması ile kitleleri harekete geçirip toplumda büyük bir infial uyandırmayı düşünüyorlardı, 


6 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

PANZER VE KÜRT İSYANI, PKK NIN AVRUPADA SİYASALLAŞMA ÇABALARI BÖLÜM 4

PANZER VE KÜRT İSYANI, PKK NIN AVRUPADA SİYASALLAŞMA ÇABALARI BÖLÜM 4


Türkiye'deki İtalyan turistlere yönelik suikast ve rehin alma eylemlerinin gerçekleştirilmesi, Almanya, Fransa ve Belçika gibi örgüte tavır alan ülke turistlerine karşı saldırı, suikast ve rehin alma eylemlerinin yapılması, 
bu ülkelere ait elçiliklere bombalı saldırılar düzenlenmesi, İtalya'nın Türk Hava Alanlarına inen uçaklarına intihar türü eylemler gerçekleştirilmesi, 

İtalya'da mahkemeye çıkarılması beklenen Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması için gerekli para miktarının örgüt mensupları ve Kürt orijinli şahıslar ile iş adamlarından temin edilip kırsal alanda faaliyet gösteren terör örgütü mensupları kanalıyla İtalya'ya ulaştırılması, Kırsal alanda faaliyet gösteren üst düzey sorumluların talimatıyla şehir merkezlerinde sansasyonel saldırıların düzenlenmesi eylemleri gerçekleştirmesi 
kararları alınmıştır. 

Bu gelişmelerden sonra örgütün yönetici kadroları ve elebaşı tarafından verilen direktifler ve alınan kararlar çerçevesinde, Abdullah Öcalan’ın siyasi sığınma hakkının verilmesi amacıyla faaliyetlerini tırmandırmışlardır. 

Bu gelişmeler yaşanırken, İtalyan Başbakanı Massimo D'Alema bir yandan Abdullah Öcalan’ın terörist olduğu yönünde açıklama yapmış, diğer yandan da Türkiye'nin doğusunda Kürt halkına yönelik sözde baskıların devam ettiği ve bunun Avrupa'nın genel bir müdahalesi ile çözüm yoluna gidilmesi gerektiği şeklinde çelişkili açıklamalarda bulunmuştur. Böylece bu tür zik zaklı açıklamalarla örgütün tepkilerini de yumuşatmayı hedeflemiştir. 

İtalyan hükümeti adına Roberto Kulo adında görevli Öcalan ile ilişkilere tayin edilmiştir. İtalyanlar, örgüt yönetimine Öcalan’ın bir süre daha İtalya’da kalabileceğini, fakat nihai olarak kendisine yeni bir ülke bulması gerektiğini söylemişlerdir. 

Öcalan’ın İtalya’da bulunduğu dönemde Türkiye’nin İtalya’ya yönelik ekonomik ambargosu ve uluslararası diplomatik girişimleri etkili olmuş, İtalyanlar Öcalan’a yeni bir sığınak aramaya başlamışlardır. 
İtalyan İçişleri yetkilileri Öcalan’ı Hırvatistan, Moldova, Libya, Tunus ve Gine’ye gitmesi konusunda ikna etmeye 
çalışmışlardır. Hatta Hırvat bir generalle irtibata geçilmiş, bu konuda destek sözleri dahi alınmıştır. 

Öcalan’ın Roma da bulunulduğu sırada bir diğer ziyaretçisi ise Filistin Kurtuluş Örgütü’nün İtalya temsilcisidir. Bu kişi Öcalan’a kendisine uygun bir ülke bulma konusunda söz vermiş olup, aynı zamanda Hırvatistan seçeneğini de gündeme getirmiştir. 

Öcalan’ın İtalya’da iken İngilizler ve İsviçreliler bir bildiri yayınlayarak Öcalan’ı ülkelerine kabul etmeyeceklerini ve “Persona non grata” ilan ettiklerini açıklamışlardır. Netice itibariyle İtalyanlar artık Türkiye’nin 
baskılarına dayanamayarak Öcalan’ı ülkeden çıkarma kararı almış, Ahmet Yaman adlı örgüt militanı devreye girerek, İtalyan Başbakanlığı tarafından tahsis edilen bir uçakla tekrar Rusya’ya götürülmesini sağlamıştır. 

Öcalan İtalya’daki günleri için”…İtalyan Hükümeti’nin gizli bir adamı vardı. Sürekli yanımdaydı, ayrılmazsanız hükümet düşer, hayatınız tehlikeye girer ve benzeri psikolojik baskı yapıyordu. İtalya’da yatak odama kadar 
polis giriyordu. Belirttiğim kişi bilmem kaç kez ‘ne zaman gideceksiniz? Ne kadar kalmayı düşünüyorsunuz? Bugün mü yarın mı gideceksiniz böyle psikolojik baskılar yapıyorlardı. Somut tehlike dayatılıyordu. Gitmesen tutuklama da dahil bir çok şey dayatılıyordu. İtalya’ da kaldığım 66 gün boyunca korkunç bir psikolojik baskı uygulandı. İtalyan başbakanı benden 
ısrarla mektup istedi. Gönül rızası ile özgür irademle gidiyorum diye. Müthiş psikolojik baskı ile İtalya’dan kaçırtıldım. Başbakan yapılanları biliyordu. O yüzden töhmet altında kalmamak için ısrarla benden mektup istiyordu…195” ifadelerini kullanmıştır. 

Bu gelişmeler yaşanırken, Abdullah Öcalan bir yandan sözde barış mesajlarıyla uluslararası çevreleri yanıltmaya çalışmış, diğer yandan da Avrupa Cephe Merkezi ve SKP yöneticileri Avrupa ülkelerinin birinde 
siyasi sığınma sağlamak için yoğun çabalar sürdürmüşlerdir. 

Terör örgütü PKK açısından Ocak 1999 ayı, daha çok Abdullah Öcalan’ın İtalya'dan ayrılması ve akabinde barınabileceği bir ülke ayarlanması faaliyetlerinin yoğunlaştırıldığı bir dönem olmuştur. Bununla birlikte, örgütün merkez ve kırsal sorumlu kadrolarının katılımı ile yapılması planlanan VI. Kongre faaliyetleri üzerindeki yoğunluk dikkat çekmiştir. 

PKK'nın sözde siyasallaşma-legalleşmeye yönelik faaliyetlerini devam ettirilse de, örgüt kadro ve sempatizanları tamamen Abdullah Öcalan'ın barınabileceği bir ülke bulma sürecine kilitlenmişlerdir. Bu durumda doğal olarak hiçbir açılım sağlanamamış, politika geliştirilmemiştir. 

Başbakan Massimo D'Alema'nın bir röportajda Öcalan'ın İtalya Hükümeti için bir sorun teşkil etmeye başladığını söylemesi, Öcalan'ı daha da zor durumda bırakmış, neticesinde örgüt elebaşı 16 Ocak 1999 tarihinde 
Roma'dan ayrılmıştır. Öcalan’ın Roma’da bulunduğu zamanda Türk tarafı İtalyanlara, Öcalan’ı Pakistan’a göndermelerini istemişse de D’alema bunu kabul etmemiştir. 

Abdullah Öcalan’ın ve örgütün Avrupa sorumluları her ülke ile bu dönemde temasa geçerek bir yerlerden garanti almaya çalışmışlardır. Avrupa’da ortaya çıkan Öcalan’ın sahiplenemeyeceği havası yönün ABD’ye çevrilmesine neden olmuştur. Mehdi Zana, BM gıda fonunda çalışan Zeki adlı bir sempatizan ve ABD de ki bir iş adamının gayretleri ile ABD’li istihbarat yetkilileri ile randevu ayarlamıştır. 

Mahir Velat Randevunun gerçekleşeceği gün Öcalan’ı apar topar Rusya’ya götürünce, bu buluşma da gerçekleşememiştir. Doğal olarak içerisinde ABD’nin eski Ortadoğu Uzmanı ve CIA Milli Haberalma Konseyi eski Başkan Yardımcısı Graham Fuller’in olduğu ABD’liler Roma’ya geldiklerinde Öcalan ile görüşememişlerdir. 

Örgüt mensuplarının Rusya'da genellikle DUMA üyeleriyle temasları olmuştur. Bu ilişkilerden merkezi hükümetin haberinin olmadığı düşünülemez. Ancak hükümet taktik olarak bu ilişkilerden habersiz olduğu 
görünümünü vermiştir. Fakat Başkan Yeltsin’in Öcalan’ın ülkesine girmesine olumlu baktığı bilinmektedir. Öcalan’ın Rusya’ya getirilmesinde Rusya sorumlusu Mahir Velat Kod’un önemli bir etkisi olmuştur. Bu kişi, 
ayrıca o dönem Rusya’yı ziyaret eden Beyaz Rusya Cumhurbaşkanıyla da görüşerek, Öcalan’ın Beyaz Rusya’ya (Belarus) getirilmesi konusunda izin almıştır. 

Rus Hükümeti Öcalan'ın İtalya'dan ayrılarak Moskova'ya gittiği şeklinde yerli ve yabancı basında yer alan haberlerden rahatsızlık duymuş ve PKK/ERNK Doğu Avrupa temsilcisi Mahir Velat (K) Numan Uçar'a 25 
Ocak 1999 tarihinde MED TV ve 26 Ocak 1999 tarihli Özgür Politika gazetesinde bir açıklama yayınlattırmıştır. Yapılan açıklamada; "A. Öcalan’a yönelik Ekim ayında Suriye'de başlatıldığı iddia edilen komploların halen devam ettiği ve bu çerçevede hiçbir ülkede sığınma verilmemesinin sağlandığı, Abdullah Öcalan'ın Roma'dan ayrılması ile birlikte Moskova'yı transit olarak kullandığı, ancak halen Moskova'da bulunmadığı" belirtilmiştir. Fakat bu açıklama inandırıcı olmamış konuyla alakalı her kesim gerçeklerden haberdar olmuştur. 

Ruslar ilk zamanlar Öcalan’ın Moskova’da kalmasına izin verseler de, akabinde Tacikistan’ın bir köyündeki çiftliğe götürerek burada saklamışlardır. Öcalan’ın Tacikistan’daki günlerinde Rus gizli sevisinin 
ikinci adamı ile görüştüğü bilinmektedir. Öcalan, Ruslarla pazarlığa girişerek Ermenistan üzerinden tekrar İran ve Irak’taki örgütün kamplarına geçmeyi istemişse de, Ruslar söz vermelerine karşın Öcalan’ın isteklerini yerini 
getirmemişlerdir. Öcalan bu sırada Ermenilerle ilgili olarak; ”… Ermenistan bile Moskova’dayken Ermenistan’a geçmeme izin vermedi, bu yüzden taviz istiyorlardı…” şeklinde değerlendirmede bulunarak yaşadığı hayal kırıklığını 
ortaya koymuştur. Bu beyanlar yıllarca Ermenilere yaranmak için çabalayan bir terör örgütü liderinin hayal kırıklığını göstermesi açısından ibret verici olmuştur. 

Netice olarak Ruslar Öcalan’ı Tacikistan’da da barındıramayarak gönderme kararı almışlardır. Öcalan’a göre ise kendisinin Rusya’da kalmasını engelleyen kişi, Rusya eski Başbakanı Pirimakov dur. Öcalan’a göre, 
Ruslar Mavi akım projesi karşılığında kendisini Türkiye’ye peşkeş çekmiş, bunun yanında ABD’nin Rusya’ya IMF kredilerini kullanarak baskı yaptığını ifade etmiştir. 

Bu ihtimallerde gerçekleşmeyince Öcalan Tacikistan’dan da çıkartılarak Petersburg üzerinden tekrar Atina’ya götürülmüştür. Yunanlı Genaral Nagzakis, Öcalan’ın Romanya'ya indirilmesini ve bir süre bu ülkede 
kalması gerektiğini belirtmişse de, Öcalan buna karşı çıkmıştır. Bunun üzerine mecburen tekrar Atina’ya gitmek zorunda kalınmıştır. 

Yunanlı Stavrakis ve Kalenderis Öcalan’ı karşılayarak belirli sözler vermiş olsalar da, Öcalan Yunanistan'da ancak iki gece barınabilmiş ve Beyaz Rusya'ya gönderilmiştir. Öcalan buradan da tekrar Yunanlıların eşliğinde bir uçakla yola çıkarılmış, kendisine Estonya veya Letonya’dan bir uçak geleceği ve Hollanda’nın Minsk kentine ineceklerini belirtmişlerdir. Buna göre Hollanda hükümeti Öcalan’a siyasi sığınma verecektir. Fakat bu ihtimalinde gerçekleşmemiş olduğunu görüyoruz. 

Hollanda ihtimalinin de gerçekleşmemesi sebebiyle rota buradan Beyaz Rusya’ya çevrilmiş, Öcalan Beyaz Rusya’dan tekrar üçüncü kez Yunanistan’ın Korfu adasına getirilmiştir. Bu defa belki burada kalabilirim 
ümidini taşısa da kısa bir süre sonra Yunanistan’da kalamayacağını kesin olarak anlamıştır. Yunanlılar, Öcalan’ı Yunan istihbaratından bazı kişilerle birlikte bir İsviçre uçağına bindirerek Kenya’ya götürmüşlerdir. Bu sırada 
Yunan Dışişleri Bakanı Pangalos’un bir adamı gelerek, Öcalan’ın, Kenya’da kendisine sonuna kadar yardım edileceği garantisini vermiştir. 

Örgütün sözde üst düzey mensupları tarafından yapılan değerlendirmelerde Abdullah Öcalan'ın kesinlikle Avrupa'dan çıkma niyetinde olmadığı belirtilmiştir. Örgüte göre Öcalan şartlı anlaşmalarla, politik çıkar ve bazı siyasi kazanımlar elde etmek amacıyla, geri dönüş yapmak üzere Avrupa'dan ayrılmak durumunda kalmıştır. İtalya'da kalındığı dönemde İtalyan hükümetinden üst düzey kişilerle sık sık bir araya gelindiği, ancak 
Öcalan’ın uluslararası baskılar sonucu gönderildiği propagandası işlenmiştir. Buna göre teröristbaşına bir yer bulunma sözü verilmiş ama bunun için belirli sürecin işlemesi gerektiği belirtilmiştir. 

Üst düzey örgüt mensupları tarafından yapılan değerlendirmelerde; Abdullah Öcalan ile ilgili beklenen gelişmelerin sağlanamaması ve verilen vaatlerin yerine getirilmemesi durumunda; özellikle Almanya'nın 
Ortadoğu ülkelerinde bulunan ekonomik öneme haiz kuruluşlarına, Türkiye metropollerindeki hedeflere yönelik olarak etkili eylemler yapılacağı tehdidinde bulunulmuştur. 

Yunan eski Deniz Subaylarından ve Öcalan’ın yakın dostu Andonis Naksakis, Öcalan’ın Korfu adasından çıkarıldıktan sonra Kenya yerine Romanya’ya götürülerek Türkiye’ye tesliminin düşünüldüğünü, dönemin Yunan Başbakanı Simitis’in bu sırada Romanya’da olduğunu, anlaşmanın bu şekilde planlanmasına rağmen sonradan değişikliğin yapıldığını ve yönün Kenya’ya çevrildiğini ifade etmiştir. 

Öcalan konu ile ilgili olarak 11 Temmuz 2001 tarihli avukat görüşmelerinde ;”… Bu komplonun kökü 1996’ya kadar gidiyor. Birisi bana söylemişti; Clinton ve Simitis 96’da Apo’nun tasfiyesi konusunda anlaşmışlardı diyordu. PKK’yi değil özellikle beni tasfiye etmek istiyorlardı. Kenya büyükelçisi ile tartıştım, onu biraz çözdüm… ABD ve Yunanistan sanki beni hediye ediyorlar, bir karşılık olarak anlaşma temelinde değil de bir jest gibi siz de Kıbrıs ve Ege sorunun çözün. Bir anlaşma, pazarlık bile değil, hediyelik paket gibi. Bu çok aşağılık bir şey, hediyelik paket teorisi bana doğru geliyor…” diyerek olayların farkında olduğunu göstermiştir. 

Gerçekte de Öcalan’ı Suriye’den çıkaran güçlerin verdiği mesaj, “Öcalan’a hayır PKK ile devam edilecek” şeklindedir. Bu küresel güç Öcalan’ı etkisizleştirip, O’nu ayrı bir sorun olarak Türkiye’de yaşamasına göz yumarken, PKK’yı yeniden formatlamayı planlamıştır. Neticesinde bu plan başarı ile sonuçlandırılmış ve PKK verilecek yeni görevlere hazırlatılmıştır. 

Hazırlanan plan çerçevesinde Öcalan Yunanlıların eşliğinde Kenya’ya getirilmiş ve Yunanistan’ın Kenya Büyükelçisi Kostulas bizzat havalimanına gelerek Öcalan’ı karşılayıp, pasaport işlerini takip ederek Yunan Elçiliğine götürmüştür. Öcalan hemen Yunan Konsolosluğunda iltica başvurusunda bulunmuştur. Yunan Elçisi Öcalan’ı bizzat elçilikte misafir etmiş ve yeniden Hollanda ya da Şeysel Adaları’na gönderme konusunda çaba sarf edeceğini belirtmiştir. 

Öcalan bir süre Yunanistan Elçiliğinde kaldıktan sonra tekrar Hollanda’ya götürülmek amacıyla yola çıkarılmıştır. Kenyalı ve Yunanlıların eşliğinde yola çıkarıldıktan sonra hava alanında ABD’liler Öcalan’ı alarak 15 Şubat 1999 günü Türk yetkililere teslim edilmiştir. 

Kenya’da ele geçirilen teröristbaşının üzerinde, GKRK’nde yayınlanan Fileleftheros Gazetesi’nde çalışan Lazaros Mavros isimli bir gazeteciye ait olan, CO15918 seri numaralı ve 2005 yılına kadar geçerli diplomatik bir pasaport bulunmuştur. Bu pasaport üzerinde, teröristbaşının siyah beyaz bir fotoğrafı ile imzası yer almaktadır. GKRK’ne ait bu diplomatik pasaportun asıl sahibi olan Mavros, aynı zamanda GKRK’nde terör örgütü çizgisinde faaliyet gösteren, “Kürdistan Dayanışma Komitesi” adındaki kuruluşun başkanlığını da yürütmektedir. Merkezi Lefkoşe’de bulunan bu kuruluş, sözde Kürdistan Halk Kurtuluş Cephesi “ERNK” Atina Bürosu’na bağlı olarak, terör örgütü militanlarına eğitim verilmesinden, barınmalarından vb. terörist faaliyetlerden sorumludur. Ayrıca, bu kuruluşun terör örgütüne kaynak sağlamak amacıyla kara para aklama, uyuşturucu ticareti, silah kaçakçılığı vb. hukuk dışı eylemler yürüttüğü Güney Kıbrıs’ta yaşayan herkes tarafından bilinmektedir. 

Nitekim bu olayın duyulması üzerine 20 Şubat 1999 tarihinde bir açıklama yapan Rum Demokratik Partisi ve Rum Temsilciler Meclisi Başkanı Kiprianu, “Lazaros Mavros pasaportunu verdiyse doğru hareket etti. (Kıbrıs’ta) Birileri, Öcalan’a şu ya da bu yolla yardım ettiyse iyi etti” diyerek terörist başına yönelik GKRK görüşünü yansıtmıştır. 

Diğer yandan, Rum Komünist AKEL Partisi Genel Sekreteri D.Hristofyas da, Rum televizyonu RIK’de düzenlenen bir tartışma programında yaptığı konuşmada, “altı pasaportum olsa, altısını da Öcalan’a verirdim”  diyebilmiştir. Hristofyas, Mavros’un, teröristbaşına kendi pasaportunu vermesi konusunda, “Mavros’un, Kürdistan’la Dayanışma Komitesi başkanı olarak, pasaportunu vermesinin doğal olduğunu” savunmuştur. Aynı 
programda konuşan Sosyalist EDEK Partisi lideri Vlissarides de, parti olarak teröristbaşını desteklediklerini açıklamıştır. Fakat bu yetkililer Öcalan’ı neden ülkelerine kabul etmediklerini ve yakalanmasına göz yumdukları 
sorularına ise cevap verememişlerdir. 

Öcalan kendisini getiren uçağın Kenya’dan hareket ettikten sonra Mısır’a indiğini, daha sonra Kıbrıs veya İsrail’de yakıt almak için mola verdiklerini beyan etmiştir. Öcalan Kenya Dışişleri Bakanlığı görevlisinin kendisinin kaçırılmasına yardım ettiğinden dolayı 5 milyon dolar rüşvet aldığını, ayrıca Yunanlı bir tüccarın Güney Afrika’da sığınma almak için kendilerinden 1 milyon dolar aldığını, fakat bunu halletmeyerek dolandırıldığını itiraf etmiştir. 

Öcalan bu kaçış hadiselerinde Yunanlıların durumuyla ilgili; “…Atina’dan beş kişiyi sorumlu görüyorum. Simitis Pangalos, Babby adlı istihbarat başkanı, Kostulas ve Kalanderis. Yunan devletinin sözü sözdür diyen Kalenderis. 
Asıl ihanet onun şeyi. Çünkü diğerlerine inanmaya bilirdim ama Kalanderis farklı. O yüzden onu İsa’yı şey yapan Yahuda İskavriyot’a benzettim…” ifadesiyle hayal kırıklığını göstermiştir. 

Yine, “…Yunan devletinin basit bir eliti var. Ege’de küçük bir çıkar, basit bir jest olsun diye halkın değerlerini satabildiler. Bu aşağılık bir tavırdır. Komplo derinliğine işlensin görülecektir. Böyle gelişseydi Türk halkı kazanacak mı? Yunanistan'a Kıbrıs’la ilgili bir şeyler verecekler…” ve “…İngiltere ve ABD Yunanistan'ı taşeron olarak kulandılar. 

Tam kestiremediğim nokta Türkiye’de kiminle anlaştılar? Komisyonda da söyledim. Benim kadar Türkiye’ye de yapılmış dedim. Karanlık kalan 
noktalar var. Geçmişte Çiller-Thatcher tam birlikte savaşı yürüttüler. İngiltere, Kürdistan'ı kasıp kavurdu. Bu Kürt şeylerinde İngiltere’nin rolü büyüktür…”demiştir. 

Öcalan yakalandıktan sonraki savunmalarında gelen olarak, Yunanlıların yıllarca süren Türkiye-PKK savaşından bir netice alınmayınca kendisinin ölmesini istediğini ve bu sayede, Türkiye’de bir iç savaşı meydana getirmeyi planlandığını ifade etmiştir. 

Öcalan, Yunanlılar tarafından hayal kırıklığına uğratılışını hiçbir zaman hazmedememiştir. Bu nedenle başta Simitis hükümeti olmak üzere tüm Yunanlılara kin duymaya devam etmiştir. Hatta avukatları aracılığı ile 
Yunanistan’da Simitis Hükümeti aleyhine bir dava açtırmış, kaçırılmasında Yunan Hükümetinin rolünün açıklığa kavuşturulması ve sorumluların cezalandırılmasını istemiştir. Hatta Karamanlis Hükümetinin bu açıdan 
kendisine yardım edebileceğini birkaç defa avukatlarına iletmiştir. 

Öcalan yaşadığı hadiselerden dolayı İtalya’yı da sorumlu tutarak burada da bir yargılamanın yapılması gerektiğini, bu kapsamda yeni hükümetten yardım alınabileceğini belirtmiştir. 11 Temmuz 2001’deki avukat 
görüşmesinde Bakanlar Komitesi sürecinin de önemli olduğuna işaret etmiş ve Prodi Hükümetinin yönetimde olduğunu hatırlatarak, "D'Alema da var, Meclis Başkanı da dostumuz. Onlar Bakanlar Komitesi nezdinde girişimlerde bulunabilir…” şeklide beyanlarda bulunarak İtalya’da girişimlerin hızlandırılmasını istemiştir. 

Öcalan’ın listesindeki diğer bir ülkede İngiltere’dir. 20 Haziran 2001 tarihinde İngiliz avukatlarıyla yaptığı görüşmede, “…İngiliz hükümeti için bir mesaj geliştirmek istiyorum. Kürtler; İngiltere’nin beni teslim etmedeki 
rolünü biliyorlar. Biliyorum Kürtler bunu unutmaz. Bunu düzeltmek için bazı şeyler yapmak gerekir… Kürtler İngiltere’nin rolünü iyi biliyorlar. Bu tartışmalar sürecektir. Kürtler artık aptal değil. Her şeye rağmen barış elini uzatıyoruz. Bunu sadece Türkiye’ye değil İngiltere’ye de yapıyoruz. Kabak İngiltere’nin başına patlayabilir. İki yıldır ben burada hiç İngiltere‘yi hedef 
alan bir şey söylemedim. Neden çünkü duygusal sonuçlara yol açabilir. İngiliz hükümeti hassas davranmalıdır. Benim yakalanmam, benim tasfiyeme yol açmaya çalıştıkları açık. Şimdi biraz engellemeye çalıştık. Bu duruma getirdik. Tasfiyemi sadece Türkiye’ deki bazı çevreler değil; İngiltere, Orta doğunun bazı güçleri ve Avrupa’da isteyenler oldu… İngiltere’nin bu son geliştirdiği İskoç modeline açığız. Kaldı ki İngiltere’de federal değil üniter bir devlettir. İngiltere’nin demokratik çözüme açık olduğumuzu bilmesini isterim…” diyerek el altından İngiltere’yi tehdit etmiştir. 

Öcalan, Yunan-İngiliz işbirliğine farklı bir açıdan daha bakarak, Yunanistan'ın Kenya Elçisi, Kostulas’ın Londra'da büyümüş bir insan oluşunu ve Simitis’in AB yanlısı davranışlarından hareketle bir ilişki kurmaya 
çalışmıştır. Ayrıca ; “…İsviçre’den uçağı getirmediler. Türkiye istihbaratı bunları ne kadar biliyor. İngiliz istihbaratının PKK içinde örgütlendirdiği gençler vardı. Onların bir kısmını Ortadoğu’ya ta bize kadar yollamışlardı. Bu gençlerin bir kısmı sonradan kaçtılar. Kostulas tümüyle İngiltere ilişkilidir. Mİ–6’nın adamıdır. Yunanistan’daki beşli grubun hepsi 
Türkiye göçmenidir. İzmir’den gidenlerdir. Yunanistan’da beşli grubunu içerisinde Simitis, Pangolos, Kalandiris, Kostulas Baby vardır…” şeklindeki beyanları da Öcalan’ın İngilizlere olan kızgınlığını özetlemektedir. 

Öcalan'ın Kaçış Sürecinde Örgütün Avrupa’daki Eylem ve Faaliyetleri 

Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkartıldığı ve Avrupa’da macerasının yaşandığı dönemde, örgüt yönetimince yoğun eylemlilik talimatı verilmiştir. Neticesinde örgüt mensuplarınca başta ülkemiz olmak üzere, İran, Irak, 
Suriye ve Avrupa’da çok sayıda eylem gerçekleştirilmiştir. 

Bu eylemlik sürecinde; Romanya Bükreş'te örgüte haraç vermeyi reddeden işadamlarından Nizamettin Başbaydar isimli vatandaşımız, 05 Ocak 1999 günü silahlı saldırıya uğramış ve kafasına isabet eden iki kurşunla 
ağır yaralanmıştır. Bu arada, Avusturya’nın Worgl şehrindeki bir Türk derneğinin bürosuna, 06 Ocak 1999 gecesi bir saldırı düzenlenerek dernek lokali tahrip edilmiş, kasalardaki paralar gasp edilerek dernek duvarlarına "PKK X" ibareli yazılamalar yapılmıştır. 

Almanya’nın Duesseldorf şehrinde, 11 Ocak 1999 günü, Yeşiller Partisi'ne ait bir bina önünde, terör örgütü PKK sempatizanları tarafından, Ülkemizin Güneydoğusundan gelmiş sığınmacıların sınır dışı edilmelerini protesto 
etmek amacıyla bir eylem gerçekleştirilmiştir. 

Örgütün eylemlerinde Yeşiller Partisinin binalarını kullanması aslında bilinçli politikanın ürünüdür. Öcalan’ın yakalandığı dönemde Almanya’daki koalisyonun Dış İşleri Bakanı Joschka Fisher, PKK örgütünün Almanya’daki 
en güçlü destekçisi Devrimci Hücreler örgütünün liderlerinden Hans Joachim Klein’ın en yakın arkadaşıdır. Klein, PKK’yı her dönem desteklemekten uzak durmamış, Leyla Zana’yı da “kardeş çocuğu” olarak ilan etmiştir. 
Dolayısı ile Yeşiller Partisi ve kurumlarına ait bölgelerde gerçekleştirilen her eylem bu partinin üyelerince desteklenmiş ve partiye ait kurumların daima örgüt militanlarınca kullanılması sağlanmıştır. 

Köln'de terör örgütü PKK'nın yan oluşumlarından olan ve bölgedeki faaliyetlerde koordinasyonu sağlayan "Kürdistan Haus-Kürtevinde” bir toplantı yapılmış, söz konusu toplantıda para yardımı kampanyasının 
başlatılmasının yanı sıra, "TC'nin Komplo Girişimini Protesto Ediyorum" başlıklı bir imza kampanyası başlatılması kararlaştırılmış, ayrıca "20. Yılında Başkan Apo ile Devletleşiyoruz" başlıklı ve ERNK imzalı bir afiş asılmıştır. Münih Başkonsolosluğumuz önünde Güneydoğu Anadolu’da süren çatışmaları protesto etmek amacıyla ülkemiz aleyhine gösteri yapılmıştır. 

Bu zamanda yapılan diğer eylemlerde ise; 

. Hannover'de PKK paralelinde faaliyet gösteren Kürt-Alman Dostluk Derneğinde, PKK/YAJK (Kürdistan özgür Kadınlar Birliği) organizesinde üç gün süreli açlık grevi yapılmıştır. 
. PKK'nın alt kuruluşlarından KİH (Kürdistan İslami Hareketi) mensuplarınca 06 Kasım 1998 tarihinde Essen Başkonsolosluğumuz önünde Öcalan'ın posterlerinin taşındığı bir gösteri yapılmıştır. 
. 09 Kasım 1998 tarihinde Örgütün desteği ile Viyana'da Wiener Appell isimli insan hakları kuruluşu tarafından "İnsan Hakları Olmayan Bir Ülke: Türkiye" konulu bir toplantı düzenlenmiştir. 
. Abdullah Öcalan’ın İtalya'da gözaltına alınmasının akabinde 13 Kasım 1998 tarihinde PKK sempatizanlarınca Viyana'daki Alman Büyükelçiliği önünde gösteri düzenlemiş, ayrıca 15 Kasım 1998 tarihinde yine aynı kişiler Viyana Parlamento Binası önünde gösteri yaparak ülkemiz aleyhine broşür dağıtmıştır. 
. Cumhuriyetimizin 75. Kuruluş Yıldönümü münasebeti ile 02 Kasım 1998 tarihinde Atina Hilton Oteli'nde düzenlenen resepsiyonun başlamasından hemen sonra, ellerinde ülkemiz aleyhine pankartlar bulunan iki kişi 
protesto gösterisi yapmak istemiş, söz konusu şahıslar Yunan güvenlik Kuvvetlerince olay yerinden uzaklaştırmıştır. Şahıslardan biri, PKK yanlısı faaliyetleri ile tanınan emekli Tuğamiral Naksasis’dir. 

Yurt dışındaki çalışmalar sadece eylemlik tarzında olmayıp, Diplomatik Kurumlaşma Faaliyetleri de tüm hızıyla devam etmiştir. Bu kapsamda ilişki geliştirilen yabancı parlamenterin, hukukçuların, gazeteci ve çeşitli kuruluş 
temsilcilerinin Abdullah Öcalan’ın kendi ülkelerine davet etmeleri için girişimler bulunmalarını sağlamak için çalışmalarda bulunmuşlardır. 

VI. Kongre ve Alınan Kararlar 

Terör örgütü PKK tarafından "Yeniden Yapılanma ve Zafer Kongresi” olarak isimlendirilen sözde VI. Kongre İran-Irak sınırında bulunan Kandil dağı bölgesinde 1998 Aralık–1999 Şubat ayları içerisinde gerçekleştirilmiştir. 
Dönem itibarıyla İtalya'da bulunan örgüt elebaşının gündem ve bileşim konusunda kongreye müdahalede bulunduğu görülmüştür. 

Kongre döneminde Öcalan’ın belirsiz durumu tartışılmış, ihtimaller karşısında alınacak tedbirler gözden geçirilmiştir. Öcalan’ın bu süreçte Avrupa’da oluşu alınan kararların önemli bir kısmının Avrupa alanına yönelik olması sonucunu doğurmuştur. 

Bu kongrede yurt dışı çalışmalarına yönelik olarak, Avrupa ve diğer yurt dışı faaliyetlerinin ACM (Avrupa Cephe Merkezi) tarafından sürdürülmesi kararı alınmıştır. Öte yandan, örgüt elebaşının yakalanması sonrası yaşanan süreçte, kadroların motive edilmesinde intihar eylemlerinin etkili olduğunu ifade edilmiş ve intihar eylemlerinde yeni bir sürecin başlatılması ve başlatılacak olan yeni süreçte fedai eylemleri adıyla yeni bir eylem taktiğinin hedeflenmesi planlanmıştır. 

Fedai eylemleri ile ilgili olarak zaman içerisinde diğer Sol örgütlerle yapılacak olan görüşmeler sonrası, bu gruplar içinden gönüllü olarak bu tür eylemlere katılmak isteyen militanların da örgüt tarafından eğitilebileceği ifade edilmektedir. 

Öcalan’ın Türkiye’ye Getirilmesinden Sonra Yurt Dışında Geliştirilen Eylem ve Faaliyetler 

Terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ın, Kenya'da yakalanarak ülkemize getirilmesi akabinde, Avrupa ülkeleri yoğunlukta olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde, örgüt mensupları ve yandaşlarınca, protesto eylemleri gerçekleştirilmiştir. Bu protesto eylemleri, başlangıçta yakalama olayının baş aktörleri olarak nitelenen Yunanistan ve Kenya'nın dış temsilciliklerini hedef almıştır. 

Bu dönemde PKK sözde Başkanlık Konseyi Üyesi Cemal kod Murat Karayılan bir açıklama yaparak; “binlerce fedainin beklediğini, yakında canlı bomba eylemcilerinin Türkiye içlerinde eylemlere girişeceği” tehdidinde 
bulunmuştur. 

Örgüt mensupları ve yandaşları, Yunanistan'ın kendilerini aldattığını ve örgüt elebaşını ülkemize teslim ettiği değerlendirmesinden hareketle, Yunanistan'ın Avrupa'daki temsilciliklerine yönelik işgal eylemleri 
düzenlemiştir: 

Almanya’nın Berlin, Bonn, Frankfurt, Duesseldorf, Leipzig, Münih, Stuttgart, Köln, Avusturya’nın Viyana, Avusturalya’nın Sydney, Belçika’nın Brüksel, Danimarka’nın Kopenhag, Fransa’nın Paris, Strasburg, Marsilya, Hollanda’nın Den Haag, İngiltere’nin Londra, İsveç’in Stockholm, İsviçre’nin Bern, Zürich, İtalya’nın Milan, Kanada’nın Vancouer, Lübnan’ın Beyrut, Rusya’nın Moskova, Suriye’nin Şam, kentlerinde bulunan Yunanistan dış temsilcilikleri Örgüt mensupları ve yandaşları tarafından 16-17 Şubat 1999 tarihleri arasında işgal edilmiştir. 

Örgüt elebaşının, Kenya'da yakalanması ve Kenya'nın da bu sözde uluslararası komploda parmağı olduğu iddiasıyla, Kenya'nın Avrupa'daki temsilcilikleri de örgüt mensuplarının işgaline uğramıştır: 
Almanya’nın Köln, Avusturya’nın Viyana, Fransa’nın Paris kentlerindeki Kenya dış temsilcilikleri, örgüt mensupları ve yandaşlarınca 16-17 Şubat 1999 tarihleri arasında işgal edilmiştir. 

Örgüt mensupları, ayrıca İsviçre’nin Cenevre kentindeki Birleşmiş Milletler binasını ve Ermenistan’ın Erivan kentindeki Birleşmiş Milletler bürosunu 16 Şubat 1999 günü kısa sürelerle işgal etmişlerdir. 

17 Şubat 1999 günü, Danimarka’nın Kopenhag kentinde bulunan AB Komisyonu Basın ve Enformasyon Bürosu 30 PKK mensubu ve yandaşınca iki saat müddetince işgal edilmiştir. 

Öte yandan, 18 Şubat 1999 günü Almanya’nın Berlin kentindeki İsrail Büyükelçiliği binası, 100 civarında örgüt mensubu tarafından işgal edilmek istenmiş, ancak İsrail elçilik koruma görevlilerince açılan ateş sonucu 
Sema Alp, Mustafa Kurt ve Ahmet Açan (veya Açar) isimli örgüt yandaşları öldürülmüştür. 

Terör örgütü PKK elebaşı A. Öcalan’ın yakalanmasını protesto amacıyla düzenlenen eylemler başlangıçta, Yunanistan, Kenya, İsrail gibi ülkeleri, BM binalarını ve Avrupa'nın çeşitli ülkelerindeki Sosyalist ve Komünist Parti binalarını hedef almıştır. Fakat eylemler, örgütün Avrupa üst düzey sorumlularının MED TV aracılığıyla iletilen talimatlarıyla, ülkemize ve Avrupa'nın değişik ülkelerinde bulunan Türk vatandaşlarına ait iş yerlerine yöneltilmiştir. 

Terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan'ın yakalanması akabinde, şiddet eylemlerinin yoğun olarak yaşandığı Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika, Danimarka gibi ülkelerin İçişleri Bakanlarının katılımıyla, 22 Şubat 1999 günü Almanya’nın Bonn kentinde bir toplantı düzenlenmiştir. 

Gerçekleştirilen toplantıda, Avrupa ülkelerinin PKK kaynaklı şiddet eylemlerine sahne olmasının önüne geçilmesi konusu gündeme getirilmiştir. 

Bu toplantının akabinde PKK'nın üst düzey militanlarından Ferhat (K) Osman Öcalan Alman Stern Dergisine Mart 1999 sayısında beyanatlarda bulunmuştur. Beyanatlarında "Kürtlerin, Avrupa'da yaşayanları da 
dahil olmak üzere, bulundukları ülkenin yasalarına uymaları ve şiddet eylemlerinden kaçınmalarının gerekliliği” ifade edilmiştir. Fakat Ferhat (K) Osman Öcalan mülakatın hemen devamında, "PKK, yabancı turistlerin ölmesini istemez. Ancak biz de Başkanımızın intikamının alınmasını mensuplarımıza duyurduk: Onların bunu nasıl yapacaklarını bilmiyoruz” şeklinde tehdit içerikli ifadeler kullanmıştır. 

Buna mukabil terör örgütü PKK tarafından, her yıl tekrarlanan Türk turizmi aleyhindeki kampanyanın, Şubat 1999 sonları itibariyle hızlandırıldığı, örgüt üst düzey mensuplarınca yayınlanan tehdit içerikli açıklamaların yanı sıra, özellikle Almanya'daki turizm bürolarına "Türkiye'de savaşın sürdüğü, turistlerin başına gelebilecek olaylardan PKK'nın sorumlu olmayacağa” hususlarını içeren bildirilerin gönderilmiştir. 

Bu gelişmeler neticesinde Rusya Federasyonu Devlet Duması Jeopolitika Komitesi Başkanı Aleksey Mitrofanov imzasıyla yayınlanan 24 Şubat 1999 tarihli bir yazıda; Rus vatandaşlarının turizm için Türkiye'ye gitmemeleri çağrısında bulunulmuştur. 

Avrupa'da örgüt güdümünde yayın yapan basın kuruluşlarında da ülkemiz turizmini baltalamayı hedefleyen tehdit içerikli haberlere sık sık yer verilmiştir. Almanya’da Kurulu bulunan ve örgüt güdümünde faaliyet gösteren Dem Ajans aracılığıyla, içeriğinde PKK'nın Türkiye’de özelikle turistik hedeflere yönelik eylemler gerçekleştirileceğini anlatan bildiriler Belçika, Avusturya, Almanya, Fransa, Hollanda gibi ülkelerde dağıtılmıştır. 

Terör örgütü PKK'nın bu doğrultudaki tehdit ve propagandaları, turizm sezonunda ülkemize gelmeyi tasarlayan insanları olumsuz yönde etkilemiştir. Öte yandan Avrupa gazetelerinin de örgütün tehdit içerikli 
açıklamalarını manşetlerine taşıdığı ve ister istemez ülkemiz turizmini boykot faaliyetlerine destek verdikleri görülmüştür. Bu çağrılar nedeniyle 1999 yılı içinde 500 bini aşan rezervasyon iptalinin olduğu görülmüştür. 

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***