31 Ocak 2018 Çarşamba

PANZER VE KÜRT İSYANI, PKK NIN AVRUPADA SİYASALLAŞMA ÇABALARI BÖLÜM 4

PANZER VE KÜRT İSYANI, PKK NIN AVRUPADA SİYASALLAŞMA ÇABALARI BÖLÜM 4


Türkiye'deki İtalyan turistlere yönelik suikast ve rehin alma eylemlerinin gerçekleştirilmesi, Almanya, Fransa ve Belçika gibi örgüte tavır alan ülke turistlerine karşı saldırı, suikast ve rehin alma eylemlerinin yapılması, 
bu ülkelere ait elçiliklere bombalı saldırılar düzenlenmesi, İtalya'nın Türk Hava Alanlarına inen uçaklarına intihar türü eylemler gerçekleştirilmesi, 

İtalya'da mahkemeye çıkarılması beklenen Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması için gerekli para miktarının örgüt mensupları ve Kürt orijinli şahıslar ile iş adamlarından temin edilip kırsal alanda faaliyet gösteren terör örgütü mensupları kanalıyla İtalya'ya ulaştırılması, Kırsal alanda faaliyet gösteren üst düzey sorumluların talimatıyla şehir merkezlerinde sansasyonel saldırıların düzenlenmesi eylemleri gerçekleştirmesi 
kararları alınmıştır. 

Bu gelişmelerden sonra örgütün yönetici kadroları ve elebaşı tarafından verilen direktifler ve alınan kararlar çerçevesinde, Abdullah Öcalan’ın siyasi sığınma hakkının verilmesi amacıyla faaliyetlerini tırmandırmışlardır. 

Bu gelişmeler yaşanırken, İtalyan Başbakanı Massimo D'Alema bir yandan Abdullah Öcalan’ın terörist olduğu yönünde açıklama yapmış, diğer yandan da Türkiye'nin doğusunda Kürt halkına yönelik sözde baskıların devam ettiği ve bunun Avrupa'nın genel bir müdahalesi ile çözüm yoluna gidilmesi gerektiği şeklinde çelişkili açıklamalarda bulunmuştur. Böylece bu tür zik zaklı açıklamalarla örgütün tepkilerini de yumuşatmayı hedeflemiştir. 

İtalyan hükümeti adına Roberto Kulo adında görevli Öcalan ile ilişkilere tayin edilmiştir. İtalyanlar, örgüt yönetimine Öcalan’ın bir süre daha İtalya’da kalabileceğini, fakat nihai olarak kendisine yeni bir ülke bulması gerektiğini söylemişlerdir. 

Öcalan’ın İtalya’da bulunduğu dönemde Türkiye’nin İtalya’ya yönelik ekonomik ambargosu ve uluslararası diplomatik girişimleri etkili olmuş, İtalyanlar Öcalan’a yeni bir sığınak aramaya başlamışlardır. 
İtalyan İçişleri yetkilileri Öcalan’ı Hırvatistan, Moldova, Libya, Tunus ve Gine’ye gitmesi konusunda ikna etmeye 
çalışmışlardır. Hatta Hırvat bir generalle irtibata geçilmiş, bu konuda destek sözleri dahi alınmıştır. 

Öcalan’ın Roma da bulunulduğu sırada bir diğer ziyaretçisi ise Filistin Kurtuluş Örgütü’nün İtalya temsilcisidir. Bu kişi Öcalan’a kendisine uygun bir ülke bulma konusunda söz vermiş olup, aynı zamanda Hırvatistan seçeneğini de gündeme getirmiştir. 

Öcalan’ın İtalya’da iken İngilizler ve İsviçreliler bir bildiri yayınlayarak Öcalan’ı ülkelerine kabul etmeyeceklerini ve “Persona non grata” ilan ettiklerini açıklamışlardır. Netice itibariyle İtalyanlar artık Türkiye’nin 
baskılarına dayanamayarak Öcalan’ı ülkeden çıkarma kararı almış, Ahmet Yaman adlı örgüt militanı devreye girerek, İtalyan Başbakanlığı tarafından tahsis edilen bir uçakla tekrar Rusya’ya götürülmesini sağlamıştır. 

Öcalan İtalya’daki günleri için”…İtalyan Hükümeti’nin gizli bir adamı vardı. Sürekli yanımdaydı, ayrılmazsanız hükümet düşer, hayatınız tehlikeye girer ve benzeri psikolojik baskı yapıyordu. İtalya’da yatak odama kadar 
polis giriyordu. Belirttiğim kişi bilmem kaç kez ‘ne zaman gideceksiniz? Ne kadar kalmayı düşünüyorsunuz? Bugün mü yarın mı gideceksiniz böyle psikolojik baskılar yapıyorlardı. Somut tehlike dayatılıyordu. Gitmesen tutuklama da dahil bir çok şey dayatılıyordu. İtalya’ da kaldığım 66 gün boyunca korkunç bir psikolojik baskı uygulandı. İtalyan başbakanı benden 
ısrarla mektup istedi. Gönül rızası ile özgür irademle gidiyorum diye. Müthiş psikolojik baskı ile İtalya’dan kaçırtıldım. Başbakan yapılanları biliyordu. O yüzden töhmet altında kalmamak için ısrarla benden mektup istiyordu…195” ifadelerini kullanmıştır. 

Bu gelişmeler yaşanırken, Abdullah Öcalan bir yandan sözde barış mesajlarıyla uluslararası çevreleri yanıltmaya çalışmış, diğer yandan da Avrupa Cephe Merkezi ve SKP yöneticileri Avrupa ülkelerinin birinde 
siyasi sığınma sağlamak için yoğun çabalar sürdürmüşlerdir. 

Terör örgütü PKK açısından Ocak 1999 ayı, daha çok Abdullah Öcalan’ın İtalya'dan ayrılması ve akabinde barınabileceği bir ülke ayarlanması faaliyetlerinin yoğunlaştırıldığı bir dönem olmuştur. Bununla birlikte, örgütün merkez ve kırsal sorumlu kadrolarının katılımı ile yapılması planlanan VI. Kongre faaliyetleri üzerindeki yoğunluk dikkat çekmiştir. 

PKK'nın sözde siyasallaşma-legalleşmeye yönelik faaliyetlerini devam ettirilse de, örgüt kadro ve sempatizanları tamamen Abdullah Öcalan'ın barınabileceği bir ülke bulma sürecine kilitlenmişlerdir. Bu durumda doğal olarak hiçbir açılım sağlanamamış, politika geliştirilmemiştir. 

Başbakan Massimo D'Alema'nın bir röportajda Öcalan'ın İtalya Hükümeti için bir sorun teşkil etmeye başladığını söylemesi, Öcalan'ı daha da zor durumda bırakmış, neticesinde örgüt elebaşı 16 Ocak 1999 tarihinde 
Roma'dan ayrılmıştır. Öcalan’ın Roma’da bulunduğu zamanda Türk tarafı İtalyanlara, Öcalan’ı Pakistan’a göndermelerini istemişse de D’alema bunu kabul etmemiştir. 

Abdullah Öcalan’ın ve örgütün Avrupa sorumluları her ülke ile bu dönemde temasa geçerek bir yerlerden garanti almaya çalışmışlardır. Avrupa’da ortaya çıkan Öcalan’ın sahiplenemeyeceği havası yönün ABD’ye çevrilmesine neden olmuştur. Mehdi Zana, BM gıda fonunda çalışan Zeki adlı bir sempatizan ve ABD de ki bir iş adamının gayretleri ile ABD’li istihbarat yetkilileri ile randevu ayarlamıştır. 

Mahir Velat Randevunun gerçekleşeceği gün Öcalan’ı apar topar Rusya’ya götürünce, bu buluşma da gerçekleşememiştir. Doğal olarak içerisinde ABD’nin eski Ortadoğu Uzmanı ve CIA Milli Haberalma Konseyi eski Başkan Yardımcısı Graham Fuller’in olduğu ABD’liler Roma’ya geldiklerinde Öcalan ile görüşememişlerdir. 

Örgüt mensuplarının Rusya'da genellikle DUMA üyeleriyle temasları olmuştur. Bu ilişkilerden merkezi hükümetin haberinin olmadığı düşünülemez. Ancak hükümet taktik olarak bu ilişkilerden habersiz olduğu 
görünümünü vermiştir. Fakat Başkan Yeltsin’in Öcalan’ın ülkesine girmesine olumlu baktığı bilinmektedir. Öcalan’ın Rusya’ya getirilmesinde Rusya sorumlusu Mahir Velat Kod’un önemli bir etkisi olmuştur. Bu kişi, 
ayrıca o dönem Rusya’yı ziyaret eden Beyaz Rusya Cumhurbaşkanıyla da görüşerek, Öcalan’ın Beyaz Rusya’ya (Belarus) getirilmesi konusunda izin almıştır. 

Rus Hükümeti Öcalan'ın İtalya'dan ayrılarak Moskova'ya gittiği şeklinde yerli ve yabancı basında yer alan haberlerden rahatsızlık duymuş ve PKK/ERNK Doğu Avrupa temsilcisi Mahir Velat (K) Numan Uçar'a 25 
Ocak 1999 tarihinde MED TV ve 26 Ocak 1999 tarihli Özgür Politika gazetesinde bir açıklama yayınlattırmıştır. Yapılan açıklamada; "A. Öcalan’a yönelik Ekim ayında Suriye'de başlatıldığı iddia edilen komploların halen devam ettiği ve bu çerçevede hiçbir ülkede sığınma verilmemesinin sağlandığı, Abdullah Öcalan'ın Roma'dan ayrılması ile birlikte Moskova'yı transit olarak kullandığı, ancak halen Moskova'da bulunmadığı" belirtilmiştir. Fakat bu açıklama inandırıcı olmamış konuyla alakalı her kesim gerçeklerden haberdar olmuştur. 

Ruslar ilk zamanlar Öcalan’ın Moskova’da kalmasına izin verseler de, akabinde Tacikistan’ın bir köyündeki çiftliğe götürerek burada saklamışlardır. Öcalan’ın Tacikistan’daki günlerinde Rus gizli sevisinin 
ikinci adamı ile görüştüğü bilinmektedir. Öcalan, Ruslarla pazarlığa girişerek Ermenistan üzerinden tekrar İran ve Irak’taki örgütün kamplarına geçmeyi istemişse de, Ruslar söz vermelerine karşın Öcalan’ın isteklerini yerini 
getirmemişlerdir. Öcalan bu sırada Ermenilerle ilgili olarak; ”… Ermenistan bile Moskova’dayken Ermenistan’a geçmeme izin vermedi, bu yüzden taviz istiyorlardı…” şeklinde değerlendirmede bulunarak yaşadığı hayal kırıklığını 
ortaya koymuştur. Bu beyanlar yıllarca Ermenilere yaranmak için çabalayan bir terör örgütü liderinin hayal kırıklığını göstermesi açısından ibret verici olmuştur. 

Netice olarak Ruslar Öcalan’ı Tacikistan’da da barındıramayarak gönderme kararı almışlardır. Öcalan’a göre ise kendisinin Rusya’da kalmasını engelleyen kişi, Rusya eski Başbakanı Pirimakov dur. Öcalan’a göre, 
Ruslar Mavi akım projesi karşılığında kendisini Türkiye’ye peşkeş çekmiş, bunun yanında ABD’nin Rusya’ya IMF kredilerini kullanarak baskı yaptığını ifade etmiştir. 

Bu ihtimallerde gerçekleşmeyince Öcalan Tacikistan’dan da çıkartılarak Petersburg üzerinden tekrar Atina’ya götürülmüştür. Yunanlı Genaral Nagzakis, Öcalan’ın Romanya'ya indirilmesini ve bir süre bu ülkede 
kalması gerektiğini belirtmişse de, Öcalan buna karşı çıkmıştır. Bunun üzerine mecburen tekrar Atina’ya gitmek zorunda kalınmıştır. 

Yunanlı Stavrakis ve Kalenderis Öcalan’ı karşılayarak belirli sözler vermiş olsalar da, Öcalan Yunanistan'da ancak iki gece barınabilmiş ve Beyaz Rusya'ya gönderilmiştir. Öcalan buradan da tekrar Yunanlıların eşliğinde bir uçakla yola çıkarılmış, kendisine Estonya veya Letonya’dan bir uçak geleceği ve Hollanda’nın Minsk kentine ineceklerini belirtmişlerdir. Buna göre Hollanda hükümeti Öcalan’a siyasi sığınma verecektir. Fakat bu ihtimalinde gerçekleşmemiş olduğunu görüyoruz. 

Hollanda ihtimalinin de gerçekleşmemesi sebebiyle rota buradan Beyaz Rusya’ya çevrilmiş, Öcalan Beyaz Rusya’dan tekrar üçüncü kez Yunanistan’ın Korfu adasına getirilmiştir. Bu defa belki burada kalabilirim 
ümidini taşısa da kısa bir süre sonra Yunanistan’da kalamayacağını kesin olarak anlamıştır. Yunanlılar, Öcalan’ı Yunan istihbaratından bazı kişilerle birlikte bir İsviçre uçağına bindirerek Kenya’ya götürmüşlerdir. Bu sırada 
Yunan Dışişleri Bakanı Pangalos’un bir adamı gelerek, Öcalan’ın, Kenya’da kendisine sonuna kadar yardım edileceği garantisini vermiştir. 

Örgütün sözde üst düzey mensupları tarafından yapılan değerlendirmelerde Abdullah Öcalan'ın kesinlikle Avrupa'dan çıkma niyetinde olmadığı belirtilmiştir. Örgüte göre Öcalan şartlı anlaşmalarla, politik çıkar ve bazı siyasi kazanımlar elde etmek amacıyla, geri dönüş yapmak üzere Avrupa'dan ayrılmak durumunda kalmıştır. İtalya'da kalındığı dönemde İtalyan hükümetinden üst düzey kişilerle sık sık bir araya gelindiği, ancak 
Öcalan’ın uluslararası baskılar sonucu gönderildiği propagandası işlenmiştir. Buna göre teröristbaşına bir yer bulunma sözü verilmiş ama bunun için belirli sürecin işlemesi gerektiği belirtilmiştir. 

Üst düzey örgüt mensupları tarafından yapılan değerlendirmelerde; Abdullah Öcalan ile ilgili beklenen gelişmelerin sağlanamaması ve verilen vaatlerin yerine getirilmemesi durumunda; özellikle Almanya'nın 
Ortadoğu ülkelerinde bulunan ekonomik öneme haiz kuruluşlarına, Türkiye metropollerindeki hedeflere yönelik olarak etkili eylemler yapılacağı tehdidinde bulunulmuştur. 

Yunan eski Deniz Subaylarından ve Öcalan’ın yakın dostu Andonis Naksakis, Öcalan’ın Korfu adasından çıkarıldıktan sonra Kenya yerine Romanya’ya götürülerek Türkiye’ye tesliminin düşünüldüğünü, dönemin Yunan Başbakanı Simitis’in bu sırada Romanya’da olduğunu, anlaşmanın bu şekilde planlanmasına rağmen sonradan değişikliğin yapıldığını ve yönün Kenya’ya çevrildiğini ifade etmiştir. 

Öcalan konu ile ilgili olarak 11 Temmuz 2001 tarihli avukat görüşmelerinde ;”… Bu komplonun kökü 1996’ya kadar gidiyor. Birisi bana söylemişti; Clinton ve Simitis 96’da Apo’nun tasfiyesi konusunda anlaşmışlardı diyordu. PKK’yi değil özellikle beni tasfiye etmek istiyorlardı. Kenya büyükelçisi ile tartıştım, onu biraz çözdüm… ABD ve Yunanistan sanki beni hediye ediyorlar, bir karşılık olarak anlaşma temelinde değil de bir jest gibi siz de Kıbrıs ve Ege sorunun çözün. Bir anlaşma, pazarlık bile değil, hediyelik paket gibi. Bu çok aşağılık bir şey, hediyelik paket teorisi bana doğru geliyor…” diyerek olayların farkında olduğunu göstermiştir. 

Gerçekte de Öcalan’ı Suriye’den çıkaran güçlerin verdiği mesaj, “Öcalan’a hayır PKK ile devam edilecek” şeklindedir. Bu küresel güç Öcalan’ı etkisizleştirip, O’nu ayrı bir sorun olarak Türkiye’de yaşamasına göz yumarken, PKK’yı yeniden formatlamayı planlamıştır. Neticesinde bu plan başarı ile sonuçlandırılmış ve PKK verilecek yeni görevlere hazırlatılmıştır. 

Hazırlanan plan çerçevesinde Öcalan Yunanlıların eşliğinde Kenya’ya getirilmiş ve Yunanistan’ın Kenya Büyükelçisi Kostulas bizzat havalimanına gelerek Öcalan’ı karşılayıp, pasaport işlerini takip ederek Yunan Elçiliğine götürmüştür. Öcalan hemen Yunan Konsolosluğunda iltica başvurusunda bulunmuştur. Yunan Elçisi Öcalan’ı bizzat elçilikte misafir etmiş ve yeniden Hollanda ya da Şeysel Adaları’na gönderme konusunda çaba sarf edeceğini belirtmiştir. 

Öcalan bir süre Yunanistan Elçiliğinde kaldıktan sonra tekrar Hollanda’ya götürülmek amacıyla yola çıkarılmıştır. Kenyalı ve Yunanlıların eşliğinde yola çıkarıldıktan sonra hava alanında ABD’liler Öcalan’ı alarak 15 Şubat 1999 günü Türk yetkililere teslim edilmiştir. 

Kenya’da ele geçirilen teröristbaşının üzerinde, GKRK’nde yayınlanan Fileleftheros Gazetesi’nde çalışan Lazaros Mavros isimli bir gazeteciye ait olan, CO15918 seri numaralı ve 2005 yılına kadar geçerli diplomatik bir pasaport bulunmuştur. Bu pasaport üzerinde, teröristbaşının siyah beyaz bir fotoğrafı ile imzası yer almaktadır. GKRK’ne ait bu diplomatik pasaportun asıl sahibi olan Mavros, aynı zamanda GKRK’nde terör örgütü çizgisinde faaliyet gösteren, “Kürdistan Dayanışma Komitesi” adındaki kuruluşun başkanlığını da yürütmektedir. Merkezi Lefkoşe’de bulunan bu kuruluş, sözde Kürdistan Halk Kurtuluş Cephesi “ERNK” Atina Bürosu’na bağlı olarak, terör örgütü militanlarına eğitim verilmesinden, barınmalarından vb. terörist faaliyetlerden sorumludur. Ayrıca, bu kuruluşun terör örgütüne kaynak sağlamak amacıyla kara para aklama, uyuşturucu ticareti, silah kaçakçılığı vb. hukuk dışı eylemler yürüttüğü Güney Kıbrıs’ta yaşayan herkes tarafından bilinmektedir. 

Nitekim bu olayın duyulması üzerine 20 Şubat 1999 tarihinde bir açıklama yapan Rum Demokratik Partisi ve Rum Temsilciler Meclisi Başkanı Kiprianu, “Lazaros Mavros pasaportunu verdiyse doğru hareket etti. (Kıbrıs’ta) Birileri, Öcalan’a şu ya da bu yolla yardım ettiyse iyi etti” diyerek terörist başına yönelik GKRK görüşünü yansıtmıştır. 

Diğer yandan, Rum Komünist AKEL Partisi Genel Sekreteri D.Hristofyas da, Rum televizyonu RIK’de düzenlenen bir tartışma programında yaptığı konuşmada, “altı pasaportum olsa, altısını da Öcalan’a verirdim”  diyebilmiştir. Hristofyas, Mavros’un, teröristbaşına kendi pasaportunu vermesi konusunda, “Mavros’un, Kürdistan’la Dayanışma Komitesi başkanı olarak, pasaportunu vermesinin doğal olduğunu” savunmuştur. Aynı 
programda konuşan Sosyalist EDEK Partisi lideri Vlissarides de, parti olarak teröristbaşını desteklediklerini açıklamıştır. Fakat bu yetkililer Öcalan’ı neden ülkelerine kabul etmediklerini ve yakalanmasına göz yumdukları 
sorularına ise cevap verememişlerdir. 

Öcalan kendisini getiren uçağın Kenya’dan hareket ettikten sonra Mısır’a indiğini, daha sonra Kıbrıs veya İsrail’de yakıt almak için mola verdiklerini beyan etmiştir. Öcalan Kenya Dışişleri Bakanlığı görevlisinin kendisinin kaçırılmasına yardım ettiğinden dolayı 5 milyon dolar rüşvet aldığını, ayrıca Yunanlı bir tüccarın Güney Afrika’da sığınma almak için kendilerinden 1 milyon dolar aldığını, fakat bunu halletmeyerek dolandırıldığını itiraf etmiştir. 

Öcalan bu kaçış hadiselerinde Yunanlıların durumuyla ilgili; “…Atina’dan beş kişiyi sorumlu görüyorum. Simitis Pangalos, Babby adlı istihbarat başkanı, Kostulas ve Kalanderis. Yunan devletinin sözü sözdür diyen Kalenderis. 
Asıl ihanet onun şeyi. Çünkü diğerlerine inanmaya bilirdim ama Kalanderis farklı. O yüzden onu İsa’yı şey yapan Yahuda İskavriyot’a benzettim…” ifadesiyle hayal kırıklığını göstermiştir. 

Yine, “…Yunan devletinin basit bir eliti var. Ege’de küçük bir çıkar, basit bir jest olsun diye halkın değerlerini satabildiler. Bu aşağılık bir tavırdır. Komplo derinliğine işlensin görülecektir. Böyle gelişseydi Türk halkı kazanacak mı? Yunanistan'a Kıbrıs’la ilgili bir şeyler verecekler…” ve “…İngiltere ve ABD Yunanistan'ı taşeron olarak kulandılar. 

Tam kestiremediğim nokta Türkiye’de kiminle anlaştılar? Komisyonda da söyledim. Benim kadar Türkiye’ye de yapılmış dedim. Karanlık kalan 
noktalar var. Geçmişte Çiller-Thatcher tam birlikte savaşı yürüttüler. İngiltere, Kürdistan'ı kasıp kavurdu. Bu Kürt şeylerinde İngiltere’nin rolü büyüktür…”demiştir. 

Öcalan yakalandıktan sonraki savunmalarında gelen olarak, Yunanlıların yıllarca süren Türkiye-PKK savaşından bir netice alınmayınca kendisinin ölmesini istediğini ve bu sayede, Türkiye’de bir iç savaşı meydana getirmeyi planlandığını ifade etmiştir. 

Öcalan, Yunanlılar tarafından hayal kırıklığına uğratılışını hiçbir zaman hazmedememiştir. Bu nedenle başta Simitis hükümeti olmak üzere tüm Yunanlılara kin duymaya devam etmiştir. Hatta avukatları aracılığı ile 
Yunanistan’da Simitis Hükümeti aleyhine bir dava açtırmış, kaçırılmasında Yunan Hükümetinin rolünün açıklığa kavuşturulması ve sorumluların cezalandırılmasını istemiştir. Hatta Karamanlis Hükümetinin bu açıdan 
kendisine yardım edebileceğini birkaç defa avukatlarına iletmiştir. 

Öcalan yaşadığı hadiselerden dolayı İtalya’yı da sorumlu tutarak burada da bir yargılamanın yapılması gerektiğini, bu kapsamda yeni hükümetten yardım alınabileceğini belirtmiştir. 11 Temmuz 2001’deki avukat 
görüşmesinde Bakanlar Komitesi sürecinin de önemli olduğuna işaret etmiş ve Prodi Hükümetinin yönetimde olduğunu hatırlatarak, "D'Alema da var, Meclis Başkanı da dostumuz. Onlar Bakanlar Komitesi nezdinde girişimlerde bulunabilir…” şeklide beyanlarda bulunarak İtalya’da girişimlerin hızlandırılmasını istemiştir. 

Öcalan’ın listesindeki diğer bir ülkede İngiltere’dir. 20 Haziran 2001 tarihinde İngiliz avukatlarıyla yaptığı görüşmede, “…İngiliz hükümeti için bir mesaj geliştirmek istiyorum. Kürtler; İngiltere’nin beni teslim etmedeki 
rolünü biliyorlar. Biliyorum Kürtler bunu unutmaz. Bunu düzeltmek için bazı şeyler yapmak gerekir… Kürtler İngiltere’nin rolünü iyi biliyorlar. Bu tartışmalar sürecektir. Kürtler artık aptal değil. Her şeye rağmen barış elini uzatıyoruz. Bunu sadece Türkiye’ye değil İngiltere’ye de yapıyoruz. Kabak İngiltere’nin başına patlayabilir. İki yıldır ben burada hiç İngiltere‘yi hedef 
alan bir şey söylemedim. Neden çünkü duygusal sonuçlara yol açabilir. İngiliz hükümeti hassas davranmalıdır. Benim yakalanmam, benim tasfiyeme yol açmaya çalıştıkları açık. Şimdi biraz engellemeye çalıştık. Bu duruma getirdik. Tasfiyemi sadece Türkiye’ deki bazı çevreler değil; İngiltere, Orta doğunun bazı güçleri ve Avrupa’da isteyenler oldu… İngiltere’nin bu son geliştirdiği İskoç modeline açığız. Kaldı ki İngiltere’de federal değil üniter bir devlettir. İngiltere’nin demokratik çözüme açık olduğumuzu bilmesini isterim…” diyerek el altından İngiltere’yi tehdit etmiştir. 

Öcalan, Yunan-İngiliz işbirliğine farklı bir açıdan daha bakarak, Yunanistan'ın Kenya Elçisi, Kostulas’ın Londra'da büyümüş bir insan oluşunu ve Simitis’in AB yanlısı davranışlarından hareketle bir ilişki kurmaya 
çalışmıştır. Ayrıca ; “…İsviçre’den uçağı getirmediler. Türkiye istihbaratı bunları ne kadar biliyor. İngiliz istihbaratının PKK içinde örgütlendirdiği gençler vardı. Onların bir kısmını Ortadoğu’ya ta bize kadar yollamışlardı. Bu gençlerin bir kısmı sonradan kaçtılar. Kostulas tümüyle İngiltere ilişkilidir. Mİ–6’nın adamıdır. Yunanistan’daki beşli grubun hepsi 
Türkiye göçmenidir. İzmir’den gidenlerdir. Yunanistan’da beşli grubunu içerisinde Simitis, Pangolos, Kalandiris, Kostulas Baby vardır…” şeklindeki beyanları da Öcalan’ın İngilizlere olan kızgınlığını özetlemektedir. 

Öcalan'ın Kaçış Sürecinde Örgütün Avrupa’daki Eylem ve Faaliyetleri 

Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkartıldığı ve Avrupa’da macerasının yaşandığı dönemde, örgüt yönetimince yoğun eylemlilik talimatı verilmiştir. Neticesinde örgüt mensuplarınca başta ülkemiz olmak üzere, İran, Irak, 
Suriye ve Avrupa’da çok sayıda eylem gerçekleştirilmiştir. 

Bu eylemlik sürecinde; Romanya Bükreş'te örgüte haraç vermeyi reddeden işadamlarından Nizamettin Başbaydar isimli vatandaşımız, 05 Ocak 1999 günü silahlı saldırıya uğramış ve kafasına isabet eden iki kurşunla 
ağır yaralanmıştır. Bu arada, Avusturya’nın Worgl şehrindeki bir Türk derneğinin bürosuna, 06 Ocak 1999 gecesi bir saldırı düzenlenerek dernek lokali tahrip edilmiş, kasalardaki paralar gasp edilerek dernek duvarlarına "PKK X" ibareli yazılamalar yapılmıştır. 

Almanya’nın Duesseldorf şehrinde, 11 Ocak 1999 günü, Yeşiller Partisi'ne ait bir bina önünde, terör örgütü PKK sempatizanları tarafından, Ülkemizin Güneydoğusundan gelmiş sığınmacıların sınır dışı edilmelerini protesto 
etmek amacıyla bir eylem gerçekleştirilmiştir. 

Örgütün eylemlerinde Yeşiller Partisinin binalarını kullanması aslında bilinçli politikanın ürünüdür. Öcalan’ın yakalandığı dönemde Almanya’daki koalisyonun Dış İşleri Bakanı Joschka Fisher, PKK örgütünün Almanya’daki 
en güçlü destekçisi Devrimci Hücreler örgütünün liderlerinden Hans Joachim Klein’ın en yakın arkadaşıdır. Klein, PKK’yı her dönem desteklemekten uzak durmamış, Leyla Zana’yı da “kardeş çocuğu” olarak ilan etmiştir. 
Dolayısı ile Yeşiller Partisi ve kurumlarına ait bölgelerde gerçekleştirilen her eylem bu partinin üyelerince desteklenmiş ve partiye ait kurumların daima örgüt militanlarınca kullanılması sağlanmıştır. 

Köln'de terör örgütü PKK'nın yan oluşumlarından olan ve bölgedeki faaliyetlerde koordinasyonu sağlayan "Kürdistan Haus-Kürtevinde” bir toplantı yapılmış, söz konusu toplantıda para yardımı kampanyasının 
başlatılmasının yanı sıra, "TC'nin Komplo Girişimini Protesto Ediyorum" başlıklı bir imza kampanyası başlatılması kararlaştırılmış, ayrıca "20. Yılında Başkan Apo ile Devletleşiyoruz" başlıklı ve ERNK imzalı bir afiş asılmıştır. Münih Başkonsolosluğumuz önünde Güneydoğu Anadolu’da süren çatışmaları protesto etmek amacıyla ülkemiz aleyhine gösteri yapılmıştır. 

Bu zamanda yapılan diğer eylemlerde ise; 

. Hannover'de PKK paralelinde faaliyet gösteren Kürt-Alman Dostluk Derneğinde, PKK/YAJK (Kürdistan özgür Kadınlar Birliği) organizesinde üç gün süreli açlık grevi yapılmıştır. 
. PKK'nın alt kuruluşlarından KİH (Kürdistan İslami Hareketi) mensuplarınca 06 Kasım 1998 tarihinde Essen Başkonsolosluğumuz önünde Öcalan'ın posterlerinin taşındığı bir gösteri yapılmıştır. 
. 09 Kasım 1998 tarihinde Örgütün desteği ile Viyana'da Wiener Appell isimli insan hakları kuruluşu tarafından "İnsan Hakları Olmayan Bir Ülke: Türkiye" konulu bir toplantı düzenlenmiştir. 
. Abdullah Öcalan’ın İtalya'da gözaltına alınmasının akabinde 13 Kasım 1998 tarihinde PKK sempatizanlarınca Viyana'daki Alman Büyükelçiliği önünde gösteri düzenlemiş, ayrıca 15 Kasım 1998 tarihinde yine aynı kişiler Viyana Parlamento Binası önünde gösteri yaparak ülkemiz aleyhine broşür dağıtmıştır. 
. Cumhuriyetimizin 75. Kuruluş Yıldönümü münasebeti ile 02 Kasım 1998 tarihinde Atina Hilton Oteli'nde düzenlenen resepsiyonun başlamasından hemen sonra, ellerinde ülkemiz aleyhine pankartlar bulunan iki kişi 
protesto gösterisi yapmak istemiş, söz konusu şahıslar Yunan güvenlik Kuvvetlerince olay yerinden uzaklaştırmıştır. Şahıslardan biri, PKK yanlısı faaliyetleri ile tanınan emekli Tuğamiral Naksasis’dir. 

Yurt dışındaki çalışmalar sadece eylemlik tarzında olmayıp, Diplomatik Kurumlaşma Faaliyetleri de tüm hızıyla devam etmiştir. Bu kapsamda ilişki geliştirilen yabancı parlamenterin, hukukçuların, gazeteci ve çeşitli kuruluş 
temsilcilerinin Abdullah Öcalan’ın kendi ülkelerine davet etmeleri için girişimler bulunmalarını sağlamak için çalışmalarda bulunmuşlardır. 

VI. Kongre ve Alınan Kararlar 

Terör örgütü PKK tarafından "Yeniden Yapılanma ve Zafer Kongresi” olarak isimlendirilen sözde VI. Kongre İran-Irak sınırında bulunan Kandil dağı bölgesinde 1998 Aralık–1999 Şubat ayları içerisinde gerçekleştirilmiştir. 
Dönem itibarıyla İtalya'da bulunan örgüt elebaşının gündem ve bileşim konusunda kongreye müdahalede bulunduğu görülmüştür. 

Kongre döneminde Öcalan’ın belirsiz durumu tartışılmış, ihtimaller karşısında alınacak tedbirler gözden geçirilmiştir. Öcalan’ın bu süreçte Avrupa’da oluşu alınan kararların önemli bir kısmının Avrupa alanına yönelik olması sonucunu doğurmuştur. 

Bu kongrede yurt dışı çalışmalarına yönelik olarak, Avrupa ve diğer yurt dışı faaliyetlerinin ACM (Avrupa Cephe Merkezi) tarafından sürdürülmesi kararı alınmıştır. Öte yandan, örgüt elebaşının yakalanması sonrası yaşanan süreçte, kadroların motive edilmesinde intihar eylemlerinin etkili olduğunu ifade edilmiş ve intihar eylemlerinde yeni bir sürecin başlatılması ve başlatılacak olan yeni süreçte fedai eylemleri adıyla yeni bir eylem taktiğinin hedeflenmesi planlanmıştır. 

Fedai eylemleri ile ilgili olarak zaman içerisinde diğer Sol örgütlerle yapılacak olan görüşmeler sonrası, bu gruplar içinden gönüllü olarak bu tür eylemlere katılmak isteyen militanların da örgüt tarafından eğitilebileceği ifade edilmektedir. 

Öcalan’ın Türkiye’ye Getirilmesinden Sonra Yurt Dışında Geliştirilen Eylem ve Faaliyetler 

Terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ın, Kenya'da yakalanarak ülkemize getirilmesi akabinde, Avrupa ülkeleri yoğunlukta olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde, örgüt mensupları ve yandaşlarınca, protesto eylemleri gerçekleştirilmiştir. Bu protesto eylemleri, başlangıçta yakalama olayının baş aktörleri olarak nitelenen Yunanistan ve Kenya'nın dış temsilciliklerini hedef almıştır. 

Bu dönemde PKK sözde Başkanlık Konseyi Üyesi Cemal kod Murat Karayılan bir açıklama yaparak; “binlerce fedainin beklediğini, yakında canlı bomba eylemcilerinin Türkiye içlerinde eylemlere girişeceği” tehdidinde 
bulunmuştur. 

Örgüt mensupları ve yandaşları, Yunanistan'ın kendilerini aldattığını ve örgüt elebaşını ülkemize teslim ettiği değerlendirmesinden hareketle, Yunanistan'ın Avrupa'daki temsilciliklerine yönelik işgal eylemleri 
düzenlemiştir: 

Almanya’nın Berlin, Bonn, Frankfurt, Duesseldorf, Leipzig, Münih, Stuttgart, Köln, Avusturya’nın Viyana, Avusturalya’nın Sydney, Belçika’nın Brüksel, Danimarka’nın Kopenhag, Fransa’nın Paris, Strasburg, Marsilya, Hollanda’nın Den Haag, İngiltere’nin Londra, İsveç’in Stockholm, İsviçre’nin Bern, Zürich, İtalya’nın Milan, Kanada’nın Vancouer, Lübnan’ın Beyrut, Rusya’nın Moskova, Suriye’nin Şam, kentlerinde bulunan Yunanistan dış temsilcilikleri Örgüt mensupları ve yandaşları tarafından 16-17 Şubat 1999 tarihleri arasında işgal edilmiştir. 

Örgüt elebaşının, Kenya'da yakalanması ve Kenya'nın da bu sözde uluslararası komploda parmağı olduğu iddiasıyla, Kenya'nın Avrupa'daki temsilcilikleri de örgüt mensuplarının işgaline uğramıştır: 
Almanya’nın Köln, Avusturya’nın Viyana, Fransa’nın Paris kentlerindeki Kenya dış temsilcilikleri, örgüt mensupları ve yandaşlarınca 16-17 Şubat 1999 tarihleri arasında işgal edilmiştir. 

Örgüt mensupları, ayrıca İsviçre’nin Cenevre kentindeki Birleşmiş Milletler binasını ve Ermenistan’ın Erivan kentindeki Birleşmiş Milletler bürosunu 16 Şubat 1999 günü kısa sürelerle işgal etmişlerdir. 

17 Şubat 1999 günü, Danimarka’nın Kopenhag kentinde bulunan AB Komisyonu Basın ve Enformasyon Bürosu 30 PKK mensubu ve yandaşınca iki saat müddetince işgal edilmiştir. 

Öte yandan, 18 Şubat 1999 günü Almanya’nın Berlin kentindeki İsrail Büyükelçiliği binası, 100 civarında örgüt mensubu tarafından işgal edilmek istenmiş, ancak İsrail elçilik koruma görevlilerince açılan ateş sonucu 
Sema Alp, Mustafa Kurt ve Ahmet Açan (veya Açar) isimli örgüt yandaşları öldürülmüştür. 

Terör örgütü PKK elebaşı A. Öcalan’ın yakalanmasını protesto amacıyla düzenlenen eylemler başlangıçta, Yunanistan, Kenya, İsrail gibi ülkeleri, BM binalarını ve Avrupa'nın çeşitli ülkelerindeki Sosyalist ve Komünist Parti binalarını hedef almıştır. Fakat eylemler, örgütün Avrupa üst düzey sorumlularının MED TV aracılığıyla iletilen talimatlarıyla, ülkemize ve Avrupa'nın değişik ülkelerinde bulunan Türk vatandaşlarına ait iş yerlerine yöneltilmiştir. 

Terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan'ın yakalanması akabinde, şiddet eylemlerinin yoğun olarak yaşandığı Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika, Danimarka gibi ülkelerin İçişleri Bakanlarının katılımıyla, 22 Şubat 1999 günü Almanya’nın Bonn kentinde bir toplantı düzenlenmiştir. 

Gerçekleştirilen toplantıda, Avrupa ülkelerinin PKK kaynaklı şiddet eylemlerine sahne olmasının önüne geçilmesi konusu gündeme getirilmiştir. 

Bu toplantının akabinde PKK'nın üst düzey militanlarından Ferhat (K) Osman Öcalan Alman Stern Dergisine Mart 1999 sayısında beyanatlarda bulunmuştur. Beyanatlarında "Kürtlerin, Avrupa'da yaşayanları da 
dahil olmak üzere, bulundukları ülkenin yasalarına uymaları ve şiddet eylemlerinden kaçınmalarının gerekliliği” ifade edilmiştir. Fakat Ferhat (K) Osman Öcalan mülakatın hemen devamında, "PKK, yabancı turistlerin ölmesini istemez. Ancak biz de Başkanımızın intikamının alınmasını mensuplarımıza duyurduk: Onların bunu nasıl yapacaklarını bilmiyoruz” şeklinde tehdit içerikli ifadeler kullanmıştır. 

Buna mukabil terör örgütü PKK tarafından, her yıl tekrarlanan Türk turizmi aleyhindeki kampanyanın, Şubat 1999 sonları itibariyle hızlandırıldığı, örgüt üst düzey mensuplarınca yayınlanan tehdit içerikli açıklamaların yanı sıra, özellikle Almanya'daki turizm bürolarına "Türkiye'de savaşın sürdüğü, turistlerin başına gelebilecek olaylardan PKK'nın sorumlu olmayacağa” hususlarını içeren bildirilerin gönderilmiştir. 

Bu gelişmeler neticesinde Rusya Federasyonu Devlet Duması Jeopolitika Komitesi Başkanı Aleksey Mitrofanov imzasıyla yayınlanan 24 Şubat 1999 tarihli bir yazıda; Rus vatandaşlarının turizm için Türkiye'ye gitmemeleri çağrısında bulunulmuştur. 

Avrupa'da örgüt güdümünde yayın yapan basın kuruluşlarında da ülkemiz turizmini baltalamayı hedefleyen tehdit içerikli haberlere sık sık yer verilmiştir. Almanya’da Kurulu bulunan ve örgüt güdümünde faaliyet gösteren Dem Ajans aracılığıyla, içeriğinde PKK'nın Türkiye’de özelikle turistik hedeflere yönelik eylemler gerçekleştirileceğini anlatan bildiriler Belçika, Avusturya, Almanya, Fransa, Hollanda gibi ülkelerde dağıtılmıştır. 

Terör örgütü PKK'nın bu doğrultudaki tehdit ve propagandaları, turizm sezonunda ülkemize gelmeyi tasarlayan insanları olumsuz yönde etkilemiştir. Öte yandan Avrupa gazetelerinin de örgütün tehdit içerikli 
açıklamalarını manşetlerine taşıdığı ve ister istemez ülkemiz turizmini boykot faaliyetlerine destek verdikleri görülmüştür. Bu çağrılar nedeniyle 1999 yılı içinde 500 bini aşan rezervasyon iptalinin olduğu görülmüştür. 

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder