9 Ocak 2018 Salı

ENERJİ KAYNAKLARI MÜCADELESİNDE DOĞU AKDENİZ HAVZASI VE DENİZ YETKİ ALANLARI UYUŞMAZLIĞI BÖLÜM 2

ENERJİ KAYNAKLARI MÜCADELESİNDE DOĞU AKDENİZ HAVZASI VE DENİZ YETKİ ALANLARI UYUŞMAZLIĞI BÖLÜM 2


3. ULUSLARARASI HUKUK KAPSAMINDA DOĞU AKDENİZ DENİZ YETKİ ALANLARININ PAYLAŞIMI 

 Doğu Akdeniz havzasında deniz tabanı altında var olan enerji 
kaynaklarının çıkarılabilmesi ve işletilebilmesi konusunda bölge devletleri 
arasında gerilime yol açan önemli bir konu, havzadaki deniz alanlarının devletler 
arasında nasıl sınırlandırılacağı konusudur. Bölge devletlerinin tam ve münhasır 
egemenliğe sahip oldukları iç sular ve karasularının ötesinde kalan deniz 
alanlarında bulunan enerji kaynakları üzerindeki hak iddialarının meşruluğu, bu 
alanların kıyıdaş devletler arasında uluslararası hukuka uygun bir şekilde 
sınırlandırılması ile mümkün olacaktır. 

 Karasularının ötesinde kalan kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge 
gibi deniz alanlarının sınırlandırılmasında kıyıdaş devletler, sınırlandırmayı bir 
antlaşma ile gerçekleştirmelidir. Bununla birlikte, taraflar, aralarında bir 
sınırlandırma antlaşması yapamamış ve özel durumlar başka türlü bir 
sınırlandırmayı gerektirmiyorsa sınırlandırma, eşit uzaklık ilkesine göre 
yapılmalıdır. Öte yandan, antlaşmaya veya özel durumlara bağlı olarak 
yapılacak bir sınırlandırmada da hakça ilkelere göre bir sınırlandırmanın 
yapılması gerekmektedir (Pazarcı, 1998:398-399 ve 412-413). 

 AB’nin GKRY’yi Kıbrıs Adası'nın tamamının siyasi temsilcisi olarak kabul 
ederek 2004 yılında birliğe tam üye olarak kabul etmesinin ardından Türkiye ile 
gerilen ilişkilere paralel olarak Rum Yönetimi, Mısır, Lübnan ve İsrail ile 
arasında eşit uzaklık ilkesini esas alan Münhasır Ekonomik Bölge Sınırlandırma 
Antlaşmaları imzalamıştır (Bakınız şekil 5). GKRY, bu antlaşmaları 
imzalamadan önce 2004 yılında da Kıbrıs Türk tarafının karasularının ötesindeki 
deniz alanlarında KKTC’nin haklarını da dikkate almaksızın münhasır 
ekonomik bölge ilanında bulunmuştur. Bu hamleleriyle Rum tarafı, Kıbrıs Türk 
tarafının karasularının dışında kalan su tabakası ile deniz yatağı ve deniz tabanı 
altındaki canlı ve cansız kaynaklar üzerinde münhasır ekonomik haklara ve 
yetkilere sahip olduğunu tescillemek istemektedir. 


İsrail Akdeniz Gazını Satmak için harekete geçti;


Şekil 5: Havzaya İlişkin Coğrafi Konum ve Anlaşma Bilgileri 
(http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=175957) 

 Türkiye ve KKTC ise, GKRY’nin Mısır ile 2003 yılında yaptığı MEB sınırlandırma antlaşmasının uluslararası hukuka aykırı olduğunu ve bölgedeki sınırlandırmanın KKTC ve Türkiye’yi de içerecek şekilde hakça ilkelere uygun bir antlaşma ile yapılması gerektiğini beyan etmiştir (Özersay,2004:219). GKRY’nin yaptığı sınırlandırma antlaşması, Türkiye’ye ait olan deniz yetki alanlarını da kapsadığından hakkaniyete aykırı bir nitelik taşımaktadır (Taşdemir, 2012:8). 
GKRY attığı bu gayri hukuki adımlar ile Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de Antalya Körfezi’nin açıklarını içerecek şekilde dar bir deniz alanına hapsetmeyi ve 
Türkiye’nin bu alanlardaki egemenlik haklarını kısıtlamayı amaçlamaktadır (Aksar, 2012-2013:227). 

 Türkiye, 2 Mart 2004 tarihinde verdiği bir nota ile özellikle 32° 16 . 18 ¨ boylamının batısındaki alanlarda MEB veya Kıta Sahanlığı sınırlandırmasının 
Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan ipso facto (kendiliğinden) ve ab initio (başlangıçtan itibaren) var olan hukuki egemen haklarını ilgilendirdiğini ifade 
etmiştir (UN, Doc. A/61/1011-S/2007/456). Bununla birlikte Türkiye, Anadolu kıyıları ile 32° 16 . 18 ¨ boylamı; 34 ° 00 . 00 ¨ enlemi ile 28 ° 00 . 00 ¨ boylamı arasında kalan deniz alanlarının kendi kıta sahanlığı olduğunu ve 28 ° 00 . 00 ¨ boylamının batısında Ege Denizi’ndeki Türk – Yunan kıta sahanlığının sınırının Akdeniz’e eriştiği noktaya kadar batıya uzanacağını da ayrı bir notayla ifade etmiştir (Başeren, 2010:158-159). 

 Kıbrıs Rum tarafı, Mısır ile yaptığı sınırlandırma antlaşması sonrasında Lübnan (2007) ve İsrail (2011) ile de eşit uzaklık ilkesini esas alan bir sınırlandırma 
antlaşması imzalamıştır. Bu antlaşmalarda uygulanan eşit uzaklık ilkesi bakımından vurgulanması gereken önemli bir nokta, 1969 tarihli Kuzey Denizi 
Kıta Sahanlığı Davaları’nda Uluslararası Adalet Divanı’nın sınırlandırmada bu ilkenin uygulanmasının zorunlu bir ana ilke olmadığına ilişkin hükmüdür 
(Taşdemir, 2012:24). 
Dolayısıyla, eşit uzaklık ilkesi, taraflar arasında hakkaniyete uygun bir sınırlandırma sağladığı ölçüde kullanılabilecek bir ölçüttür. 

Zira, Danimarka ve Norveç arasındaki Jan Mayen Davası’na ilişkin UAD kararında da “kıyıları karşı karşıya olan devletler arasındaki sınırlandırmada ortay 
hat/eşit uzaklık, genel olarak hakça çözüm doğurur…” ve “ … hukuka dayanan her deniz alanı sınırlandırmasında ortay hattın uygulanması, objektif olan 
hakça bir sonucu doğuracağı anlamı taşımaz” ifadesi de bu ilkenin hakça çözümü öngörmek kaydıyla uygulanabileceğini ortaya koymaktadır (ICJ, 1993: Para. 64,70). GKRY ve İsrail arasında sınırlandırma antlaşmasının imzalanmasında ve iki taraf arasındaki siyasi, ekonomik ve askeri işbirliğinin artmasında, 2000’li yılların sonlarından itibaren Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin bozulmasının da etkisinin olduğu söylenebilir. 

 Bununla birlikte söz konusu MEB sınırlandırma antlaşmalarının, GKRY ve Mısır’ın da tarafı bulunduğu 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne de aykırı olduğu görülmektedir (Taşdemir, 2012:9). Sözleşmenin MEB sınırlarının tespitini düzenleyen 74. Maddesi; kıt’a sahanlığı sınırlarını 
düzenleyen 83. Maddesi, “Yarı-Kapalı Denizlere” ilişkin 122 ve 123. Maddeleri ile Sözleşme hükümlerinin uygulanmasında hakkın kötüye kullanılmamasını 
düzenleyen 300. Maddeleri bakımından GKRY’nin kıyıdaş devletlerle yaptığı MEB Sınırlandırma Antlaşmalarının hukuka aykırılıklar taşıdığı görülmektedir.5 

 Bununla birlikte, GKRY’nin Doğu Akdeniz deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasında diğer kıyıdaş devletlerden Türkiye’yi ve Kıbrıs Türk tarafını 
dikkate almaksızın attığı uluslararası hukuka aykırı adımlar karşısında, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin reaktif bir dış politika izlediği görülmektedir. Türk 
Hükümeti, GKRY’nin bu antlaşmaları akdetmesini takiben genellikle yapılan antlaşmaları protesto etmekte ve hukuken tanımadığını beyan etmektedir. Son 
dönemde Türk Hükümeti'nin attığı en önemli adım 2011 yılında KKTC ile bir Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Antlaşması imzalamak olmuştur. Bu antlaşma ile 
iki devlet arasında sınırlandırma, eşit uzaklık ilkesine göre yapılmıştır. Anadolu ile Afrika arasında eşit hat belirlenmiş; Meis Adası’na sahip olmasına rağmen 
Yunanistan’a herhangi bir hak tanınmamıştır (Taşdemir, 2012:29). Türkiye ile KKTC arasında saptanan sınır çizgisi adanın Kuzey Doğusunda Karpaz’dan 
başlamakta, Güney Batısına kadar gitmektedir (Bakınız Şekil 6). 

 Bu antlaşma dışında Akdeniz kıyı hattı bakımından Türkiye’nin diğer kıyıdaş devletlerle ne bir kıta sahanlığı ne de MEB sınırlandırması antlaşması ne 
de MEB ilanı mevcuttur. Türkiye’nin taraf olmamasına rağmen 1958 tarihli Cenevre Kıta Sahanlığı Sözleşmesi’nin, 1982 tarihli BM Deniz Hukuku  Sözleşmesi’nin ve uluslararası örf-adet hukuku kurallarının kıta sahanlığının ve MEB’in sınırlandırmasında Türkiye’nin hukuki haklarını korur nitelikte olduğu 
görülmektedir. Her üç uluslararası hukuk kaynağının da sınırlandırma konusunda aynı temel kural etrafında birleştiği görülmektedir. Şöyle ki, kıyıdaş devletler arasında sınırlandırma, havzanın tüm ilgili faktörleri dikkate alınarak hakkaniyet temelinde hakça bir çözüme ulaşılacak şekilde yapılmak durumundadır 
(Başeren, 2010:166). 

Günümüzde yürürlükte olan 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 74. ve 83. Maddeleri uyarınca da sınırlandırmada temel ilke, “hakça ilkeler” olmalıdır. 
Çeşitli uluslararası mahkemelerin deniz alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin ihtilaflarda sınırlandırmanın hakça ilkelere göre yapılması kuralını benimsedikleri görülmektedir (Taşdemir, 2012:26). UAD’ın 1969 tarihli Kuzey Denizi Kıta Sahanlığı Davalarında, 1977 tarihli İngiltere-Fransa Kıta Sahanlığı Davasında, 1982 tarihli Tunus-Libya Kıta Sahanlığı Davası kararında, 1985 tarihli Libya-Malta Kıta Sahanlığı Davası kararında, 1993 tarihli Danimarka- Norveç arasında Greenland ve Jan Mayen arasında Deniz Sınırının Saptanmasına İlişkin Davası kararında ve 1992’de Kanada ve Fransa arasında (St.Pierre v. Miquelon) Deniz Alanlarının Sınırlandırılmasına ilişkin Hakem Mahkemesi kararında bu ilke kabul edilmiştir. 


Şekil 6: Türkiye Cumhuriyeti ile KKTC arasında Kıta Sahanlığı 
Sınırlandırılması Anlaşması Ekinde Yer Alan Harita, TBMM, 1/471, 2011. 

 Hakça ilkeler ise sınırlandırma konusu deniz alanlarının taşıdığı özelliklere 
göre farklılıklar göstermektedir. Jeolojik özellikler, kıyının şekli, adaların varlığı 
ve kıta devletine olan uzaklığı, diğer kıyı devletine olan uzaklıkları, adaların 
büyüklüğü, ekonomik ve sosyal durumları, sınırlandırma yapılacak alanda başka 
deniz sınırlarının varlığı, doğal zenginliklerin miktarı, seyrüsefer güvenliği özel 
durumlara örnek gösterilebilir (Aksar, 2012-13: 228). Bunların dışında ayrıca, 
sınırlandırılacak alana kıyısı olan devletlerin birbirine oranla kıyı uzunlukları ve 
şekli sınırlandırmada dikkate alınacak özel bir durumdur. 

Ayrıca, sınırlandırmada önem taşıyan bir diğer husus adaların varlığıdır. Adanın, diğer ada/adalara veya anakaraya olan yakınlığı, insan yaşamına elverişliliği, kendine özgü bir ekonomisinin olup olmadığı gibi unsurlar, ilgili adanın MEB/Kıta 
sahanlığına sahip olup olmayacağı veya ne kadar bir alana sahip olacağın da 
dikkate alınmaktadır (Başeren, 2010:166-167). 

 Kıbrıs Adası bakımından ortada özel bir durumun olduğu açıktır. 

Türkiye’nin Antalya/Gazipaşa’dan Muğla/Deveboynu Burnu’na kadar olan 
kıyı uzunluğu 656 mil iken, GKRY’nin batı kıyılarının uzunluğu 32 mildir. 
Dolayısıyla, Hakem Mahkemesi’nin St. Pierre ve Miquelon Adaları Kıta 
Sahanlığı Uyuşmazlığı kararında da vurguladığı “Kanada’nın adalara nazaran 
daha uzun olan kıyı şeridinin açık denizlere erişimini engellememek için Fransız 
alanına daha dar bir MEB verilerek etrafı Kanada MEB’i ile çevrilmiştir” (UN, 
2006c:92-93) hükmüne de uygun şekilde Türkiye’nin güney kıyılarının önünü 
açacak şekilde bir sınırlandırmanın yapılması gerekmektedir. Deniz hukuku 
uzmanı Profesör Başeren, bu kararla birlikte UAD’ın Malta - Libya Kıta 
Sahanlığı Uyuşmazlığı Kararı’nda (UN, 2006b:84) da sınırlandırmada ortay 
hattı Libya lehine düzenlemesinden ve Hakem Mahkemesi’nin Gine - Gine 
Bissau kararından (UN, 2006a:77-78) hareketle Antalya ve Mersin limanlarının 
önünün kapanmaması gerekliliğine vurgu yaparak GKRY’nin batı kıyıları 
bakımından sadece karasularını dikkate alan bir sınırlandırmanın hakkaniyete 
uygun düştüğünü belirtmektedir (Başeren, 2010:167-168).6 
Prof. Aksar ise; Türkiye ile Mısır arasındaki deniz alanı genişliği 400 deniz milinden az olduğundan iki devlet arasında hakkaniyete uygun eşit uzaklık ilkesi temelinde bir MEB sınırlandırması yapılmasının uygun olduğunu düşünmekte ve Mısır ve Türkiye’nin kıyı uzunluklarına oranla GKRY’nin sahip olduğu kıyı uzunluğu daha kısa olduğundan ve yukarıda ifade edilen uluslararası mahkeme kararlarından hareketle daha dar bir MEB alanının bırakılması gerektiğini vurgulamaktadır (Aksar, 2012-13:235-236). 

DİPNOTLAR;

1.Yrd.Doç.Dr., Karabük Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, umutkedikli@karabuk.edu.tr. 

2 Yrd.Doç.Dr., Karabük Üniversitesi, Coğrafya Bölümü, taskindeniz@karabuk.edu.tr. 

3 Diğer Jeopolitik teoriler üzerinden adanın stratejik önemi hakkında detaylı bilgi için bakınız; TAMÇELİK, S. (2011), “Jeopolitik Teoriler Açısından Kıbrıs’ın Önemi,” Occasional Paper Series, 
Vol.3, No.1, ss.1-32. 

4 Konunun ayrıntıları için bakınız, 3. Başlık. 

5 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi ilgili Madde 74/1: Sahilleri bitişik veya karşı karşıya bulunan devletler arasında münhasır ekonomik bölgenin sınırlandırılma sı, hakkaniyete uygun bir çözüme ulaşmak amacıyla, Uluslararası Adalet Divanı Statüsünün 38. maddesinde belirtildiği şekilde uluslararası hukuka uygun olarak 
anlaşma ile yapılacaktır; Madde 83/1: Sahilleri bitişik veya karşı karşıya bulunan devletler arasında kıta sahanlığı sınırlandırılması, hakkaniyete uygun bir çözüme 
ulaşmak amacıyla, Uluslararası Adalet Divanı Statüsünün 38. maddesinde belirtildiği şekilde uluslararası hukuka uygun olarak anlaşma ile yapılacaktır; 
Madde 300: Taraf Devletler işbu Sözleşme hükümleri uyarınca üstlendikleri yükümlülükleri iyi niyetle yerine getirmeli ve işbu Sözleşmede tanınan hakları, 
yetkileri ve serbestileri hakkın kötüye kullanılmasını oluşturmayacak biçimde kullanmalıdırlar. 
(http://denizmevzuat.udhb.gov.tr/dosyam/denizhukuku.pdf) 

6 Benzer bir analiz için bakınız: Yaycı, 2012:46-49. 

4. SONUÇ 

 Süveyş Kanalı’nın açılması, Ortadoğu’da petrolün işlenmeye başlanması 
ve sonrasında yaşanan Dünya Savaşları, yakın dönemde Hazar enerji 
kaynaklarının bir kısmının bu coğrafya üzerinden sevki ile Doğu Akdeniz’de 
doğalgaz ve petrol rezervlerinin keşfedilmesinden sonra yaşanan siyasi ve 
hukuki gelişmeler, bölgenin önemini daha da arttırmıştır. 

 Bu öneme paralel olarak Türkiye’nin uluslararası sulara açılması açısından 
ağırlık vermesi ve strateji geliştirmesi gereken alanların başında Doğu 
Akdeniz’in geldiğini ve bu açıdan Doğu Akdeniz’in Türkiye için yaşam alanı 
oluşturan bir alt-havza teşkil ettiğini belirtmek gerekir. Kıbrıs Sorunu 
çözülmedikçe Türkiye’nin başına beklenmedik sorunlar çıkmaya devam 
edecektir (USAK, 2011:10). Bu nedenle, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yaşanan 
olumsuz gelişmeler ile ilgili olarak kararlılıkla her siyasi platformda rahatsızlığını 
ve haklılığını anlatması hatta siyasi baskı kurması gereklidir. 

 Şu an için Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de anlaşmalar ile tespit edilmiş bir 
münhasır ekonomik bölge şeklinde bir deniz yetki alanı bulunmamaktadır. Oysa 
özellikle Rum Yönetimi uluslararası hukuka aykırı da olsa kıyıdaş devletler ile 
anlaşmalar imzalamış hatta bu anlaşmaları uygulamaya geçirmiş durumdadır. 
Bu nedenle, Türkiye’nin reaktif bir dış politika izlemek yerine en kısa sürede 
kıyıdaş devletler ile münhasır ekonomik bölge alanına yönelik anlaşmalar 
imzalaması ve iç hukuk düzenlemeleri yapması kaçınılmazdır. 
Türkiye’deki kamu ve özel sektöre ait tüm kurum ve kuruluşların siyaset üstü bir yaklaşımla konunun çözümüne ilişkin ortaklık geliştirmeleri önem taşımaktadır. 

 Doğu Akdeniz’de enerji alanları üzerinde başlayan hâkimiyet mücadelesi, 
önümüzdeki süreçte başta Türkiye, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve İsrail olmak 
üzere kıyıdaş devletleri karşı karşıya getirecektir. 
Bu nedenle bölgede sıcak bir çatışmayı ve gerginliği istemeyen önemli küresel güçler de arabuluculuk mekanizmaları ile kıyıdaş devletler arasında uluslararası hukuk kuralları kapsamında hakça bir paylaşımı öngören sınırlandırma antlaşmalarının yapılmasında rol oynamalıdır. Zira GKRY’nin Mısır, Lübnan ve İsrail ile yapmış olduğu MEB sınırlandırma antlaşmaları gerek kendisinin de tarafı olduğu Deniz Hukuku Sözleşmesi hükümlerine gerekse deniz yetki alanlarının paylaşımına ilişkin hakça ilkelere aykırılıklar taşımaktadır. Sonuç olarak, Doğu Akdeniz’de yaşanan bu süreç, sahanın paydaş devletleri arasında gelecekte bir “Enerji İşbirliği Platformunun Kurulması”na yol açabileceği gibi çözülememesi halinde sıcak bir çatışmanın da çıkmasının potansiyelini taşımaktadır. 

KAYNAKÇA 

AKTAŞ, S., (2013), “Doğu Akdeniz’de GKRY - İsrail Yakınlaşmasının Türkiye 
Açısından İncelenmesi”, Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 
Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi. 

AKSAR, Y., (2012-2013), “Uluslararası Hukukta Deniz Alanlarının 
Sınırlandırılması: Doğu Akdeniz Uyuşmazlığı,” 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler, 
Sayı :2, ss. 225-238. 

BAŞEREN, S., H., (2015), “Kıbrıs Hidrokarbon Sorunu: Sondaj Krizi,” Enerji 
ve Diplomasi, C. 1, Sayı: 1, ss. 28-53. 

BAŞEREN, S. H., (2013), “Doğu Akdeniz Yetki Alanları Uyuşmazlığı”, 
İstanbul, TÜDAV Yayınları. 

BAŞEREN, S. H., (2010), “Doğu Akdeniz Yetki Alanları Uyuşmazlığı,” 
Stratejik Araştırmalar, Vol.:8, Sayı:14, ss. 130-184. 

BLANK, S., (2012), “Turkey and Cyprus’ Gas: More Troubles Ahead In 2012, 
Central Asia – Caucasus Institute Silk Road Studies Program”, Turkey Analyst, 
Volume 5, No: 1, USA, 2012 
http://www.turkeyanalyst.org/publications/turkey-analyst-articles/item/289-
turkey-and-cyprus-gas-more-troubles-ahead-in-2012.html, Erişim tarihi: 
28.01.2014. 

COLLINSWORTH, D.,A., (2012), “Doğu Akdeniz Gazı ve Türkiye’nin 
Durumu,” Edit. Gürel, A., Faustmann, H. ve Reichberg G. M., Rapor 2012/1, 
ss. 23-29. 

GÜREL, A., Mullen, F. and Tzimitras, H., (2013), The Cyprus 
Hydrocarbons Issue: Context, Positions and Future Scenarios, PCC Report 
1/2013, Peace Researc Institute Oslo, (PRIO), 2013. 

HENDERSON, S., (2012), “Energy Discoveries In The Eastern Mediterranean: 
Source Of Cooperation or Fuel Tension? The Case Of Israel”, Erişim 
tarihi:05.12.2014. 

ICJ, Case Concerning Maritime Delimitation in the Area Between Greenland 
and Jan Mayen, (Denmark & Norway), Judgment, 14 June 1993. 

KANDİLLİ, A., (2012), “Doğu Akdeniz Doğalgazı ve İsrail’in Tutumu”, 
http://www.yeniturkiye.org/dogu-akdeniz-dogalgazi-ve-israilin-tutumu/yeni-
bolge/398, Erişim Tarihi: 15.02.2014. 

KARAÇİN, B. Buke, (2012), “Doğu Akdeniz’de Siyasi Dengeleri Değiştirecek 
Yeni Bir Denklem mi Oluşuyor?”, Analist, Kasım 2012, ss. 10-11. 

KAYA, Ş., (2007), “Uluslararası Deniz Hukuku Kapsamında Doğu Akdeniz’in 
Hukuki Statüsü ve Türkiye Cumhuriyeti için Stratejik Önemi,” Stratejik 
Araştırmalar Dergisi, Yıl: 5, Sayı:9, ss. 19-55. 

KESER, Ulvi, “Doğu Akdeniz’de Güvenlik ve Kıbrıs Adası’nın Stratejik 
Pozisyonu,” Atılım Sosyal Bilimler Dergisi, C.2, S.1, 2012, ss. 57-80. 

LAKES, G. (2012), “Lübnan: Bir Hidrokarbon Sektörü Oluşturmaya Yönelik 
Çabalar,”, Kıbrıs Deniz Hidrokarbonları. Bölgesel Siyaset ve Servet Dağılımı, 
Edit. Gürel, A., Faustmann, H. ve Reichberg G. M., Rapor 2012/1, ss. 1-96. 

LEVENTIS, Y., (2012), “Sıcak Sularda Kontrolü Tasarlamak: Türkiye’nin Doğu 
Akdeniz’de Hidrokarbon Egemenliği Hedefleyen Tavrı,” Edit. Gürel, A., 
Faustmann, H. ve Reichberg G. M., Rapor 2012/1, ss.7- 16. 

ÖZER, S., (2013), “Doğu Akdeniz’de Enerji Güvenliği ve Savaşları”, Orta Doğu 
Analiz, 5(60), ss. 68-79. 

ÖZERSAY, K., (2004), “Annan Planı ve Federal Yasaları Çerçevesinde Doğu 
Akdeniz Deniz Yetki Alanları,” AÜ SBF Dergisi, C.: 59, Sayı: 3, ss. 203-230. 

PAZARCI, H., (1998) Uluslararası Hukuk Dersleri II. Kitap, Turhan Kitabevi, 
Ankara. 

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK), (2011), “Doğu Akdeniz’de 
Sertleşen Rekabet: Güney Kıbrıs Rum Kesimi - Türkiye Gerginliğinin Analizi”, 
No: 13. 

UN General Assembly (2007), Question of Cyprus, Doc. A/61/1011-
S/2007/456. 

UN Digest of International Cases on the Law of the Sea (2006a), Maritime 
Boundary Delimitation Arbitration, (Guinea/Guinea-Bissau, 1985), pp. 75-79. 

UN Digest of International Cases on the Law of the Sea (2006b), Case 
Concerning the Continental Shelf (Libyan Arab Jamahiriya/Malta, ICJ, 1985), 
pp. 80-88. 

UN Digest of International Cases on the Law of the Sea (2006c), Delimitation of 
Maritime Areas Arbitration (Canada/France,1992), pp. 89-94. 

TAMÇELİK, S., (2011), “Jeopolitik Teoriler Açısından Kıbrıs’ın Önemi,” 
Occasional Paper Series, Vol.3, No.1, ss.1-32. 

TAŞDEMİR, F., (2012), Kıbrıs Adası Açıklarında Petrol ve Doğalgaz Arama 
Faaliyetleri Kapsamında Ortaya Çıkan Krizin Hukuki, Ekonomik ve Siyasi 
Boyutları, Ankara Strateji Enstitüsü, Ankara. 

YAYCI, C., (2012), “Doğu Akdeniz’de Yetki Alanlarının Paylaşılması Sorunu 
ve Türkiye”. Bilgesam, 4(6), ss. 1-70, 

YILDIZ, D., (2011), “Doğu Akdeniz Neden Önemli?”, Toprak-Su-Enerji, 
http://topraksuenerji.org/?p=1197, Erişim Tarihi: 02.21.2015. 

YILMAZ, S., (2011), “Doğu Akdeniz’de Sular Isınırken”, 
http://usam.aydin.edu.tr/DOGUAKDENIZDESULARISINIRKEN(3a4a).pdf, Erişim Tarihi: 12.01.2015. 


İnternet Kaynakları 

Akdeniz Kalkanı Harekatı, 
http://www.dzkk.tsk.tr/icerik.php?dil=1&icerik_id=28, 
Erişim Tarihi: 18.02.2015. 

BM Deniz Hukuku Sözleşmesi, 
http://denizmevzuat.udhb.gov.tr/dosyam/denizhukuku.pdf, 
Erişim Tarihi: 05.06.2015. 

GKRY’nin Açtığı İkinci Uluslararası Hidrokarbon İhalesine Dair Basın Açıklaması, 
http://www.mfa.gov.tr/no_-43_-15-subat-2012_-gkry_nin-actigi-ikinci-uluslararasi-hidrokarbon-arama-ihalesi.tr.mfa, 
Erişim tarihi: 11.08.2015 

http://enerjienstitusu.com/2011/09/20/akdenizde-dogalgaz-rezervinin-parasal-degeri-7-trilyon-dolar/ 
Erişim tarihi: 18.02.2014. 

http://etkinlik.aydin.edu.tr/dosyalar/34D_dogu_paradigma.pdf , 
Erişim tarihi: 01.02.2015. 

http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=175957, 
Erişim tarihi: 09.02.2015. 

www.bilgesam.org/tr/images/stories/sunular/doguakdeniz.pptx, 
Erişim tarihi: 13.01.2015. 

World Oil Transit Checkpoints, http://www.eia.gov/countries/regions-topics.cfm?fips=WOTC, 
Erişim tarihi: 03.02.2015. 

Türkiye ile KKTC Arasında İmzalanan Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması İmzalanmasına Dair Basın Açıklaması,
http://www.mfa.gov.tr/no_-216_-21-eylul-2011-turkiye-_-kktc-kita-sahanligi-sinirlandirma-anlasmasi-imzalanmasina-iliskin-disisleri-bakanligi-basin-ac_.tr.mfa, 
Erişim tarihi:07.08.2015 


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder