31 Ocak 2018 Çarşamba

PANZER VE KÜRT İSYANI, PKK NIN AVRUPADA SİYASALLAŞMA ÇABALARI BÖLÜM 3

PANZER VE KÜRT İSYANI, PKK NIN AVRUPADA SİYASALLAŞMA ÇABALARI BÖLÜM 3


Öcalan’ı yaşadığı Şam’da kaygılandıran diğer bir neden de 1998 döneminden önce Türkiye tarafından geliştirilen yeni terörle mücadele konsepti sayesinde örgütün askeri olarak geriletilmiş ve örgüte önemli darbeler vurulmuş olmasıdır. Terörle mücadelede ikinci aşama ise terör yuvası durumuna gelmiş Suriye’nin politikalarına son vermesi ve bölücübaşını ülkesinden çıkartması olmuştur. 

1998’e gelindiğinde Suriye’nin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasal koşullar göz önüne alındığında Türkiye’ye kafa tutacak bir durumunun olmadığı görülür. Suriye zaten İsrail’le sürekli savaş hali durumundadır. 
Yıllardan beri Lübnan gibi bir külfeti omuzlarında taşımaktan yorulmuştur. Ekonomik, siyasal ve askeri bakımdan güçsüzdür. Hele hele SSCB’nin yıkılmasından sonra hem daha güçsüzleşmiş, hem de yalnızlaşmıştır. 
Her ne kadar bir Arap ülkesi ise de, aralarındaki çelişkilerden ötürü bu ülkelerle birlikte hareket ettikleri pek sık görülmemiştir. Ayrıca GAP projesiyle Suriye, her zamankinden daha fazla Türkiye’ye muhtaç hale gelmiştir. 

Öcalan’ın yakalandıktan sonra verdiği ifadeler ise O’nun Suriye’den ayrılması konusunda daha farklı bilgilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu bilgiler adeta bir itiraf niteliğindedir. Öcalan ifadesinde; “Suriye gizli servisi ile ilişkideydik. Bağlantıyı Mervan Zirki kurdu. Hafız Esad değil, ama Cemil Esad’la temasım vardı. Suriye, PKK yerine kullanacağı bir parti kurdurdu. Bu partinin başına da Mervan Zirki getirildi. PKK’nin tüm mal varlıklarına el koydular. Orada kalsaydım sağ çıkamazdım…186” demektedir. 

Bu açıklamalar okunduğunda soru işaretlerinin nerelerde olduğu kendiliğinden açığa çıkıyor. A. Öcalan henüz Suriye’de iken PKK’nin mal varlığına el konulduğunu söylüyor. Ayrıca can güvenliğinin olmadığından söz ediyor. Orada kalması durumunda, her an öldürülebileceğini açıklıyor. Öyleyse, Öcalan ne demek istiyor? Yani Suriye’de kalsaydı öldürülecek miydi? Ayrılışı öldürülmesini engellemiş mi oluyor? Gibi sorular akla gelen ilk çelişkiler olmaktadır. 

Gerek uluslararası konsept gerekse de bölgedeki gelişmeler paralelinde 29 Eylül 1998 günü sınıra askeri birlikler kaydırılmıştır. Süleyman Demirel 1 Ekim 1998 tarihinde Mecliste Suriye’yi uyaran bir açıklama yapmış 
ve son olarak ta Orgeneral Aytaç Yalman’ının Suriye sınırında, Suriye’yi uyaran konuşma gerçekleştirmiştir. Ülkemizin bu dönem itibarıyla Suriye Devleti nezdinde bir süre uyguladığı kriz yönetimi sonucunda, 09 Ekim 
1998 günü Suriye Yönetimi örgüt elebaşı Abdullah Öcalan’ı ülkesinden çıkartmıştır. 

Her ne kadar Abdullah Öcalan Suriye’nin ayrılmasında Türk devletinin etkinliği olduğu kabul edilse de, bu ayrılışın arkasında ABD’nin etkisinin olduğu tezi daha hissedilir durumdadır. Amerikalı yetkililer 2000’li 
yıllarda başlayacakları Irak savaşı öncesinde bölgede dini inancını referans alan Ensar El İslam gibi Sünni grupları ortadan kaldırmış, PKK gibi diğer örgütleri ise dönüştürme sürecine sokarak, kurmak istediği Yeni Dünya 
Düzeninin detaylarını tamamlaya çalışmıştır. 

Baki Karer Öcalan’ın Suriye’den çıkış nedenlerini irdelediği yazısında; “A. Öcalan’ın bunca yıldır Şam’da kalmasına gösterilen en önemli gerekçelerden biri, Suriye’nin Sovyetler Birliği ile olan ilişkileriydi. Bu gerekçenin sırf 
kamuoyunu yanıltmak için ileri sürüldüğü apaçık ortadadır. Bu iddianın 80’lı yıllar için bir an geçerli olduğunu kabul etsek bile, 90’lı yıllar için geçerli olduğunu savunmak tamamen art niyet taşır. Kaldı ki geçmişte de SSCB ve diğer Varşova Paktı ülkelerinin politikalarına bakıldığında terör örgütlerini desteklemedikleri görülür. Hele hele PKK’yi kesinlikle kabul etmedikleri biliniyor. PKK’yi her zaman istihbarat örgütlerinin, özellikle de CIA’nın paravan bir örgütü olarak görmüşlerdir. 

Nitekim Bulgaristan Komünist Partisi’nin bir yetkilisinin A. Öcalan için, “yönü CIA’ya dönük biri olduğunu sanıyoruz” demesi, durup dururken yapılan bir tespit değildir. Benzer tavrı, Çekoslovakya Komünist Partisi de göstermiştir. Yine 1982’de Yaser Arafat’la görüşmek için olağanüstü çabalar yürüten Abdullah Öcalan’ın, El-Fetih’in Beyrut’taki sorumlusu Salah ve Beyrut’un güneyinde bulunan kamplarının komutanı tarafından azarlandığı biliniyor. Salah ve bu komutan, “şu ana kadar kimlerle görüşüp görüşmediğin bizler için önemli değildir, seni tanımıyoruz ve tanımayız da” diyerek, Öcalan’’ı 
odanın kapısından içeri bile almamışlardır. Ayrıntılarına girmeden gösterdiğimiz bu örnekler, aslında Sovyetlerin Öcalan ve PKK’ ye karşı olan tavrına da yeterince açıklık kazandırıyor. Bütün bu nedenlerden dolayı diyebiliriz ki, A. Öcalan, Suriye’de bizzat derin devlet denilen güçler tarafından kollanmış, orada kalmasına izin verilmiştir. Bu güçler istediği için burada uzun yıllar yaşamıştır. Suriye istihbarat örgütlerinin ve birçok askeri birimlerinin adeta kalbura benzediğini de unutmamak gerekir. Zaten kendisi tarafından yapılan anlatımlara baktığımızda yurtdışına çıkışının karanlık güçlerce planlandığı anlaşılıyor. Öcalan yurtdışına çıkarken kararı bir günde ve örgütünden kimseye haber vermeden aldığını  söylüyor.. 187. ” Şeklindeki ifadeleri Öcalan’ı Suriye’den çıkaran gücün ABD olduğunu söylemektedir. 

Bu çerçevede daha önce Şemdin Sakık’ı yakalayarak Türkiye’ye teslim eden güçler, Öcalan’ın da Suriye’den çıkmasını istenmiştir. Bu istek doğrultusunda Öcalan’ın için uzun serüven başlamıştır. 

Abdullah Öcalan, Suriye'den Yunanistan'a havalanan bir uçağa binerek ayrılmış, ancak tüm girişimlerine rağmen kendisini kabul edecek bir ülke bulunamamıştır. Böylece 09 Ekim 1998 tarihinde Suriye'nin Başkenti 
Şam'da başlayan kaçış serüveni, Yunanistan, Rusya, İtalya, yeniden Rusya, Tacikistan, bir kez daha Rusya, tekrar Yunanistan, Beyaz Rusya, üçüncü kez Yunanistan ve son olarak 15 Şubat 1999 günü Kenya'nın başkenti   Nairobi' de son bulmuştur. Abdullah Öcala burada güvenlik görevlimize teslim edilerek yurda getirilmiştir. 

Öcalan’ın bu serüvenli yolculuğunda Dilan Kod Şemsi Kılıç, Rozerin Kod Ayfer Kaya ve Piro Kod adlı örgüt mensupları sürekli yanında kalarak onunla hareket etmişlerdir. 
Öcalan kendisinin Türkiye’ye getirilmesi ile sonuçlanan sürecin NATO’da alınan kararla ortaya çıktığını belirtmektedir. Öcalan’ın göre NATO’da ki karar vericiler sözde Kürt meselesinde silahsız bir çözüm için görüş 
birliğine varıp, bu anlamda PKK’nın etkisizleştirilmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Öcalan diğer bir açıklamasında da kendisinin yakalanmasına yol açan sürecin 98 Washington Anlaşması’nın ardından başladığını, askeri olarak da Güneyli güçlerle imha edilmeye çalışıldıklarını, sözde komploda ABD, İsrail, Yunanistan ve Türkiye’nin yanında Talabani’nin de yer aldığını belirtmiştir. 

Abdullah Öcalan Suriye’den çıkartılmadan önce konu ile alakalı “teslim olmaktansa kahramanlık eylemini tercih edeceğim, bunu tereddütsüz yapacağım bunu herkes bilmelidir…” şeklinde açıklama yaparak, kitlesine mesaj vermeye çalışmıştır. Diğer bir beyanında da; “beni buradan çıkarabilirsiniz, benim yönüm Kürdistan dağlarıdır. Bu dağlar bir milyon gerillayı bağrında saklayacak kadar büyüktür. Mücadeleme dağlarda devam edeceğim…” demiştir. 

Öcalan Şam’da kaldığı dönemlerde herkesi -sözde-ülkeden (Güneydoğu Anadolu) kaçmakla, topraklara sahip çıkmamakla ve hinlikle suçlamış ve ülkeye gittiği anda bir metre karelik bir alandan bile milyonları ayağa 
kaldıracağını iddia etmiştir. Yaptığı konuşmalarda sıcak çatışmanın olduğu alanlara gidemediği için üzgün olduğunu belirtmiştir. Bir beyanında; “Ben kendimi sizin gibi dağlara taşırma imkanı bulamam. Geniş halk yığınları 
içine girme imkanım olmadı. Ama düşünün ufacık bir mevzide kolay kolay zapturapta alınamaz, yaşamımı buna yatırdığımda ne haldeyim188” şeklinde ifadelere yer vermiştir. 

Fakat ilerleyen günlerde ise bırakın direnmeyi ve dağlara gitmeyi, yönünü Avrupa olarak belirlemiş ve yakalandığında devrim tarihinin görmediği itirafları yaparak, herkesi şaşırtmıştır. ‘Bir milyon gerillayı bağrında 
saklayacak kadar büyük Kürdistan’ın dağları’ yerine “Avrupa’nın düz ovalarına” sığınmıştır. Yakalandıktan sonrada önceden söylediği her şeyi inkâr etmiş ve avukatlarına; “…imha olacağıma sağ ele geçmek daha akıllıcadır. Bu teslim oluyoruz demek değildir... Baktın öldürüleceksin temsilcini gönderip ben sağ ele geçmek istiyorum diyeceksin…” şeklinde 
beyanda bulunmuştur. 

Değerlendirmeyi burada bırakıp süreci izlemeye devam edelim. Öcalan’ın Suriye’den çıkartılacağının anlaşılması üzerine, Yunanlı bir milletvekili ve emekli bir Binbaşı Şam’a gelerek Öcalan’a güvence verip, kendisini ülke olarak koruyacakları sözünü vermişlerdir. Tıpkı 1996’daki gibi ülkelerine davetlerinin geçerli olduğunu da ifade etmişlerdir. 

Suriye Devleti ise Öcalan’ın ülkesinden çıkmasından sonra örgütün kurumlarını da kapatarak, yaklaşık 500 örgüt mensubunu tutuklamıştır. Suriye’nin bu çabalarından sonra ülkede üstlenen PKK mensuplarının Irak’a 
geçtikleri, PKK içerisindeki birçok Suriyelinin kaçarak ülkelerine gidip faaliyetlerine son verdikleri görülmüştür. 

Abdullah Öcalan 8 Ekim gecesi emekli Yunanlı bir binbaşı ile defalarca telefon görüşmesi yaparak, kendisi için teminat istemiş, Yunanlılar da bu konuda sonsuz destek sunacaklarını ifade etmişlerdir. 

Yunanistan’ın PASOK milletvekili olan Kostas Baduvas da, Öcalan’ı ülkesine çağırarak kendisine sığınma vereceklerini belirtmiştir. Abdullah Öcalan, Ayfer Kaya adlı örgüt militanı aracılığı ile Baduvas’ı o gece telefonla yaklaşık on kez daha arayarak, davetin doğruluğunu teyit etmeye çalışmıştır. 

Öcalan’ı Suriye’den çıkaran güçler kendisini koruma sözü vermiş olsalar da, Öcalan mensubu olduğu bu cemiyette ihanetin her ana olabileceğini, kendisinin işlevini yitiriş olması halinde farkında olmadan imha 
edilmesinin mümkün olduğunu çok iyi bilmektedir. Çünkü O’da geçmişte kendine güvenenleri verdiği sözlere rağmen ortadan kaldırmıştır. Bu nedenle tedirgindir ve imhaya karşı her tedbiri almak istemektedir. 

Abdullah Öcalan, Yunanistan Parlamentosuna mensup 109 milletvekilinin imzası ile 05 Kasım 1998 günü Yunanistan'a davet edilmiştir. Söz konusu davet metni PASOK Milletvekili Kıpouros tarafından hazırlanmış olup, aralarında Meclis Başkan Yardımcıları Kritikos, Sgouridis, Apostolidis, birçok eski Bakan, Bakan Yardımcısı ile YDP Milletvekili Kammenos ve Dedeağaç milletvekili Hristos Kipiros’un da bulunduğu çok sayıda kişice 
imzalanmıştır. Bunun üzerine Öcalan 9 Ekim günü Yunan istihbaratının hazırladığı bir Suriye uçağı ile Atina’ya gelmiştir. 

Öcalan ve ekibi havaalanına indiğinde kendilerini Yunanistan İstihbarat Başkanı Haralambos Stavrakakis ve EYP'te muvazzaf subay Savvas Kalenderidis karşılamıştır. Öcalan’ın Atina’ya inmesi ülkede siyasi bir krizinde çıkmasına neden olmuştur. Yunan Hükümeti Öcalan’ı kabul edemeyeceğini ifade edince, PKK örgüt mensupları ile Yunanlı istihbaratçılar arasında gerginlikler yaşanmıştır. Daha önce Türkiye ile savaşma karşılığında kendisine her türlü desteği sunan Yunan Hükümeti bir anda yön değiştirerek, Öcalan’ı ülkesine kabul edemeyeceğini söylemiştir. 

Konu ile ilgili olarak Yunanistan Hükümet Sözcüsü D. Reppas, “Kürt halkının anlayacağı nedenlerden ötürü, Yunanistan hükümetinin Öcalan’ın geçici ikamet talebini olumlu karşılayamadığını” belirterek, teröristbaşının ülkesine alınamayacağını ifade etmiştir. 

 Öcalan daha önceden, Rus Alt Meclisi DUMA tarafından ülkelerine davet edildiğinden, bu davet nedeniyle yeni yaşam alanı olarak Rusya’yı tercih etmiştir. Bu sebeple Rusya’da kalabileceğini düşünen Öcalan ve ekibi, havalimanında 4–5 saat kaldıktan sonra Yunan Hükümetinin hazırladığı küçük bir uçakla Rusya’ya hareket edilmiştir. 

Ayrıca Rus DUMA'sının 04 Kasım1998 tarihli oturumunda, Abdullah Öcalan’ın Rusya'da politik sığınma hakkı tanınması amacıyla Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin'e çağrıda bulunulmasına ilişkin bir önerge oylamaya sunulmuş, 290 parlamenterin hazır bulunduğu oylamada bir milletvekili çekimser, 289 milletvekilinin ise lehte oy kullanmıştır. 

Atina’dan havalanan ve sekiz kişiden oluşan uçağın yönü Moskova’ya olmuştur. Rus Liberal Demokrat Partisi Başkanı Vilademir Jirnovski Moskova’ya gelen Öcalan’ı ve PKK Rusya temsilcisini villasında misafir 
etmiş, bir süre sonra da Öcalan’ı bir dağ evine yerleştirilmiştir. Bu arada örgütün avukatları hemen yasal işlemlere başlayarak Rusya’ya iltica başvurusunda bulunmuşlardır. 

Öcalan gelişmeler karşısında umutlansa da işler beklediği gibi gelişmemiştir. Kısa bir süre sonra Öcalan ve İvan adında Rus İçişleri temsilcisinin katıldığı bir toplantı gerçekleşmiş ve Ruslar Primakov hükümetinin sığınma hakkı vermeyeceğini kendisine tebliğ etmişlerdir. Öcalan daha sonraki yıllarda yaptığı açıklamalarında Rusya’da kalamayışını Mavim Akım anlaşmasına bağlamıştır. 

Öcalan’ın Rusya’da kalması imkânsız hale gelince İtalya’daki Komünist Parti üyeleri devreye girerek, bölücübaşını kendi ülkelerine davet etmişlerdir. Öcalan ve arkadaşları yanlarında İtalyan Komünist Partisi Milletvekili Romana Montavani olduğu halde tekrar uçakla Rusya’dan ayrılarak, Roma’ya hareket etmişlerdir. Bu zamanda örgütün İtalya sorumlusu Ahmet Yaman’dır. Ahmet Yaman aynı zamanda Öcalan’ın İtalya’ya gelmesi konusunda alt yapıyı da hazırlayan kişidir. 

İtalya ilgili diğer bir iddiaya göre; Ülkemiz Öcalan’ı kabul etmeyen her ülkeye bazı ayrıcalıklar sunduğundan, İtalyanlarda bu işten kar elde etmek için devreye girmiş ve bazı kazanımlar elde etmeye çalışmışlardır. Neticesinde ise planladıkları kazanımları sağlayamadıkları görülmüş, aksine süreç aleyhlerine işlemiştir. 

Terör örgütü PKK mensuplarınca İtalya’da ki ilişkiler, İtalyan Komünist siyasetçiler aracılığı ile sağlanmıştır. Rusya'dan alelacele çıkmak zorunda kalan Abdullah Öcalan İtalya'yı, Komünist Parti'nin iktidarda olması nedeniyle tercih ettiğini belirtmiştir. 

Öcalan 12 Kasım 1998 saat:22.00 de Aeroflot uçağı ile yaklaşık bir ay süreyle kaldığı Rusya/Moskova'dan Roma'ya gelmiş ve İtalyan Güvenlik Kuvvetlerince Abdullah Sarıkurt ismine düzenlenmiş sahte bir pasaportla 
yakalanarak gözaltına alınmıştır. 

Öcalan Roma’ya geldiklerinde kendisine tembihlendiği gibi hasta olduğunu ve İtalya devletine iltica etmek istediğini havaalanı polislerine belirtmiştir. Polisler Öcalan’ın parmak izini alarak gerekli işlemleri yaptıktan sonra, Lpalestrina adında bir hastaneye gönderilmiştir. 

Teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın 12 Kasım1998 tarihinde İtalya/Roma şehri Fiumicino Havaalanında yakalanması örgüt mensupları ve örgütü destekleyen çevreler arasında şok etkisi yapmıştır. Başlangıçta yakalanma olayının yalanlanması cihetine gidilirken; bilahare İtalya Hükümetinin bilgisi dahilinde bu ülkeye geldiği iddia edilerek, örgüt mensuplarının moral çöküntüsü giderilmeye çalışılmıştır. 

Öcalan’ın İtalya’ya gelmesinden sonra PKK'nın Avrupa Temsilcisi Kani Yılmaz kod adlı Faysal Dumlayıcı, Interpol tarafından Kırmızı Bülten ile aranmasına rağmen 15 Kasım 1998 tarihinde İtalyan Parlamento 
binasının yakınındaki Roma National Otelde basın toplantısı yaparak, İtalya’nın Öcalan’ı ülkesine kabul etmesi konusunda baskı yapmaya çalışmıştır. Kapısında 'PKK Basın Toplantısı' yazılı bir salonda konuşan ve masayı Yunanistan PASOK Partisi Merkez Komite üyesi Michael Haralambidis ile paylaşan Yılmaz, liderleri Abdullah Öcalan’ın yapılan muameleyi eleştirmiştir 189. 

Kani Yılmaz ve ERNK Avrupa temsilcisi Akif Hasan, yaptıkları basın toplantısında; "Abdullah Öcalan'ın ismini daha sonra açıklayacakları, sivil bir hastanede ama tutuklu konumunda olduğunu, İtalyan hükümetinin 
bir an önce liderlerinin konumu hakkında net bir açıklama yapması gerektiği, Öcalan’ın İtalyan hükümetinin bilgisi dahilinde Roma'ya geldiğini, havaalanında da iltica etmek istediğini şifahi olarak söylediğini, yakalanma nın Türkiye, ABD ve İsrail tarafından sahneye konan bir komplo olduğu, Apo'nun Suriye'den ayrılmasının bir coğrafya değişikliği olduğu, bunun tarihi bir olay olduğunu, Kürt sorununun uluslararası alana taşındığını, Öcalan’ın açlık grevine başladığı, siyasi konumunun netleşmesine kadar eylemini sürdüreceğini ve Öcalan’ın resmen Başbakanlık'a iltica dilekçesini verdiğini" belirtmiş, akabinde de Öcalan’ın Polis gözetiminde hastanede tutulmasının insan haklarını aykırı olduğunu iddia etmiştir 190. 

İtalyan Yeşiller Partisi ve İtalyan Komünist Parti Milletvekillerinin de katıldığı bu toplantıda Pasok Merkez Komitesi Üyesi Michael Haralambidis, "Yunan halkının Öcalan için gereken her türlü şeyi yapacağını, İtalya'nın kendisine siyasi iltica hakkı vermesini" istemiştir. 

 Öcalan’ın İtalya’ya gelmesinden hemen sonra Fransa eski Cumhurbaşkanı François Mitterrand'ın dul eşi ve France-Libertes’in (Fransa Özgürlükler Vakfı) Başkanı Danielle Mitterrand, Fransız parlamenterlere birer mektup göndererek, Öcalan’a destek vermelerini istemiştir. 

Mitterrand bir diğer mektubunu da İtalya Başbakanı Massimo D'Alema'ya göndermiştir. Mektupta İtalya Başbakanı Massimo D'Alema'ya övgüler yağdıran ve Öcalan'ın Kürt halkının sözcüsü olarak muhatap alınmasını 
isteyen Bayan Mitterrand, D'Alema'ya ‘‘Bravo. Tüm yardımıma ve hayranlığıma sahipsiniz’’ ifadelerini kullandıktan sonra; ‘‘Öcalan iade edilemez, edilmemeli. Çünkü Türkiye, bağımsız adalete sahip olan, bir hukuk devleti değildir. Öcalan'ı hiçbir zaman görmedim. Ancak Öcalan barış açıklamaları yaptığında, Nobel ödülü alan birçok kişiyle beraber benim vakfımın da Kürtlerle müzakerelere başlaması ve savaşa siyasi bir çözüm bulması için Türk Hükümeti'ne baskı kampanyasını başlattığı zaman, birçok kez birbirimize mektup yazdık191’’ şeklinde beyanlarda bulunarak İtalyan Hükümetini Öcalan lehine karar almaya zorlamıştır. 

Örgüt tarafından PKK liderlerinin Roma'ya İtalyan hükümetinin ''bilgisi dahilinde'' geldiğini öne sürerken, İtalya Başbakanlığı bu iddiayı kesin bir dille yalanlamıştır. Başbakanlıktan yapılan resmi açıklamada, ''İtalyan hükümetinin Abdullah Öcalan'ın gelişiyle ilgili kesinlikle bilgisi yoktur'' denilmiştir. 

Bu arada, Hükümetin açıklamasıyla hayal kırıklığına uğrayan PKK yönetimi, konunun yanlış anlaşılmadan kaynaklandığını öne sürerek, krizi örtbas etmek istemiştir. PKK açıklamasında basın toplantısında bazı sözlerin ''yanlış anlaşıldığı'' vurgulanarak, İtalyan hükümetinin değil bazı dost partilerin ve parlamenterlerin Öcalan'ın gelişinden bilgisi olduğu ifade edilmiştir. 

Kani Yılmaz’ın İnterpol tarafından 7023/94 dosya sayısı A.-158/4- 1998 sabıka numarasıyla aranmasına rağmen, özgürce dolaşıp açıklamalar yapması, Türk Büyükelçiliğini harekete geçirmiş ve İtalyan İçişleri Bakanlığı ve İnterpol'e resmen başvuran Türkiye Büyükelçiliği, Kani Yılmaz'ın Kırmızı Bülten gereğince tutuklanmasını talep etmiştir. Türkiye aynı şekilde İtalyan İnterpol’ünün Türkiye Masasını da bu konuda uyarsa da İtalyan Polisince her hangi bir yakalama yapılmamıştır192. Daha sonrada örgüt tarafından, Ali Haydar Kaytan ve Kani Yılmaz alel acele Kuzey Irak’a gönderilmiştir. 

Öcalan’ın Roma’ya geldiği haberinin duyulması üzerine örgüt tarafından yüzlerce militan ve sempatizan Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden Roma’ya gönderilerek, İtalya’nın Öcalan’ın siyasi sığınma vermesi için baskı yapmaya çalışmışlardır. 

Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden gelen PKK'lılar buralarda oluşturan korsan PKK bürolarınca karşılanarak, Roma İstasyonunda toplanmışlardır. Buradan da özel görevliler tarafından gruplar halinde Celio Hastanesi önüne nakledilmişlerdir. 

Roma'nın simgesi olan Collesium'un yakınındaki Celio Askeri Hastanesi önündeki alanda toplanan PKK'lı grup ellerindeki bayrak ve Apo posterleriyle hastanede bulunan Öcalan’a destek vermişlerdir. Alana giriş 
ve çıkışları kontrol altında tutan PKK'lılar Türk gazetecilerin bölgeye girişine ise izin vermemişlerdir. 

Öcalan İtalya’ya geldikten hemen sonra avukatları aracılığıyla sığınma talebinde bulunmuştur. Fakat İtalyanlar da Öcalan’ın bu ülkede bulunduğu süre içerisinde tıpkı Ruslar gibi sığınma talebine olumlu bir yanıt  vermeyerek meseleyi sürüncemede bırakmışlardır. 

Öcalan’ın yakalanmasından sonra Türkiye'nin Roma Büyükelçisi İnal Batu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Batı Avrupa Birliği (BAB) Dışişleri ve Savunma Bakanları toplantısı için, beraberinde Milli Savunma Bakanı İsmet Sezgin ile geldiği Roma'da, Öcalan'ın iadesi konusunda hem tüm katılımcı bakanlarla hem de İtalyan muhataplarıyla ikili temaslarda da bulunmuşlar dır. Cem, iade talebiyle ilgili dosyanın ne aşamada olduğu konusundaki bir soruyu, ''Adalet Bakanlığımız, bu konudaki çalışmayı en iyi şekilde yapıyor. Biz de Dışişleri olarak kendi bilgilerimizi aktaracağız,'' şeklinde açıklamada bulunmuştur. 

Türkiye’nin iade talebine karşın İtalyan Yeniden Kuruluş Komünist Partisi (PRC) milletvekili Ramon Mantovani tarafından 25 Kasım1998 tarihinde İtalyan Meclisinde konuya ilişkin bir basın açıklaması düzenlenmiş, söz konusu açıklamada; "kendisinin 11 Kasım 1998 tarihinde Rusya'da faaliyet gösteren örgüt mensupları ile telefon görüşmesi yaptığını, Abdullah Öcalan'ın Rusya'da kalamayacağını öğrenmesinin akabinde 12 Kasım 1998 
tarihinde İtalyan Havayolları Alitalia'ya ait bir uçakla Rusya'ya gittiğini, Moskova'da Rus yetkililerince Abdullah Öcalan ile buluşturulduğunu, 12 Kasım 1998 tarihinde beraberinde Abdullah Öcalan ve üç örgüt mensubu olduğu halde Roma'ya geldiklerini” belirtmiştir. Öcalan’ın Roma’ya getirilmesinde ki tüm gelişmelerin PRC lideri Fausto Bertınottı'nin 
bilgisi dahilinde olduğu da aslında bilinen bir gerçektir. 

Nitekim Öcalan Roma'ya gelişiyle ilgili olarak; "Roma'ya 12 Kasım 1998'de yöneliş, Avrupa içinde gidilebilecek tek ülkenin başkenti konumunda olmasındandı. Komünist Partinin 'Yeniden yapılanma' adlı grubundan Milletvekili Ramon Montaviahi'nin desteğiyle ulaşıldı. Massimo D'Alema hükümetinin birkaç aylık dönemine denk gelmişti. Yaklaşımları zikzaklı oldu. Ne siyasi, ne hukuki net bir yaklaşım sergileyemedi. En iyi eğitilmiş polis gruplarıyla çok yoğun bir psikolojik baskı kuruldu. Odadan ayrılmaya hiç fırsat tanınmadı. Kaçırtma veya kalmakta ısrar edilirse çok sıkı bir denetime razı olma dayatılıyordu. Bir zorla atmadıkları kalmıştı. Birçok ülkeye para verip yer ayarlamaya çalışmaları gerçek niyetlerini gösteriyordu 193" açıklamalarına yer vermiştir. 

Örgüt elebaşı Abdullah Öcalan Roma'daki ilk günlerini bir hastanede geçirmiştir. Akabinde de Roma'ya 30 km. uzaklıktaki İnfemetto semti Maile Sokağı No:90 adresindeki bir villaya nakledilmiştir. 

İtalya tarafının kısmen de olsa himayesini hissetmeye başlayan örgüt lideri faaliyetlerine kaldığı yerden devam etmiştir. Bu kapsamda Avrupa düzeyin de faaliyet sürdüren elemanlarıyla çeşitli toplantılar gerçekleştirmiş, Kuzey Irak ve benzeri uzak bölgelerdeki elemanlarını ise telefon ile yönlendir miştir. Yine bu dönemde sık sık MED TV'ye canlı telefon bağlantılarıyla katılarak çeşitli yönlendirmelerde bulunmuştur. 

Örgüt elebaşının yayınladığı talimatlar neticesinde örgüt grupları yurt içinde ve dışında çeşitli eylemlere yönelmişlerdir, özellikle Avrupa'daki örgüt grupları çeşitli eylemlerle Avrupa devletlerini baskı altına alarak örgüt elebaşına sığınma imkânı oluşturmaya çalışmışlardır. Hatta bu dönemde yargılanmakta olduğu bir dava dolayısıyla Almanya'nın Öcalan'ı talep edebileceği ihtimaline karşı eylemler tırmandırılmıştır. Bu aşamada basın 
organlarına da yansıyan ve talep halinde Öcalan'ın İtalya tarafından Almanya'ya iadesi konusunda çıkan haberler örgütü Almanya'ya yönelik tehditlerinde daha da hırçınlaştırmıştır. 

Örgüt, Almanya ve İtalya arasında mevcut bulunan Shengen Antlaşması'na dayanılarak yukarıdaki ihtimalin gerçekleşebilecek olmasını bir handikap olarak değerlendirmiştir. Daha sonra, Almanya Dışişleri Bakanı tarafından kamuoyuna defalarca deklare edilen, Abdullah Öcalan'ın kendileri tarafından istenmeyeceği, meseleye İtalya ve Türkiye arasında çözüm bulunması yolundaki açıklamalar, örgütün bu yönlü endişelerini terk etmesine sebep olmuştur. 

Bu gelişmelerin yaşandığı sırada Alman yetkililerden bazıları örgütün Avrupa çalışanlarından Mahmut Baksi ile görüşmüştür. Daha sonra Rusya sorumlu su Mahir Velat kod adlı Numan Uçar ve Ermenistan vatandaşı Mecit Memoyan’da Roma’ya gelerek Öcalan’la görüşmüş akabinde de Mecit Memoyan Viyana’da, Mahir Velat Roma’da Alman yetkililerle irtibata geçerek görüşmeler yapmışlardır. 

Almanlar Öcalan’ın Almanya’ya iadesinin olmayacağını ama Öcalan’ın biraz daha sabretmesi halinde Kürt sorunun çözümü konusunda önemli açıklamalar yapacaklarını ifade etmişlerdir. Bu sözlere rağmen Almanların sadece örgütü oyaladıkları, Almanya’daki sempatizanların eylemlerini sınırlamak için bu yönlü görüşmeler yaptıkları ortaya çıkmıştır. 

Almanya’nın kırmızı bültenle aradığı Öcalan’ın iadesini istememesi hukuk çevrelerinde skandal olarak yorumlanmıştır. Daha önceki yıllarda Türkiye başta olmak üzere birçok ülkeye hukuk dersi veren Almanların, siyasal kaygılar gerekçesiyle Avrupa kanunlarını hiçe sayması yadırganmış tır. Bu durum diğer ülkelerce de yeterince sorgulanmadığından, Öcalan serüvenine kaldığı yerden devam etmiştir. 

Ancak, ilerleyen günlerde hiçbir ülkenin Öcalan’ı kabul etmeyerek yalnızlığa terk edilmesi ve Almanya'nın bu davadan vazgeçtiğini açıklaması teröristbaşı Abdullah Öcalan’ı, Almanya’ya beni alın yargılayın diye yalvarmak zorunda bırakmıştır. 

Öcalan’ın Almanya’ya iadesi konusunda bir açıklama yapan Kani Yılmaz, "Almanya istiyorsa liderimiz derhal bugün Almanya'ya gidebilir" ifadelerini kullanmıştır. Yunanistan ve Rusya'nın tutumunu ağır bir dille 
eleştiren Kani Yılmaz, Yunanlı Parlamenterlerin ve siyasi partilerin Kürt halkına destek olduğunu ve Öcalan'ı Yunanistan'a resmen davet ettiklerini ancak Başbakan Simitis'in, "tanrıların kendilerine bıraktığı mirasa kesinlikle 
yakışmayan bir tavır sergilediğini ve Öcalan'ı ülkeye kabul etmediğini194” söylemiştir. 

Örgüt elebaşının İtalya'da bulunduğu süre içinde, örgüt yöneticileri bütün propagandalarını, Abdullah Öcalan'ın İtalya tarafından tutuklanmadığı, aksine İtalya'nın bilgisi dahilinde ülkeye giriş yaptığı ve siyasi sığınma hakkı talep ettiği söylemi üzerine bina etmişlerdir. Örgütün bu yönlü bir söylemle kendileri açısından merak edilecek bir şeyin bulunmadığı, her şeyin önceden Örgüt iradesiyle planlandığı mesajını verilmeye çalışılmıştır. Bu beyanlarla endişeler kısmen atlatılmış ve MED TV aracılığıyla hedef kitleyi ajite eden siyasi mesajlar verilmeye başlamıştır. 

Bu yayınlara rağmen Türkiye’nin iade talebi ve Öcalan’ın geleceği hakkında ki belirsizlik, örgütte genel bir fiziki ve moral zayıflığın baş göstermesine neden olmuştur. PKK örgütünün elebaşları ise bu demoralize durumu gidermek amacıyla yurt içindeki kırsal kadroları, cezaevleri ve legal alanda faaliyet gösteren unsurlarını yoğun eylemliliğe yönlendirmek istemiştir. 

Bu çerçevede; Herhangi bir kanuni engel tanımadan, protesto gösterileri düzenlenmesi, bu esnada Güvenlik Güçlerine ve çevreye taşlı, sopalı, molotoflu vb. saldırılması, bu eylemlerin ABD, Almanya ve İtalya temsilcilikleri önünde yapılması, yurtdışında her ülkede toplu gösteriler yapılması, Türk temsilciliklerine saldırılması, 

Yine ülke içinde intihar eylemleri, Mısır Çarşısı patlaması (09 Temmuz 1998 tarihinde İstanbul'da gerçekleştirilen patlama) benzeri, halkın kalabalık olduğu alış-veriş merkezleri, spor tesisleri, gar, otogar, havalimanı gibi 
mahallerde saldırılar düzenlenmesi, 

Cezaevlerinde bireysel kendini yakma eylemleri yerine, işgaller, toplu açlık grevlerinin gerçekleştirilmesi, açlık grevlerine örgüte müzahir tüm kesimlerinin iştirakinin sağlanması, eyleme katılmakta çekingen davrananların şiddetle cezalandırılması, 

Yurtdışında, ülkemizin iade talebini geri çevirmesi konusunda, İtalya'ya baskı uygulatabilmek için çeşitli ülkeler, hükümet dışı kuruluşlar ve uluslararası örgütler nezdinde girişimlerde bulunulması, 

Cezaevlerinde devam eden açlık grevlerinin yoğunlaştırılması ve infaz koruma memurlarının rehin alınması, açlık grevlerinin başlamasıyla birlikte, tutuklulara destek vermek için il ve ilçe cezaevlerinin önünde toplanılması, 

İtalya hükümetinin Abdullah Öcalan'ı Türkiye'ye iade etmesi halinde Ankara, İstanbul, izmir, Adana, Diyarbakır, Bursa, İçel ve Ordu gibi illerde intihar timleri tarafından eylemler gerçekleştirilmesi ve başta TBMM 
olmak üzere İzmir Menderes Hava Limanı, Kırıkkale MKE Silah Fabrikaları, İstanbul Adliyesi ve DGM binaları gibi yerlere intihar türü eylemler düzenlenmesi, ülke genelindeki siyasi parti binalarının işgal edilmesi, 

Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizdeki okullara yönelik olarak saldırı yapılması, çocukların okullara gönderilmemesi için velilere baskı yapılması ve öğretmenlerin rehin alınması, 

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder