31 Ocak 2018 Çarşamba

PANZER VE KURT ISYANI, GEHLEN’IN KILIÇ’I BÖLÜM 1

PANZER VE KURT ISYANI, GEHLEN’IN KILIÇ’I  BÖLÜM 1


FARUK ASLAN,

Kitabın ilk bölümlerinde Almanların efsane istihbaratçısı Gehlen’den sıkça bahsedilmişti. 
Onun hakkındaki en ilginç bilgi şüphesiz Alman istihbaratından ABD istihbaratına yaptığı geçişti. Birbirine tamamen zıt ve düşman ülkeler arasında yapılan bu geçiş çok önemli sonuçlar doğurdu. Hem Almanya hem ABD için ama en önemlisi Türkiye için...  Alman Gizli Servisi’nin (BND) arşivleri 2011 yılbaşından itibaren tarihçilerden oluşan 4 kişilik bir ekibin araştırmasına açıldı. Araştırmacılar, öncelikle kuruluşundan 1968’e kadar 
başkan olan, faşist Reinhard Gehlen zamanında ne kadar Nazi’nin kurumda görev aldığını ortaya çıkaracak. Yayınlanan belgeler ve bazı mahkeme kararları BND’de sanıldığından çok daha fazla eski faşistin çalıştığını ortaya çıkarmıştı. Bu araştırma, CIA ve İngiliz gizli servisi MI.5 ve MI.6’nın eski faşistlerle Soğuk Savaş dönemindeki ilişkisini, eski Nazi kadrolarının 
üç ülkenin gizli servislerinde ne ölçüde görev aldığını ve batı dünyasının anti komünist mücadele amacıyla hangi karanlık ilişkiler içinde olduğunu da ortaya çıkaracak. Ancak, Almanların çıkan her belgeyi önce, ABD ve İngilizlere gösterecekleri belirtiliyor. 

BND, 1956’da ‘Organisation Gehlen’in devamı olarak kuruldu. Hitler’in generallerinden Reinhard Gehlen, savaşta Hitler’in hizmetine sunduğu teşkilatını, 1947’de ABD’nin isteği üzerine ‘Organisation Gehlen’ adıyla Federal Almanya için kurdu. Gehlen, generalken de istihbarattan sorumluydu. Kariyerini, toplama kamplarında tutsakları sorgularken yaptı. Asıl başarısını, Hitler’in işgal ettiği ülkelerde yakalanan gizli servis elemanlarının, subaylarının taraf değiştirmeye zorlanmasında ve beyin yıkama faaliyetlerinde gösterdi. Gehlen, Doğu Yabancılar Birliği Komutanı iken, bir ilke imza atmış ve devşirdiklerinden antikomünist, ‘çok uluslu bir gizli servis’ kurmuştu. Gehlen, Almanya yenildiği, faşistler yargılandığı halde bu işten sıyrılmasını da bu organizasyon yeteneğine borçluydu. Bir keresinde şunları söylemişti: “Batı cephesi savaştan sonra Rusya’ya karşı olacaktır. Burada batı güçleri komünizmle mücadelede, bana, ajanlarıma, bilgilerime büyük ihtiyaç duyacaktır. Çünkü ben her milletten insana taraf değiştirttim ve ajanlaştırdım. Kimsenin benim kadar bilgisi ve adamı yok…” 
Batı Almanya’nın ve ABD’nin bu antikomünist kadroları özellikle Sovyetler Birliği’ne karşı kullandığı kesindi. Gehlen’in tam da Truman Doktrini’nin hayata geçtiği, komünizm tehlikesi altında olan ülkelere maddi ve manevi yardım yapılacağının açıklandığı dönemde tekrar iş başına getirilmesi de hiç tesadüf değildi. Gehlen’ın adamlarının Truman Doktrini gereği Türkiye’de çalışmalar yürüttüğünü tahmin etmek de zor değildi. Bakalım, bu araştırmalar sonucunda tarihçiler Türkiye’den de bahsedecek miydı? 

Aslında BND’nin Nazilere sahip çıktığına dair çeşitli belgeler bulunuyordu. Örneğin, BND’nin Yahudi soykırımı sorumlularından ve Hitler’in önemli adamlarından Adolf Eichmann’ın Arjantin’de takma isimle yaşadığını, 1952’den beri bildiği ama hiç bir şey yapmadığı ortaya çıkmıştı. Ta ki, İsrail, Eichmann’ın Mısır’da yaşadığına inanırken, 1957’de bir tesadüf sonucu Arjantin’de olduğunu öğrenene ve 1960’da da MOSSAD Eichmann’ı İsrail’e kaçırmayı başarana kadar. İsrail’de yargılanan Eichmann, 31 Mayıs 1962’de ‘insanlığa karşı suç işlemekten’ idam edildi. Bu zamana kadar İsrail’de idam edilen tek isim Eichmann oldu. 

Araştırma, devlet yöneticilerinin faşistlerle ilişkisini, kimlerin gizli servise çalıştığını ya da gizli servisçe izlendiğini açığa çıkarması açısından da ilginçti. Örneğin Almanya’nın 1959’dan 1969’a kadar Cumhurbaşkanı olan Heinrich Lübke’nin, toplama kampı planlarında bulunan imzasının sahte mi gerçek mi olduğu da ortaya çıkacaktı. Lübke, sahte olduğunu iddia etse de diğer belgeler Hitler’e çalıştığını kanıtlamıştı. Ancak basın, BND’nin ‘asıl sırlarının’ hiçbir zaman açık edilemeyeceği endişesini taşıyordu. 
Çünkü tıpkı bizdeki gibi Almanya’da da ‘devlette süreklilik esastır’ kuralı işliyordu. 
BND’nin 1956’da Başbakanlığa bağlı olarak kurulması ve zamanın Başbakanlık Müsteşarı Hans Globke’nin, Hitler’in İçişleri Bakanı ve 1935’te çıkarılan Yahudi düşmanı ve polisin yetkisini artıran Nürnberger Rassengesetze’nin mimarı olması, buna yeterince iyi bir örnek  oluşturuyor du. 

Lyon Kasabı Klaus Barbie de BND’de çalıştı. Birçok kez savaş suçlusu olarak mahkûm olan Klaus Barbie’nin de aranırken BND’de çalıştığı ortaya çıkmıştı. Gestapo yöneticilerinden ünlü komünist avcısı Barbie, Hitler’in önde gelen işkencecilerindendi. İşkencelere bizzat katılacak kadar hırslıydı da. Ancak savaştan sonra, basının 2010’da ortaya çıkardığı belgelere göre Barbie, 1966’da BND için çalıştı. 

Klaus Barbie adı, Almanya’nın Hollanda ve Belçika’yı işgal etmesiyle, ‘işkence uzmanı’ olarak gündeme gelmeye başlamıştı. Fransa’da direniş önderi Jean Moulin’in öldürülmesinden de bizzat sorumlu tutuluyordu. Kayıtlara göre Barbie, Fransa başta olmak üzere birçok ülkede direniş üyelerine, Yahudilere, partizanlara, komünistlere, kadın ve çocuklara işkence yaptı. Sorgulananların dişlerini kırmak ve söküp çıkarmak için kerpeteni bizzat kullanıyordu. Sıcak su banyosu işkencesini icat etti. İnsanları ölünceye kadar parmaklarından astırdı. Fransa’da yetimhanede kalan Yahudi çocuklarının öldürülmesi olayından sonra ‘Lyon Kasabı’ olarak anılmaya başlandı. 
Savaş bittikten sonra ABD gizli servisi, Barbie’yi ‘antikomünistliğinden yararlanmak için’ işe aldı. ABD, Sovyetlere karşı gizli servis elemanı arıyordu ve elbette eski faşistler bunun için biçilmiş kaftandı. ABD Karşı İstihbarat Birimi'nin (Counter Intelligence Corps-CIC) ajanı Robert S. Taylor, Barbie için üstlerine “Kesin kararlı bir antikomünist. İdealist bir Nazi. Barbie bize, hapiste olduğundan daha yararlı olacaktır” diye yazmıştı. ABD, Barbie’ye önce ‘Organisation Gehlen’de iş verdi, sonra da kendi himayesine aldı. Değerli bir antikomünist olan Barbie’yi ABD, arandığı Avrupa’da bırakmadı ve 1951’de Bolivya’ya gönderdi. Barbie, Klaus Altmann adıyla Bolivya vatandaşlığına geçti. 1964'te, General René Barrientos Ortuño darbeyle iktidarı ele geçirmişti. Barbie, Ernesto Che Guevara’nın Bolivya’ya gelmesi üzerine İçişleri Bakanı’nın ve darbeci Başkan’ın danışmanı olarak çalışmaya başlamıştı. Paramiliter faşist güçlerle polisleri eğitti. Bolivya Özel Harekât Birliği'ni dizayn etti. 1967'de, Barrientos'un birlikleri Che 'yi pusuya düşürdü ve katletti. Alman gazeteci Kai Hermann, Barbie’nin Che’nin yakalanmasında ve öldürülmesinde ‘kesinlikle’ parmağı olduğunu dile getiriyordu. 

Bolivya’da kalan Barbie, Vietnam savaşında yaralıların ihtiyacı artınca, ABD’ye kinin ihracı yaptı ve sonra diktatör Suárez ile uluslararası silah ticaretine başladı. 1970’te Nazi avcısı Beate ve Serge Klarsfeld, Klaus Barbie’nin Bolivya’daki yerini tespit etti. 1972’de ünlü Fransız devrimci ve kuramcı Régis Debray ve Alman kökenli Bolivya vatandaşı Monika Ertl, Bar-
bie’yi kaçırıp Fransa’ya getirmek için plan yaptı. Ertl, Che’nin öldürülmesinden sonra yeniden kuruluş dönemi yaşayan Bolivya Kurtuluş Ordusu (ELN) militanıydı ve örgüt Barbie’nin Fransa’da yargılanmasını sağlamak istiyordu. Ancak eylem başarısız oldu. Bolivyalı devrimci Monika Ertl, 12 Mayıs 1973’te kurşuna dizildi. Herkes Monika’yı Klaus Barbie’nin 
öldürdüğünü biliyordu. Ama öldürmeden önce işkenceye uğrayıp uğramadığı anlaşılamadı, çünkü cenazesi ailesine verilmedi. Hernán Siles Zuazo devlet başkanı olunca, Bolivya polisi Barbie’yi 19 Ocak 1983’te yakaladı. 1987’de Fransa’ya verdi. Barbie, Fransa’da 842 insanın 
ölümünden sorumlu tutuldu Yargılanırken, “O zamanlar savaş vardı, ben sadece görevimi yaptım” dedi. 1991’de Lyon’da hapiste, görevini tamamlamış bir paçavra gibi öldü. (120) 

Almanlar Agharta efsanesine inanmıştı ve uçuruma sürüklendiler. Aynı biçimde Ergenekon iddianamesi kamuoyuna yansıyınca ortaya yeni bir Agarta Efsanesi çıktı. Aslında Agarta ile Ergenekon arasındaki bağlantı o kadar zayıf değildir. İtalya’da 1990’larda parlamento soruşturması sonucu ortaya dökülen kanıtlar, Avrupa ve Amerika’da konuyu araştıran bazı 
gazeteci ve yazarların bulguları, Gladyo içinden bazı fraksiyonların özellikle böyle bir mistik zırhı üzerlerine geçirdiğine işaret ediyordu. ‘Vatan söz konusuysa gerisi teferruattır’ diye özetlenebilen, tam olarak ne sağ ne sol olarak adlandırılabilecek, salt güce dayalı bir ideolojik anlayışla siyaseti ve toplumu kukla gibi oynatan bu gruplar, kendi başlarına hareket ederek 
Gladyo içinde Gladyo oluşturdu. Siyasi kökenleri nasyonal sosyalizm ve faşizme dayanan Gladyo ortaklarının oluşturduğu bu gruplar, bombalamalar ve suikastler yoluyla toplumları sindirmeyi amaçlıyordu. Eski patronları olan dış istihbarat örgütleriyle de pazarlık edecek ve onların da gözlerini boyamaya çalışacak güce ulaşmışlardı. 

Gladyo'nun şekillendirilmesinde rol oynayan önemli şahıslardan General Reinhard Gehlen aynı zamanda bir Naziydi. İşin ilginç tarafı ise bu kişinin İsrail'in gizli servisi MOSSAD'la da bağlantısının olmasıydı. Bütün bu bağlantılar Gizli Dünya Devleti'nin geri plandaki faaliyetleri hakkında önemli ip uçları veriyordu. General Gehlen, Gladyo'nun oluşturulması ve 
şekillendirilmesi merhalesinde önemli rol oynadı ve bu konuda Hitler'in yanında edindiği tecrübeden yararlandı. Gladyo'nun siyonizmle bağlantısı hakkında Richard Deacon, ‘The Israeli Secret Service’ adlı eserinde şu işaretleri veriyordu: 
"Almanya'daki kontrgerilla hareketi Gehlen Organizasyonu savaş sonrası dönemde istihbarat toplamak üzere kurulan bir örgüt. 

Örgütün başı Reinhard Gehlen, CIA yoluyla ABD'den destek alıyor. Bu örgüt için çalışan Alman yetkililerden biri Nasır'ın (Mısır'ın eski cumhurbaşkanı Abdünnasır'ın) danışmanlığını yapıyor. Gereken bilgileri yetkililere aktarıyor. Organizasyonda İsrail'le bağlantıdan haberi olan çok az kişi vardı. 

Bağlantılar daha ileriki safhalarda Fransız istihbarat servisindeki MOS-
SAD ajanına haber verilerek Paris'te yürütüldü. Fransa bir NATO üyesiydi ve bu MOSSAD ajanının da NATO ülkeleri arasında askeri istihbarat edinme yolları vardı." Aynı eserde General Reinhard Gehlen'in MOSSAD hesabına çalıştığı da özellikle vurgulanıyordu. Richard 

Deacon'a gore, Gehlen 1950'lerde Soğuk Savaş konusunda Amerika'nın en önemli elemanlarından biriydi. "İngiliz yazar Sefton Delmer de şöyle diyordu; İsrail öyle bir pozisyondadır ki, Mısır'la Federal Almanya arasındaki belgeleri ele geçirebilmektedir. Bundan hiç şüphem yok. Üstelik İsrail'in bu iki ülkede de elçiliği yok. "İsrail, Gehlen Organizasyonu'yla sadece Mısır hakkında bilgi toplamıyor, aynı zamanda Batı Alman İstihbaratı'nın işleyişini ve CIA'yle sağlam bağlantılarını da inceliyordu." "Mossad hesabına çalışan BND şefi Reinhard Gehlen, ellilerde, Soğuk Savaş sırasında Amerikalıların en önemli adamıydı. 1953'te Berlin direnişi ve 1956'da Macaristan olayları gibi pek çok devrimin organize olmasına yardımcı oldu. Ayrıca Sovyetler Birliği'ne yüzlerce ajan soktu." (121) 

Gladyo'nun İtalya kanadının ise bu ülkenin en çok ismini duyuran P-2 Mason locasıyla yakın irtibat içinde olduğu, hukuki soruşturmalar neticesinde ortaya çıkmıştı. Bu locanın üstad-ı azamı Licio Gelli aynı zamanda İspanya iç savaşında faşistler adına savaşmış bir isimdi. İtal-
ya'nın mafyayla ve Gladyo ile yakın irtibatı olduğu tespit edilen eski başbakanı Giulio Andreotti de bu locanın üyesiydi. Meşhur Temiz Eller Operasyonu'nda sorguya çekilen Andreotti başbakanlığı döneminde Gladio'yu savunmuştu. P-2 locasının Gladyo ve mafya bağlantısı araştırıldığında bu locanın üyeleri arasında 43 parlamenter, 54 üst düzey devlet görevlisi, başta Genelkurmay başkanı Amiral Giovanni Torrisi olmak üzere 8'i amiral 30'u general 183 askeri yetkili, 19 hakim, avukatlar, polis komiserleri, bankerler, gazete sahipleri, yazarlar, baş yazarlar, 58 profesör, siyasi parti liderleri ve haber alma servisinin 3 eski başkanı olduğu tespit edilmişti. Bu durum ülkede Gladyo'ya destek veren mason locasının 
ne kadar geniş bir alana yayıldığını ortaya koyuyordu. P2-Mafya-Gladyo bağlantısının gün yüzüne çıkması sebebiyle başlatılan hukuki soruşturmada bir takım ilginç gerçeklerle de karşılaşıldı. Locanın başkanı Gelli, İtalya seçimlerinde Hıristiyan Demokrat Parti'nin seçimi kazanması için naylon operasyonlar düzenlemiş ve bunun için CIA'den yardım almıştı. 

Almanya’da “Anti-komünist Saldırı Birliği” adını alan Gladyo örgütünün başkanı, aynı zamanda 1945-1968 yılları arasında Alman İstihbarat Örgütü BND’nin de başkanlığını da yapan emekli Nazi generali Reinhard Gehlen’den başkası değildi. Alman kontrgerillası, “Gehlen harekatı”, “Stay Behind”, “Sword” gibi adlarla da bilinmektedir. 1950 yılında kurulan “Alman Gençlik Örgütü (BDJ)” de bu nitelikteydi. Örgütün eski ajanlarından Dieter von Glahn, basına BDJ’nin CIA tarafından finanse edilen çok sayıdaki örgütten biri olduğunu açıklamıştı. 

Reinhard Gehlen, 1955-1968 yılları arasında Batı Almanya'nın gizli servisinin yöneticiliği görevini üstlenen kadar ABD'ye de çalıştı. 1942 yılında Dış Doğu Orduları Komutanlığı'na atandı ve burda Sovyet savaş suçlularına ve sivillerine karşı acımasız bir tutum sergiledi. Loringhoven birliği 17 Temmuz 1944 tarihinde Gehlen'e Stauffenberg'in Adolf Hitler'e suikast 
hazırlığı yaptığını bildirdi. Nazi yönetimi bu başkaldırıdan sıyrıldı. 1944 yılının Aralık ayında tümgeneralliğe terfi etti. Nisan 1945 tarihinde Hitler intihar edince Gehlen de ordu komutanlığından ayrıldı. Mart ayında Gehlen ve casusları pekçok gizli SSCB belgesinin mikrofilmini çekti ve bunları Avusturya Alpleri'nde çelik davulların içine gizledi. Gehlen, Mayıs ayında bu bilgileri Amerikan ordusundaki meslektaşlarına teslim etti. O dönem So-
vyetler'le ilgili fazla bilgiye sahip olmayan Amerikalılar bu bilgilerden ötürü Gehlen'e minnettar kaldı. 

Bu aşamanın ardından, Amerikan Stratejik Hizmetler Bürosu (İngilizce: Office of Strategic Services, OSS) ve CIA bünyesine faaliyet gösterecek olan Gehlen istihbarat örgütünü kuruldu. 350 eski Alman ordu istihbarat elemanı bu örgütün ilk kadrosunda yer alıyordu. Gehlen örgütü, CIA adına Doğu Avrupa ile Sovyetler Birliği'ndeki istihbarat çalışmalarını sürdürdü. Örgüt, 1956'da şimdiki yapısını aldı. Bu, aynı zamanda Federal Almanya Gizli Ser-
visi'nin de (Almanca: Bundesnachrichtendienst, BND) kuruluşudur. Bu örgütün başına getirilen Gehlen, 1968 Nisan'ında Sovyet gizli servisi KGB adına casusluk yapan Heinz Felfe'in kimliğinin deşifre edildiği operasyonun ardından istifa etti. Felfe skandalına rağmen istihbarat tarihinin en önemli isimleri arasında anılan Gehlen 1979 yılında öldü. 

Ama belki de Alman-Aryan Gehlen kendisini Anglo-Saxon-Aryan Amerikan kuzenleri yanında hiç de yabancı hissetmedi. Belki de yabancı olan tek(outsider!) Nazi Avusturyalı(?) Adolf Hitler’di. Fakat her ne olduysa ve nasıl olduysa Gehlen Nazi Almanya’nın III. Reich’nın sürme şansının olmadığını daha 1942’lerde anlamıştı. 20 Temmuz 1944’de Hitler’e 
karşı gerçekleştirilen ünlü suikast ve darbe girişimi başarısızlığa uğramış ve Hitler müteşebbisleri intihar ya da infaz seçeneklerinden biri ile muhatap kılmıştı. Gehlen’in bu komplo teşebbüsündeki rolü “küçük” düzeyde olsa gerek ki Gehlen kellesini bu tehlikeli operasyonda korumasını bildi, dahası Alman ordusunda Korgeneralliğe bile yükseldi. Ve suikast girişiminden daha bir yıl geçmeden ‘doğru adamlar’a teslim olma ferasetini de gösterdi. Ama bu işi yapmadan önce “self-preservation”(kendi kendini koruma) içgüdüsü 
olsa gerek ki Sovyetlere ait çok değerli arşivini bir davul içinde Bavyera Alplerinde yalnızca kendisinin bildiği bir ‘Kozmik Oda’ya saklamayı da ihmal etmedi. Gehlen Amerikan 12. Ordusunun istihbarattan sorumlu tuğgenerali Edwin Sibert’i yalnızca Sovyet Ordusuna ve politik liderlerine ilişkin derin bilgileri ile değil fakat belki de daha önemlisi Amerikan Komünist Partisine sızmış Amerikan OSS(Office of Strategic Services: CIA’in ata örgütü) ajanlarının isimlerini sayma yeteneği ile de şaşırttı. Amerikalılar için okyanus ötesindeki bir Nazi’nin Amerikan Komünist partisindeki kendi adamlarını bilme yeteneği fazlasıyla ikna ediciydi. 

Gehlen Amerikalı kuzenlerine basit bir anlaşma önerdi. Eğer Amerikalılar esir kamplarındaki Gehlen’in arkadaşlarına ve Gehlen’e özgürlüklerini bağışlarlarsa, Gehlen’de Amerikalılar için çalışmayı ve kendi kaynaklarını onlarla paylaşmayı kabullenecekti. 20 Eylül 1945’te Gehlen ve üç yakın arkadaşı A.B.D.’ye uçtular ve ünlü Alman-Amerikan işbirliğinin tohumları atıldı. Gehlen org. çalışmalarına “Güney Alman Endüstriyel Gelişme Organi-
zasyonu” isimli bir “kamuflaj” yapılanma altında başladı. 350 Alman casusu ile işe başlayan Gehlen org. kısa zamanda 4000 “gizli ajan”la çalışan eden devasa bir casus şebekesine dönüşecek ve Soğuk Savaş boyunca Amerikan CIA’in Sovyetler Birliği’ndeki ve Varşova Blok’undaki gözü kulağı olacaktır. Bu rakama artık Amerikan vatandaşı olup CIA’in bizatihi kendi gövdesinde görevini sürdüren Nazi-Amerika’lıların da dahil olmadığını düşünürsek 
Gehlen org’un nelere kadir olduğunu anlamak bakımından belki ufak bir fikre sahip olabiliriz. 

Hitler döneminde Gizli Alman Devlet Polisi (gestapo)’ nun yöneticisi olan Heinrich Müller, Güvenlik Başdairesi' nde (RSHA) planlanmış, hazırlanmış ve organize edilmiş hemen hemen bütün faaliyetlerde üst düzey görevli olarak önemli rol oynamıştı. Eylül 1939 başlarında siyasi karşıtların "özel muamele ye" tabi tutulmaları, yani katledilmeleri talimatını vermiştir. 

Keza Eichmann' ın başında bulunduğu "Yahudi Şubesi" de Müller' in sorumluluğu altındaydı. Sovyetler Birliği Yahudilerinin katledilmesi planının uygulamaya konmasının en ufak ayrıntısına kadar Müller' in doğrudan etkisi olmuştur. Üstü olan Heydrich' in kendisine verdiği talimatların, kendi birlikleri tarafından yerine getirilmesini sağlıyor ve gerçekleştirilen eylemleri rapor ve tebliğ ediyordu. Heinrich Müller, Nazi Rejiminin en güçlü " "masabaşı" katillerinden biriydi. 

Rütbesi SS ve polis kurumu korgeneraliydi. Kızıl Ordu' nun Berlin'e girmesinden beri kayıptır. 

Söylentilere göre ise, albay rütbesinde Sovyet KGB’sinde yaşamına devam etmiştir. Bu söylentilerin kaynağı ise, 1 mayıs törenlerinde halka gösterilen Alman savaş esirlerinin, KGB kıtasında Müller' i görmüş olduklarına dayanmaktadır. 

Müller ile Gehlen’in beraber çalıştıkları iddiası yabana atılacak cinsten değildir. gestapo müller lakabıyla anılır. joseph trento tarafından 2001'de yayınlanan ‘the secret history of cia ’ isimli kitapta, Müller'in CIA tarafından gehlen organizasyonu bünyesinde görevlendirildiği iddia edilmiştir. 
1980 yılında bir CIA görevlisi ile İsviçre'de yaptığı mülakat gregory douglas tarafından kitaplaştırılmıştır. Gehlen org. binlerce anti-komünist Doğu Avrupa ve Rus kökenliyi Oberammergau kampında casusluk eğitiminden geçirip Komünist Blok’a sızdırmaktan Rus suikast timi SMERSH’i deşifre etmeye ve Berlin Duvarı’nın altına inşa edilen ünlü Berlin Tünel’i aracılığıyla Sovyet ve Doğu Avrupa elektronik komünikasyonlarının izlenmesine kadar pek çok önemli işi de yürütmesini bildi. Gehlen org. bu süreçte başarısızlıklar da gördü, fakat (Nazi) disiplinininden çok bir şey de yitirmedi ve pek çok bakımdan Amerikalı kuzenlerine de ilham kaynağı oldular. Bu arada Gehlen org.’un NATO’nun gizli örgütü Gladio’nun baltası-“axe of Gladio”- ve ODESSA organizasyonunda da merkezi bir role sahip olduğunun da iddialar arasında yer aldığını belirtelim. (122) 

KAYIP NAZİLER VE ANTİ KOMÜNİZM 

Antikomünist paramiliter örgütler ve Gladyo türü yapılar artık profesyonel Nazi kasaplarına ihtiyaç duymuyordu. John Demjanjuk’un yakalanması eski Nazi ve CIA kurucusundan, Che’nin katiline kadar bir sürü Naziyi akla getirdi. Sovyet askeri Demjanjuk savaş esiriyken taraf değiştirmişti. Nazi toplama kamplarında gardiyanlık yaparken binlerce Yahudi’nin ölümünden sorumlu tutulan 89 yaşındaki John Demjanjuk, yıllardır yaşadığı ABD'den 
yargılanmak üzere Almanya'ya iade edildi. Bütün dünya bu haberle ilgilendi. Asıl adı Ivan Nikolayeviç Demjanjuk olan Ukrayna asıllı zanlı, 70'li yılların ortalarında ABD'de tutuklanmış ve Amerikan vatandaşlığından çıkarılarak İsrail'e gönderilmişti. Toplama kamplarından sağ kurtulmayı başaran Yahudiler tarafından teşhis edilen Demjanjuk, İsrail'de yargılandığı mahkemede, 1988’de ölüm cezasına çarptırıldı. Demjanjuk ise, asıl kendisinin Nazi kurbanı olduğunu söylüyor ve Sovyet Ordusu’nda 
Nazilere karşı savaşırken esir düştüğünü ileri sürüyordu. 

Aslında Demjanjuk’un buraya kadar söyledikleri doğruydu ancak, Demjanjuk esir düştükten sonra toplama kampında taraf değiştirdiğini ve Alman faşistlerle birlikte savaş esirlerine kan kusturduğunu anlatmıyor  du. Üst mahkemenin, tanıkların ifadesini yeterli bulmaması üzerine dava süreci durduruldu ve Demjanjuk ölüm cezasından kurtularak ABD'ye geri döndü. 

Yeniden Amerikan vatandaşlığına geçen John Demjanjuk için yıllar sonra yargı süreci bu kez de Almanya'da işlemeye başladı. Almanya’nın Ludwigsburg kentindeki Nasyonal Sosyalist Suçları Araştırma Merkezi savcıları, (Zentrale Stelle der Landesjustizverwaltungen zur 
Aufklärung nationalsozialistischer Verbrechen) toplama kamplarında gardiyanlık yaptığını yetkililerden gizlediği için Demjanjuk hakkında dava açarak tutuklama kararı çıkarttı. 1958’de kurulan bu kurumun tek amacı, dünyanını her yerindeki Nazileri mahkemeye çıkartmaktı. Doktorlar, Demjanjuk'un yargılanması önünde sağlık engeli görmezse, Nazi dönemine ilişkin dava için yargı süreci işleyecekti. 

Nazi suçlularıyla ilgili araştırmalar yapan ve adeta bir Nazi avcısı gibi çalışan Simon Wiesental Merkezi 2002'den beri yeryüzüne dağılmış hala yakalanamamış yüzlerce savaş suçlusu Nazi’nin yakalanması için mücadele ediyordu. John Demjanjuk, en çok aranan 10 Nazi arasında 2. sıradaydı. Simon Wiesental Merkezi uzun yıllardır Nazi avcılığı yapıyor ve şaşırtıcı derecede çok Nazi’ye adı sanı belli olduğu halde hiçbir şey yapamıyordu. Aslında Soğuk Savaş dönemiminin bitmesiyle dünyada daha çok Nazi daha fazla hâkim karşısına çıktı. Son yıllarda daha çok Nazi’nin yargılanabilme sinin iki önemli nedeni vardı: Birincisi Soğuk Savaş’ın bitmiş olmasından sonra, antikomünist paramiliter örgütler ve Gladyo türü yapıların artık bu tür insanlara ihtiyaç duymamalarıydı. İkinci neden ise, daha önce çoğu 
resmi devlet görevinde olan bu kişilerin önemli bir kısmının emekli olması ve artık devlette ihtiyaç duyulmaması nedeniyle devletler tarafından korunmamalarıydı. Bu korunmamanın altında yatan nedenlerden biri de tabii artık birçok kişinin yargılanabilir yaşı geçmiş olmasıydı. Hâkim karşısına çıksalar bile yaş haddinden cezasını dişarda çekiyorlardı. Önce 
birinci tezimize uygun bir Nazi’yi hatırlatalım ve daha sonra da hala kayıp bir kaç Nazi’nin portresine bakalım. 

Eski Nazilerin savaş bittikten sonra komünist rejimlerle mücadele etmek için kullanıldığı sır değildi. Özellikle Latin Amerika'da komünizmle mücadele eden, askeri darbelerde kilit roller oynayan CIA ajanlarının eski Nazi subayları tarafından eğitildiğini herkes biliyordu. Lyon Kasabı olarak bilinen Klaus Barbie'nin (Klaus Altmann) Bolivya'da Che Guevara'yı yakalayan Bolivya ordusuna yardım ettiği, paramiliter güçleri eğittiği de sır değildi. 
Barbie'nin And Dağları etrafındaki ülkelerde bütün darbecileri ve faşistleri desteklediği, birçok işkencehaneyi yönettiği biliniyordu. Barbie’nin arkasındaki güç ise ABD idi. ABD her ne kadar Nazi avcılarına yardım ediyor gibi görünse de antikomünist mücadelede işlevsel kıldığı birçok Naziyi korudu, istihdam etti. Bunlara açık örnek Barbie. Tam adı Nikolaus 
Barbie olan Klaus Altmann ismini de kullanan Barbie, 1947 yılında Fransa’da sayısız işkence ve ölüm olayından sorumlu tutularak Lyon Kasabı olarak gıyabında ölüm cezasına çarptırıldı. Peki, o zaman Barbie neredeydi? Sizi uğraştırmayayım, ABD’nin o zamanki gizli servisi CIG’de (Central Intelligence Group) ajandı ve servis şefi John J. McCloy Fransa’ya 
iadesini engelledi. Zaten 1949 yılında CIA kuruldu. CIA’nın önemli aktörlerinden biri, Reinhard Gehlen idi. Gehlen’nin sahneye çıkmasıyla bir çok Nazi gibi Barbie de daha aktif hale geldi. 

Reinhard Gehlen, daha faşist Alman ordusunda generalken istihbarattan sorumluydu. Büyük kariyerini toplama kamplarında tutsakları sorgularken yaptı. Hatta asıl konumuzu oluşturan John Demjanjuk’un yakalandıktan sonra ajanlaştırılması, taraf değişimini sağlayacak beyin yıkama işini bizzat Gehlen’in yapmış olma olasılığı büyüktü. Çünkü Gehlen savaşta Doğu Yabancılar Birliği adıyla, tutsakken taraf değiştirenlerden ve gönüllü 
antikomünistlerden bir birlik kurdu ve Sovyet Halklarının kurtuluşu için savaştı. 
Bu sıralarda kurduğu ve çok sayıda yabancı da barındıran Gehlen Organizasyonu adlı gizli teşkilatı Almanya’nın gizli servisinin çekirdeğini oluşturdu. Gehlen Almanya’nın yenileceğini anladığında bu organizsyonun ne işe yarayacağını biliyordu. Gehlen’in dediği doğruydu. Almanya, ABD ve hatta Vatikan Gehlen’den yararlandı. Gehlen’in üvey kardeşi Johannes Gehlen Vatikan’da papanın etrafında çalışıyordu. Gehlen, hem Almanya’da hem de ABD’de çeşitli madalyalarla ödüllendirildi. Avrupa’daki eski ve neo Nazilerle ilişkilerini hep sürdürdü. Nazi eskileri ya da Gehlen’in zorla 
Nazileştirdikleri ise birer paçavraya dönüştükten sonra yargılanıyorlardı. Aranan Nazilerin önemli bir kısmı Gehlen’in devşirdiği Alman olmayan Naziler’den oluşuyordu. Simon Wiesenthal Center’in 2008’de yayımladığı listede Alman olmayan faşistlerin sayısı dikkat çekiyordu. Çoğunun eski sosyalit ülke vatandaşı olması da ilginçti. Belki de antikomünizmle ilgili yaptıkları iş bittiği için şimdi kolayca deşifre oldular. Listenin ilk 
sıraları şöyleydi: 

1. Aribert Heim: Dr. Ölüm ya da Mauthausen Kasabı Aribert Heim en çok aranan savaş suçlusu Nazilerin başında geliyordu. Aribert Heim, Avusturya’da Mauthausen toplama kampında doktor olarak çalışırken "Dr. Ölüm" adını almıştı. Çünkü Heim, tutsakları anestezi kullanmadan ameliyat ediyordu. Kampta kaldığı özel odasındaki gece lambasının abajuru insan derisinden yapıldığı söylenirdi. Savaş sonrası ABD güçleri Heim’ı 15 Mart 1945 trihinde gözaltına aldı. Heim Almanya’da Ludwigsburg’taki savaş suçluları merkezine getirildi. 1947 yılından itibaren Heim hiçbir şey 
olmamış gibi, devlet hastanelerinde doktor olarak çalışmaya başladı. ABDliler Heim’ı temize çekmişti. 1954 yılından sonra Baden Baden kentinde jinekolog olarak çalışmaya başladı. Heim, 1962'de Alman ve Avusturya makamlarının hakkında soruşturma açması ardından kayıplara karıştı. Nazilerin mahkeme karşısına çıkması ve yargılanması içim mücadele veren 
Simon-Wiesenthal-Center, Aribert Heim’ı Güney Amerika’da ararken Heim ikinci adı olan Ferdinand Heim ismiyle Mısır’da yaşıyordu ve Avrupa’daki akrabalarıyla da ilişki içindeydi. 

Heim, son yıllarında Mısır’da Tarık Hüseyin Ferid adını alarak müslüman oldu. 10 Ağustos 1992'de kanserden 78 yaşında öldü. Dünya bunu 4 Şubat 2009 tarihinde Alman 2. devlet kanalı ZDF televizyonu ve New York Times gazetesinin araştırmaları sonucu öğrendi. Heim’ın oğlu Rüdiger Heim, babasının savaş suçlusu olarak arandığını bildiğini, hatta ölmeden önce Mısır’a giderek babasına ölünceye kadar aylarca baktığını anlattı. 

Rüdiger’e göre yakalanma tehlikesi de olmamıştı. 

2. John Demjanjuk’tan yukarıda bahsettik. 

3- Sandor Kepiro (Şandor Kepiro):Entelektüel Macar Kasap 

Macar Sandor Kepiro en az 1000 Sırp sivilin öldürülmesinden sorumlu tutuluyordu. Macar Jandarması’nda subay olan Kepiro, en entelleüktüel Nazi kasabıydı: Hukuk doktoru ünvanına sahipti. Şandor Kepiro’nun kasaplık kariyeri 23 Ocak 1942 tarihli Novi Sad katliamı ile başlıyordu. Macarlar 1943 yılında bu katliam yüzünden Kepiro’yu yargılayıp hapse mahkûm etti. Faşist Almanya’nın desteği ile hapisten kurtuldu. Savaşta Almanlarla 
çalışan Kepiro, 1946 yılında önce Avusturya’ya ardından da 1948 yılında sahte kimlikle Arjantin’e gitti. 

Yaklaşık 50 yıl sonra Kepiro, yargılanmayacağı sözü aldığı için gizlice Macaristan’a döndü. Sol çevreler bunu büyük bir skandal saydı ve ortalık karıştı. Şandor Kepiro bu gün gerçek adıyla Budapeşte’de yaşıyordu ve ev telefonu da kendi adına kayıtlıydı. Budapeşte’deki bir sinegogun yanında oturduğu da ironik bir biçimde tespit edildi. 

4. Milovoj Asner: Hırvat Emniyet Müdürü 

Hırvatistan’daki Nazi hükümeti döneminde kukla hükümette Hırvat emniyet genel müdürü olan Milovoj Asner yüzlerce Yahudi, Sırp ve Çingene’nin sürülmesinden ve öldürülmesinden sorumlu tutuluyordu. 95 küsur yaşındaki Milovoj Asner, bugün Avusturya Klagenfurt’ta Georg Aschner adıyla yaşıyordu. 2011’de İngiliz "The Sun" gazetesine bir demeç veren Milovoj Asner, “Bütün mahkemelerde ifade verebileceğini ve suçsuz olduğunu” söyledi. Resmi olarak bunama gösteren Asner yargılanamaz durumdaydı. Milovoj Asner faşist “Ustaşa” haraketinin üyesiydi ve Sırplara karşı 
savaşmaları için faşist Alman işgal yönetimi tarafından desteklendi. Faşist Nazi desteğiyle işgale uğrayan Yugoslavya topraklarında, Sırplara katliam yapmaya başladılar. Josip Broz Tito’nun Partizanlarıyla mücadeleye giriştiler. Almanların savaşı kaybetmesi ve müttefiklerin Partizanlara destek vermesiyle birlikte Ustaşalar da etkinliklerini kaybetti. Milovoj Asner ülkeyi terk etti. Soğuk Savaş yıllarında ne yaptığı karanlıktı. Asıl kimliği yıllar 
sonra ortaya çıkan Asner’i Avusturya hükümeti sağlık gerekçesiyle Hırvatistan’a vermiyordu. Ancak Simon-Wiesenthal-Center, Asner’in Hırvatistan maçını neşe içinde izlerken çekilmiş bir fotoğrafını Avusturya adalet bakanlığına gönderdi. 

5. Sören Kam: Danimarka’dan gönüllü Sören Kam, Danimarkalı Yahudilerin öldürülmesine katıldığı için listenin 5. sırasında aranıyordu. Kam, 21 yaşındayken gönüllü olarak Nazilere katıldı ve Doğu Cephesi’nde Sovyetlere karşı savaşan yabancılardan oluşan Nazi birliğinde görev aldı. (Gehlen’den hatırlıyoruz) Önce sadece 1943 yılında bir Carl Henrik Clemmensen adlı gazetecinin öldürülmesinden yargılanıyordu. Sören Kam, Nazilere karşı direnen Danimarkalı sivillerine süikast düzenleyen bir çetenin kurucuları arasındaydı. Savaş’tan sonra Sören Kam Almanya’ya kaçıp takma isimle yaşamaya başladı. 1956’da Alman vatandaşı oldu. 

Danimarka’nın isteği üzerine 1968 yılında Münih’te mahkemeye çıkan Kam, 
Clemmensen’in öldürülmesi olayına katıldığını ama ilk kurşunu arkadaşının attığını, ilk kurşunla da Clemmensen’in öldüğünü söyledi. Dava düştü. Ancak 1995 yılında Avusturya’nın bir kentindeki Nazi toplantısında çekilen bir film ortalığı karıştırdı. Gazeteciler, toplantıda Avusturya’da 2010’da bir trafik kazasında ölen neo Nazi Jörg Haider ve Heinrich Himmlers’in kızı Gudrun Burwitz’i görüntülemenin peşindeydiler. Ancak filmlerde Danimarka lı Kam da vardı. Adeta Avrupalı Nazilerinin genel toplantısıydı bu. 

6. Harry Mannil: Estonya polisiHarry Mannil Estonya polisiydi ve Nazi işgali sırasında Almanlarla çalışmaya başladı. Yüzlerce Yahudinin öldürülmesinden sorumlu tutuluyordu. Savaştan sonra Venezuela’ya gitti. Venezuella ve ABD’de otomotiv sektöründe tanınmış bir iş adamı oldu. Büyük iş admı Mannil kendisini kültür işlerine de verdi. 1994 yılında ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ile Baltık Ülkeleri Stratejik Komitesi’ni kurdu. Saygın işadamı ama yüzlerce insanın ölümünden sorumlu olarak aynı yıllarda aranmaya da başladı. Ancak arandığı ile kaldı. 

7. Charles Zentai: Bir Macar daha. Charles Zentai Macar ordusunda görevliyken Nazilerle çalışmaya başladı. Toplu suçlarının yanında kişisel olarak da 18 yaşındaki bir gencin koluna sırf Yahudi yıldızı takmadığı için öldürülmesinden de sorumlu tutuluyordu. Avustralya’da yaşayan Charles Zentai bir biçimde korunmayı başardı. 

8. Algimantas Dailide: Litvanya sivil polisi Dailide, Litvanya sivil polisiyken Nazilerle çalışmaya başladı. Polonya ve Litvanya Yahudileriyle komünistlerini Nazilere teslim etti. Dailide, 1950 yılında ABD’ye gitti. 
Emlakçılık yaptı. 2004’ten beri Almanya’da yaşıyor. Soğuk savaşta Sovyetlere karşı antikomünist ABD operasyonlarındaki rolü tartışılıyordu. İlk kez 2006 yılında Litvnya’da yargılandı ve 5 yıl hapse mahkûm edildi. Yaşı ve sağlığı nedeniyle cezasını çekmedi. 

9. Julius Viel: Çek Yahudilerini öldürdü. SS Subayı Julius Viel 2001 yılında yargılandı ve 1945 yalında Çek Cumhuriyeti’ndeki Theresienstadt toplama kampında 7 Yahudi tutsağı sırf zevk için öldürmekten 12 yıl hapis cezası aldı. Viel yargılandığı sırada 83 yaşındaydı ve kanser hastasıydı. Bir yıl sonra hiç hapse girmeden öldü. 

10. Erich Priebke Erich Priebke, savaştan sonra Arjantin’e kaçmıştı. 1995 yılında İtalya’ya döndü. SS Subayı Priebke 1944 yılında Roma’da 335 sivilin öldürülmesinden yargılandı. Priebke 1998 yılında İtalya’da savaş suçlusu olarak ömür boyu hapse mahkûm oldu. 1 yıl sonra salıverildi. (123) 

Gehlen’in öncülüğünde kurulan Gladyolar tüm Avrupa ve demirperde ülkeleri ile Asya ülkelerine kadar sıçradı. En önemli ve kalıtsal olan vaka ise, İtalyan örgütlenmelerinde ortaya çıkan bürokrasi, ordu, polis erkleriyle masonik ilşkiler kurulması ve kullanılan tüm fertlerin kendilerini bir devlet bağımsızlığı için antikominist bir örgütlenme içinde kendilerini görme yanılgısıdır. En haince olanı ise toplumsal kaos ve ya kanı değişikliği 
(beyin kontrolü ) için yapılan kitlesel eylemlerdir. İtalya'da tren garı bombalamaları, aşırı sağcı nasyonel sosyalistlerin öldürülmesi bunlardan bazılarıdır. Kızıl Tugaylar'ca üstlenilmiş ancak Gladyo tarafından yapıldığı soruşturmalar sonunda anlaşılmıştır. 

Federal Almanya'da bugün de, ülkenin gizli servisi tarafından da "Sessiz Şebeke"olarak tanımlanan "Stay Behind -örgütü" adında bir örgüt faaliyet gösteriyordu. NATO'nun İtalya'daki kuruluşunda da Roma tarafından kısaca "Gladyo" olarak biliniyordu. Kuşkulu Gladyo Örgütünün arkaplanı ve Kızıl Ordu'nun bir ileri hareketi durumunda örgütün partizanlarını kendi safına çağırması hakkında komşu Avrupa ülkelerinin gazetelerinde yazılar çıkarken, Federal Almanya'da hiç kimsenin en küçük bir bilgisi yoktu. Komşu ülkelerin parlamentolarında araştırma önergeleri verilip, hükümetler bu gizli konunun üzerine günden güne daha çok eğilirken, Bonn'da sessizlik egemendi. 

Demokratik Alman Cumhuriyeti'nde ortaya çıkarılan Stassi Olayı'nın çözülen her düğümü medyalarda yoğun şekilde yer alırken, bir gazetecinin Federal Almanya'da da bir Gladyo birliğinin varlığı hakkında sorusu gündeme geldi. Bundan sonra çok uluslu NATO örgütünün dışında bir kuruluş olduğu ortaya çıktı. İlk başta, doğal olarak kimse araştırmalardan netice alınmasını beklemiyordu, çünkü hiç kimse bir şey bilmiyordu. Tüm olası sorumlu hükümet üyeleri işi yokuşa sürüyordu. Kendisinden bilgi istenen savunma 
bakanı, ilk önce kendi memurlarını gizli örgütlerin peşine düşürdüğünü öne sürüyordu. 

Hatta 30 Eylül 1980'e kadar Brüksel'deki NATO askeri karargahının komutanı, Batı askeri ittifaklarının en ileri gizli bilgi taşıyıcısı, eski genel müfettişi Wolfgang Altenburg hiçbir şey bilmediğini açıklıyordu. 1950’li yılların sonunda sadece bir "ahbap çavuşlar klübünün bulunduğu ve buna öylesi bir örgüt denemeyeceği kanısındaydı, general Altanberg. (Bu 
tanımı Encümeni Daniş ortaya çıktığında eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de kullanmıştı.) Hiçbir şey bilmeyenlerin listesi uzayıp gidiyordu. Başbakanlık gizli servis koordinatörlerinden Horst Ehmke (SPD), WaidemannSchreckenber-ger (CDU), BND'nin eski başkanlarından Klaus Kinkel ve Heribert Hellenbroich gizli servis için gizli gündemle 
toplanan "Parlamento Kontrol Komisyonu"nun federal meclis üyeleri bunlardan bazılarıydı. Herkes üç maymunu oynuyordu. 

O zamanki ABD başkanlık güvenlik danışmanı Henry Kissinger (Dünya Derin Devleti’nin Yönetim Kurulu Başkanıdır), bir İtalyan gazetesine verdiği demeçte Gladyo hakkında hiçbir bilgisi olmadığını söylüyordu. Oysa ki bunların tümü bu örgüt hakkında herşeyi bilmek zorundaydılar. Çünkü görevlerini yeminle ve anayasal gerekle üstleniyorlardı. 

Federal Almanya'daki Gladyo örgütü hakkında tüm bilgiler yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. Gizli servise bağlı "Savunma Hazırlıkları" hiçbir zaman sadece bazı önemsiz gizli önlemlerle yetinmiyordu. BND başkanları, iddia edildiği gibi görevleri sırasında dükkanlarının tüm bölümlerini tanıyamamış lar mıydı? Başbakanlık gizli servis kontrolörünün sorumluluğu, savunma durumunda alınan tüm gizli önlemler hakkında bilgisi olmadığından mı 
açıklanamıyordu? Halkın temsilcileri, kırk yıl önce Federal Alman Meclisinde gizli servis karargahları üzerinde demokratik kontrollerini yapabilmişler miydi ve bugün iddia edildiği gibi mensupları gerçekten "hiçbir' şey bilmiyorlar mıydı? 

Bazı muhalif politikacılar, seçim kampanyalarındaki çeşitli konuşmalarında bu örgütün kokusunu hissettirmeye başlamışlardı. İlkin sosyal demokrat ların hükümetleri zamanında bu konuya parmak basıldı. 14 Kasım'da SPD silahsızlanma uzmanı HermannScheer'i kamuoyu önüne çıkardı. Scheer gerçi sadece bir parlamenterin açıklamasından başka bir şey yapmamıştı, adaletin müdahalesini talep ediyordu:"Federal savcılığın bir sorunu bu." 

"Parlamentonun ve hükümetlerin kontrolünün dışında silahlı askeri bir gizli örgütün varlığı -ve resmi Silahlı Kuvvetlerin statüsünün dışında- anayasal legaliteyle birleştirilemez ve bu hukuki takibatı gerektirir," sonucuna ulaşılmıştı. Bu çağrı sonuçsuz kaldı.Hermann Scheer savcılığa hiçbir suç duyurusunda bulunmadı. Parlamento Kontrol Komisyonu'nun partili 
arkadaşı Wilfried Penner'e1969'dan 1982'ye kadarki yılların sosyal liberal koalisyonunun sorumluluk payını sordu. Penner gazetecilere sonucu söyledi: Rapor yoktu! 

Soru yöneltilenlerin hiçbirinin ne Gladyo'dan ne de benzeri örgütlerden haberi vardı! Penner, basının önünde "mafyavari müdahalelerden söz ediyor ve "pisliklerin herkesin önünde sergilenmesini" istiyordu. 

Federal Gizli Servis (BND)'in, mesleğinin çiçeği burnunda başkanı Konrad Porzner, herşeyi güzelce örtbas ettiğini göstermişti. 1974'den 1980'e kadar Helmut Schmidt'in başkanlığı sırasında sosyal liberal sorumlulardan Manfred Schuler Spiegerde o zamanki BND şefi Gerhard Wessel'i ilk kez önlemler hakkında bilgilendirdiğini açıkladığını anımsıyordu. 

Büyük muhalefet partisi çok çabuk sessizliğe gömüldü. Kirli işlerin açığa çıkarılması için yapılan tüm çağrılar bir haftada sus pus edilmişti. Eski yasama döneminin son oturumlarında sosyal demokratlar meclisteki Parlamento Kontrol Komisyonu'nda -doğal olarak gizli- sorunu gündeme getirdiler. Sorunla doğrudan ilgili öteki taraflar hakkında hiçbir şey sormadılar. Savunma Komisyonu ve İçişleri Komisyonu,"Yeşiller"in Gladyo 
hakkında Federal Meclisteki müzakerede verdikleri bir öneriyi CDU; CSU, FDP ve SPD'nin oybirliğiyle reddetti. "Yeşiller" hükümet tarafından hiçbir zaman ciddiye alınmadı. Yasama döneminin başında oluşan, Parlamento Kontrol Komisyonu'nda temsil edilmeyen Federal Meclis'teki tek fraksiyon Yeşiller, sonuçta bir anahtar rolü oynadılar. Böylece az da olsa pisliklerin ilk kez gözler önüne serilmesine neden oldu. 

Yeşiller, Parlamento Kontrol Komisyonu'nun önceden belirlenmiş oturumun dan önceki birkaç gün, hükümetin üyeleri, Gladyo hakkındaki tüm bilgileri Penner'in başkanlığındaki Parlamento Kontrol Komisyonu oturumunda -doğal olarak gizli- sergilemeleri; Dossier Spiegelin hemen bir sonraki sayısında hemen yayınlattı. Buna göre Başbakanlığın Vl.ncı bölümünün yöneticisi Hermann Jung bunu yazışmalara geçirdi. 

NATO Avrupa Başkomutanlığı nın arzusuyla Gladyo geri çekildi, "müttefiklerin haberalma servislerinin korunması savunma durumunda da hesaba katılmalıdır." Bu istek "1950’li yıllarda" gerçek oldu. Hem ulusal gizli servisin sorumluluğunu, 1954'den itibaren "Shape" adıyla Gladyo birlikleri olarak görevler üstlendi, hem de Avrupalılar NATO Silahlı Kuvvetlerinin en 
yüksek askeri karargahı tarafından koordine edildi. 1959'da federal gizli haberalma servisinin resmi üyesi oldu. 

Aşağı yukarı 1973'e kadar" sabotaj grupları görevlerini yerine getirdiler. Düşürülen NATO pilotları ya da işgal altındaki ülkelerdeki düşmanın el ulağı bilim adamlarının nasıl kurtarılacağı "düşman hatlarının arkasında direniş güçleri oluşturmak" şeklinde ifade edildi. Bu gibi operasyonlar için "kaynak ağı" olarak 50 asker, 125 genel ve 25 "kaynaktan kökenli" eleman el altında tutulmuş V- olayında işgal altındaki ülkedensavaş için önemli kişilikler 
toplanmıştır. BND'nin bünyesinde "yönetici örgüt" denilen75 kişilik birim kuruluydu. 

Zamanla bu aparat güçlü bir biçimde yoğunlaştırıldı. 

1981'de BND'nin bünyesindeki dört birim sabotaj eylemlerine ayrıldı ve "yönetici örgüt" 35 kişiyle sınırlandırıldı. "Eylem grupları" bu arada tümüyle dağıtıldı. BND bünyesindeki "Stay behind - örgütü" tümüyle Almanlara geri kaldı. Yeraltı örgütlenmesinin korunması için NATO'nun ilgili bölümü 1954'den itibaren "Tüm Koordinasyon Komitesi" adım aldı. 1990 
Ekiminin sonunda Brüksel'de henüz işlevselliğini koruyordu, öteki özel birimler "Stay behind" örgütünün telsiz sistemine özel sızmalar yapıyordu. 

Daimler şubesi AEG/TSTde "zıpkın" adıyla teknikli telsiz gereçlerinden 854 BND siparişi henüz yeni değildi. Bununla Avrupa çapında Gladyo ağını denetleyebilecekti. Toplam fiyatı aşağı – yukarı 130 milyon marktı. Sadece 130 gereç, BND'nin tasarrufundaydı. Geri kalanı "müttefiklere" veriliyordu. Bunun için Federal Almanya devlet kasasından 25 milyon mark çıkıyordu, bunu kamuoyu duymalıydı. Başbakanlığın enformasyonu dışında önce bir 
milletvekili sonunda, bilinmek istenenin sözünü etti. Bonn parlamentosunun en gizli çevresinden, Federal Alman meclisinin sosyal demokrat Güvenilir Kişiler Kumlu'ndan Rudi Walther sözünü söyledi. Bu kurulda haber alma servisinin bütçe planlan kontrol ediliyor ve onaylanıyordu. Bütçe komisyonunun üyeleri seçilirken doğal olarak Yeşiller bunun dışına 
bırakılıyordu. Başkan Rudi Wallher'in "Stay behind"in varlığından haberi vardı. Federal Alman Gladyo birliklerinin milyarlar değerindeki giderleri, yakın döneme kadar örgüt tarafından düzenli olarak ödeniyordu. Başbakanlık, en son raporunda örgütün "savaş sonrasındaki yıllara, olabildiğince geri giden" tarihçesi hakkında hiçbir bilgi vermiyordu. 
Parlamento Kontrol Komisyonu milletvekillerinin raporunda "Buradaki açıklama BND'ye düşer" deniliyordu. Aynı zamanda Gladyatörlerin eylemleri hakkında da hiçbir bilgi yoktu. 

Münih-Pullach'daki BND merkezinde ya da kamufle edilmiş ikametgahlarda görev dağılımı yaparak tüm Federal Almanya Cumhuriyetine yayılan eylemlerdi bunlar. Gizli "değerlendirme örgütü" tarafından ölçülen ve emir verilen eylemler hakkında da şöyle ya da böyle bilgi yoktu. 
Tümüyle nihai açıklığıyla ortada olan Parlamento Kontrol Komisyonu nun olurumdan önce devlet bakanı ve başbakanlıktaki gizli servis koordinatörü Lutz Stavenhagen, Federal Alman Gladyo ordusunun ortaya konulmasının yaklaşık bir zamanını telafuz etti: 1991 ilkbaharı. Gevşemenin dönemi aşağı yukan aynı şekilde tekrarlandı durdu. Devlet Bakanı Bild an Sonntag'da çıkan bir konuşmasında yeni bir enformasyon kapısını araladı. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder