Yrd. Doç. Dr. Ömer Aslan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yrd. Doç. Dr. Ömer Aslan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Ocak 2019 Çarşamba

PKK’NIN BÖLGESEL TERÖR AĞI YAPILANMASI BÖLÜM 2

PKK’NIN BÖLGESEL TERÖR AĞI YAPILANMASI BÖLÜM 2


TERÖR AĞI YAPILANMASI

     Batı’da El-Kaide’ye karşı ABD önderliğinde yürütülen mücadele kapsamında Afganistan’ın ve Irak’ın peşpeşe işgalleri sonrasında El-Kaide’nin örgütsel yapılanması konusunda ateşli bir tartışma başladı. 2003-2004 yıllarından itibaren alandaki önemli terör uzmanları, o dönemde tepesinde Bin Ladin olan El-Kaide liderliğinin örgüt için hâla bir önem arz edip etmediği, yoksa terörün lidersiz bir şekil almaya mı başladığı gibi konuları tartışmaların merkezine aldılar.4 Bu tartışmanın baş aktörlerden birisi olarak Bruce Hoffman 2006 yılında, mevcut El-Kaide’nin “tanımlanabilir, üniter bir terör örgütü olmaktan çok bir ideoloji olarak varlığını sürdürmekte olduğunu; bu anlamda eski örgütsel gücünü önemli oranda kaybetmiş gibi göründüğünü fakat yine de merkezi yönetim ve kontrolünü tamamen yitirmiş bir örgüt olarak görülemeyeceğini” vurgulamaktaydı.5 Benzer çalışmalarda iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin El-Kaide’yi hiyerarşik düzene sahip bir örgüt olmaktan çıkardığını, bu tarz bir yapılanmadan çıkabilmelerine imkan tanıdığını; merkezi liderlik onayı aranmaksızın gerçekleştirilen yerel örgütlenme ve terörist eylemlerin El-Kaide genel yapılanması içinde yaygınlık kazanmaya başladığını yazmaktaydı. Örneğin Farrall, “El-Kaide bugün piramit şeklinde geleneksel hiyerarşik düzene sahip bir terör örgütü olmaktan çıktı. Yerel birimleri ve uzantıları üzerinde doğrudan bir kontrolü yoktur. 

   Dağınık yapısı nedeniyle emir-komuta zincirinin belirgin olmadığı bir örgütsel ağ hiyerarşisiyle hareket etmektedir” iddiasında bulundu.6 Bunun nedeni El-Kaide’nin, artan küresel güvenlik tedbirleri ve terörle mücadele ile şekillenen yeni durumda varlığını sürdürebilmek ve hedeflerine ulaşmak için katı merkezi hiyerarşi yerine, yerel birimler ve bölgesel uzantılar üzerinden faaliyet göstermeye yönelmesidir.7 Bu yüzden Farrall’a göre “El-Kaide Arap 
yarımadasında bir kol kurmuş; Irak ve Mağrep’te uzantılar edinmiştir. Bu sayede bugün [2011 yılında], on yıl öncesiyle karşılaştırıldığında daha fazla 
üyeye, daha büyük bir coğrafi etki alanına, daha fazla ideolojik derinliğe ve etki gücüne sahiptir.”8 Bu sebeple, Irak’ta Ebu Musab el-Zerkavi’nin al-Taw-hid 
wa’l Jihad isimli örgütü üye sayısı açısından daha güçlü olmasına rağmen El-Kaide’ye katılarak örgütün Irak kolunu oluşturmuş ve El-Kaide Irak adını 
almıştır. Benzer şekilde Cezayir’de ‘Vaaz ve Savaş için Selefi Grubu’ da El-Kaide’ye katılmış ve örgütün Mağrip’te bir uzantı edinmesini sağlamıştır.9 

    Usame Bin-Ladin’in 2011 yılında öldürülmesinden sonra ‘El Kaide’de merkezi liderliğin halen çok önemli olduğu’ savını taşıyanlar ile El-Kaide’nin tamamen bir ağ olarak faaliyet gösterdiğini ve hiyerarşik yapılanmanın önemini kaybettiğini iddia edenler arasındaki tartışma bir kez daha alevlenmiştir. 
Bin Ladin’in öldürüldüğü operasyonda ele geçirildiği iddia edilen belgelerin Bin-Ladin’in hedef seçiminden hazırlık safhasına ve ifasına kadar terör eylemlerinin her aşamasında aktif olarak yer aldığı vurgulanmış, bunun da ‘merkezi liderliğin’ uzun süre güçlü ve önemli kalmaya devam etmesini sağladığı ileri sürülmüştür.10 

DEAŞ’in ortaya çıkması, güçlenmesi ve El-Kaide’nin bölgedeki bağlantılı grup ve örgütler üzerinden Ortadoğu’da kalıcı bir yer edinme şansı elde etmesi ile birlikte, “insiyatifin önemli oranda yerel gruplara bırakılmasına ve Batı’ya karşı mücadeleden çok yerel çatışmalara odaklanmalarına rağmen, yerel gruplar ile kurulan bağların örgütün varlığını sürdürebilmesinde elzem hale geldiği”11 görüşü tekrar tartışma gündeme taşınmıştır. Bununla birlikte, varlığını ve etkinliğini koruyabilmek amacıyla bir anlamda kendini tekrar keşfedici, içinde kapsamlı bir yeniden yapılanma barındıran bir örgütseldönüşüm gerçekleştirmek El-Kaide’ye has bir durum olarak değerlendirilemez. Bacon’un da dediği gibi, “terör örgütleri varlıklarını devam ettirmek ve başarılı olmak için sürekli öğrenmek, öngörmek ve uyum sağlamak zorundadır”.12 Benzer bir süreçten PKK da geçti, dönüşüm süreci geçirdi ve yeni bir örgütsel yapılanmaya gitti.

‘ŞEMSİYE TERÖR ÖRGÜTÜ’ OLARAK PKK

IRA, ETA ve PKK gibi etnik-ayrılıkçı terör örgütleri, ulusaşırı bir suç şebekesi haline dönüşmedikleri sürece, bağımsızlığını istedikleri toprak parçası dışında kalan coğrafyalarda terör uzantıları kurmak gibi bir teşebbüste bulunmazlar. Bunun nedeni, bu tür örgütlerin varlıklarını devam ettirmek için halk desteğine ihtiyaç duymaları ve bu desteğin kendi toprakları haricinde elde edilebilmesinin zor olmasıdır. Ancak İran, Türkiye, Irak ve Suriye sınırlarını aşan ve kendine has özelliği olan ‘Kürt sahası’ PKK’ya bölgesel terör ağı yapılanma sistemi kurma motivasyonu ve fırsatı tanıdı. Suriye’deki gelişmeleri kendi hedefleri açısından bir fırsat olarak gören ve değerlendiren El-Kaide gibi, PKK da otorite boşluğunu kendi amaçları doğrultusunda kullanma yoluna gitti. Böylece PKK’nın Suriye’deki isyan hareketlerinin çok daha öncesine dayanan bölgesel terör ağı kurma çabaları isyanın ardından ciddi ivme kazandı. 

PKK’nın kendisine bölgesel kollar bulma çabasına 1999 yılı öncesinde giriştiğini iddia edenler bulunmaktadır.13 Gerçekten de PKK 1988-1991 yılları arasında Irak’ta Kürdistan Kurtuluş Partisini potansiyel bir kol olarak görmüştür. O dönem PKK’nın üst düzey liderlerinden Nizamettin Taş bu küçük örgütün o dönem PKK kontrolü altında olduğunu söyler: “Bağımsızlık, küresel bakış, düşünce, halkların analizi ve Kürdistan’a bakış noktasında tamamen PKK ile aynı fikirdedirler ancak bire bir PKK değildirler. Güneyin şartları ve mücadele tarzı da farklıdır. 

Bu mücadelenin aşamaları da farklıdır. Kürdistan Kurtuluş Partisinin güneyin koşullarına göre şekillenmiş bir PKK uzantısı olduğunu söyleyebilirim. Tamamen Iraklı Kürtlerden oluşur; onlarla ittifakımız var ve onları destekliyoruz. Birbirimize sempatiyle bakıyoruz.”14 Ancak PKK için yeniden yapılanma sürecinin örgüt lideri Öcalan’ın 1999 yılında yakalanmasından birkaç yıl sonra başladığını söylemek çok daha doğrudur. 

Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye getirilmesi ve yargılanıp hapsedilmesi, liderini kaybeden birçok terör örgütünde olduğu gibi, gerek Türkiye gerekse yurt dışındaki PKK sempatizanları arasında şok etkisi yarattı. Örgüt takip eden dönemde, Irak’ın kuzeyinde Kürt varlığının ön plana çıktığı Irak’ın işgali 
sürecinde ABD tarafından kenara itilmesiyle ve ABD ve AB tarafından uluslararası terörist örgütleri listesine alınmasıyla iç karışıklık ve kırılma 
emareleri gösterdi,15 “tarihinin en ciddi krizlerinden birini” yaşadı.16 Peru’da Aydınlık Yol örgütünün lideri Abimael Guzman’ın yakalanmasının ardından 
gücünü kaybetmesi ve dağılma sürecine girmesine benzer şekilde, PKK’nın da Öcalan’ın yakalanmasından sonra benzer emareleri gösterdiği yazıldı.17 
Fakat değişen konjenktür PKK’da da değişimi tetikledi. PKK, Türkiye’de bağımsız bir Kürt devleti kurmak yerine yeni ideolojik pozisyonu ve politik 
hedeflerine uygun bir şekilde, Türkiye sınırlarını aşan, bölgedeki tüm Kürtleri içine alan konfedere bir mücadele geliştirmeyi hedef haline getirdi. Stratejisini 
de buna uygun olarak 2000’lerin başından itibaren değiştirdi. PKK lider kadrosunun 2005 yılında ilan ettiği KCK Sözleşmesi, bölgedeki Kürtleri hiyerarşik olmayan bir ‘demokratik özerklik’ modeli çerçevesinde tek bir sosyal, siyasal, adli ve kültürel yönetim çatısı altında örgütlemeyi yeni hedef 
olarak koydu. Bu modelin Kürtlerin de yaşadığı bölgedeki ulus devletlerin yarattığı fiziki sınırları yok sayan bir pan-Kürtçü siyasi model olarak işlev 
görmesi umuldu.18 Bu yeni yaklaşım, başlangıçta PKK’nın örgütsel yapısına da yansıdı. Örgüt silahlı terör örgütü olarak şekillenen tarihi mirasının aksine 
kendisini siyasal bir hareket olarak lanse edebilecek yollar aramaya başladı. 

Akkaya ve Jorgerden’in belirttiği gibi, 2000 yılı Ocak ayında olağanüstü bir kongre yapılmıştı. Bu yedinci kongre Öcalan’ın ‘demokratik cumhuriyet’ projesine dayalı yeni parti çizgisinin resmî kabulü için zemin aramaktaydı. Bu siyasî ve ideolojik değişime ilaveten Kongre, örgütsel yapılanma konusunda önemli kararlara vardı. 
Bu kongrenin vardığı sonuçlara dayalı olarak, PKK kökten yeniden yapılandırıldı. PKK’nın sekizinci Kongresi iki yıl sonra 2002 yılında gerçekleştirildi. Bu Kongreyle PKK eylemlerini durdurdu ve KADEK (Kongreya Azadiya-u Demokrasiya Kurdistan yani Kürdistan Hürriyet ve Demokrasi Kongresi) adı altında yeni bir örgüt kuruldu. Bu değişimin öngördüğü şey, yedinci Kongre’den beri devam etmekte olan partinin geçirdiği yeni oluşum sürecinin yeni bir aşamaya ulaşmış olduğuydu. Bütün eylemleri kendi kontrolünde tutan PKK gibi öncü bir parti yerine, bütün bağlantılı grupları ve örgütleri parti bünyesinde koordine edecek bir kongre yapılanmasına gidildi. Bu çerçevede, Kürdistan’ın değişik bölgeleri için değişik partiler kuruldu. . .19

PKK lider kadrosu bahsedilen sekizinci Kongrede Suriye’de siyasî bir kolun kurulması gerektiğini de ayrıca belirtmişti. Söz konusu örgütün açıkça 
adı da zikredilerek, Kongrede “Suriye Demokratik Birliği Hareketini veya Demokratik Birlik Partisini (PYD) kurmalı ve bu örgütü hareketin bir parçası 
olarak desteklemelidir” dendi.20 Diğer taraftan, PKK’nın ayrılmalar, anlaşmazlıklar ve ‘inanç’ kaybı nedeniyle parçalanma riski altında olduğu bu dönemde, Öcalan 2004 yılında örgütü çok daha farklı bir parti olarak yeniden kurmayı sağlayacak ‘Hazırlık Amaçlı Yeniden İnşa Komitesini’ oluşturmak 
üzere çağrı yaptı. Akkaya ve Jongerden’e göre “bu ‘yeni’ PKK, klasik Leninist terminolojideki ‘öncü parti’ olarak değil, temelde üyeliğe önem veren 
ideolojik ve felsefî temelli güç grubu olarak belirlendi. . . Siyasi ve silahlı eylemler Kürdistan’ın her bölgesinde HPG, HRK gibi askerî ve politik örgütlerle 
ve siyasî partilerle koordineli çalışmak üzere KKK/KCK’nın kontrolüne bırakıldı.21 Bu “KCK’nın kendi örgütleri olan Türkiye’de PKK, Suriye’de PYD, İran’da Kürdistan Hür Yaşam Partisini (PJAK) ve Irak’ta Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi’ni (PCDK) koordine eden kurumsallaşmış bir şemsiye yapıya dönüştüğü” sürecin temellerini attı.22 Daha önce de belirtildiği üzere PKK o tarihten itibaren bir partinin değil, bir ‘parti kompleksi’nin, adeta bir çatı örgtün adı halini aldı. Akkaya ve Jongerden’e göre, PKK 1978 yılında siyasî bir parti olarak kurulduğunda, parti lideri konumunda olan bir Genel Sekreter ve bütün eylemlerden sorumlu olan Yönetim Komitesi bulunan klasik bir komünist parti yapısına sahipti. En yüksek yönetim birimi Merkez Komiteydi ve Parti Kongresi en yüksek karar mercii idi. Bugün ise parti teşkilatı daha karmaşık hale geldi ve PKK diye ifade ettiğimiz şey gerçekte (içinde PKK’nın da bulunduğu) birçok partiyi ve Irak, Suriye ve İran’da kardeş partileri, ayrıca kadınları örgütleyen eş partileri de içinde bulunduran bir parti ve örgütler kompleksidir.23 

Öcalan bu yeni yapı bünyesinde hareket içindeki yerini her zamankinden daha fazla muhafaza etti, hatta bu yapılanma içerisinde bir ‘Oz sihirbazı’ gibi bir yere sahip oldu.24 

Bunu sağlayan ise Öcalan’ın tutuklanmasından itibaren cezaevi hücresinden dış dünya ile düzenli olarak irtibat ve iletişim kurabilmesiydi.25 El-Kaide merkezi liderliğinin Bin Ladin’in ölümünden sonara da önemini yitirmemesi gibi26 PKK örneğinde de yeni yapılanmaya rağmen hala güçlü bir “merkezi-PKK” varlığı bulunmaktadır. Söz konusu noktayı işaret eden Akkaya ve Jorgenden’e göre “örgütün yapısında hatırı sayılır değişiklikler olmasına rağmen, tam zamanlı profesyonel devrimciler olarak kendini adamış militan bir grup merkezî konum işgal etmeye devam etmektedir.”27 

Öcalan bu nedenle bugün Suriye’de PYD’nin kontrolünde olan alanlarda tartışmasız lider olarak resmedilmekte, yazılarına ‘kutsal metin’ muamelesi 
yapılmaktadır. Şehir merkezlerinden sınıflara, siyasi bürolara, hatta mutfaklara, yatak odalarına, hollere, bayraklara varıncaya kadar her sembolik alana 
Öcalan’ın üniformalı resimleri yerleştirilmiştir. 28 

PKK kapsamlı bir tekrar yapılanma sürecinden geçmesine rağmen, örgüt geleneğinde yerleşik hale gelmiş otoriter davranış ve düşünme herhangi 
bir farklılaşma olmadı. Yine bir gözlemcinin vurguladığı üzere, PKK ortaya çıktığı tarihten itibaren ideolojisinde Marksist-Leninist, liderlik tarzında 
Stalinist ve güç kazanma stratejisinde Maocu oldu.29 Bu yüzden çok daha karmaşık yeni yapısıyla şemsiye örgüt halini almış olsa da, terörist bir örgüt 
olarak PKK’nın asli nitelikleri pek değişmemiştir. Bu yüzden Leezenberg, benimsenen anarşist dünya görüşü ve tabanın bu yönde seferber edilmesine 
rağmen Rojava deneyiminin Leninist öncü parti geleneği ve Stalinist lider kültünü tekrar üretmekten başka bir yenilik getirmediğini söyler.30 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

PKK’NIN BÖLGESEL TERÖR AĞI YAPILANMASI BÖLÜM 1

PKK’NIN BÖLGESEL TERÖR AĞI YAPILANMASI BÖLÜM 1 



Bayram Ali Soner 
Ömer Aslan 
Hakan Kıyıcı




PKK’NIN BÖLGESEL TERÖR AĞI YAPILANMASI
Doç. Dr. Bayram Ali Soner 
Yrd. Doç. Dr. Ömer Aslan 
Arş Gör. Hakan Kıyıcı 
Polis Akademisi Yayınları:27 
Rapor No: 9 
Haziran 2017 
ISBN: 9786054619559 
Birinci Basım: Haziran 2017 


COPYRIGHT © 2017 by UTGAM, Polis Akademisi Başkanlığı. 
Bu yayının tüm hakları Polis Akademisi’ne aittir. Kurumun izni olmaksızın yayının tümünün veya bir kısmının elektronik veya mekanik yollarla basımı, yayını, çoğaltılması veya dağıtımı yapılamaz. 
Bu yayının içeriği UTGAM’ın resmi fikirlerini yansıtmamaktadır. Analizde yer alan bilgi ve fikirler hakkındaki sorumluluk tümüyle yazar(lar)ın kendi(leri)ne aittir. 
POLİS AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI 
Uluslararası Terörizm ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (UTGAM) Güvenlik Bilimleri Enstitüsü, Polis Akademisi Başkanlığı Necatibey Caddesi No:118 Anıttepe-Ankara/Türkiye | 
Tel: +90 (312) 4629087-91-92-93 


İÇİNDEKİLER 

YÖNETİCİ ÖZETİ……………………………….......…………...………………………….……...5 
Giriş …………………………………………………………………………..............................7 
Terör AĞI YAPILANMASI ………………………………...……………………………...........9 
‘Şemsiye Terör Örg ütü’ olarak pkk ..................................……….........11 
Suriye ve Esed Bağlantısı …………....................................................…15 
PKK’nın PYD ve YPG’si ………………….……………………………………....…………....…19 
Kollar Arası Geçişkenlik …….............……............................................23 
PKK’nın Türkiye kolları ………………….................………………………………...……26 
PKK Yapılanmasına Batı Desteği ……………………................................……31 
‘Demokratik Özerkliğin ’ Gizlediği Otoriterlik ……………………....................38 
ULUS-AŞIRI ANARŞİST TERÖR TEHDİDİ ve PKK...............................…41 
Sonuç …………………………………………………………………..........................………45

• Batılı terör uzmanları, El-Kaide’nin yandaşları ve bağlantılı yerel gruplar aracılığıyla Suriye’de kalıcı bir yer edinme çabası içinde olduğu uyarısını 
yapmaktadırlar. 
• Ortadoğu’da birlikte çalıştığı yerel örgütler vasıtasıyla güvenli ve kalıcı bir alan edinme peşinde olan tek örgüt el-Kaide değildir. ABD ve AB’nin 
terör örgütü olarak kabul ettiği PKK da son birkaç yıl içerisinde yalnızca PYD, PJAK, TAK gibi kendi yandaşı örgütlerle değil, aynı zamanda 
MLKP ve yine ABD’nin terör örgütleri listesinde bulunan DHKP-C gibi radikal sol örgütlerle de işbirliğine gitti. 
• PKK Öcalan’ın 1999 yılında yakalanmasından sonra istikrarlı ve tedrici bir dönüşüm süreci içerisinde girdi ve özellikle 2002 yılından bugüne dek 
geçen sürede yeni bir terör ağı yapılanmasına gitti. PKK böylece kendisini birçok örgütün üzerinde şemsiye yapı olarak konumlandırdı. 
• PKK’nın etnik-ayrılıkçı bir terör örgütü olarak benzeri diğer örgütlerden farklı olarak terör ağı yapılanması stratejisini izleyebilmesini sağlayan temel 
faktör PKK’nın Suriye, Irak ve İran gibi ülkelerde 2002 yılının çok öncesine giden aktif varlığıdır. 
• Özellikle Suriye rejiminin PKK’ya olan desteği, zaman zaman azalsa da, süreklilik arzetmiştir. Esed ailesi PKK’ya Kuzey Suriye’de ve Suriye 
güvenlik güçlerinin kontrolünde eğitim imkânı tanımayı bir devlet politikası olarak benimsedi. PYD 2003 yılında PKK tarafından kurulduğunda 
Suriye toprakları örgüt için aşina olmadıkları bir yer değildi. 
• PKK-PYD ilişkisi PKK’nın PYD’yi kurduğu andan ibaret değildir. PYD’nin silahlı kanadının oluşabilmesi PKK sayesinde oldu. YPG militanları 
PKK, PYD, YPG, YPJ ve PJAK arasında bir fark görmediklerini açıkça ifade etmektediler. YPG ve PKK veya PKK ve PJAK gibi diğer 
kolları arasında kullanılan isimler dışında ciddi bir örgütsel ve operasyonel farklılık bulunmamaktadır. 
• Zaman zaman aralarında PKK’ya sempati duyan isimler de dahil olmak üzere çok sayıda Batılı gözlemci ve uzman dahi PKK’nın aksi yöndeki 
tüm söylemine rağmen değiştiğine ikna olmuş değildir. ‘Rojava deneyimi’ PKK’nın hem Leninci öncü parti geleneğini hem de Stalinist lider 
kültünü tekrarlamaktan başka bir sonuç vermemiştir. 
• Terör ağı yapılanma stratejisi, örgütün yetkilerini ve etki alanını tamamen kollarına devretmesi anlamına gelmemektedir. El-Kaide’nin Usame Bin 
Laden’in 2011 yılında öldürülmesinin ardından merkezi yapısının önemini kısmen korumaya devam etmesi gibi, PKK örneğinde de halen çok 
güçlü bir ‘PKK merkezi’ bulunmaktadır. 
• Farklı çizgilere mensup marksist ve anarşist gruplar da PKK’nın bölgedeki 
terör ağı yapılanması içinde kendilerine yer bulabilmişlerdir. Batı, 
PKK’nın bölgesel terör ağında bulunan gruplara ekonomik, diplomatik 
ve askerî yardım yaptığında, bu yardım doğrudan ‘anarko-sosyalistlere’ 
‘marksistlere’ verilen aktif ve tehliekli desteğe de dönüşmektedir. 
• PKK’nın yeni stratejisi Türkiye ve Ortadoğu’nun ötesine geçen ulusaşırı 
vizyonunda herhangi bir değişikliğe yol açmamakta; aksine, Batılı anarko-
sosyalistlerin ve farklı çizgilerden sosyalistlerin de katılımıyla ulusaşırı 
hırslarını büyütmektedir. 
• PKK için bir Kürt devletinin kurulması kendi içinde nihai amaç olmaktan 
çıkmış, daha ziyade enternasyonel sosyalizmi yaymak için bir araç haline 
gelmiştir. Otoriter PKK uygulamalarıyla çelişen fakat süslü ifadelerle 
gündemde tutulan “demokratik özerklik” ve “demokratik konfederalizm” 
gibi projelerin Ortadoğu’nun ötesinde (geniş manada) sol hareketlere ilham 
verebileceği görülmelidir. 
• Şu an PKK/PYD saflarında savaşan fakat silahlı eğitimleri, şiddet deneyimleri, 
suç bağlantıları ve radikal fikirleriyle Batıya er ya da geç dönecek 
olan birçok Markist ve anarşist devrimci bulunmaktadır. Suriye’nin 
kuzeyi suça bulaşmış, silah eğitimi almış ve radikalleşmiş militanlar arasında 
çok farklı ulusaşırı bağlantıların ve tanışıklıkların oluşturulduğu bir 
yer haline geldi. 
• PKK’nın bölgesel terör ağı yapılanmasına yönelik Batı desteği YPG’ye 
katılan Marksist, komünist, anarşist ve anarko-sosyalist batılı yabancı savaşçılar 
olması vesilesiyle de yeni ulusaşırı suç ve terör bağlarının kurulmasına 
yol açmaktadır. 
• PKK’nın Avrupa’daki aşırı-sol gruplarla tarihsel bağları ve bağlantıları 
olduğu düşünüldüğünde, anarşist veya Marksist olarak Avrupa’ya dönen 
yabancı savaşçıların Batı güvenliği ve uluslararası düzen açısından diğer 
yabancı savaşçılardan daha az tehlikeli olmayacağı görülmelidir. 
• Yunanistan’da terör faaliyetlerinde bulunan, son olarak Yunanistan eski 
Başbakanı’na bombalı saldırı düzenleyen, Yunanistan’a döndüklerinde 
Suriye’de öğrendikleri şehir savaşını uygulayacaklarını söyleyen ve Avrupa’nın 
diğer yerlerinde de eylem alanlarını genişletmek isteyen bu tür 
marjinal terör gruplarına da açık destek belirten anarşist hareketlere Suriye’nin 
kuzeyinde alan tanınması ve eylem kabiliyetlerinin bu şekilde artmasına 
imkan tanınması orta ve uzun vadede Avrupa güvenliği açısından 
büyük riskler barındırmaktadır. 
• Önemli bir kısmı NATO üyesi ülkelerden gelen bu yabancı terörist savaşçıların bir NATO üyesi ülkeyi hedef alan ulusaşırı bir terör örgütünün 
yanında o NATO üyesinin vatandaşlarını hedef almaları NATO ve Batı ittifakı için de bir kriz anlamına gelecektir. 


GİRİŞ

Batılı terör uzmanları 11 Eylül terör saldırılarının akabinde Afganistan’ın işgali ve teröre karşı küresel mücadele nedeniyle büyük baskı altına giren El-Kaide’nin önce varlığını devam ettirmek, akabinde gücünü arttırmak amacıyla, Arap yarımadasından Güney Asya’ya, Mağrip’ten Afrika’ya kadar uzanan bir terör ağı kurduğunu iddia ettiler. El-Kaide’ye atfedilen bu terör ağı yapılanması stratejisinin aynı örgüt tarafından bugün Suriye’de kullanıldığı ve bu sayede örgütün Suriye’de kendi taraftarları ve bölgedeki kolu ile kalıcı bir yer edinmeye çalıştığı iddia edilmektedir.1 

Ancak el-Kaide, franchise’ları vasıtasıyla varlığını devam ettirme ve Suriye’deki devam eden savaşa yön verme çabası içinde olan tek ulusaşırı örgüt 
değildir. ABD ve AB tarafından bir terör örgütü olarak listelenen PKK da Suriye devrim hareketleri sürecinde ortaya çıkan boşluğu kullanmış ve PYD, 
YPG, YPJ ve diğer kolları aracılığı ile bölgedeki varlığını tahkim etme çabası içine girmiştir. Elinizdeki bu çalışma, PYD, YPG ve YPJ gibi örgütlerin Batı 
medyası ve siyasi çevrelerinde ortaya konulan aksi yöndeki yorumlara rağmen PKK’nın kurduğu, PKK için var olan ve PKK kontrolünde olan uzantılar 
olduğunu göstermeyi amaçlamaktadır. Bu çerçevede bu çalışma, PKK’nın Öcalan’ın 1999 yılında yakalanması sonrasında bir örgütsel yeniden yapılanma 
sürecinden geçerek kendisini tekrar nasıl kurduğunu tartışacak; PYD ve YPG yanısıra Türkiye’den MLKP ve yine ABD’nin terörist grup listesinde 
olan DHKP-C ve diğer sol radikal örgütleri nasıl kendi ideolojik ve örgütsel bünyesine dahil ettiğini göstermeye çalışacaktır. 

Bu makale bu gruplar farklı adlar altında da olsalar PKK’nın geniş kapsamlı stratejisinin parçası olduklarını ve örgütün yeniden yapılanmasının ürünü 
olduklarını açıklamak için terör ağı yapılanması (terror franchising) kavramıyla başlamaktadır. Ardından El-Kaide’nin Suriye’de edinebileceği kalıcı 
bir konum sayesinde “Selefi-Cihadi hareketin kendi ideolojisini Levant’ta, İslam dünyasının en önemli coğrafyasının kalbinde yaşayan milyonlara rehber 
edindirmek ve normatif tecrübeleri haline getirme çabası içinde”2 olmasından endişe ediliyorsa, PKK’nın PYD ve diğer bağlantılı kolları üzerinden etki 
alanını genişletme süreci de aynı nedenlerden dolayı endişeyle karşılanması gereği tartışılacaktır. Örgütün geçmiş Markist-Leninist ideolojik çizgiden 
“demokratik konfederalizm” ve “demokratik özerklik” gibi kavramlarla ifade edilen ideolojik dönüşüm geçirdiği iddialarına ragmen mevcut PKK eski 
PKK’dan farklı bir yapı arzetmez. “PKK’yı hali hazırda tanımlayan belirleyici özellikler ideolojik farklılaşma ve şartların getirdiği bir tür özerklikten çok 
dışlayıcılık, merkeziyetçilik (özellikle toplumsal hayat ve eğitim alanlarında) ve sert bir otoriterlik gibi eskiden miras kalan örgütsel niteliklerdir.”3 Belki 
yeni dönemde de dikkat çeken tek farklılık, Suriye’de uygulamaya konulan yeni projesine Batı’nın sağladığı romantik meşruiyetten güç alan PKK’nın 
gözünü Ortadoğu’nun ötesine dikmeye başlamasıdır.

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***