2 Ocak 2019 Çarşamba

PKK’NIN BÖLGESEL TERÖR AĞI YAPILANMASI BÖLÜM 2

PKK’NIN BÖLGESEL TERÖR AĞI YAPILANMASI BÖLÜM 2


TERÖR AĞI YAPILANMASI

     Batı’da El-Kaide’ye karşı ABD önderliğinde yürütülen mücadele kapsamında Afganistan’ın ve Irak’ın peşpeşe işgalleri sonrasında El-Kaide’nin örgütsel yapılanması konusunda ateşli bir tartışma başladı. 2003-2004 yıllarından itibaren alandaki önemli terör uzmanları, o dönemde tepesinde Bin Ladin olan El-Kaide liderliğinin örgüt için hâla bir önem arz edip etmediği, yoksa terörün lidersiz bir şekil almaya mı başladığı gibi konuları tartışmaların merkezine aldılar.4 Bu tartışmanın baş aktörlerden birisi olarak Bruce Hoffman 2006 yılında, mevcut El-Kaide’nin “tanımlanabilir, üniter bir terör örgütü olmaktan çok bir ideoloji olarak varlığını sürdürmekte olduğunu; bu anlamda eski örgütsel gücünü önemli oranda kaybetmiş gibi göründüğünü fakat yine de merkezi yönetim ve kontrolünü tamamen yitirmiş bir örgüt olarak görülemeyeceğini” vurgulamaktaydı.5 Benzer çalışmalarda iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin El-Kaide’yi hiyerarşik düzene sahip bir örgüt olmaktan çıkardığını, bu tarz bir yapılanmadan çıkabilmelerine imkan tanıdığını; merkezi liderlik onayı aranmaksızın gerçekleştirilen yerel örgütlenme ve terörist eylemlerin El-Kaide genel yapılanması içinde yaygınlık kazanmaya başladığını yazmaktaydı. Örneğin Farrall, “El-Kaide bugün piramit şeklinde geleneksel hiyerarşik düzene sahip bir terör örgütü olmaktan çıktı. Yerel birimleri ve uzantıları üzerinde doğrudan bir kontrolü yoktur. 

   Dağınık yapısı nedeniyle emir-komuta zincirinin belirgin olmadığı bir örgütsel ağ hiyerarşisiyle hareket etmektedir” iddiasında bulundu.6 Bunun nedeni El-Kaide’nin, artan küresel güvenlik tedbirleri ve terörle mücadele ile şekillenen yeni durumda varlığını sürdürebilmek ve hedeflerine ulaşmak için katı merkezi hiyerarşi yerine, yerel birimler ve bölgesel uzantılar üzerinden faaliyet göstermeye yönelmesidir.7 Bu yüzden Farrall’a göre “El-Kaide Arap 
yarımadasında bir kol kurmuş; Irak ve Mağrep’te uzantılar edinmiştir. Bu sayede bugün [2011 yılında], on yıl öncesiyle karşılaştırıldığında daha fazla 
üyeye, daha büyük bir coğrafi etki alanına, daha fazla ideolojik derinliğe ve etki gücüne sahiptir.”8 Bu sebeple, Irak’ta Ebu Musab el-Zerkavi’nin al-Taw-hid 
wa’l Jihad isimli örgütü üye sayısı açısından daha güçlü olmasına rağmen El-Kaide’ye katılarak örgütün Irak kolunu oluşturmuş ve El-Kaide Irak adını 
almıştır. Benzer şekilde Cezayir’de ‘Vaaz ve Savaş için Selefi Grubu’ da El-Kaide’ye katılmış ve örgütün Mağrip’te bir uzantı edinmesini sağlamıştır.9 

    Usame Bin-Ladin’in 2011 yılında öldürülmesinden sonra ‘El Kaide’de merkezi liderliğin halen çok önemli olduğu’ savını taşıyanlar ile El-Kaide’nin tamamen bir ağ olarak faaliyet gösterdiğini ve hiyerarşik yapılanmanın önemini kaybettiğini iddia edenler arasındaki tartışma bir kez daha alevlenmiştir. 
Bin Ladin’in öldürüldüğü operasyonda ele geçirildiği iddia edilen belgelerin Bin-Ladin’in hedef seçiminden hazırlık safhasına ve ifasına kadar terör eylemlerinin her aşamasında aktif olarak yer aldığı vurgulanmış, bunun da ‘merkezi liderliğin’ uzun süre güçlü ve önemli kalmaya devam etmesini sağladığı ileri sürülmüştür.10 

DEAŞ’in ortaya çıkması, güçlenmesi ve El-Kaide’nin bölgedeki bağlantılı grup ve örgütler üzerinden Ortadoğu’da kalıcı bir yer edinme şansı elde etmesi ile birlikte, “insiyatifin önemli oranda yerel gruplara bırakılmasına ve Batı’ya karşı mücadeleden çok yerel çatışmalara odaklanmalarına rağmen, yerel gruplar ile kurulan bağların örgütün varlığını sürdürebilmesinde elzem hale geldiği”11 görüşü tekrar tartışma gündeme taşınmıştır. Bununla birlikte, varlığını ve etkinliğini koruyabilmek amacıyla bir anlamda kendini tekrar keşfedici, içinde kapsamlı bir yeniden yapılanma barındıran bir örgütseldönüşüm gerçekleştirmek El-Kaide’ye has bir durum olarak değerlendirilemez. Bacon’un da dediği gibi, “terör örgütleri varlıklarını devam ettirmek ve başarılı olmak için sürekli öğrenmek, öngörmek ve uyum sağlamak zorundadır”.12 Benzer bir süreçten PKK da geçti, dönüşüm süreci geçirdi ve yeni bir örgütsel yapılanmaya gitti.

‘ŞEMSİYE TERÖR ÖRGÜTÜ’ OLARAK PKK

IRA, ETA ve PKK gibi etnik-ayrılıkçı terör örgütleri, ulusaşırı bir suç şebekesi haline dönüşmedikleri sürece, bağımsızlığını istedikleri toprak parçası dışında kalan coğrafyalarda terör uzantıları kurmak gibi bir teşebbüste bulunmazlar. Bunun nedeni, bu tür örgütlerin varlıklarını devam ettirmek için halk desteğine ihtiyaç duymaları ve bu desteğin kendi toprakları haricinde elde edilebilmesinin zor olmasıdır. Ancak İran, Türkiye, Irak ve Suriye sınırlarını aşan ve kendine has özelliği olan ‘Kürt sahası’ PKK’ya bölgesel terör ağı yapılanma sistemi kurma motivasyonu ve fırsatı tanıdı. Suriye’deki gelişmeleri kendi hedefleri açısından bir fırsat olarak gören ve değerlendiren El-Kaide gibi, PKK da otorite boşluğunu kendi amaçları doğrultusunda kullanma yoluna gitti. Böylece PKK’nın Suriye’deki isyan hareketlerinin çok daha öncesine dayanan bölgesel terör ağı kurma çabaları isyanın ardından ciddi ivme kazandı. 

PKK’nın kendisine bölgesel kollar bulma çabasına 1999 yılı öncesinde giriştiğini iddia edenler bulunmaktadır.13 Gerçekten de PKK 1988-1991 yılları arasında Irak’ta Kürdistan Kurtuluş Partisini potansiyel bir kol olarak görmüştür. O dönem PKK’nın üst düzey liderlerinden Nizamettin Taş bu küçük örgütün o dönem PKK kontrolü altında olduğunu söyler: “Bağımsızlık, küresel bakış, düşünce, halkların analizi ve Kürdistan’a bakış noktasında tamamen PKK ile aynı fikirdedirler ancak bire bir PKK değildirler. Güneyin şartları ve mücadele tarzı da farklıdır. 

Bu mücadelenin aşamaları da farklıdır. Kürdistan Kurtuluş Partisinin güneyin koşullarına göre şekillenmiş bir PKK uzantısı olduğunu söyleyebilirim. Tamamen Iraklı Kürtlerden oluşur; onlarla ittifakımız var ve onları destekliyoruz. Birbirimize sempatiyle bakıyoruz.”14 Ancak PKK için yeniden yapılanma sürecinin örgüt lideri Öcalan’ın 1999 yılında yakalanmasından birkaç yıl sonra başladığını söylemek çok daha doğrudur. 

Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye getirilmesi ve yargılanıp hapsedilmesi, liderini kaybeden birçok terör örgütünde olduğu gibi, gerek Türkiye gerekse yurt dışındaki PKK sempatizanları arasında şok etkisi yarattı. Örgüt takip eden dönemde, Irak’ın kuzeyinde Kürt varlığının ön plana çıktığı Irak’ın işgali 
sürecinde ABD tarafından kenara itilmesiyle ve ABD ve AB tarafından uluslararası terörist örgütleri listesine alınmasıyla iç karışıklık ve kırılma 
emareleri gösterdi,15 “tarihinin en ciddi krizlerinden birini” yaşadı.16 Peru’da Aydınlık Yol örgütünün lideri Abimael Guzman’ın yakalanmasının ardından 
gücünü kaybetmesi ve dağılma sürecine girmesine benzer şekilde, PKK’nın da Öcalan’ın yakalanmasından sonra benzer emareleri gösterdiği yazıldı.17 
Fakat değişen konjenktür PKK’da da değişimi tetikledi. PKK, Türkiye’de bağımsız bir Kürt devleti kurmak yerine yeni ideolojik pozisyonu ve politik 
hedeflerine uygun bir şekilde, Türkiye sınırlarını aşan, bölgedeki tüm Kürtleri içine alan konfedere bir mücadele geliştirmeyi hedef haline getirdi. Stratejisini 
de buna uygun olarak 2000’lerin başından itibaren değiştirdi. PKK lider kadrosunun 2005 yılında ilan ettiği KCK Sözleşmesi, bölgedeki Kürtleri hiyerarşik olmayan bir ‘demokratik özerklik’ modeli çerçevesinde tek bir sosyal, siyasal, adli ve kültürel yönetim çatısı altında örgütlemeyi yeni hedef 
olarak koydu. Bu modelin Kürtlerin de yaşadığı bölgedeki ulus devletlerin yarattığı fiziki sınırları yok sayan bir pan-Kürtçü siyasi model olarak işlev 
görmesi umuldu.18 Bu yeni yaklaşım, başlangıçta PKK’nın örgütsel yapısına da yansıdı. Örgüt silahlı terör örgütü olarak şekillenen tarihi mirasının aksine 
kendisini siyasal bir hareket olarak lanse edebilecek yollar aramaya başladı. 

Akkaya ve Jorgerden’in belirttiği gibi, 2000 yılı Ocak ayında olağanüstü bir kongre yapılmıştı. Bu yedinci kongre Öcalan’ın ‘demokratik cumhuriyet’ projesine dayalı yeni parti çizgisinin resmî kabulü için zemin aramaktaydı. Bu siyasî ve ideolojik değişime ilaveten Kongre, örgütsel yapılanma konusunda önemli kararlara vardı. 
Bu kongrenin vardığı sonuçlara dayalı olarak, PKK kökten yeniden yapılandırıldı. PKK’nın sekizinci Kongresi iki yıl sonra 2002 yılında gerçekleştirildi. Bu Kongreyle PKK eylemlerini durdurdu ve KADEK (Kongreya Azadiya-u Demokrasiya Kurdistan yani Kürdistan Hürriyet ve Demokrasi Kongresi) adı altında yeni bir örgüt kuruldu. Bu değişimin öngördüğü şey, yedinci Kongre’den beri devam etmekte olan partinin geçirdiği yeni oluşum sürecinin yeni bir aşamaya ulaşmış olduğuydu. Bütün eylemleri kendi kontrolünde tutan PKK gibi öncü bir parti yerine, bütün bağlantılı grupları ve örgütleri parti bünyesinde koordine edecek bir kongre yapılanmasına gidildi. Bu çerçevede, Kürdistan’ın değişik bölgeleri için değişik partiler kuruldu. . .19

PKK lider kadrosu bahsedilen sekizinci Kongrede Suriye’de siyasî bir kolun kurulması gerektiğini de ayrıca belirtmişti. Söz konusu örgütün açıkça 
adı da zikredilerek, Kongrede “Suriye Demokratik Birliği Hareketini veya Demokratik Birlik Partisini (PYD) kurmalı ve bu örgütü hareketin bir parçası 
olarak desteklemelidir” dendi.20 Diğer taraftan, PKK’nın ayrılmalar, anlaşmazlıklar ve ‘inanç’ kaybı nedeniyle parçalanma riski altında olduğu bu dönemde, Öcalan 2004 yılında örgütü çok daha farklı bir parti olarak yeniden kurmayı sağlayacak ‘Hazırlık Amaçlı Yeniden İnşa Komitesini’ oluşturmak 
üzere çağrı yaptı. Akkaya ve Jongerden’e göre “bu ‘yeni’ PKK, klasik Leninist terminolojideki ‘öncü parti’ olarak değil, temelde üyeliğe önem veren 
ideolojik ve felsefî temelli güç grubu olarak belirlendi. . . Siyasi ve silahlı eylemler Kürdistan’ın her bölgesinde HPG, HRK gibi askerî ve politik örgütlerle 
ve siyasî partilerle koordineli çalışmak üzere KKK/KCK’nın kontrolüne bırakıldı.21 Bu “KCK’nın kendi örgütleri olan Türkiye’de PKK, Suriye’de PYD, İran’da Kürdistan Hür Yaşam Partisini (PJAK) ve Irak’ta Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi’ni (PCDK) koordine eden kurumsallaşmış bir şemsiye yapıya dönüştüğü” sürecin temellerini attı.22 Daha önce de belirtildiği üzere PKK o tarihten itibaren bir partinin değil, bir ‘parti kompleksi’nin, adeta bir çatı örgtün adı halini aldı. Akkaya ve Jongerden’e göre, PKK 1978 yılında siyasî bir parti olarak kurulduğunda, parti lideri konumunda olan bir Genel Sekreter ve bütün eylemlerden sorumlu olan Yönetim Komitesi bulunan klasik bir komünist parti yapısına sahipti. En yüksek yönetim birimi Merkez Komiteydi ve Parti Kongresi en yüksek karar mercii idi. Bugün ise parti teşkilatı daha karmaşık hale geldi ve PKK diye ifade ettiğimiz şey gerçekte (içinde PKK’nın da bulunduğu) birçok partiyi ve Irak, Suriye ve İran’da kardeş partileri, ayrıca kadınları örgütleyen eş partileri de içinde bulunduran bir parti ve örgütler kompleksidir.23 

Öcalan bu yeni yapı bünyesinde hareket içindeki yerini her zamankinden daha fazla muhafaza etti, hatta bu yapılanma içerisinde bir ‘Oz sihirbazı’ gibi bir yere sahip oldu.24 

Bunu sağlayan ise Öcalan’ın tutuklanmasından itibaren cezaevi hücresinden dış dünya ile düzenli olarak irtibat ve iletişim kurabilmesiydi.25 El-Kaide merkezi liderliğinin Bin Ladin’in ölümünden sonara da önemini yitirmemesi gibi26 PKK örneğinde de yeni yapılanmaya rağmen hala güçlü bir “merkezi-PKK” varlığı bulunmaktadır. Söz konusu noktayı işaret eden Akkaya ve Jorgenden’e göre “örgütün yapısında hatırı sayılır değişiklikler olmasına rağmen, tam zamanlı profesyonel devrimciler olarak kendini adamış militan bir grup merkezî konum işgal etmeye devam etmektedir.”27 

Öcalan bu nedenle bugün Suriye’de PYD’nin kontrolünde olan alanlarda tartışmasız lider olarak resmedilmekte, yazılarına ‘kutsal metin’ muamelesi 
yapılmaktadır. Şehir merkezlerinden sınıflara, siyasi bürolara, hatta mutfaklara, yatak odalarına, hollere, bayraklara varıncaya kadar her sembolik alana 
Öcalan’ın üniformalı resimleri yerleştirilmiştir. 28 

PKK kapsamlı bir tekrar yapılanma sürecinden geçmesine rağmen, örgüt geleneğinde yerleşik hale gelmiş otoriter davranış ve düşünme herhangi 
bir farklılaşma olmadı. Yine bir gözlemcinin vurguladığı üzere, PKK ortaya çıktığı tarihten itibaren ideolojisinde Marksist-Leninist, liderlik tarzında 
Stalinist ve güç kazanma stratejisinde Maocu oldu.29 Bu yüzden çok daha karmaşık yeni yapısıyla şemsiye örgüt halini almış olsa da, terörist bir örgüt 
olarak PKK’nın asli nitelikleri pek değişmemiştir. Bu yüzden Leezenberg, benimsenen anarşist dünya görüşü ve tabanın bu yönde seferber edilmesine 
rağmen Rojava deneyiminin Leninist öncü parti geleneği ve Stalinist lider kültünü tekrar üretmekten başka bir yenilik getirmediğini söyler.30 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder