BELLEKLERDEN SİLİNMEYE YÜZ TUTAN BİR GÜN, LOZAN SULH BAYRAMI., BÖLÜM 1
Gurbet GÖKGÖZ*
* Dokuz Eylül Üniversitesi, Öğretim Görevlisi (31.md.), (gurbet.gokgoz@deu.edu.tr).
Özet
Lozan Antlaşması, Türkiye’nin uzun ve yıkıcı savaş yılları sonrasında bağımsız
bir ülke olarak yaşamasını garanti altına alan bir antlaşmadır. Kurtuluş Savaşı’ı sonrasında Lozan’da itilaf güçleriyle birlikte aynı masaya oturmaya hak kazanan Türkler, konferansın sonucunu uzun süre sabırla beklediler. Bu bekleyişleri 23 Temmuz 1923 günü son buldu. Ve başta kapitülasyonlar olmak üzere bağımsızlıklarını engelleyen tüm yaptırımları kaldırma fırsatı yakaladılar.
Bu önemli gün Türkler tarafından uzun yıllar Lozan Sulh Bayramı şeklinde
kutlandı.
Her yıl Lozan Sulh Bayramı günlerinde üniversite çevreleri, halkevleri ve belediyeler tarafından anma törenleri, konferanslar, yarışmalar düzenlendi.
Lozan Sulh Bayramı veya kutlamaları 1923-1950 arasında düzenli, Demokrat Parti’nin iktidara gelişiyle yalnızca sınırlı bir çevre tarafından kutlanan bir gün haline dönüştü.
Giriş
Türklerde bayram kutlamaları erken dönemden beri devam eden bir
gelenektir. Bunun ortaya çıkışında yaşam koşulları ve dini inanışlar etkilidir.
Kutlama kültürü bireyin aidiyetlik duygusuyla da orantılıdır. Milliyetçilik kavramı
ve ulus devletlerin önem kazanmasıyla birlikte insanlar ulusal kimliklerine sahip
çıkmaları gerektiğini düşünmeye başlar. Osmanlı dünyasında Müslümanlar her
ne kadar dini bir kimlik altında toplansalar da özellikle Genç Osmanlılar ve onun
devamı olan Jön Türkler sayesinde, ulusal kimlik anlamında Türk kimliğine sahip
çıktılar.
19. yüzyıl, Osmanlı Devleti için Batı dünyasının demokrasi deneyimlerini
kendi dünyasında da içselleştirmeye başladığı bir dönem olarak görülür. Sened-i
İttifak, Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı ve ardından aydınların yoğun uğraşları sonucunda başarıya ulaştıkları ve padişahın (II. Abdülhamit) egemenlik gücünü ilk kez halkla paylaştığı I. Meşrutiyetin ilanı gelir. 3 Aralık 1876’da Meşrutiyet ilan edildi; ancak bu uygulama kısmında birçok sorunu da beraberinde getirdi ve Osmanlı dünyasının ilk meşrutiyet denemesi kısa sürede rafa kalktı. Osmanlı aydınları bu durum karşısında göreli olarak uzun sayılabilecek bir sürede örgütlenerek 23 Temmuz 1908’de meşrutiyet rejiminin yeniden ilan edilmesini sağladılar. İlkine oranla ikincisi, halk tarafından da daha bilinçli olarak sahip çıkılan bir rejim olmuştur.
İlber Ortaylı tarafından da “İmparatorluğun en uzun yüzyılı” olarak
nitelendirilen 19. Yüzyılın sonlarında giderek artan bir şekilde demokratik yönetim biçimlerinin önemi algılanmaya başladı. Ulus olma bilinci de bu süreçte özellikle Türk ulusu üzerinde derin izler bıraktı ve Yeni Türkiye’nin kuruluşuna giden yolda köklü dönüşümlere sahne oldu.
1. II. Meşrutiyet Dönemi’nde Ulusal Bayram Algısı.,
II. Meşrutiyet’in bir dizi olay ve isyan sonrasında 23 Temmuz 1908’de
ilan edilmesiyle artık Osmanlı Devleti’nde önemli bir döneme girildi. Artık Türk
aydını ve Türk halkı egemenlik kavramını içselleştiriyor, elindeki gücün ne kadar
değerli olduğunu anlıyordu. Türk aydını çok uzun zamandır bu günü bekliyordu.
Özgür olacağı, günlerin özlemiyle yanıp tutuşan aydınlar artık amaçlarına kısmen ulaşmışlardı. Önemli Türk aydınlarından Namık Kemal, bu bekleyişi rüyasında gördüğü Hürriyet adlı kıza anlattırıyordu. Rüyasında uygar dünyanın tüm simgeleri Osmanlı dünyasında, Osmanlı şehirlerindedir. Bu rüyada Halkı temsil eden vekillerin olduğu, güçler ayrılığının uygulandığı, sansürün olmadığı bir dünya vardır. Hürriyet konuştukça Namık Kemal’de geleceğe umutla bakmaktadır1. Aydınların hürriyet özlemleri Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle kısa bir süreliğine giderilecektir.
Bu anlamlı günün her yıl kutlanması gerektiğini düşünen bazı Mebusan Meclisi üyelerinin sundukları önerge sayesinde 10 Temmuz (Miladi: 23 Temmuz 1908) günü ulusal bayram olarak kabul edildi ve her yıl resmi makamlar ve halk tarafından coşkulu bir şekilde kutlanmaya başlandı.
Meşrutiyet gibi önemli bir kavramın halk nezdinde anlamını bulması ve yerleşmesi bakımından büyük önem taşıyan Hürriyet Bayramı, Cumhuriyet’in ilanından sonra da kutlanmaya devam etti. I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle Ulusal bayram kutlamalarındaki coşku daha da arttı.
Benzeri örnekleri bugün bile karşımıza çıkmaktadır. Ulus olma bilincinin sınandığı bu vb. günler halkın bir arada olduğunun, düşman olarak görülen devlet, toplum veya topluluklara karşı bir bütün haline geldiğinin gösterilmesi bakımından önemli bir simgedir. Bayramlar, Savaşın en zor dönemlerinde bir bakıma halka moral destek vermektedirler.
Bu anlamda ulusal bayramlar, ulus-devlet kavramının pekiştirildiği ve tam da anlamını bulduğu; Devlet ve halk kitlelerinin bütünleştiği zamanlardır. Osmanlı dünyasında da, ülke emperyalist güçlere karşı savaşırken halkın buna karşı tepkisi ve desteği sanılandan daha önemliydi. Her ne kadar Hürriyet Bayramı kutlamalarının sönük geçtiği düşünülse de2 ülkenin önemli merkezlerinde kutlamalar devam etmiş, meydanlarda ateşli konuşmalar yapılarak her fırsatta ordunun yanında olunduğu dile getirilmiştir3.
Halkın bilinçlenip örgütlenmesine, bir anlamda kamuoyu yaratma gücüne
Kurtuluş Savaşı sırasında da rastlamaktayız. Mondros Mütarekesi sonrasında
gerçekleşen İzmir’in işgaline, halkın verdiği tepki dış basında önemli bir kamuoyu yaratmakla kalmamış mücadelenin ilerleyen dönemlerinde bu durum maddi desteğe de dönüşmüştü. Osmanlı Devleti’nin arkasında bir halk desteği vardı. Fakat Osmanlı bu desteği kullanma konusunda basiretsizlik gösterdi. İşgali gerçekleşen şehirlerde her geçen gün asayiş problemleri görülürken Müslüman halk bu durumdan en fazla etkilenen kesimdi. Daha birkaç yıl öncesine kadar her yıl büyük bir sevinçle kutladıkları ulusal bayramlar 1919’dan itibaren yasaklamalarla karşılaştı. Kendini onurlu ve bağımsız bir devlete ait hissetme düşüncesi her bireyin benliğinde olan bir duygudur. Oysa artık bağımsızlığından söz edilecek bir devlet düşüncesi yerinde bunu kendi çabasıyla gerçekleştirmeye çalışan Ulusal Güçler (Kuva-yı Milliye) vardı. Artık umutlar Anadolu’daydı. Bayram nidaları ise Onlardan gelecek haberlere bağlıydı. Yasaklamalar devam ederken kutlama günlerinde gazetelerde tek bir sütun habere bile yer verilmiyor, Resmi kişi ve kurumlardan uzak köşelerde
ve sükûnet içinde saygı duruşları ve törenler yapılıyordu. Hürriyet Bayramları
adeta hürriyet özlemi içinde geçer olmuştu.
Bir devir kapanırken ona ait kutlamalarda yerini yavaş yavaş, yeni ve
farklı bir söyleme sahip kutlama kültürüne bırakacaktır. 1920-1922 yılları arasında yasal olarak hala varlığını sürdüren Osmanlı Devleti, tören yapılmasını yasaklasa da Anadolu, çoktan bayram havası içindeydi. TBMM’nin açılışının ilk yılında itibaren 23 Nisan, Ankara da çeşitli etkinliklerle kutlanmaya başladı. 1922 yılında 23 Nisan törenlerinin yanı sıra 10 Temmuz (23 Temmuz) Hürriyet Bayramı ’da meclis başkanlığı düzeyinde yapılan bir törenle kutlanmaya devam etti4.
Cumhuriyetin bir rejim olarak benimsenmesinin ardından Hürriyet Bayramı algısı 29 Ekim Cumhuriyet bayramıyla bütünleştirilmeye başladı. Tabi bu durumun değişmesinin sebeplerinden birisi de tam da o günlere denk gelen Lozan Sulh Bayramı’dır. (konu ileride ayrıntılarıyla ele alınacaktır.)
23 Temmuz Hürriyet Bayramı, Önceleri ayrı bir bayram şeklinde
kutlanırken özellikle 1926 yılı itibariyle Hürriyet Bayramı kutlamaları her yıl
giderek azalan bir hevesle kutlanmış 1935 yılından itibaren de (ulusal bayramlarla ilgili kanun gereğince) unutulmaya yüz tutmuştur. 1926 yılındaki kırılmanın temelinde Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik suikast girişimi vardır. Tarihte İzmir Suikastı olarak bilinen bu girişim önceden haber alınmasıyla durdurulur. Suikast girişimcileri ise kısa sürede yakalanarak İstiklal Mahkemelerinde yargılanırlar. 2
Ağustos 1926 günü başlayan duruşmada Kara Kemal, Ziya Hurşit gibi isimlerin öne çıktığı görülmektedir. Davada İstiklal Mahkemesi savcısının iddiasına göre; Kara Kemal aslında Enver, Cemal ve Talat Beyler’ in adamıdır… İttihatçıları tekrar bir hükümet darbesiyle iktidara getirmek için çalışmaktadır ve bu amaç doğrultusunda da Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdurmuş fakat bu belli olmasın diye kendisi partiye girmemiştir. Bu vb. iddialar mahkeme sonunda kabul edildi5. İttihat ve Terakki Partisi’nin, Cumhuriyet’in değerlerine karşı savaş açtığı düşüncesi elbette hoş karşılanmadı.
Dönemin önemli gazetelerinden Vakit, 23 Temmuz tarihli baskısında “Türk
Milleti asla nankör değildir. 23 Temmuz İnkılâbı’nı hazırlayan kimseleri takdir, hatta takdis etmiştir. Fakat ne kadar elim bir hakikattir ki bu adamlardan bir takımları mücahede-i milliyeden sonra inkılâbın tekâmülü. Milli istihsalin tahakkuku yolunda yardım vazifelerini ifaya devam edecek yerde, cumhuriyet inkılâbımızın ruhu olan Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya düşman kesilmiş, kendi menfaat ve mevkilerini temin etmek için suikastlar ile onun vücudunu
izaleye çalışacak kadar ileriye bile gitmiştir.” Sözleriyle durumun Türk basınında nasıl algılandığını ortaya koymaktadır.
Böylece İttihat ve Terakki Partisi veya İttihatçılıkla özdeşleşen Hürriyet
Bayramları’na bakış iyiden iyiye farklılaştı. Hürriyet Bayramları 1935 yılına kadar her yıl kutlanmaya devam etti. Bu tarihten sonra milli bayramların bir kanunla belirlenmesiyle resmi bayram niteliğini kaybetti.
2. Bağımsızlık Yolunda Son Adım: Lozan ve Lozan Sulh Bayramları
Türkiye, Ulusal Kurtuluş Savaşımı sonrasında Batılı güçlerle eşit şartlarda
oturduğu Lozan masasından önemli kazanımlarla döndü. Batılı güçlere karşı
verilen kurtuluş mücadelesinin, Mudanya Mütarekesi ve Lozan Antlaşmalarıyla
sonlandırılması Türkiye Cumhuriyeti’nin en anlamlı günlerinden biridir. Mustafa
Kemal, Lozan Antlaşması’nın yıl dönümlerinden birinde kendisini ziyarete gelen
İstanbul Üniversitesi Talebe Cemiyeti Heyetine aşağıdaki konuşmayı yaparak,
konunun önemine dikkat çekmiştir.
‘‘Lozan antlaşması, Türk tarihinde bir dönüm noktasıdır. Türk milletli için siyasal
bir zafer oluşturan bu antlaşmanın Osmanlı tarihinde eşi yoktur. Milletimiz bununla hakkıyla övünebilir ve Türk milleti yüksek bir eseri olan bu antlaşmanın yüksek kıymetini bilmesi gereken gençliğine bunu geçmişte kararlaştırılmış antlaşmalarla karşılaştırmasını önermelidir. Bu nedenle Lozan görüşmelerinde her türlü siyasal mücadelelere göğüs vererek sonucu elde etmede büyük bir anlayışlılık göstermiş olan İsmet Paşa’yı yücelterek anmak görevimdir… Gençliğin gerçek gösterişinden pek duygulandım. Lozan antlaşması imza
gününün milli bayram olarak kabul edilmesi uygundur’’6.
Lozan Antlaşması ile İtilaf Devletleriyle olan ilişkiler yeniden düzenlenirken, Türkiye’nin bağımsız bir devlet olduğu uluslararası arenada kabul edildi. Bernard Lewis’in söylemiyle; “Uzun süreden beri aşağılık ve kölelik sembolü olarak kızılan Kapitülasyonlar tüm sonuçlarıyla kaldırıldı”7. Batılı Güçler Misak-ı Millîyi büyük ölçüde kabul etmek zorunda kaldılar.
Elbette Lozan’da çözümlenemeyen meselelerde vardı; ancak sözünü ettiğimiz iki maddenin bile kabul edilmesi büyük bir önem taşımaktadır.
İsmet İnönü önderliğinde Lozan’a giden heyetin dokuz ay süren yoğun
çabaları sonrasında 17 Temmuz’da konferansın gidişi netleşti. İsmet İnönü,
Atatürk’e hemen durumu bildirerek bir cevap istedi. İnönü’nün üç gün süren
bekleyişi Atatürk’ün telgrafıyla yerini sevince bıraktı.
‘‘Elde ettiğiniz başarıyı en sıcak ve en içten duygularımızla tebrik etmek için
antlaşmanın usulüne göre imza edildiğinin bildirilmesini bekliyoruz, kardeşim.’’
Ankara’nın gözü kulağı Lozan’dan gelecek haberlerdeydi. Bu haberi İsmet
İnönü, Lozan’dan gönderdiği tarihi telgrafla Ankara’ya duyurdu. Telgrafta
barış antlaşmasının 24 Temmuz günü öğleden sonra yapılacağı bildirilmekteydi ve haber hızla Anadolu’ya yayıldı.
17 Temmuz günü Meclisten tüm Türkiye’ye resmi bir tebliğ yayımlandı.
Anadolu ajansı gururla bildiriyordu: “Baş delegemiz İsmet Paşa hazretlerinden gelen telgraf namede… Milli menfaatlerimize zararlı olmayacak, iktisadi bağımsızlığımızı ihlal etmeyecek makbul bir şekilde sonuçlandırıldığı...”8 Metnin birkaç güne kadar imzalanacağı bildirildi.
Lozan’a giden heyetten gelen haberler basın aracılığıyla halka duyuruluyordu. İsmet Bey’in başarılı görüşmeleri halkta heyecanları artırıyordu. Gazeteler ana sayfalarından analiz yazılarla durumu anlatırken arkada sayfalarda Lozan, karikatür çizerlerinin kaleminden gözlere hitap ederek adeta halkın psikoloji ve tansiyonu yansıtılıyordu.
Kimi zaman İsmet İnönü, diğer yabancı temsilcilerle müsabakaya çıkan kaslı, dev bir pehlivana benzetilirken kimi zaman kör ebe oyununda barışı oynayan bir aktör olarak karşımıza çıkıyor. Görüşmeler uzadıkça halkın barış konusundaki sabırsızlıkları da yine karikatürlerle ortaya dökülüyor.
Örneğin: Lozan trenini bekleyen iki kişi arasında şu konuşmalara yer veriliyor.
-Ya hu Lozan’dan gelen trenleri bekleye bekleye ayaklarıma kara sular inecek. Harp mi olacak sulh mu? Olacaksa olsun da biz de yapacağımızı ona göre bilsek.
-Nafile bekliyorsun azizim, ne sulhun olacağı var ne harbin. Avrupalıların
maksadını anlayamadın mı? Vakit kazanıp bizim dâhili tefrikaya uğramamızı bekliyorlar ve
o zaman dilediklerini bize kabul ettireceklerini zannediyorlar9.
Lozan, bağımsızlığın sembolü olmuştu. Bu önemli antlaşma için İngiltere’nin
en önemli gazetelerinden Times, Türkleri kutluyor ve çabalarının önemini vurgulayan yazılar yayımlıyordu.
Yayımlanan bir makale Lozan’da Türklerin elde ettiği başarılar şöyle
dillendiriliyordu; “Lozan konferansı nihayet sona yaklaştı. Müttefiklerle Türkler arasındaki son mücadelede bitti ve anlaşma yapıldı… Batı ile Türkiye arasında yeni bir ilişki şekli oluşmaktadır. Artık eski günler geçmiştir.
Türk memleketlerinde ayrıcalıklar ve sultanlar devri kapanmıştır. Jön Türkler tarafından vaktiyle uygulanan Meşrutiyet, bu durumda pek az değişiklik yapmıştı. Şimdi yapılan değişiklik ise çok büyüktür. Lozan konferansında gelişen
durumlarla Türkiye büyük devletlerle aynı ayak üzerinde konuşmuştur…
Bu konferansta Türkiye, tam egemenlik ve bağımsızlık noktasında ısrar etmiştir.
Artık bu devlet kendi başına yürümeyi istemektedir…”10.
Makalenin devamında ise Lozan’da masaya oturan Türkiye’nin eski Türkiye ile çok farklı olduğu artık yeni bir Türkiye’nin oluştuğu vurgulanıyordu. Mustafa Kemal’in tam da istediği buydu; Batı’nın Doğu’ya bakışını ve onu algılayışını kökten değiştirmek. Yaklaşık 3 yıl süren bağımsızlık mücadelesi, Anadolu halkının barışa olan özlemini artırmış, Çok değil kısa bir zaman önce kendi yurtlarında derin bir nefes alabilmek ve özgürce yaşayabilmek bir hayal iken artık o hayali gerçekleştirmeye bir adım daha yaklaşılmıştı.
1923 yılında, 23 Temmuz Hürriyet Bayramı İstanbul’da kutlanırken Ankara daha sönük geçti; çünkü aynı tarihlerde Ankara’nın gözü kulağı Lozan’dan gelecek haberlerdeydi. Lozan antlaşması ile Batılı devletlerle olan ilişkiler yeniden düzenlenirken, Türkiye’nin bağımsız bir devlet olduğu milletlerarası arenada kabul edildi. Bu tarihi haberi İsmet İnönü Lozan’dan gönderdiği tarihi telgrafla Ankara’ya duyurdu. Telgrafta barış antlaşmasının 24 Temmuz günü öğleden sonra yapılacağı bildirilmektedir. Haber Anadolu’ya hızla yayılır.
1923 yılının 24 Temmuz günü gazeteler barış haberini süslü sütunlarla
duyurur. ‘’Bugün Sulh Bayramıdır.’’ manşetiyle yayımlanan Tercüman-ı Ahval’de
Lozan kahramanlarının resimlerine yer verildi11. Aynı gün Ankara da yüz bir pare top atışı yapıldıktan sonra mecliste bir tören düzenlendi. Mecliste milletvekilleri heyecan içindeydi. Nihayet rahat bir nefes alınacaktı. İstanbul basını da Lozan zaferini kutlayan yazılar yayımlar. Tevhid-i Efkâr Gazetesi haberi, “Bugün sulh bayramı: hakiki halas(kurtuluş) ve istiklal bayramıdır” diyerek tam sayfa süslü baskılarla duyurdu12. İleri Gazetesi ‘’Tarihimizde İki Temmuz’’ olarak yayımladığı bir yazıda 1920 ile 1923 Temmuzlarını karşılaştırmaktadır13. Bilindiği gibi 1920 Temmuz’unda Sevr, Osmanlı’nın önüne koyulmuş ve imzalaması istenmiştir. Fakat tarih tekerrür eder ve aynı masaya bu kez eşit şartlarda oturan Türkiye Devleti’dir.
İstanbul ÜniversitesindeLozan Günü Kutlamaları.,
Bu tarihten sonra Lozan’da kazanılan başarılar her yıldönümünde yurt
genelinde törenlerle kutlanmaya başladı. 23 Temmuz 1924’te ‘’Türk milletinin boynuna geçirilmek istenen esaret zincirlerinin kırıldığı gün’’ olarak duyuruldu14. Katlanılan onca sıkıntının ardından Anadolu artık rahat bir nefes almaktaydı. Çünkü Lozan, Anadolu için özgürlüğü temsil ediyordu. Kutlamalar her yıl bir öncekinden renkli görüntülere sahne oldu. ‘’Sulh Bayramı’’ adıyla kutlanmaya başlanan Lozan Günleri’nde her yer tatil edildi. Gazeteler o günlerde cıvıl cıvıldı. Özgürlüğü simgeleyen karikatürler, hatta şiirler. Sütunların neredeyse tamamı bu anlamlı gün için ayrılmaktaydı.
Ayrıca Lozan Günü’nün 23 ve 24 Temmuz olmak üzere iki günde de kutlandığı
görülmektedir. Her ne kadar ulusal bir bayram olmasa da resmi makamlar ve halkın birlikte kutlamaya özen gösterdiği günlerdir. Gazete manşetlerinden de anlaşılacağı gibi Lozan Antlaşması’nın yıldönümleri bayram günü olarak kabul edilmektedir15.
Lozan’da elde edilen başarı tam anlamıyla Türkler için bir başarıydı. Bu nedenle
halkın gözünde adeta bir savaş kazanılmış gibi görülmektedir. Makalenin ilerleyen bölümlerinde de Lozan Antlaşmasının yıldönümünü ifade etmek için zaman zaman Lozan Sulh Günü ya da Lozan Sulh Bayramı şeklinde bir söylem benimsenmiştir.
1925 yılında Lozan’ın önemi basın yoluyla halka anlatılmaya devam
eder. Cumhuriyet Gazetesi ‘’Sulh Bayramı Şerefine’’ adlı bir şiiri baş sayfadan
okuyucularıyla paylaştı. Gün baş sayfanın tamamı Lozan Sulh Günü için ayrılmıştı:
Büyük Müncimizin Huzuru Dehasında
Deha türkün kılıcından saçarak berrak celal,
Çık salın gök de, zafer silahıdır ey şanlı hilal,
Şimale sal, teş’edün ervahı dağılsın şu zilal,
Kalmasın teşne göklerde ne hasret ne malul,
Azim ve imanla kazandık, yaşasın istiklal!
Yüksel ey sancağımız, can sana her lahza feda,
Geç semahı, eriş taa geriye kıl hamd-ü hüde
Arşın etrafını sarsında gazad-u şüheda,
Bir ağızdan edelim şevk-ü meserretle nida,
Cevher-i canla kazandık, yaşasın istiklal!
Kim demiş sevk-i tesadüftür olan yaramız,
Bilakis hep feleğin rahmanıdır işlerimiz,
Irkımın maha-sı dehasıydı, evet rehberimiz!
Yendi her müşkülü, zabitlerimiz, askerlerimiz:
Nur-u irfanla kazandık, yaşasın istiklal!
İzmir; Fuad Hulusi16
1927 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi Talebe Cemiyeti, Lozan Günü
çerçevesinde Fakülte’nin konferans salonunda düzenlenen törende konuşan fakülte hocalarından Reşat Bey, Lozan’ın hukuk-u düvel yani devletler genel hukukundaki yeri üzerine bir konuşma yaptı. Törene çeşitli fakültelerden pek çok hoca ve öğrenci de katıldı. Lozan Sulh Bayramı’nı her yıl törenlerle kutlamayı geleneksel hale getiren İstanbul Üniversitesi Talebe Cemiyeti tarafından aynı yıl Lozan Sulh Bayramı anısına çeşitli kartpostallar bastırıldı. Bu kartpostallarda Mustafa Kemal ve Lozan heyetinin çeşitli resimlerine yer verilmekteydi. Cemiyet törende yapılan konuşmaları da bastırma konusunda bir karar aldı17. Sulh Bayramı’nın beşinci yıl dönümünde de Darül-Hukuk Fakültesi’nde bir tören yapıldı ve bir önceki yıllardan daha parlak şekilde kutlandı. Cumhuriyet Gazetesi kutlama haberini ertesi gün manşetten verdi:
‘’Gençlik ve Halk Lozan Zaferini Muazzam Tezahürle Tesid ve Bize Zafer
Kazandıranları Minnet ve Şükranla Yâd Edildi.’’
24 Temmuz günü İstanbul Üniversitesi’nin salonunda yapılan törene
her yaştan izleyici katıldı. Gönüllü öğrenciler salonun her yerini bayraklarla donattılar.
Törenin saat ikide yapılacağı önceden duyurulmasına rağmen halk erkenden
sıraları doldurdu. 13.30 itibariyle oturulacak yer kalmamıştı. Durmadan Tezahüratlar ve marşlar çalınıp söyleniyordu. Bu sıcak yaz ayında buram buram terleyen izleyiciler, sıcağa aldırmadan töreni sonuna kadar izlemekte direttiler. Öyle ya! Bağımsızlığın onaylandığı bugünün Türkiye’de ne kadar coşkuyla kutlandığı herkese gösterilmeliydi.
Törene Reisi Cumhur Kâtib-i Umumiyesi (Genel Sekreter) Tevfik Bey, İçişleri
Bakanı Şükrü Kaya ve Fırka Müftüsü Hakkı Şinasi Bey, Kars Milletvekili Ağaoğlu
Ahmet Beyler katıldılar. Okunan İstiklal Marşı’nın ardından açılış konuşmasını
yapmak üzere Talebe Cemiyeti Başkanı Munip Hayri Bey kürsüye geldi ve kalabalığı coşturan ateşli konuşmasına başladı:
‘’Aziz vatandaşlar, geldiğiniz için sizlere teşekkür etmeyeceğiz. Çünkü kıymetli
huzurlarınızla şereflendirdiğiniz bu merasim uzun senelerdeki cümle hatıratın tesbit edildiği elim bir felaketten, bas-ü madelmevd (diriliş) Cümlesiyle sıyrılan kahraman Türk milletinin ulu gayesinin fazla bir inkişaf safhasıdır ki onu tesid (kutlamak) için yapılan merasime içten gelen bir arzu ile iştirak etmek her Türk vatandaşının mühim vazifesidir. Lozan muahedesi işte bize böyle bir vatan temin eyledi. Onu nasıl tesid etmeyelim. Türk tarihine kazandırdığı bu siyasi zafer muhterem ismet paşa hazretlerine gençliğin şükran hislerini bu vesileyle iblağ
ediyorum”18.
Bu dönemde Lozan Sulh Bayramları’na daha çok devrimci kadronun önem
verdiği görülürken Abdülhamid İstibdadı’nın yıkılışını ve Meşrutiyeti temsil eden
Hürriyet Bayramları ise eskiyi temsil ettiği için üzerinde durulmayan bir gün
olarak zihinlerde yer etmeye başladı. Hürriyet Bayramları 1935’e kadar düzenli
olarak kutlansa da19 1923’ten itibaren her yıl dönümünde Hürriyet Bayramı ile 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı arasında bir fark olmadığı ve bu günlerin birbirlerini tamamlayan özellikleri olduğu vurgulanmaya devam edilmiştir.
‘’Türk milleti en çetin savaşlardan sonra 23 Temmuz’da noksan kalan inkılâbı
tamamlamış ve cebbar (zorba) bir saltanatı def ederek onun yerine istiklali, hâkimiyet-i Milliye’yi cumhuriyet ederek kurmuş ve ilan etmiştir. Gözlerimizi biraz maziye çevirip ufak bir mukayese yaparsak 23 Temmuz 1908’ de atılan adımla 29 Ekim 1923’te elde edilen gayenin arasında küçük seneler içine sokuşmuş hazin bir tarih safhası görürüz.
23 Temmuzda milletimiz elindeki zincirleri kırmış fakat ayağındaki onu azade bırakmayan zincirleri koparıp atmamıştı. Fakat nihayet bu zincirler 29 Ekim 1923’te koparıldı.’’20
2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder