PKK’NIN BÖLGESEL TERÖR AĞI YAPILANMASI BÖLÜM 4
KOLLAR ARASI GEÇİŞKENLİK
Örgütün alt kademeleri ve sıradan militanlar arasında da geçişkenlik söz konusudur. Özellikle PKK’nın İran kolu PJAK, 2011 yılında İran, Suriye Rejimi ve PKK’nın yaptığı bir anlaşma neticesinde İran’da yürüttüğü askeri operasyonları bir kenara bırakıp, güçlerini Suriye’ye yönlendirmiştir. ikiyüzden fazla PKK militanının YPG saflarında savaşmaları amacıyla Suriye’ye aktarıldığı belirtilmektedir.73 “ABD Hazine Bakanlığı PJAK’ın 2004 yılında aleni bir şekilde KONGRA-GEL tarafından, grubu İranlı Kürtlere daha cazip göstermek amacıyla kurulduğunu belirtmiştir. Raporda ayrıca Nisan 2008 itibarı ile KONGRA-GEL’in hala PJAK’ın üst düzey liderlerini ve 40 kişilik merkez komitesini seçtiği ve atadığı ifade edilmiştir.74
PYD/YPG varlığında olduğu gibi, PJAK içerisinde görev alan kişilerin profilleri yakından incelendiğinde de PJAK’ın bir PKK uzantısı olduğu açıkça görülür.
Abdül Rahman Haci Ahmedi PJAK’ın başına geçmeden önce PKK ile çalıştığı bilinmektedir. PJAK’ın koordinasyon komitesi başkanı İhsan Varya da daha önce PKK’nin bölge sorumlularındandı. Mayıs 2006 yılında ölene dek PJAK’ın başındaki isim olan Akif Zagros önemli bir PKK militanıydı.
PJAK’ın kadın kolu olan Doğu Kürdistan Kadın Birliği’nin (YJRK) başındaki isim olan Gülistan Doğan eski bir PKK üyesiydi. PJAK lideri Ahmedi PKK ve PJAK bağlantısı kendisine sorulduğunda bu yakınlığı gizlememektedir.
2006 yılı Haziran ayında Yunan Eleftherotypia gazetesine konuşan Ahmedi “aynı çekirdeğe sahip… kardeş partileriz. Birbirimizi destekliyoruz” dedi. PJAK’ın PKK tarafından kurulduğunu örgüt liderlerinden Cemil Bayık da açıkça söylemiştir.”75
Daha önce de ifade edildiği gibi kollar arasındaki bu geçişkenlik bugün de devam etmektedir. 31 yaşındaki kadın bir militan rahatlıkla Kandil’den Suriye’nin
kuzeydoğusuna gelebilmekte, PYD saflarında savaşırken PKK ideolojisine bağlılığını ifade edebilmektedir.76 Suriye’nin kuzeyinde bazı Kürt gençleri
“… 29 yaşında, PKK savaşçısı kadın Kürtçe öğretmeni Vian’dan ilham aldılar” ve örgüte yakınlaştılar.77 Suriye’de kızı PKK’ya katılan bir anne kızını örgüte
götüren kişinin bir YPG militanı olduğunu belirtmektedir.78 2015 yılında PKK kamplarını ziyaret eden Batılı bir gazeteci “Buraya gelince daha net anlaşılıyor ki YPG ve PKK arasında isimleri dışında neredeyse hiçbir fark yok. Suriyeli bir savaşçı olan Brusk, Irak’taki PKK’ya katılmadan önce YPG saflarında savaşmış ve kısa süre içerisnde de Suriye’ye geri gönderilecek. [Brusk] Suriye’deki Kürt güçlerinin PKK lideri Öcalan’ın izinden gittiklerini söylüyor.”79 Tekrar etmek gerekir ki buradaki durum aynı kişiden ilham alan fakat farklı amaçlara sahip olan farklı grupların var olması değildir. Bir YPG militanı, YPG, PYD ve PKK ilişkilerine dair “hepsi PKK, fakat farklı kolları. Bazen PKK’lıyım, bazen PJAK’lıyım ve bazen de YPG’liyim. Pek fark etmiyor. Hepsi de PKK üyesi” ifadelerini kullanmaktadır.80 PYD, YPG ve PKK bir ve aynı görüldüğü için Ayn el-Arab’da öldürülen bir teröristin ailesi çocuklarını Öcalan’ın ideolojisi ile, sadece Suriye Kürtlerine değil bütün Kürtlere faydalı olsun diye yetiştirdiklerini söylemektedir.81
Militanların stratejik ve operasyonel önceliklere göre PKK kolları arasında bu şekilde aktarılması militanların kendi iradeleri ile olmamaktadır. Bu daha çok tek merkezden, yani Kandil Dağları’ndaki PKK karargahlarından yönetilen, örgütün terör ağı yapılanmasına dayanarak yürüttüğü yeni bir silahlı mücadele stratejisidir.82 Bu gerçek Self ve Ferris’in PKK’nın uzantıları tarafından çatışmalar esnasındaki can kayıplarına dair bildirilen verilere dayalı
olarak yapmış oldukları çalışmadan da anlaşılmaktadır:
…PKK ve ona bağlı kadrolar arasında oldukça az farklılık vardır çünkü bir savaşçı sürekli bir birimden diğerine aktarılır ve bu şekilde örgütün stratejik
ihtiyaçları karşılanır. PKK’nın kendisine bağlı örgütler ile olan ilişkisi yalnızca bölgedeki bu kardeş örgütlerin doğuşuna destek vermiş olması değil, birbirinden
güçlükle ayırt edilebilen bu birimleri doğrudan yöneten ve kontrol eden ayrılmaz bir stratejik liderlik organı olmasıdır. Suriye ve İran çatışmaları farklı çatışmalar olmayıp, PKK’nın da açık bir şekilde içinde yer aldığı, Kürtlerin özerklik kazanmasına yönelik ortak bir bölgesel kampanya içerisindeki farklı askeri cepheleri temsil etmektedirler. Aldatmacalı üç kabuk oyunu gibi, PKK’nın Kandil’deki lideri örgütün gerçek mahiyetini gizlemek ve uluslarası arenada terörist damgası yememek için üyelerinin yerini, bağlı örgütler ve cepheler içinde değiştirmektedir. Bu bağlamda, gerçek anlamda PKK’nın uzantıları
yoktur; aynı kişiler, aynı lider, aynı ideoloji ve aynı terör geçmişine sahip üç cephe ve bu cephelere verilmiş üç farklı isim vardır.83
Bu kollara ayrılmış sistemi bir arada tutan ve PKK adına militanların cepheler arasındaki hareketini düzenleyen, daha önce de belirtildiği gibi, Kandil’deki
PKK liderinin temsil ettiği gizli örgütsel ve operasyonel birliktir. Siyasi, stratejik ve operasyonel kararlar Kandil veya İmralı’daki lider tarafından alınmakta ve bu kararlar PKK’nın saha kadroları tarafından Suriye veya başka yerlerde uygulanmaktadır.84 Kuzey Irak’taki petrol yataklarının korunması görevinin Esad rejiminin elinden PYD’nin eline geçmesi, PKK’nın PYD girişimleri üzerinde söz sahibi olduğunun en önemli kanıtlarından biridir. Eylül 2012’de, PKK ile Suriye Ham Petrol ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı’nın bir araya gelerek yaptığı toplantıda PKK, Kürt Bölgesindeki petrol yataklarını koruma yetkisinin kendisine devredilmesini talep etmiştir. Koruma ve kontrol yetkisi PKK/PYD’ye verilmiştir çünkü PKK, rejimi, kontol hakkı kendisine verilmezse, Kürt Bölgesindeki petrol yataklarına saldırmakla tehdit etmiştir.85
Böylelikle PKK, topraklarında Kürt nüfus barındıran Irak, İran, Suriye ve Türkiye gibi ülkelerde hakimiyeti elinde tutmak için terör ağı yapılanma sistemi
yaratmıştır. Bu model PKK’nın, Öcalan’ın 1999’da yakalanmasından sonra benimsediği bir stratejidir. Yeni ideolojik fikirleri ve politika hedefleri
doğrultusunda, PKK Türkiye sınırlarını aşarak bölgedeki Kürt halkın tamamının içinde yer aldığı birleşik/konfedere bir mücadele oluşturmak için kolları
sıvamıştır. PKK’nın bu bölgesel kaygısının bir sonucu olarak PYD, PKK ile örtüşen organik, stratejik ve operasyonel bağlantıları ile Suriye kolu olarak
ortaya çıkmıştır. PKK ve radikal Türk solunun bölgedeki silahlı mücadele konusunda giderek artan birliktelik ve işbirliği, PKK’nın yeni terör yapılanması
stratejisinin bir diğer yüzüdür.
PKK’NIN TÜRKİYE KOLLARI
Bu durum, PKK’nın yeni terör yapılanması stratejisinde Türkiye’yi unuttuğu anlamına gelmez. Türkiye’deki en önemli uzantısı 2016 yılındaki Ankara ve İstanbul saldırıları da dahil olmak üzere çok sayıda terör eylemine imza atan TAK’tır (Teyrebazen Azadiya Kurdistan). Normalde PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmeyen bir gözlemciye göre bile TAK “görünüşte bağımsız, fakat aslında PKK bağlantılı bir Kürt gruptur.”86
PKK’yı TAK’ın sivillere yönelik eylemlerinden aklamak amacıyla ikisi arasındaki bağ inkar edilmeye çalışılsa da, yabancı gözlemciler açık bir şekilde
“PKK’nın, kendi hakimiyet alanı içinde hiçbir rakip örgütün faaliyet göstermesine izin vermediğini, yurt dışına kaçmış olsalar dahi örgütten ayrılanları
öldürdüğünü, [bu durumda] TAK’ın kesinlikle PKK’dan bağımsız olmadığını ve büyük olasılıkla doğrudan (Fehman) Hüseyin (Bahoz Erdal) tarafından
yönetildiğini”87 öne sürmektedir. En önemlisi, Ankara’da 17 Şubat 2016’da gerçekleştirilen terör saldırısından da anlaşılacağı gibi TAK, Türkiye’de gerçekleştirdiği eylemlerde PKK’nın Suriye kökenli elemanlarını kullanmaktadır.
“…PKK’nın farklı kollarında –Suriye’de PYD/YPG, İran’da Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK)- görev verdiği elemanlar aslında farklı flamalar altında faaliyet gösteren aynı kişilerdir.” 88
Ancak, PKK’nın Türkiye uzantısı yalnızca TAK değildir. PKK şu an sadece kendisine organik olarak bağlı olan kolları PYD, TAK, YPG ve PJAK için
değil, DHKP-C ve MLKP gibi tür radikal sol terör grupları için de bir şemsiye örgüt konumundadır. PKK ve bu aşırı sol grupların zaman zaman çatışmalı
ve uzun süredir devam eden fırtınalı bir yol arkadaşlıkları vardır. PKK militanlarını (özellikle Ankara’da) devrimci sol gruplardan sağlamakla kalmayıp
Türk devrimci solunun söyleminden de büyük ölçüde yararlanmıştır; bu etkileşim, grupların oluşturulması sürecinde önemli bir rol oynamıştır.89
1970’lerden beri PKK ve birçok radikal sol grup Kürdistan’ın özgürleşmesi, Türkiye’de kapitalizmin yıkılması, işçilerin, köylülerin ve entelektüellerin
ittifakıyla Marksist-Leninist ilkelere dayalı bir rejim kurulması fikirlerini içeren ideolojik bir program sunmuş ve destek görmüştür.90 1970-1980 arasındaki
ilk dönemde Kürdistan İşçi Partisi (KİP), Kürdistan Ulusal Kurtuluşları (KUK), Rizgarî ve ondan ayrılanların oluşturduğu Ala Rizgarî gibi sol fraksiyonlar
ile Türkiye Kürdistan Sosyalist Partisi (TKSP) ve PKK da Türkiye Kürdistan Demokratik Partisi’nin (TKDP) yönetimini ele geçirmek için yarışıyorlardı.
91 PKK, diğer sol ve Kürt fraksiyonlara karşı savaş ilan etti ve 1980’lerde başarıya ulaştı.92 Adı geçen diğer grupların siyasi alanda yasal zeminleri
olmasına karşın, PKK’nın çekirdek kadrosu bu tarz Kürt oluşumlarda yer almadığı gibi kendilerine ait yasal bir oluşum kurma çabasına da girmedi.
PKK, daha çok, Türkiye’deki devrimci sol gruplar ile yakın bağlantı içinde olan Ankara Yüksek Öğretim Derneği’nde (ADYÖD) etkin rol oynadı. Başka
bir deyişle, PKK Kürt siyasi akımından doğmadı; başından beri kendini uç noktalara konumlandırdı.93
PKK’nın ADYÖD içindeki çekirdek yapısı, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) ve Türkiye Halk Kurtuluş Cephesi (THKP-C) benzeri siyasi-askeri bir yapıydı. ADYÖD lideri Öcalan biliçli bir şekilde THKP-C ve THKP-C liderleri ile yakınlaştı.94 PKK ve diğer radikal sol gruplar 1980’lerde bazı birleşik siyasi ve askeri cepheler oluşturarak işbirliğine gittiler. Örneğin, PKK, Devrimci Yol (Dev Yol), Türkiye Komünist Emek Partisi (TKEP), Türkiye Emekçi Partisi (TEP), Devrimci Savaş, THKP-C/Acilciler, Sosyalist Vatan Partisi (SVP) ve Türkiye Komünist Partisi/İşçinin Sesi (TKP/İS) 1982 yılında biraraya gelerek Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesini oluşturdular. Bu girişimlerinden sonra PKK Türkiye’de 1990’larda yeni yeni ortaya çıkmakta olan radikal laik sol gruplara yöneldi. 1990’ların ortasında Devrimci Halk Kurtuluş Partisi Cephesi (DHKP-C) ve Marksist Leninist Komunist Parti (MLKP) ile ittifak kurdu. Temsilcisi yakın zamanlara kadar Türkiye dışında bulunan ve Türkiye’deki tüm şiddet eğilimli Marksist grupların şemsiye örgütü
olan DHKP-C ‘nin geçmişi, İngiliz ve Kanadalı radar teknisyenlerinin Sinop’ta denetleme görevlerini ifa ederken kaçırılmasına kadar uzanmaktadır.
95 1996 yılında, PKK ve DHKP-C Karadeniz Bölgesi’ndeki hakimiyetlerini artırmak için askeri ve siyasi bir cephe oluşturmak üzere bir işbirliği protokolü
imzaladı. Protokole göre, DHKP-C, kendisinin de silahlanması şartıyla, PKK’nın Karadeniz Bölgesi’nde yeni üsler kurmasına izin veriyordu.96
Ancak, DHKP-C, PKK’yı ÖDP [Özgürlük ve Dayanışma Partisi] gibi sözde “yenilikçi partilerle” işbirliği yapmakla suçluyordu.97 1998 yılında PKK,
DHKP-C ile imzaladığı protokolü feshetti. O günlerde Marksist ve Leninist askeri cepheden Devrimci Halk Partisi (DHP) ve Türkiye Devrim Partisi
(TDP) PKK ile yakın bir işbirliğine girdi. Bu yeni ittifak platformuna Devrimci Birleşik Güçler (DBG) ismi verildi; platformun askeri kanadını ise
Ordu, Giresun ve Tokat illerinin güneyinde yer alan dağlık bölge de dahil olmak üzere Karadeniz sahil şeridinde faaliyet gösteren Birleşik Kuvvetler
oluşturuyordu.
PKK ve sol ortakları arasındaki ittifak sadece siyasi amaçlara dayanmıyordu; bir çok radikal sol grup gerilla taktiğini PKK’nın askeri kanadından öğreniyordu. DHKP-C‘nin de, ADYÖD/PKK’nın da yetkilileri 1974 yılında Filistin Bekaa Vadisi’ndeki kamplarda beraber eğitim almıştı. DHKP-C’nin ve MLKP’nin mevcut operasyonel seviyesi büyük ölçüde PKK’nın doktrininden etkilenmiştir. 1984 yılında kökeni THKO’ya dayanan Mücadele Birlik/ Emeğin Birliği Platformu’na PKK’ya katıldı ve bu oluşum ile birlikle SVP dahil olmak üzere Türk solunun silahlı kanadından PKK’ya katılım arttı.
DEAŞ’ın Kobani’ye düzenlediği saldırı, PKK ile onun radikal solcu yoldaşları arasındaki bağlantıyı yepyeni bir seviyeye taşıdı. Yüzlerce MLKP ve DHKP-C militanı Kobani’ye akın ettiler ve bölgeden DEAŞ’ı çıkardıktan sonra PKK ile eğitime başladılar. Radikal sol örgütlere ait bazı eylemlerden uzantı pozisyonunu gönüllü olarak kabul ettikleri kolaylıkla anlaşılabilir. Örneğin, MLKP’nin halihazırdaki genel sekreteri Kerim Gökdeniz, örgüte yakın olan Markist Teori isimli derginin 2016 yılına ait son sayısında, MLKP ve onun askeri kanadı, ‘Fakir ve Ezilenlerin Silahlı Kuvvetleri’nin (FESK) Suriye’de YPG ile Rojava savaşına dahil olduklarını söylemiştir. Gökdeniz ayrıca, MLKP’nin hem Türk hem de Kürt emekçi sınıfının/proletaryanın partisi olduğunu vurgulamıştır. MLKP Türkiye ve Suriye topraklarında PKK’nın önemli bir ortağıdır. MLKP’nin Beşinci Kongresinde örgütün özellikle Rojova olaylarıyla ilgilenen Kürdistan Şehir Yapılanması yeniden düzenlendi. Karadeniz’e göre, MLKP ve silahlı kanadı olan FESK Rojava ve Sincar Dağlarında devrimci bir misyon gütmektedir. Öte yandan, Mart 2016’da, yaklaşık on kadar yasadışı Marksist ve Leninist solcu örgüt, Türkiye’ye karşı Halkların Birleşik Devrimci Hareketi (PURM) adı altında ittifaklar kurdular. Bu Birleşik Cephe, PKK’lı Duran Kalkan tarafından ilan edildi. Halkların Birleşik Devrimci Hareketi (PURM) Türk Hükümetini devirmeyi amaçlamakta ve Türkiye Komünist Emek Partisi/Leninist (TKEP/L), Türkiye Komünist Partisi/ Marksist-Leninist (TKP/ML) , Devrimci Karargah (DK), Kürt İşçi Partisi (PKK), Maocu Komünist Party (MKP), Marksist-Leninist Komünist Parti (MLKP), Türkiye Halk Kurtuluş Cephesi/Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birimi (THKP-C/ MLSPB), Devrimci Komünist Parti (DKP), Devrimci Komünist Birliği (TİKB) ve Devrimci
Emekçi Sınıfları/Proletaryası Koordinasyonu’ndan oluşmaktadır. Devrimci Karargah (DK) ise 2005 yılında Orhan Yılmazkaya tarafından Marksist- Leninist fikirler üzerine faaliyete geçirildi. Orhan Yılmazkaya radikal solcu bir geçmişe sahipti ve siyasi hayatına 1994’te kapatılan Sosyalist İşçi Partisi (SİP)’nde başlamıştı. Ardından da komünizm taraftarı ve milliyetçi Kürt Siyasi platformu olan Bedrettin Hareketi’ne katıldı. Yılmazkaya, 2002 yılından 2009’a kadar PKK’nın Irak ve İran’daki askeri kamplarında eğitim aldı. Yılmazkaya’nın 2009 yılında öldürülmesinin ardından DK ‘Orhan Yılmazkaya Taburu’’nun partinin askeri kanadını oluşturacağını ilan etti. Bu tabur günümüzde BÖG/PURM çatısı altında Suriye’de savaşmaktadır. Tüm bu, PKK’ya göre daha küçük gruplar için özellikle ‘Rojava devrimi’ söyleminin ortaya çıkmasına neden olan DEAŞ’ın Kobani saldırısı sonrası PKK’nın yanında yer almak ve Suriye’de birlikte hareket etmek önem kazanmıştır.
Bacon’un da söylediği gibi, terör örgütleri arasında ittifaklar zor olsa da, özellikle 1970 ve 80’lerde Filistin Halk Kurtuluş Cephesinde veya 11 Eylül Saldırıları sonrası El-Kaide’de olduğu gibi, ender durumlarda bu tür büyük terör örgütleriyle ittifak kurmak çok avantajlı olabilir. Bu tür büyük bir dalga (ulusaşırı bir söylem, bir ideoloji ve başarı) yakalamış terör örgütlerine katılım daha küçük örgütlere ‘itibar’ ve ‘prestij’ sağlar, örgütsel yeteneklerini arttırır.98 ‘Rojava devrimi’ söylemiyle böyle bir havaya sokulan PKK da kendisine aynı ideolojik havuzdan gelen daha küçük ölçekli terör örgütleri kendisine çekebilmiş, yeni uzantılar edinebilmiştir. Yukarıda bahsedilen Kobani’deki aşırı-sol gruplar, Enternasyonalist Özgürlük Taburu (IFB) adı altında da görünürlük kazanmıştır. Radikal solcu IFB, PKK’nın Suriye uzantısı YPG ile birlikte DEAŞ’a karşı savaşan Suriyeli olmayan silahlı bir yapıdır. IFB’nin yapısına baktığımızda, Türkiye kökenli solcu terör gruplarının örgüt içinde baskın bir rol oynamak için mücadele içerisinde oldukları görülmektedir. IFB, Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP), Türkiye Komünist Partisi/ Marksist-Leninist (TKP/ML) ve onun askeri kanadı Türkiye İşçi ve Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO), Devrimci Komünist Parti (DKP), Marksist–Leninist Silahlı Propaganda Birimi –Devrimci Cephe (MLSBP-DC), Türkiye Devrim Partisi(TDP), Sosyal İsyan (SI) (Social Insurrection), ve (Emekçi Sınıfı/Proletaryanın Devrimci Kurtuluş Örgütü (PDKÖ) gibi solcu Türk örgütlerden oluşan Birleşik Özgürlük Kuvvetleri/Gücü (BÖG) gibi çeşitli sol gruplardan oluşmaktadır. Ayrıca Türkiye Komünist Emek Partisi/Leninist (TKEP/L) ve Devrimci Karargahlar (DK) da bu listeye eklenebilir. Bu gruplar DEAŞ’a karşı savaşmak adına batılı ülkelerden yabancı savaşçılar toplamaktadırlar. 1936 İspanyol İç Savaşı ve partizan/ gerilla söylemi stratejik olarak sıklıkla BÖG tarafından kullanılmış ve halen de kullanılmaktadır. Bu söylemin etkisiyle bugün ‘İspanyol Komünizmi Yapılandırma Örgütü’, ‘Yunan Devrimci Dayanışma Birliği’, ‘İngiliz ve İrlanda Bob Crowe Köprü/Dayanışma Örgütü’ ve ‘Fransız Krasucki Köprü/Dayanışma
Örgütü’ ve son olarak da ‘İtalyan Enternasyonalist Antifaşizm Örgütü’ IFB’ye katılmıştır. Enternasyonalist Özgürlük Taburunda yer alan ‘Enternasyonalist
Dayanışma için Devrimci Birlik’ (Revolutionary Union for International Solidarity, RUIS) isimli örgüt bir grup militan Yunan anarşistlerden
oluşmaktadır.99
5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder