tarım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tarım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ekim 2018 Salı

ABD'NİN IRAK'TAN ÇIKIŞ SENARYOLARININ EKONOMİK AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ BÖLÜM 1

ABD'NİN IRAK'TAN ÇIKIŞ SENARYOLARININ EKONOMİK  AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ BÖLÜM 1 

Yazan: Yrd.Doç.Dr. Güler ARAS 

1. Giriş 

Bilindiği gibi ABD’nin Irak’a müdahalesi, siyasi istikrarı sağlamak 
amacını taşımaktadır. Bugüne kadarki gelişmeler, ABD’nin amacına 
rejimi değiştirerek bir ölçüde ulaştığının, ancak hem siyasal hem de 
sosyal açıdan istikrarın sağlanamadığının birer göstergesidir. ABD 
müdahalenin sonrasında hızlı bir siyasi yapılanma ve devlet inşası 
çabası içerisine girmiştir. Bazı görüşlere göre, eğer ABD Irak’ta 
işleyebilir bir demokrasi yaratma ve sürdürme konusunda başarılı olursa, 
bunu tarihsel eğilimlere karşı gerçekleştirmiş olacak; ancak ABD 
başarısız olur ise, Irak halkını Baas şiddeti ve belirsizliğinden daha 
şiddet dolu ve belirsiz bir siyasi geleceğe mahkum edecektir. (Stansfield; 
2004, s. 190). 

Tarihsel sürece bakıldığında, ABD geçtiğimiz on yılda uyguladığı 
bölgesel politikalarla Orta Doğu’yu kendi öncelikleri doğrultusunda 
yeniden düzenlemeye çalışmıştır (Özcan; 2004, s. 349). ABD’nin Irak’a 
müdahaleyi tamamlaması sonrasında yeni sorularla karşı karşıya 
kalınmıştır. Stratejistler, ABD’nin Irak işgali sonrası tutumunun “kendi 
öncelikleri çerçevesinde” bundan sonra ne olacağını ve bunun 
getireceği olası sonuçları tartışmaktadır. Bilindiği gibi, ABD’nin Irak ile 
ilgili planlarında siyasi hedeflerin yanı sıra Irak’ın sahip olduğu petrol 
rezervleri ve bunun getirdiği ekonomik değer de büyük önem 
taşımaktadır. Hatta, ABD–Irak denkleminden petrolü çıkardığımız 
zaman, sonuç neredeyse anlamsızlaşmaktadır. Zira, ABD için Irak’ın 
ekonomik olarak varlığının öncelikle petrole odaklı olduğu öne 
sürülmektedir. Ancak Amerikan toplumunu dahi ikiye bölen bu kadar 
tartışmalı bir müdahalenin arkasında her ne kadar büyük bir ekonomik 
güç olsa da, bu kadar açık ve yalın tek bir faktörün olduğunu düşünmek 
de tedbirsizlik olacaktır. İşgalin sonrasında beliren yeni tablo, halkın 
tutumu ve talebi, müdahalenin amaçları ile çok fazla çakışmamaktadır. 
Bu nedenle, artık ABD sadece petrolü temel almadan yeni stratejiler 
geliştirmek durumundadır. Öte yandan müdahalenin savaş yolu ile 
gerçekleşmesi, savaşın ve sonrasının getirdiği yeni koşullar, sadece 
ABD’nin değil, bölgedeki diğer ülkelerin de bu bölge ile ilgili yeni 
stratejiler geliştirmelerine neden olmuştur. 

Bu denklemde sorgulanması gereken şudur; işgalin tamamlanması sonrasında petrolden doğrudan yararlanamayacak bir 

ABD bu durumdan ne tür bir ekonomik çıkar sağlayabilir ve bu çıkarı en 
yükseğe çıkarabilmek için ne tür stratejiler uygulayabilir? Bu çalışmanın 
konusunu, ABD’nin Irak’ı işgali sonrasında ortaya çıkması muhtemel 
yeni durumlar oluşturmaktadır. Bu ana başlık çerçevesinde çalışmanın 
odak noktasını ABD’nin Irak’la ilgili olası senaryolarının ekonomik açıdan 
değerlendirilmesi oluşturmaktadır. Bu amaçla çalışmada öncelikle, Irak 
ekonomisinin genel görünümüne bakılarak, petrol dışındaki ekonomik 
varlığı araştırılmıştır. Ardından, ABD’nin Irak’tan çıkış senaryoları ve 
bunların olası sonuçları ekonomik perspektiften değerlendirilmiştir. 

2. Irak Ekonomisinin Genel Görünümü 

Irak, % 40’ı 0-14 yaşlarındaki çocuk ve gençlerden oluşan 25 
milyonluk bir nüfusa sahiptir. Etnik dağılımına bakıldığında nüfusun; 
%80’inin Arap, %15’inin Kürt ve %5’inin Türkmenlerden oluştuğu 
görülmektedir (Tablo 1). Irak, Osmanlı yönetimi sonrasında İngiliz 
manda yönetimi altına girmiş, 1932 yılında bağımsızlığına kavuşmuş ve 
1958 yılında da cumhuriyet ilan edilmiştir. Ülke, 1979 yılından ABD 
işgaline kadar geçen sürede Saddam Hüseyin’in önderliğini yaptığı Baas 
Partisi tarafından yönetilmiştir. Saddam Hüseyin’in iktidarı ele 
geçirmesinden sonra Irak, 1980-88 yılları arasında İran’la savaşmış, 
1990 yılının Ağustos ayında ise Kuveyt’i işgal etmiştir. Bu işgal Birleşmiş 
Milletler tarafından çok sert bir şekilde karşılanmış ve ABD önderliğinde 
Ocak-Şubat 1991 tarihinde gerçekleştirilen müdahale ile Irak Kuveyt’ten 
çekilmek zorunda bırakılmıştır. Ayrıca, bu dönemde, 661 sayılı Birleşmiş 
Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla ambargo uygulanmaya başlanmıştır. 
1997 yılında yürürlüğe giren bu ambargo, “Birleşmiş Milletler Petrol 
Karşılığı Gıda, İlaç ve İnsani İhtiyaç Maddeleri Programı (MOU)” 
kapsamında uygulanmıştır (The World Factbook 2003). ABD’nin Irak’a 
saldırısından sonra, Saddam Hüseyin dönemi sona ermiş ve ekonomik 
durum savaş ortamının getirdiği koşullara göre şekillenmiştir. Koalisyon 
güçlerinin hâlâ varlıklarını devam ettirdiği ve yeni bir rejim yerleştirilmeye 
çalışılan mevcut ortamda, henüz işleyen bir ekonomiden söz etmek 
olanaklı değildir. 



Kaynak : The World Factbook 2003, CIA. 
The Economist Intelligence Unit,December 2003 Country Report. 

Bilindiği gibi, Irak ekonomisi petrole dayanmaktadır. 2003 öncesini 
değerlendirdiğimiz zaman, ülkenin döviz gelirlerinin yüzde 95’inin 
petrolden sağlandığı görülmektedir. 1980’li yıllarda petrolden elde edilen 
gelirlerin neredeyse tamamı sekiz yıl süren savaşın finansmanı için 
kullanılmıştır. Bu dönemde aynı zamanda petrol ihracat olanakları da 
büyük ölçüde kısıtlanmıştır. İran ile yapılan savaşın, Irak ekonomisine 
olan maliyeti yaklaşık 100 milyar dolar civarında olmuştur. 1988 yılında 
savaş sona erdiği zaman, petrol gelirleri ülkenin yeniden imarı için 
önemli bir kaynak oluşturmuş ve dış ticaret hacminde önemli bir artış 
gözlenmiştir. Ancak bu dönemde, Kuveyt’in işgal edilmesi sonrasında 
Birleşmiş Milletler müdahalesi ve ambargo kararı Irak ekonomisini ciddi 
olarak etkilemiştir. Savaş ortamı Irak’ın savunma harcamalarını 
arttırmıştır. Askerî harcamaların millî gelire oranı 1991 yılında yüzde 
75’e kadar yükselmiştir. 2001-2002 yıllarında, global ekonomideki 
yavaşlama ve petrol fiyatlarındaki düşüş nedeniyle millî gelirde de bir 
azalma söz konusu olmuştur (The World Factbook 2003). 2003 sonrası 
ekonomideki göstergelerle ilgili tahminlerde önemli yanılma payı olsa da 
temel göstergelerin tamamında önemli bir gerileme ve ekonomide ciddi 
bir tahribat olduğu açıktır. 

Savaş yılları boyunca, Irak savunma harcamalarını karşılamak için 
önemli miktarlarda dış borçlanmaya gitmiştir. Ülkenin dış borç stoku 
2001 yılında 62 milyar dolara, 2002’de ise 120 milyar dolara ulaşmıştır. 
Irak’ın harcama kalemlerinde en önemli yeri tutan savunma 
harcamaları; 2002 tahminî rakamlarına göre 1.3 milyar dolar düzeyinde 
olmuştur (EIU, 2003). 


Tablo 2. Irak Ekonomisinin Temel Göstergeleri 
Kaynak: The Economist Intelligence Unit, December 2001-2003 Country Report. a: EIU tahmini b: Güncel. 

Irak ekonomisi uygulanan ambargonun hafifletilmesi sonrasında 
hızlı bir büyüme sürecine girmiştir. Sağlıklı verilere ulaşılamamakla 
birlikte, GSMH’nın 1999 yılında %18, 2000 yılında % 4 büyüdüğü ve 
ardından 2001 yılında %6, 2002 yılında ise %3 küçüldüğü tahmin 
edilmektedir (EIU; 2003). Bu gelişmeler sonucunda, GSYİH’nın 2000 
yılında 31,8 milyar dolara ulaştığı, 2001 yılında %6 oranında daralarak 
28,5 milyar dolar olarak gerçekleştiği, 2002’de ise 27.6 milyar dolar 
olduğu tahmin edilmektedir. 

Irak ekonomisindeki büyümeye paralel olarak enflasyon oranının 
da istikrarlı bir şekilde düştüğü görülmektedir. 1998 yılında % 90 olan 
enflasyon oranının, 1999 yılında % 80’e, 2000 yılında % 70’e ve 2001 
yılında ise % 60’a düştüğü tahmin edilmektedir. Ancak enflasyon oranı 
2002 yılında tekrar %70’e çıkmıştır (EIU; 2003). 

ABD saldırısı öncesi Irak ekonomisinde yaşanan diğer bir olumlu 
gelişme ise, özel sektörün giderek daha aktif hâle gelmesi olmuştur. 
Saddam Hüseyin 2000 yılı başlarında, özel sektör firmalarının sanayi 
yatırımları yapmaları için teşvik edilmesi için önemli kararlar alınmasını 
sağlamıştır. Bu gelişmeler, uzun yıllardır sosyalist ekonomik politikalar 
uygulayan ve sanayi tesislerinin çok büyük bölümünün kamuya ait 
olduğu Irak'ta daha liberal bir ekonomik düzene geçiş için adımlar olarak 
değerlendirilmiştir. ABD işgali ile birlikte ekonomide bu tür radikal 
dönüşümler de askıya alınmış durumdadır. 

3. Enerji Dışında Irak Ekonomisinin Yapısı 

Bilindiği gibi Irak ekonomisinin çok önemli bir ağırlığı petrol 
gelirlerine dayalıdır. ABD müdahalesi öncesi ülkenin döviz gelirlerinin 
yüzde 95’i petrolden sağlanmaktaydı. Öte yandan Irak’ın en büyük 
giderleri savunma harcamalarından oluşmaktaydı. Uzun yıllardır savaş 
ortamında olan ülkede petrolden elde edilen gelirler büyük ölçüde savaş 
harcamalarının finansmanı için kullanılmıştır. ABD işgalinin de çok ciddi 
bir maliyet yarattığı bilinmektedir. 

Ekonominin önemli gelir kaynağının petrolden sağlanması diğer 
alanların ihmal edilmesine ve son derece yavaş gelişmesine neden 
olmuştur. Ekonominin petrol dışında varlığına bakıldığında, petrolden 
tamamen bağımsız düşünemediğimiz sanayi ve ardından tarım kesimi 
karşımıza çıkmaktadır. Savaş sonrası sağlıklı veriler elde edilemediği 
için, buradaki değerlendirmeler savaşın hemen öncesini içermektedir. Bu 
bölümde mevcut sektörler; sanayi, tarım, enerji, ulaşım alt gruplarında 
ele alınmakta ve bu sektörlerin dış ticaret göstergeleri 
değerlendirilmektedir. Burada petrol dışındaki sektörlerin varlığına 
odaklanılmakla birlikte; enerji sektörü elektrik, doğalgaz ve bunların 
içerisindeki payının görülmesi amacıyla da petrol alt sektörü olarak ele 
alınmıştır. 

a. Sanayi 

Irak’ta savaş öncesinde gelişmiş sektörler olarak; petrol, kimya, 
tekstil, inşaat malzemeleri ve işlenmiş gıda sanayisi varlık 
göstermektedir. Irak’ta sanayi tesislerinin büyük bir kısmı kamuya ait 
olmakla birlikte, savaş öncesinde özel kesim yatırım için teşvik edilmiştir. 

Körfez Krizi sonrası zarar gören sanayi tesisleri, petro-kimya, 
rafineri, tarım makineleri, kimya, demir-çelik, gıda, ilaç, elektrikli, makine, 
inşaat malzemeleri ve tekstil başta olmak üzere, yedek parça, yarı 
mamul ve hammadde sağlanamaması nedeniyle çok düşük kapasitelerle 
çalıştırılabilmiş ve tesislerin bir kısmı da hammadde sıkıntısı nedeniyle 
kapatılmıştır. Savaş öncesinde kapatılan tesislerin açılması ve işletilmesi 
konusunda BM Petrol Karşılığı Gıda, İlaç ve İnsani İhtiyaç Maddeleri 
Programı (MOU) sonrası, daha çok kaynak ayrılmıştır. Irak Savaşı 
sonrasında ise, sanayi tesislerinde Körfez Krizinden çok daha fazla bir 
tahribatın olduğu tahmin edilmektedir. Şu anda tahrip edilen bu tesislerin 
yeniden yapılması ve işler duruma getirilmesi hem çok ciddi maliyeti, 
hem de oldukça uzun bir zamanı gerektirmektedir. 

b. Enerji 

Elektrik Enerjisi: Körfez Savaşı sırasında Irak’ın elektrik 
şebekesinin yüzde 90’ı yok edilmiştir. 1992 yılı başlarında 20 adet olan 
güç istasyonlarının yüzde 75’i tekrar işler hâle getirilmiştir. 2001 yılı 
rakamlarına göre Irak 36.01 milyar kwh elektrik üretmiştir. Aynı yılın 
tüketimi ise 26,4 milyar kwh olarak gerçekleşmiştir. Enerjinin yaklaşık 
değerlerle yüzde 55’i ulaşımda, yüzde 35-40’ı sanayide, yüzde 10’u ise 
konutlarda kullanılmaktadır (EIU; 2003). 2003 öncesinde Irak; Çin, İsveç, 
Fransa ve Rusya orijinli şirketlerle elektrik üretim istasyonları inşa etmek 
üzere anlaşmalar yapmıştır. 



Petrol: Irak 113.8 milyar varil petrol rezervi ile Suudi 
Arabistan’dan sonra en büyük petrol rezervine sahiptir. Kuveyt Savaşı ile 
birlikte petrol üretimi önemli ölçüde düşmüştür. Üretim 1997 yılında BM 
Petrol Karşılığı Gıda, İlaç ve İnsani İhtiyaç Maddeleri Programının 
yürürlüğe girmesiyle birlikte artmaya başlamış ve 1998 yılında günlük 
2,11 milyon varile, 1999 yılında 2,52 milyon varile yükselmiştir. 2001 yılı 
tahminî verilerine göre petrol üretimi 2,45 milyon varil/gün’e ulaşmış, 460 
bin varil/gün petrol ise yine 2001 yılı tahminî verilerine göre iç tüketimde 
kullanılmıştır. Bu dönemde yapılan hesaplara göre, petrol üretim 
kapasitesinin, ülkeye uygulanan ambargonun tamamen kalkmasından 
itibaren 4 ila 7 yıl arasında günlük 6 milyon varile çıkarılması 
planlanmıştır. Bu dönemde, BM kararları dışında da ihracat 
yapılmaktadır. Söz konusu kararlar dışında Ürdün'e karayolu üzerinden 
100 bin varil/gün, Suriye'ye 30-40 bin varil/gün ve Basra Denizi’nden 50-
60 bin varil/gün Petrol ihracatı gerçekleştirildiği tahmin edilmektedir (EIU;2003). 



Doğal Gaz: Irak sahip olduğu doğal gaz rezervi ile dünyada 
onuncu sırada gelmektedir. Irak 2002 tahminî verilerine göre 3,15 trilyon 
kübik feet doğal gaz rezervine sahiptir. Fakat aylık olarak, ancak 300 
milyon kübik feet doğal gaz üretiminde bulunmaktadır. Irak’ta yine 2003 
verilerine göre 1.360 km doğal gaz boru hattına sahiptir. 

Kaynak:www.globalsecurıty.net 

Irak yönetimi, Birleşmiş Milletler’in ambargoyu kaldırmasından 
itibaren üretimi artırmayı ve ihtiyaç fazlasını ihraç etmeyi planlamıştır. 
1997 yılında Irak, 4,2 milyar dolar tutarındaki doğal gaz projelerine 
yatırım yapmak üzere uluslararası şirketlere davette bulunmuştur. Bu 
şirketler genellikle Irak’a uygulanmakta olan yaptırımların kaldırılması 
yönünde çabalarda bulunan Fransa, Çin ve Rusya Federasyonu gibi 
ülkelere mensuptur. Yönetimin tavrı bu şirketlerin imtiyazlar yoluyla 
ödüllendirilmesi şeklindedir. Türkiye ile Irak arasında 1997 Mayıs ayında 
Mansuriye sahasının geliştirilmesi ve çıkarılacak doğal gazın bir boru 
hattıyla Türkiye'ye naklini öngören bir protokol imzalanmıştır. 

c. Tarım 

Irak’ın topraklarının %12’si ekilebilir araziden oluşmaktadır. Orta 
Doğu Ülkelerine göre önemli bir tarımsal potansiyeli olan Irak tarımsal 
alanlarında; buğday, arpa, pirinç, pamuk, hurma ve çeşitli sebze üretimi 
yapılmaktadır. Savaş sonrası uygulanan ambargo nedeniyle, tarım 
üretiminde hayati öneme haiz gübre, tarımsal ilaçlar ve çeşitli tarım 
aletleri ithalatı gerçekleştirilemediği için, üretim olumsuz etkilenmektedir. 
Bu nedenle buğday, un, kuru gıdalar, yağ, çay ve pirinç gibi temel gıda 
ihtiyacının büyük bir bölümü ithalat yoluyla karşılanmaktadır. Ülke 
topraklarının %9’u mera konumundadır. Meralarda sığır ve koyun 
besiciliği de yapılmaktadır (EIU; 2003). 

Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun, 1 Mart ve 29 Mart 2000 tarihli 
kararlarına göre; “gıda sektörü”,”eğitim malzeme ve teçhizatı”, “tarım 
sektörü” ve “sağlık sektörü” başlıklı listelerde yer alan çok sayıdaki 
ürünün Irak’a ihracatında uygulanan Birleşmiş Milletler’den onay alma 
zorunluluğu kaldırılmıştır. Petrol Karşılığı Gıda, İlaç ve İnsani İhtiyaç 
Maddeleri Programı kapsamında gıda sektörünün rehabilitasyonu 
amacıyla ayrılan kaynaklar da arttırılmıştır. Ancak, ABD işgali 
sonrasında bu uygulamanın günümüze yansıyan etkisini tam olarak 
gözlemlemek olanaklı değildir. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,,

***

10 Aralık 2017 Pazar

ORSAM SU SÖYLEŞİLERİ 2012 / ORSAM WATER INTERVIEWS 2012 GİRİŞ BÖLÜMÜ;


ORSAM SU SÖYLEŞİLERİ 2012 / ORSAM WATER INTERVIEWS 2012 GİRİŞ BÖLÜMÜ; 






































ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ, 

Bu raporun içeriğinin telif hakları ORSAM’a ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak makul alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, yeniden yayımlanamaz. Bu raporda yer alan değerlendirmeler yazarına aittir; ORSAM’ın kurumsal görüşünü yansıtmamaktadır.

STRATEJİK BİLGİ YÖNETİMİ, ÖZGÜR DÜŞÜNCE ÜRETİMİ ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ 

Tarihçe 

Türkiye’de eksikliği hissedilmeye başlayan Ortadoğu araştırmaları konusunda kamuoyunun ve dış politika çevrelerinin ihtiyaçlarına yanıt verebilmek amacıyla, 1 Ocak 2009 tarihinde Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) kurulmuştur. Kısa sürede yapılanan kurum, çalışmalarını Ortadoğu özelinde yoğunlaştırmıştır. 

Ortadoğu’ya Bakış 

Ortadoğu’nun iç içe geçmiş birçok sorunu barındırdığı bir gerçektir. Ancak, ne Ortadoğu ne de halkları, olumsuzluklarla özdeşleştirilmiş bir imaja mahkum edilmemelidir. Ortadoğu ülkeleri, halklarından aldıkları güçle ve iç dinamiklerini seferber ederek barışçıl bir kalkınma seferberliği başlatacak potansiyele sahiptir. Bölge halklarının bir arada yaşama iradesine, devletlerin egemenlik halklarına, bireylerin temel hak ve hürriyetlerine saygı, gerek ülkeler arasında gerek ulusal ölçekte kalıcı barışın ve huzurun temin edilmesinin ön şartıdır. Ortadoğu’daki sorunların kavranmasında adil ve gerçekçi çözümler üzerinde durulması, uzlaşmacı inisiyatifleri cesaretlendirecektir Sözkonusu çerçevede, Türkiye, yakın çevresinde bölgesel istikrar ve refahın kök salması için yapıcı katkılarını sürdürmelidir. Cepheleşen eksenlere dâhil olmadan, taraflar arasında diyalogun tesisini kolaylaştırmaya devam etmesi, tutarlı ve uzlaştırıcı politikalarıyla 
sağladığı uluslararası desteği en etkili biçimde değerlendirebilmesi bölge devletlerinin ve halklarının ortak menfaatidir. 

Bir Düşünce Kuruluşu Olarak ORSAM’ın Çalışmaları 

ORSAM, Ortadoğu algalımasına uygun olarak, uluslararası politika konularının daha sağlıklı kavranması ve uygun pozisyonların alınabilmesi amacıyla, kamuoyunu ve karar alma mekanizmalarına aydınlatıcı bilgiler sunar. Farklı hareket seçenekleri içeren fikirler üretir. Etkin çözüm önerileri oluşturabilmek için farklı disiplinlerden gelen, alanında yetkin araştırmacıların ve entelektüellerin nitelikli çalışmalarını teşvik eder. ORSAM; bölgesel gelişmeleri ve trendleri titizlikle irdeleyerek ilgililere ulaştırabilen güçlü bir yayım kapasitesine sahiptir. ORSAM, web sitesiyle, aylık Ortadoğu Analiz ve altı aylık Ortadoğu Etütleri dergileriyle, analizleriyle, raporlarıyla ve kitaplarıyla, ulusal ve uluslararası ölçekte Ortadoğu literatürünün gelişimini desteklemektedir. Bölge ülkelerinden devlet adamlarının, bürokratların, akademisyenlerin, stratejistlerin, gazetecilerin, işadamlarının ve STK temsilcilerinin Türkiye’de konuk edilmesini 
kolaylaştırarak bilgi ve düşüncelerin gerek Türkiye gerek dünya kamuoyuyla paylaşılmasını sağlamaktadır. 

www.orsam.org.tr

ORSAM Su Araştırmaları Programı Program Hakkında 

Su, sadece insanlar için değil ekosistemi oluşturan tüm bitki ve hayvanlar için yeri doldurulamaz, değerli, yaşamın devamlılığını sağlayan en önemli elementlerden biridir. Yeraltı ve yüzey sularından; tarım, taşıma, madencilik, endüstriden içme suyuna kadar, ekonomik amaçlar da dâhil olmak üzere pek çok alanda istifade edilmektedir. Ancak su kaynakları üzerinde, gerek insan faaliyetleri gerek doğanın yarattığı değişimler nedeniyle çift yönlü bir baskı vardır. Özellikle su sıkıntısı olan bölgelerde aşırı nüfus artışı, kırsal kesimden şehirlere doğru artan göç ve bunun sonucunda oluşan nüfus değişimleri, gıda güvenliği, sosyo-ekonomik refahın artması, tarımsal, evsel ve sanayi kaynaklı kirlilik, küresel iklim değişikliği sonucu yağış rejimlerinin değişmesi, hidrolojik döngünün tüm elemanlarını etkilemektedir. Bunun sonucunda su kaynakları gün geçtikçe hem miktar hem de kalite açışından değişime uğramaktadır. Suyun arzı ile tüketim talebi arasındaki uçurum her geçen gün büyümektedir. 
Su kaynaklarının yönetimine ilişkin sorunlar yaşanırken, çevre sorunlarının da su kaynakları üzerindeki etkisi her geçen gün artmaktadır. Türkiye ve yakın çevresi, ama bilhassa Ortadoğu, söz konusu sorunların en fazla hissedildiği bölgelerdendir. 

Diğer taraftan, su kaynağı potansiyelinin yüzde 40’tan fazlası sınıraşan su havzalarında yer alan Türkiye’nin, özellikle Fırat-Dicle Havzaları kıyıdaşı olan komşularıyla ilişkileri büyük önem arz etmektedir. 
Gerek Türkiye’nin gerek bölge ülkelerinin, bölgesel istikrar ve refahın artışı ile komşuluk ilişkilerinin derinleştirilmesi yönünde harcadığı çabaların hedefine ulaşmasında, su kaynaklarının kullanımı konusunda bilgiye dayalı, iyi niyetli ve aktif bir işbirliği içinde olunması tüm taraflar için elzemdir. Ek olarak,Türkiye’nin, Avrupa Birliği adaylığı sürecinde AB Su Çerçeve Direktifi’ni kendi ulusal mevzuatı ile uyumlaştırma gündemi, önümüzdeki dönemde su politikalarının yeni bir içerik kazanmasını beraberinde getirecektir. 

Bu etkenler doğrultusunda, dünyadaki ve Türkiye’nin yakın çevresindeki su gündemine ilişkin güncel gelişmelerin ve su politikalarıyla ilgili trendlerin izlenmesi, elde edilen verilerin analiz edilmesiyle ortaya çıkan aydınlatıcı bulguların kamuoyuna ve karar alıcılara sunulması amacıyla ORSAM bünyesinde 1 Ocak 2011’de “ORSAM Su Araştırmaları Programı” kurulmuştur. 

Ortadoğu’da, gerek iklimsel şartlar gerek kaynakların verimsiz kullanımı nedeniyle hidrolojik su bütçesindeki sıkıntıların ve buna bağlı olarak da politik, ekonomik ve toplumsal sorunların büyük artış göstermesi nedeniyle, ORSAM Su Araştırmaları Programı çalışmalarında Ortadoğu bağlantılı konulara öncelik verilmiştir. 

ORSAM Su Araştırmaları Programı, su politikaları konusunda farklı hareket seçenekleri içeren fikirler üretmeyi, etkin çözüm önerileri oluşturabilmek için farklı disiplinlerden gelen, alanında yetkin araştırmacıların ve entelektüellerin nitelikli çalışmalarını teşvik edip çeşitlendirmeyi, Türkiye’deki su çalışmaları literatürünün gelişiminin desteklenmesini amaç edinmiştir. 

ORSAM Su Araştırmaları Programı bu kapsamda, bölge ülkelerinde su çalışmalarıyla ilgili olan akademisyenler, sivil toplum örgütü temsilcileri, bürokratlar, devlet adamları, stratejistler, gazeteciler ve işadamlarının Türkiye’de konuk edilmesini kolaylaştırarak, bilgi ve düşüncelerinin gerek Türkiye gerek dünya kamuoyuyla paylaşılmasını sağlamayı da hedeflemektedir. 

www.orsam.org.tr/tr/SuKaynaklari/ 

ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ
4 ORSAM SU ARAŞTIRMALARI PROGRAMI 
Rapor No: 18, Ocak 2013 

TAKDİM 

Su, tüm ekosistem için yeri doldurulamaz, değerli ve yaşamın devamlılığını sağlayan en önemli maddelerden biridir. Ancak su kaynakları üzerinde, gerek insan faaliyetleri gerek doğanın yarattığı değişimler nedeniyle çift yönlü bir baskı vardır. Özellikle su sıkıntısı olan bölgelerde; aşırı nüfus artışı, kırsal kesimden şehirlere doğru artan göç, gıda güvenliği politikaları, sosyoekonomik refahın artması, tarımsal, evsel ve sanayi kaynaklı kirlilik ve küresel iklim değişikliği sonucu yağış rejimlerinin değişmesi, hidrolojik döngünün tüm elemanlarını etkilemektedir. 
Bunun sonucunda su kaynakları gün geçtikçe hem miktar hem de kalite açışından değişime uğramaktadır. Özellikle su sıkıntısının yaşandığı bölgelerde su arzı sabit kalırken su talebi gün geçtikçe artmaktadır. Bir yandan su kaynaklarının yönetimine ilişkin sorunlar yaşanırken, diğer yandan da çevre sorunlarının su kaynakları üzerindeki etkisi her geçen gün artmaktadır. 
Türkiye ve yakın çevresi, ama özellikle Ortadoğu, söz konusu sorunların en fazla hissedildiği bölgelerdendir. 

ORSAM bünyesinde 1 Ocak 2011’de “ORSAM Su Araştırmaları Programı” kurulmuştur. ORSAM Su Programı, dünyadaki ve Türkiye’nin yakın çevresindeki su gündemine ilişkin güncel gelişmelerin ve su politikalarıyla ilgili eğilimlerin izlenmesi, elde edilen verilerin analiz edilmesiyle ortaya çıkan aydınlatıcı bulguların kamuoyuna ve karar alıcılara sunulması amacıyla kurulmuştur. Ayrıca, su politikaları konusunda farklı hareket seçenekleri içeren fikirler üretmeyi, etkin çözüm önerileri oluşturabilmek için farklı disiplinlerden gelen, alanında yetkin 
araştırmacıların ve entelektüellerin nitelikli çalışmalarını teşvik edip çeşitlendir meyi, Türkiye’deki su çalışmaları literatürünün gelişiminin desteklenmesini amaç edinmiştir. 

ORSAM Su Araştırmaları Programı bu kapsamda, bölge ülkelerinde su çalışmalarıyla ilgili olan akademisyenler, sivil toplum örgütü temsilcileri, bürokratlar, devlet adamları, stratejistler, gazeteciler ve işadamlarının Türkiye’de konuk edilmesini kolaylaştırarak, bilgi ve düşüncelerinin gerek Türkiye gerek dünya kamuoyuyla paylaşılmasını sağlamayı da hedeflemektedir. 
ORSAM Su Araştırmaları Programı bu doğrultuda ORSAM Su web sayfasında güncel analizler, haftalık su bülteni, raporlar ve söyleşiler yayımlamaktadır. Bu raporda, 2012 yılında Türkiye ve dünyadan su konusunda uzmanlaşmış akademisyenler, uzmanlar ve yöneticiler ile yapılan söyleşiler yer almaktadır. Bu söyleşileri gerçekleştiren ORSAM Su Araştırmaları Programı Uzmanları Dr. Tuğba Evrim MADEN ve Dr. Seyfi KILIÇ’ a teşekkürlerimizi sunuyoruz. 
Yeni çalışmalarımızda buluşmak dileğiyle; 

Hasan KANBOLAT 
ORSAM Başkanı

ORSAM SU ARAŞTIRMALARI PROGRAMI 5 Rapor No: 18, Ocak 2013 
Dr. Tuğba Evrim Maden 

Tuğba Evrim Maden Lisans eğitimini Hacettepe Üniversitesi, Hidrojeoloji Mühendisliği bölümünde, yüksek lisans eğitimini Hacettepe Üniversitesi Hidropolitik ve Stratejik Araştırmalar Merkezinde tamamlamıştır. Doktora derecesini “ AB Su Çerçeve Direktifi ve Meriç Nehri” başlıklı tezi ile 2010 yılında Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsünden almıştır. 1 Aralık 2010 tarihinden itibaren Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Su Araştırmaları Programı’nda “Hidropolitik Uzmanı” olarak görev 
yapmaktadır. Tuğba Evrim Maden, ISA (International Studies Association) ve IWA (International Water Association), International Association of Hydrological Sciences (IAHS) ve UİK (Uluslararası İlişkiler Konseyi) üyesidir. 

Dr. Seyfi Kılıç 

Seyfi Kılıç Lisansını Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde, Yüksek Lisansını Hacettepe Üniversitesi Hidropolitik Anabilim Dalı’nda tamamlamıştır. Ankara Üniversitesi Sosyal Çevre Bilimleri Anabilim Dalı’ndan doktora derecesine sahiptir. Seyfi Kılıç, 2010 Aralık ayından bu yana Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Su Araştırmaları Programında “Hidropolitik Uzmanı” olarak görev yapmaktadır.

ORSAM SU ARAŞTIRMALARI PROGRAMI 7 Rapor No: 18, Ocak 2013 

İçindekiler 

Takdim ...................................................................4 

Söyleşiler..................................................................9 
1. Ceyda Alpay: “BLACK SEA BOX PROJESİ KARADENİZ’DEKİ 
ÇEVRE SORUNLARINA DİKKAT ÇEKMEDE BAŞARILI OLDU”....9 

2 M. Arif Demirer: “TÜRKİYE’NİN ACI SU POTANSİYELİ 
ALTERNATİF BİR KAYNAK OLABİLİR” ..............13 

3. Jacob Granit: “SU, ENERJİ ÜRETİMİNDE KISITLAYICI OLMAMALIDIR” ......16 

4. Yrd. Doç. Dr. Aysun Uyar: “ÇEVRE SORUNU YALNIZ DOĞA 
BİLİMLERİNİN DEĞİL SOSYAL BİLİMLERİN DE SORUNUDUR” .......19 

5. Anna Bachmann: “SÜLEYMANİYE’DE SU KAYNAKLARI İLE İLGİLİ 
BAŞLICA SORUNLAR; SU KAYNAKLARININ KALİTESİ, MİKTARI VE 
AYNI ZAMANDA YÖNETİMİDİR .” .....................22 

6. Süleyman Kodal ve Gökşen Çapar : “BİZ SU KONUSUNDA 
HEM EĞİTİM HEM DE ARAŞTIRMA BOYUTU OLAN BİR 
ENSTİTÜ OLMAYI HEDEFLİYORUZ.”...................29 

7. Prof. Dr. Hüseyin Gökçekuş: “KKTC İÇME SUYU TEMİN PROJESİ 
ASRIN PROJESİ OLACAK” .................................33 

8. Tesfay Alemseged: “MISIR, SUDAN VE ETİYOPYA RÖNESANS BARAJINA 
İLİŞKİN TEKNİK VE GÜVENLİK KONULARINDA İYİ İLİŞKİLERE SAHİPTİR.”.....43 

9. ICID Başkan Yardımcısı Dr. Hüseyin Gündoğdu: TÜRKİYE ICID İLE BİRLİKTE BİR KEZ DAHA DÜNYA’DA İLK KEZ YAPILACAK BİR FAALİYETE İMZA ATACAKTIR. BU SEFER TARIMSAL SULAMA KONUSUNDA DÜNYA’DA İLK DEFA GERÇEKLEŞTİRİLECEK.............................49

1 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***