MİT ESKİ DAİRE BAŞKANI MEHMET EYMÜR’DEN “CASUSLUK HİKÂYELERİ '' BÖLÜM 6
Mükemmel Kurulmuş Bir Faaliyet
Manukyan, filmciydi. Beyoğlu’nda Mis Sokağı civarında oturuyordu. Sovyetler onu bir savaş halinde kullanmak üzere eğitmişlerdi. Gömülü uzun mesafeli telsizi vardı. Sovyetler zaman zaman kendisine işten kopmasın diye küçük görevler veriyorlardı.
Manukyan’a mesajlar ve talimat, radyo vasıtasıyla Moskova’dan geliyordu. Manukyan bu mesajları şifre blokları vasıtasıyla çözüyor, en üst katta bulunan evinin balkonundan hareketli hale getirdiği su tahliye borusunu çıkardığı zaman mesajları doğru aldığı anlaşılıyordu.
Sovyetler o sokaktan geçip göz ucuyla mesajların alınıp alınmadığını anlıyorlardı. Yani hiçbir şekilde yüz yüze temas yoktu. Yakalandıktan sonra evinde yapılan aramada casuslukla ilgili malzeme ve şifre blokları Manukyan’a ait agrandisörün özel bir bölmesinde bulundu.
Bu mükemmel kurulmuş faaliyete nasıl sızabilmiştik bilmiyorum. Kim bilir, belki de Manukyan ABD Konsolosluğuna gidip itirafta bulunmuş ve kendi ayağı ile kaderini çizmişti…
Pırıl-Pırıl Rus Casusu
Gazete haberlerine dönelim: “Yakalandıktan sonra Birinci Ordu Askeri Ceza Mahkemesinde yargılanan Manukyan (Keğam Pulli) mahkemede son derecede sakindi.
24 Mayıs 1968 günü yapılan duruşmada Rusların kendisine verdiği eğitimden bahsetmiş, mikro film, şifre çözme ve telsiz kursu gördüğünü açıklamıştır. Sözlerine şöyle devam etmiştir: “İlk başlarda İstanbul ve diğer bölgelerdeki askeri üsler, radar merkezleri ve birlikleri, askeri vasıtaların numaralarını benden istiyorlardı. Sonradan telsizle 15 günden 15 güne (Merkez) denilen Moskova ile irtibat kuruyordum. Aldığım malûmatı da tanıdığım ajanlara rapor ediyordum. Beni daha ziyade seferberlik için hazırlıyorlardı. Son defa da benden nüfus hüviyet cüzdanları istemişlerdi. Herhalde ajan sokmak istiyorlardı. Nüfus tezkerelerini Belgrat Ormanına haberleşme yerimize bıraktığım gün yakalandım. Yakalanmasaydım bu yaz askeri bölgelerden filimler çekmemi istemişlerdi.
Manukyan yakalandıktan sonra, doküman almak için ormana gelen diplomatik pasaportlu Ajan Yuri Maksimov’da «istenmeyen adam» olarak memleketine iade edilmiştir.
Nazi Taraftarı Rus Casusu
Mahkeme Başkanının, «Evinde bulunan Hitler resimlerini ve Nazi sembollerini neden topladın?» sorusuna Keğam şu cevabı vermiştir: «Ben öteden beri bir Hitler hayranıydım. Nazi rejimine karşı büyük sempatim vardı. Ruslara karşı hizmet etmemin gayesi biraz da onlara daha sonra bir kötülük yapabilirim ümidiydi. Fakat istediklerim olmadı. Ruslara karşı düşmanlık hissetmekteydim.»
Kaç Lira Aldı?
Çok sakin bir şekilde» konuşan Keğam sık-sık «Yakalandıktan sonra vicdan huzuruna kavuştuğunu» bildirmiş, «Kazandığı paralar konusunda» şunları söylemiştir: «Masraf alıyordum. 13 yıl içinde aldığım masraf 50-60 bin lira eder. Bana ayda 500 lira maaş bağlayacaklarını söylemişlerdi. Bir defasında bu maaşın bir yıllığını peşin aldım. Fakat aldığım paralar elimde kalmıyordu. Arkadaşlarım filmcilikle milyoner olmuştu. Ben ise huzursuzluk ve vicdan azabı yüzünden işimde de başarı kazanamadım. Haydan gelen huya gidiyordu.»
Babanın Mezarı Nerede?
Keğam kendisine sorulan «Babanın mezarı nerede?» sorusuna «Türkiye’de» cevabını vermiştir. «Ya senin hizmet ettiklerinin babalarının mezarları nerede?» şeklindeki ikinci bir soruyu cevaplandıramamış sadece, "Nedamet hisleriyle dolu bulunduğunu, duruşmadaki rahatlığının yakalanmasından ileri geldiğini» söylemiştir.
Elbisesi ütülü ayakkabıları «Pırıl, pırıl» boyalı «Rus casusu» Savcının «idam talebini» de soğukkanlılıkla karşılamıştır.
19.06.1968’deki duruşmada ise Askeri Muhkeme tarafından önce İdam cezasına mahkûm edilmişse de, yakalandıktan sonra suçunu itiraf etmiş olması ve MİT’e kolaylıklar sağlamış olması yüzünden ceza hafifletilmiş, “ömür boyu hapis cezasına çevrilmiştir.”
Manukyan 1979’da aftan yararlanarak çıkar ve Paris’e gider. Burada ölür.
Hikâyeyi Bir de Sahibinden Dinleyelim
90’lı yılların sonunda (1997-2000 arası) Paris mahreçli bir haberde şunlara yer verilmişti: “(Paris) Türkiye’de 14 yıl aralıksız olarak Sovyetler hesabına çalışan eski KGB Ajanı Manukyan sığındığı bir Avrupa ülkesinde Sovyetlerin hesabına çalıştığı yıllardan Türkiye’de yakalandığı zamana kadar olan hatıralarını yazıyor. İsviçre’nin Zürih kentinde görüştüğümüz eski KGB Ajanı Manukyan yaptığı açıklamada ”yarısından fazlasını yazdığım hatıralarımı satın almak için şimdiden 5-6 yayınevi başvurdu” diyerek, aslında eski yıllara ait çalışmalarını hiç bir zaman yazmayı düşünmediğini, buna kendisini MİT Mensubu Mehmet Eymür’ün yazdığı hatıralarının mecbur bıraktığını açıkladı. MİT Mensubu Mehmet Eymür’ün MİT’ten ayrıldıktan sonra kaleme aldığı hatıralarında kendisiyle ilgili yazdıklarının aslı olmadığını söyleyen Manukyan, Mehmet Eymür’ün yazdıklarının gerçekleri yansıtmadığını, anlattıklarının bir senaryodan öteye gitmediğini iddia eden Eski KGB Ajanı Manukyan ‘Sovyetlerin hesabına çalıştığını’ gizlemiyor.”
Fransa’ya Sığınmış
Çalışmaya ne şartlar altında zorlandığını hatıralarında açıkça yer verdiğini belirten Manukyan, Mehmet Eymür’ün hatıralarında kendisi için yazılanları yalanlamak zorunda kalacağını açıkça belirtiyor ve "suç benden gider” diyor. Türkiye’de 1954 yılından 1968 yılına kadar aralıksız olarak Sovyetler Birliği hesabına çalışan Manukyan, veya film piyasasındaki ismiyle “Kerim” şimdi Fransa’ya sığınmış olup Paris’te yaşamaktadır. Türkiye’den yasa dışı yollarla kaçmıştır. Manukyan şimdi Parkinson hastalığına yakalandığını, sağ eli ile sağ gözünde hafif bir arıza olduğunu, ara sıra tedavi gördüğünü söyledi.
Sovyetlere Çalışmaya Başlaması
Manukyan’ın ailesi, 1915 sürgünü sırasında Erzurum yöresinden kaçarken, bir bölümü Batum’a diğer kısmı ise Romanya’ya gitmişler. Amcası olan Adrinik Batum’a gidenlerdenmiş. Amca Adrinik yıllar sonra Türkiye’ye Süleymanoğlu Hüsnü ismiyle dönmüş ve İstanbul’da bir apartmana kapıcı olarak girip çalışmaya başlamış. Manukyan’ın anlattığına göre Amca Adrinik, Rusya’da çok iyi yetiştirilmiş bir KGB ajanıymış. Manukyan film piyasasında çalıştığı sırada Rusya’dan kaçak film getirilebileceğini duymuş. Zaten Avrupa ülkelerinden ham film getirip karaborsada satıyormuş.
Bir gün Amcası Adrinik (Hüsnü Süleymanoğlu), isterse kendisinin de film temin edebileceğini ve bunun daha da ucuza olacağını söylemiş ve Manukyan bu teklifi kabul etmiş. Getirilen filmi kaliteli bulmuş ve arkasından 10 adet daha sipariş etmiş. 10 film daha gelince amcası kendisini birileriyle tanıştıracağını söylemiş ve evinde tanışmışlar. Manukyan’ın tanıştığı kişiler 10 adet filmi teslim etmiş ancak ücret almamışlar. Hediye olduğunu söylemişler. Bu kişiler, Manukyan’a kendilerinin de bir istekleri olduğunu açıklamışlar. KGB hesabına çalışmasını… "Reddettim" diyor Manukyan. Manukyan’a daha evvel çekilmiş bazı resimleri göstermişler, Sovyetlerin ne kadar güçlü bir ülke olduğunu söylemişler ve tehdit etmişler. Neticesinde kabul etmiş ve eğitim için Doğu Berlin’e gönderilmiş. Berlin’de gördüğü eğitimden sonra İstanbul’da 5 ajandan gelecek bilgileri şifrelemek ve yerine ulaştırmakla görevlendirilmiş.
Göreve başladığı ilk ayda kendisinden, "İstanbul’da ne kadar çift çıkışlı lokanta ve kahve varsa adreslerini tespit et ve bir rapor halinde ver" şeklinde istekleri olmuş. Manukyan, kendisine bağlı çalışan ajanların önceden belirlenmiş ağaç kovuklarına bıraktıkları mesajları alıp anında mikro filme çekerek yerine ulaştırdığını, bu işi en iyi şekilde yapmak için büyük gayret sarfettiğini belirtiyor. Bir ara KBG’den kurtulmak için Bağdat’a kaçmış, Beyrut’ta çalışmış, orada da bulmuşlar. KGB kendisinden en çok 30 yaş dolayındaki kişilere ait kimlik istiyormuş. Sonsuz bir harcama imkânı tanımışlar. Kendisine 6 ayrı kimlik ve harcamaları için yüksek miktarda avans para vermişler. Manukyan, "ben göreve başladıktan bir müddet sonra amcam Adrinik bir ormanda ölü bulundu" diyor. "Çünkü amcam çok şey biliyordu bildikleri KGB’yi rahatsız edebilirdi bundan dolayı aynı ekip tarafından öldürüldü" şeklinde ilave ediyor.
Yakalanışı
Manukyan yakalanışını ise şöyle anlatıyor. İlkokuldan tanıdığı bir Ermeni, Amerika’ya yerleşmek ve Amerikan vatandaşlığına geçmek istiyor. Sözlü mülakat sırasında "hiç komünizimle ilişkin oldu mu?", "komünist tanıdığın var mı?" şeklinde sorular soruyorlar. Ermeni arkadaşı bir an tereddüt ediyor, ancak Amerikalıların ısrarlı soruları üzerine "film piyasasında çalışan ilkokul arkadaşım var" diye Manukyan’ın adını veriyor. "Yıllar sonra Amerika’ya yerleşecek olan arkadaşımla Beyrut’ta karşılaştık. Bana olayı anlattı. Bu arada beni, ilk okuldaki ismim ile film piyasasında aramışlar. Sonunda beni buldular ve ilk önce Amerikan ajanları sorguladılar” diyor. Amerikalılar kendisine Türkiye’deki KGB ajanı olduğundan şüphe ettikleri kişiler hakkında bilgi toplaması görevini vermişler ve bu iş için de bir yıl süre tanımışlar. Manukyan "benden istedikleri arasında Hürrem filmin sahibi de bulunuyordu. Üstelik Hürrem Bey Rus bir kadınla evli idi ve Rusya’dan kaçak film getiriyordu. Onun KGB’ye çalıştığını iddia ettiler. Ben Hürrem beyi tanıdığım için mümkün olmadığını söyledim. Buna rağmen evine girip, kasasını açıp bakmamı istediler. Diğer isteklerinden bazılarını yerine getirdim ama Hürrem Bey için söz konusu olmayacağını tekrarlamam üzerine bir yılın sonunda beni MİT’e Amerikalılar ispiyon etti" şeklinde anlatımlarını sürdürüyor.
Beni yakaladılar Ziverbey köşküne attılar, burada 8 gün ayaklarımda çok ağır prangalarla tutuldum ve sorgulandım. Çocukça sorular soruyorlardı, Amerikalıların verdiği bilgiler çerçevesinde sorular sorulduğu için" diyen Manukyan sonra tutuklandığını söylüyor. Belgrad ormanlarında bir miktar dolar ve bazı aletlerin toprağa gömülü olduğunu anlatıyor. "20 yıl dayanacak plastik kutular içindeydiler, ayrıca yakalandığım büro ve evde de duvara gizlenmiş okuyucu aletler ve resim çeken bir saat vardı" diyor. Yakalanışı konusunda gerçeklerin yazılmadığını da anlatan Manukyan; ”Benim büromda buldukları mikro filmleri yaktılar, içinde ne var diye bakmaya bile lüzum görmediler. Bu aptalca bir işti” diyor. “Aslında o filmlerin birer kopyası alındıktan sonra imha edilmesi gerekirdi, benim ve diğer ajanların ne gibi konuları işledikleri öğrenilebilirdi, ben Amerikalılara çok şeyi anlatmamıştım” diyor. Manukyan, Türkiye’de kısa süre Ulaştırma Bakanlığı yapmış bir kişinin de CIA ajanı olduğunu, çünkü İstanbul’da Amerikan Haberler Merkezinde bu zatı çokça gördüğünü, CIA ajanlarını Leyla S’nin evine götürerek peşkeş çektiğini iddia ediyor. Paris’te yaşadığını gizlemeye çalışan Manukyan, Mehmet Eymür’ün kolunun uzun olduğunu, bunun için de Paris’te bulunduğunu bilmemesini istiyor. Manukyan yaz aylarında tatilini geçirmek için Yunanistan’a gideceğini söylüyor.”
Evet, kendi beyanı ile Manukyan’ı dinlediniz. Ben de o tarihte (Nisan 2000’de mealen “Kerim Manukyan’ın bizden korkması için bir neden de yok. O şu veya bu şekilde bu oyuna katılmış ve cezasını çekmiştir. Yukarıdaki mülakatta çok sathi geçen ‘hayat hikâyesini’ kitabına yansıtırsa, daha çok bilgilenir veya doğrudan bize bir şekilde hayatının bilmediğimiz kısımlarını aktarırsa, bundan memnuniyet duyar, okuyucularla paylaşırız” diye yazmış, bazı haksız ithamlarını da cevaplamıştım. Bir süre sonra Paris’ten şu mesajı aldım.
“Efendim, size daha evvel de Manukyan’la ilgili bilgi vermiştim, hani şu hatıralarını satmayı düşünüyordu. Kerim bey veya gerçek ismiyle Manukyan’ın geçtiğimiz Ağustos ayında sizlere ömür, tedavi gördüğü hastanede vefat ettiğini öğrendim. Size bu haberi vermeyi uygun buldum. Zira Manukyan sizi çok takdir ettiği kadar sizin elinizin her an kendisine ulaşabileceği inancını asla kaybetmemişti. Sizin çok iyi ve değerli bir istihbaratçı olduğunuzdan sitayişle bahsettiği için size bu haberi ulaştırmak istedim. Başarılar, diğer yazılarınızı okuyorum ve de faydalanıyorum. Saygılarımla. S.T.M”
Not: Ercan Çitlioğlu’nun ‘Gölgedeki Sessiz Tanıklar’ isimli kitabında da Manukyan (Levon Keğam Pulli) hakkında detaylar bulunuyor. İlgilenenlere tavsiye ederim.
Türkiye’de 1940 ila 1994 yılları arasında 132 casus yakalanmıştır. Bunların çoğu ağır hapis cezalarına çarptırılmış, çok azı delil yetersizliğinden beraat etmiştir. Bu 132 casusluk faaliyetinin hangi ülke lehine yapıldığının dağılımı ise şöyledir: 2 ABD-İngiltere, 74 Bulgaristan, 6 Irak, 1 İran, 2 Libya, 2 Mısır, 2 Romanya, 27 SSCB, 10 Suriye ve 6 Yunanistan’dır.
Balkanlardan Göç
Görüleceği gibi rekor Bulgaristan’dadır. Bunda, Balkanlardan Türkiye’ye 1940’tan itibaren yapılan ve 585 bin kişiyi bulan yüksek miktarda göçün de rolü olduğu düşünülebilir. [1940─44 arasında 140 bin, 1950─51arasında 155 bin, 1978’de 130 bin, 1989 yılında ise 160 bin kişi gelmiştir.] Bu teknik detaydan sonra, meslek hayatımda iz bırakan ve daha önce de değindiğim eski bir Bulgar Casusluk olayına değinmek istiyorum.
Eski Eleman Mehmet Erel
Mehmet Erel’den nasıl şüphelenilmişti bilmiyorum. Bu şüphe bizden önceki tarihlerde ortaya çıkmış ve onunla temas eden Keysofiserlere teması kesmeleri talimatı verilmişti. (Keysofiser, İngilizce ‘case officer’ deyiminin Türkçeye adapte edilmiş şekli. – Elemanları sevk ve idare eden istihbarat görevlisi. Bu görevi masa başında yapıp değerlendirmeye tabi turan kişiye ise Deskofiser ‘desk officer’ denilir.)
Teşkilatta Erel’le görüşen Keysofiserlerden biri de Şemsi Bey’di. Şemsi Bey emri dinlememiş, gizli olarak Erel’le irtibatını sürdürüyordu. Bulgaristan, Peştere 1927 doğumlu Emin oğlu Mehmet Erel daha önce, Amerikalılarla müşterek bir operasyonda kullanılmıştı. Erel yedi yaşında iken 1934 yılında ailesi ile göç ederek Türkiye’ye gelmiş, İstanbul Ticaret Yüksek okulunda okumuştu. Fransızca, İngilizce, İtalyanca, Almanca, Bulgarca ve Macarca dillerini konuşuyordu.
Teşkilatın Popüler Siması
Şemsi Bey, James Bond gibi iri yarı, yakışıklı bir insandı. Takip Şefliği yapmıştı. Teşkilat’ın popüler tiplerindendi. O tarihte Sorgu Bürolarının Amirliğini yapıyordu. Yani hep önemli, kritik ve birçok bilginin geçtiği görevlerde yer almıştı.
Mehmet Erel teknik dinlemeye alınmıştı. Teşkilat’la ilişkisi kesilmesine rağmen Şemsi Bey’in görev yaptığı Takip Şubesine ve Sorgu Bürosuna gittiği tespit edilmişti. Mehmet Erel yurt dışına gidip geliyordu. Ticari hayatı çabuk yükselen bir çizgi çizmişti. Mali durumu bir hayli iyiydi. Özellikle, Şemsi Bey’in başında bulunduğu ve şüpheli Bulgar göçmenlerin sorgulandığı yerlere girip çıkması dikkatleri fazlasıyla üzerine çekmişti.
Erel Sorgulanıyor
Neticede Mehmet Erel 1972’nin Aralık ayında sorguya alındı. Sorgu, Şemsi Bey’in başında bulunduğu büroların dışında yapıldı. Konum olmadığı halde Şube Müdürümüz olan Hiram Bey tarafından bu sorguda görevlendirildim. Zaman zaman önemli faaliyetler çıktığında Grup Amirlikleri arasında bu tip imeceler yapılırdı.
Mehmet Erel, 45 yaşlarında, hafif dökülmüş ve kırlaşmış saçlı, kültürlü, itimat telkin eden, son derece zeki, beyefendi bir insandı. Sorgusu sırasında işbirliğine yanaşan, sorgucuyu rahatlatan tiplerdendi. Sorulan her şeye düzgün cevaplar veriyor, saatlerce gayet ciddi ve net bir şekilde konuşuyordu. Son derece kibardı. Onun kibarlığı, bizi de müspet etkilemişti.
Erel’in, Sovyet Rusya ve diğer Doğu Bloğu ülkelerle ticari ilişkileri vardı. 1958 yılında ticari amaçla Bulgaristan’a yaptığı seyahatte Vasil Stayanov isimli istihbaratçı ile tanışmış, Stayanov Erel’e yakın ilgi göstererek Peştere’deki akrabalarını ziyaret etmesine yardımcı olmuştu.
Stayanov Türkiye’de
Vasil Stayanov aynı yılın Ekim ayında İstanbul Bulgar Ticaret Ataşeliğine tayin olmuştu. Bulgaristan ile zaten ticari ilişkisi bulunan Mehmet Erel’le kolaylıkla temas kurdu ve ilişkileri derinleştirdi. Konuşmalarda ondan Bulgaristan’daki akrabaları, ticari ve maddi durumu, sosyal çevresi, emniyet ve istihbarat teşkilatlarındaki tanıdıkları hakkında bilgi alıyordu. Sonunda Erel’e Bulgaristan lehine çalışması için hizmet teklifinde bulundu. Bulgaristan’la olan ticareti genişleyecek ve Erel çok para kazanacaktı. Erel görevi kabul etti. Erel arada bir Bulgaristan’a gidiyordu. Orada Bulgar istihbaratı DS’nin başı ile tanıştı. Artık Bulgarların üst seviyede bir ajanı haline gelmişti. Stayanov, 1963’de Bulgaristan’a dönünceye kadar Erel’den;
• Milli Birlik Komitesi Üyelerinin karakterleri, zaafları,
• CHP ile MBK arasındaki ilişkiler ve CHP’nin MBK’ne etkisi,
• 14’lerin tasfiye edilmelerinden sonra orduda bir bölünme olup olmadığı ve 14’leri tutanların çoğunlukta olup olmadığı,
gibi bilgiler istemiş, Erel bu konuda derlediği bilgileri Stayanov’a iletmişti. Stayanov’un Bulgaristan’a dönmesinden sonra faaliyet devam etmiş, ancak bilgi alış verişi Sofya’ya kaymıştı. Stayanov, Erel’den;
• MİT Mensupları hakkında biyografik bilgiler, görevleri, zaafları, ailevi ve mali durumları, ideolojik eğilimleri,
• Türkiye’nin daha ne kadar göçmen kabul edeceği,
• Bunun Türkiye’nin ulusal politikasına mı yoksa parti politikalarına mı bağlı kalacağı,
• Göçmenler arasında şüphelilerin nasıl saptandığı,
• Bu şüphelilerin nasıl ve ne kadar süre ile kontrolde tutuldukları.
• Edirne’deki göç bürosunda bir tanıdık olup olmadığı.
• Türk-Amerikan Servisleri arasındaki ilişki,
gibi ve benzeri bilgileri istemiştir. Bu arada Bulgaristan’la ticari teması iyi şekilde devam eden Erel’in Bulgaristan’dan alacağı miktarlar gittikçe yükselmeye başlamış, Bulgarlar Erel’in parasının büyük bir bölümünü devamlı bloke ederek onun üzerinde baskı kurmuşlardı.
Avrupa’da Paravan Şirketler
Bulgarlar, faaliyetlerini gizlemek için Erel’e Cenevre ve İtalya’da paravan şirketler kurdurmuşlar, Erel, Bulgarlar lehine Avrupa’da da faaliyet göstermişti. Şemsi Bey’e çocuklarının yurt dışında tahsili gibi bazı maddi imkanlar yaratmış, eşine bir kürk almıştı. Bulgarların verdiği bir iki göçmene ait ismin sorgulamadan temiz çıkmasını Şemsi Bey vasıtasıyla sağlamıştı. Bunlardan biri halen yanında çalışıyordu.
Bulgarlar Erel’e ilginç görevler de vermişlerdi. Bazı ünlü kişilerin özel hayatlarını incelettiriyorlardı. Özellikle Org. Faruk Gürler’in özel hayatı ile çok ilgiliydiler.
***