1 Nisan 2014 Salı

Osman Pamukoğlu Konferansı Gençlerin Siyasetteki Önemi 2



Osman Pamukoğlu Konferansı Gençlerin Siyasetteki Önemi 2









..




20 Mart 2014 Perşembe

HEPAR = HAK VE EŞİTLİK PARTİSİNİ TANIYINIZ..



HEPAR =  HAK  VE  EŞİTLİK  PARTİSİNİ TANIYINIZ..



















..

12 Mart 2014 Çarşamba

İstiklal Marşı 10 Kıta Sesli





































İstiklal Marşı 10 Kıta Sesli ,,,
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
***
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
“Medeniyyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?
***
Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

BU DUYGULARLA  TÜM ATATÜRKÇÜLERİ PARTİMİZE BEKLİYORUZ..


















1 Mart 2014 Cumartesi

Galip Ensarioğlu Roboski'ye Dobroski Dedi !















ROBOSKİ & DOBROWSKİ İLİŞKİGİSİ GAFI VE NE YİN İNTİKAMI.?
GÖRÜN SİZİ KİMLER YÖENTİYOR VE SİZ KİMLERİ SEÇİP GÖNDERDİNİZ.?
YERSE..? AMA BATIDA YEMİYORLAR BAK? İFŞAA EDİYORUZ KENDİ SESİNDEN..
http://youtu.be/p7FdmfMGiIE

.

27 Şubat 2014 Perşembe

Mehmet Esen | "Meydanları AKP'ye ve PKK'ya teslim etmeyeceğiz"



"Meydanları AKP'ye ve PKK'ya teslim etmeyeceğiz"



“Atatürk ve Türk Bayrağında bir araya geldik”

"Meydanları AKP'ye ve PKK'ya teslim etmeyeceğiz"

Yüz binleri sokağa döktük
TÜRKSOLU: Genç Türk ne zaman kuruldu?
MEHMET ESEN: 19 Mayıs 2012'de İstanbul'da düzenlediğimiz bir törenle kuruluşumuzu ilan ettik. Kurucu Genel Başkanlığını ben üstlendim.
Türkiye'nin pek çok ilinden arkadaşlar bir araya geldik. Mersin'den de arkadaşlar vardı. Konya'dan, Kayseri'den de... Elbette İzmir, Ankara gibi büyükşehirlerden de.
TÜRKSOLU: Neden yeni bir örgüt kurma ihtiyacı hissettiniz?
MEHMET ESEN: Bugün siyasi partilerden bağımsız bir oluşuma ihtiyaç var. İnsanları gerçekten birleştirecek bir yapı gerekiyor. Bizler Atatürk ve Türk bayrağı ekseninde bir araya geldik. Amacımız gençliği tek bir çatı altında toplayabilmek. Ortak milli değerler etrafında bir araya gelebilmek. MHP'sinden CHP'sine, HEPAR'ından Ulusal Parti'ye pek çok siyasi partiden arkadaşları da davet ettik.
TÜRKSOLU: Siyasi partilerde nasıl bir eksiklik gördünüz de yeni bir oluşuma ihtiyaç duydunuz?
MEHMET ESEN: Genç Türk'ü kurduğumuzda AKP iktidarının 10. yılıydı ve biz muhalefetin yetersizliğini gördük. Maalesef düzgün bir şekilde görevlerini yapamadılar. Halka gerçekten önderlik yapabilecek, Türk milletinin sesi olabilecek bir oluşum kurmak istedik. Kanı gerçekten vatanı için deli deli akan, Atatürk sevdalısı, bayrak sevdalısı gençlerin olacağı bir oluşuma ihtiyaç vardı.
TÜRKSOLU: Sağ-sol demedik Atatürk'te birleştik diyorsunuz. Bunu gerçekten de hayata geçirebildiniz mi?
MEHMET ESEN: Yaptığımız yürüyüşler ve eylemler ortada. Genç Türk olarak yüz binlerce insanı sokağa dökebilen bir kitle örgütüyüz. Bu yüz binlerce insan sadece solculardan ya da sağcılardan oluşmuyor elbette. Her kesimden insan var. Bir ortak payda oluşturmayı başardık.
2013 yılında, AKP'nin ve PKK'nın Türk olana, Türk milletine, milli olan her şeye ne kadar saldırdığını gördük. Bundan rahatsız olan bütün kesimleri milli değerlerde birleştirdik.
AKP'nin tabanına da ulaşabiliyoruz
TÜRKSOLU: Ne kadar yaygınlaşabildiniz?
MEHMET ESEN: İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin gibi büyükşehirlerde, özellikle üniversitelerinde zaten örgütlüyüz. Ancak biz bunların yanında AKP'nin güçlü olduğu şehirlerde de örgütlenmeyi hedefledik.
İlk örgütlendiğimiz illerden birisi Kayseri'dir mesela. Kayseri'deki Gezi eylemlerine bizim arkadaşlarımız önderlik etti. Hatta geçtiğimiz ay bu yüzden hakim karşısına çıktılar.
Ve Aksaray, Konya... Hatta Erzurum… Bu illerde tahminimizden de fazla ilgi görüyoruz. Örneğin, Aksaray'da düzenlediğimiz "Teröre Lanet Yürüyüşü" büyük olay yaratmış ve oldukça kalabalık geçmişti.
TÜRKSOLU: AKP tabanına da seslenebiliyor musunuz?
MEHMET ESEN: Elbette. Ailesi AKP'li olan pek çok genç arkadaşımız bizimle beraber mücadeleye dahil oldular. Onlar da artık şunu görüyorlar: AKP ile birlikte bu ülkede Türk olan, milli olan her şey saldırı altında. Bir Türk genci olarak kaygı duyuyorlar. Ve yanımıza geliyorlar.
Zaten bizim asıl hedefimiz de buydu. Yalnızca Atatürkçü ailelerin gençlerini örgütlemekle yetinmeyeceğiz. Esas olan AKP'li ailelerin çocuklarını da kazanabilmek olmalıdır.
TÜRKSOLU: Kendisini sağda ya da solda tanımlamış bir genç, Genç Türk'e katılmaya karar verdiğinde, bu fikirlerini terk mi etmek zorunda?
MEHMET ESEN: Hayır, böyle bir zorunluluk yok. Onlara şunu söylüyoruz. Örneğin bir MHP'li arkadaş geldi diyelim. Ona üyeliğini sildir gibi bir çağrıda bulunmuyoruz. Aksine, sen yine kendi partinde mücadeleni sürdür diyoruz. Bizim yanımıza geldiğinde, MHP'li bir Genç Türk oluyor. MHP'ye gittiğinde de Genç Türk üyesi bir MHP'li olmasını istiyoruz. Bizim hassasiyetlerimizi, o partilerde de savunmaları yeterli bu arkadaşların.
TÜRKSOLU: Genç Türk Genel Başkanı olarak siz bir partiye üye misiniz?
MEHMET ESEN: 2011 genel seçimleri döneminde HEPAR'ın gençlik kollarında görev aldım. 2009 yerel seçimleri döneminde ise CHP'nin Maltepe ilçe örgütünde çalışmıştım. O dönem Kemal Kılıçdaroğlu'nun İstanbul'u kazanmasını sağlayamamıştık, ama en azından bulunduğumuz ilçede seçimleri almayı başarmıştık.
İki partinin de gençlik kollarında yönetici görevlerde bulundum. Halen CHP üyesiyim.
Kahramanımız Atatürk
TÜRKSOLU: Her gencin bir kahramanı vardır. Tabii her gençlik örgütünün de... Gençlere ve gençlik örgütlerine bu kahramanlar yön gösterir. Sizin kahramanınız kim?
MEHMET ESEN: Mustafa Kemal Atatürk. Atatürk hepimiz için, bir Türk genci için bir kahramandır. Emperyalizme karşı savaşmış, karşısında kendisinden kat be kat üstün bir askeri güçle mücadele etmiş ve bunu kazanmış bir liderdir. Üstelik dünyada bunu başarabilen ilk insandır. Sadece bu yönüyle değil, ülkesi ve milleti için fedakârca mücadele ettiği için de bizim kahramanımızdır. Yeri geldiğinde apoletlerini söküp bütün mevkilerinden vazgeçebildiği için... Kendisini değil halkını düşünebilen bir insan olduğu için…
Bu özelliklere sahip dünyada bir başka bir lider yok. İşte bu yüzden, tek bir kahramanımız var, o da Mustafa Kemal.
TÜRKSOLU: Basına da yansıyan bir eyleminiz vardı. 10 Kasım'da Dolmabahçe'de Atatürk maskeleriyle bir buluşma gerçekleştirmiştiniz. On binlerce insan katılmıştı. Neydi bu maskenin anlamı?
MEHMET ESEN: AKP ve PKK gibi mücadele ettiğimiz kesimlerin tek bir korkusu var: Atatürk. Biz de Atatürk gençleriyiz. Hep yakınılır, kaygılanılır ya, Atatürk öldü, ne yapacağız diye… Herkeste de bir Atatürk arayışı var. Biz de bu maskelerle şunu belirtmek istedik: Atatürk ölmedi, hepimiz birer Atatürk'üz. Saat 9'u 5 geçe Atatürk gözlerini yumduysa, saat 9'u 6 geçe milyonlarca Atatürk de mücadele aşkıyla gözlerini açtı diyoruz. Bu ülkenin gençliğinin Atatürk'ün mücadelesini devam ettireceğini göstermek için o maskelerle çıktık…
TÜRKSOLU: Ve ardından da "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz" sloganı…
MEHMET ESEN: "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz" kitlelere Genç Türk'ün mal ettiği bir slogan oldu. 29 Ekim 2012'de on binlerce insanın katıldığı bir Cumhuriyet yürüyüşü yapmıştık. Bu yürüyüşte en çok ilgi çeken şey taşıdığımız 20 metre uzunluğundaki büyük "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz" pankartımızdı. On binlerce insan bütün İstiklal Caddesi'ni "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz" sloganlarıyla inletmiştik.
TÜRKSOLU: Genç Türk'ün "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz" yazılı flamaları özellikle Gezi direnişi sırasında bütün Türkiye'nin dikkatini çekti. Herkesin elinde bu flamalar vardı.
MEHMET ESEN: O bahsettiğiniz flamadan ve üzerinde "Hepimiz Türk'üz Hepimiz Atatürk'üz" yazılı olanından bugüne kadar on binlerce dağıtmışızdır. Gerçekten kitlelere mal olan bir flama oldu. Aslında kuruluş amacımızı da birebir yansıtan bir flamadır o. Bu kadar yaygınlaşması doğru bir yolda olduğumuzu da gösteriyordu. Sonuçta ne vardı o bayrağın üstünde? Ay-yıldız ve Mustafa Kemal. Yani Atatürk ve Türk Bayrağı'nda Türk milletini birleştirme hedefimizi Gezi Direnişi sırasında fiilen hayata geçirmiş olduk.
24 saatin 20'sinde çalışıyoruz
TÜRKSOLU: Genç Türk, Gezi Direnişi'nde hep ön saflardaydı. Kadıköy yakasında da Bağdat Caddesi'nde on binlerce insanın katıldığı büyük yürüyüşler düzenlediniz. 2012 Mayıs'ında kurulmuş bir örgüt olarak 2013 Mayıs'ında, aşağı yukarı bir yaşınıza yeni girmişken, yüz binleri toplamayı başardınız. Nedir bu hızlı yükselişin sırrı?
MEHMET ESEN: Özveriyle çalıştık. 24 saatin 20'sinde çalıştık. Bahsettiğiniz o büyük yürüyüşler de bu özverinin bir ürünüdür. O dönemde İstanbul'un 15-20 ayrı noktasında standlarımız vardı. Bunun dışında kapı kapı gezilip broşürler dağıtıldı. İstanbul'un her tarafında afişler astık.
Üstelik tüm bu etkinliklerin yanında geceleri de Gezi Parkı'na nöbete gidiyorduk. 9-10 çadırımız vardı Park'ta…
Bu hızlı yükselişin bir başka önemli nedeni de elbette savunduğumuz fikirlerin doğruluğudur. Hatırlarsınız, Gezi Eylemleri sırasında herkesin elinde bir Atatürk resmi ya da Türk Bayrağı vardı. Yani bizim hedeflediğimiz kitle ve savunduğumuz görüşler zaten sokağa dökülmüştü. Bu insanlar tabii ki Genç Türk'ün önderliğinde yürüyecekti...
TÜRKSOLU: Bağdat Caddesi'nde 3-4 büyük yürüyüş yaptınız. Kaç kişi katılmıştı tahminen?
MEHMET ESEN: 16 Haziranda yaptığımız son yürüyüş, tam da Tayyip Erdoğan'ın ünlü Kazlıçeşme mitingiyle aynı gündü ve 300 binden fazla insanın katıldığı büyük bir eylem oldu.
TÜRKSOLU: Herhalde Türkiye tarihinin en büyük eylemlerinden birisidir.
MEHMET ESEN: Ne 68'de ne de 80 öncesinde bu kalabalığın bir benzeri olmamış. Yürüyüşe sadece Bağdat Caddesi civarından insanlar gelmemişti. Öğrendiğimize göre, yürüyüş duyurularımızı gören binlerce insan İstanbul'un farklı bölgelerinden akmış Bağdat Caddesi'ne. Hatta Kocaeli'nden, Trakya'dan, Bursa'dan, yani yakın illerden bile gelen olmuş.
Biber gazıyla Gezi'den aylar önce tanıştık
TÜRKSOLU: 300 bin kişi toplamak kolay değil. Bu güveni nasıl sağladınız?
MEHMET ESEN: Yürüyüşlerimiz aslında birkaç aylık bir emeğin sonucudur. Gezi Direnişi'nden aylar önce yine binlerce insanın katıldığı yürüyüşlerimiz olmuştu. 29 Ekim'de Cumhuriyet Bayramı'nı İstiklal Caddesi'nde çok büyük bir yürüyüşle kutlamıştık. 10 Kasım'da Dolmabahçe'deki etkinliğimizden zaten bahsettik. Ardından 25 Kasım'da yine İstiklal Caddesi'nde Balkanlar'da yaşanan Türk Soykırımı'nın 100. yıldönümü için bir yürüyüş yapmıştık. Şubat ayında, artan PKK terörünü ve sözde çözüm sürecini protesto etmek için Büyük Türk Yürüyüşü düzenlemiştik. Yine İstiklal Caddesi'nde ve yine binlerce insanın katılımıyla...
Son olarak 19 Mayıs'ta "Çılgın Türkler Taksim'e" çağrısı yapmıştık. Amacımız Tünel'den Taksim'e kadar yürümekti. O gün polis yürüyüşümüzü engelledi. 2 TOMA ve yüzlerce Çevik Kuvvet'le karşımıza dikildi. Gezi Direnişi'nin bir nevi kıvılcımıdır bu engelleme.
TÜRKSOLU: Biber gazıyla da aylar önce tanışmıştınız.
MEHMET ESEN: Nisan ayında, Akil Adamlar'ı Türkiye'de gittikleri her yerde protesto ediyorduk. En ses getiren eylemimiz İstanbul-Esenyurt'ta gerçekleşmişti. Hepimiz gözaltına alındık. Biber gazıyla işte o gün tanıştık.
TÜRKSOLU: Kalabalıkları toplamayı başardınız diyelim. Bu kadar insanı kontrol edebilmek, bir provokasyona mahal vermemek çok daha zor. Üstelik sizler gençsiniz. Ve yürüyüşlerinize sizlerden yaşça büyük insanlar da katılmıştı.
MEHMET ESEN: Genç Türk'ün hiçbir eyleminde provokasyon olmamıştır. İnsanlar bu sayede yürüyüşlerimize gönül rahatlığıyla katılıyor. Bebek arabalarıyla gelenler, bastonuyla gelenler, tekerlekli sandalyesiyle gelenler bile oluyor. Genç Türk olarak bir eylem tecrübesi edindik ve insanlar bu tecrübeye saygı duyuyor.
TÜRKSOLU: Hiç mi taşkınlık olmadı? Sonuçta o kadar insan katılıyor eylemlerinize?
MEHMET ESEN: Tek tük yaşandı, ama hepsini en baştan engellemeyi başardık. Hatta, hatırlarsınız, Gezi Direnişi sırasında Mado ile Starbucks'a karşı büyük bir tepki vardı. Biz yürüyüşlerimiz sırasında bu firmaların önünden geçerken kimi arkadaşlarımızı dükkânları korumakla görevlendiriyorduk. Bir yandan da taşkınlık olmaması için sürekli anonslar yapıyorduk. Onca kalabalığa ve onca tepkiye karşın tek bir olumsuz olay yaşanmadıysa bu bizim çok dikkatli ve sorumlu davranışımızdandır.
Ayrıca şunu da eklemeliyim, Kadıköy bölgesi bizi çok iyi tanır. Gezi Direnişi'nden iki ay kadar önce orada TC'nin kaldırılmasına ve Akil Adamlar Heyeti'ne karşı imza kampanyaları başlatmıştık. İki ay boyunca bizi her gün o standlarda gören, aşina olan Bağdat Caddesi insanı, elbette yürüyüşlerimizde de bize son derece bağlı davrandı…

Bir umut olduk biz
TÜRKSOLU: Güveni sağlamak kolay değil, tabii ki...
MEHMET ESEN: Bir umut olduk biz. Gençler bu mücadelenin içerisinde. Görevinin başında. İzinde ya da tatilde değil, klavye başında yazıp çizen, oralarda mücadele verdiğini sanan bir gençlik değil. Sokakta… Bir bakıyorsunuz stand açmış. Bir bakıyorsunuz metro çıkışında bildiri dağıtıyor. Bir bakıyorsunuz kapınız çalıyor, açıyorsunuz bizden bir arkadaş. Bir bakıyorsunuz, işyerinizde sizi ziyaret etmiş. Bir bakıyorsunuz duvarlarda afiş asıyor. Bir bakıyorsunuz arabanızın camına broşürünü koymuş.
Her yerdeydik. İnsanlara böyle güven verdik.
TÜRKSOLU: Kürt Açılımı'nın başladığı dönemde, özellikle Akil Adamlar'ı protesto eylemleriniz çok ses getirmişti. O dönem sokakta kimse yoktu, bir tek siz vardınız.
MEHMET ESEN: Sadece Akil Adamlar'a karşı değil, devlet dairelerinden TC ibarelerinin kaldırıldığı dönemde de sokakta bir tek biz vardık. Türkiye'nin dört bir yanında, "TC İlelebet" afişleri astık. Hatta Ziraat Bankaları ve tabelası değişen hastaneler önünde eylemlerimiz de oldu.
Akil Adamlar Heyeti sürecinde de, Genç Türk dışında hiçbir gençlik örgütlenmesinin sokağa çıkmadığını gördük. Halbuki Türk milletinde büyük bir tepki vardı. Tabii, bizim milli duygularımız ön planda olduğu için, hiçbir örgütlenme ortada yokken, sokaklara çıktık, tepkimizi gösterdik. Akil Adamlar'ı gittikleri her yerde protesto etmeye başladık. Bizim o eylemler, yurt çapında Akil Adamlara yönelik tepkinin daha da büyümesini sağladı. Tepki artınca, başlarda sessiz kalanların da eylemlere başladığını gördük.
TÜRKSOLU: 2014'te ne yapmayı planlıyorsunuz?
MEHMET ESEN: 2013 bizim için çok hızlı geçti. Çok büyük eylemler yaptık. Bu hızlı dönemin ardından şimdi, örgütsel yapılanmamızı oturtuyoruz. Bulunduğumuz bütün illerde yönetim kademelerimizi kuruyoruz.
2014'te AKP iktidarına ve PKK'lılara karşı çok büyük eylemlerimiz yine olacak. Dört duvar arasında bir siyasete karşıyız biz. Sokakta olacağız. Sokağa inmeden başarı gelmediğine inandık.
Bugün, PKK sokakları ele geçirmeye çalışıyorsa buna müsaade etmeyeceğiz. Sokaklar bizim. Alanlar bizim.
Her yerde ellerimizde Türk bayrakları ve Genç Türk flamalarıyla olacağız. 2014'te yine çok hızlı bir şekilde geliyoruz...
- See more at: http://www.turksolu.com.tr/433/mesen.html#sthash.lv6Ga34n.dpuf



Mehmet Esen | "Meydanları AKP'ye ve PKK'ya teslim etmeyeceğiz"




BİZİM İÇİN SİYASET VATAN AŞKIDIR! BİZE KATILIN..!



BİZİM İÇİN SİYASET VATAN AŞKIDIR! BİZE KATILIN..!:



 http://youtu.be/-YGmzGxaW9M









..

HAK VE EŞİTLİĞİNE SAHİP ÇIK

HAK VE EŞİTLİĞİNE SAHİP ÇIK SEN SAHİP CIKMAZ İSEN BAŞKALARI SAHİP CIKAR  ESARET İŞTE O ZAMAN BAŞLAR



http://youtu.be/K50G5lv9vdI











..

Hani Hep ATATÜRK Gibi Bir Lider İsterdik ya!.. İŞTE LİDERİMİZ.



Hani Hep ATATÜRK Gibi Bir Lider İsterdik ya!.. İŞTE LİDERİMİZ. 









Hani Hep ATATÜRK Gibi Bir Lider İsterdik ya!.. İŞTE LİDERİMİZ. 



..


22 Şubat 2014 Cumartesi

Prof. Övgün Ahmet Ercan'ın konuk olduğu TVNET programı



Hak ve Eşitlik Partisi

İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanımız PROG ÖVGÜN HMET ERCAN Deprem konusundaki Haberi..



http://youtu.be/3CzZyB27EBo













..

TERÖR MÜCADELESİNDE TARİHE NOT DÜŞÜYORUZ ( 3 )



TERÖR MÜCADELESİNDE TARİHE NOT DÜŞÜYORUZ ( 3 )





TERÖR MÜCADELESİNDE TARİHE NOT DÜŞÜYORUZ.



TERÖR SİYASALLAŞMIŞTIR..

PARTİ KURDURMUŞ MECLİSE GİRMİŞTİR



VATANINI ve MİLLETİNİ DÜŞÜNEN  BİZ VATANSEVERLERDE PARTİ KURDUK



HALKIN İÇİNDEN CIKTIK.. HAk  ve EŞİTLİK  dedik PARTİMİZE İSİM YAPTIK,



TERÖRLE MÜCADELEDE SEYRETTİĞİNİZ MÜCADELEYİ YAPAN

( EFSANE KOMUTAN OSMAN PAMUKOĞLU )..,

ÖNDERLİĞİNDEDE SİYASİ MÜCADELEYE GİRDİK.,

PKK MECLİSTE İSE BİZ NEDEN OLMAYALIM..

MECLİSTE  PKK İSTEMİYORUZ..

HALK ADINA..VATANSEVER VEKİLLERLE BU ÜLKEYİ TEMSİL ETMELİYİZ..

TAM ZAMANIDIR TÜRKİYE..

BAŞI DİK DEVLET.. ONURLU MİLLET İLKESİYLE..

YAŞASIN VATAN  YAŞASIN TÜRK MİLLETİ DİYORUZ..



Osman Pamukoğlu

HAK ve EŞİTLİK PARTİSİ

GENEL BAŞKANI



Bekliyoruz











..

TERÖR MÜCADELESİNDE TARİHE NOT DÜŞÜYORUZ ( 2 )



TERÖR MÜCADELESİNDE TARİHE NOT DÜŞÜYORUZ ( 2 )









..

TERÖR MÜCADELESİNDE TARİHE NOT DÜŞÜYORUZ ( 1 )





TERÖR MÜCADELESİNDE TARİHE NOT DÜŞÜYORUZ ( 1 )









,,

HÜR İNSANLAR UYANINIZ.



HÜR İNSANLAR UYANINIZ.









..

29 Haziran 2013 Cumartesi

Türkiye Televizyonlarının yapamadığı haberi Nasr tv yaptı


Türkiye Televizyonlarının yapamadığı haberi Nasr tv yaptı





https://www.youtube.com/watch?v=2FD_ZHBA7xg

5 Nisan 2013 Cuma

Kafeste Son Tango


Kafeste son tango




5 Haziran 1999 / ERHAN BAŞYURT

PKK lideri Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkarıldığı, İtalya ile sıcak günlerin yaşandığı dönemde, Arap dünyasının saygın gazetelerinden al—Hayat'da ilginç bir makale dikkat çekiyordu.
Gazetenin Suriye muhabiri İbrahim Hamidi tarafından kaleme alınan yazıda, Abdullah Öcalan'ın daha önce Suriye'nin iddialarının aksine Şam'da ikamet ettiğini ima etmek için 1 Eylül 1998 tarihinde tek taraflı ateşkes ilanı ile ilgili basın mensuplarıyla yaptığı toplantı anlatılıyordu. Hamidi, toplantıdan bir de ilginç anekdot sunuyordu okurlarına: Öcalan'a, kendi geleceği ile Fransa'da yargılanmakta olan meşhur terörist Çakal Carlos arasında bir benzerlik kurup kurmadığını soruyor Hamidi. Öcalan ilk önce bu soruyu anlamıyor, PKK ile Çakal Carlos arasında bir ilişki bulunmadığını belirtiyor. Hamidi soruyu tekrarlayınca, bu defa neyin kastedildiğini anlıyor ve kesinlik ifade eden bir üslûpla "Türk yargıçları bizi asla yargılayamayacaklar" cevabını veriyor.

Öcalan, 31 Mayıs'tan beri "Bizi asla yargılayamayacaklar" dediği Türk yargıçlarının önünde, üstelik yargılanma metodu da en çok, Çakal Carlos'un yargılanmasına oranla daha özgür olduğu için takdir topluyor. Üstelik Sudan tarafından Hartum'da Fransız güvenlik güçlerine teslim edilen ve uçakla Paris'e getirilen Carlos ile Kenya'da Türk yetkililerine teslim edilen ve uçakla Bandırma'ya getirilen Öcalan'ın yakalanma süreçleri de garip bir şekilde birbirine benziyor.

Öcalan ve sempatizanları yakalanmanın şokunu yaşarken, bizler de Öcalan'ın daha uçaktayken başlayan rahat ve net açıklamalarının şaşkınlığını yaşıyoruz. 15 yılda 30 bin insanın ölümüne sebep olan Öcalan'ın adeta dili çözülmüş, uçakta söylediklerinin benzerini kurşun geçirmez cam kafesin ardından da pek farksız sözlerle tekrarlıyor: Pişmanım... Özür dilerim... Hizmete hazırım...

Aslında Öcalan duruşmanın ikinci gününden itibaren, ilk tutuklandığı günlerde İmralı'da sivil DGM savcılarına yaptığı açıklamalardan pek de farklı açıklamalar yapmıyor. O zaman da örgütün kurucusunun kendisi olduğunu, dolayısıyla bütün eylemlerin sorumluluğunu üstlendiğini söylemişti, duruşma salonunda da bunu tekrarladı. O zaman da her eylemin sorumluluğunu üstlenirken, örgüte tam hakim olamadığını, bir çok eylemin bölge sorumlularının kendi inisiyatifi tarafından gerçekleştirildiğini, aslında kendisinin buna karşı çıktığını, ama engelleyemediğini iddia etmişti, şimdi de.

Öcalan, örgütün yurt dışı bağlantıları ile ilgili olarak da DGM savcılarına verdiği ifadeden pek farklı bir şey söylemedi, duruşmalarda. Suriye ve Yunanistan PKK'nın baş hamileri arasında yer alırken, İran ve Ermenistan'ın örgütle ilişkilerinin sanıldığı kadar ileri olmadığını, buna karşılık bir çok Avrupa ülkesinin pasif destek sağlamakta bu ülkelerin çok ilerisinde olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Örgütün finans ve silah desteğinin nasıl sağlandığını da anlatan Öcalan, devletle aralarında kurulan temaslar hakkında da geniş bilgileri tekrarladı...

Bütün bunlara rağmen, Öcalan'ın duruşmada dile getirdiği ama basına tam yansımadığı için pek irdelenmeyen çok daha önemli bir şey vardı duruşmalarda: Öcalan'ın yazılı savunması. Öcalan, ilk gün duruşmasının öğleden sonraki kısmında vermek istediği siyasal mesajı, bu yazılı savunmada toplamış. Ağır psikolojik durumu sebebiyle hafıza değişikliğinin olduğunu ve bu nedenle ifadelerinde bazı kopukluklar bulunabileceğini söyleyen Öcalan'ın, yazılı savunması bu sebeple daha da önem kazanıyor. İrticalen yaptığı sözlü savunması ile karşılaştırıldığında da daha oturaklı olduğu görülüyor.

"İsyan dönemi bitmiştir"

"Varılan en önemli sonuç; artık tarihi olarak isyanlar dönemi sona ermiştir ve ermek zorundadır... Sorunların çözüm dili isyan veya devrim olamaz. Barış içinde anayasal evrim yolu geçerlidir" diyen Öcalan, "Demokratik bir toplumda yetişmiş ve büyümüş olsaydık, hiç böyle isyan olur muydu? Kendini bile yasaklanmış bulan, ağzından çıkan sözü ana dilinden suçluluk telaşı ile gizlemeye çalışan bir insandan her şey beklenir... Yaşadığım halk gerçekliği bu. Hatta bir alternatif olarak ezici bir kısmı Türkleşmişse bu halkın suçu olamaz. Kaldı ki bu yöntemin de çağdaş olmadığı, böyle zorla yürümeyeceği de ortaya çıkmıştır. O halde hatalar karşılıklı büyümüş..."

Öcalan, kendince başvurdukları yolun sebeplerini ve hata oluşunu bu şekilde ortaya koyduktan sonra, "İki halkın tarihini, siyasi, ekonomik durumunu anlayanlar, parçalanmanın olmayacağını bilirler. Etle—tırnak gibi iç—içe geçmişlerdir" yorumunda bulunuyor. Başlangıçta "Bağımsız Kürdistan" hayalinde olan Öcalan, bu görüşten çark etmesinde 1993 yılına kadar TSK'nın PKK'ya karşı yürüttüğü etkili mücadelenin de rol oynadığını ifade ediyor bir başka yerde. Israrla vurguladığı bölünmenin bir çözüm olmadığını ise, şu çarpıcı ifadelerle anlatıyor :

"Bağımsızlık aleyhimize"

"Bağımsızlık ve özgürlüğün hem birey için hem de halk için koşullar gereği, ancak Türkiye'nin bütünselliği ve Cumhuriyet'in demokratik yapılanması içinde gerçekleşebileceğini belirttim... Bilimsel ölçüler içinde bakıldığında dört taraftan kabul edilmeyecek komşularla çevrili, ağırlıklı olarak dağlık bir coğrafyada, ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi olarak çok bölünmüş, ağır feodal değer yargılarıyla ve daha bir alfabeye bile sahip olmayan, nüfusun daha büyük kısmı metropollerde çalışan Kürt toplumu için devlet iddiasında bulunmak bu nedenlerle gerçekçi olamaz. Kaldı ki gerek son iki yüzyıllık tarih tecrübesi ve en son PKK isyanı mevcut askeri güç dengesi altında da ayrılık yönünde sorunun daha da ağırlaşacağını ortaya koymuştur. Bu yöntemle taraflar zorlanır, büyük acı ve kayıp yaşarlar. Ama ne ayrılma gerçekleşebilir ne de sorun yok edilebilir. Hastalık daha da ağırlaşarak devam eder. Hastalığı ne hastayı yok ederek tedavi etmek mümkündür, ne de ana öğesi olduğu bütünden yani devletten ayrılmakla parça, tedavi şansına sahiptir."

Öcalan savunmasında "Bu bilince 1973'te sahip olmak isterdim. O zaman bu yöntem izlenmezdi" diyerek, "Tüm isyanlar içerisinde acımasızlıklar vardır, bastırmada da vardır. Ama, en büyük tesellimiz bunu gerçekten Cumhuriyetimizin sürekli ağrıyan bir hastalığı olmaktan çıkarmak, sağlıklı bir parçası ve barış gücü haline getirmektir. Halkımızın buna ekmek, su kadar ihtiyacı olduğuna inanıyorum. Cumhuriyete karşı borcu, demokratik birlik dışında ödeme yolu yoktur" sözlerine de yer veriyor. Öcalan, yazılı savunmasını bu şekilde yaptıktan sonra da, özürle başladığı sözlü savunmasında, sorunun çözümü için de kendince bir formül öneriyor. Başka bir deyişle, kendi canının kurtarılması karşılığında, terörü bitirmeyi masaya yatırıyor ve yıllardır uğrunda verdikleri mücadelenin hedeflerini minimize ederek, şöyle formüle ediyor: "Bana bir kanal açın, PKK'yı üç ayda dağdan indireyim."

"Devletin de duyarlılığının bu yönde olduğunu biliyorum. PKK'nın dağdan indirilmesini istiyorum ve bu amaçla çalışmak istiyorum" diyen Öcalan, bunu yapmanın şartı olarak da "PKK'nın devlete karşı olmamasını, yasal bir konuma girmesini istiyorum. Bir af yasası, bir izin gibi şeylerin düşünülmesini istiyorum" şeklinde konuşuyor. Bunu da kendince, "PKK'ya sesleniyorum. Sizi yanıltan ben, hiçbir baskı altında kalmadan söylüyorum. Bizi koruyacak olan demokratik devletin çatısıdır. Ben bunu gördüm. Bu döneklik yaptığım anlamını taşımaz. PKK'lılara diyorum ki, niye silahla savaşıyorsun, düşünce varken" sözleriyle yorumluyor. Başka bir deyişle Öcalan'ın PKK'yı dağdan indirmesinin ilk şartı, bir af yasasının —pişmanlık yasası gibi— çıkarılması ve PKK'nın legalite kazanması.

Dil de önemli değil

Öcalan'ın pazarlık masasına sürdüğü ikinci şart ise, "kültür ve dil özgürlüğünün sağlanması". Türkiye'de düşünce ve siyasal özgürlüğün mevcut olduğunu belirten Öcalan, "Olan bir şeyi niye isteyeyim. Sadece dil ve kültürel varlık problemdir. Türkiye'nin bütünlüğü önemlidir" diyor. Bir uzman, Öcalan'ın kültürel varlık ile tv, radyo gibi şeyleri kastettiğini, dilin eğitim dili olması gibi hususlardan rahatlıkla taviz verebileceğini belirtiyor. Kaldı ki Öcalan, üçüncü gün sorgulamasında Kürtçe'nin yasaklanmasının yanlışlığının görülüp, bu yasağın kaldırıldığının hatırlatılması üzerine, "Doğru. Mesele çözüm yoluna girmiştir. Bundan sonra isyan yanlıştır" diyerek bu tavrı ortaya koymuştur.

Öcalan'ın bu teklifleri, değerlendirilir ya da değerlendirilmez. Ancak yıllardır bölgeyi kan gölüne çeviren bir örgüt liderinin tespit ve önerileri olması ve Öcalan'ın bilgi ve beyin arkaplanını göstermesi açısından önemli. Konuşurken karizmatik olmasa da, aslında istediği şeyleri formüle edebilmiş, savunmasını bir nevi siyasi platforma çekebilmiş durumda. Peki, Öcalan gerçekten de örgüt üzerinde hakim mi? İstese tüm örgütü üç ayda dağdan indirebilir mi? Kaldı ki, Öcalan bizzat kendisi bir taraftan örgüt üzerinde halen hakim olduğunu söylerken, diğer taraftan örgütün tüm faaliyetlerine hakim olmadığını söylüyor.

PKK'yı yakından takip eden akademisyen Doç. Dr. Ümit Özdağ, Öcalan'ın halen örgütte tek lider olduğunu belirtiyor. Özdağ, Öcalan'dan sonra PKK'nın Başkanlık Konseyi'nin toplandığını, yeni bir lider çıkarmak yerine, Öcalan döneminde aktif olmayan konseyi hayata geçirdiklerini, ancak Öcalan'ın "esir lider" olarak konumunu koruduğu iddia ediyor. Özdağ, Öcalan'ın ilk tutuklandığı dönemlerde yaşanan şiddet eylemlerini, avukatları aracılığıyla durdurmayı başardığını da belirtiyor. Avrupa kanadının Öcalan'dan gelen "şiddeti durdurun" direktiflerini hemen uygulamaya soktuğunu, Konsey'in ise buna başlangıçta ayak dirediğini, ancak gelen direktifler sebebiyle onların da uyduğunu belirtiyor.

Özdağ, Öcalan'ın yokluğunda toplanan 6'ncı PKK Kongresi'nde eyalet sisteminden, yeniden 13 kişilik timlerden oluşan saha komutanlıkları sistemine dönüldüğünü, bunun da örgüt içerisinde karizmatik bir lider alternatifinin bulunmamasından kaynaklandığını söylüyor. Konsey'in Öcalan'ın direktifleri doğrultusunda, saldırı tipi eylemlerini durdurduğuna dikkat çeken Özdağ, halihazırda "aktif savunma" olarak adlandırılan yöntemle ancak sıcak temaslarda çatışmaya girildiğini kaydediyor.

Öcalan'ın yaptığı bu silah bırakma çağrılarını da içeren savunma hakkında Konsey'in avukatlar sayesinde önceden haberdar olduğu, ancak şiddetle karşı çıkmalarına rağmen bunu Öcalan'a kabul ettiremediklerini vurguluyor, Özdağ. Devletlerin uzun vadeli yüksek çıkarlarının dikkate alınması halinde, Öcalan'ın kendi canı karşılığında ortaya sürdüğü bu pazarlığın, terörün bitirilmesi için "Berzenci Hadisesi"nde olduğu gibi kullanılabileceğini belirtiyor.

Özdağ'ın bu tespitlerini, PKK Başkanlık Konseyi'nin 3 Haziran'da örgütün yayın organı Özgür Gündem'de çıkan açıklaması da destekliyor. Konsey açıklamasında şöyle diyor: "Genel Başkanımızın büyük bir özveriyi yaşayarak Türkiye Cumhuriyeti devletine sunduğu bu çözüm imkanı Türk ve Kürt halkları arasındaki barış ve kardeşliğin tek doğru yoludur ve tüm dünya halklarının çıkarına olan da budur. Tüm parti örgütümüz yüksek bir birlik ve örgütlülük içinde Genel Başkanımızın yürüttüğü bu tarihsel çabalara bağlıdır ve bütün gücüyle desteklemektedir."

Bu durumda, "Bana bir kanal açın bütün bunları başarayım, ancak bunları yapabilmem için hayatta olmam lazım" diyerek, idamı halinde akan kanın durmayıp, daha da artacağı tehdidinde bulunan Öcalan'ın ortaya attığı bu "can pazarlığı" daha çok tartışılacak gibi. Ancak, bazı uzmanlar böyle bir pazarlığın hayata geçirilebilmesi için, mevcut hükûmetten daha iyi bir alternatifin olmayacağını belirtiyorlar. 28 Şubat kararlarının ancak RP'nin bulunduğu bir hükûmet döneminde çıkartılabileceğine atıfta bulunan uzmanlar, böylesi bir tarihi imkanın da ancak DSP ve MHP gibi milliyetçi partilerin yer aldığı bir hükümet döneminde hayata geçirilebileceğini belirtiyorlar. Bakalım "asrın davası" olarak nitelenen Öcalan duruşması, Öcalan'ın can pazarlığında "asrın dönemeci" haline getirilebilecek mi? Belki de Öcalan uçakta iken söylediği: "...devlete hizmete hazırım... büyük hizmetler göreceğimi hissediyorum" şeklindeki sözleri ile de daha baştan itibaren bunu kastediyordu!



http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-5143-kafeste-son-tango.html

..

12 Ekim 2012 Cuma

SURİYE YALANI

SURİYE YALANI

AYRINTILAR AMACI ORTAYA ÇIKARIYOR. "SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR." MEHMET AKİF ERSOY

MİLLİCİ-CİDDİ ADAMLAR: SURİYE YALANI:

8 Ekim 2012 Pazartesi

'' ADALET HANIM KÖTÜ YOLA DÜŞTÜ !'' GENEL AF GÜNDEME GELİR Mİ ?

'' ADALET HANIM KÖTÜ YOLA DÜŞTÜ !'' GENEL AF GÜNDEME GELİR Mİ ?


SERDAR ANT YAZILARI

http://bellek2009.blogspot.com/2012/09/genel-af-gundeme-gelir-mi.html
BELLEK: GENEL AF GÜNDEME GELİR Mİ?

5 Ekim 2012 Cuma

OKTAY VURAL SURİYE TESKERE KONUŞMASI


OKTAY VURAL  SURİYE  TESKERE KONUŞMASI




4 Ekim 2012 Perşembe

ÜLKE ŞAMAR OĞLANI OLDU !

ÜLKE ŞAMAR OĞLANI OLDU !




http://www.hakveesitlik.org.tr/ulke_samar_oglani_oldu/

Aldous Huxley Sözlerinden Seçmeler


Aldous Huxley Sözlerinden Seçmeler


* Bundan 20 yıl sonra yaptıkların değil yapamadıkların için üzüleceksin. Dolayısıyla halatları çöz. Güvenli limandan uzaklara yelken aç. Rüzgarı yakala araştır düşle keşfet.



* Düşün onları seyredecek birileri olmasaydı kaç kişi Mercedes otomobil alırdı.



* Bilimde ve güzel sanatlarda en üstün başarılar tek başlarına çalışan kişiler tarafından elde edilmiştir. Hiçbir parkta bir kurul için dikilmiş bir anıt yoktur.



* Yapabileceğin kadar söz ver. Sonra söz verdiğinden daha fazlasını yap.



* Oturarak başarıya ulaşan tek yaratık bir tavuktur.



* Dertlerini gözyaşlarında boğmak isteyenlere dertlerin yüzme bildiğini söyle.



* Dalın ucuna gitmekten korkma. Meyve oradadır.



* Büyük adam büyüklüğünü küçük adama davranışıyla gösterir.



* Şans bukelamun gibidir. Biraz zaman tanı mutlaka değişecektir.



* "Tarihte en etkili 100 kişi" adlı kitabı okudum. Onların hepsiyle ortak olduğumuz tek şeyin zaman olduğunu hayretle gördüm.



* Günün sonunda kendini bir sokak köpeği kadar yorgun hissediyorsan bu belki bütün gün hırladığın içindir.



* Başlamak için en uygun zamanı beklersen hiç başlamayabilirsin. Şimdi başla! Şu anda bulunduğun yerden elindekilerle başla.



* Gülümsediğinde güzelleşmeyen bir yüz hiç görmedim.



* Kimi zaman içindeki o sessiz sese uzmanlardan daha fazla güven.



* Aerodinamik yasalarına göre o tombul ve tüylü arının hiç uçmaması gerekiyordu. Herhalde bunu ona hiçkimse söylemedi ki uçuyor.



* Zamanlarının büyük bir kısmını para kazanmak ve saklamakla geçiren insanlar sonunda en çok istediklerinin satın alınamayacak şeyler olduğunu anlarlar.



* Öteki insanlardan daha akıllı ol. Yalnız bunu onlara söyleme!



* Mutlu olmanın en garantili yolu bir başkasını mutlu etmektir.



* Hayatta ya tozu dumana katarsın ya da tozu dumanı yutarsın.



* İyi çalışan sık gülen ve çok seven başarıyı elde eder.



İnsanin tum evrende kesin olarak duzeltebilecegi tek bir sey vardir: kendisi.





Kaynak: http://www.emoturkey.com/f194/aldous-huxley-sozlerinden-secmeler-205850.html#ixzz28KLnYAmg
Google

26 Eylül 2012 Çarşamba

13 Mayıs 1277, Türkçe'mizin resmi dil olarak kabulünün 735. yılı ve Türk Dil Bayramı'mız kutlu olsun...

TÜRKÇE DİL BAYRAMIMIZIN 735 YILI KUTLU OLSUN..




http://www.facebook.com/photo.php?fbid=350217795069791&set=a.335247323233505.76450.100002447203370&type=3&theater



. 13 Mayıs 1277, Türkçe'mizin resmi dil olarak kabulünün 735. yılı ve Türk Dil Bayramı'mız kutlu olsun...

20 Eylül 2012 Perşembe

Valilere Zırhlı Mercedes’ler Yerine Mehmetçiğime Zırhlı Araçlar Alsanız Olmaz Mı?.. - Amerikali Turk

Valilere Zırhlı Mercedes’ler Yerine Mehmetçiğime Zırhlı Araçlar Alsanız Olmaz Mı?..


12345 September 19, 2012 11:45 AM

TÜRK vatandaşı her gün ana haberleri izlerken şu düşünceyle televizyonun karşısına oturuyor: “İnşallah bugün şehit haberleriyle karşılaşmayız. Artık canımıza tak dedi. Bu kadar şehidimiz törenlerle anılırken, ailelerinin acı feryatları bizi de fena halde üzmekte. Bugün ölüm haberleri almazsak kendimizi çok şanslı sayacağız...”



İşte Türkiye’de yaşayan milyonlarca insan bu düşünceyi sürekli beyninde taşıyor. Sürekli kendini dinliyor ve “Acaba bugün şehit var mı?” sorusunu dahi aklına getirmek istemiyor. Ama ne olursa olsun şehit olmayan bir tek gün geçmemeye başladı.



Türkiye’de ve dışında yaşayan, Türk bayrağına olan muazzam sevgi bağlılığıyla kendini Atatürk ve demokrasi kavramlarıyla yoğuran halkımız, bir yerde kara kara düşünmekte. Ve kendi kendine şu soruları sormaktadır:



– “Nereye gidiyoruz?..”



– “PKK terör örgütü nasıl oluyor da bu kadar rahat bir şekilde ana caddelerimize inerek biricik evlatlarımız ve canımız Mehmetçiğimize kurşun sıkabiliyor?..”



– “Güney ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizin en kritik yerleri olan yörelerimizde teröristler neden böylesine rahat hareket edebilmekte?..”



Bu sorular bizi düşündürüyor. Çünkü alınan sonuçlar bizi bu soruları sormaya yöneltiyor. Ülkemizde demokratik yapılanmayı bir türlü hazmedemeyenlere karşı gösterilen aşırı demokratik davranış, bize göre yanlış olmaya başladı.



Bu yanlışlığın düzeltilmesi için derhal Meclisimiz toplanmalıdır. Toplanması ne bir terör örgütünün avantajınadır... Ne de terör örgütünün isteğidir... Bilakis Meclisimizin toplanması, terör örgütünü korkutmalıdır. Çünkü bu toplanmadan doğacak sonuç, eli kanı terör örgütü PKK’yı bitirme planı için alınacak adımlar olabilir ve olmalıdır da.



Ama gelin görün ki ne Meclis toplanmaktan bahsediyor ve ne de vekillerimiz bu konu üzerinde çalışmalar yapıyor. Sadece parti liderleri terör konusunda tam yetkili ve etkili bir şekilde konuşuyor ve stratejileri de onlar belirliyor.



HEPAR LİDERİNİN TECRÜBELERİNDEN NEDEN FAYDALANILMAK İSTENMEZ?..



İktidarımız elinden geleni yapmaya çalışıyor. Bunu anlayabiiliyoruz... Ama terör örgütüne yönelik bir kurtuluş planı üretenlere neden önem verilmiyor?..



Anlamak mümkün değil.



Bir defa HEPAR Genel Başkanı Osman Pamukoğlu, terör konusunda uzman bir komutanımız. Onun, sadece kağıt üzerinde fikir yürüterek terör örgütüne karşı savaşmadığını... Bilakis, dağlarda, terör örgütüne karşı savaşarak Türkiye’ye tecrübe kazandırdığını söylememiz yalan olmaz.



Ayrıca, Pamukoğlu’nun çıktığı televizyon programlarında siyasi sorunlardan... Ekonomik göstergelerden... Ve dış gelişmelerden çok... Terör örgütüne karşı “Ne yapılabilir?” sorularıyla karşılaşmıştır. Her konuda tecrübesi olan Pamukoğlu’nun haliyle terör konusundaki tecrübesi de Mehmetçik için devreye girmiş ve kurtuluş planını tek tek açıklamıştır.



Ama nedense Pamukoğlu söylediğiyle kalmış... Bir türlü “Ne yapılması gerekir”i tek tek açıkladığı halde harekete geçirtemediği devletin siyasi yapısını bizlere daha iyi yansıtmıştır.



NEDEN KANDİL’İ YOK ETMİYORSUNUZ?.. NEDEN ASKERLERİMİZİ HELİKOPTERLE TAŞIMIYORSUNUZ?..



Bize yansıyan şey, Kandil’in kandilini neden söndürmek için harekete geçemediğimiz olmuştur. Çünkü bu kadar ölüm kalım savaşı verilen bir ülkenin rahatsızlık duyduğu adres belliyken, neden o adresin yok edilmediğidir...



Türk milleti, Ordumuzun bu çapulcu takımına karşı savunmasız gibi gözükmesini kabullenemiyor.



Neden mi savunmasız?..



Anlatalım:



Daha düne kadar bölgede sekiz valimize özel zırhlı jip alınıyor.



Neden?



Can güvenliği için.



Zaten buna bir şey diyen yok. Tabii ki alınmalı. Evet ama valilerimiz o zırhlı jiplerle görevleri gereği seyahatlerini güvenli şekilde yaparlarken... Neden Mehmetçiğimize bu tür zırhlı jipler ve ağır taşıtlar alınmaz?..



O bölgelerde bir yerlere gidecekleri zaman, neden Mehmetçiğimize helikopter(ler) tayin edilmez?..



Düşünebiliyor musunuz?..



Alınan jipler, zırhları gereği başta mayın olmak üzere birçok saldırılara karşı dayanıklı olarak yapılmış...



İnsanın aklına şu soru(lar) da geliyor:



1– Şehit yolunda, asfaltta mayın tarama aletleriyle yaya yürüyen Mehmetçiğimizin, neden bu tür jiplerle daha güvenli bir şekilde ilerlemeleri sağlanmaz?..



2– Neden aynı şeyler tekrarlanıp durulur?..



ORHAN PAMUKOĞLU’NUN FAKTÖRÜ İŞTE BURADA KARŞIMIZA ÇIKIYOR...



Bu soruları düşünürken değerli siyaset adamı Pamukoğlu’nun özetleyebileceğimiz şu konuşmaları gelmişti aklımıza: “...20 bin kişiyi 4 gruba ayıracağım... Genç generaller vereceğim... 20 bin kişiden oluşan muazzam özel ordumu o bölgeye boşalttığımı düşünün...”



Yani “Bundan neyi anlamak lazım?” derseniz, buna verilecek cevabımız şudur: Pamukoğlu, 20 bin kişilik özel ordusuyla Güney ve Güneydoğu bölgemizin şehirlerinden Kandil’e doğru kara harekatıyla sınıra doğru hareket etmeye başladığında... Ne aralarda bir boşluk oluşacak... Ne de bu boşluklardan çıkacak herhangi bir terör örgütünün elemanları yaşayacak...



Çünkü 20 bin kişilik ordunun şehir bölgesinden hareketle sınıra doğru hareket ettiğinde, önüne ne çıkıyorsa hepsini görecek... İmha edecek... Yaşam alanlarını yok edecektir...

Tabii Pamukoğlu’nun anlatımları ve savaş stratejik sanatı askeri açıdan farklı bir şekildedir. Ama nedense Pamukoğlu’nun bu stratejisini... Bölgeyi iyi tanımasını... Dağların seceresini iyi bilmesini... Karakolların stratejik yanlış konumlarını... PKK’nın siyasi yapılanmasını iyi analiz etmesini onaylamayanlar var. Oysa Pamukoğlu’nun televizyon programlarında ve basın kurumlarında çıkan röportajlarındaki ifadelerini okumamız bizlere önemli bilgiler vermiştir. Bunu rahatlıkla söyleyebiliriz.



Eğer “Kandil yok edilsin” diye yola çıkanlar olursa... İşte o zaman şu soruyu onlara sormak gerekir:



– “HEPAR Genel Başkanı Pamukoğlu, “20 bin kişilik özel bir orduyla Kandil’i yok etmek gerekir” derken... “Ortadoğu’da oynanan oyunlarına” dikkat çekerken... Amerikan ve İsrail oyunlarının “Türkiye’yi yıkma aşkı bitmeyecek şekilde devam ediyor” derken neredeydiniz?.. Mehmetçik için “Hayati planlar yaparken” neredeydiniz?..



Görünen odur ki, Türkiye’de siyaset manevraları partilerin ve genel başkanların politik malzemesi olmuş durumda. Bundan kurtulmak için ya “Acilen Anayasa’ya terör maddesine idam cezasını getirerek” asayişin sağlanması için bir adım atacaksınız... Ya da cumhurbaşkanının parti liderlerini derhal toplayarak acil önlemler için strart vereceksiniz... Çünkü bunlar, olması gereken acil ve önemli kararlardır.



Eğer Anayasaya ağırlaştırılmış terör yasası getirilirse, işte o zaman Mehmetçiğimizin hayati konumu daha bir korunmuş olacaktır.



Peki “Nedir o yasa?” denilirse...



Hemen açıklayalım: Örneğin Anayasa’daki terör yasası şöyle olsa fena mı olur: “Türkiye Anayasası gereği olarak herhangi bir terör örgütüne destek çıkanlar ister “milletvekili” olsun... İster “Kamuda çalışanlar” olsun... İster “sivil toplum örgütlerinde” olsun... İster “esnaf ve sanatkarlar” olsun... Kim olursa olsun dokunulmazlıkları (eğer varsa) derhal kaldırılarak gereken cezaya çarptırılacaktır...”



İşte o zaman konuşanlar konuşmalarına... Yürüyenler yürüyüşlerine... Mitinglerde halkın mallarına zarar verenler hareketlerine dikkat edeceklerdir... Yeter ki bu kararlı adım atılsın. Yok eğer atılmazsa esnafın mallarına zarar vermeleri insafsızca devam eder. Artık bunların önü alınmalıdır. Caydırıcı politikalar yasalarla derhal hayata geçirilmelidir.



ŞEHİRLERDEKİ KÜRT SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ NEDEN TERÖRE KARŞI YÜRÜYÜŞ YAPMAZLAR?..



Türkiye, Türk’üyle - Kürt’üyle barış içinde yaşamaktadır. Büyük kentlerde ve Anadolumuzun güzel şehirlerinde ticari ve esnaf olarak yaşayan ve çalışan Kürt vatandaşlarımız teröre karşı neden birlikte hareket etmezler?..



Neden, “PKK kahrol... Defol git hayatımızdan... Ben Türkiye topraklarında barış içinde hayatımı yaşıyorum. Sen her zaman olduğu gibi, bugün ve yarın da beni asla temsil etmiyorsun... Seni tanımıyoruz” demezler?..



Neden, “Mehmetçiğimiz bizim canımızdır. Onlar olmadan bizler bu topraklarda bir hiçisiz. Asla Türkiye’yi bölemeyeceksiniz... Asla kürdistan hayaliniz bu topraklarda gerçekleşmeyecek... Asla BOP planını bu topraklarda gerçekleştirmek isteyenlerin oyunlarına gelmeyeceğiz...” demezler?..



Bunu kendi kendilerine sormalılar... Eli kanlı terör örgütünün tuzağına asla düşmemeliler... Bölgede yaşayan Kürt vatandaşlarımızın PKK tehditlerine boyun eğmemeleri için... Onlara cesaret ve yapılması gerekeni hatırlatmak için... Terör örgütüne karşı tek ses olup yürüyüş yapmalılar...



Bu, o kadar zor olmamalı...



Ne dersiniz?..




Valilere Zırhlı Mercedes’ler Yerine Mehmetçiğime Zırhlı Araçlar Alsanız Olmaz Mı?.. - Amerikali Turk

15 Eylül 2012 Cumartesi

Her Biri Birer Tayyip Erdoğan Olma Çabasında

Her Biri Birer Tayyip Erdoğan Olma Çabasında

Levent Gültekin Tarih:13/09/2012


AK Parti’ye politik destek veren gazetecilerin tutumları gazeteciliğe pek yakışmıyor.
Bazen AK Parti’yi ve Başbakan Erdoğan’ı ‘koruma’, ‘kollama’ işini o kadar abartıyorlar ki işi eleştiri yapanı linçe kadar vardırıyorlar


**************

AK Parti’ye politik destek veren gazetecilerin tutumları gazeteciliğe pek yakışmıyor.
Memleketin sorunlarını yazıp hükümete yol gösterici, istikamet verici bir tutum takınacaklarına AK Parti’yi eleştiren gazetecilerle kavga etmeyi tercih ediyorlar.
Kendi gazetelerinin tirajları, TV’lerinin izlenme oranları yerlerde sürünüyorken, rakip gazetelere gazetecilik dersi veriyorlar.
Çok gerginler, çok kibirliler, çok tahammülsüzler. Kof kabadayılığı bir tarz haline getirdiler.
Nezaketlerini de, efendiliklerini de tamamen bir tarafa bırakmışlar.
Başbakan Erdoğan’a veyahut AK Parti’nin politikalarına yapılan her eleştiride eleştiri yapan karşısında bu arkadaşları buluyor.
Bazen AK Parti’yi ve Başbakan Erdoğan’ı ‘koruma’, ‘kollama’ işini o kadar abartıyorlar ki işi eleştiri yapanı linçe kadar vardırıyorlar.
Başbakan Erdoğan’ın kendisinin neredeyse her Allah’ın günü medyayı dövmesi yetmiyormuş gibi kalan zamanlarda da AK Parti’yi eleştirenleri sigaya çekmeyi bu arkadaşlar üstleniyor.
Ülkede onlarca sorun var. İşler can sıkıcı boyuttu. Terör her gün onlarca gencin canını alıyor. Eğitim sistemi tam bir felaket. İstanbul’un göbeğinde 80 kişilik sınıflarla okullar yeni döneme başlıyor.
Dış politika büyük bir hayal kırıklığı. Öyle ki Türkiye’nin iç politikasını da mahvetti.
PKK sorunu almış başını gidiyor.
Yargıda haksızlık, adaletsizlik temel felsefe haline gelmiş.
Şehirlerimiz de insanlarımız da dökülüyor.
Bu ülke ÖSYM ve onun beceriksiz başkanı gibi bir felaketle yaşamaya bile alışmak zorunda kaldı.

Yani diyeceğim o ki iktidarın yaptığı iyi işlerin yanında, iyi gitmeyen, toplumun huzurunu bozan, Türkiye’nin geleceğini heba eden onlarca da sorun var.
Bu sorunları yazmak, sorumluları uyarmak, iktidara istikamet vermek, çözüme dönük teşvik edici fikirler önermek varken onlar Başbakan Erdoğan’ı eleştiren gazetecilerle kavgayı tercih ediyorlar.
Destek verdikleri AK Parti iktidarının ‘yeni bir Türkiye’ hedefine dönük entelektüel bir çaba içerisine girmeleri gerekiyor. Onlarsa entelektüel bir sefalet içeren ağız dalaşını tercih ediyorlar.
Hadi diyelim iktidara eleştiri getirecek cesareti bulamıyorlar.
‘Eski medya’ya laf yetiştirip, onların defoları ile uğraşacaklarına, bari kendi gazete ve TV’lerine itibar katacak, etkisini, değerini, okunurluğunu artıracak işlere ağırlık versinler. Öyle olması gerekmez mi?
Vermeliler ki Milli Eğitim bakanı eğitimdeki sorunları konuşmak üzere yalnızca ‘eski medya’nın yayın yönetmenlerini değil, AK Parti’ye destek veren medyayı da davet edebilsin.
İşte bu arkadaşların bu fotoğraflarına bakınca bir öğüdü hatırlatma ihtiyacı duydum.
Normalde birazdan aşağıya alacağım bu öğüdü bir yazı ile Başbakan Erdoğan’a hatırlatma niyetindeydim.
Fakat gördüm ki bu arkadaşlar iktidar hevesine kendilerini o kadar kaptırmışlar ki sanki ülkeyi onlar yönetiyor. Her biri birer Tayyip Erdoğan olma çabasında.
Mademki bu arkadaşlar gazetecilik yapmak yerine ülkeyi yönetmeyi tercih ediyorlar ben de bu öğüdü Başbakan yerine bu arkadaşlara hatırlatmayı uygun görüyorum.

Umarım yürüdükleri bu meşakkatli iktidar yolculuğunda bu öğüdü bir azık olarak kabul ederler.

İşte Şeyh Edebali’nin yetkiyi alıp yola koyulanlara verdiği öğüt:


"Ey Oğul! Beysin, bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül alma sana... Suçlamak bize; katlanmak sana... Acizlik yanılgı bize; hoş görmek sana... Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana... Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana…"


"Ey Oğul! Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana…"


"Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı.. Allah (c.c.) yardımcın olsun…"


twitter.com/acikcenk

OSMAN PAMUKOĞLU Antalya AKDENİZ TV - YouTube


OSMAN PAMUKOĞLU Antalya AKDENİZ TV - YouTube

Film Artistini Görünce Kendinden Geçen 'Devlet' - Açık İstihbarat

Film Artistini Görünce Kendinden Geçen 'Devlet' - Açık İstihbarat -
Tarih:14/09/2012
Basın mensuplarından daha heyecanlı olan Bakan Şahin, Angelina Jolly'yi görünce adeta kendinden geçti. Aktriste karşı büyük bir hayranlık sergileyen Şahin, aşırı neşesi ve abartılı gülüşleri ile Hint filmlerinde sıkça görülen,"İngiliz kadını görmüş Hintli polis yetkilisi" tiplemelerini hatırlattı.
Artist Jolly, öğleden sonra daha üst düzey bir kabule icabet etti ve Çankaya Köşkü'ne çıkarak Abdullah Gül'ü ziyaret etti...


************

Türkiye'ye çağ atlatan ve ülkemizi "ileri demokrasiye" kavuşturan AKP'li hükümet ve devlet yetkillileri, geri kalmış ülke yönetimlerine mahsus bir icraata imza atarak Hollywood yıldızına kırmızı halı serip üst düzey kabullerde basına kapalı görüşmeler yaptılar.

"Suriyeden kaçan muhalifler kampı" adı altında Hatay'da üslendirilen uluslararası terör şaibeli guruplara CİA'den psikolojik harp desteği geldi. Bu gibi durumlarda sinema oyuncularından yararlanan CİA, daha önce de benzer misyonlarda bulunan aktrist Angelina Jolly'yi Hatay'a gönderdi. "Özel temsilci" sıfatıyla kamplarda 'incelemelerde bulunan' ve kamplardan dolayı Türkiye'ye 'geçer' not veren Jolly, daha sonra AKP hükümeti ve devletin en üst düzey makamlarını ziyaret etti.

İlk ziyaretini İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'e yapan Jolly, Bakanlık binasında yoğun bir basın ilgisiyle karşılandı. Basın mensuplarından daha heyecanlı olan Bakan Şahin, Angelina Jolly'yi görünce adeta kendinden geçti. Aktriste karşı büyük bir hayranlık sergileyen Şahin, aşırı neşesi ve abartılı gülüşleri ile Hint filmlerinde sıkça görülen," İngiliz kadını görmüş Hintli polis yetkilisi" tiplemelerini hatırlattı.

Artist Jolly, öğleden sonra daha üst düzey bir kabule icabet etti ve Çankaya Köşkü'ne çıkarak Abdullah Gül'ü ziyaret etti. Zaten fıtrattan tebessüm dolu bir yüze sahip olan Cumhurbaşkanı Gül'ün Hollywood oyuncusunu görünce tebessümünün heyecanlı bir gülüşe dönüşmesi ve yanaklarındaki pembeliğin artması gözlerden kaçmadı. Her iki ziyaret de basına kapalı gerçekleşti ve Türkiye Cumhuriyeti'nin İçişleri Bakanı ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin temsilcisi Cumhurbaşkanı, sinema oyuncusu ile kapalı kapılar arkasında başbaşa görüştüler!

AKP hükümeti ve devlet yetkililerinin ağızlarını kulaklarına vardıran ziyaret bir de soru önergesine konu oldu.

CHP Kırklareli Milletvekili Mehmet Kesimoğlu, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in Angelina Jolie ile basına kapalı görüşmesini birkaç saat sonra soru önergesine konu oldu ve Meclis gündemine taşıdı.

Kesimoğlu şu sorulara yanıt istedi:

“Angelina Jolie’yle görüşmenizi neden basına kapalı gerçekleştirdiniz? Görüşmede neler konuşulduğunu kamuoyuna açıklamayı düşünüyor musunuz?

Resmi bir görevi bulunmayan özel temsilcilerin kırmızı halıyla karşılanması, üst düzey yetkililerle ve bakanlarla görüşmeler yapması olağan bir uygulama mıdır?

2002’den bugüne kadar kaç BM özel temsilcisi Angelina Jolie gibi karşılanmıştır? Jolie’nin ziyareti, son dönemde ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve CIA Başkanı David Petrus’un Türkiye’ye yaptığı ziyaretlerin devamı mıdır?

Angelina Jolie’nin CIA ajanı ve CIA’in savaş politikaları doğrultusunda kamuoyu yaratmak için kullanılan yüzü olduğu, nereye giderse oraya bomba yağdığı şeklindeki görüşlere ilişkin istihbarat raporları var mıdır?

Bir çatışma durumunun söz konunu olduğu ve mağdur insanların kamplarının görüşüldüğü göz önünde bulundurulduğunda, vermiş olduğunuz ve kamuoyu tarafından anlaşılamayan görüntülerdeki neşeli tavırlarınız için özür dilemeyi düşünüyor musunuz?”

Açık İstihbarat


http://www.acikistihbarat.com/haberdetay.aspx?id=10167


Film Artistini Görünce Kendinden Geçen 'Devlet' - Açık İstihbarat - İdalimForum.Com

Serbest Bırakılan Hizbullahçılar Nerede? - İdalimForum.Com


Serbest Bırakılan Hizbullahçılar Nerede?



Beşar Esad gibi bir diktatöre zamanında "kardeşim" demekten hicap duymayan, ailecek ağırlayan Tayyip Erdoğan , yeni küresel sufle ile birlikte Beşar Esad'ı düşman ilan etti. AKP'nin küresel güçlerin suflesi eşliğinde, Türkiye sınırını CIA ve MOSSAD'ın yolgeçen hanına çevirdiği, Suriye'yi istikrarsızlaştırma operasyonunda küresel "Gladio" ile birlikte kolkola çalıştığı ayyuka çıktı.


En son NATO adına Suriye'nin hava savunma sistemini test etmek için yollanan iki uçaktan biri düşürüldü. 1950'lerden bu yana sürdürülen ; NATO yolunda, Türk genci feda etme geleneği devam ettirilmiş oldu.

Serbest Bırakılan Hizbullahçılar Nerede?

www.acikistihbarat.com

20.07.2012


Zihni dumur edilmiş ülkede, aylar öncesinin yıllar önce hissi verdiği bu kakafoniden bir haber çekip hatırlatalım.


Tarih 2011 , 4 Ocak.


Devlet için silah tutanların cezaevinde, devlete silah tutanların yatlarda ağırlandığı ülkede bu sıradan günün en önemli haberi, çeşitli cinayetlerden hüküm giymiş Hizbullah üyelerinin serbest bırakıldığı haberi yeraldı.
CMK'nın 102. maddesindeki maksimum tutukluluk süresinin devreye girmesi ile hüküm giydikleri halde kararları henüz Yargıtay'da onanmamış olan Hizbullahcılar serbest bırakıldı.
Tabiki yurtdışı yasağı ve düzenli olarak karakola gidip imza vermeleri şartı konuldu. Fakat arasınız ki bulasınız. Hizbullahçılar serbest bırakılmalarından sonra sırra kadem bastı.
Bugünküne benzer bir şekilde, katiller serbest bırakılırken, henüz hüküm bile giymemiş aydınların ve gazetecilerin içeride tutulması eleştirildi.
Zihni dumur edilmiş ülkede, bütün bunların yaygarası 1-2 gün geçmeden unutuldu. Büyük ihtimalle gündem ustası Tayyip Erdoğan bir laf etti, herkes o yöne seyirdi.
Bu olay üzerinden aylar ve hatta bir yıl geçti.
Beşar Esad gibi bir diktatöre zamanında "kardeşim" demekten hicap duymayan, ailecek ağırlayan Tayyip Erdoğan , yeni küresel sufle ile birlikte Beşar Esad'ı düşman ilan etti. AKP'nin küresel güçlerin suflesi eşliğinde, Türkiye sınırını CIA ve MOSSAD'ın yolgeçen hanına çevirdiği, Suriye'yi istikrarsızlaştırma operasyonunda küresel "Gladio" ile birlikte kolkola çalıştığı ayyuka çıktı.
En son NATO adına Suriye'nin hava savunma sistemini test etmek için yollanan iki uçaktan biri düşürüldü. 1950'lerden bu yana sürdürülen ; NATO yolunda, Türk genci feda etme geleneği devam ettirilmiş oldu.

Ve Suriye'ye yönelik gerçekleştirilen son terör saldırısı ile birlikte Suriye , olayda Türkiye dahil bir çok ülkenin parmağı olduğunu açıkladı.
"Sünnileri katleden katil Esad" imgesi üzerinden yürütülen bu kirli savaşta Türkiye'nin oynadığı rolün çok boyutlu olduğu ortada.


Davudunoğlu ile Davud'un oğullarının işbirliği yaptığı bu süreçte, Suriye'ye sınırdan sızarak din unsuru üzerinden içeride propaganda yürütecek ve hatta intihar bombacısı devşirecek elemanlara ihtiyaç olduğunu söylemeye gerek yok.


Siz bu iş için, zamanında PKK'ya karşı sahaya sürülen Hizbullahçılardan daha iyi bir aday görebiliyor musunuz?


Bu açıdan 1 sene öncesine baktığınızda, Hizbullahçıların durup duruken serbest bırakılmalarına tesadüf diyebiliyor musunuz?
Ne de olsa; Tesadüf de bir sanattır.
Açık İstihbarat


..
Serbest Bırakılan Hizbullahçılar Nerede? - İdalimForum.Com

Alex hüngür hüngür ağladı

Fenerbahçe taraftarları, futbol takımı kaptanı Brezilyalı oyuncu Alex de Souza'nın heykelini Kadıköy'deki Yoğurtçu Parkı'nda açtı. Törene Fenerbahçe Futbol Takımı Teknik Direktörü Aykut Kocaman, bazı yöneticiler ve Yüksek Divan Kurulu Başkanı Yüksel Günay da katıldı. Brezilyalı oyuncu, açılış öncesi konuşma yaparken gözyaşlarına hakim olamadı.
14 Eylül 1977'de Curitiba'da dünyaya gelen kaptan Alex dün 35. yaş gününü kutladı. F.Bahçeli taraftarlar Alex'e doğum günü hediyesini Kadıköy'de bulunan Yoğurtçu Parkı'nda verdi. Taraftar gruplarının yaptırdığı Alex'in heykeli açıldı. Heykel, efsane Lefter Küçükandonyadis'in 2009'da dikilen heykelinin 50 metre yakınında yer alıyor.
Fenerbahçe Divan Kurulu Başkanı Yüksel Günay, yapılan bu organizasyon hakkında hurriyet.com.tr’ye şu açıklamaları yaptı: "Fevkalade bir gün, Fenerbahçe Kulübü burada, taraftarlar burada. Çok güzel oluyor. Fenerbahçemize hizmet eden bir sporcumuzu burada değerlendiriyoruz. Mükemmel bir kalabalık var. Bu Alex’in Fenerbahçe'ye verdiklerinin karşılığıdır, asla ve asla bir veda değildir."
ALEX'İN AÇIKLAMALARI
"Her şeyden önce burada benim bu ülkeye gelmemde, burada olmamda pay sahibi olanlara teşekkür ediyorum. Hayat arkadaşım, eşime teşekkür ediyorum. O olmasaydı kendi ülkemizin dışında bu kadar baskı altındayken dayanamazdım. Şuanda Yönetim Kurulu'nda olmayan ama benim buraya gelmemde büyük pay sahibi olan, beni buraya gelmemde yardımcı olan Hakan Bilal Kutlualp'e de teşekkür ediyorum. Ayrı bir şekilde de Başkanımız Aziz Yıldırım’a çok teşekkür ediyorum. İnsanlığıyla, kişiliğiyle bana göre çok doğru bir kişidir. Sıkıntımız olduğunda odasına çağırıp her zaman yardımcı olmuştur. Tüm takım arkadaşlarıma teşekkürler. Aynı zamanda beraber çalıştığımız hocalarımıza da teşekkürler. Daum’a ayrı bir parantez açıyorum. Bana yol gösteren bir kişi oldu. Her zaman Zico gibi olmak istedim Aragones de saygı duyduğum kişilerden biri. Aykut Kocaman’a da ayrıca teşekkürler. Bu zor dönemde Aykut hoca olmasaydı olmazdı. Buraya gelmem için benimle konuşanlar bana hep yardımcı oldular. Taffarel ve Luciano bana hep Fenerbahçe’yi güzel anlattılar. İlk anlattıklarında inanmadım ama gelince gördüm. Bu taraftarların takımlarına böyle ölürcesine nasıl aşık olduklarını gördüm. Oynadığım sürece bu forma için elimden geleni yapacağıma söz veriyorum. Burada aynı yine aynı yerde Lefter’in de heykeli var. Onunla tanıştığım gün hayatımın en önemli ve en güzel günlerinden biriydi. En büyük minneti de siz taraftarlara borçluyum. Fenerbahçe’ye bana sizlerinden önünde oynama fırsatı verdiği için teşekkür ediyorum. Hala ‘bu heykel için ne yaptım’ diye soruyorum kendime. Ben bu büyük kulübün küçük bir parçasıyım. Kendimi kimseden büyük görmüyorum. Bütün emeği geçen herkese, sevgiden saygıdan dolayı kalbimin en uç köşesinden teşekkür ediyorum."
TÖRENDEN NOTLAR
- Alex, heykelin açılışından sonra eşi ve çocukları ile birlikte hatıra fotoğrafı çektirdi ve Yoğurtçu Parkı'ndan ayrıldı.

- Sarı-lacivertli örtünün kaldırılmasından sonra alanda büyük bir coşku yaşandı. Taraftarlar, meşale yakarak "I Love You Alex" (Seni seviyorum Alex) tezahüratı yaptı.

- Heykelin açılışını Alex ile birlikte Yüksek Divan Kurulu Başkanı Yüksel Günay yaptı.

- Alex konuşma yaparken gözyaşlarını tutamadı...

- Törenin açılış konuşmasını Fenerbahçe taraftar dernekleri başkanı yapıyor.

- Brezilyalı futbolcu Alex de Souza, çocukları ve eşi ile birlikte Yoğurtçu Parkı'na geldi. Yıldız oyuncuya büyük bir ilgi var.

- Sarı-lacivertli kulübün eski idari menajeri Volkan Ballı da törene katıldı.

- Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, törene katılmadı.

- Törene Fenerbahçe Teknik Direktörü Aykut Kocaman, Divan Kurulu Başkanı Yüksel Günay ve yönetici Ömer Temelli de katıldı.

- Yoğurtçu Parkı'nın çevresinde çok büyük bir kalabalık var. Yaklaşık 1000 Fenerbahçe taraftarı açılış için Kadıköy'de...

MALİYETİ 32 BİN TL

Alex'in heykeli, yaklaşık 32 bin liraya maloldu. Bu parayı Fenerli taraftarlar kendi aralarında topladı. İş adamlarının katkı yapma isteği kabul edilmedi. Heykelin kaidesinin arkasına hesaba para yatıran taraftarların isimleri yazılacak. Lefter'in heykeli ile aynı malzeme kullanıldı. (Hürriyet.comtr)

Alex hüngür hüngür ağladı

13 Eylül 2012 Perşembe

BİZİM İÇİN GÜN NEDEN 11 KASIM 1938

BİZİM İÇİN GÜN NEDEN 11 KASIM 1938
http://www.youtube.com/watch?v=QWbrqT15FGc&feature=player_embedded

Partimize Vatanseverleri   Bekleriz..

..