23 Kasım 2015 Pazartesi

Paris’te Üç PKK’lı Kadın Teröristi Kim / Kimler Ne Maksatla Öldürdü?




Paris’te Üç PKK’lı Kadın Teröristi 
Kim / Kimler Ne Maksatla Öldürdü?


Emruhan Yalçın tarafından yazıldı.
23 Ocak 2013 Çarşamba


“Siz Yürüyün, Yolunuzdaki Taşları Biz Temizleriz!”


Ülkemizde 1984'den bu yana devam eden, 50 binin üzerinde insanın ölümüne ve devletin milyonlarca liralık maddi ve manevi kaybına sebep olan PKK Terör Örgütünün yaratmış olduğu terörün bitirilmesi için, AKP Hükûmeti tarafından 2006 yılında "Kürt Açılımı" adı altında bir proje başlatıldı. 

"Kürt Açılımı" projesi kapsamında, terörü ve terör örgütünü bitirmek adına 5 Ağustos 2009'da Demokratik Toplum Partisi (DTP) ile başlatılan görüşmeler, 
Abdullah Öcalan'ın muhatap gösterilmesi üzerine Öcalan'a döndürüldü. Öcalan'ın gücünü gösterdiği görüşmeler 19 Ekim 2009'da Habur'da sekteye uğratıldı. 
Bu arada MİT temsilcileri ile PKK arasında 2008'de başlatılan Oslo görüşmeleri de 2010'da, müzakere tutanaklarının basına sızdırılması nedeniyle kazaya uğratıldı. Bu sefer yeni bir süreç çerçevesinde, İmralı'da Abdullah Öcalan ile görüşmeler ve müzakereler başlatıldı. 3 Ocak 2013 günü İmralı'ya giden BDP'li milletvekilleri Öcalan ile görüşerek, yeni süreçte hangi pazarlıkların yapılacağı hususu kararlaştırıldı. Bu görüşmelerde amaç, PKK'nın dağdan inerek silah bırakması ve yurt dışına gitmesidir. Kendi görüşlerinin dikkate alınacağı bir süreç olması hasebiyle, PKK'sıyla, KCK ve BDP'siyle hepsinin bu görüşmelere büyük umut bağladığı görülmektedir.

Terörü sona erdirmek son derece önemli bir konu olmakla beraber, bunun yolu, yöntemi de en az onun kadar önemlidir. Çünkü AKP Hükümeti'nin PKK'dan aldıkları karşılığında PKK'ya neleri vermeyi kabul ettiği de bilinmelidir. PKK'ya mümkün olduğunca az verip mümkün olduğunca çok almanın yolu ise önce terör örgütünü askeri alanda mağlup ederek, tehdit yaratması durumunun ortadan kaldırılmasıdır.

Terörü sona erdireceğim derken siyasi bölücülüğe ortam yaratılırsa, bilerek veya bilmeyerek kimlik, vatandaşlık, yemin metinleri derken, Türk ve Türk Milleti olmaktan vazgeçilirse, eşit vatandaşlıktan farklı vatandaşlığa geçiş yapılarak ayrı bir millet oluşturulmasına imkân yaratılırsa yanlış yoldasınız demektir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi ve yapı taşı "Ulus Devlet" tir. Teröristlerle pazarlık yapmak zaten hatadır. Hele ' Ulus Devlet 'i pazarlık konusu yapmak en büyük hata olur.

Burada şunu söylemeliyim ki, eğer Kürtçenin ikinci resmi dil olması, Türk kelimesinin Anayasa'dan çıkartılması, Öcalan'ın serbest bırakılması ve 
atalarımızın kanlarını akıtarak bizlere emanet ettiği bu vatan topraklarında göndere Türk bayrağının yanında başka bir bayrak çekilmesi, şimdilik kaydıyla diyerek bu ülkede özerk bir bölge üzerinden federal bir devlet kurmanın kapısı aralanıyorsa, Türk milletinin bunu kabul etmemiz mümkün değildir. 

Başlatılan sürecin sabote edilmemesi için hem PKK/KCK ve BDP tarafı hem de hükûmet tarafı büyük titizlik göstermekteydi. Ancak unutulan bir şey vardı: 
Acaba gaziler, yüreği yanan anneler, ocaklarının ateşi sönen babalar bu konuda ne düşünüyorlardı? Onlar bu yolda evlatlarını kaybettiler, bu sebeple annelerin-
babaların sürece ilişkin düşünceleri çok çok değerli olması gerekir.

Sabote edilir diye endişe edenleri anlıyorum. Ama birilerinin süreci tıkamak için elini tetikte tuttuğunu da çok iyi biliyorum. Bundan evvelki süreçlerde bu tür 
provokasyonları görmüştük. İşte hiç beklenmedik yerden ilk provokasyon haberi geldi bile... Fransa'nın göbeğinde ve Fransa istihbaratının gözleri önünde, kimliği belirsiz kişi veya kişiler tarafından Paris'teki Gare du Nord'da bulunan bir biranın birinci katında yer alan Kürdistan Enformasyon Bürosu'na girerek susturucu takılı silahla PKK'nın kurucularından olan ve Almanya sorumlusu Sakine Cansız, KNK Paris temsilcisi Fidan Doğan ile Leyla Söylemez 9 Ocak 2013'de öldürüldü.[1]

Olayla ilişkisinin olduğunu düşündüğüm başka bir kişi daha, Kürt kökenli Rus vatandaşı, Rusya'da uyuşturucu ve benzeri suçlar mafyasının en önde gelen isimlerinden " Dede Hasan " diye bilinen Aslan Usoyan 16 Ocak 2013 günü TSİ 12.30 sularında Moskova'nın merkezindeki Azeri " Karetni Dvor " adlı restoranının önünde suikast le  öldürüldü.[2] 

Şimdi bu iki olayı yorumlamaya çalışalım.

Paris'te üç PKK'lı kadın teröristin öldürülmesi olayı nasıl gerçekleşti?

ANF'nin haberine göre, Paris'te Gare du Nord yakınlarında bulunan Kürdistan Enformasyon Bürosu'na dün gece gelen kimliği belirsiz kişiler, büroda bulunan 3 kadına saldırdı. Sakine Cansız ve Fidan Doğan başlarına, Leyla Söylemez ise vücuduna isabet eden bir kurşunla öldürüldü. Büroya saçılan aşırı kan izlerine dikkat çeken görgü tanıkları saldırının susturuculu silahlar ve kesici aletlerle yapılmış olabileceğini dile getirdi.[3]

İtalyan gazetesi La Repubblica olayla ilgili bir detayı aktardı. " Örgüt içi hesaplaşma mı? " teorisini güçlendirecek bilgiye göre, suikastın gerçekleştiği binanın birinci katına ancak şifreli bir sistemle girilebiliyordu. Ülkenin ana akım gazetelerinden La Repubblica, şimdiye kadar elde edilen bilgiler ışığında Paris polisinin, olayın bir örgüt içi hesaplaşma olduğunun güçlü bir ihtimal olduğu yönünde bilgi aktardığını vurguladı. 3'lü suikastın, Türkiye'nin İmralı'yla başlattığı barış görüşmelerinin akabinde gerçekleştiğine dikkat çeken gazete, başlarından vurulan Sakine Cansız ile Leyla Söylemez'in, öğleden sonra Fidan Doğan'la buluşmak üzere suikastın gerçekleştiği binanın birinci katına gittiklerini aktararak, "Yani, sadece girilen bir şifreyle ve dâhili telefon sistemiyle erişilebilen kata" diye not düştü. Gazete bu nedenle, öldürülen kadınların, suikastçılarına kapıyı açmış olma ihtimalinin güçlendiğine dikkat çekti. Haberde ayrıca, binanın girişinde, Gare du Nord'da bulunan Kürdistan Enformasyon Bürosu'na ait herhangi bir tabela da bulunmadığı da ifade edildi.[4]

Türkiye'nin Paris Büyükelçisi Tahsin Burcuoğlu, üç PKK'lı kadının öldürülmeleri konusunda, Fransa Dışişleri Bakanlığı'ndan hem yazılı hem de sözlü olarak bilgi talebinde bulundu. Burcuoğlu'nun, cinayetin Türkiye'nin ulusal güvenliğini ilgilendirebilecek nitelik taşıdığı üzerinde durduğu belirtildi. Dışişleri'nin yanısıra MİT ile Emniyet de devreye girdi.[5]

Suikastle ilgili soruşturmada Paris ile Ankara arasındaki bilgi akışı istihbarat teşkilatları ile emniyet birimleri arasında yürütüldü, gözaltına alınan iki kişinin örgüt içindeki bağlantılarına ilişkin önemli bilgi paylaşıldı. Fransız istihbarat birimi, 18 Ocak günü Ankara'ya gönderdiği ön bilgi notunda, olayın 'bir örgüt içi hesaplaşma' tespitinde bulundu.[6]

Dede Hasan'nın öldürülmesi nasıl gerçekleşti?

Moskova'nın merkezinde, Kremlin'e 1,5 km mesafede bulunan Azeri "Karetni Dvor" adlı restorana yakın bir yerdeki bir evin penceresinde pusu kuran keskin nişancı, "Dede Hasan"ın restorandan çıkmasını bekledi. Bazı görgü tanıklarına göre nişancı üç el ateş etti; bunlardan ikisi Aslan Usoyan'a, üçüncüsü de o anda sokaktan geçen bir kadına denk geldi. Usoyan öldü, kadın yaralandı.[7]


Öldürülen PKK'lı terörist kadınlar kimlerdi?


Öldürülenler arasında en dikkat çekici isim 'Sara' kod adlı Sakine Cansız'dır. 

Sakine Cansız; 1958 yılında Tunceli'de doğmuş,PKK'ya katılmadan önce evlenerek ' Polat ' soyadını almıştır. 1978 yılında Diyarbakır'ın Lice İlçesi Fis Köyü'nde PKK'yı kuran kurucular arasında bulunan ve Abdullah Öcalan ile evlenen Kesire Öcalan ile birlikte 2 kadından biriydi. Kesire Öcalan, PKK'dan daha sonra ayrılmıştı. Örgütte halen faaliyet gösteren ve yaşayan 5 kişiden biriydi. Sakine Cansız'ın öldürülmesiyle kuruculardan PKK'da sadece Abdullah Öcalan, Cemil Bayık, A. Haydar Kaytan ve Duran Kalkan hayatta kaldı. PKK için Elazığ, Tunceli ve Bingöl bölgesinde örgütlenme çalışmalarında yer alan Sakine Cansız, daha sonra boşanmıştır. 12 Eylül döneminde gözaltına alınarak 5 Nu.'lu Diyarbakır E Tipi Cezaevi'nde 11 yıl hapis yatmış,cezaevindeki direnişlere katılmıştır. 1991 yılında cezaevinden çıktıktan sonra yeniden PKK'ya katılarak Lübnan'da Bekaa Vadisi'ne gitmiş, PKK kadın örgütlenmesini yürütmüş, PKK'nın birçok kampında sorumluluk üstlenmiştir. 1992 yılında PKK'nın cephe savaşı vermesi ve 500 militanını kaybetmesinin ardından, Osman Öcalan örgüt tarafından sorgulanarak etkisizleştirilirken; Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkarıldığı dönemde Sakine Cansız da Murat Karayılan tarafından Almanya temsilcisi olarak görevlendirilmiştir. Almanya ve Fransa'da örgütsel çalışmalara devam eden ve Abdullah Öcalan'a yakınlığı ile bilinen Cansız'ın adı, 2008 yılında PKK içindeki bir cinsel taciz sıkandalıyla gündeme gelmiştir. 

Abdullah Öcalan 1999 yakalandığında Soruşturma Komisyonu'na verdiği ifadede Fransa'da öldürülen Sakine Cansız hakkında şöyle demişti: "Kadın örgütlenmesi ni erkek feodalizminden kurtarmak, güçlü bir kadın yaratmak istediğim için oluşturdum. Bol bol tartışmalarını istedim. " Sara " kod adlı Sakine Polat (Cansız) da hatırladığım isimler arasındadır. Görevden alınan Sakine şu anda Avrupa'dadır. Fransa tarafından kendisine pasaport verilmiştir. Kapalıdır. Duygu ve düşüncelerinde partiye bağlıdır."[8]

Cansız, Interpol tarafından kırmızı bültenle aranmaktaydı, 20 Mart 2007'de Fransa'da gözaltına alınan Cansız, Dammtor Cezaevi'nde 40 gün tutuklu kaldı, bu süre içinde Türkiye, iade dosyasını ulaştırmasına rağmen, Alman mahkemeleri tarafından serbest bırakıldı. 

Fidan Doğan ise şu an Avrupa'da bulunan, kapatılan Halkın Emek Partisi Van eski Milletvekili (HEP) Remzi Kartal'ın yardımcılığını ve asistanlığını yapıyordu, KNK (Kürdistan Ulusal Kongresi) Paris temsilcisiydi. Leyla Söylemez ise PKK'nın gençlik yapılanmasında yer alıp, staj için Fransa'da bulunuyordu.

Rusya'da öldürülen Dede Hasan Kimdir?

Rus Güvenlik birimlerinin, "Rusya'nın Mafya Kralı" olarak bilinen Kürt asıllı Dede Hasan lakaplı Aslan Usoyan'ın, PKK'ya silah sağladığı noktasında bazı tespitleri vardır.[9] 

Yani, Paris'te öldürülen üç PKK'lı kadınla olayı bağdaştırırsak Sakine Cansız, Avrupa'dan topladığı paraları Rusya'da Ded Hasan'a göndererek, PKK için silah, mühimmat ve malzeme temin ediyordu.

Üç PKK'lı terörist kadının öldürülmesine Paris'te tepki 

PKK'lı üç kadının öldürülmesi Paris'te büyük bir gösteriyle protesto edildi. Avrupa'nın değişik şehirlerinden gelen göstericiler, cinayetlerin gerçekleştiği Kürdistan Enformasyon Bürosu yakınlarındaki Doğu Garı önünde buluştu. KCK, PKK, PJAK, PYD ve kadın organizasyonlarının katıldığı eyleme, Fransız partileri ve kadın örgütleri de destek verdi. KCK Yürütme Konseyi Başkanı Zübeyir Aydar ve Kongra Gel Başkanı Remzi Kartal'ın da aralarında bulunduğu çok sayıda Kürt siyasetçi ve kurum temsilcisi olay yerinde hazır bulundu. Fransa'da yaşayan Kürtlerin, saldırıyı protesto etmek için çocuklarını okula göndermemeleri de istendi. 

BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak, Leyla Zana, Aysel Tuğluk ile Fransız Yeşil Partinin eski liderlerinden Dominique Voynet, Fransa Komünist Partisi Başkanı Pierre Laurent de gösteriye katıldı. Kışanak, burada yaptığı konuşmada, "Katiller bulunana kadar sesinizi yükseltmeye devam edin" ifadesini kullandı. Yapılan ortak açıklamada, "Dünyanın her yerinde Kürde sadece ölümü reva görenler bilmelidir ki, özgürlüğümüzün bedeli ne olursa olsun bunu ödemekten çekinmeyeceğiz. Halkımızı bulunduğu her yerde protesto gösterileriyle bu katliamı lanetlemeye ve Kürt halkının şehitlerini sahiplenmeye çağırıyoruz" denildi.[10]


PKK bayrakları ve Abdullah Öcalan posterleriyle Colonel Fabien Meydanı'na doğru yürüyen binlerce kişi, cinayetlerin aydınlatılmasını istedi,PKK lehine ve Türkiye aleyhine sloganlar attı. Geniş güvenlik önlemlerinin alındığı gösteriye katılan Fransa Kürt Dernekleri Başkanı Mehmet Ülker, cinayetlerin Kürt sorununa çözüm bulmak için başlayan görüşmelerle aynı zamana denk gelmesine dikkat çekti. Ülker, cinayetin faillerini bir an önce bulmaması halinde saldırının sorumluluğuna Fransa'nın da ortak olacağının altını çizdi. Gösteriye Fransa'daki sol partilerin yanı sıra Türkiye'deki sol örgütler de destek verdi. Türkiye'de de İstanbul ve Diyarbakır başta olmak üzere birçok ilde protesto gösterileri düzenlendi.[11]

PKK'lı kadın teröristleri Kim/Kimler Niçin Öldürmüş olabilir?

Türkiye'de kafalarda hep aynı soru var: İmralı süreci başlamışken bu suikastları kim yaptı? Kim sorusunu, salt özne anlamında değil 'çözüm kimin işine gelmez' 
yorumuyla sormak tartışmayı daha doğru yere götürür diye düşünüyorum.

Cinayetin yapıldığı bölgenin Paris'in en işlek yerlerinden biri olması nedeniyle, cinayetleri işleyenlerin bölgedeki kameralara takılmış olabilmesi ihtimal dâhilinde dir. 

Fransa'daki Kürt kurumları ve PKK'lılar tarafından yapılan açıklamalardan, başta Kürt Enformasyon Bürosu olmak üzere pek çok Kürt kurumu ve PKK'lının Fransa 
istihbaratı ve polisi tarafından yakından takip edildiği bilinmektedir. Yakından izlenen bir kurumda cinayetin işlenmesinin hem Fransa İstihbaratı, hem de PKK'lılar açısından kuşkulu bir durum ortaya çıkarmaktadır. Hatırlanacağı gibi, Fransa daha önce PKK'nın para kaynaklarını kurutma adına geniş kapsamlı bir operasyon düzenlemiş, aralarında PKK Avrupa Sorumlusu Rıza Altun'un da olduğu pek çok kişiyi gözaltına alarak yargılamıştı. Yargılama sırasında devletin güvenlik birimlerinin Kürt siyasetçileri nasıl takip ettiği ayrıntılı bir şekilde ortaya çıkmıştı.

Fransa'da PKK'lı kadınların öldürülmesine ilişkin ilk açıklama hükûmet adına Hüseyin Çelik'ten geldi. Çelik, "Yapılış şekline bakılırsa PKK'nın kendi içindeki iç hesaplaşması gibi görülüyor. Fransa güvenlik güçlerinin yaptığı bir baskın değil, faili meçhul kimseler tarafından yapılan baskındır. PKK'nın kendi içinde binlerce infaz yaptığı, bu tür hesaplaşmalara giriştiğini hepimiz biliyorum. Bu terör örgütlerinin tabiatında vardır. Bu süreçte, bu ve benzeri olaylar artabilir. Ne zaman 'silahlar sussun ve silahlar bırakılsın' aşaması gündeme gelirse, irade ve kararlılık ortaya çıkarsa, ardından bu ve buna benzer olaylar meydana geliyor. Hakkâri'deki saldırı eğer erken haber alınmamış olsa ve güvenlik güçlerimiz daha atak davranmasaydı 1993'teki 33 şehit meselesine benzer bir durumla karşılaşabilirdik."[12]

BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da Twitter hesabı üzerinden açıklama yaparak, "Hassas sürece binaen AKP Paris'teki katliamın aydınlatılması için Fransa nezdinde girişimde bulunacağına, örgüt içi infazdır deyip kapatıyor. Bu tutuma karşı şunu soruyorum o halde; bu açıklamayı yapanların bizzat bu katliamı planlamadığını nereden biliyoruz, telaşınız bundan mı yoksa" diyerek, Çelik'in 'PKK'nın iç hesaplaşması' sözlerine tepki gösterdi.[13]

Olayın failleri ile ilgili ellimizde henüz net bir bilgi olmadığından bir şey söylemek mümkün değildir. Biz burada ihtimal dâhilinde bulunan bütün alternatifleri sıralayacağız. 


1. Olay PKK Terör Örgütünün bir iç hesaplaşması olabilir,


Binanın kapısında dijital kilit olması, kadınların kapıyı açtıkları kişiyi tanıdığı şüphesini doğurmaktadır. Suikastı soruşturmakla görevlendirilen Fransız Emniyetinin Terörle Mücadele ekipleri PKK içi hesaplaşması ihtimali üzerinde durmaktadır. Özellikle birden fazla olduğu sanılan saldırganların suikastın yapıldığı ve girişinde dijital kodlu kilidin bulunduğu binaya kapıyı zorlamadan girmeleri, Fransız yetkililerin bu tezini güçlendirmektedir.

Üç kadın PKK'lının Paris'te infaz edilmesinin örgüt alt kadrolarında kafa karışıklığı ve güvensizliğe neden olabileceği endişesiyle, örgütün silahlı kanadı olan 
(Hêzên Parastina Gel- Halk Savunma Güçleri) HPG ana karargâhı tarafından talimatın verildiği tahmin edilmektedir. HPG'nin başında bulunan Suriye uyruklu Fehman Hüseyin'den böyle bir talimat gelmiş olabileceği, güvenlik birimleri tarafından dikkatle incelenmektedir. Sakine Cansız, Murat Karayılan'ın sağ kolu olarak biliniyordu, ancak örgütün kasası olarak bilinen Zübeyir Yılmaz ve Bahoz Erdal'la geçinemiyordu. Bahoz Erdal ile arası 2008'den beri bozuktu. Bu yüzden çok tatsızlıklar da yaşanmıştı. Hatta örgütün Fransa'da yaptığı bir toplantıda Bahoz Erdal'ı eleştiren Sakine Cansız tehdit edilmişti. Örgütün Almanya'daki "kasası" Zübeyr Yılmaz'ın evinde, "örgütün şiddet politikası ve Abdullah Öcalan'ın sağlıkdurumu ve cezaevi koşulları ile ilgili konuların ele alındığı bir toplantı yapılmıştı. Toplantı sırasında "Sara" kod adlı Sakine Cansız, Suriyeli Fehman Hüseyin'in eylem politikalarını eleştiren bir konuşma yapmıştı. Toplantının bitiminden sonra eleştiri ve suçlamalardan rahatsız olan Zübeyr Yılmaz, örgütün mali durumunu konuşacağını söyleyerek Sakine Cansız'ı derneğe çağırmıştı. Burada Cansız'ı, "Bahoz'a bir daha laf edersen dilini 
koparırım senin" diye tehdit eden Yılmaz'ın, daha sonra iki adamının yardımıyla Cansız'a cinsel tacizde bulunduğu iddia edilmişti.[14]

Sakine Cansız ile birlikte PKK'nın 16 kurucusundan biri olan Baki Karer, Cinayetin hedefinin Sakine Cansız olduğunu belirterek, Fidan Doğan ve Leyla Söylemez'in görgü tanığı bırakmamak için öldürüldüğünü ileri sürdü. Cansız'ın uzun yıllardır örgüt içinde geri planda tutulduğunu ve pasif görevlerde kullanıldığını kaydeden Karer, tehlikeli işler söz konusu olduğunda ise ileri sürüldüğünü vurguladı. "Para taşımak işi Cansızın göreviydi, örneğin büyük miktarda para taşıma veya transfer işleri söz konusu olduğunda, çoğu zaman Sakine Cansız kullanılmıştır. PKK'nın topladığı paraların kaynağı zaten başlı başına tartışma konusu. Tehlikeli görev oluşu bu noktadan kaynaklanmaktadır, cinayetin nedeni paradır, tetiği çeken veya çekenler de PKK'lıdır" dedi. Binlerce insanın infazlarla katledildiği bir örgütsel yapıda, para nedeniyle işlenen bu tür cinayetlerin yeni olmadığının da altını çizen Karer, "Aslında bunu Kandil de bilmekte, ama üzerinden siyasal kazanç elde edebilmek için kullanmaktadır. 
Sürmekte olan Öcalan-MİT görüşmelerinde doğrudan taraf olmak isteyenlerce, fırsata dönüştürme yönünde kullanılmaktadır" şeklinde konuştu.[15]

Ayrıca, Paris'ten gelen son haberler ve tutuklanan iki PKK'lı da olayın bir iç hesaplaşma olduğuna dair yeni emarelerin ortaya çıktığını göstermektedir. 

Paris'te PKK'lı 3 kadının öldürülmesi olayı ile ilgili soruşturmada Paris ile Ankara arasındaki bilgi akışı istihbarat teşkilatları ile emniyet birimleri arasında yürütüldü, gözaltına alınan iki kişinin örgüt içindeki bağlantılarına ilişkin önemli bilgi paylaşıldı.

Fransızlar tarafından bir süreden beri örgüt üyeleri arasında bir gerginliğin olduğu biliniyordu. Bu nedenle son gelişmeler ve elde edilen bazı delillerle de örgüt içi hesaplaşma tezinin giderek güçlendiği belirtiliyor. Bu kapsamda suikastın, "İmralı ile başlatılan sürece karşı çıkan örgüt içindeki bazı çevrelerin etkili olup olmadığı ile bazı ülkelerin örgüt içindeki ayrışmayı dikkate alarak örgütten taşeron kullanıp kullanmadıkları" ihtimalleri de değerlendiriliyor. Le Parisien gazetesine göre, şüphelilerin evlerinde yapılan aramada cinayeti aydınlatacak ipucuna rastlanmadı. Le Point dergisinin internet sitesindeki habere göre şüphelilerden biri suikasttan kısa süre öncesine kadar maktullerin yanındaydı ve onları canlı olarak gören son kişiydi. Ayrıca paltosunda barut kokusu tespit edilmişti. Bu kişi ifadesinde, olay günü neler yaptığını net ve tutarlı ayrıntılarla veremeyince üzerindeki şüpheler yoğunlaştı. Öte yandan soruşturmayı yürüten Paris Terörle Mücadele Alt Müdürlüğü, her ikisi de 
Kürt kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan 38 ve 31 yaşlarında iki erkek şüphelinin gözaltı süresini uzattı. Yakın arkadaş oldukları belirtilen iki şüphelinin gözaltı süresinin 96 saate kadar sürebileceği belirtildi.[16]

Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Söylemez'in öldürülmesiyle ilgili soruşturmayı yürüten Paris Cumhuriyet Savcısı François Molins, cinayetin bir numaralı şüphelisinin iki yıldır PKK üyesi olduğunu belirttiği 1982 Sivas Şarkışla doğumlu Ömer Güney olduğunu açıkladı. Savcı Molins, tutuklanan şüphelinin cinayetleri itiraf etmediğini, ancak çelişkili ifade verdiği için şüpheleri üzerine çektiğini belirtti. Ortaya çıkan bir belgede ise Ömer Güney'in Fransa Kürt Dernekleri Federasyonu üyesi olduğu anlaşılıyor.[17]

Bir diğer değerlendirmeye göre, Öcalan'ın elle tutulur bir şey istemediği ve sadece kendi geleceğini düşündüğü anlaşılınca, PKK içindeki değişik çevreler telaşlanmaya başladı ve "satılacak mıyız" endişesine kapıldılar. Bu telaş ve "satılacak mıyız" endişesi farklı kesimleri harekete geçirmiş olabilir.

Bu görüşe göre, infazı gerçekleştirenler bir taşla birkaç kuş vurmak istemiş olabilirler. Örgüt içindeki Alevi-Sünni çatışması kaşınmak istenmiş olabilir. 

Cinayeti işleyenler, Kandil'deki PKK liderlerine, "Barış sürecinde silah bırakıp Avrupa'ya gitmeniz söyleniyor, bakın sonunuz böyle olur" demek istemiş olabilirler. Önümüzdeki günlerde bin bir versiyonunu dinleyeceğimiz bu açıklamaların biri ya da birkaçı aynı anda doğru olabilir. 

PKK'nın kurucusu ve o kuşak içindeki son kadınlardan olan Sakine Cansız, Murat Karayılan'la sıkı bağlantısının olması, Karayılan'la düşünce beraberliği içinde çözüm sürecinde rol alabilecek olması açısından dikkat çekmektedir. Avrupa kanadı, PKK'nın ekonomik bağlantıları bakımından dikkate alınması gereken bir husustur. Karayılan adına denetim mekanizması içinde olduğu söylenen Sakine Cansız'ın, ekonomik güç üzerindeki denetim mekanizmasını da ifade eder.

Diğer yandan, PKK'nın kurucu üyelerinden Sakine Cansız PKK içindeki Kürt Alevi yapılanmanın önde gelenlerinden biridir. PKK içindeki Alevi-Sünni çatışması, diğer adıyla Urfalılar-Dersimliler çatışması öteden beri bilinen bir çatışmadır. PKK taban itibarıyla Sünni, tavan itibarıyla Alevilerin ağırlıkta olduğu bir yapıdır. Bu, zaman zaman PKK içinde kanlı infazların yolunu da açmıştır. Abdullah Öcalan'ın barış için devreye girdiği dönemlerde PKK'nın içindeki Dersimliler grubu bu girişimlere genelde karşı çıkmıştır. 

Örneğin 1999 yılında Öcalan, PKK unsurlarına çekilin talimatı verdiğinde Dersimliler buna karşı çıkmış bunların bir kısmı da çekilmemiştir. Yine 2011 de Öcalan 'Türk-Kürt tarihinin en büyük barışına hazırlanıyoruz' dediğinde PKK içindeki Dersimliler grubunun yönlendirmesiyle Silvan saldırısı yapılmış süreç baltalanmıştı.

PKK'nın Batı ve Karadeniz yayında etkinliği belirgin bir şekilde devam eden bu grubun PKK ile yapılacak barış görüşmelerini sabote etmesi her an mümkündür.

İşte Sakine Cansız cinayeti tam bu keşmekeşin kesiştiği noktada ortaya çıktı. Sakine Cansız, örgüt içinde Mustafa Karasu ve Duran Kalkan ekibine yakın ama pasifize edilmiş bir örgüt lideriydi. Bu yönüyle de onun infaz edilmesi Duran Kalkan ve Mustafa Karasu ekibine verilmiş net bir mesajdır. Mesajın anlamı şudur: Barış sürecini kabul edip devletin önerdiği plana göre Avrupa'ya gelirseniz Sakine Cansız gibi infaz edilmeyeceğinizin garantisi yoktur. Bu nedenle savaşa devam.[18]

İnfazın arkasında kim olursa olsun mesaj PKK liderlerine veriliyor ve çok net: "Örgütü bırakıp Avrupa'ya gelirseniz infaz edilmeyeceğinizin garantisi yok." O halde bu 
cinayetten yola çıkarak şu değerlendirmeyi yapabiliriz: PKK içinde barış olasılığına karşı ciddi bir yarılma yaşanıyor ve bu yarılma infazlara kadar gidiyor.

Öte yandan ilginç bir diğer nokta da PKK'nın kurucu ve yönetici kadrosundan hiçbirinin bugüne kadar dışarıdan bir güç tarafından öldürülmemesi. Terör örgütünün "kurucu-yönetici" kadrosundan kim öldürüldüyse, hepsi örgüt içi infaza kurban gitti. Örgüt yönetimini sert eleştirmeye başlayıp PKK'nın Türk derin devletinin denetiminde olduğunu ima eden Kani Yılmaz bunlardan biri. Yılmaz Irak'ın kuzeyinde PKK tarafından öldürüldü. Örgütün Almanya sorumlusu Enver Ata İsveç'te, Avrupa sorumlusu Çetin Güngör de Almanya'da örgüt tarafından infaz edilenler arasındadır.

Sonucu itibarıyla Sakine Cansız'ın infazı hem örgüt içinde bir çatlamaya,hem de İmralı sürecine yönelik kuşkuların derinleşmesine neden olabilir 


2. Olay Türk istihbaratının işi olabilir,


"İmralı görüşmelerini şu veya bu nedenle torpillemek isteyebilecek güçlerin Türkiye içinde de mevcut olabileceğini; Öcalan ile anlaşan devlet aykırı sesleri ortadan kaldırmak için MİT veya diğer gizli örgütlerini devreye sokmuş olabilir" diyenlere vereceğimiz yanıt, "olası değildir" olacaktır. Failin istihbarat veya derin devlet olamayacağının nedenini ortaya koyabilmek için önce onun, ne olduğunu anlamak gerekmektedir. Derin devleti, "ülke çıkarları açısından devlet tarafından yapılmak istenen, fakat hukuk sistemi içinde gerçekleştirmesi mümkün olamayan faaliyetlerin, devlet içinden bazı unsurlar veya seçilen kişiler tarafından, ülke çıkarları için inisiyatif alınarak hukuk dışına çıkıp, kendi arzularıyla bir kısım riskli teşebbüslerde bulunmaları" şeklinde tarif etmek mümkün olabilir.

Bu noktadan hareketle, eğer böyle bir derin devlet olsaydı ve böyle de bir kabiliyeti bulunsaydı, yıllardır yurt içinde ve dışında devam eden PKK'yla mücadelede, bugüne kadar neden benzer eylemler yapmadığı akla gelirdi. Bir diğer husus da derin devletin var olduğunu kabul etsek dahi günümüzde böyle bir oluşumun devam ettiğini söylemek oldukça zordur.

3. Olay İran, Irak, Suriye, İsrail, Rusya, ABD İstihbaratlarının işi olabilir

Türkiye'nin Kürt sorunu maalesef bölgeselleşmiştir. Türk Hükûmeti ve Kürt hareketi dışındaki birçok bölgesel aktör Türkiye'nin Kürt sorunu denklemine dâhil olmuşlardır ve bu aktörlerin çoğunluğunun menfaati Türkiye'nin Kürt sorunun çözülmemesinde, hep kanayan bir yara olarak kalmasında ve Türkiye'ye karşı kullanışlı bir araç olarak kalmaya devam etmesindedir.

Bölgeyi yeniden şekillendirme arayışları içinde Türkiye ile politikası uyumsuz olan ülkelerin örgütle bağlantıları ön plana çıkacaktır. Böyle puslu bir havada öncelikle kullanılacak konu PKK içindeki bağlantılarıdır. Suriye'yi, Irak içindeki Türkiye ile çatışan güçleri, Şii-Sünni ekseninde Türkiye ile sorunlu ülkeleri ve burada İran'ı, daha geniş çerçeveli güç odaklarını da dikkate almalıyız. 

Oldukça profesyonel bir görüntü sergileyen bu cinayet bir Ortadoğu ülkesinin istihbarat elemanları tarafından işlenmiş olabilir. Abdullah Öcalan'ın bu konudaki mesajını Fatih Altaylı iletmiştir; "Provokasyonlar olacaktır ama en önemlisi İran'dan gelecek provokasyonlar... Bunu engelleyin" demiştir.[19]

4. Cinayet Almanya, Yunanistan, İngiltere, Fransa İstihbaratı veya Asala'nın bir kolu tarafından işlenmiş olabilir

Bu cinayetlerin birçok hedefi olsa da barış sürecine denk getirilmesi asıl hedefin İmralı süreci olduğu ve bu suikastlar PKK'ya 'barışma, savaş' mesajı olabilir. Kandil'e mesaj olan bu suikast, öteden beri derin Ortadoğu'ya yön veren aktörlerin bir organizasyonu olabilir. PKK da, Türkiye de bu süreçte bu derin Ortadoğu ile mücadele edeceklerini unutmamalıdırlar. Bütün dirençlere rağmen stratejik bir üs gibi gördükleri Suriye'yi kaybedenler PKK'yı da Türkiye'ye kaptırmak istemezler. 

Diğer önemli bir husus da Başbakan Erdoğan'ın ziyaret ettiği bazı Afrika ülkesinin eskiden Fransa sömürgesi ülkeler olduklarını da düşündüğümüzde pazılın parçaları birleşmektedir. Derin Ortadoğu bu yüzden boş durmayacaktır. Bu arada İran-Fransız istihbaratının da iyi ilişkiler içinde olduğu unutulmamalıdır. Derin Ortadoğu'nun bu sürece kolay kolay izin vermeyeceğini düşünmeliyiz. Her şeye rağmen bu derin organizasyonla başa çıkılmazsa barışın gelmesi zor olur.

Örgüt, bölge ülkelerinden İran, Suriye, Irak tarafından kullanılmakta, İsrail ve Yunanistan'ın da gelişen durumlara göre kullandığı ve kullanabildiği de bilinmektedir. 

ABD'nin kontrolünde hareket ettiği de göz ardı edilemez. 

Soruşturma neticesinde infazın kim/kimler tarafından yapılmış olacağının ortaya çıkması mümkün olabileceği gibi, çıkmama veya şüpheli durumda kalma ihtimali de mevcuttur. Tetikçiler yakalansa bile, cinayetin arkasındaki gerçek neden öğrenilemeyecektir. Çünkü bu bölücü örgütün, Türkiye'yi bölme ve zayıflatma arzusunda olan birçok Avrupa ülkesiyle irtibatı vardır. Örgüt, başta İsveç, Norveç, Almanya, Hollanda, Belçika, Danimarka ve Fransa olmak üzere, birçok ülkenin himayesinde faaliyette bulunmaktadır. İtalya ve Yunanistan'la da irtibatlı oldukları gözlemlenmiştir. 

5. "Siz yürüyün, yolunuzdaki taşları biz temizleriz" mesajı verilmiş olabilir

Bu mesajı kim verebilir, ya da İmralı Sürecinden kimin ne menfaati olabilir? 

Türk Hükûmeti'nin İmralı Süreci içinde PKK ile görüşmesi ve müzakere yapması Kuzey Irak Yönetiminin işine yarayabilir. Bu süreçten en fazla istifade edecek kesim belki de onlardır. 

Irak'ta Şii Maliki'ye karşı Sünni Kuzey Irak Kürtlerinin hamiliğini üstlenen hükûmet, Kuzey Irak Kürtlerini ülke bütünlüğünden koparmayı, buna Suriye Kürtlerini de ilave ederek, federe bir yapı içinde Türkiye'ye eklemlemeyi amaçlamaktadır. Nihai hedef, bu federe yapıyla Kuzey Irak petrollerine sahip olmaktır. Kürt sorununun çözümü ve Kandil'deki PKK gücünün tasfiyesi, bu proje nedeniyle önem kazanmaktadır. Böylelikle Büyük Kürdistan'ın temelleri atılmış olacaktır. Zamanı geldiğinde de nihai adım atılacaktır. 

2.Cİ BÖLÜMLE DEVAM EDECEK, ( OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ )


http://www.21yyte.org/tr/arastirma/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/2013/01/23/6864/pariste-uc-pkkli-kadin-teroristi-kimkimler-ne-maksatla-oldurdu

CEVAP BEKLEYEN SORULAR



CEVAP BEKLEYEN SORULAR

 

 
   Mustafa Nevruz SINACI

Gazetelere göre: “CHP Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu sordu, Başbakan Erdoğan sustu.”
Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun bütçe görüşmelerinde sorduğu 13 soru cevapsız kaldı, Başbakan Erdoğan soruların hiçbirine yanıt veremedi. (13 Aralık 2012, Perşembe)
Kılıçdaroğlu’nun mecliste sorduğu ve yanıtını alamadığı sorular şöyle:

1- Yasayı ihlal ederek orta vadeli programı neden 37 gün gecikmeyle açıkladınız?

2- Sayıştay raporları TBMM’ye gelmeden “kesin hesap kanun tasarısını” nasıl değerlendireceğiz? ”Kanun hükmünde kararnameyle düzenleme yaptık. Raporlar o nedenle yetişmedi” diyeceksiniz. O kanunu çıkarırken Sayıştay Genel Kuruluna sordunuz mu, sormadınız mı? Sormadıysanız, siz Sayıştay’ı da tanımıyorsunuz demektir. 

Böyle devlet olur mu? Sayın Başbakan, o raporlar Sayıştay’dan niye gelmedi?

3- Niğde’de patates üreticisinin derdini sordunuz mu? Patates 10 kuruşa düştü, ne oldu da bu böyle oldu? Siz, önce canlı hayvan, sonra kırmızı et, sonra kurbanlık koyun, en sonunda da saman ithal ettiniz. Acaba nasıl oluyor da saman ithal eder noktaya geliyoruz?

4- İşsizlik sorununu çözecektiniz, niye çözmediniz, elinizden tutan mı var? Siz yasa getirdiniz de biz karşı mı çıktık?

5- Sizden önceki ve sonraki icra daireleri sayısını açıklayın. Niçin icra dairelerinin sayısını artırıyorsunuz? 

6- Niçin 7 kez mali af çıkardınız? O mali afları niçin şantaj unsuru olarak kullandınız? 

7- Türkiye Cumhuriyeti 1987 yılında 14′üncü büyük ekonomiydi.  Bugün 17′nci sırada. Niye geriye gidiyoruz?
8- 1979′dan 2003′e kadar, Türkiye Cumhuriyeti’nin bütçesinden ödenen faiz 135 milyar lira. 2003-2011 döneminde ödediğimiz faiz 450 milyar lira. Sayın Başbakan 450 milyar lirayı kimin parasından ödediniz?

9- 2002′de hapishanedeki kişi sayısı 59 bin 429’dı. 2012 yılında 125 bin 100 kişi oldu. Ekonomi iyiyse, işsizliği çözdüyseniz, insanlar niye hapishaneye girer?
10- Türkiye Cumhuriyeti’nin, enerji konusunda Rusya’ya bağlı olduğu oranda başka bir ülkeye bu oranda bağlı olan ikinci bir ülke var mı?

11- Kapalı kapılar ardında İsrail’le yaptığınız pazarlıkları niye açıklamıyorsunuz? 

12- Parasız eğitim isteyenlerin hapse atıldığı bir ülkedeyiz. Yurt dışına gittiğiniz zaman, gittiğiniz ülkelerin Başbakanlarına, “Sizin ülkenizde basılmamış kitaba bir yargı kararıyla yasak getirilirse siz ne düşünürsünüz?” diye sordunuz mu?

13- Sayın Başbakan, 12 Eylül darbe hukukunu değiştirmeye var mısınız? Kenan Evren’in getirdiği yasanın arkasına niye saklanıyorsunuz? 

Bunlar, halk tarafından, tıpkı Milliyetçi Hareket (!?) nam MHP gibi: “Acaba! AKP ve Hükümet ile iştirak yahut ittifak halinde mi?, yoksa gerçekten muhalefet mi?, olduğu konusunda derin kaygı duyulan ve “Asli görevi olan muhalefet de acze düşerek, kamu vicdanını sızlatan”; Tarihi, kadim ve kurucu Halk Partisi’ne reddi miras eden “Yeni CHP"nin Başkanı’na ait!..

Lâkin “gerekli cevaplar verilse bile” önemi, anlamı yok!..
Çünkü Milletin, aylar yıllardır cevap beklediği "ACİL" sorular var: 
 
1. Başta anarşi, terör, tedhiş örgütü ile dâhili ve harici bedhahlara ait; Ardı arkası kesilmeyen rüşvet, iltimas, suiistimal, uyuşturucu, kara para, gasp-irtikap, organize suç ve nitelikli dolandırıcılık, kundakçılık, kaçakçılık bataklığı neden ve niçin halâ kurutulmuyor?..

2. Bunca asker, jandarma, polis, bakan, vekil ve generale rağmen; Anarşi, terör-tedhiş nasıl oluyor da her yerde kol geziyor? Yol kesiyor, yolsuzluk, hortumculuk ve kundakçılık yapabiliyor? Palikarya (Yunanistan) hırsızı, arsızı ve edepsizi tarafından; Alenen gasp, irtikap ve işgal edilen “Egedeki Türk adaları” rezaleti, gaflet, dalâlet ve hıyanetine “korkaklıktan mı” göz yumuluyor?.. Yoksa neden’... 

3. TÜİK tarafından belirlenen resmi enflâsyon oranına rağmen; Neden, niçin?, hangi hak, etik ve hukukla; Başta Benzin, Mazot, Doğalgaz, Elektrik, Telefon, Et, Ekmek, Süt ve Su olmak üzere; Temel tüketim, hayati hizmet ve zorunlu gıda ürünlerine yıllık enflâsyonu üçe, beşe katlayan; İnsan Hakları, Adalet, Hukuk, Yasa ve ahlâk ihlâl edilerek zam yapılabiliyor? Bu apaçık bir zulüm, hak ve halk düşmanlığı, İnsanlık davası ve İslâm’a muhalefet değil mi? 

4. Yaklaşık 50 yıldır Millet ve Devlet olarak maruz kalınan haksızlık, hukuksuzluk ve insanlık dışı dayatmalara, hakaretlere rağmen, ısrarla AB kapılarında pineklemenin; Sürekli taviz vermenin, cehalette direnmenin sebebi nedir?

5. Öncelikle Siyasi Partiler ve Seçim Kanunlarını ıslah edip; Demokrasi, İnsan hakları, adalet, ahlâk ve hukuk dışı: Ayrıcalık, dokunulmazlık ve imtiyazlar ile Memurin Muhakemat Kanunu’nu, sadece ve yalnızca kürsü masuniyeti hariç olmak üzere kaldırmak varken; İrtica, demokrasi düşmanlığı, gericilik ve yobazlıkta direnmek neden?...  

6. Mutlak bir harici zorlama, ısmarlama ve dayatma olmasına; Neticede ülke, millet ve devletimize ‘telâfisi gayri kabil’ büyük zararlar vereceği bilinmesine rağmen; Yeni ve (sözde) sivil anayasa saçmalığında inat etmenin sebebi, hikmeti ne?..   

..

22 Kasım 2015 Pazar

11 EYLÜL SONRASI ABD POLİTİKASI






11 EYLÜL SONRASI ABD POLİTİKASI 



Volkan TÜRKMEN
11 MAYIS 2012 


11 EYLÜL SONRASI ABD POLİTİKASI

11 Eylül dünya tarihinde bir dönemeç ya da kısaca, insanlığın geleceğini ilgilendiren bir dönüm noktasıdır. Saldırıyla ilgili birçok spekülasyon yapılsa da gerçek olan şudur ki, İkiz Kuleler çökmüş ve dünya değişmiştir. Nasıl mı? İşte 11 Eylül ve sonrasında ABD politikası…

ABD Sovyet bloğu dağılıncaya kadar dünyayı denetim altında tutmak için “düşman-öteki” kavramını kullanmıştır. Sovyet bloğu dağılınca ABD karşısında düşman kalmamış ve ABD dış politikada yeni bir öteki arayışına girmiştir. Dünya haritasını önüne alan ABD ve Batı ülkeleri oluşturacakları yeni dünya düzeninde değerlendirilmelerde bulunmuşlardır. Yapılan değerlendirmeler sonucunda dünya haritasına dikkatlice bakıldığında Rusya haricinde bütün enerji kaynakları ve zengin yer altı kaynaklarının gelişmemiş statüsünde bulunan Müslüman ülkelerin egemen olduğu topraklarda bulunduğu gözlemlenmiştir. Bu kaynakların denetim altına alınması için öyle bir neden olmalıdır ki bu olay uluslararası alanda meşru hale gelmelidir. Bu tehdit, başlangıçta “İslam köktendinciliği”, daha sonra “İslami terörizm” olarak belirlenmiştir. 

11 Eylül günü İkiz Kuleler’e yapılan saldırı ABD’nin bu politikasını uygulaması için önemli bir fırsat haline gelmiştir. Bu saldırı aynı zamanda Yeni Dünya Düzeni’nin ne şekilde uygulanacağının göstergesi niteliğindeydi. 11 Eylül saldırısı ABD’nin uzun süredir kurguladığı düşmanını nihayet bulmasını sağlamıştır. Düşmanın ismi terördür. 
Ancak bu düşmanın somutlaştırılması gerekir. Düşman somutlaştırılmazsa yönetim zafiyet içerisinde kendisinden bekleneni yerine getirmemiş sayılır. ABD başkanı George W. Bush kısa süre zarfında saldırıyı gerçekleştirenlerin Usame Bin Ladin ve onun yönettiği El-Kaide adlı terör örgütü olduğunu açıklamıştır. 

Bu kısa süre zarfında uluslararası kamuoyunun desteğini alan ABD Afganistan’a müdahale etmiştir. 11 Eylül sonrasında ABD stratejisi tamamen Orta Doğu’yu hedef almıştır.

11 Eylül’de yaşanan terör olayı sonucunda tüm dünyada barış sağlanabilmesi ve Yeni Dünya Düzeni’nin oluşturulabilmesi için yeni bir hareket başlatılmıştır. 
Bu harekete ulaşmak için ABD’nin ortaya attığı “demokrasi uğruna savaş sistemi” ilk olarak Orta Doğu üzerinde uygulamaya geçirilmiştir. 
Bu olay sonucunda birçok akademisyenin ve siyaset adamının görüşü, gerçekleştirilen operasyonlarda ABD’nin kendi milli ekonomik çıkarlarını ön plana aldığı şeklindedir. 
Bölgenin zengin petrol yataklarına sahip olması bu komplo teorilerini destekler niteliktedir. Irak Savaşı’nın temelleri buraya bağlanabilir. ABD ve İngiltere hükümetleri Irak’ın kitle imha silahlarına sahip olduğu bahanesi ve aynı zamanda Saddam Hüseyin yönetiminin El-Kaide’ye destek verdiği iddiasıyla Irak’ı 2003 yılında “Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu” adı altında işgal etmiştir. 11 Eylül sonrasında ABD stratejisi tamamen Orta Doğu’yu hedef aldığına göre ABD stratejilerini 11 Eylül öncesi ve sonrası şeklinde kategorize edebiliriz. ABD’nin 11 Eylül öncesindeki saldırıları daha çok “caydırıcı” özellik taşırdı. Mesela 1991 Körfez Savaşı, 1995 Bosna ve 2001 Afganistan Savaşı gibi. Ancak 11 Eylül saldırısı tarihte bir değişikliğe yol açtı. Irak saldırısını bunun bir sonucu olarak değerlendirmek gerekmektedir. 

Artık tüm dünyada demokrasi rejiminin yayılması için başlatılan hareket ile ABD savaş tanımını değiştirmiştir. ABD’nin Orta Doğu’da istediği yeni bir toplum, 
millet modeli ile din ve kültür inşasıdır. Ancak durumlar ABD’nin istediği şekilde gitmemektedir. ABD Orta Doğu bataklığına saplanmış, Irak’ta istediği demokrasi yi inşa edememiş ve bölgede güç kaybetmektedir. Çünkü ABD’nin 11 Eylül sonrasında uyguladığı politika ben merkezli tasnif politikasıdır. Bu süreçte terör küreselleşirken, ABD yönetiminin teröre karşı savaşı küreselleştirme gayreti Irak işgali zemininde inandırıcılığını yitirmiştir. Irak’ta dikta rejimi yıkılmasına rağmen bölgede Saddam rejiminden kalma terör grupları bulunmakta ve demokrasi karşıtı eylemler yapılmaktadır. Bütün bunların yanı sıra İran ise bölgede nükleer çalışmalarına devam etmekte ve uluslararası ültimatoma kayıtsız kalmaktadır. Dünyayı kasıp kavuran terör artmakta ve bölgede ABD’yi tehdit etmektedir.  

Bölgede ABD yalnızlaşmakta ve İkinci Vietnam sendromu yaşamaktadır. ABD’nin savaşta yanında hareket eden bütün müttefikleri Irak’ı terk ederken, ABD yönetimi Irak’tan çekilme hesapları yapmaktadır. Bununla birlikte ABD’nin bölgede uyguladığı hatalı politikalar yüzünden terör grupları da saldırı cephelerini genişletmiştir. ABD’den sonra Türkiye, İngiltere ve İspanya da terör saldırılarının hedefi olmuştur. 11 Eylül’le birlikte küresel değişim meydana gelmiştir. 11 Eylül dünyanın yanı sıra ABD dış politikasının belirleyicisidir.

Sonuca gelecek olursak 11 Eylül dünyada din, güvenlik ve terör kavramlarını ve algılarını topyekûn değiştirmiştir. Bazıları Samuel Huntington’ın “Medeniyetler Çatışması” kuramının geçerli hale geldiğini savunmuştur. Bu kuram Müslüman ve Hristiyanların bir arada yaşayamayacağı görüşündedir ki bu görüş 11 Eylül öncesi istisna iken, 11 Eylül sonrasında daha geçerli hale gelmiştir. Artık ABD politikası buna göre şekillenmeye başlamıştır. ABD’nin Irak ve Afganistan’dan sonra nükleer çalışmalarıyla hedefi haline gelen İran ve Suriye’yi hedef alacağı yönünde yorumlar yapılmaktadır. Ancak dünya kamuoyunda yapılan tartışmalara bakıldığında Beyaz Saray’ın Irak operasyonu bitmeden bu işe kalkışmayacağı düşünülmektedir. ABD’nin demokratikleşme söyleminde girdiği Afganistan ve Irak’ta kaos ortamı ve iç çatışmalar devam etmektedir. Orta Doğu’da özellikle Irak’ta çatışmaların uzun bir müddet daha devam edeceği kan ve gözyaşının hüküm süreceği görülmektedir..


http://politikaakademisi.org/2012/05/11/11-eylul-sonrasi-abd-politikasi/

..

19 Kasım 2015 Perşembe

Medya Şirketleri’nin Sahipleri Kimler ?




Medya Şirketleri’nin Sahipleri Kimler ?



Israil’in Mavi Marmara katliamından sonra batı medyasında çıkan Israil yanlı yazıları hepimiz şaşkınlıkla okuduk ve hayretler içinde kaldık.
Bu kadar da olmaz dedik.
Bu oldukça eski bir yazı ama son olaylardan sonra tekrar öne aldım. dikkatle okuyun.
* * * *
Bizde ve Batı’da sıklıkla “hür medya”dan bahsedilir. Fakat medya gerçekten hür müdür ?
Aşağıdaki resimlerde hepimizi hergün psikolojik savaş kapsamında bombardımana tutan bu şirketlerin sahipleri ve yan kuruluşlarının listesini bulacaksınız.
Yani medya ahtopotunu!!
Listeyi okumayı bitirince bu şirketlerin Türkiye’deki iştiraklerini ve ortak olduğu Türk firmalarını düşünün. Bu firmaların Türkiye’deki sanayi, bankacılık, medya gibi dallarda ne kadar etkili olduğunu kafanızdan geçirin.
Ayrıca bilhassa medya şirketlerimizin aşırı borçlu olduğunu gözönüne aldıktan sonra gelinde bu adamların yazdıklarına ve Türkiye için çalıştıklarına inanın!!

GENERAL ELECTRIC

WESTINGHOUSE / CBS INC.

VIACOM INTERNATIONAL INC.

DISNEY / ABC / CAP

TIME-WARNER, TBS, AOL

NEWS CORPORATION LTD. / FOX NETWORKS

(Rupert Murdoch)