10 Nisan 2016 Pazar

Ortadoğu’da Yeni Dengelere Doğru



 Ortadoğu’da Yeni Dengelere Doğru


Erol Manisalı
8 Temmuz 2013


Mısır’da Mursi’nin gidişinin anlamı ne? Hem de ABD desteği ile.

– Müslüman Kardeşler ağırlıklı bir yönetim sağlanacaktı.

– Ordunun da desteği ile sağlanmıştı da.

– ABD bu girişimleri destekledi.

Tahrir’de o dönemde ortaya çıkan halk gösterisinin estirdiği rüzgâr da kullanılarak bu oluşum sağlandı. Mursi, “ Seçilmiş bir lider ” olarak sahneye çıkarıldı.

Mısır’daki bu gelişmeler “ Fas’tan Körfez’e, Arap dünyası için bir sembol niteliğindeydi; Müslüman Kardeşler iktidarı Arap dünyasına egemen kılınacak ve ‘ılımlı İslam üzerinden’ Ortadoğu Arap dünyası yeniden yapılandırılacaktı.”

Hatta Türkiye de onlara örnek olarak gösteriliyordu. Ancak model tutmadı; Mursi (ve Müslüman Kardeşler) Mısır’daki geleneksel günlük yaşam tarzı üzerinde yeni baskılar getirmeye başladı. Kadınlar üzerinde baskı arttı; ordunun belirlediği koşullar içinde seçilen yeni başkan yetkilerini, neredeyse Mübarek’i aratmayacak düzeye çıkarmaya başladı. Radikal İslamcılar, 10 milyonu aşan Hıristiyanın yaşadığı Mısır’da Hıristiyan din adamlarına da saldırmaya başladılar.

Durumdan vazife çıkaran Darbeciler!

Geniş halk hareketlerinin rüzgârından yararlanan ordu darbe yaptı ve Mursi ve kimi liderleri gözaltına aldı. Ordunun koyduğu kurallarla getirilen (ve seçtirilen) Mursi yine ordu tarafından gönderiliyordu.

– ABD, Mursi’den rahatsız olmaya başlamıştı; radikal ve Batı karşıtı İslami çevreler yavaş yavaş güçleniyorlardı.

– Benzer hareketlerin diğer Arap ülkelerine yayılma tehlikesi vardı. Bu nedenle Mursi’nin ordu tarafından bertaraf edilmesine kayıtsız kaldı ve “darbe” sözcüğünü bile kullanmadı.

Şimdi ne olacak?

– ABD’nin Arap ülkeleri için tercih ettiği Müslüman Kardeşler modeli Mısır’da yürümemiştir. Halk daha özgür, baskı altında kalmadan yaşamak istiyor, milyonlar meydanları dolduruyor. Artık geniş halk kitleleri yeni iletişim araçları ile her şeyi ve her yeri görebiliyor. Gizlilik kalmadı.
– Ancak demokrasiyi getirecek altyapı, örgütlenme ve kurumlaşma yoktu ya da çok yetersizdi.
– “Sisteme, iktisadi ve ticari entegrasyonu” ülkenin sosyal ve siyasal sorunlarını çözmüyordu. Çoğunlukla da ters yönde etkiler yaratıyordu.

Son duruma üzülenler ve sevinenler

– Suriye çok mutlu; çünkü Ortadoğu Arap dünyasının yeniden yapılandırma projesi büyük yara aldı.
– Müslüman Kardeşler’in kendi ülkelerinde egemen olmasından korkan kimi Arap ülkeleri de mutlu; başta S. Arabistan Kralı.
– Ankara ise en mutsuzların başında geliyor; elindeki kartların büyük bir kısmını kaybetmiş durumda.
– ABD biraz sıkıntılı olmasına karşın elinde oynayabileceği daha çok kart var; üstelik her an ortaklarını değiştirme olanağına da sahip. AB ise ABD’nin çizgisinde kaldı.
Müslüman Kardeşler odaklı Batı politikasının Ortadoğu’da terk edilmeye başlandığını söylemek yanlış olmaz. Tabii kimsenin görmek istemediği şeyse Mısır’da iç savaş çıkması olasılığıdır.
Son 48 saatteki gelişmeler bu olasılığı gündemde tutuyor. Cezayir bu felaketi yaşadı. Şayet böyle bir felaket yaşanırsa Mısır’da da Sudan’da olduğu gibi 10 milyonluk bir Hıristiyan devleti ortaya çıkar.

Cumhuriyet
8 Tem, 2013

http://www.ilk-kursun.com/haber/151212/erol-manisali-ortadoguda-yeni-dengelere-dogru/


..

Ortadoğu’da Demokrasi Yaşar mı?



Ortadoğu’da Demokrasi Yaşar mı?


Erol Manisalı
erolmanisa@yahoo.com 
28 Ocak 2013 Pazartesi


Arap ülkelerinden, İran’dan, İsrail’den ve Türkiye’den oluşan Ortadoğu coğrafyasında demokrasi yaşar mı? Yaşamasını kim ister? Kimler istemez ve karşı çıkar?


Demokrasi açısından Ortadoğu “azgelişmiş bir bölgedir”. İç dinamikler, demokrasinin gelişmemesi için her türlü özellikleri yarattılar ve yaratmaktalar.


- Tarihteki Atina demokrasisi, kentteki küçük bir azınlığın egemenliği üzerine oturtulmuştu.


- Roma mı? Romalı azınlığın hukuku, geri kalan büyük çoğunluğun hukuksuzluğu üzerine inşa edilmişti.


Atina ve Roma uygarlıkları (ve demokrasisi) üzerine kurulduğu savı ile yükselen Batı, Atina ve Roma’daki azınlık demokrasisini küresel bir boyuta uzun yıllar taşımış ve sürdürmüştür.


Bugün Ortadoğu ülkelerinde demokrasi olmasını gelişmiş demokratik dünya ister mi?


- ABD ve Avrupa büyükleri neden istesinler ki? Irak’ta, Mısır’da, S. Arabistan’da ve Türkiye’de “kendilerinde olduğu gibi” demokrasi kurulursa onlara ne faydası olur?


Türkiye, Mısır ya da İran ABD’de olduğu gibi “ihale kanunu” uygulamış olsalar, bundan kim yarar sağlar? Kim zarar görür?


- Dış güçlerin güdümü altında demokrasiye geçmiş bir ülkeyi tarih kaydetmemiştir diyen büyük insanımız bu ironiyi ne güzel vurgulamıştır.

- ABD, İngiltere ve Fransa “Hitler belasından kurtulmak için” Almanya’nın kendi denetimleri altında demokrasiye geçmesini istemişlerdir. Hem de “aynı kültürün ve ortak değerlerin insanları” oldukları için.


Ortadoğu’da demokrasi olursa 


Semavi dinlerin Ortadoğu’dan doğmasına karşın demokrasi Avrupa’da yeşermiş ve gelişmiştir. Kendi ülkelerinde örgütlü demokrasiyi uygulamaya başlayan Avrupalı ülkeler Ortadoğu’da tayin ettikleri krallar, paşalar, ağalar ve şeyhlerle bölgeyi sömürgeleştirmişlerdir. Demokrasinin gelişmemesi için bütün yolları kapadılar.


Çöken ve Sevr ile paylaşılmaya başlayan Osmanlı’nın küllerinden Türkiye Cumhuriyeti bir istisna olarak doğdu.

O dönemdeki Avrupa’nın emperyalist güçlerine karşı kurulan Cumhuriyet, demokrasinin de temellerini atmaya ve altyapısını hazırlamaya başladı. Hem de savaştığı Avrupa iken “onun çağdaş ve uygar değerlerini benimseyerek”.

Bu bir çelişki değildi; çağdaş uygarlık değerlerine yaklaşmak için gerekiyordu. Ama Türkiye küresel güçler tarafından “çizgi dışı ve diğer Ortadoğu ülkelerine kötü örnek olarak algılandı”.


- Ya diğer Ortadoğu ülkeleri de Türkiye’nin yolundan giderlerse,


- Onlar da “Batılı gibi hareket etmeye başlarlarsa” neler olurdu neler.


- İran’da seçimlerle işbaşına gelen Musaddık’ın yolu kesildi; demokrasi yerine bir şah iktidara oturtuldu. Mısır, Cezayir, Tunus ve Fas’ta kimi kıpırdanmaların yolu kesildi, vesayet altına alındılar.


- Ortadoğu ülkelerinde iç dinamikler, “ Gerçek bir katılımcı demokrasinin oluşmaması için ” etkilendi ve yönlendirildi.


- Türkiye ve İsrail iki istisna olarak kaldılar. Ancak 1990’da soğuk savaşın sona ermesinden sonra Türkiye “Müslüman Ortadoğu içinde çizgi dışı bir konumda kaldı”. Yerli yerine oturtulması gerekiyordu.


Bugün Ortadoğu ülkeleri ve Türkiye’nin geçirmekte olduğu süreç, “bu küresel çelişkiler zincirinin bir halkasıdır”. İsrail de bir bakıma Türkiye ile aynı kaderi paylaşmaktadır. Hem Batı’nın bölgedeki uzantısı konumundalar hem de Batı ve bölge ülkeleri ile sorunlar yaşıyorlar.


Ankara’nın Bağdat, Şam ve Tahran’la yaşamakta olduğu sorunlar, değişik bir biçimde Tel Aviv için de söz konusudur.


Küresel güçlerle yatağa girdiğiniz zaman ezilmeniz kaçınılmazdır.


http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/400228/Ortadogu__8217_da_Demokrasi_Yasar_mi_.html


.

Kürt Meselesi Konusunda Niyetler Ne Kadar Farklı?



Kürt Meselesi Konusunda Niyetler Ne Kadar Farklı?


Erol Manisalı
erolmanisa@yahoo.com
21 Ocak 2013 Pazartesi


Ortadoğu’daki Kürt sorunu ve Kürdistan’ın oluşumu konusunda düşünceler ve nihai hedefler, değişik çevrelerde farklı biçimde algılanmaktadır.


Türkiye’nin genelinde, halkın çoğunluğu meseleye “terörün sona erdirilmesi” olarak bakmaktadır. Ancak bu geniş çevre içinde, “nasıl ve ne karşılığında” sorularının yanıtları verilememektedir.


- Kimileri genel demokratik haklar çerçevesinde görüyor

- Kimileri yerel otonomi (özerklik) hatta tam bağımsızlık çerçevesinde olabileceğini düşünüyor. Öte yandan dış çevrelerin farklı yaklaşımları var. 

Sıralayalım;


1) Ayrılıkçı politikayı savunan Kürtler, sonunda bağımsız Kürdistan’a ulaşma hedefini güdüyorlar. Bu konuda, kimi büyük devletlerden de destek aldıkları için terörü de bir politika aracı olarak, uzun zamandan beri kullanabiliyorlar.


2) Küresel güçler ise Kürt sorununa, “bölgede petrol ve doğalgazı denetim altında tutmak için”, Kürdistan’ı nasıl kullanabiliriz düşüncesi çerçevesinde kalarak ulusal çıkarlarını gözetiyorlar. Bunun versiyonlarını değerlendiriyorlar.


Türki, Arabi, Farisi öğelerin yanına Kürdi olanını da ekleyip ellerindeki kozları genişletme politikası güdüyorlar.


3) ABD ve İsrail açısından Kürdistan, “İran faktörü” için hayati bir önem taşıyor.


İran ve Azerbaycan’a kadar uzatılmış büyük Kürdistan “Çin Seddi” gibi bir kalkan oluşturabilir. “İran’ın çökertilmesi” Asya devlerine karşı da önemli bir zafer olarak değerlendirilebilir.


4) Genel demokratik açılımdan yana olan Kürt kökenli vatandaşlar Türkiye’deki Kürtlerin önemli çoğunluğunu oluşturuyorlar. Çünkü onlar Türkiye Cumhuriyeti ile her bakımdan bütünleşmiş insanlardır.


Edirne’den İzmir’e, İstanbul’dan Adana’ya toplumun ayrılmaz bir parçası konumundadırlar. Sessiz çoğunluk meseleye “genel demokratik hakların geliştirilmesi” olarak bakıyor.


Bu gerçek Kürt kökenliler dışındaki tüm yurttaşlar için de söz konusudur.\n


İktidar ve Muhalefet


10 yıldan beri iktidardaki AKP yönetiminin meseleye bakışı “önemli değişiklikler gösterdi”.


- Bir yanda iç Politika dinamikleri


- Öte yanda küresel talepler ile ayrılıkçı çevrelerin sürdürdüğü terör arasında sıkışmış durumda.


Ayrılıkçı Kürtler, “ Makul Demokratik açılımlara yanaşmıyorlar ”, terör faktörü ile çıtayı yükseltip tam bağımsızlık ortamını uzun vadede sağlamaya çalışıyorlar.


- İçerisi ikiye bölünmüş “ Makul ve aşırı çevreler ” var.


- Dışarısı da ikiye bölünmüş “görüntüsü veriyor”; bir tarafta masaya oturup görüşün diyenler; öte yanda el altından teröre destek verenler bulunuyor.


Bu durum, son birkaç yıl içinde Ankara’nın zikzaklar çizmesine neden oldu.


CHP’nin görüşmelere verdiği destek yeni bir oluşumdur. Sorun AKP-CHP iç politika kavgasından ayrılmak zorundadır.


Diğer boyutunda Balyoz ve Ergenekon sorunlarının çözümü, Kürt sorununa endekslenmiş görünüyor.


Türkiye 2013’te, bu küresel ve bölgesel kıskaçla yüz yüze. İktidarın da, muhalefetin de, sivil toplum örgütlerinin de sağlıklı ve sağduyulu düşünmeleri gerekiyor.


Bu sorunları ya çözeceğiz ya da çözeceğiz, başka yolu bulunmuyor. Aksi halde birileri bize zorla dayatarak çözdürecektir.

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/398650/Kurt_Meselesi_Konusunda_Niyetler_Ne_Kadar_Farkli_.html


.

' Demokrasi Ayıbı Hangisi? ',


' Demokrasi Ayıbı Hangisi? ', 

Prof. Erol Manisalı
   
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın açtığı kapatma davası için AKP, “ Demokrasiye ayıp ” diyerek bildiri yayımladı. Eğer aşağıda sıraladıklarım AKP hükümetleri tarafından yapılmamış olsaydı, gerçekten de bu bir demokrasi ayıbı olurdu. 


1) Milletvekillerinin, “A’dan Z’ye dokunulmazlıkların arkasına saklanmaları”, demokrasi ayıplarının en büyüğü değil mi? Demokratik bir biçimde sorgulanmalarının önü, AKP tarafından kapatılmış olmuyor mu?

2) Kamusal içerikli iktisadi ve sosyal faaliyetlerin bir bir özelleştirilerek piyasanın ve yabancı tekellerin insafına terk edilmeleri demokrasi ayıbı değil mi?

3) Köylünün, ” yabancı tekellerin kölesi durumuna düşürülmeleri” demokrasi adına bir felaket değildir de nedir?

4) Ekonominin bir bir yabancı tekellere ve yeşil sermayeye terk edilmesi demokrasi ayıbından sayılmıyor mu?

5) Futbol Federasyonu’ndan işçi sendikalarına kadar “kadrolaşmanın her alanda yaygınlaştırılması” hangi demokraside görülür?

6) IMF ve büyük sermayenin dayatmaları sonucu “çalışanların sosyal haklarının kısıtlanarak, zaman içinde tasfiyesi” gerçek demokrasilerde olabilir mi?

7) Bush ve Blair ‘in ricaları sonucu bu ülkelerin şirketlerine “kolaylıklar sağlanması”, hangi demokratik ölçüye sığar?

8) Yasama, yürütme ve yargı arasında kurulan ve demokrasinin olmazsa olmaz kurallarından olan dengeyi, “yargı aleyhine bozmaya yönelik yasa ve uygulamalar” demokrasi ayıbı değil mi?

9) 2004 ve 2005 yıllarında imzaladığınız anlaşmalarla ülkeyi AB’ye tek yanlı “bağlı ve bağımlı duruma sokmanız” hangi demokratik ülkede yaşanabilir?

10) Arap ülkeleri, İran ve Türkiye’yi hedef alan BOP’ye bağlılığınızı ilan etmeniz, demokrasi ile nasıl bağdaşır?

11) Kıbrıs konusunda Türkiye’nin uluslararası anlaşmalardan doğan haklarını ve TBMM kararlarını hiçe sayarak AB (ve ABD) taleplerine boyun eğmeniz, demokrasiyle bağdaşır mı?


Olayda bir Gariplik var!..

Bu sıraladıklarım, dinle imanla ilgisi olmayan antidemokratik uygulama ve girişimlerdir. Başsavcının iddianamesinin, “sadece bazı dinci öğelerle sınırlı kalmasına” şaşırdım. Bence sıraladıklarım, en az dinsel olanlar kadar önemlidir.

Dini, iktisadi, siyasi ve kültürel öğeler (ve gerekçeler) bir bütünün parçalarıdır. Organik bir bütünleşme gösterirler. Neden sadece dini (ve dinci) öğeler üzerinde durulmuş?

Bu konularda, toplumda bir “algılama bozukluğu” gözleniyor. Türkiye’de oligarşik bir yönetimin egemenliği ve “dinciler dışında da oligarşiye katılımın varlığı”, bu çelişkileri yaratıyor.


- Kimileri bu nedenle, “ Sadece dini Sakıncalara” değiniyor.

- Diğer “antidemokratik uygulamalardan uzak duruyor”.


Bunun gerisinde, “oligarşiyle” (sistemle) olan örtülü çıkar birliği yatıyor.

Savcılığın gerekçelerinin “çok sınırlı kalmasının nedenlerini” düşünürken aklımdan bunlar geçti. Her şey ortada yaşanıyor, herkes her şeyi görüyor. Yine de “üç maymunu oynayanlar” çoğunlukta.

Başbakan ve Çalışanlar…

Başbakan’ın 14 Mart Cuma günü çalışanların ,”yeni sosyal güvenlik yasa tasarısı” ile ilgili tepkilerine karşı söyledikleri çok ilginçti;


- Çalışanların tepkisini anlayamıyor ve her şeyi “kendi patronajındaymış gibi görüyor”.

- ” İki saatinizi boşa harcıyorsunuz, gidin çalışın” diyor. Çalışanların tepkisinin, “onların toplumsal haklarına yönelik”, uzun vadeli ve kapsamlı bir girişim olduğunu göremiyor. Yanında çalışan insanlara nasihat eder gibi konuşuyor.


Demokratik ülkelerde bir başbakan, ” haklarını arayan milyonlara karşı”, bu gözle bakamaz, bu üslupla konuşamaz. Gerçek demokrasi ayıbı burada kendini gösteriyor.

Türkiye çok tehlikeli bir süreçten geçiyor. Taraflardan bir tanesi AKP ve onu destekleyen iç ve dış ortakları. ABD ve AB Türkiye’de gerçek bir demokrasi yerine, kendilerinin her dediğini yerine getirecek bir “ılımlı İslam yönetimi” istiyorlar. Suudi Arabistan ve Irak’ta olduğu gibi, demokrasi umurlarında değil. Üstelik, “halkçı bir demokrasiye” kesinlikle karşılar.

AB ve ABD’nin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın başvurusunu eleştirmeleri ve demokrasiye aykırı görmeleri büyük çelişkidir. Kendilerine şu soruları sormak gerek:


- AB içinde, AKP benzeri antidemokratik uygulamalar yapan bir hükümet var mı?

- Fransa’yı, Almanya’yı, İsveç’i “ Dışardan bölmeye çalışan devletler ” bulunuyor mu?


Onların derdi başka: Türkiye’de oluşturmaya başladıkları sömürü düzeninin engellenmesini istemiyorlar: BOP için buldukları yerli ortaklarını kaybetmekten korkuyorlar.

Cumhuriyet başsavcısının girişimini sadece dar bir “laiklik karesi” içinden değil, çok daha geniş kapsamlı görmek ve değerlendirmek gerekir.

Gerekçeler buzdağının, sadece su üstündeki küçük bir parçası…


http://www.transanatolie.com/turkce/turkiye/Turkiye%20Gercekleri/demokrasi_ayibi.htm


..

9 Nisan 2016 Cumartesi

Cumhuriyet Çankaya sı Sıfırlanıyor


Cumhuriyet Çankaya sı Sıfırlanıyor 


Ali İhsan Gürcihan 
Açık İstihbarat
Tarih:29/10/2014
Türü:İç Politika 


 Görebilen ve anlayabilenler için Cumhuriyetle hesaplaşma ve Cumhuriyet hafızasını silme yolunda çok ciddi bir hamle.

Tayyip Erdoğan’ın kurduğu sözde” Yeni Cumhuriyet” adına yazılacak tarihin yeni mekanı AK-SARAY’ın devreye girdiği gün. 

Ulu Önder’in adı geçmesin diye, adres olarak Atatürk Orman Çiftliği yerine BEŞTEPE’de denilen ucube bir sarayın Sivil-Asker Devlet yetkililerine onaylatılacağı, Çankaya’nın ise gözden düşürülmeye başlanacağı kara bir gün. 


 
www.acikistihbarat.com
29.10.2014


Yıl 1923,tam 91 yıl öncesi;

29 Ekim’de,Cumhuriyet’in ilanı. 

Kurtuluş Savaşı sonrası yeniden doğuş heyecanı.

Cumhuriyet değerlerinin tohumlarının atıldığı günler.

Siyasi,Kültürel ve bilimsel açıdan çağdaş Ülke yolunda ilk adımlar.  O günün şartlarında Cumhur’un demokrasi yolunda ilk tecrübeleri. 


Çankaya ise ;

Cumhuriyet fikrinin tartışıldığı,geliştirildiği ve de,

Atatürk’ün 28 Ekim’de yani bir gün önce “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz” dediği mekan.

Cumhuriyet ve Atatürk’le özdeşleşen tarihi bir değer.


Yıl 2014 ;

Sözde “YENİ TÜRKİYE”safsatası ile Cumhuriyet değerlerinin sıfırlanmaya çalışıldığı yıllardan en önemlisi.

Gün 29 Ekim Çarşamba,bugün ;

Yeni Cumhurbaşkanı’nın ÇANKAYA’yı terk ettiği gün.

Başta ATATÜRK olmak üzere Çankaya ile özdeşleşen  hatıra ve değerlerin  silinmesi yolunda atılan üzücü bir adım.

Görebilen ve anlayabilenler için Cumhuriyetle hesaplaşma ve Cumhuriyet hafızasını silme yolunda çok ciddi bir hamle. 

Tayyip Erdoğan’ın kurduğu sözde” Yeni Cumhuriyet” adına yazılacak tarihin yeni mekanı AK-SARAY’ın devreye girdiği gün. 

Ulu Önder’in adı geçmesin diye, adres olarak Atatürk Orman Çiftliği yerine BEŞTEPE’de denilen ucube bir sarayın Sivil-Asker Devlet yetkililerine onaylatılacağı, Çankaya’nın ise gözden düşürülmeye başlanacağı kara bir gün. 


Kısacası ;

Şehitlerimiz var,yüreğimiz yanıyor,acılıyız,

Yeraltında canlarımız var,kurtarırız diye bekliyoruz,

Sınırlarımızda kargaşa,savaş var, endişeliyiz,

Cumhuriyet değerlerine vefasızlık var,üzüntülü ve kaygılıyız.

 Tüm bu acı,üzüntü ve olumsuz gelişmelere rağmen,                      

Cumhuriyet’le var olmanın kıymetini bilen vatandaşlar olarak onu yaşatmaya kararlıyız. 

CUMHURİYET BAYRAMI Kutlu olsun .

Açık İstihbarat @ 2014


http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10515


..