13 Kasım 2016 Pazar

TURGUT ÖZAL VE SÜLEYMAN DEMİREL’İN SİYASİ LİDERLİKLERİNİN BÜROKRASİ İLE İLİŞKİLER AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASI BÖLÜM 1



TURGUT ÖZAL VE SÜLEYMAN DEMİREL’İN SİYASİ LİDERLİKLERİNİN  BÜROKRASİ İLE İLİŞKİLER AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASI 
BÖLÜM 1* 




* Bu çalışma, Hakan İnel tarafından 2014 yılında yazılan ‘ Turgut Özal ve Süleyman Demirel’ in Siyasi Liderliklerinin Karşılaştırılmalı Analizi’ adlı yayınlanmamış yüksek lisans tezinden derlenerek hazırlanmıştır. 







Hakan İNEL 

Özet 

Turgut Özal ve Süleyman Demirel isimleri Türk siyasi hayatında önemli yere sahip olan siyasi liderlerdir. Turgut Özal’ın 12 Eylül askeri darbesinden sonra gelen ilk sivil başbakan olması ve Süleyman Demirel’in de yeni Türkiye’nin inşasında üstlendiği roller bu iki ismi Türk siyasi tarihi için önemli figürler haline getirmiştir. 

Özal ve Demirel halkın içinden gelmiş, halkı çok iyi tanıyan liderlerdi. Liderlik ve politikaları açısından Demirel köylülüğü, Özal ise şehirliliği temsil etmektedir. 
Her ikisi de bürokraside önemli görevler üstlenmiş ve bürokrasiyi iyi bilen liderlerdi. Demirel, bürokrasiyi büyüten bir organik devlet yönetimi anlayışını benimsemiştir. 
Özal’da ise bürokrasiyi küçülten mekanik, liberal bir yönetim anlayışı kendisini göstermiştir. Özal, devleti bir şirket yönetiyor gibi yönetirdi. 
Buna karşın devlet işlerini Demirel’in daha ciddiye aldığını söyleyebiliriz. 

Bu çalışmada Özal ve Demirel’in liderlik özelliklerinin bürokrasi ile ilişkiler yönünden karşılaştırmalı analizi yapılmıştır. 

Anahtar Sözcükler: Turgut Özal, Süleyman Demirel, Liderlik, Bürokrasi 


GİRİŞ 

 Liderlik konusu, insanoğlunun var oluşundan beri hep önem arz etmiştir. İnsanlık, özellikle de insanların bir arada yaşamaları ve sosyal hayatın oluşmasıyla birlikte lider insanlarca şekillenmiştir. İnsanların belirli bir hedefe ulaşmak için ihtiyaç duyduğu birlikte hareket etme ihtiyacı hep lider insanlar tarafından fark edilmiş ve onların liderlik özellikleri sayesinde fertlerin ihtiyaçları karşılanarak arzuları da yerine getirilebilmiştir. 

 İnsanların hem kişisel hem de içinde bulundukları toplumun menfaatlerinin gerçekleşmesi, birlikte hareket etmeleri gerekliliğini ortaya çıkarır. 
Bu birlikte hareket, lider insanların bir hedef ortaya koymasıyla olur. İnsanları belli bir hedef etrafında toplamak da, onların kişisel istek, ihtiyaç ve menfaatlerini bilen ve onları belli bir grup etrafında toplayıp güç, istek ve cesaretlerini arttıran liderler sayesinde gerçekleşir.1 

 Tarih sahnesinde yer alan topluluklara bakıldığında lider insanların onlar için önemini fark etmek hiç de zor olmayacaktır. Kimi zaman bir lider tarihte o topluluğa çağ atlatmış, kimi zaman da topluluklar liderlerinin yanlış hamleleriyle birlikte sonu gelmez hüsranlara düşmüş ve tarih sahnesinden çekilmişlerdir. 
Bu yüzden liderlik, üzerinde en çok çalışma yapılan konulardan birisi olmuştur. Hatta sosyal bilimlerde hemen hemen her alanda liderlikle ilgili çalışmalar yapılmış ve yapılmaya da devam edilmektedir. 
Tarih, felsefe, psikoloji, sosyoloji, siyaset ve benzeri birçok alanda liderlik çalışmaları yapıla gelmektedir. Kişisel gelişimcilerin bile ciddi bir uğraşı alanı olmuştur liderlik ve bu alanda yapılan seminerler, kurslar insanların hep ilgisini çekmiştir. 




 Türkiye’de de bunun örnekleri görülmektedir. Mercek yakın tarihe tutulduğunda da lider özellikleriyle öne çıkmış bazı isimler dikkat çekmektedir. 

Bu çalışmada ülke tarihinde hiç kimsenin inkâr edemeyeceği iki siyasi lider kişilik olan Turgut Özal ve Süleyman Demirel’in siyasi liderlik özelliklerinin bürokrasi 
ile ilişkiler yönünden karşılaştırması yapılacaktır. Bu kapsamda öncelikle literatürdeki çeşitli liderlik tanımları verildikten sonra liderlik, siyasi liderlik ve bürokrasi kavramları üzerinde durulacaktır. 

 Birçok ülkede siyasetin en önemli unsuru olarak siyasi liderlerin aldıkları kararlar ve uygulamalar öne çıkmıştır. Hatta Türkiye özelinde, demokrasi kavramını siyasi lider demokrasisi olarak da tanımlayan uzmanlar olmuştur.2 Siyasi liderlerin ülke yönetiminde neredeyse tek başlarına aldıkları kararlarla baskın roller üstlenmesi, bu kavramın ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Çünkü Türkiye’de siyasi liderler kimi zaman söyledikleri birkaç cümle ile kimi zaman aldıkları ani kararlarla ülke gündemini hep alt üst etmişlerdir. 

 Cumhuriyet sonrası Türk siyasi tarihinin tartışmasız en önemli birkaç isminden ikisi Turgut Özal ve Süleyman Demirel’dir. 
Her fırsatta “  21.Asır Türk asrı Olacaktır  ” diyen ve hayatını buna adayan, en yalın ifadeyle reformcu denilebilecek Özal’ı tanımak aslında bu milletin uluslararası arenada varoluş mücadelesine şahit olmakla eşdeğerdir. Bunun yanında bugün bile hala herhangi bir devlet meselesinde acaba ne düşünür? diye fikirleri merak edilen, sözleri manşetleri süsleyebilen bir lider olan Demirel üzerinde de birçok araştırmalar yapılmış, çok çeşitli tezlere konu olmuş ve olmaya da devam edecektir. 
Bunlardan dolayı bu iki liderin hayatından özetle bahsedilip siyasetle tanışmalarına kısaca değinildikten sonra, çalışmanın ana hedefini oluşturan, bu iki liderin bürokrasi ile ilişkilerine göz atılacak ve bu husustaki veriler kapsamında karşılaştırılması yapılmaya çalışılacaktır. 




1. KAVRAMSAL ÇERÇEVE: LİDERLİK, LİDERLİK ÖZELLİKLERİ, SİYASİ LİDERLİK VE BÜROKRASİ KAVRAMLARI 


 1.1.LİDERLİK 

   Merkezinde insan olan liderlik kavramı sosyal bilimlerin birçok alanında ilgi konusu olmuştur. Birçok alanda üzerinde araştırma yapılması, liderliğe çok çeşitli bakış açıları kazandırmış ve her alandaki araştırmacılar kendilerine göre liderlik yorumlamaları yapmışlardır. 

 Topluluğun olduğu yerde liderler olmuş ve her topluluk liderler tarafından yönlendirilmişlerdir. İlerleyen kısımlarda görüleceği üzere liderler, bulunduğu topluluk içinde, mevcut kimi özellikleriyle öne çıkan ve bu topluluğu belli bir hedefe yönlendirmek için onları ikna edebilen kişiler olmuşlardır. 
Bu en genel ifadeye birçok araştırmacı farklı yönlerden ilaveler yapmış ve liderlik kavramına çeşitli açılımlar getirmişlerdir. 

Örneğin; 

Başaran3, liderliği bir etkileme sanatı olarak görmektedir. Başaran’a göre bir liderin toplumu etkilemesi ve bu etkisinin de sürekliliği toplumla lider arasındaki bir ruhsal sözleşmeye dayanmaktadır ve bu ruhsal sözleşmeyi etkinin devamı için elzem görmektedir. Başkalarını etkilemenin diğerlerinin hayal olarak gördüklerinin gerçekleştirilmesi ile olabileceğini düşünenler de liderliği hayalleri uygulama kabiliyeti olarak ifade etmişlerdir.

O halde kısaca lider, başkalarını etkileme gücü olan kimsedir.5. 

Tolan6 liderliği, insanları belirli amaçlar etrafında toplayıp bu amaçların gerçekleştirilmesi için onları etkileyerek harekete geçirmek bilgisi ve kabiliyeti, olarak tanımlamıştır. 

Liderlik, öncülük etme, yol gösterme, harekete geçirme, ekip ruhu oluşturma, birleştirici, motive edici, etkileyici ve yapılanlarla iz bırakabilme sürecidir.

 Herkes liderliğe kendi bakış açısıyla bakmış olsa da tanımların birleştiği ortak noktada liderin etrafındakileri etkilemesi ve onları herhangi bir baskı uygulama dan yani gönüllü olarak harekete geçirebilmesi kabiliyeti öne çıkmaktadır. Bu tanımlamalar lideri herhangi bir yöneticiden ayırmaktadır. Yönetici belirli kurallar çerçevesinde belirli bir görevlendirmeyle ve ya seçimle kıymet kazanmış kimse olmasına rağmen liderde bu süreç fıtri bir şekilde ortaya çıkmakta ve insanlar lider etrafında bir halka oluşturmaktadır. 

a. LİDERLİK ÖZELLİKLERİ 

 Liderlik tanımlarında görüldüğü gibi lider, insanları etkileyen ve onları gönüllü olarak harekete geçiren kişidir. Bir insanın diğerlerini etkileyip harekete geçirebilmesi onda bulunan bir dizi özelliğinin sonucu olarak ifade edilebilir. Yani aslında liderlik bir sonuçtur. 

Bu durumda bir liderde bulunan ve ya bulunması gereken özellikler tespit edildiğinde karşımıza lider çıkacaktır. Bu konuda oldukça fazla araştırma yapılmış ve her bir araştırmacı, lider özelliklerine bir katkıda bulunmaya çalışmıştır. Liderliği özellikler üzerinden inceleyen bu yaklaşım, liderlik çalışmaları ilk olarak bu alanda yapıldığı için geleneksel yaklaşım olarak da bilinir. Yani liderlik çalışmaları, liderin öncelikle kişilik özellikleri üzerinden incelenmiştir.8 
Zaleznik’e 9 göre grup üyeleri farklı nitelikleri yönünden incelendiğinde lideri bulmak zor olmayacaktır. 

 Koçel10 liderlik sürecini, lider, takipçiler ve şartlar arasındaki ilişkilerden oluşan karmaşık bir süreç olarak adlandırmıştır. 
Bu konu üzerinde yapılan araştırmalarda ilk olarak üzerinde durulan nitelik, liderin sahip olduğu özellikleri ile grup üyelerinden farklı olduğudur. 

 Ayrıca yapılan araştırmalarla, liderlerin kendilerini takip edenlere göre üstün nitelikleri aşağıdaki gibi sıralanmıştır: 

- Daha zeki olması 
- Takip edilenlerle iletişim ve ilişkilerinin aksamaması, 
- Daha yeterli olması 
- Ortak amaçlarla daha fazla ilgili olması ve motive olması 
- Ortak amaçlar ve izleyenlerin gücü ile ilgili daha iyi bir değerlendirme yapabilmesi. 


 Lider bu beş durumdaki üstünlüğü ile diğerleri tarafından benimsenir. Bu üstünlüğün zaafa uğraması ve ya ortak hedefler istikametinde kullanılamaması liderin kabul edilebilirliğini azaltacaktır. Tabi ki bunun tersi de doğrudur ve lider bu özelliklerini etkili kullanabildikçe kabul edilirliği artacak ve daha etkili hale gelecektir.11 

 Bir başka kaynakta örgüt liderinin niteliklerine zekâ, sosyal olgunluk, kalıtımsal motivasyon, insan ilişkileri bağlamında bakılmıştır.12 Yani liderler diğerlerinden 
daha zeki insanlardır, kendine güvenen, heyecanını kontrol edebilen, başarı ve yenilgi durumlarına hazırlıklı, çevresiyle uyum kurabilen kişilerdir. 
Başarılar onu motive etmekte ve ayrıca bir ödüle ihtiyaç duymadan başarıdan başarıya koşmaktadır ve tüm bunları yaparken çevresiyle iletişiminde hiçbir sıkıntı yaşamamakta çünkü işlerin insan faktörüne bağlı oluşunu aklından çıkarmamaktadır. 

 Liderler, enerjisi, girişimciliği, özgür düşüncesi, adalet anlayışı, diğerlerine yardım etme isteği gibi düşünceleriyle bu konumlarını elde etmiş ve ayrıcalıklı bir konuma yükselmişlerdir.13 Zaleznik14 de kişisel enerji üzerinde durmuş ve liderlerin ortak amaca ulaşma konusunda böylelikle etkin olduğunu ve liderlerin fertleri bu enerji ile harekete geçirebildiğini söylemiştir. 

 Ayrıca bir liderde olması gereken nitelikleri, liderliğin temel taşları olarak adlandıran Güney15 takipçiler arasında ayrımcılık yapmama, iletişimci olma, amaç ve hedefler belirleme, demokratik ve eşitlikçi olma, yönetimsel bazda duyarlı ve seçici olma, insani değerlere bağlı olma, sabırlı ve kararlı olma, ekip çalışmasına önem verme gibi özelliklere vurgu yapmıştır.


b. SİYASİ LİDERLİK 





 George ve Bennett’in16 de belirttiği gibi siyaset bilimi araştırmaları genellikle problemli olarak kabul edilirler. Siyaset biliminin bu problemli alanında ilk göze çarpan konu ise siyasi liderlik konusudur. Liderlik konusu her devlet tipi için oldukça önemli bir konudur. Bundan dolayıdır ki güçlü bir siyasi liderliğin devleti başarıya götüreceğine ve tam tersi bir durumda da yani zayıf bir siyasi liderliğin ise devleti başarısızlığa sürükleyeceğine inanılmaktadır.17 

 Siyasi liderliğin literatürde birçok tanımı yapılmıştır fakat bu tanımlarda en çok dikkat çeken özellik siyasi liderliğin çok boyutlu bir fenomen(multidimensional 
phenomenon) olduğu gerçeğidir.18 Bu ise King19 ve Greenstein’in 20 de belirttiği gibi siyasi liderlik seçim sonuçları gibi somut getirileri olan çok nedenselli bir sürecin sadece bir parçasıdır. Bu genel ifadeden sonra siyasi liderlikle ilgili yapılabilecek bir genelleme de siyasi liderliğin her zaman sosyal hayattaki liderliğin bir alt ünitesi olduğu gerçeğidir.21 

Başka bir ifadeyle; siyasi liderlik sosyal hayattaki liderlikle ölçülmektedir. Bundan dolayıdır ki sosyal hayatta iyi bir lider olamayan bir bireyin siyasi anlamda iyi bir lider olması söz konusu olamamaktadır. 
Hatta Grint 22 gibi bazı akademisyenler sosyal liderliğe bir bütün, siyasi liderliğe ise parçanın parçası olarak bakmaktadırlar. 
Dolayısıyla siyasi liderlik sosyal liderlik evrensel kümesinde sadece bir kesim kümesi konumundadır. Fakat siyasi liderlikte söz konusu ülke veya bir grubun kaderi olunca, bir siyasi liderliğin; askeri, hukuki, dini ve ideolojik liderliklerle de bir kesişiminin olması gerekliliğine vurgu yapılmaktadır.23 

 Sonuç olarak bakıldığında siyasi liderliğin sadece bir partinin genel başkanı veya bir grubun başkanı/lideri olmakla mümkün olamayacağı görülmektedir. Lider klasik ifadeyle lead yani yönlendirmek kelimesinden türemiş 24 olsa da insanları yönlendirebilmek için belli vasıfların lider olarak ortaya çıkan bireyler olması gerekmektedir. 
Çünkü liderlik uzun soluklu bir maratondur. Bundan dolayıdır ki toplumlar ve topluluklar arkasından gidecekleri liderde kendilerinden aşkın özellikler görmek isterler. 

 Siyasi lider, siyasal topluluğun başında bulunarak, söz konusu topluluğu amaçları yönünde kanalize eden, üyelerin bireysel amaçlarıyla topluluk amaçlarını koordineli hale getiren ve üyelerde ortak bir bilinç oluşturarak siyasal topluluğu yükseltme çabası içerisinde olan kişidir.25 Liderlerin siyaset süreci içerisindeki belirleyiciliği sadece Türkiye için değil, birçok ülke için de söz konusudur. Artık siyasetin temel aktörü siyasal partiler değil liderlerdir ve söz konusu bu gerçek siyasal sistemden bağımsızdır.26 
Siyasal iletişimin odağında genel olarak siyasal liderler bulunur. Siyasal liderlik, siyaset kurumunun ve siyasal iletişimin en merkezi konumunda yer almaktadır. 
Gerçekten siyasal iletişim bağlamında doğru konumlandırılmış bir lider, bir partiye seçim kazandırabilir; elbette ki yanlış konumlandırılmış bir lider de seçim kaybettirir. Lidere rağmen seçim kaybedilebilir ama lidere rağmen seçim kazanmak ise zordur.27 

c. BÜROKRASİ 

Sözlük anlamıyla bürokrasi, memurların yönetimi olarak basitçe ifade edilebilse de günlük kullanım dilinde kırtasiyecilik anlamında anlamsız idari usuller olarak 
ifade edilen biraz aşağılayıcı bir kelimedir. Sosyal bilimlerde kelime devletin idari aygıtı ve rasyonel bir örgütlenme biçimi olarak tanımlanır ve burada bürokrat denilen kişiler seçimle gelmemiş kamu görevlileri ve devlet memurlarıdır.28 Eren, bu kelimeyi daha pozitif olarak, bilimsel ve ideal bir niteliğe sahip oluşuyla ele alıp bir yönetim için rasyonel amaçlara ulaştıracak sağlam bir örgüt yapısının kurulmasını sağlayan düzenlemeler bütünü şeklinde ifade etmiştir.29 

 Bürokratik yönetiminin rasyonel olarak ifade edilmesinin nedeni onun bilgi temeline dayalı denetim anlamında işlemesidir. Ancak söz konusu bilgi, yönetimi olağanüstü güçlü hale getirecek sonuçlar doğurması ve bunu kullananlar için de teknik bilgilerini arttırarak bu güçlerini daha da arttırma eğilimine yöneltmesi açısından eleştirilebilir bulunmaktadır.30 
Bu yanıyla da birçok demokratik ülkede, bürokrasinin siyasi iradeden daha etkili ve güçlü bir konumda olduğuna dair değerlendirmeler yapılarak, hükümet etme işinin tamamen memurların elinde olduğu bir yönetim biçimi haline geldiği ifade edilmektedir.31 

 Bütün toplumlarda kararları alan, uygulayan ve toplumu yöneten daima küçük bir azınlık olup toplumun geri kalan kısmının yani çoğunluğun da bu azınlık tarafından yönetilen kitleler olduğu ifade edilmiş ve bu yönüyle de hangi yönetim tipi olursa olsun aslında toplumların oligarşik bir yapılanma ile yönetildiği üzerinde durulmuştur 32 ki bunun çekirdeğinde bürokrasi vardır. Siyaset biliminde yukarıda ifade edilmeye çalışılan “ Elit ” ve “ Kitle ” kavramlarını ilk defa sistemleştiren Mosca olsa da Mosca’dan etkilenip bunu geliştirerek “yönetici sınıf” kavramını sosyolojik bir temele oturtmaya çalışan İtalyan sosyolog Alfredo Pareto olmuştur. Pareto elit kavramını ayrıntısıyla tanımladıktan sonra toplumların “elit” ve elit olmayan” şeklinde ikiye ayrıldığını ancak elit tabakasının da kendi içinde “ Yönetici elit ” ve yönetici olmayan elit ” olarak ifade edildiğini söylemiştir.33 
Bürokrasi içerisinde görev alan memurlar da siyasi kişi ve kurumlarla ilişkileri ve etkinliğine göre bu tanımlamaların çeşitli kısımlarında görünebilmektedirler. 



2. TURGUT ÖZAL’IN HAYATI VE BÜROKRASİ İLE İLİŞKİLERİ 





2.1. TURGUT ÖZAL VE HAYATI 

 Turgut Özal ismi Türkiye’de genellikle Atatürk’ten sonra ikinci reformist olarak anılmaktadır. Atatürk’ün yıkıntılar arasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurması ile Turgut Özal’ın oturmamış bir demokrasi ve ekonomiye sahip olan Türkiye Cumhuriyeti’ni yeniden ihya etmesi arasında sürekli bir benzerlik bağı kurulmaktadır. 
Bundan dolayıdır ki pek çok akademisyen ve gözlemcinin kabulüyle gerçekleştir diği bu yeniden yapılanma ve reformlar dolayısıyla Özal, Atatürk’ten sonra Türkiye’nin 20. yüzyıldaki en büyük ve en önemli devlet adamı olarak anılmıştır.34 Türk milletinin unutamadığı ve kendisine çok şey borçlu olduğu Turgut Özal’ın hayat hikâyesi Cumhurbaşkanlığı resmi internet sitesinde şu şekilde anlatılmaktadır:35 

 “1927 yılında Malatya’da doğdu. 1950 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümünü bitirdi. Elektrik İşleri Etüt İdaresinde 
görevlendirildi. 1952 yılında mühendislik ekonomisi alanında uzmanlık eğitimi için ABD’ye gönderildi. Türkiye’ye döndükten sonra Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdür Yardımcılığı’na atandı. 1961–1962 yıllarında askerlik hizmetini Millî Savunma Bakanlığı Bilimsel Danışma Kurulu üyesi olarak yaptı ve Devlet Planlama Teşkilatı’nın kurulmasına katkıda bulundu. Bu sırada, Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde ders verdi. Bir süre Başbakanlık Teknik Uzmanlar Kurulu Üyesi olarak çalıştı ve 1967–1971 yıllarında Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı görevini yürüttü. Ayrıca Ekonomik Koordinasyon Kurulu, Para ve Kredi Kurulu, RCD Koordinasyon Kurulu ve AET Koordinasyon Kurulu başkanlıklarında bulundu. 
1971–1973 yıllarında Dünya Bankası’nda danışman olarak görev yaptı. Türkiye’ye döndükten sonra çeşitli sınaî kuruluşlarında çalıştı ve 1979 yılı sonlarına doğru Başbakanlık Müsteşarı olarak atandı. Aynı dönemde Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı görevini de vekâleten yürüttü. Türkiye ekonomisini liberalleştirmeyi hedefleyen ve 24 Ocak Kararları olarak bilinen geniş çaplı programın hazırlanmasında önemli rol oynadı.12 Eylül 1980 askerî 
müdahalesinden sonra kurulan hükümete ekonomik işlerden sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak atandı. 1982 yılında bu görevinden istifa etti. 

1983 yılında Anavatan Partisi’ni kurdu ve aynı yıl yapılan genel seçimlerde partisinin birinci gelmesi üzerine hükümeti kurmakla görevlendirildi ve 
Türkiye Cumhuriyeti’nin 19. Başbakanı oldu. 1987 seçimleri sonrasında tekrar hükümet kurdu ve başbakan olarak görev yaptı. 
31 Ekim 1989’da Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin sekizinci cumhurbaşkanı olarak seçilen Özal 9 Kasım 1989 günü bu görevine başladı. 
17 Nisan 1993 günü geçirdiği bir rahatsızlık sonucu görevi sırasında vefat etti. 1954’te Semra Hanım’la evlenen Turgut Özal’ın üç çocuğu bulunuyordu.” 

 Turgut Özal, babasının memuriyeti dolayısıyla Bilecik’in Söğüt ilçesinde başladığı ilköğrenimini Silifke ilçesinde, Silifke ilçesinde başladığı ortaokulu Mardin’de, Konya’da başladığı liseyi Kayseri’de bitirdi. Yükseköğrenimini İstanbul Teknik Üniversitesi’nde tamamladı.36 Bütün bu öğrenim hayatı, ülkenin değişik yörelerinden tecrübeler edinmesini sağlamış, halkı çok iyi tanımış, halkın nelere ihtiyacının olduğunu gayet iyi bilerek siyasi hayatına başlamasında avantajlı duruma gelmesini sağlamıştır. 

 Özal, aktif politik hayatına, 1977 yılı seçimlerinde Necmettin Erbakan’ın genel başkanı olduğu Milli Selamet Partisi’nin İzmir adayı olarak adım atmış, fakat seçimleri kazanamamıştır. Daha sonraki politik kariyerinin geri kalanında da İslami kesimle bağlarını hiç koparmamış olmakla birlikte ekonomik politikalar anlamında Milli Selamet Partisi’nin politikalarının çok dışında bir çizginin temsilcisi olmuştur.37 

Özal politik kariyerinde asıl yükselişi 12 Eylül 1980 sonrasında darbe hükümetinde aldığı görev sonucunda olmuştur. 1980-1982 yılları arasında Bülent Ulusu Hükümeti’nde Ekonomik İşlerden Sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak görev yapmıştır. 

22 Haziran 1982 tarihinde patlak veren ve kamuoyunda büyük tepki toplayan “Banker Skandalı”ndan sonra bu görevinden istifa etmek zorunda kalmıştır. 
Özal bu tarihten sonra politik hayatına 20 Mayıs 1983 tarihinde kurduğu Anavatan Partisi’nin lideri olarak devam etmiştir. 

Milli Güvenlik Kurulu’nun 1 Kasım 1980 tarihinde “ Demokratikleşme Programı ” olarak adlandırılabilecek bildiriye dayanarak açıkladığı “ Demokrasi Takvimi ” ne göre, 1983 yılında da genel seçim olacağı kararı verilmiştir. Sadece üç partinin katılmasına izin verilen 6 Kasım 1983 genel seçimlerinden (Turgut Sunalp’ın Sağ-Devletçi Milliyetçi Demokrasi Partisi, Necdet Calp’in sol-devletçi Halkçı Parti ve yeni bir oluşum olarak sunulan Anavatan Partisi) Anavatan Partisi birinci parti olarak çıkmış ve Özal Türkiye’nin 19. Başbakanı olmuştur. Darbe hükümetini, yeni kurulan diğer partilere veto uygularken ANAP’ın seçime katılmasına izin vermesine zorlayan etkenler olarak, Ulusu hükümetinin izlediği ekonomi politika ve içinde yer aldığı, geliştirmek istediği uluslararası ittifaklar gösterilmektedir. 
Özal hem 24 Ocak Kararlarının mimarı olması sıfatıyla darbenin ekonomik uygulamalarını yöneten, hem de tam bu nedenle ABD tarafından açıkça desteklenen bir kişi olması nedeniyle, ön plana çıkmıştır.38 





a. TURGUT ÖZAL’IN BÜROKRASİ İLE İLİŞKİLERİ 

 Turgut Özal’la ilgili yapılan değerlendirmelerin birçoğunda kendisinin bürokrasinin içinden gelen biri olduğu detayı sıkça vurgulanmaktadır.39
Özal’ın bürokrasinin içinden gelmiş olması Özal için hep bir artı değer olarak ifade edilmiştir. 

 6 Kasım 1983 Genel Seçimlerinde 211 milletvekiliyle tek başına iktidara gelen Anavatan Partisi (ANAP) Genel Başkanı Turgut ÖZAL, 13 Aralık 1983’de hükümeti kurduğu andan itibaren yılların devlet tecrübesi, birikimi ve sahip olduğu vizyonla yeni bir dönemin reform niteliğindeki icraat ve hizmetlerini başlatmak üzere harekete geçti. 
Özal, hükümet görevine başlarken halka: “Biz sizin önünüze yepyeni icraat yolları açtık, yepyeni icraat yolları açacağız. Şunu biliniz ki, sizin desteğiniz olduğu sürece çözülmeyecek hiçbir meselemiz yoktur. Millet sahip çıktığı sürece, başarıya ulaşılmayacak hiçbir icraat yoktur” diyerek yeni, farklı bir icraat döneminin açık işaretini veriyordu.40 

 Özal, uzun yıllar devlet bürokrasisinde mühendis, genel müdür, ekonomist, DPT Müsteşarı, Başbakanlık Müsteşarı olarak hizmet vermiş bir siyasetçi sıfatıyla devleti çok iyi tanıyordu. 1980 öncesi, devlette bürokrat olarak çalıştığı yıllarda toplumun içinde yuvarlandığı kaos ve kargaşa dönemini ve devlet kurumlarındaki kısır çekişmeleri, bir türlü verimli siyaset üretilemeyen, ekonominin ve idarenin krize sürüklendiği, acz içinde olduğu kriz ve kavga yıllarını çok iyi biliyordu, içinde yaşamıştı. 
İşte tüm bu sebeplerle iktidarının hemen başlangıcında toplumu siyasî ve ideolojik kavgalardan, kamplaşmalardan uzak tutmak için, eğilimleri birleştirdiğini ve her kesimden insana kapısının açık olduğunu belirten çarpıcı mesajlarla toplumu kaynaştırmak ve uzlaştırmak için mücadele vermekle başladı işe. Türk toplumunun o kriz yıllarında olduğu gibi enerjisinin kısır çekişmelerle, iç kavgalarla boşa harcanmasını istemiyordu.41 

 Özal, ne yapacağını çok iyi biliyordu. Bu amaçla devletin işleyen ve aksayan yönlerini, devleti hem ekonomide, hem de idarede ve asayişte 12 Eylül 1980 ortamına getiren aksaklıkları, otoritesizliği, acziyeti ve bunların sebeplerini çok iyi analiz etmişti. Devletin vatandaşın gerisinde kaldığını söylüyor ve devlet idaresinde işlemez duruma gelmiş bütün mekanizmaları harekete geçireceğini belirtiyordu.42 





 Özal, devlet idaresinde liyakate oldukça önem verirdi. Yavuz Donat’ın köşesinde yazdığına göre bunu kardeşi de ifade etmiştir:43 

“ Korkut Özal anlatıyor: 
- Abim Başbakan’dı. Ziyaretine gitmiştim. Birkaç kişi abime diyordu ki efendim filanca bürokrat ile falanca bürokrat halkçı, onları alın. Turgut Abim kızdı. 
– Ne dedi?

 -Bahsettiğiniz kişiler, başarılı bürokratlar. Ben adamın partisine değil, liyakatine bakarım.” 

 Özal, iktidara siyasette, idarede, ekonomide ve mevzuatta çok şeyi değiştirmek, birçok yenilik ve reformlar yapmak üzere geliyordu. Bunun hazırlıkları ve planları, kafasında hazırdı. Devleti işlemez hale getiren bürokratik hantallığa, yani bürokrasiyi işlemez hale getiren verimsizliğe, kuvvetle dikkat çekiyordu 44. 
Özal’ın hem bürokrasiyi azaltma ve hem de birçok uzvu işlemez hale gelmiş, verimsiz hantal yapıyı küçültme, devlete sadece zararı olduğunu düşündüğü devasa boyuttaki kanserleşmiş organizmalar durumuna düşen Kamu İktisadi Teşebbüslerini (KİT) özelleştirme ve devletin ekonomiden elini çekme gibi hedeflerinin kısa ve çarpıcı bir ifadesi olarak devleti daha işler, daha verimli, daha etkin ve daha güçlü hale getirme niyeti herkes tarafından biliniyordu.45 

 Bu amaçla gece gündüz ayırmadan bürokratları çalıştırmış ve mesela bakan, bürokrat ve genel müdür olarak uzun yıllar onunla beraber çalışmış olan 
Abdulkadir Aksu’nun anlattıklarına göre 46; toplantılarında, görüşmek gerekiyorsa bir iki cümleyle konuyu hızlıca anlar ve farklı bakış açılarını ilave ederek, gerektiğinde aklına bir şey gelirse kendisi için zaman mefhumu olmadığından, gecenin ikisi veya üçü hemen bakanlarını, bürokratlarını, müsteşarlarını ve ya genel müdürlerini, sorumlu kimse onları arar fikir teatisinde bulunurdu. Denilebilir ki ekonomist, bürokrat, siyasetçi ve devlet adamı olarak her türlü vazifesinde hep çok çalışkan olmuş, etrafındaki herkese çok çalışmayı teşvik etmiş, gelişme ve kalkınmanın hep çok çalışmayla elde edilebileceğine inanmış ve kadrosunu da bu doğrultuda çalışacak mesai arkadaşlarından seçmiş ve onları çok çalıştırmıştır. Toplumun da çok çalışmanın erdemi ve felsefesini kabul etmesi için olanca gayretiyle uğraşmış, “çok çalışmak, bol üretim milletimizin zevkle ve hevesle yapacağı işlerin başında gelecektir. Türk ekonomisini kısa süre içerisinde ayağa kaldırıp, atıl kalmış tüm sektörleri 24 saat çalışır şekilde hale getireceğiz” demiştir.47 

 Mesai kavramının olmaması, onun çalışma ofisinin Başbakanlıkla sınırlı kalmamasına da sebep olmuştur. Konutu onun çoğu geceler geç saatlere kadar çalıştığı yerdir. Hatta bu durum kimi çevrelerce eleştirilmiş, ülkeyi konuttan yönettiği iddiaları ortaya atılmış, oğlu Ahmet Özal ve eşi Semra Özal’ın, kendisini fazlaca etkilediği eleştirilerine sebep olmuştur ki Emin Çölaşan’ın milletvekilleri ve parti yönetiminde de söz sahibi olan önde gelen iki ANAP’lı Eyüp Aşık ve Alparslan Pehlivanlı’ya bunu sorması üzerine aldığı cevapta da her iki ismin de bu eleştiriye katıldığını ve devlet işinin devlet kadrolarıyla birlikte devletin resmi makamlarında, devlet görevlilerine danışarak kararların alınması gerektiğini söylediklerini ifade etmiştir.48 

 Özal’ın başında bulunduğu iktidar, bürokraside daha çok kırtasiyecilikle mücadeleye girişmiş ancak yapılanlar birkaç işlemle sınırlı kalmıştır. 
Bilgisayar, faks, çağrı cihazı, cep ve araç telefonu, fotokopi makinası ve modern hizmet binaları gibi bürokrasinin araçsal yönüne yapılan yatırımların artmasına rağmen, bürokrasi zihniyeti geleneksel tutumunu sürdürmüştür. Kamu bürokrasinin temel sorunları olan, aşırı merkeziyetçilik, hantallık, israf, örgütsel büyüme, gizlilik, kuralcılık, biçimsellik, siyasallaşma, tutuculuk, kayırma, yolsuzluk ve en önemlisi kamu hizmetlerine aracıların kullanılması gibi olumsuzluklar ciddiyetini korumuştur.49 

 Özal, bürokratik hantallıktan nefret eden pratik bir liderdi ve işlerin hemen hallolması merkezli çalışırdı. Bu konuda Toperi’nin Özal’la ilgili söyledikleri önemlidir:50 

“Mesela birisi gelip Özal’a bir sorun anlattığında etrafına çağırır. Bu beyin böyle bir sorunu var, bu sorunu halledin, derdi. Daha o kişi çıkmadan biz o sorunu halleder, halledemesek de bunun sebebini anlatırdık. Özal’da bu vardı, o anda sorunun çözülmesi gerekirdi.” 

 Özal gerçekten de bürokrasi ile tam bir mücadele içerisinde geçirmiştir ilk yıllarını. Fakat Özal’ın bu kavgasının neden gün yüzüne çıkmadığını anlayabilmek için Turgut Özal ve Bürokrasi başlıklı çalışmada aktarılan şu sözlerine kulak vermek gerekmektedir:51 “Türkiye’yi idare eden bürokrasidir. Bürokrasiyi ikna etmek lazım bürokrasi Türkiye’nin gücüyse ihmal etmemek kavga etmemek lazım, kavga ederseniz bürokrasi sizi perişan eder.” 

 Özal’ın bürokrasiyle mücadele etmesi onun devlet yönetiminde mekanik devlet görüşünü benimsemiş olduğunu göstermektedir. Bürokrasiyi küçültmek en önemli hedefleri arasında olmuştu. Mekanik devlet yönetimi anlayışında devlet toplumun organik bir parçası değil, bireyler tarafından kendi ortak amaçlarına ulaşmak için yaratılan bir kavramdır. 
Devlet, bireyler üzerinde ayrı bir varlık olarak görülmeyip onlar için var olan bir egemenlik anlayışıdır. Devleti kutsama söz konusu değildir.52 Fakat burada herkesin beklentisinin aksine Özal bürokrasiyle hiç kavga etmedi. Bunun yerine attığı devasa adımları hayretle izleyen bürokrasiyi çağa uymaya zorladı ve bürokrasi kendi dönüşümünü kendisi ve en önemlisi de rızasıyla sağlamış oldu. 

 Turgut Özal, ekonomide liberal bir politika, serbest piyasa ekonomisi, girişim hürriyeti, bürokrasinin daha da azaltılması, devletçiliğin terk edilip yerel yönetimlerin daha fazla yetkili hale getirilmesi gibi liberal bir söylemi, muhafazakâr/İslamcı bir görüntü içinde savunarak iktidara gelmiştir. 53 
Millet devlet için değil, devlet millet için vardır 54 fikri ile devletle toplum arasındaki ilişkide, merkezde devletin yer aldığı klasik devlet anlayışından farklı bir şekilde, merkeze insanı koyan Özal, devletçiliğe şiddetle karşı çıkmıştır. Ona göre, devlet ve millet soyut bir varlıktır, somut ve varlık felsefesi açısından esas varlık bireydir. 

 Cumhurbaşkanlığı dönemindeki bir söyleminde “Bir kısım insanımız, devleti baba olarak görmeye devam ediyor. Çok yanlış. Modern bir ülkede artık devlet, baba olarak görülmüyor. Bu iş geçmiştir. Çünkü baba olarak gördüğünüz zaman benim bir tabirim var, eline bir gün sopayı alır sizi döver; bir şey diyemezsiniz.” 55 dediği görülmektedir. 

 Turgut Özal bürokratik olarak üst noktalara tırmandığında bile yine bürokrasinin engellemeleriyle karşılaştığını görür ve gerektiğinde engel olarak gördüğü bazı makamları daha fazla çalışmayı da göze alarak aşmaya çalışır. Özal Belgeselinde Demirel’in başbakanlığındaki hükümetin Turgut Özal’a Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı teklifinde bulunduğunda Özal’ın ona cevabını hatırlatan Hasan Celal Güzel’in üzerinde durduğu noktalardan biri de budur:56 

 “Fakat rahmetli Özal Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarıyken bir Başbakanlık Müsteşar Yardımcısının dahi kendisini engelleyecek güçte olduğunu daha evvel 
görmüştü ve bunun için Başbakanlık Müsteşarlığını da istedi. Süleyman Bey Özal’a “Canım ikisi birden nasıl olacak” dediğinde Özal, “Ben Başbakanlık Müsteşarı olayım, Devlet Planlama Teşkilatı’na da vekâlet ederim” demişti. Ve böylece Başbakanlık Müsteşarı oldu.” 

 Bir yandan bireyi ön planda tutup, devletin yetki alanlarının sınırlandırılması gerektiğini ve bürokrasinin müdahaleci anlayışının da daha da azaltılmasının gerektiğini savunan Özal, diğer yandan da muhafazakâr ve milliyetçi değerlerle devlete sadık olan toplumcu bir anlayışı gündeme getirmiştir. 
Aynı zamanda, farklı toplumsal sınıflar arasında gelir dağılımındaki dengesizliği de azaltma adına sosyal adalet fikrini savunmuştur. Olaylara bir iş adamı gözüyle bakarken 57, devlet ciddiyetiyle bağdaşmayacağı düşünülen görüntüler vermiş, şortla birlikleri denetlediği görülmüştür.58 
Turgut Özal tutum ve davranışlarıyla eski politikacı tipinin tam tersi bir görünüm sergilemiştir.59 

 Kendisi, yaşamın merkezine kendi başına karar verebilen, girişken ruhlu ve dünyaya açık bir birey düşüncesini yerleştirirken, bireyin kimliği önünde devletin bir engel oluşturmaması gerekliliğine inanırdı. Siyasal kültürümüzde yer alan devlet baba anlayışını bütünüyle reddettiğini buradan çıkarabiliriz. Katı milliyetçilik, laiklik ve bürokratik kuralcı bir anlayışa dayanan geleneksel Türkiye liderliğine yalnız ve ilk kez Turgut Özal liderliğince (Özalizm) önce karşı konuldu, ölümünden sonra ikinci plana atıldı.60 

DİPNOTLAR;

1 Erol, E. (2005). Örgütsel Davranış ve Yönetim Psikolojisi, İstanbul: Beta Yayınları, s. 411. 
2 Heper, M. , Sayarı, S. (2008). Türkiye’de Liderler ve Demokrasi, İstanbul: Kitap Yayınevi, s.5. 
3 Başaran, İ. E.(1992). Yönetimde İnsan İlişkileri(1.Basım), Ankara: Kadıoğlu Matbaası, s.99. 
4 Afkhami, M. , Eisenberg, A. , Vaziri, H.(2007). Kadınlar İçin Liderlik Eğitimi El kitabı (Z. Şişman, Çev.), İstanbul: Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı, s.17. 
5 İbicioğlu, H.(1998). Türk Aile Sistemi Normlarının Üniversitede Okuyan Öğrencilerin Lider Özellikli Yetişip Yetişmemesine Etkisinin İncelenmesi ve 
Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğrencileri Üzerinde Bir Uygulama, Isparta: SDÜ İİB , s.3. 
6 Tolan, B. (1991). Toplum Bilimlerine Giriş, Ankara: Feryal Matbaacılık, s.424. 
7 Güney, S.(2012). Liderlik, Ankara: Nobel Yayıncılık, s.36. 
8 Wright, P. (1996). Managerial Leadership, Mackays of ChathanPub., Kent, s.34 
9.Zaleznik, A. (1992). Managers and Leaders; Are They Different, Harvard Busines Review, Mart- Nisan, s.126-132. 
10 Koçel, T.(2010). İşletme Yöneticiliği, İstanbul: Beta Yayınevi, s.575. 
11 Başaran, İ. E. (1982). Örgütsel Davranışın Yönetimi, Ankara: A.Ü. Eğitim Fakültesi Yayını, , s. 62-62 
12 Yalçın, A.S.(1999). Personel Yönetimi, İstanbul: Beta Basım, s.202. 
13 Tosun, K. (1990). Yönetim ve İşletme Politikası, İstanbul: İstanbul Üniversitesi İ.İ.E.Ya.,Ya. No:125, s.392. 
14 Zaleznik, a.g.m., s.126-132. 
15 Güney, a.g.e., s.37-38 
16 George, A L. and Bennett, A. (2005). Case Studies and Theory Development in the Social Sciences ,Cambridge MA: MIT Press. 
17 Masciulli, J., Molchanov, M. A., & Knight, W. A.(2009). Political Leadership in Context. The Ashgate Research Companion to Political Leadership, Farnham: 
Ashgate,p3 
18 J.Masciulli, M. A., Molchanov, & W. A., Knight,.a.g.m, p. 4. 
19 King, A. (2002). Leaders’ Personalities and the Outcomes of Democratic Elections, New York: Oxford University Press 
20 Greenstein, F. (2004). The Presidential Difference: Leadership Style from FDR to George W. Bush ,Princeton NJ: Princeton University Press. 
21 Nye, J.J. (2008). The Powers to Lead, New York: Oxford University Press. Peele, G. (2005). Leadership and Politics: A Case for a Closer Relationship?,Leadership, 
1, 2, 187–204 
22 Grint, K.(2005). Leadership: Limits and Possibilities ,New York: Macmillan. 
23 Wildavsky,A. (2006). Cultural Analysis, ed. Brendon Swedlow, Dennis Coyle, Richard Ellis, Robert Kagan and Austin Ranney ,New Brunswick: Translation. 
24 Adair J.(2005).Kışkırtıcı Liderlik-Inspiring Leadership(Çev. P. Ozaner), Ankara: Alteo Yayıncılık.s. 66. 
25 Arklan,Ü.(2006). Siyasal Liderlikte Karizma Olgusu: Recep Tayyip Erdoğan Örneğinde Teorik Ve Uygulamalı Bir Çalışma. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler 
Enstitüsü Dergisi, Sayı: 16, Konya, s. 48. 
26 Yıldız, N. (2002). Liderler, İmajlar, Medya, Ankara:Phoenix Yayınevi, , s. 81. 
27 Diker, H.Ü.(2007). “Siyasal Liderlik”, http://siyasal.org/content/view/608/80/. 
28 Heywood, A. (2015). Siyaset, Ankara: Adres Yayıncılık, s.453. 
29 Eren, a.g.e., s.19 
30 AYDIN, N. (2012). WEBERYEN BÜROKRASİDE LİYAKAT VE TÜRK KAMU BÜROKRASİSİNDEN BİR KESİT:‘Siyasetin Bürokrasi İronisi’. Sayıştay Dergisi, 85, 51-67. 
31 Eryılmaz, a.g.e., s.14-15 
32 Kapani, M., (2014). Politika Bilimine Giriş, Ankara: Bilgi Yayınevi, s.123. 
33 Kapani, a.g.e., s.124-128. 
34 Ataman,M. (2000). Özalizm: Türkiye’de Yeniden Yapılanma Teşebbüsü,” Liberal Düşünce, C.5, S. 19, ss. 53-63. 
35 http://www.tccb.gov.tr/sayfa/cumhurbaskanlarimiz/turgut_ozal/ 
36 Binark, İ. (2008),Turgut Özal Hayatı ve Eserleri, Ankara: Turgut Özal Düşünce ve Hamle Derneği Yayınları, s. 47. 
37 Yavuz, M.H. (1997).Political Islam and the Welfare (Refah) Party in Turkey. Comparative Politics, s. 63-82. 
38 Özkazanç, A. (1998). Türkiye’de Siyasi İktidar Tarzının Dönüşümü, Mürekkep, No:10-11. s. 217. 
39 http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-5504-37-ozalin-yerli-prensi.html 
40 Konukman, E. (1991). Çağ Atlayan Türkiye 1920-1983-1990, Hazırlayan: Kutlay Doğan, Türk Basın Birliği Ankara Temsilcisi, Ankara, s. 162,163. 
41 Laçiner, S. (2003). Özal Dönemi Türk Dış Politikası, Türkiye’nin Dış; Ekonomik, Sosyal Ve İdari Politikaları, Ankara: Siyasal Kitabevi, s. 25-48. 
42 Akyol, M. (2000). Beni Çok Ararsınız, Ankara: Akçağ Yayınları, s. 24. 
43 Donat, Y., (2005) “Bürokrasiye Dair”, 
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/donat/2005/05/04/burokrasiye_dair (ErişimTarihi : 05.03.2014) 
44 Birand, M.A. ve Yalçın, S.(2001). The Özal, Bir Davanın Öyküsü, İstanbul: Doğan Kitapçılık, s. 339. 
45 Yıldız, M. (2008). Yüksek Lisans Tezi: Avrupa Birliğine Tam Üyelik Başvurusuna Giden Süreçte Turgut 
Özal’ın Yaklaşımları, Çalışmaları ve Politikası, Isparta, s.14. 
46 Uğur, F. (2011). Özlenen Demokrat Turgut Özal, İstanbul: Zaman Kitap, s.75. 
47 Akyol, a.g.e., s. 25. 
48 Cemal, H.(2004). Özal Hikayesi, İstanbul: Doğan Kitap, s.136. 
49 Eryılmaz, B. (2013). Bürokrasi Ve Siyaset, Bürokratik Devletten Etkin Yönetime, İstanbul: Alfa, s.53 
50 Uğur, a.g.e., s.162. 
51http://trosmtr.blogspot.com.tr/2012_08_01_archive.html 
48 Cemal, H.(2004). Özal Hikayesi, İstanbul: Doğan Kitap, s.136. 
49 Eryılmaz, B. (2013). Bürokrasi Ve Siyaset, Bürokratik Devletten Etkin Yönetime, İstanbul: Alfa, s.53 
50 Uğur, a.g.e., s.162. 
51 http://trosmtr.blogspot.com.tr/2012_08_01_archive.html 
52 Çelebi, K. (2000). Kamu Ekonomisi Analizi Kamu Ekonomisinin Büyüklüğü Sorunu, Manisa: Emek Matbaası, s.5. 
53 Uluç, A. V. (2014). Liberal - Muhafazakar Siyaset ve Turgut Özal’ın Siyasi Düşüncesi. Yönetim Bilimleri Dergisi Cilt: 12, Sayı: 23, s. 107-140. 
54 Cemal, a.g.e, s. 320. 
55 İzmir Ticaret Odası, “8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın İzmir Ticaret Odası’ndaki Konuşmaları”, 24 Aralık 1992, s. 14. 
56 Tümtürk, Y. (2008)Yeni Türkiye’nin Mimarı. Ankara: Turgut Özal Düşünce ve Hamle Derneği Yayınları, s.39. 
57 Çakır, R. (1994). “Çiller Takiyye mi Yapıyor?”, Milliyet, 12 Aralık 1994, s. 12. 
58 Cansen, E.(1989). Oyunun Kuralı “Demirel ve Özal”, Hürriyet, 4 Haziran 1989, s. 4. 
59 Melih, H. (1989). Şahsi Tutumlarında ve Devlet İdaresinde Demirel-Özal Karşılaştırması. 
Doğru Söz, Temmuz 1989, Yıl: 14, Sayı: 161, s. 22.,Demirtepe, Ü. (1991). Politikacılarımızın Röntgeni. Milliyet, (19-26 Ekim 1991). 
60 Ataman, a.g.e., s.53-63. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,



*****

10 Kasım 2016 Perşembe

İran İslam Devrimi


İran İslam Devrimi

 
 
Ecenaz Terzi
İran Devrimi veya İslam Devrimi 1979 yılında İran’ın Muhammed Rıza Pehlevi liderliğindeki bir anayasal monarşiden, Ayetullah Ruhullah Humeyni yönetiminde İslam hukuku ve Şiî mezhebi görüşlerini esas alan şeriat cumhuriyeti kurulmasına dönüşen popüler hareketin adıdır.”1 
İran’da 1979 yılında Ayetullah Humeyni taraflarınca gerçekleştirilen İslam Devrimi öncesi, yönetim anayasal monarşiyle Pehlevi Hanedanı’ndaydı (Anayasal Monarşi: Meşruti monarşi diye de bilinir. Monarkın yetkililerinin bir anayasa tarafından sınırlandırıldığı şeklidir. Bu açıdan mutlak monarşiden ayrılır. Meşruti monarşiler aynı zamanda parlamenter monarşidir. Monarşi bir hükümdarın devlet başkanı olduğu yönetim biçimidir). Peki ya bundan önce İran’ın siyasal yapısı neydi? Hangi yönetim şekli benimsenmişti? Halk neyden hoşnut değildi de devrim gerçekleşti? Bizim bu soruları yanıtlandırabilmemiz için 1979 öncesi İran’ına bakmamız gerek…

1979 öncesi İran’ da neler olmuş?
A. “Petrol rezervlerinin yoğun olması nedeniyle Sovyetler Birliği, Birleşik Krallık ve ABD ile siyasal ilişkiler ön plandaydı.
B. İslam devriminden önce Şahın gücü çalkantılıydı.
C. Halkın komünist ve dindar kesimi Şahın batıcı politikalarını uygun bulmuyorlardı.
D. Yapılan reformlarda kadınlara verilen hakların genişletilmesi de bazı kesimlerin rahatsız olmasına sebep oldu.
E. Muhammed Rıza Pehlevi din ve devlet işlerini birbirinden ayırmak istedi. Bu yüzden peçeyi yasakladı. Şah’ın yaptığı bu girişimler çağdaş girişimler gibi olsa da din üzerinde izlediği politikalar dindar kesimin nefretine neden oldu.
F. Kadınlar ve erkekler özgür bir şekilde aynı ortamda bulunabiliyor, eşit eğitim haklarından yararlanabiliyorlardı. Batılı giyim tarzı, nüfusun çoğunluğuna yansımıştı.
G. 1975 yılına kadar Muhammed Rıza Şah Pehlevi, politik gücünü desteklemek adına çok partili sistemi kaldırdı. Güç tamamen Rastahiz (Diriliş) partisindeydi.
H. 16 Ocak 1979 günü, İran Devrimi olurken Muhammed Rıza Şah Pehlevi İran’ı terk etmek zorunda kaldı. Başta birey haklarının yetersizliği, hükümetin finansal başarısızlığı gibi sorunlarla baş gösteren isyanlar, Ruhullah Humeyni tarafından kontrol edilmeye başlandı.”2 

 Şah’ın İktidarlık Dönemi… 


“1941’den ülkesini terk ettiği 1979’a kadar tahtta kalan İran Şahı’dır.”3 Batı yanlısı bir dış politika izleyen Pehlevi, İran’ın son monarşik lideridir. “1955’te İran’ın Bağdat Paktı’na katılması kararını aldı ve 1957 yılında CIA destekli gizli polis örgütü SAVAK’ı kurdurdu. 1963 yılında ulemanın gücünü kırmak için “Beyaz Devrim “ ya da “Ak Devrim” adı verilen bir modernleşme reformunu uygulamaya sokmuştur. Toprak reformu, özelleştirmeler, okuryazarlık oranının arttırılması ve kadınlara oy hakkı verilmesi gibi önemli yenilikleri içeren Beyaz Devrim, Kum kentinde bulunan Ayetullah Ruhullah Humeyni liderliğindeki Şii uleması tarafından tepkiyle karşılanmış ve bu nedenle 1963-1964 yıllarında İran’da önemli ayaklanma ve kalkışmalar yaşanmıştır. Bu ayaklanmalar ABD’nin de desteğiyle bastırılsa da, Ayetullah Humeyni bu dönemden başlayarak İran’da Şah karşıtı hareketlerin en önemli ve sembol ismi olarak sivrilmiştir. Humeyni’nin hızlı yükselişi nedeniyle tedirgin olan Şah Pehlevi, yine de onun idam edilmesinin çok tehlikeli olacağını düşünerek, kendisini Irak’a sürgüne göndermiştir.4 15 yıl sonra bu ülkeye binlerce insanın desteğini alarak geleceğini bilmeden…
    “ Fakat Şah’ın iktidarlığı süresince İran’da adeta demokrasi egzersizi yapılmış; demokrat, sol, liberal ve muhafazakâr siyasetçiler son derece aktif bir siyaset alanı bulmuş ve kendilerini her anlamda yenilemişlerdir.
Bu dönemde oluşan bu nispi özgürlük ortamında siyasi faaliyetlerde bulunan hareketler şunlardır:
1. Milli Cephe ve kollarından müteşekkil Nasyonalist Hareket
2. İslami Dernek ve ocaklardan oluşan İslami Hareket
3. Tudeh Partisi ve kollarından meydana gelen Komünist Hareket
Ancak bu süreç 19 Ağustos 1953 yılında ABD ve İngiltere desteği ile gerçekleşen askeri darbe ile baltalanmış ve her üç hareket de siyasi güçlerini büyük oranda yitirmişlerdir.”
Askeri darbe siyasi parti ve hareketleri bastırmış ve ülkedeki nispi demokratikleşmeyi sekteye uğratmış, İran toplumu ise bu duruma 1979 İslam devrimi ile cevap vermiştir.



İran İslam Devriminin en önemli sebepleri… 
Söz konusu devlet isminden de anlaşılabileceği üzere bir İslam devletidir. ”Devrimi etkileyen en önemli hususlardan birisi de İslam mezheplerinden biri olan Şia inancıdır. Zira bu inanca göre, Peygamberin tek halifesi, yasal otoritenin Peygamberden sonraki tek temsilcisi olan gaip imam yeryüzünde değildir. Dolayısıyla yönetimi gaip imam adına ona vekâleten yürüttüğünü açıkça ve itiraz edilemez şekilde ortaya koyamayan herhangi bir dünyevi güç, gayrimeşrudur. Yukarıda kısaca arz edildiği üzere yasaların giderek İslam kurallarından ayrılması, iktidarın giderek meşruiyetini kaybetmesine sebep olmuştur.”6 Şia mezhebinin devrime olan bir diğer etkisi de şahadet kavramında odaklanmaktadır. Zira Şia mezhebince daha fazla önemsenen Kerbela olayında, Hz. Hüseyin gayrimeşru siyasi otoriteye karşı savaşırken vefat etmiştir. Bu olayın yüzyıllardır anılması ve canlı tutulması, İran halkının devrimi desteklemesine neden olmuştur denilebilir.



Devrimin Lideri Humeyni…
Humeyni devrimden önce Paris’te kaldı. 1 Şubat 1979’da İran’a milyonların katıldığı bir karşılamayla dönen Humeyni, cumhurbaşkanlığına getirildi ve ömür boyu devletin dini ve siyasi lideri olarak kaldı. “Devrim sırasında ilk önce liberal, sol ve dini gruplar Şah’ı devirmek için birleşmiş, Şah’ın devrilmesinden sonra ise iktidara yükselen Ayetullah Humeyni, muhalif liderleri ve grupları ortadan kaldırmış veya sindirmiştir.”7
“Anayasanın birçok maddesi Kuran’dan ayetlerle başlamaktadır. Hâsılı İran İslam Cumhuriyeti devletinin isminden de anlaşılacağı üzere İslam hukuku prensipleriyle yönetilen bir devlet olduğuna şüphe yoktur.” Cumhurbaşkanı yetkilerinin üzerinde her zaman bir dini otorite bulunur. Fakat İranlılar her dini lideri imam olarak benimsememişlerdir. Örneğin Humeyni yaşarken de öldükten sonra da daima ‘İmam Humeyni’ olarak anıldı. Oysa Humeyni’nin halefi olan Hamaney’i halk bu unvana layık görmedi.
1979-1989 İmam Humeyni Dönemi Siyasi Hareket ve Partiler
“İslami, Liberal, Sol, İslamcı Marksist vb. tüm siyasi parti ve hareketler 1979 Devrimi’ne katılmış ve 1982 yılına kadar faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Devrimin gerçekleştiği 1979 yılında ilk olarak milliyetçi-muhafazakâr eğilimleri olan İran Özgürlük Hareketi’nden Mehdi Bazergan başkanlığında “Geçici Hükümet” ilan edildi. Zira Devrim önderi Ayetullah Ruhullah Musevi Humeyni “Bazergan Hükümetini” onaylamış ve ona olan desteğini açıklamıştı.”8 

Peki ya İran’ da devrimden sonra halk ve kadınlar…
İran İslam devrimi hem bütün dünyayı hem de kendi halkını büyük ölçüde etkilemiştir. Günümüzde de hala-özellikle kadınlara karşıbaskısının devam etmesini doğrudan devrime bağlayabiliriz. Örneğin; İran’da devrimden önce kapanmak yasak iken devrimden sonra örtünmemek yasak oldu. Yasakların ve özgürlüğün kısıtlı olduğu bir ülkede özgür ve demokratik bir yaşamdan bahsetmek güç olacaktır. İran’da özellikle din adamlarının yoğun olduğu bazı bölgelerde kadınlar için hayat tam anlamıyla çekilmez olabiliyor. Çünkü bazı şehirler de “kadının adı olmuyor” maalesef. Empati kurmak dilimiz, dinimiz, cinsiyetimiz ne olursa olsun tüm insanlık için geçerlidir ve böylece İran’daki kadınların ve özgürce yaşayamayan tüm halkın haklı mücadelelerine destek vermemizi sağlayacaktır.
İNTERNET KAYNAKÇALARI;
webftp.gazi.edu.tr,  İran  Anayasa  Hukukunun  Genel Esasları, Arş.Gör. Ahmet Kılınç, erişim tarihi: 21.11.2015
politikaakademisi.org, İran’da Kadın Olmak, Yüksel Kamacı, erişim tarihi:21.11.2015
politikaakademisi.org, Siyasal sistemler: İran İslam Cumhuriyeti, erişim tarihi: 22.11.2015
tr.vikipedia.org, erişim tarihi: 22.11.2015
file.setav.org İran Siyasetini Anlama Kılavuzu, erişim tarihi: 23.11.2015
Geçmişten Bugüne İran İslam Devrimi: Genel Değerlendirme, Dr. Ünal Gündoğan, erişim tarihi: 23.11.2015

1  tr.wikipedia.org, İran İslam Devrimi, erişim tarihi: 22.11.2015


2  www.bilgilersitesi.com, İslam Devrimi Öncesi İran, erişim tarihi: 22.11.2015

3  tr.wikipedia.org, Şah’ın İktidarlık Dönemi, erişim tarihi: 22.11.2015


4  politikaakademisi.org, Siyasal Sistemler, İran İslam Devrimi, erişim tarihi: 22.11.2015
5  file.setav.org, İran Siyasetini Anlama Kılavuzu, sf. 27, Abdullah Yegin, erişim tarihi: 23.11.2015

6  webftp.gazi.edu.tr, İran Anayasa Hukukunun Genel Esasları, sf.5, Arş.Gör.Ahmet Kılınç, erişim tarihi: 21.11.2015

7  politikaakademisi.org, İran’ da Kadın Olmak, Yüksel Kamacı

8  file.setav.org, İran Siyasetini Anlama Kılavuzu, sf. 30, Abdullah Yegin, erişim tarihi: 23.11.2015