22 Haziran 2017 Perşembe

YAHUDİ KÜRTLER


YAHUDİ KÜRTLER


Sovyetler Birliği'nin dağılmasından kısa bir süre sonra Azerbaycan'a gtmiştim... Orada çok enteresan insanlarla tanıştım. Ama bir tanesi beni çok şaşırtmıştı. Çok güzel Türkçe konuşan bu kişiye ne olduğunu sorduğum zaman " Ben ERMENİ KÜRDÜ'yüm," demişti!.. O dönemde cahildim, hayret içerisinde "Yahu, Ermeni Kürdü olur mu, ya Ermeni'sin, ya da Kürt," dediğimde, yine gülerek "Yok, ben ERMENİ KÜRDÜ'yüm," diye tekrarladı. Öyle kala kalmışım!
Bir süre sonra Erzincanlı bir genç kızla karşılaştım. O daha da enteresan bir şey söyledi. Dedi ki,
- "Bizim oralarda Kürt dendi mi, akla ERMENİ gelir... Neden, diye merak ettim. Biraz araştırma yapınca ÜÇ grup tesbit ettim. Kürtler ya ERMENİ, ya ARAP, ya da TÜRK soyundan... saf kürt diye bir şey yok!"
Şaşırtıcı, değil mi?.. Pek aklın alacağı gibi görünmüyor... Ama geçenlerde (2005) İBRAHİM TATLISES, kalkıp ta,

- "Ben ARAP asıllı Kürd'üm," demez mi???

Bir de TABERÎ'nin, bundan en az 1300 yıl öncesine, Hz. ÖMER'in oğlu Abdullah'a ait bir KÜRT tanımını hatırlayalım:
- "KÜRTLER, FARSLARIN GÖÇEBE ARAPLARIDIR... Onlardan biri Nemrud'a, İBRAHİM'i ateşte yakmasını tavsiye etmiştir."
Hem FARS, (Yani ACEM, yani İRANLI), hem ARAP, hem de KÜRT!.. Gel de çık işin içinden!..

Halbuki açıklaması basit... ve FİRDEVSÎ'nin tanımında gizli...

FİRDEVSİ, zalim İran hükümdarı DEHHAK'ın beynindeki ura deva olsun diye, her gün çeşitli milletlerden seçtiği iki kişiyi öldürüp beyinlerini çıkartıp kafasına sürdüğünü anlatır... "iki iyi niyetli adam" çıkar, DEHHAK'ın öldürmek üzere seçtiği gençlerden birini öldürüp, diğerini serbest bırakırlar, onun yerine bir koyunu kesip beynini kullanırlar...

İşte bu noktada FİRDEVSÎ, bu "iki iyi niyetli adam"ın kurtarıp dağa kaçırdığını insanlarla ilgili şöyle bir tarif verir:

- "ZAMANLA KİMİN NESLİ OLDUKLARI BELLİ OLMIYAN BU GENÇLERİN SAYISI 200'Ü BULDU!.. İŞTE BUGÜNKÜ KÜRT KAVMİNİN ASLI BUNLARDAN TÜREMİŞTİR Kİ, BUNLAR MAMUR ŞEHİR NEDİR BİLMEZLER!... BUNLARIN EVLERİ ÇÖLLERDE KURULMUŞ ÇADIRLARDAN İBARETTİR. KALPLERİNDE HİÇ TANRI KORKUSU YOKTUR!"

KİMİN NESLİ OLDUĞU BİLİNMEYEN insanlara zamanla Kürt denmiş!. Biraz bu ifadeyi yorumlarsak, kendi toplumundan bir şekilde kopmuş, dağlara, çöllere kaçmış, genelde aşiret halinde, göçebe olarak çadırda yaşayan kişiler, diyebiliriz.
ERZİNCANLI kız, "ÜÇ GRUP" demişti... ERMENİ, ARAP, TÜRK... Hz. ÖMER'in oğlu ABDULLAH bir tane daha ekliyor: FARS... İSRAİL kaynaklarına dayanan AYTUNÇ ALTINDAL da YAHUDİ KÜRTLER'i ekliyor... Etti BEŞ GRUP!..

Yani Kürtler bir MİLLET değildir!.. Kendi milletinden kopmuş insanlardır!.
İşte onun içindir ki, onları birleştirip bir millet oluşturmak mümkün değildir. Çünkü Kürtler kendi aralarında birbirleriyle kaynaşamazlar!... Kaynaşmadıklarını, hatta Irak'ta birbirleriyle savaştıklarını gördük!... Aynı dili konuşmazlar!.. Konuşmadıklarını TÜRKİYE'de gördük... AVRUPA BİRLİĞİ'nin baskısı ile "kürtçe" yayına başlayan TRT'yi bir kısmı anladı, bir kısmı anlamadı... Aslında bazen birbirine komşu iki köy bile anlamaz!..
Üstelik KÜRT kelimesi bile Kürtçe değildir!.. ARAPÇA, FARSÇA falan da değildir... Öz-be-öz TÜRKÇE'dir!.. TÜRKLER'in DAĞLIK, KARLI bölgelerde yaşayan bir TÜRK OYMAĞI'nın adıdır!.. Onun içindir ki, GÜNEYDOĞU ANADOLU'nun sarp dağlarla kaplı bölgesinin adı KÜRDİSTAN olmuş, bu bölgede yaşayan insanlara da KÜRT denilmiştir!.
Kürtler eskiden kendilerine "Kürt" demezlerdi!.. Bu ad onlara başkaların verdiği addı. Onlar kendilerini, DIMILLI, KURMANÇ diye adlandırırlar, aşiret adı verirlerdi. Ne zamanki emperyalist Batılılar TÜRKİYE'yi bölmek ve bölgeyi karıştırma gayretine girdiler, bölgede bol para dağıtmaya başladılar, kaçaklara, teröristlere özel imtiyazlar tanıdılar, Kürt olmak makbul oldu.
Ama biz şimdi bunlardan değil, sadece YAHUDİ KÜRTLER'den bahsetmek istiyoruz... Bu konuda AYTUNÇ ALTINDAL'dan başka YALÇIN KÜÇÜK de kitaplarında açıklamalarda bulunmuştur. EŞREF GÜNAYDIN ise YAHUDİ KÜRTLER diye bir kitap yazmıştır.
Herşeyden önce YAHUDİ ve MUSEVÎ kelimelerine açıklık getirmek gerekir. YAHUDİLİK bir ırka mensubiyeti, MUSEVİLİK ise bir dine bağlılığı ifade eder. YAHUDÎ kelimesi, Hazret-i İBRAHİM'in torunu Hazret-i YAKUB'un oniki oğlundan biri olan YAHUDA'dan gelir. HAZAR TÜRKLERİ, bilindiği gibi YAHUDİ değillerdir, MUSEVÎ'dirler. FALAŞALAR, yani HABEŞİSTAN (ETOPYA) zencileri YAHUDİ değildirler, ama MUSEVİ'dirler.
Ama Kürtler için durum biraz daha karışıktır. Bir kısmı YAHUDİ KÜRDÜ'dür, bir kısmı da MUSEVÎ KÜRT'tür... Peki, böyle bir durum nasıl oluştu?
TALMUD'a göre ASUR kralı SALMENESER tarafından M.Ö.721-715 yılları arasında FİLİSTİN'den sürülen YAHUDİLER'in on kabilesi, KUZEY IRAK'ın dağlık bölgelerine kaçtılar. Oralara yerleştiler. Bugünkü ERBİL şehri Milad'dan önceki birinci yüzyılda onların merkezi oldu. Bir iddiaya göre burada bir devlet kurdular... YAHUDİLER bölgede güçlenince çevrede yaşıyan bazı insanlar MUSEVÎ oldular. Bu insanlar o dönemde İBRANÎ ve ARAPÇA'nın karışımından oluşan ARÂMÎ konuşuyorlardı.
M.Ö.604-561 yılları arasında ASUR ülkesini fetheden BABİL KRALI NABUKADNEZAR sayesinde bu yahudilerin büyük kısmı FİLİSTİN'e döndüler, bir kısmı da BABİL'e, bugünkü BAĞDAT'a yerleşti. Bir kısmı da KUZEY IRAK'ta kaldı. Bunların bir kısmı GÜNEYDOĞU ANADOLU'ya kaydı... 30-40 yıl öncesine kadar VAN-HAKKÂRİ arasındaki BAŞKALE ilçesinde Kürtler'in "elbak", Ermeniler'in "hamadakert" dedikleri kerpiç evlerde yaşayan YAHUDİ KÜRTLER, ARAMÎ konuşurdu.
Kuzey Irak’ta asırlardır “Tat” diyalekti ile konuşan, ticaret ve küçük zenaatlarla uğraşan, bir çok kasaba ve köyde Yahudiler’e rastlanmakta idi...
1897'de toplanan Siyonist kongresinde Yahudi ırkının üstünlüğü, NİL'den FIRAT'a kadar bütün bölgenin İSRAİL olmasını, ve dünya hâkimiyetini hedefleyen PROTOKOL'u açıklayan THEODOR HERZL, YAHUDİ KÜRTLER ile temasa geçen ilk YAHUDİ önderdir.
1947'de İSRAİL devleti kurulunca, IRAK'taki Kürtler'le teması arttırdı. Büyük miktarda YAHUDİ KÜRDÜ, İSRAİL'e göç etti. Sonradan MOSSAD ilk başkanı olan Reuven Zoslanski bir ajan olarak IRAK'a gitti, orada üç yıl kaldı. Ali Bedirhan ile işbirliğine girdi... Bir kahraman olarak sunulan Bedirhan, İSRAİL Dışişleri Bakanlığı'na bir rapor vererek "Dürziler, Maruniler ve Kürtler'in İSRAİL'in tabii müttefiki olduğunu" iddia etmiş, ve İSRAİL'den kendi bölücü faaliyeti için yardım istemiştir!.. İSRAİL devleti de, 1961'de isyan eden Kürtler'e, 1963 yılından itibaren yardıma başlamıştır.
"İSRAİL ve IRAK'taki KÜRT Sorunu" adlı kitabın yazarı Amaltzia Baram, "1963 yılında MOSSAD başkanı General Meir Amit'in, İran istihbarat örgütü SAVAK'ın başkanı ile görüşerek KUZEY IRAK'taki Kürtler'e silah gönderme konusunda anlaştıklarını" belirtiyor!..
Böylece YAHUDİ-KÜRT işbirliğine İRAN da katıldı. Müslüman bir ülke, başka müslüman bir ülkenin devletine karşı, YAHUDİ ile birlikte vatan hainlerini desteklemiş oldu. 1965 yılında Bedirhan ile dönemin İSRAİL Savunma Bakan Yardımcı olan Şimon Peres arasındaki bir anlaşma sonucu, İSRAİL istihbaratının en gözde elemanlarından olan Tuğgeneral Tsuri Saguy, Albay Arik Regev ve Yarbay Haim Levakov KUZEY IRAK'a gidip, üç ay boyunca isyancıları eğitip isyanda danışmanlık yaptılar. Aynı yıl içinde MOSSAD'ın ileri gelenlerinden David Mimche başkanlığında bir grup ajan gelerek isyancı Kürtler'le bir görüşme yaptı. Bu ajanların arasında sonradan bakan olan Aryeh Lova Eliah da vardı. Eliah, Molla Mustafa Barzani ile görüştü, isyancı Kürtler'e silah, para ve teknik yardım vaadetti. Bu desteği alan Mustafa Barzani, 1966 yılında IRAK ordusuna karşı büyük bir saldırıya geçti.
İş bu kadarla da kalmadı... 1966 Ağustos ayında İSRAİLLİ bir kadın ajanın ayarladığı bir IRAKLI pilot, SOVYETLER birliği'nin bölgede ARAPLAR'ı güçlendirmek için verdiği MİG-21 uçaklarından birini isyancı Kürtler'in desteği ile TEL AVİV'e kaçırdı!.. Böylece hem İSRAİL, hem de A.B.D., SOVYET uçak teknolojisi hakkında bilgi sahibi oldular... Samuel M. Karz, "Soldier Spies" isimli kitabında, "İsyancı Kürtler'e su gibi para akıtan, liderlerine aylık 50.000 dolar para ödeyen İSRAİL DEVLETİ'nin, MİG-21 uçağını kaçıran hain pilot Redfa'nın tüm ailesinin IRAK dışına çıkarılmasını da Kürtler'e ihale edildiğini" yazıyor!.. Bu olayın filmi yapılmış, ve TÜRKİYE'de GÖKLERDE VURUŞANLAR adıyla gösterime girmiştir.
Yani Kürtler, sadece bağımsızlık iddiası ile kendi devletlerine isyan etmekle kalmamışlar, aynı zamanda o devletin düşman İSRAİL karşısında zayıf duruma düşmesine sebep olmuşlardır.
Mustafa Barzani Eylül 1967'de İSRAİL'e gitti. Dönemin Savunma Bakanı Moşe Dayan'a bir Kürt hançeri ile birlikte "KERKÜK petrollerinin nasıl vurulabileceğine dair" planları verdi. 1969'da bu planlar doğrultusunda ve MOSSAD-BARZANİ işbirliği ile KERKÜK rafinerileri bombalanarak işlemez hâle getirildi.
Aynı uygulama ikinci IRAK savaşı (2003) sonrasında KERKÜK-YUMURTALIK boru hattına yapılmakta, İSRAİL ajanları ve Kürtler sık sık bu boru hattını bombalıyarak IRAK petrolünün TÜRKİYE'ye değil, İSRAİL'deki HAYFA limanına akmasını sağlamaya çalışmaktadırlar.
Mustafa Barzani 1973 yılında tekrar İSRAİL'e gitti. Bir YAHUDİ KÜRDÜ olan David Dayan'ın evinde kaldı. Daha sonra MOSSAD başkanı Zwi Zamir KUZEY IRAK'a giderek Barzani'yi ziyaret etti. Bağdat idaresine yapılan saldırıların arttırılması karşılığında her ay verilen 50.000 dolara ek 50.000 dolarlık başka ödemeler yapıldı.
A. CEM ERSEVER, kitabında "Talabani'nin beş para etmez bir aşiret reisi olduğunu, ve TURGUT ÖZAL'ın sayesinde adam sayıldığını" yazar... Aynı şekilde KUZEY IRAK' taki belli başlı 24 aşiretten biri olan, sıradan BARZANİ aşiretinin bugünkü konumuna gelmesi, o dönemde İSRAİL'in verdiği destek ile 1991'den sonra A.B.D.'nin verdiği destek sayesindedir!. İSRAİL ve A.B.D.'nin amacı MUSUL-KERKÜK petrol bölgesinin SELÇUKLULAR döneminden beri gerçek sahibi olan TÜRKMENLER'i, yani TÜRKLER'i saf dışı bırakıp, orada İSRAİL denetiminde bir uyduruk Kürt devleti kurmaktır. AYTUNÇ ALTINDAL, "Halen İSRAİL ile ilişkileri BARZANİ'nin yanında olan Sami Abdurrahman sağlıyor," demektedir.
Bunları niye uzun uzun anlattık?.. Bölücü Kürtler'in hararetle destekleyip örnek aldığı, saf Kürt kökenli vatandaşlarımızdan bir kısmının da sempati duyduğu KUZEY IRAK'taki "Kürt hareketi"nin aslında bir YAHUDİ oyunu olduğunu, Kürtler'in aslında bağımsız bir devlet falan kurmadıklarını, para ve menfaat karşılığında, içinde yaşadıkları devlete ihanet, o devletin amansız düşmanlarına da uşaklık ettiklerini göstermek için!..
Gelelim YAHUDİ KÜRDÜ meselesine... Tarihçi AHMET UÇAR ve AYTUNÇ ALTINDAL, BARZANİ ailesinin YAHUDİ kökenli olduğunu belirtmektedirler. Bunu da OSMANLI arşivlerinde bulunan bir belgeye dayandırmaktadırlar!.. ALTINDAL konuyu çok eskiden beri bildiğini, hatta 1970'lerde bu konuda bir makale yazdığını söyler.
Bu belgeye göre 1856 senesinde SALLUM BARZANÎ adlı bir YAHUDİ haham, MUSUL'dan SELÂNİK'e, oradan da KUDÜS'e sürülmüştür!..
Bu kişi, BARZANİ ailesinden yetişmiş pek çok YAHUDİ hahamdan sadece biridir...
Ama YAHUDİ KÜRTLERİ'nin varlığı sadece bu iki kişi tarafından dile getirilmiş değildir... 1992 yılında yayınlanmış olan "The Folk Literature of Kurdistani Jews: An Anthology - Kürdistan Yahudilerinin Halk Edebiyatı Antolojisi" bu konuda kaynak kitap hüviyeti taşır. Yazarı bir YAHUDİ KÜRDÜ olan Profesör Yona Sabar'dır ve kendisi Kaliforniya Üniversitesi'nde görev yapmaktadır...
Bu kitaba göre "16. ve 17. yüzyılda KUZEY IRAK'ta yaşayan ailelerin en ünlülerinden biri BARZANİ ailesiydi ve bu aileye mensup hahamların kurduğu YAHUDİ eğitim kurumları büyük bir itibara sahipti. Öyle ki, başta MISIR olmak üzere, Ortadoğu'nun çeşitli yörelerinden buraya öğrenciler geliyordu... Haham NATHANEL BARZANİ çoğunluğu elyazması olan büyük bir kütüphaneye sahipti. Bu kitaplar yine haham olan oğlu SAMUEL BARZANİ'ye miras kalmıştı... En enteresanı sapıtmış AMERİKAN YAHUDİLERİ tarafından kabul edilen ilk KADIN haham da, bu Samuel'in kızı ASENATLI BARZANİ idi!.."
Kitabın yazarı Yona Sabar, kendisiyle irtibat kuran Eşref Günaydın'a, "BARZANİ ailesinin kurucusunun 16. asırda yaşamış olan haham SAMUEL BARZANİ (ölümü 1630) olduğunu, ailenin daha sonra MUSUL, ERBİL, KERKÜK civarlarında etkili olduğunu, ancak BARZANİ adı taşıyan her aileyi YAHUDİ saymamak gerektiğini" belirtmiştir.
Ancak bölgede BARZANİ adı taşıyan başka bir aile yoktur ki!.. Şu halde günümüz BARZANİ ailesinin aslında YAHUDİ olduğundan en ufak bir şüphe duymamak gerekir.
Bugün İSRAİL'de yaşayan YAHUDİ KÜRTLER'in arasında BARZANİ soyadı oldukça yaygındır. İSRAİL devleti kurulmadan önce MOŞE BARZANİ bir militan olarak LECHİ yeraltı örgüne mensuptu ve gözaltında iken bir el bombası patlatarak intihar etmişti. Moşe Barzani IRAK'ta doğmuş, FİLİSTİN'e göç etmiş ve orada ölmüştü. (1947)
Ancak SABATAY SEVİ'nin takipçileri "dışı müslüman, içi yahudi" dönmeler gibi, bölge yahudilerinden bir kısmı menfaat açısından müslüman görünmeyi daha uygun bularak zahirde din değiştirmişler, hatta Nakşibendi tarikatına intisap etmişlerdir. Bu tür aileleri Kürtler bilir, ve onlara "binemal cuhi" derler, yani YAHUDİ KÖKENLİ!.. Bu aileler HAKKÂRİ'de de vardır, IRAK'taki BARZAN bölgesindekilere "birker" denir.
Müslüman görüntülü BARZANİ ailesinden Şeyh Mehmet, 1700'lerde Nakşibendi tarikatının lideri olmuş, 1800'lerde bir başka Şeyh Mehmet Nakşibendiler arasında sivrilmiştir. Ama bu bir şey değiştirmez. OSMANLI şeyhülislamları arasında dahi dönme (YAHUDİ) olanlar vardır!. YAHUDİLER kılıktan kılığa girmekte ve insanları kandırmakta çok ustadırlar... Zaten Kürtler'in ancak %60'ı müslümandır, onlar arasında gerçek müslüman ne kadardır, ALLAH bilir!
Kendi de bir Kürt ayırımcı olan FAİK BULUT, "Filistin Rüyası" isimli kitabında "İSRAİL'de KÜRTÇE KONUŞAN YAHUDİLER"den bahseder. Bu kişinin "HORASAN Kürtleri" diye bir kitabı vardır ki, bölgeye GURİSTAN adını vermiş GUR TÜRKLERİ'ni "kürt" yapar!.. Ama Kürtler'in Anadolu'dan ta HORASAN'a nasıl gittiğini açıklamaz!..

A. MEDYALI isimli kişinin de " Kürdistanlı Yahudiler" diye bir kitabı vardır. (Berhem Yayınları, Ankara, 1992)

YALÇIN KÜÇÜK kitaplarında YAHUDİ KÜRTLER'den bahseder, "İSRAİL'de 150.000 kadar YAHUDİ KÜRDÜ olduğunu ve aralarından bakanlar bile çıktığını" yazar.
ABDULLAH BİLİCİ de İSRAİL'de YAHUDİ KÜRDÜ Moti Zaken ile yaptığı röportajı AKSİYON dergisinin 291. sayısında yayınlamıştır. Moti Zaken babası ZAHO doğumlu, sonradan İSRAİL'e göç etmiş... MUTİ ZAKEN, İSRAİL-KÜRT LİGİ'nin kurucusu... Aynı zamanda Netanyahu ve Barak hükümetlerinde danışmanlık yapmış. İSRAİL'de 150.000 YAHUDİ KÜRDÜ olduğunu söylüyor. 1970'lerde İşçi partisinden iki YAHUDİ KÜRDÜ, KNESSET denen YAHUDİ meclisine girmiş... Lukud Partisi'nden de bir bakan ve bir milletvekili çıkarmışlar. 1996-1999 yılları arasında Savunma Bakanı olan emekli general İZAK MORDEHAY da YAHUDİ KÜRDÜ idi.

Utah Üniversitesi'nde görev yapan HASAN KÖSEBALABAN'ın da bu konuda bir makalesi var. O da "İSRAİL'in Kürtler'in tümünü M.Ö.723 yılında bölgeye göç eden YAHUDİ kabilelerin soyundan geldiğine inandırarak KUZEY IRAK'ta bir nüfuz alanı oluşturmayı amaçladığını" belirtiyor. Ancak "YAHUDİ KÜRTLER'in kendilerini MÜSLÜMAN KÜRTLER'den daha çok YAHUDİLER'e yakın hissettiğini" de ekliyor!.. Maalesef bu TÜRKİYE'nin de problemi... bizim dönmelerimiz de, (yani dışı MÜSLÜMAN-TÜRK, içi-özü YAHUDİ) kendilerini yüzyıllardır bağrına basan MÜSLÜMAN TÜRKLER'i, TÜRK DEVLETİ'ni bir kenara bırakıp; İSRAİL'e, A.B.D'ye, A.B.'ye, yani YAHUDİLER'e ve HIRİSTİYANLAR'a hizmet etmektedirler!.. Kürt bölücüler de öyle!..

Şimdi bu YAHUDİ KÜRDÜ tesbitimiz bazılarına inandırıcı gelmeyebilir... Ancak KEVIN BROOK adlı araştırmacının internet sitesinden öğreniyoruz ki, elde 2001 yılında YAHUDİ, ALMAN ve HİNTLİ bilim adamlarınca yapılan bir araştırma var... Amaç kimin SAMÎ, kimin HİNT-AVRUPAÎ kökenli olduğunu tesbit etmek... Araştırma için SEFERAD YAHUDİLERİ (FİLİSTİN kökenli, daha çok İSPANYA'ya göçmüş YAHUDİLER), EŞKENAZ MUSEVİLERİ (daha çok HAZAR TÜRKÜ kökenli ASYA VE DOĞU AVRUPA MUSEVİLERİ), MÜSLÜMAN KÜRTLER, FİLİSTİNLİ ARAPLAR ve FİLİSTİN'in güneyinde yaşayan BEDEVİLER'den 526 adet Y-KROMOZOMU toplanmış... Daha sonra araştırmaya RUS, BEYAZ RUS, POLONYALI, PORTEKİZLİ, İSPANYOL, ARAP, BERBERÎ, ERMENİ ve TÜRK deneklerden alınan 1321 örnek dahil edilmiş...

Sonuç şaşırtıcı!.. KÜRTLER ve YAHUDİLER binlerce yıl öncesinde ORTAK bir BABA'dan geliyorlar!... Diğerleri ile böyle rabıta kurulamıyor!..
Yine başka bir internet sitesi, ISRAELI-KURDISH FRIENDSHIP LEAGUE, MOTİ ZAKEN'in bahsettiğimiz makalesini veriyor. Tarayıp bulabilirsiniz.


Netice itibariyle, biz Kürt kökenli vatandaşlarımızın YAHUDİ oyunlarına gelip, YAHUDİ ve AMERİKAN uşağı olmasını istemiyoruz. Kendilerini onbinlerce yıllık TÜRK tarihinin ve benliğinin bir parçası gibi hissetmelerini istiyoruz. Bütün çabamız bunun için!..
***

İSRAİL VE BARZANİ AİLESİ


İSRAİL VE BARZANİ AİLESİ 

Doç.Dr.Sait YILMAZ
* Doç.Dr.Sait Yılmaz, İAU Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi, USAM Müdürü 

İran, Arap ve Bizans tarihçileri tarafından varlıkları kaydedilmiş olmasına rağmen Kürtlerin kökeni konusunda belirli bir ittifak yoktur. Bazı Kürt tarihçileri, 
kendilerini Urartulara, Ari Irka bağlamak istemişlerse de bunu belgele yememişlerdir. 

Kürtlerin kökeni konusunda dil’e bakmakta bir fayda sağlamamaktadır; Kürtçede biraz Arapça, biraz Farsça ve Türkçe dışında pek az sözcüğe rastlanmıştır. 
Tarih Kürtlere Orta Doğu’da rastlamış ve hiçbir zaman bağımsız bir devlet olamamışlardır. Daima, o çevreye hâkim devletlerin yönetiminde kalmışlar, 
her dönemde bağımsız olmak için başkaldırmışlar ve yenilmişlerdir1. Ancak her zaman birlikte yaşadıkları topluma kendilerini kabul ettirmişler, onlarla bazen 
uyuşarak bazen diklenerek günümüze kadar gelmişlerdir. Kürtler tarihte homojen bir topluluk olmamışlar, bugün de değillerdir. Birden çok etnik topluluk 
olmalarının en önemli göstergesi birbirini anlamayacak kadar çok ve farklı lehçeler kullanmalarıdır. Pek çok aşiret reisi ya yabancı kökenlidir ya da menşeleri farklı gruplara hâkimdir 2. 

Irak'ın kuzeyinde Nakşibendîlik tarikatı yaygındır. Nakşibendî aileleri ve şeyhleri içinde en güçlüsü günümüzde Barzani ailesidir. Irak’ın kuzeyinde bağımsız 
bir Kürt devleti kurmak isteyen Mesut Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzani’nin ağabeyi Şeyh Abdüsselam, Nakşibendîliğin yayılmasını sağlayan 
Kürt kökenli Nakşibendî tarikatı lideri Mevlana Halid’in mürididir. Mevlana Halid’in Halidiye yolu Irak’ın kuzeyinden bütün Orta Doğu’ya yayılmış, 
Kürt-İslamcılığının Nakşibendî kolu İstanbul’a ulaşmıştır. Barzani ailesinden çıkan Nakşibendî-Halidi şeyhlerin hepsi kendilerine Mesih-Mehdi payesi vermişlerdir. 

Barzani ailesine ait Nakşibendî-Halidi şeyhler müritlerine bağımsız Kürdistan fikrini empoze etmekteydiler. Osmanlı Türkiyesi içindeki fikri anlamda ilk 
Kürt isyanını başlatan, Nakşibendî-Halidi Şeyhi I.Abdüsselam Barzani, müritleri tarafından Mehdi olarak kabul ediliyordu. 

I.Abdüsselam İstanbul'u ele geçirerek halife koltuğuna oturmak rüyaları içindeydi. 
Ancak müritleri tarafından uçtuğuna inanılan 1.Abdüsselam Barzani pencereden fırlatılınca yere çakılarak öldü. Şeyh II. Abdüsselam Barzani ise Osmanlı Türkiyesi’ne karşı silahlı isyana teşebbüs eden ilk Nakşibendî-Halidi Kürt şeyhidir. 

Barzaniler 1900'lere kadar Barzan köyünde kurdukları tekkelerde pek çok Nakşibendî-Halidi mürit yetiştirdiler. Barzan, Türkiye sınırına 15, İran-Irak sınırına 70 
kilometre mesafede yer alır. Barzan şehri, önce Yahudi hahamlar sonra da Nakşibendî tarikatı şeyhleri ile ve Kürt milliyetçiliğinin cazibe merkezi olarak varlığını 
sürdürdü. Barzani aşireti her fırsatta Osmanlı Türkiyesi’ne isyan etti. Kürt isyanları ile Barzani aşiretinin ortaya çıkışı hemen hemen aynı zamanlara denk 
gelmektedir. 

Barzani aşiretinin yaklaşık 200 yıllık geçmişi Osmanlı Türkiyesi’nin zayıflaması ile başlar. 1. Dünya Savaşı esnasında Irak’ta Osmanlıların Orta Doğu’dan 
çekilmesine neden olan bazı isyanlar olmuştur. İngilizlerin ilgi odağı haline gelen bölgede İngilizler Basra bölgesini ele geçirerek propaganda etkinliği ile 
Arapları Türklere karşı kışkırtmıştır3. 

Osmanlının parçalanmasından sonra Cumhuriyet Türkiyesi’ne karşı kullanılmak üzere Barzani aşireti; değişen dünya konjonktürüne uygun olarak 
ABD-İsrail-İngiltere üçlüsünün beslediği bir ‘mayın eşeği’ olarak görülmüştür. 

Irak’ta Kürt isyanları ve Molla Mustafa Barzani 

Molla Mustafa Barzani’nin tanımlamasına göre Barzani Aşireti Amadiye yakınlarında yaşan eski ve savaşçı bir aşirettir. Dede Sait Barzani Osmanlı 
İmparatorluğu’na karşı en çok ayaklanan aşiret reisiydi. Muhammet Barzani’nin büyük kardeşi Abdülselam Barzani Osmanlı İmparatorluğu’na karşı ayaklanması 
nedeniyle dönemin Musul Valisi Süleyman Nazif tarafından 1915’de idam edilmiştir. 

İstiklâl Savaşı yıllarında İngiltere Krallığının Kürt uzmanı ve aynı zamanda Türk düşmanı olan İngiliz istihbaratçı Edward William Charles Noel’in rehberliğini ve 
tercümanlığını yapanlar ise Kürt Bedirhan aşiretidir. Osmanlı Devletinin 1. Dünya Savaşı’nda yenilmesinden sonra Mustafa Kemal Atatürk’e suikast girişimini 
planlayan Bedirhan aşireti soyundan gelen Dr.Kâmuran Ali Bedirhan İran istihbarat örgütü SAVAK tarafından desteklenerek Barzani ile İsrail’in arasını yapmak üzere gönderilmiş, başarılı olarak Barzani emrindeki Kürt milislerin İsrail subaylarınca eğitilmelerini sağlamıştır. Kürtçülük hareketinin önde gelen 
şahsiyetlerinden biri olan Kamuran Ali Bedirhan Kürdistan Teâli Cemiyeti üyesiydi. 1940 yılından sonra Paris’e yerleşerek Polonyalı Yahudi bir kadın ile 
evlenen Kamuran Ali Bedirhan ölümüne kadar da Paris’te yaşadı. Günümüzde Bedirhan aşireti mensubu olup, Türkiye’de faaliyetlerde bulunan işadamı ve 
politikacılar arasında Cüneyt Zapsu ve akrabalarının iştirakleri (Massey Ferguson, BİM Marketler zinciri vd.) bulunmaktadır4. 

Cüneyt Zapsu’nun dedesi Kürt İsyancı Said-i Kürdi’nin yakın arkadaşlarından Abdurrahim Rahmi Zapsu’dur. 

Kürtler, 1. Dünya Savaşı’nı izleyen 1919-1930 yılları arasında İngiltere’ye, 1932-1935 ve 1943-1945 tarihleri arasında ise Haşimi Hanedanı’na karşı 
ayaklanmışlardır. Ayaklanmaların başını Barzani Aşireti çekmekteydi. 
Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış döneminde (1922-1924) Iraklı Kürtler yarı bağımsız devlet kurmaya çalıştılar. Mahmut Berzenci 1922 yılında arasında 
Kürdistan Krallığını ilan etti. Ancak, İngiltere Lozan’dan sonra Irak'ın bütün bölgelerini birleştirmek isteyince 

Şeyh Mahmut Berzenci buna karşı çıktı. Mahmut Berzenci ve hükümetin teslim olmaması üzerine Birleşik Krallık Hava Kuvvetleri Süleymaniye ve çevresini 
bombaladı. Devam eden çatışmalar sonrası 24 Temmuz 1924 yılında bu bölge Irak’a bağlandı5. 1943 yılında Barzani Aşiretinin lideri Molla Mustafa Barzani 
olmuştur. 
1943’te Barzaniler Irak yönetimine karşı isyan etti. Ancak İngilizlerin desteğini alan Irak ordusu, saldırıya geçip Barzanileri bastırdı. 
Kasım 1945'te Mustafa Barzani 10 bin aşiret mensuplarıyla birlikte İran’a sığındı. 22 Ocak 1946’da İran'da Kadı Muhammed’in önderliğinde Mahabad'da Kürt Cumhuriyeti kuruldu. Devlet başkanlığını Gazi Muhammed ve savunma bakanlığını Molla Mustafa Barzani üstlendi. Cumhuriyete 17 Ocak 1947 yılında İran rejimi tarafından son verildi ve 31 Mart 1947 yılında Gazi Muhammed idam edildi. Kürt Cumhuriyeti'nin yıkılmasıyla Molla Mustafa Barzani çatışmalardan sağ kalan yandaşlarıyla Sovyetler Birliğine geçti. 

Mustafa Barzani. Sovyetler Birliği’nin İran’dan güçlerini çekmesi nedeniyle Türkiye üzerinden 52 günlük bir yürüyüşün ardından 1947 yılında Sovyetler Birliği’ne ulaştı. Sovyetler Birliği Molla Mustafa Barzani ve yandaşlarını askeri kampa yerleştirdi ve yandaşlarını sokakları süpürme, kar kürüme gibi işlerde çalıştırdı. 

Molla Mustafa Barzani’nin isteği ile Kürt milislerden bazılarına Sovyetler Birliği tarafından askeri eğitim verildi. Molla Mustafa Barzani, Sovyetler Birliğince 
siyasi mülteci sayılmıyordu, önce kasaplık yaptı sonra değirmende çalıştı. Moskova’ya giderek Devlet Başkanı Joseph Stalin ile görüştü ve Stalin’in emri ile 
Askeri Akademi’ye kabul edildi. Buradaki eğitimi tamamlayarak General rütbesi aldı. Stalin’in 1953 yılında ölümünden sonra, yeni Sovyet lider Nikita Kruşçev, 
Molla Mustafa Barzani’ye bir ev tahsis etti ve Rusça öğrenmesi için özel kurslar düzenletti. 1958’de Irak’ta gerçekleşen devrim ile Kral Faysal’ın devrilmesi 
Mustafa Barzani’nin kaderini değiştirdi. Darbenin lideri Abdülkerim Kasım, Mustafa Barzani’ye bir heyet göndererek Irak’a dönmesini istedi. Arap ve Kürtlerin Irak Devletinin ortağı olduğuna dair bir kanun çıkarttı. Molla Mustafa Barzani’nin partisi KDP’ye (Kürdistan Demokratik Partisi) meşruiyet tanıdı ve 14 Kürtçe gazete yayınlanmasına izin verdi. 

1958 yılındaki Kasım darbesi ile Irak’a dönen Molla Mustafa Barzani, 1963 yılında Baas Partisi iktidara gelene kadar SSCB tarafından desteklenmiştir. Kürtler, 1960’ların sonlarında ABD ve onun bölgedeki müttefiki İran tarafından desteklenmiş, bu destek Irak’ın 1972’de Sovyetler Birliği ile Dostluk ve 
İşbirliği Antlaşması yapması üzerine daha da artmıştır. 1970 yılında ABD, İsrail ve İran’ın baskısı ile Kürtlere azınlık hakları veren Irak hükümeti 1975 yılında 
İran ile anlaşarak bu hakları geri almış, İran’a kaçan Barzani 1979’da Washington’da ölmüştür. 1975 yılında Cezayir antlaşması ile İran, Irak’tan istediğini alınca Kürtlere verilen destek ortadan kalkmıştır. 

Irak Kürtleri ile Irak ordusu arasındaki çatışmalar özellikle 1970 sonrası hızlanmaya başlamıştır. İran-Irak Savaşı’nda da İran’ın yanda yer alan Kürtler bu desteğin karşılığında da bir şey alamadıkları gibi 1988’de Halepçe katliamını yaşamışlardır. Saddam Hüseyin 1988 yılında Irak’ın kuzeyinde İran-Irak savaşında İran’ın yanında yer alan ve El-Enfal Harekâtı isyanını bastırmak adına Kürtlere karşı kimyasal silah kullanmış ve Halepçe katliamında beş bin kişi ölmüştür6. 

Molla Mustafa Barzani-CIA-MOSSAD İlişkisi 

   Barzani CIA ilişkisi 1972 yılında başlamıştır. Bir Kürt heyeti ihtiyaç duydukları yardımların mahiyeti hakkında ABD’li yetkilerle görüşmek üzere İsrail üzerinden 
Washington’a gitmiştir. Heyet üyeleri Washington’da dönemin CIA Operasyonlar Başkanı Helms ve Kissinger’in yardımcısı Albay Richard Candy ile görüşmüşlerdir. 

Amerika, Kürtlerin isteklerini sıcak bir şekilde karşılamış, 5 Milyon dolarlık Rus yapımı silah yardımı sözü vermiştir. ABD, aslında Kürtlerin bağımsızlık özlemini 
paylaşmıyor, Kürtleri Irak’a karşı bir araç olarak görüyordu. Barzani, İran-ABD-İsrail üçgeninde ve İsrail’den sürekli açık destek alan bir yapıda gözükse de, 
İsrail’in asıl amacı Arap tehlikesini İsrail üzerinden uzak tutmaktı. Barzani ABD desteği ile bağımsız bir Kürt Devleti kuracağına o kadar inanıyordu ki, Irak’taki 
CIA yetkilisine gönderdiği mesajda ‘Şayet davamızda başarılı olursak ABD’nin 51. Eyaleti olmaya hazırım’ demiştir7. ABD ve İsrail desteğini yanına alan Kürt 
milisler Mart 1974’de Irak Baas Rejimine karşı ayaklanmış, ancak Irak Devletinin İran ile anlaşma yapması üzerine hayal kırıklığına uğramış, planları altüst 
olmuştur. 

 Ünlü Amerikalı gazeteci Jack Anderson, Washington Post'taki bir makalesinde şöyle yazıyordu: "Her ay kimliği belli olmayan bir İsrail yetkilisi İran sınırından 
Irak'a gizlice girerek Kürt lider Molla Mustafa Barzani'ye 50 bin Amerikan doları veriyor. Bu para Kürtler'in, İsrail karşıtı olan Irak hükümetine karşı faaliyetlerini 
sürdürmelerini sağlıyor." Anderson'ın o sıralarda yayınlanan bir CIA raporuna dayanarak verdiği bilgiler arasında, Molla Mustafa Barzani ile dönemin Mossad 
şefi Zvi Zamir arasındaki yakın ilişki de vardı. 

 Irak’ın kuzeyinde sadece CIA değil, MOSSAD, MI-16, SAVAK ve diğer birçok ülkenin istihbarat örgütü istihbarat ağı kurmuştu. CIA ajanları 4 müstakil ev 
kiralayarak kriptografik ve uydu haberleşme sistemi kurmuşlardı. Evlerin korunmasını maaşları CIA tarafından ödenen Kürt milisler sağlıyordu. 
Yerel halk bu evlerin CIA ajanları tarafından kullanıldığını biliyordu. CIA ajanları faaliyetlerini yürütürken ABD’nin uluslararası insani yardım çalışmalarını 
yürüten Dış Felaket Yardımları Ofisi’nden (OFDA8) yararlanmaktaydı. Kürt ajan ve muhbirlerine maaşlarını bu ofisten sağladıkları gelir ile ödüyorlardı. 
Bu kişilere ABD Hükümeti adına çalıştıklarına dair kimlik belgeleri bile düzenlenmişti. ABD yaklaşık 200 CIA görevlisi ile diğer istihbarat uzmanlarını finanse etmek için Irakta milyonlarca dolar harcamıştır. Askeri Koordinasyon Merkezi ve NGO’larda istihdam edilen CIA personeli 5 yıl yoğun gayret sonucunda bölgede bu istihbarat ağını kurabilmiştir. 

ABD özellikle 1993 yılından itibaren Amedya, Zaho, Dohuk ve Acre bölgelerinde kendilerine bağlı Kürt milisler için yerleşim birimleri kurmuş, çeşitli 
kaynaklardan gönderilen maddi yardımları bu işbirlikçi Kürtlere aktarmıştı. 1994 yılında Irak kuzeyindeki kaosta Talabani’ye bağlı güçler Barzani’nin elindeki 
Erbil’de denetimi ele geçirmişti9. 1996 yılında iki Kürt grup arasındaki çatışmaların şiddetlenmesi üzerine Saddam’ın ordusu Erbil’e kadar gelerek Talabani’ye karşı Barzani’yi desteklemiştir. Saddam Hüseyin’e bağlı birliklerin Irak’ın kuzeyinde kontrolü eline geçirmesi ABD tarafından finanse edilen Kürt ajanları tehlikeye düşürdü ve ABD Kürt milislerini Türkiye üzerinden tahliye etmek istedi. OFDA’nın 1500 yerel görevlisi ve aileleri ile birlikte, Zaho’daki Askeri Komite Merkezi’ndeki yaklaşık 1000 yerel görevlisi ve aileleri olmak üzere toplam 2500 kişin Türkiye üzerinden ABD Başbakanı Bill Clinton’ın isteği ile tahliye edilmiştir. 

Bundan sonra 2003 Nisanına kadar bölgede yeni bir yapı oluşturulamamış, her iki grup kendi bölgelerinde fiili yönetimlerini kurmuşlardır. 

Kürtler ve Yahudilik 

Kendisi de bir Kürt Yahudisi olan UCLA öğretim üyesi Prof. Yona Sabar 1982 yılında yazdığı ‘‘The Folk Literature of the Kurdistani Jews: An Anthology 
(Kürdistan Yahudilerinin Halk Edebiyatı: Antoloji) başlıklı kitap, Irak’ın kuzeyinde yaşayan Kürt Yahudilerinin hayatına ışık tutmaktadır. Prof. Sabar'ın verdiği 
bilgiye göre, 16. ve 17. yüzyılda bölgede yaşayan ailelerin en ünlülerinden birisi Barzani ailesiydi ve bu aileye mensup hahamların kurduğu Yahudi eğitim 
kurumları büyük bir itibara sahipti. 

Prof. Yona Sabar, Yahudi Barzani ailesinin kurucusunun 16. yüzyılda yaşayan Haham Samuel Barzani olduğunu belirterek, ailenin sonraki yüzyıllarda Musul, 
Kerkük ve Erbil yöresinde etkili olduğunu söyledi. Barzani ailesi hakkında en önemli detaylı bilgileri Yahudi Ansiklopedisi – Judaica vermekte ve şöyle 
açıklamaktadır. Bu aile Barzani ismini yaşadığı bölgenin adından almıştır. Barzani ailesinin diğer Kabalist hahamları Musul’da ve diğer Kürt şehirlerinde 
yaşamışlardı. Kürt Yahudileri ilerleyen dönemlerde Siyonizm’i de benimsemişlerdi. İsrail kurulduktan sonra, Kuzey Irak ve Suriye’de yaşayan 200 bin Kürt Yahudisi, büyük bir operasyon ile İsrail’e getirilmişler ve İsrail parlamentosunda önemli mevkilerde bulunmuşlardı. Bugün de İsrail’de 250 
binden fazla Kürt Yahudisi yaşamaktadır. 

 Tarihçi Ahmet Uçar’a göre; ‘‘Yaygın kanının aksine, Barzani adı sadece Barzani sülalesinden gelenlerin adı değildir. Barzan bölgesindeki aşiret 
konfederasyonuna mensup herkese Barzani denir. Sallum Barzani de muhtemelen, o bölgede yaşamış olan bir Yahudidir ve Barzani ailesiyle hiçbir ilişkisi yoktur. 

Barzan tek bir aşiret ve köyden müteşekkil değildir. Barzani aşireti, Beroji, Mizorî, Şêrvanî ve Dolemêri gibi dört aşiretten oluşan bir aşiret konfederasyonudur. 

Kökenleri, Amediye paşası Zübeyir’e dayanmaktadır.” Özetle bütün Kürtler Yahudi değildi. Kürtlerle birlikte yaşayan Yahudiler, iki grubu ayrılıyordu. 
Bir kısmı ticaretle, kuyumculukla, el sanatlarıyla uğraşırken, bir kısmı da toprak işleterek, Kürtler gibi yaşıyordu. Kürtlerle birlikte aynı yerlerde yaşayan 
Süryaniler, Ermeniler gibi, zaman içinde bazı Yahudi aileleri de, çeşitli nedenlerden, dinlerinden vazgeçerek Müslüman olmuşlardır. Yahudi aileler Hakkâri’de olduğu gibi, Barzan’da da vardı. İsrail devleti kurulunca da bir kısmı İsrail’e gitti, bir kısmı da kendi köylerinde kaldı. 

 Mossad'ın Barzani'yi tercih etmesinin elbette özel sebepleri vardır. Barzani ailesinin içinde geçmişte bazı Yahudiler ve hatta hahamlar yer almıştır10. 
İsrail'in doğal müttefiki Barzani ailesinin bölgede uğradığı başarısızlıklardan sonra Kürt Yahudileri İsrail'e göç ettiler. Barzani'nin Irak'ın kuzeyindeki Kürt 
devleti için şu anda birçok İsrailli provokatör bölgede faaliyet göstermektedir. Irak’ın kuzeyinde çeşitli kimlikler altında 1300 İsrail askerî ve istihbarat görevlisi bulunduğu değerlendirilmektedir. Tevrat'ta ‘‘Vaadedilmiş Ülke’’ olarak Nil'le Fırat arasının işaret edildiğine dair yorumlar vardır. Ayrıca, Barzani ailesi sürekli Mehdi çıkartmaktadır. 

Yahudilik'te de Mehdilik çok önemlidir. Yahudilikte inanılan Mesih inancı doğrultusunda bu planı gerçekleştirecek liderlerinde Yahudi olması, Kabalistik planın bir parçasıdır. Ancak, Kürt Yahudileri diye tabir edilen kesim ile Kürt dilini ve kültürünü benimsemiş, tarih boyunca Kürdistan diye tabir edilen Irak’ın
kuzeyinde var olmuş, sonradan İsrail’e göç eden Yahudiler kastedilmektedir. Bu kesim etnik kökenleri itibariyle Kürt değil, aksine Yahudi kavmindendirler. 
Kuzey Irak’ta yayın yapan ‘İsrail-Kürt’ dergisi, İsrail’deki Kürt Yahudilerini Kuzey Irak’a dönmeye çağırıyor. Dergi pek çok yazısında amacını Kürt-İsrail ilişkilerini 
derinleştirmek olarak tarif ediyor. Akademisyenler, araştırmacılar ve stratejistlerin bugünkü Ortadoğu’daki yapılanmanın, büyümesi beklenilen Kürt Yahudi devleti olduğunda hem fikirdirler. (Kürdo-Judaik) Kürt Yahudi devletinin büyümesi ileride Ortadoğu ve dünya politikalarını çok önemli bir şekilde etkileyecektir. 

 Mola Mustafa Barzani-İsrail İlişkileri 

Molla Mustafa Barzani, 1950'den beri sık sık ziyaret ettiği İsrail'de her zaman Kuzey Irak kökenli, Kürtçe konuşan bir Yahudi hahamın evinde kaldı. İsrail ile Irak yerel yönetimlerinin ilk teması, 1963 yılında Barzani ile MOSSAD başkanı General Meir Amit’in Kürtlere yardım konusunda görüşmeleri ile başlamıştır. 
1967 yılında, Arap - İsrail Savaşı’nda ele geçirilen Sovyet yapısı silahlar, İsrail tarafından KDP’ye verilmiştir. Körfez Savaşı sonrasında Barzani bölgenin 
geleceği için İsrail ile temaslar da bulunmuştur11. Molla Mustafa Barzani, ilk kez 1967 yılında İsrail'e gittiğinde kendisini kabul eden İsrail Savunma Bakanı 
Moşe Dayan'a, hediye olarak bir 'Kürt hançeri' ile birlikte, Kerkük petrol rafinelerinin planlarını da getirir. Mart 1969'da yapılan bir operasyonda da 
Barzani-Mossad işbirliğiyle Kerkük rafinerileri bombalandı ve çalışamaz hale getirildi. Barzani ikinci olarak 1973 yılında İsrail'i ziyaret etti. 
Bu ziyaretinde de, ilkinde olduğu gibi, 1950 ortalarında İsrail'e göç etmiş Kürt Musevisi David Gabay'ın evinde kalmış, hediye olarak da Moşe Dayan'ın eşi 
için altın bir kolye getirmiştir. 

1967'deki Altı Gün Savaşı'ndan kısa bir süre önce İsrailliler, Irak Hava Kuvvetleri'ndeki bir pilotla gizlice bağlantıya geçmişler ve onu bir deneme uçuşu 
sırasında aniden İsrail'e uçmaya ikna etmişlerdi. Iraklı pilotla İsraillilerin bağlantısını kuran aracılar ise Kürtlerdi. Ağustos 1966'da Tel-Aviv'e inen söz konusu MIG, bu Sovyet yapımı uçak hakkında daha önce yetersiz bilgiye sahip olan İsrail'e ve onun Batılı müttefiklerine büyük bir avantaj sağladı. Hatta bazı 
yorumlara göre, İsrail'in Altı Gün Savaşı'nın ilk gününde Mısır Hava Kuvvetleri'ne yaptığı büyük baskın, MIG'lerin teknik özellikleri hakkında edinilen bilgi 
sayesinde mümkün olmuştu. Ian Black ve Benny Morris'e göre, Kuzey Irak dağları ile Tel-Aviv arasındaki ilişki giderek "Ortadoğu'nun en kötü saklanan sırrı" sıfatını kazandı. İsrail 1967 yılında Arap ordularından ele geçirdiği çok sayıda Sovyet silahını Kürt ayaklanmacılara yolladı. 

Kendilerine verilen Doğu Bloku silahlarına önce şaşıran daha sonra çok sevinen Molla Barzani, ayrıca bulduğu İsrail yapımı bombalardan daha çok istemişti. 
Kendisini silah ve paraya boğan İsrail'in gücüne hayran kalan Barzani, İsraillilere ortak bir seferberlik de önermişti. Barzani'nin planına göre, Kürt peşmergeler 
Irak'ı zapt ettiğinde İsrail de Suriye'yi işgal edebilecekti. 

İsrailli eski general Rafael Eitan'ın anıları da, İsrail-Barzani iş birliğinin boyutlarını bütün çıplaklığıyla ortaya koyan bilgiler sağlıyordu. Rafael Eitan, Mustafa Barzani'nin talebi üzerine, 1969 yılında Irak'a giderek ayaklanmayı yakından görmüş ve ayaklanmanın lideri Barzani ile mücadeleyi daha yaygın bir savaş haline dönüştürme konusunu görüşmüştü. Eitan ziyaretinden sonra, İsrail Savunma 

Bakanlığı'na, ayaklanan Kürtlerin çok iyi savaşmakla beraber gelişmiş savaş araçları ve silahlarından mahrum olduklarını, kendilerine yardım edilmesi 
gerektiğini bildiren bir rapor da yazmıştı. Ayaklanmacı Kürtlerle kurduğu bu gizli ittifak, İsrail'e Irak ordusu hakkında çok önemli istihbaratlara ulaşma fırsatı 
da veriyordu. İsrail, Irak’ın kuzeyindeki Kürtlerle ilişkisini hiç koparmamıştır. Hatta bu destek Türkiye gibi İsrail’in kolay kolay kırmak istemeyeceği bir ülkeyi 
karşısına almak pahasına da olsa ‘psikolojik-politik’ olarak sürmüştür. Kuzey Iraklı Kürt ayaklanmacılarla İsrail arasındaki bu iş birliği, 1975 yılına kadar sürdü. 

O yıl, Kürt isyanının diğer büyük destekçisi olan İran, Irak ile bir anlaşmaya vardı ve bunun üzerine Kürt ayaklanmacılara yaptığı tüm yardımı kesti. 
ABD de İran ile birlikte hareket edince, Barzani hareketi Bağdat rejimi karşısında savunmasız kaldı. İsyan, bu rejim tarafından kanlı biçimde bastırıldı. 
İsrail'in durumu kabullenmekten başka seçeneği yoktu. 

Mesut Barzani Dönemi 

 İsrail, Irak'ın kuzeyindeki Kürtlerin oluşturmak istediği parçalanmış Ortadoğu için en ideal "kart" olduğunu her zaman aklında tuttu ve bu kartı yeniden devreye sokmak için fırsat kolladı. İsrail’in, kuruluşundan bu yana bölgede varlığını sürdürebilmek için izlediği genel politika, Yahudiliğin kuşatılmışlığını dengelemek, bunun için de dış çemberdeki ülkeler ile yoğun ilişkiler içinde olmaktır. Türkiye ve İran, İsrail’in bu politikasında özel öneme sahip ülkelerdir. 
Bu ülkeler, İsrail tarafından dost olarak kazanılmak ve İsrail’in üzerindeki yoğun Arap baskısını azaltmakta kullanılmak istenmiştir. İsrail aynı zamanda Arap 
coğrafyası içinde Araplık ile çelişkisi olan her unsuru, Arap kuşatmasını kırmak için kullanmak istemiştir. Bu unsurların başında Irak Devleti ile hiçbir zaman 
uyuşmayan Barzani ve onun liderliğindeki Kürt gruplar önemli bir yere sahiptir. Irak Kürtleri, İsrail açısından stratejik bir unsur olmasının yanında, İsrail’in bazı 
tarihi bağlar ile bağlı olduğu bir unsurdur. İsrail’in Molla Mustafa Barzani ile kurduğu ilişkiler, bugün de oğul Mesut Barzani ile devam etmektedir. 

Körfez Savaşı 1975 yılından itibaren bitkisel hayatta olan KDP ve KYB adına yaşama dönmek için bulunmaz bir fırsat olmuştur. Bu aşamada Mesut Barzani’nin gelecek stratejisi tartışmaları için gittiği yer İsrail olmuştur. Irak’ta bir Kürt devletinin kurulması için batı dünyası desteğinin en yoğun olduğu 1990’lı yıllarda Washington’da lobi yapanların başında İsrailli politikacı Ariel Şaron gelmiştir. İsrail Dışişleri 

Bakanlığının eski bir görevlisi olan Oded Yinon’un Dünya Siyonist Örgütü’nün yayın organı olan ‘’Kivunim’’ dergisinde 1982’de yayınladığı ‘İsrail için strateji’ 
adlı çalışmasında, Irak’ın geleceği ile ilgili ileri sürdüğü şu tespit önemlidir; ‘Irak etnik ve mezhebi temeller üzerinde bölünecektir; kuzeyde bir Kürt devleti, 
ortada bir Sünni ve güneyde bir Şii devleti’. Bu bölünmenin İsrail’in güvenliği açısından şart olduğu görüşü ileri sürülmüştür12. Bugünkü İsrail nüfusunun 
Ortadoğu coğrafyasını denetim altında tutmaya yetmeyeceğini bilen Yahudi stratejistler, bu amaca ulaşmak için iki paralel politika önermektedirler; İsrail, 
önce yirmi milyonluk nüfusa erişmek zorundadır, diğer yandan çevresindeki ülkeleri bölerek yirmi milyon ile Orta Doğu’yu kontrol altında tutacaktır13. 

1983 yılında Türkiye’nin Irak’ın kuzeyindeki PKK’ya yönelik harekâtı esnasında -daha 1982’de Lübnan’ı işgal etmiş olan İsrail’in Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri 
Bakanı Şamir, Türkiye’yi ‘Kürdistan’ı işgal altında tutan devletlerden birisi’ olarak nitelenmiştir. Ancak aradan iki sene geçtikten sonra aynı İzak Şamir, 1985 
yılında Başbakan Turgut Özal’a PKK’ya karşı işbirliği önermiştir. Barzani ailesi ile MOSSAD hep ilişki içinde olmuşlardır. Kürt-Nakşibendî, Halidi tarikatı mensubu 
Barzani ailesine Irak'ın kuzeyinde 150 yıldır bir Judeo-Kürt devleti kurdurulmak istenmektedir. İsrail ile İkinci Dünya Savaşı sonrası özellikle istihbarat ve askeri 
konularda sağlanan işbirliği Türkiye gerek terör ile mücadelesinde gerekse İsrail faktörünün Ortadoğu’da Türkiye aleyhine çalışmasının frenlenmesinde önemli 
faydalar sağlamıştır. Ancak 2003 yılı sonrası iktidarın hatalı politikaları neticesi İsrail’in dostluğu kaybedilmiş ve gerek terör gerekse Türkiye düşmanları ile 
işbirliği yapmak konusunda bu ülkenin önü açılmıştır. 

Bunda Türk hükümetinin dış politikayı İslamcı anlayış ile şekillendirmek istemesi etkili olmuştur. 

Bugün, Irak'ın kuzeyinde onlarca İsrail şirketi çalışmakta ve bu şirketler aracılığıyla ülkeye her yıl 500 İsrailli girmektedir. İsrailliler, çifte kimlik taşımakta, kimliklerde müstear isimler kullanılmaktadır. İsrailliler Irak'a özellikle tüccar, iş adamı ve gazeteci sıfatıyla girmektedir. İsrail ayrıca Irak’ın kuzeyinde 
oluşturmaya çalıştığı finansal alt yapı ve toprak satın alma girişimleri ile de gündeme gelmektedir. Irak bir bütün olarak kaldıkça Kürtlerin İsrail ile enerji koridoru oluşturacak kadar ileri bir bağa girmesi mümkün görünmemektedir. Irak'ın kuzeyinde faaliyet gösteren İsrail şirketlerinden Solel Boneh, Tsim, Ronson, Laisrael ve Bazan alt yapı, inşaat, taşımacılık, petrol arama ve su kanalı açma gibi işler yapmaktadır. 

Yapım ve onarım işiyle uğraşan Solil Bonaih şirketinin Basra, Bağdat, Dohok, Kerbela, Nasıriyye, Musul, Erbil ve Süleymaniye'de şubeleri bulunmaktadır. 
İsrail devletinin ikinci Devlet Başkanı İhsan Bin Tefsi; ‘Yahudilerin Kürdistan'da 12 yerleşim yerinde bulunduğunu ve Kürdistan'daki Yahudi Kürt topluluğunun 
hahamlar ve değerli fikir adamları çıkardığını14’ söylemektedir. Bazı araştırmacılara göre, Irak'ın Kürt kesimindeki 

Yahudi grup ve cemaatlerin sayısı 146'ya ulaşmıştır. Türkiye’nin de bu bölgedeki yatırımları dikkate alındığında ortaya çıkan sonuç; Kürtler, İsrailliler ve Türkler 
elleriyle Başkurdistan sağlamlaştırmaktadırlar. 


DİPNOTLAR;

1 İsmet Bozdağ: Kürt isyanları, Truva Yayınları, İstanbul, 2009, s.8. 
2 Sait Yılmaz: Irak Dosyası, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2009, s.35. 
3 David Mcdowall: A Modern History of the Kurds, I. B. Tauris, (Londra, 1996), p.48 
4 Tuncay Özkan: CIA Kürtleri Kürt Devletinin Gizli Tarihi, Alfa Yayınları, İstanbul, 2004, s.77. 
5 Altan Tan: Kürt Sorunu, Timaş Yayınları, İstanbul, 2009, s.285-286. 
6 Yılmaz Kalkan: Bir Ortadoğu Gerçeği Irak ve Saddam Hüseyin, Beyan Yayınları, İstanbul, 1991, s.34. 
7 Özkan: a.g.e., 2004, s.87. 
8 OFDA: Office of US Foreign Disaster Assistance. 
9 Sa’di Berzenci: Irak Kürdistanında Mevcut Durum Hakkında Görüş, Avrasya Dosyası, Cilt 3, Sayı 1, İlkbahar 1996, s.198. 
10 A. Medyalı: Kürdistanlı Yahudiler, Berhem Yayınları, (1992), s.53. 
11 www.radikal.com.tr/ek_haber.php?Ek=ktp&haberno=4175 (15.07.2005) (Giriş: 17 Nisan 2009). 
12 Ümit Özdağ: Türkiye Kuzey Irak ve PKK, ASAM Yayınları, Ankara, 1999, s.189-190. 
13 Özdağ: a.g.e., 1999, s.192 
14 Şalom Nakdimon: Irak ve Ortadoğu'da MOSSAD, Elips Yayıncılık, Ankara, 2004, s.34. 

***

AMERİKAN KÖRDÜĞÜMÜ







AMERİKAN KÖRDÜĞÜMÜ


20 Mayıs'ta ABD Başkanı D.Trump, Suudi Arabistan/Riyad'ta Kral Abdülaziz
ile görüştü.
Dünyanın dört bir yanındaki cihad terörizmi ile mücadele için
belirsizliklerin ortadan kaldırılmasının ve her türlü İslamcı teröre karşı
dürüstçe yüzleşmenin öneminden bahsetti.
Hedefin Suriye Arap Cumhuriyeti değil, bazı devletlerin stratejik aygıtı
olan cihadçılık olduğunu söyledi.
Cihatçılık ile mücadelede cihadçı grupları kuşatıp, kaçmalarına imkan
vermeden yok etmeye dayanan bir strateji uygulayacaklarını açıkladı.

*
Trump, Suudileri; Filistin sorununda önemli ilerleme kaydedilen bölgesel
barışı ilerletmek amacıyla İsrail'e uzanan geniş kapsamlı bir uzlaşmaya da
hazırladı.
İsrail Başbakanı B.Netenyahu'nun," Eskiden İsrail-Filistin meselesini
çözersek daha geniş olan İsrail-Arap meselesinin de çözüleceğini
düşünürdük. Şimdi bunun tam tersinin geçerli olabileceğini düşünüyoruz. Şu
anda Arap Dünyası ile vuku bulmakta olan bu ilişkileri geliştirmek aslında
İsrail-Filistin meselesini çözmemize yardım edebilir.Biz de bu amaca
yönelik çalışıyoruz " ifadesiyle açıkladığı strateji doğrultusunda;

*
Aslında Nisan 2015'te Yemen Savaşının başlamasıyla birlikte oluşturulan,
1- Arka planda İsrail'in, önde Suudi Arabistan kumandasında NATO uzantısı
ortak bir Arap Savunma Ordusunu,
2- Terörle mücadeleye yönelik Suudi Arabistan merkezli ve Sünni Müslüman
ülkeler arasında savunma paktı benzeri bir koalisyonun kuruluşunu ilan
ettiler.

*
Bu suretle;
1- İsrail'in çıkarlarına hizmette, Sünni Arap ülkelerinin tutum ve
politikalarında ortaklık sağlamayı öngördüler.
2- Suudi Arabistan'ın, İran'ın Şii hilâliyle yayılma stratejisine karşı
Şiiliğin bulunduğu her yerde etki alanını arttırması ve Şiiliğin
yayılmasına karşı kalkan oluşturmasının önünü açtılar.
3- Ortadoğu'daki güç merkezini Suudi Arabistan ve İran arasında dağıttılar.
4- Bölgede Sünni Arap ülkeleri ordusunun gerektiğinde doğrudan doğruya Şii
İran ordusuyla karşı karşıya kalmasını hedeflediler.

*
Böylece Başkan Trump, Suudi Arabistan ziyaretinde;
1- Müslüman bir ülkede İslamcılık karşıtı söylemleriyle uluslararası
camiada puan kazandı.
2- Radikal İslamcı terörizm ile müzakerelerin, mücadelenin merkezinde
gerçekleşmesi öngörüldü.
3- Suudi Arabistan, Filistin-İsrail barışında müzakereci olmadığı için hiç
bir zaman bir denetleyici olamayacaktı.
4- Görüşmeye katılan 33 Sünni Arap ülkesi, İran'ı hedef alan bir Ortadoğu
politikası hazırlamaya ortak oldu.
5- ABD, tarihinin en büyük silah siparişini Suudi Arabistan'dan aldı.

*
Nasıl aldı?
Bir hafta sonra "Anlaşıldı Vehbinin Kerrakesi"!

*
2015 yılı başında reel politiğin işleyişinde İsrail'in ABD ile stratejik
ortaklığı; iki hükümetin arasındaki derin siyasal çelişkiler yüzünden
bunalımlı bir görünüm arzediyordu.
İsrail Başbakanı B.Netenyahu ABD'deki Cumhuriyetçi Parti ile kurduğu
siyasal müttefiklikle Başkan Obama'nın yönetimine karşı bir koalisyon
sergiliyor,
İsrail sağı ve ABD sağı arasındaki siyasal yakınlaşmada ortak hedef Obama
ve Obama'nın Ortadoğu politikaları olarak öne çıkıyordu...
Çünkü, ABD Başkanı B.Obama'nın görev süresinin 2017'de sona erecek olması,
Ortadoğu'da terörle mücadele stratejisini ve barış için atılacak adımların
hangi seyirde götürüleceği konusunda endişeler yaratıyordu...

*
Eylül 2016'da Cumhuriyetçiler ABD Senatosu ve Temsilciler Meclisi'nde
başkanlık seçimleri arifesinde Başkan Obama'nın vetosunu geçersiz kıldılar.
11 Eylül saldırılarıyla ilgili "Terörün Destekçilerine Karşı Adalet "
yasasını çıkardılar.
Yasanın gerekçesi; Suudi Arabistan'ın ajanlar ve sivil toplum kuruluşları
aracılığıyla ABD'de faaliyet gösteren bir terörist hücreyi desteklemesi, bu
örgütün de 11 Eylül saldırılarını planlaması ve gerçekleştirmesiydi...

*
Yasa, hayatını kaybedenlerin ailelerinin saldırılarda rolü olan Suudi
yöneticilere karşı ABD mahkemelerinde dava açmak imkânı tanıyor...
Suudi Arabistan karşılanamayacak kadar çok yüksek tazminatlar ödemekle
karşı karşıyadır.
Yasanın hayata geçirilmesi halinde Washington'ı, ABD'de bulunan 750 Milyar
Dolar değerindeki FED tahvilleri ve bonolarını satmak, dünyadaki dolar
fiyatlarını düşürmekle tehdit ediyor.

*
Doğrusu İsrail, ABD Cumhuriyetçileri ve Suudi Arabistan; başkanlık
seçimleri öncesinde, Cumhuriyetçiler lehine ABD'deki yahudi ve Suudi
lobiler üzerinde mükemmel bir tezgah sergilemiştir...
Ayrı bir konudur ama bu tezgah biraz didiklendiğinde; Donald Trump'ın
H.Clinton'ın deşifre olan elektronik postaları ve Rusya ile ilişkiler
üzerinden de nasıl başkan seçildiğine dair tüm bilgiye sahip olunması işten
bile değildir...

*
Ne ki, o yasa orada kaldığı sürece o günden beri Washington, Riyad, Tel
Aviv arasında müthiş bir sabırsızlık ve gerilim yaşanıyor.
İsrail'in, kaos yaşayan Ortadoğu'da güvenliğini sağlamak için oluşturduğu
Suudi Arabistan liderliğinde Sünni Arap ülkeleri arasında siyasi ve askeri
pakt benzeri oluşum, Suudi Arabistan'ın bir "Hayır"demesine bağlıdır.
İsrail-Filistin barış anlaşması bir kez daha beklemeye kalmıştır.
İsrail bölgedeki güvenliğinden endişededir...

*
Nitekim Başkan D.Trump'ın Riyad ziyareti öncesinde Suudi Arabistan, Katar
yönetimini terörü desteklemekle suçlayan bir enformasyon savaşı başlatmış
bulunuyor.
Suudi Arabistan iddialarına göre, ABD'nin elindeki El Kaide lideri Usame
Bin Ladin'e ait belgeler, Katar'ın El Kaide terör örgütü ile bağlantılarını
gösteriyor.

Suudi El Arabiya televizyonu Katar'ın teröristlerle işbirliğine ilişkin
deliller sunuyor.

Mesela, 11 Eylül saldırısının kimi organizatörünün Katar'da saklandığı,
ekonomik destek aldıkları belirtiliyor.
Katar defalarca terörü finanse etmek, finansörlerin faaliyetlerine göz
yummakla suçlanıyor.

*
Başkan Trump Riyad'da iken Suudi Arabistan, bu defa Katar'ı; Hizbullah ve
HAMAS'ın terör örgütü değil direniş hareketi olduğunu savunmakla,
Müslüman Kardeşler Örgütüne destek vermekle itham ediyor...

*
Elbette 11 Eylül teröristlerine yardım konusunda Katar'ın yalnız değildi.
Ancak, ABD Kongre'sinden çıkan ve Suudi Arabistan'a atfedilen "Terörün
Destekçilerine Karşı Adalet Yasası "nın muhatabı artık Katar'dır.
Riyad'ta Trump ve Suudi Arabistan Kralı arasında imzalanan yaklaşık 110
milyar dolar değerinde Amerikan yapımı silah siparişi de bu takasın
bedelidir.

*
Ne ki, Riyad'ta ki Zirve esnasında yükselen Suudi Arabistan ve Katar
arasındaki gerginlik, Zirve katılımcıları arasında kimi ülkeyi Suudi Arabistan'ın hırslarına
tahammül edemeyecek pike çıkarmıştır.
Gerilim Katar'ı, Suudi Arabistan ve Körfez'den koparmaya, İran'a
yakınlaştırmaya doğru gidiyor.
Katar'dan sonra daha şimdiden Ürdün, Küveyt, Umman, Mısır, Pakistan
kurulmakta olan Arap Savunma Ordusuna tereddutle bakıyor...
Suriye'de İrancı bir Katar'la birlikte Rusya'nın eli güçleniyor.

R.T.Erdoğan Türkiye'si ise zaten bir süredir "dostu yok,düşmanı çok", ne
İsa'cı ne Musa'cıdır...


5.6.2017
Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com

https://groups.google.com/forum/#!topic/kotanlartr/O_F_rJxZWUs


Almanya'daki Bilgi Yarışmasında Türk Öğrenciler Umutlarımızı Tazeledi!

Almanya'daki Bilgi Yarışmasında Türk Öğrenciler Umutlarımızı Tazeledi!


2.jpg görüntüleniyor

T.C. Almanya- Karlsruhe Eğitim Ataşeliği olarak 20 ay önce başlattığımız “Haydi, Türkçe Konuş Benimle!” adlı dil, kültür, eğitim, sanat ve spor kampanyamız dahilinde gerçekleştirdiğimiz eyalet çapındaki “Bilgi ve Kültür Yarışması” izlemeye gelen yüzlerce vatandaş, soydaş, veli ve misafirlere dilimizin, tarihimizin, kültür ve medeniyet özelliklerimiz ila güzel ülkemizin en mutena hasletlerinin tanıtılıp hatırlatıldığı; çocuk ve gençlerimizin ise elzem bilgilerinin sınandığı sımsıcak bir dostluk atmosferinde, festival havasında gerçekleşti.

T.C. Karlsruhe Eğitim Ataşeliği himayesinde, Ataşelik Bruchsal Bölge Başkanlığı ve Bretten Türk Okul Aile Birliği Koordinasyonu İle düzenlenen “Bilgi ve Kültür Yarışması” 21 Mayıs tarihinde Bretten Stadtparkhalle salonunda yapıldı.

Ataşeliğimize bağlı 13 Bölge Başkanlığı dahilinde 2017 eğitim-öğretim yılında Türkçe ve Türk kültürü derslerine devam eden yüz civarındaki kentte yaşayan binlerce öğrenciden, kendi eğitim bölgelerinin 1.si olan 39 seçkin öğrenci büyük finale katılarak, jüri karşısında yoğun alkışlarla takdir topladı.

Juri üyesi olarak; Heidelberg TOAB Başkanı Dr. Aslan İpek, Ataşelik öğretmenleri; Hayrünnisa Tunç, İsmail Bayazıt, Ayla Güçlü, Ahmet Özkan’ın görev aldığı ve Ataşelik Türkçe öğretmeni Leyla Kılıçoğlu’nun sunuculuğunu yaptığı yarışmaya; Karlsruhe Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı, Ataşelik Genel Koordinatörü Emir Aydın Narin, Ataşelik Genel Koordinatör Yardımcısı Çağatay Kaan Fidancı, Ataşelik Bruchsal Bölge Başkanı Yadigar Demirtaş, Ataşelik Bölge Başkanları, TOAB Federasyon 2. Başkanı Mahmut Pervaneli, Bretten TOAB Başkanı Birsen Ceylan bir çok TOAB ve STK temsilcileri, öğretmenler, veliler, öğrenciler ve çocuklar katıldı.

DİLİMİZİ VE KÜLTÜRÜMÜZÜ CANLI TUTMALIYIZ!

TOAB ve Bölge Başkanlığı temsilcilerinin açılış ve selamlama konuşmalarının ardından yaptığı konuşmada; “Almanya’da Türkçe derslerine devam eden öğrenci sayısısı maalesef gittikçe düşmektedir. Biz Türkçemizi yaşatmak istiyoruz. Türkçe sadece çocuklarımızın anadilleri olduğu için, kendi kimliklerinin bir parçası olduğu için değil, aynı zamanda sağlıklı bir kimlik ve kişilik gelişimi yanı sıra Alman dil ve kültürüne yönelik pozitif ve nitelikli bir entegrasyon içinde gereklidir” şeklinde belirten T.C. Karlsruhe Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı sözlerine şöyle devam etti:

KADİM TÜRK – ALMAN DOSTLUK VE İŞ BİRLİĞİNİ DAHA GÜÇLÜ İNŞAA EDECEĞİZ!

Türk toplumu olarak sizlerin Türkçe, Türk kültürü ve medeniyet değerlerimize, tarihimize sahip çıkmanızı bekliyoruz. Türkçenin kültür edinmemizde ve kültürümüzü korumamızda temel unsur olduğunu hatırımızdan çıkarmayalım. Almanya’daki diğer göçmen toplumlar dil ve kimlik konusunda çok hassas davranıyorlar. Bizlerin de güzel dilimize, kadim medeniyet değerlerimize, şanlı tarihimize ve güzeller güzeli vatanımıza daha çok sahip çıkmamız gerekiyor. İki eski dost ve müttefik ülke olan Türkiye ve Almanya arasındaki güçlü ve dinamik köprüleri işte böyle inşaa ve imar edebiliriz. Asimile ile değil kendi dil ve kültürüne bağlı kalarak Alman dil ve kültürüne entegre olmuş eğitimli, diplomalı, nitelikli gençlerle bunu daha sağlam ve güzel bir şekilde başarabiliriz.

30 SORUDAN 28’İNİ DOĞRU CEVAPLAYARAK BİRİNCİ OLDULAR!

Eyaletimizin 13 eğitim bölgesinden yavrularımızın ter döktüğü yarışmada sorulan 30 sorudan 28’ini doğru cevaplayan: Schramberg bölge ekibinden; İlknur Torun, Giray Torun, Beyza Özdemir birinci, Nagold bölge ekibinden; Yavuz Şimşek, Aleyna murat, Burcu Karakum ikinci, Bruchsal bölge ekibinden; Medine Kalmuk, Emre Tekgöz, Betül Karabıyık ise  üçüncü olup; Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı tarafından Türkçe kitap ve para ödülü ile takdir edildiler.

30 ÖĞRENCİMİZ DAHA İSTİKLAL MARŞI MADALYASI KAZANDI!

Yarışmaya katılan bütün öğrencileri, öğretmen ve velileri kutlayarak; çok sayıda öğretmen, öğrenci ve vatandaşlarımızın katıldığı “BİLGİ ve KÜLTÜR” yarışmamızın; Coğrafya, Tarih, İnkılap Tarihi, Türkçe, dil bilgisi, genel kültür alanlarındaki sorularının büyük bir çoğunluğunun öğrencilerimiz tarafından doğru olarak yanıtlanması, izleyiciler tarafından memnuniyetle karşılanmış, Türkçe ve Türk Kültürü Derslerinin fayda ve değeri bir kez daha görüldüğünü kaydeden Gürkan Avcı, İstiklal Marşının 10 kıtasını ezberleyen 30 öğrenciye Ataşelikçe İstiklal Marşı Madalyası, Takdir Belgesi ve Türkçe Roman hediye ederek kendilerini ve ailelerini kutladı.


..

15 Haziran 2017 Perşembe

BALYOZLA DEMOKRASİ KURULMAZ!

BALYOZLA DEMOKRASİ KURULMAZ!

Balyoz davası sonucunda verilen kararları, malum çevreler demokrasinin zaferi gibi göstermeye çalıştılar. Denetim altındaki medya, rol verilerek ekranlara çıkarttığı “aydınları”, kararın kamuoyunda yarattığı vicdani tepkiyi azaltmak için “kullandı”. 21 Eylül, TV ekranlarında, askeri darbelerin bir daha olmayacağı demokrasi zaferi olarak ilan edildi. Burjuva demokrasisinin dahi ne demek olduğunu kavrayamamış ya da kendisine verilen görev gereği kavramamış gözüken “sözcüler”, bir kez daha topluma alçakça yalan söylediler.
Demokrasi iki temel değer üzerinde yükselir: Hukuk devleti ve laiklik. Eğer bu iki değere sahip değilse, sandık, demokrasinin ölçüsü olamaz.

Konumuz gereği laikliği bir yana bırakıp, hukuk devleti ne demektir, onun üzerinde düşünelim.

Hukuk devleti çok boyutlu bir kavramdır. Diğer anlam ve işlevlerini bir yana bırakıp hukuk devleti kavramına, toplumda yaşayan kişiler, yurttaşlar açısından bakalım. Bir yurttaş için hukuk devletinin anlam ve önemi, kendisine hukuk güvenliği sağladığı kadardır. Bir devlet, yurttaşına hukuk güvenliği sağlıyor ise ve sağladığı ölçüde hukuk devletidir.

Hukuk, barış ve adalet demektir. Hukuk güvenliği ise; toplumda adaletin sağlanması için, hak arama yollarının açık olması ve asıl olarak da, hak aramak için başvurulan yerlerde hakkın elde edilebileceğine olan güven duygusunun kişilerde oluşmasıdır.

Haksızlığa uğrayan kişilerin hak aramak için başvuracağı birçok devlet mercii vardır. Ancak en son hak arama yeri, mahkemelerdir. Eğer, hak aramak için başvurulan mahkemenin tarafsız ve bağımsız olduğuna olan inanç kalmamışsa, mahkemeler siyasal otoritenin etkisinde kalıyorlarsa, sizi yargılayan yargıçlar özel olarak seçilmiş belli görüş ve anlayışı temsil ediyorlarsa, doğal yargıç ilkesine aykırı olarak mahkemeler oluşturulmuş ise, savunma hakkınızı kullanamıyorsanız, kendinizi sonucu önceden belli bir mizansenin, bir yargılamanın içinde hissediyorsanız, yargılama cezaevi içinde yapılıyorsa, mahkemenin verdiği kararı denetleyecek olan daha üst mahkemenin de benzer anlayışta olduğunu biliyorsanız yargıya, hukuka güveniniz kalmaz. Mahkemelerine güvenilmeyen bir devlet de asla hukuk devleti olamaz.

Demokrasi için sandık/oy ne ise, mahkeme ve yargıç için de hak arayanların güven duygusu aynıdır. Bunun içindir ki, yargıçların tarafsızlığı, mahkemlerin bağımsızlığı hukuk devletinin vazgeçilmezleridir.

Oysa Türkiye, askeri vesayetten kurtulmak adına girdiği yolda, daha katı bir vesayetin altına girdi. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden tam 30 yıl sonra, 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan refarandum sonucu, daha tehlikeli bir sivil darbenin kollarına atıldı.
Tarihte, bütün otoriter rejimler halk darbesi yoluyla yerleşmişlerdir. Türkiye’nin yaşadığı asıl post-modern darbe, halk kitleleri kandırılarak yapılan 12 Eylül 2010 darbesidir. Bu darbe sonucunda Türkiye’de her şey yeniden “formatlanmıştır”. Yerel mahkemelerden Yargıtay’a, Anayasa Mahkemesine kadar uzanan bütün başvuru yolları belli bir anlayışın eline teslim edilmiştir. Bu nedenle, Silivri Mahkemelerinde yaşanan açık hak ihlallerinin düzeltilme olasılığı yoktur. Mahkemece verilen karar siyasal niteliklidir. Siyasal bir kararın siyaseten düzeltilmesi dışında, Balyoz kararına hukuken kesinleşmiş bir karar gözüyle bakılması gerekmektedir.

Hukuk devleti kavramıyla asla bağdaşmayan bir yargılama sonucunda verilen Balyoz kararının mahkum ettiği şey, askeri vesayet değildir. Balyoz kararının mahkum ettiği şey; hak arama özgürlüğüdür, adil yargılanma hakkıdır, yargı bağımsızlığıdır ve “ileri demokrasidir”. 

Elbetteki yumurtayı balyozla da kırabilirsiniz. Bu denli kaba ve yıkıcı ellere sahipseniz ancak kırarsınız, amacınıza uygun kullanamazsınız. Bunun içindir ki, yumurta balyozla kırılmaz. Balyoz kararıyla da Türkiye’ye demokrasi gelmez.
Av. Başar YALTI / İstanbul Barosu

***