12 Kasım 2017 Pazar

1958 YILI HAZİRAN AYINDA TÜRKİYE’DE YAPILAN KIBRIS MİTİNGLERİ

1958 YILI HAZİRAN AYINDA TÜRKİYE’DE YAPILAN KIBRIS MİTİNGLERİ 


İÇİNDEKİLER 

ÖNSÖZ 
GİRİŞ 

I. BÖLÜM 


(1878-1958) 


1- Kıbrıs İle İlgili Rum-Yunan Taleplerinin Ortaya Çıkış Süreci 
2- Rum-Yunan İkilisinin Enosis İstekleri ve Türklerin Tepkileri 

II. BÖLÜM 

1958 YILI HAZİRAN AYINDA TÜRKİYE’DE YAPILAN KIBRIS MİTİNGLERİ 

1- Lefkoşa Mitingi 
2- İstanbul Mitingi 
3- Ankara Mitingi 
4- Hatay Mitingi 
5- Kayseri Mitingi 
6- Ordu Mitingi 
7- İzmir Mitingi 
8- Adana Mitingi 
9- Kırıkkale Mitingi 
10- Malatya Mitingi 
11- Erzurum Mitingi 
12- Çorum Mitingi 
13- Antalya Mitingi 
14- Samsun Mitingi 
15- Elazığ Mitingi 
16- Kırşehir Mitingi 
17- Balıkesir Mitingi 
18- Kahramanmaraş Mitingi 
19- Eskişehir Mitingi 
20- Konya Mitingi 
21- İskenderun Mitingi 
22- Bursa Mitingi 
23- Kastamonu Mitingi 
24- Kars Mitingi 
25- Sivas Mitingi 
26- Tokat Mitingi 
27- Aydın Mitingi 
28- Denizli Mitingi 
29- Afyon Mitingi 
30- Bingöl Mitingi 
31- Niğde Mitingi 
32- Çanakkale Mitingi 
33- Mersin Mitingi 
34- Isparta Mitingi 


III. BÖLÜM 


1958 YILI TEMMUZ AYINDA TÜRKİYE’DE YAPILAN KIBRIS MİTİNGLERİ 


1- Çankırı Mitingi 
2- Amasya Mitingi 
3- Gaziantep Mitingi 
4- Sakarya Mitingi 
5- Uşak Mitingi 
6- Zonguldak Mitingi 
7- Diyarbakır Mitingi 
8- Urfa Mitingi 



SONUÇ 

KAYNAKÇA 






Paralel Vatandaş!


Paralel Vatandaş!

Arslan Bulut

Herkes  “devletin çivisi çıktı”  görüşünde hemfikir. Öyle ki devlet içinde paralel devletlerden, örgütlerden, çetelerden söz ediliyor. Şikâyetçi konumda olan da Başbakan! 
Yine Başbakan’ın en yakın adamı,  “Cemaat, milli orduya, MİT’e ve AKP’ye kumpas kurdu” diyor. Genelkurmay Başkanı, kendi mensuplarına yönelik suç delilleri üretmekle başlatılan operasyon hakkında ancak yedi yıl sonra suç duyurusunda bulunuyor. 
Güneydoğu’da siyasi iktidarın “operasyon yapmayın” emrinin güvenlik güçlerince uygulanması sonucu, başka bir “paralel devlet” duruma hâkim oldu. 

***
Yolsuzluk operasyonunda bakan çocukları rüşvet paraları ile birlikte gözaltına alındı ama Başbakan, arama yapılan evde polis şefi evde tespih çekti ve lahmacun yedi diye yeri göğü inletiyor! Hepsi de AKP döneminde atanan polis müdürleri, şefleri darmadağın edildi. İktidar, savcıların başsavcılara ve adli kolluk görevi yapan polislerin, amirlerine bilgi vermesi şartını getiren, Anayasa, yasa ve evrensel hukuk ilkelerine aykırı bir yönetmelik değişikliği yaptı. Danıştay, yürütmeyi durdurdu. İktidar bu defa yönetmelik yerine yasada değişiklik yapmaya hazırlanıyor! 
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, yönetmeliğin Anayasa’ya aykırı olduğunu söyleyince, Başbakan, bunun Danıştay’a baskı yapmak ve Anayasa’yı çiğnemek olduğunu iddia etti. Kendisi Anayasa’ya aykırı yönetmelik çıkarıyor ama bunun dile getirilmesinin Anayasa’ya aykırı olduğunu söyleyebiliyor! 
İstanbul Emniyet Müdürlüğü, yolsuzluk operasyonu yapan savcının gözaltı talimatlarını yerine getirmedi. İktidar, paralel devlet dediği, emniyet ve yargıyı devrettiği cemaate operasyon yapacak ama HSYK, Yargıtay, İstanbul, Ankara ve İzmir’in hâkim-savcı kadrolarını değiştirmeden adım bile atamayacağını biliyor. Paralel devlet de kilitlendi, çünkü adli kolluk görevi yapan polis, fiilen “Ben hükümetin emirlerini yerine getiririm, savcıların emrini uygulamam” demiş oluyor. 

***
Bunlar iç politikada Türkiye’nin gündemi... Dış politikada, Suriye, Irak, Mısır, İran, Ermenistan ve Bulgaristan ile yeni meseleler çıktı. Yunanistan ayrı bir dert... 
Bütün bunlar yetmezmiş gibi, Suriye’nin Türkiye’yi “Teröristlere silah sağlıyor” diye resmen Birleşmiş Milletler’e şikâyet etmesinden hemen sonra Hatay’da İHH adlı yardım kuruluşuna ait füze dolu bir TIR yakalandı. Yakalayan polisler görevden alındı! CHP Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu, “Adana’dan gelen savcı Özcan Şişman’ın ısrarına rağmen adli kolluk görevi yapan jandarma, TIR’ı aramayı başaramadı. Hatay Valisinin yazılı talimatı üzerine TIR aranmadı” dedi! İHH, Mavi Marmara operasyonunda da başroldeydi! 

***
Şimdi bütün bunlar, devletin sadece çivisinin çıkmadığını, yasama, yürütme, yargı gibi temel sistemlerinin sigortalarının attığını, yeni takılan sigortaların yükü kaldıramadığını, kabloların, prizlerin yanmaya başladığını, evin büyük bir yangın tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Yeni İçişleri Bakanı Efkan Ala ise yargı sisteminin tamamen değiştirilmesi, jüri sisteminin getirilmesi ve “meslek dışı hâkimlik” modelinin uygulanmasını istedi!  
Yani, “Hukuk fakültesi okuyup, iki yıl staj yaptıktan sonra çeşitli kademelerden geçip, yüksek yargıya ve büyük şehirlerdeki görevlere atanan hâkim ve savcıların, paralel devlet adına hareket etmesini önleyemiyoruz, hâkimlik yetkisini vatandaşa verelim” demiş oluyor. 
Partizan duygular içinde bulunan vatandaşa nasıl güvenilecek? 
Zaten mesele, “paralel devlet” ten önce Coşkun Telciler’in son mesajında ifade ettiği gibi PKK ile müzakereleri savunan, Ermeni soykırımını tanımaya hazırlananlara ses çıkarmayan, Barzani ile gurur duyan, yolsuzlukları savunmak için mitinge kefen giyerek giden  “paralel vatandaş” tır!

***

Bu Ne Yüzsüzlük, Bu Ne Pişkinlik?



Bu Ne Yüzsüzlük, Bu Ne Pişkinlik?

Mehmet Türker

İktidara mağdurları oynayarak geldiler!..
Türban mağduriyeti!..
“Şiir okudum, hapse attılar” mağduriyeti!..
28 Şubat “darbe” mağduriyeti!..
Kapatma davası, falan filan mağduriyeti!..
Ve tam 11 yıl bu mağduriyetler üzerinden siyaset yaptılar…
Mağduriyet edebiyatının sermayesi tam bitmişti ki…
Yolsuzluk ve rüşvet operasyonları yapıldı, iki bakan çocuğu ve Türkiye’nin en büyük kamu bankasının genel müdürü içeri atıldı!..
Aaa…
Bundan da mağduriyet çıkardılar!..

* * *
Bu işlerin en büyük ustası Zati Sungur idi…
Sonra Abrakadabra geldi…
Onlar şapkadan tavşan çıkarıyorlardı!..
Yeni ustalar da yolsuzluk ve rüşvetten “mağduriyet” çıkarmaya başladılar!..
Yolsuzluk ve rüşvet bir kenara atıldı, bunun ortaya çıkarılması darbe oldu!..
İktidarın TV’lerdeki palyaçoları ile basındaki yalaka ibişleri darbeleri sayıyorlar:
27 Mayıs…
12 Mart…
12 Eylül…
28 Şubat…
Ve 17 Aralık!..

* * *
Neden 17 Aralık?..

Çünkü dolar fırlamış, borsa çökmüş; tam da ekonomide çok iyi ilerlerken…
Malı götürenler götürmeye devam etsinler, aman ekonomi bozulmasın!..
İyi de, iddiaya göre malı götürenler arasında Ekonomi Bakanı’nın oğlu da var!..
O zaman, “Malı götürmenin zamanı mıdır?” diye babasına sorsaydı!..
Yıllardır neler geldi, neler geçti, neler gördük; ama böylesini hiç görmedik…
Türkiye’de malı götürenler değil de malı götürenlerin üzerine gitmek, yolsuzluk ve rüşveti açığa çıkarmak suç oldu, “darbe” oldu!..

* * *
Adamın evindeki ayakkabı kutularından 4.5 milyon dolar çıkıyor, bunun yakalanması “darbe” oluyor, zamanlaması “manidar” bulunuyor!..
Bakanın oğlunun Boğaz manzaralı “rezidansında” 6 büyük boy kasa ve milyonlar bulunuyor, “Vay neden baskın yaptın, neden o paraları buldun? Bunun adı darbedir” deniliyor!..
Darbeyse, bu durumda Tayyip Bey ve şürekası yine mağdurdur!..

* * *
Şapkadan tavşan çıkarmak kolay…
Bazı usulleri vardır, seyirciler uyutulur; bunu yapan sihirbaz çoktur!..
Ama seyircileri uyutarak yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan mağduriyet, hele hele darbe çıkartmak şimdiye kadar hiçbir usta sihirbazın harcı olmamıştı!..
Dünyada böyle bir sihirbaz yoktur!..
Çok şükür, o da bize nasip oldu!..
Ama seyirciler uyuyorsa, sihirbazların ne kabahati var?!.
Yeni bir skandal!..
Hatay’da Suriye’ye “insani yardım” taşıyan bir TIR durduruluyor, gıda balyalarının arasından silah, mühimmat, hücum yelekleri bulunuyor…
Dünyaya bir kez daha rezil oluyoruz!..
Türkiye son bir yılda sıklaşan ağır bir suçlama altında:
“Türkiye, Suriye’de adam öldürüp kanını içen El Kaide gibi şeriatçı örgütlere silah akışı sağlıyor”
Bu durum bir yana, son olayda Türkiye yeni bir skandalla sarsılıyor, Hatay Valiliği’nin yazılı emriyle Jandarma savcı talimatını dinlemeyerek ikinci bir aramayı yapmıyor, TIR saatler sonra yoluna devam edip gidiyor…
İlk aramayı yapıp silah ve mühimmat bulan polisler ise görevden alınıyor!..
Terörle Mücadele Savcısı, Türkiye’de ikinci defa adli kolluğa söz geçiremeyen yargı mensubu olarak çaresiz kalıyor ve tutanak tutmakla yetiniyor!..

* * *
Hatay’da önce polis tarafından çevrilen TIR’da silah, mühimmat, hücum yelekleri olduğu anlaşılıyor, fakat olaya Jandarma bölgesi olduğu için Jandarma müdahale ediyor, durumu Hatay Valiliği’ne bildiriyor, TIR’daki bir şahıs da kendini MİT görevlisi olarak tanıtıyor…
Daha sonra Jandarma’ya Hatay Valisi’nin imzasıyla yazılı bir talimat geliyor, yazıda “MİT’e ait bir aracın durdurulduğu, yoluna devam etmesi gerektiği” gibi ifadeler kullanılıyor!.. Jandarma da savcının talimatını dinlemeyerek serbest bırakıyor!..
Böylece yargı, adli kolluk ve mülki idareyle yine karşı karşıya geliyor!..
Birincisi, “değiştirilen adli kolluk yönetmeliğinin” yürütmesi Danıştay tarafından durdurulmasına rağmen, Jandarma operasyonu niçin Valiliğe bildiriyor?..
İkincisi, Valilik yazısına göre bu aracın içindekiler kurumun ihtiyacı olarak MİT’e ait ise silah, mühimmat ve hücum yelekleri niçin “gıda yardımı” olarak gösteriliyor ve Suriye istikametinde işi ne?..
Bu durum, MİT’in Suriye’deki El Kaide gibi kan içici şeriatçı örgütlere silah ve mühimmat sevkıyatı yaptığı kuşkularını kuvvetlendiriyor!..
Son olay ve bu iddialarla “hukuk devleti” kavramı bir kez daha çöküyor, dünyaya rezil oluyoruz!..
Durum çiçeği burnunda İçişleri Bakanı’na soruluyor verdiği cevap:
“Herkes işine baksın”
Bu ülkede daha başka ne beklersiniz?!..

***

Tayyip, Cemaat'i Yenerse bunlar olur!

Tayyip, Cemaat'i Yenerse bunlar olur!



Sabahattin Önkibar

Cemaat gerçek bir örgüt, üstelik poliste elemanları olduğu için silahlı.
Devletin ciğerine oturan kanserli bir ur.
Bu tartışılamaz...
Ancak Tayyip'le Cemaat arasındaki kavgada Tayyip'in yanında saf tutmak büyük gaflettir.
Niçin mi?
Tayyip, Cemaat'e diz çöktürürse onu artık Allah'dan başka kimse durduramaz da ondan!..
Söyleyin Cemaat gibi milyar dolarları, milyon satan gazeteleri, çok izlenen televizyon kanalları, yüzlerce yargıcı, polis müdürü, onlarca valisi ve üst düzey bürokratı olan bir örgüte boyun eğdirecek Tayyip Erdoğan'a bundan böyle kim zerrecik olsun itiraz edebilir?
Cemaat'in yenildiği gün Türkiye Cumhuriyeti'nin adı fiilen Tayyiban Cumhuriyeti olacak!
Dolayısı ile bu kavganın galibi değil, mağlupları olmalı yani ikisi de yenilmelidir.
Doğrudur, Türkiye'nin bekası bağlamında asıl büyük tehdit cemaattir.
Ancak yakın tehdit de Tayyip Erdoğan'dır.
Fethullah Grubu cemaat de, Tayyip Erdoğan Grubu cemaat değil mi?
İmam Hatip dayanışması örgütsel bir tavır değil mi?
Oyuna ve gaza gelmek yok, ikisi ile de mücadeleye devam!
Çete'ye karşı kurulan Tayyip timi!
AKP'nin 320 küsür mebusu var ama Tayyip Erdoğan, Efkan Ala'yı İçişleri Bakanı yaptı niye acaba?
AKP'de bu soruyu soracak bir yürek yok, o zaman ben soruyorum niye?
Niyesi şudur:
Belli ki Tayyip Erdoğan, Efkan Ala'ya o vekillerin tamamından daha fazla güveniyor. Öyle olmasa müsteşarını bakan yapmazdı.
Peki bunun siyasi okuması mı?
Efkan Ala'nın kurulmaya çalışılan operasyon timine komutanlık edeceğidir.
Nitekim bütün kritik merkezlere onun yakın çevresinden atamalar yapılıyor.
Kabinedeki değişikliğe bakın, tamamı Tayyip Erdoğan'ın ağzına bakan isimler.
Sanki Bakanlar Kurulu değil de Fedailer mangası!
İkinci operasyona ne oldu?
Savcı operasyon için hatırlayın sarı zarfları Emniyet'e göndermiş lakin Emniyet bu emri çiğneyerek yargıya meydan okumuştu.
Aradan günler değil haftalar geçti tık yok.
Evet İstanbul'daki ikinci operasyondan söz ediyoruz.
Tayyip bu operasyonu unutturmak için örgüt ve çete mavraları yapıyor ama ortada bir cenaze yani kararı alınıp uygulanmayan bir yargı hükmü var.
Bu soruşturmaya getirilen savcılar bilsinler, bunun bir sorumluluğu var.
Aynı şekilde Başsavcı Çolakkadı bunun altından kalkamaz.
Göz göre göre delil karartılıyor, umursayan yok.
Ama Bilal'i nasıl ifadeye çağıralım demesinler.
Bu ülkede hiç kimsenin suç işleme özgürlüğü yoktur. Bilal eğer suçlu ise o da bedel öder. Değilse de aklanır..
Çolakkadı göreve..
El Kadı ile Bilal'i İsrail mi buluşturdu?
Hangi taşı kaldırsan Bilal Erdoğan çıkıyor.
Dün sanal medyada bir fotoğraf, Bilal terörist Yasin El Kadı ile aynı masada!
Bu çocuğun böyle bir adamla ne işi olur?
Yoksa bu da mı İsrail tezgahı?
İki ismi AKP'ye komplo kurmak için İsrail mi buluşturdu acaba?
Keza pek çok yolsuzluk iddiasınının merkesinde yine Bilal var.
Var ama ifadesi bile alınamıyor.
Urfa Belediyesi bile çok zenginmiş gibi servet değerindeki arsasını Bilal'in vakfına bağışladı.
Peki Bilal'in soyadı Erdoğan olmasa Fakıbaba yapar mıydı bunu?
Elektrikçi Guvernör niye istifa etmiyor?
Adam ekonomist falan değil, elektrikçi.
ODTÜ'nun elektrik-elektronik bölümünden mezun ama bizden denilip Türkiye gibi bir ülkenin Merkez Bankasına Guvernör yapıldı.
Yapılınca da sadece kendini değil kurumunu rezil etti.
Çıktı ortaya Aralık sonunda dolar 1.920'nin altında olacak dedi.
Peki ne mi oldu?
Dolar dün 2.200'ye dayandı.
Böyle bir tabloda bu adamın hemen istifa etmesi gerekmiyor mu?
Öyle ya onun sözüne inanıp ithalat yapanlar sefilleri oynuyor.
Aynı şekilde dövizle işi olanlar o devlet taahhüdüne inananıp büyük zararlara uğradı.
Ben CHP ile MHP'nin yerinde olsam Merkez Bankasının kapısına dayanır, eylem yapardım.

***

Cumhurbaşkanı’na Açık Çağrı

Cumhurbaşkanı’na Açık Çağrı


Ahmet Hakan


SAYIN Cumhurbaşkanı...

En tepesinde bulunduğunuz ülke...
-Mahkeme kararlarının uygulanmadığı...
-Polisin, savcı talimatlarını kulak arkası ettiği... 
-Yolsuzluk soruşturması yapan savcıların “çete elemanı” olarak ilan edildiği...
-Hâkim ve savcılara “Acaba Cemaatçi mi, hükümetçi mi” diye bakıldığı...
-Yargı kararına rağmen bazı kişilerin soruşturulmadığı...
-Bazı kişilerin “dokunulmaz” sayıldığı...
-“Yargı içinde çete var” iddiasının Başbakan tarafından en yüksek sesle dile getirildiği...
-Rüşvetin ve yolsuzluğun üzerinin kapatıldığı algısının tavan yaptığı...
-“İki bin kişilik çete var, hepsi temizlenecek” iddialarının havalarda uçuştuğu...
-Hükümet kanadından her gün “Yargıtay’da imam var, emniyette imam var, adliyede imam var” türü vahim iddiaların geldiği...
-Başbakan’ın istiklal mücadelesi ilan ettiği...
-Koskoca bakanların olup bitenleri “Amerikan komplosu” olarak açıkladığı...
-Ses çıkaran işadamının ümüğüne basıldığı...
-Ayakkabı kutusu gösteren vatandaşın karakollara çekildiği...
-Başbakan danışmanlarının “Ürpertici devlet gelenekleri vardır, benden hatırlatması” diyerek “Her an faili meçhule kurban gidebilirsiniz” imasında bulunduğu...
-Faili meçhul cinayetlerin ülkeye huzur getireceğini söyleyen iktidar yanlılarının olduğu...
-Herkesin herkesi tehdit ettiği...
-Ergenekon, KCK, Balyoz, Şike gibi davaların, “Biz bu davaların savcısıyız” diyen hükümet cephesi tarafından toptan çürüğe çıkarıldığı...
-Genelkurmay Başkanlığı’nın “Bizim elemanlara kumpas kurulmuş” diye suç duyurularında bulunduğu...
-Yaşanan derin krizden “genel af” havucu gösterilerek çıkış arandığı...
-Ekonominin allak bullak olduğu...
-Öfke çığlıklarının, intikam naralarının, savaş tamtamlarının her tarafı kapladığı...
-Huzursuzluğun, istikrarsızlığın, belirsizliğin, önünü görememenin her geçen gün daha da arttığı...
Bir ülke haline gelmiştir.

*
Sayın Cumhurbaşkanı...
Tablo budur.
Ve siz bu tablo içinde...
Sadece şu iki cümleyi söylüyorsunuz:
-BİR: Yargı bağımsızdır.
-İKİ: Paralel devlet olmaz.
Birinci cümleniz iktidar karşıtlarına, ikinci cümleniz ise iktidar yanlılarına atılmış birer plastik çiçek gibi...
Ve siz, plastik çiçekleri atmış olmanın verdiği rahatlık duygusuna yaslanarak gül gibi geçinip gidiyorsunuz.

*
Sayın Cumhurbaşkanı...
Memleketin içinde bulunduğu durum, “idare-i maslahatçı” bu iki cümle ile geçiştirilemeyecek kadar vahimdir.
Yargı alenen ve resmen çökmüştür... Hukuka olan inanç sıfırın altına inmiştir... Hükümet elle tutulmayan, başı sonu belirsiz soyut düşmanlara karşı istiklal savaşı ilan etmiştir... İç çekişmeler yukarıdan aşağıya herkesi etkilemiş, cepheleşme alabildiğine artmıştır... Kimsenin kimseye güveni kalmamıştır...
Ve siz, işte bu ahval ve şerait içinde sadece durumu geçiştirmeye, maslahatı idare etmeye çalışıyorsunuz.
Oysa bilmelisiniz ki...
Bu tür durumlarda cumhurbaşkanları her şeyi yapabilirler ama bir tek “idare-i maslahatçılık” yapamazlar.

*
Sayın Cumhurbaşkanı...
Eğer “Şu kriz daha da derinleşsin, nasıl olsa bu işin sonucu beni ön plana çıkarır, nasıl olsa sonuçta anahtarlar bana teslim edilir” diye düşünüyorsanız...
Fena halde yanılıyorsunuz.
Memleketin içine girdiği şu vahim tablo karşısında bile, sırf kişisel kariyerini tehlikeye atmamak için etkili ve hakkaniyetli bir tutum almaktan kaçındığı düşünülen bir devlet adamına hiçbir toplum anahtar falan teslim etmez.
Memleket toz duman olmuşken en küçük bir riski bile almaktan kaçınarak ikbali yakalayamazsınız, tersine siz de o toz duman arasında kaybolup gidersiniz.

*
Sayın Cumhurbaşkanı...
Ortada apaçık bir çürümüşlük, aleni bir kokuşmuşluk var.
Bu çürümüşlük ve kokuşmuşluk...
Siyaseti de, kurumları da, hükümeti de, Cemaat’i de, yargıyı da, emniyeti de, en üst düzey yargı kurumlarını da, istihbarat örgütünü de, cephe savaşları yürüten medyayı da, devletin valilerini de, Silahlı Kuvvetleri’ni de önüne katmış sürüklüyor.
Eğer derhal etkin bir tutum almazsanız, bu çürümüşlük ve kokuşmuşluk sizi de önüne katıp sürükleyecek.

*
Sayın Cumhurbaşkanı...
Hemen harekete geçin lütfen.
Anayasal görevlerinizi yerine getirin.


***