30 Kasım 2018 Cuma

YUNANİSTAN'IN EGE VE KIBRIS SİYASETİ DEĞİŞİYOR

YUNANİSTAN'IN EGE VE KIBRIS SİYASETİ DEĞİŞİYOR


Yunanistan’ın Ege ve Kıbrıs siyaseti değişiyor
ATA  ATUN.,


Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’ın. Dışişleri bakanı Kocias’ın istifasından sonra Ege adaları, Balkanlar, Türkiye ve Kıbrıs'a ilişkin konulardan sorunlu tek yetkili haline gelmesi Yunanistan’ın Ege ve Kıbrıs konusunda yeni bir strateji uygulayacağının habercisi gibi. 

Konuyu biraz açalım; Dönemin Yunan hükümeti, Birleşmiş Milletlerin yayınladığı 1982 III. Deniz Hukuku Sözleşmesini 31 Mayıs 1995 tarihinde kısa adı Vouli olan Yunan Meclisinde onaylatmasından sonra Ege’de 12 mil Karasuyu hakkını hukuki olarak kullanmaya yetkili hale geldi. Yunan Meclisinin bu kararına karşılık olarak dönemin Türkiye Cumhuriyeti hükümeti konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) taşıdı ve 8 Haziran 1995 tarihinde içeriğinde “Savaş nedeni” manasına gelen “casus belli” imasının da yer aldığı bir bildiri yayınladı. 

Yunan hükümetinin, Yunan adalarının karasularını 6 milden 12 mile çıkarmak istemesine karşılık olarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin TBMM’ye sunduğu ve alkışlarla kabul edilen Türk bildirisi, Yunanistan’ın Ege’de karasularını 12 mile çıkartması halinde an itibari ile o gün iktidarda bulunan Türkiye Cumhuriyeti hükümetine her türlü askeri tedbiri almayı ve buna ilaveten Yunanistan’a karşı savaş açmak dahil her türlü yetkiyi veriyor.

Bakınız;  

https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tutanak_b_sd.birlesim_baslangic?p4=692&p5=t&page1=1&page2=2

TBMM’nin bu bildirisinden sonra Yunanistan III. Deniz Hukuku Sözleşmesi ile sahibi olduğu 12 mil karasuyu hakkını saklı tutmayı tercih edip, uygulamaya koymazken, Ege’de teamül hukuku oluşturma yolunda zaman kazanmayı ve de uluslararası politikada da son sözün kendisinde olduğu imajını yaratmak yolunu seçti.
Ege konusunda süren itilafın kesin olarak çözülmesi konusunda ilk barışçıl ve kesin siyasi adımı 1997 yılında, dönemin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Süleyman ile Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis attı. ABD Dışişleri Bakanı Madlene Albright’in ev sahipliğinde Madrid’de yapılan toplantı sonrasında yayınlanan resmi bildiride, Yunanistan, Ege’de statükoyu değiştirecek tek taraflı eylemler yapmamayı, Türkiye de kuvvet kullanmamayı kabul etti. (Bakınız http://www.turkishgreek.org/kuetuephane/item/29-madrid-declaration-joint-communique-on-greek-turkish-relations-july-8th-1997)
Karasuları üzerindeki egemenlik hakları sadece denizde değil, karasuları üzerindeki hava sahasını ve bu suların deniz yatağı ile toprak altını da kapsaması nedeni ile basit dostluk gösterileriyle, birlikte kahve içmeyle veya uzo yudumlamayla çözülecek bir sorun değil bu konu aslında. 
Türkiye’nin, Yunan adalarının karasularının 12 mile çıkmasını kabul etmesi demek, Yunanistan’ın izni olmadan hiçbir Türk hava ve deniz taşıtının Ege denizinden veya Ege hava sahasından geçme hakkı olmayacak demek. 
Gelelim esas konuya; Yunanistan Başbakanı Çipras geçtiğimiz gün Dışişleri Bakanlığında düzenlediği toplantıda karasularının genişletilmesi planı ve Türkiye ile ilişkileri ele aldı. Bu toplantıda alınan karara göre, geçen ayın ortalarında Dışişleri bakanlığı görevinden istifa eden Nikos Kocias’ın, bakanlığı döneminde Mora ve Girit arasındaki Antikithira adası ve iki diğer bölgede Yunanistan karasularının 6 milden 12 mile çıkarılması yönünde hazırlattığı kararnamenin durdurulması ve yasa tasarısı olarak Yunan Meclisine gönderilmesi kararlaştırıldı. Buna ilaveten de Balkanlar, Türkiye ve Kıbrıs'a ilişkin konuların da doğrudan Başbakan Aleksis Çipras'a bağlı olması kararı alındı.   

Yunanistan Başbakanı Çipras’ın, Ege’deki Yunan adalarının karasularının 6 milden 12 mile çıkarılması ile ilgili TBMM’nin 1995 tarihli Bildirisine ve 1997 tarihli Madrid Mutabakatına rağmen eski Dışişleri Bakanı Koçias’ın karasularının genişletilmesine ilişkin kararnamesini durdurarak, yasa tasarısı olarak meclise getirmek ve Yunan Meclisinde mevcut siyasi partilerinde konuya taraf olarak tartışılmasını istemesi, Yunanistan’ın Türkiye ve Türkiye ile ilgili konularda yeni bir dış politika uygulayacağı sinyallerini veriyor. Özellikle Doğu Akdeniz’de İsrail’in doğalgaz çıkarmaya başlamış olması ve Kıbrıs Rum Yönetimi ile KKTC ile Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölgeleri içinde doğalgaz araştırmasının ve çıkarımının başlayacak olması ve bu nedenle yaşanabilecek siyasi, ekonomik ve askeri krizler belli ki Yunanistan’ı harekete geçirmiş durumda…  

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Dr. (Ulus. İliş.) Ata ATUN
Akademisyen, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
e-mail: ataatun@gmail.com (Kişisel) , ataatun@csu.edu.tr (Akademik)
http://www.ataatun.org  
Facebook: Ata Atun1


***

SURİYEDE BARIŞA ÇOK VAR

SURİYEDE BARIŞA ÇOK VAR.




Prof.Dr.Sait Yılmaz 
05 Kasım 2018 

 Giriş 

 Suriye’de 2011 yılından beri devam eden iç savaşta başlangıçtaki planlar tutmayınca 2014 ayındaki Halep başarısızlığının ardından Türkiye ve ABD’nin yollarının ayrıldı. Eylül 2015’de Rusların müdahalesi ile savaşın seyri değişti. Esat’a verilen güçlü destek ve Rus varlığı ABD ve Türkiye’yi kendi etki bölgeleri dışında hareket edemez hale getirdi. Türkiye, Sünni Arap kartına Amerikalılar ise sahada en güçlü vekil olarak gördükleri Kürt kartına sarılmış durumdadır. Şimdi Türkiye’nin etki sahası olarak gördüğü İdlib-Afrin-Fırat Kalkanı bölgeleri ile ABD’nin desteklediği YPG/PKK bölgesinin yeni statüsü masadaki konulardır. 
Taraflar Suriye içinde oydukları bölgelere Suriye Anayasası’nda statü vererek sahadaki askeri durumu siyasi kazanca çevirmek istiyorlar. Tabii Esat’ın ve rejiminin geleceği de bu Anayasa ile şekillenecek. Genel resim içinde Esat, devlet mekanizmasını çok güçlü bir şekilde elinde tutuyor. Ülke genelinde ise İdlib ve Rakka hariç tüm vilayetler kontrolü altında. Hatta YPG bölgesi içindeki Haseki bile Esat’ın kontrolünde kalmaya devam ediyor. Gelinen durum nedir, 
ne olacak? Anlatalım. 

 İdlib-Afrin-Fırat Kalkanı.. 

 Astana Anlaşması’na göre Türkiye, İdlib’i savaşçı gruplardan temizleyecek ve bölge güvenli hale getirilecekti. Ancak, Türkiye zaman içinde ayak sürüdü, bu işi yapmak istemedi. 
Bunun üzerine Esat, İdlib’i geri almak istedi ama gücü yetmedi. 17 Eylül 2018’deki Soçi Anlaşması ile Türkiye’nin istediği şekilde Esat güçlerinin İdlib’e yapacağı harekât durduruldu. Bu anlaşmanın arkasında Rusya ve ABD arasındaki istişareler etkili oldu. İdlib bölgesi İslamcı savaşçılardan temizlenmiş değil ve ne olacağı belirsiz. Türkiye, temizlik yapmak yerine ‘dönüştürme’ yoluna girdi. Türkiye’nin planına göre; buradaki radikal savaşçılar ılımlı hale getirilecek ve Esat bunlarla da masaya oturmaya razı edilecek. 

 İdlib içinde Suriye’nin çeşitli bölgelerinden toplanmış çoğunluğu Sünni Arap 3.5 
milyon nüfus var. Buradaki savaşçı gruplar içinde şunlar bulunmaktadır; 

 - Doğu Türkistanlı, Özbek ve Kafkasyalılar dâhil (5 bin), 

 - El Nusra (El Kaide); 7-10 bin, 

 - Ilımlı (ÖSO); içinde pek çok farklı ve ayrı gruplar halinde 30 bin kişi kadar ancak savaş kabiliyetleri yok, 

 - Daha radikal gruplar; 1.000 kişi kadar. 

 Esat güçleri tek başına İdlib’i geçiremez ancak RF ve İran desteğinde bölgeye girebilir ama iki tarafta ağır zayiat verebilir. Bu yüzden, bu seçenek arka planda bekliyor. Rusya, Ankara’nın İdlib’i radikal silahlı gruplardan temizlemesi beklentisinden vazgeçmiş değil. Ankara’da İdlib’te dönüşüm yapılırsa Türkiye’nin otonomi bölgesi isteğine olumlu cevap verileceğini umuyor, aslında başından beri kuzeybatı Suriye’de ‘de facto’ bir özerk bölge yaratmaya çalışıyor. İdlib ile ilgili gelişmeler Rusya’nın Türkiye ile ortaklığı devam ettirme niyetinden kaynaklansa da bu ittifak her an bozulabilir. 

Afrin’in güney yarısı yani Tel Rifat bölgesi hala YPG/PKK’nın kontrolünde. Afrin 
bölgesi içinde hala önemli bir Kürt nüfusu yaşıyor. Türkiye insani yardımı sürdürmeye çalışıyor ama ÖSO’nun burada işlediği suçlar (hırsızlık, tecavüz vb.) halkı Türkiye’ye düşman ediyor, bölgede güvenlik yok. 

Fırat Kalkanı, bölgesi ise Afrin’e göre daha sakin ama burada da Suriye’nin dört bir yanından toplanmış kişilerden oluşan ÖSO grupları içinde çıkar çatışması yaşanıyor. 

Şimdilik İdlib bölgesindeki konum ‘çatışmanın tırmanmasının önlenmesi’, Fırat’ın 
doğusunda ise ‘çatışmasızlık’ bölgesi olarak belirlenmiş durumda. 

 YPG/PKK bölgeleri.. 

 Fırat’ın doğusunda Kürt gruplar, IŞİD’ın geri kalanlarını temizlemek görüntüsü altında Haseki ve Rakka’da hala Esat güçlerine saldırıyor1, Deyrizor bölgesinde toprak genişletmeye devam ediyorlar. İşin aslı Kürtler, IŞİD ile mücadeleyi çoktan bıraktı ve ele geçirdikleri bölgeyi genişletmek istiyorlar. Kürtler, yerel yönetimleri geliştirerek, devlet inşasına devam ediyor. Eylül 2018’de Kürt yerel polisi (Asayiş), Arap okullarının kapanmasını protesto eden 50’den fazla kişiyi tutukladı. Vergi vermeyenlerin dükkânlarını yakıyorlar. YPG/PKK her yere Kürt sembollerini yayarken, Araplar, Türkmenler ve diğer etnik gruplar yok gibi 
davranıyorlar. Bunları yaparken, ABD, Avrupa, Körfezin Arap ülkelerinin siyasi, ekonomik, askeri ve medya desteği alıyorlar. Kürtlerin bağımsızlığı hak ettiği mesajı işleniyor. ABD daha önce bölgeden çekilme zamanı olarak IŞİD ile mücadelenin bitmesini açıklamıştı. Yeni durumda ne buna uyuyor ne de Kürt provokasyonlarına ses çıkarıyor. ABD, Türkiye’nin bu devlete engel olma niyetlerini perdeleme ve önleme için ikna yöntemini kullanıyor. Kürt kartı, 
İran’a karşı Türkiye’yi yanına çekmenin bir aracı olarak görülüyor. 

 YPG/PKK kuvvetleri, ABD ve Türkiye anlaşmasına rağmen Münbiç bölgesinden hiç çekilmediler. Münbiç’te değişen bir şey yok. Hiçbir zaman YPG/PKK bölgesinde devriye olmadı. Son devriye faaliyeti Amerikan üssünün olduğu bir bölgeye doğru 500 m. ilerleme getirdi. Türk askeri YPG/PKK bölgesine hiç girmedi yani devriye işi ÖSO bölgesinde kaldı. 

 Özetle, ABD desteğini alan YPG/PKK” özerk bölge” ile “bağımsız devlet” arasında bir çözüm arayışındadır. Sonuçta ortaya çıkacak muhtemel federal yapı içinde YPG/PKK; kendi parlamentosu ve belediyeleri olan, vergi toplayan ve petrol kuyularını kontrol eden Barzani modelinden daha aşağı bir devlet benzeri yapıdan aşağısına razı olmak istemiyor. 
Esat’a ise dış ilişkiler, savunma, uluslararası ticaret gibi konular bırakılacak 

 PKK’nın lider kadrosu Suriye düz ve güvenli olmadığı için Kandil’de saklanmaya 
devam ediyor. Lider kadro içinde Karayılan, Bayık, Bahoz Erdal, Nurettin Sufi ve Şahin Çilo var. Bunlardan Şahin Çilo, YPG/PKK’nın başında kişidir. Çilo askeri liderdir, siyasi temsilciler ise; sözde Suriye Demokratik Meclisi üyesi Erdar Halil, Asya Abdullah ve Siban Hamo’dur. Suriye’deki YPG/PKK bölgelerinde (Fırat’ın batısı ve doğusu) toplam 70 bin militan var. Bunların 20 bin Kürt, 50 bini ABD’nin satın aldığı Araplardır. 3-5 bin YPG/PKK, Afrin güneyindedir (Tel Rifat). 

 Türkmenler.. 

 İdlib ve Afrin ile birlikte Fırat Kalkanı bölgesi de Araplaştırılırken Türkmenler Suriye genelinde buharlaştılar. 2011 yılına göre Suriye’deki Türkmen nüfusu (3.5 milyon2) %90 azaldı veya kayboldu. Bugün Suriye’deki Türkmen mevcudu 35 bin civarındadır. Suriye’den Türkiye’ye gelen Türkmen miktarı 500 bindir. 10 bin Türkmen Avrupa’ya gitti. Toplama bir milyon nüfusa sahip YPG/PKK bölgesinde devlet kurulmaya çalışılırken, Suriye’deki Türkmenler sahipsiz ve ne istediğini bilmiyorlar. ÖSO içinde dahi Türkmen yoktur. 

Irak’ta da durum aynı; Türkmenler son seçimlerde Kerkük’te Irak Türkmen 
Cephesi’nden 2, Şii gruplar içinden 7 milletvekili çıkardılar. Ancak, 100 bin nüfuslu Hıristiyanlar bakanlık (Adalet) alırken, Türkmenlere bakanlık verilmedi. En az Kürtler kadar nüfusa sahip Türkmenler, Irak’ta yok sayılırken, Kürtler kuzeydeki özerk bölge hariç ülke egemenliğin yarısına sahipler. 

 Suriye’nin geleceği ve ülkelerin pozisyonları.. 

 Suriye’de işler 2016’da başlayan ABD ve Rusya arasındaki centilmenlik anlaşmasına göre yürüyor3. ABD Savunma Bakanlığı, Fırat’ın doğusu ve batısından sorumlu iken İdlib bölgesindeki ÖSO’nun içinde CIA’nın grupları da var. Rusların önceliği zaten İdlib bölgesi ve burası çözüldükten sonra Fırat’ın doğusu ile ilgili anlaşmanın daha kolay olduğunu düşünüyorlar. Rus-ABD centilmen anlaşması Esat’ın ve Rusların Fırat’ın doğusuna girmemesini içeriyor. ABD, Suriye’nin kuzeyindeki tarım ve enerji bölgelerinde yaklaşık 20 
üs kurdu ve bu üsler bölgeden gitmeye niyetinin olmadığının da bir göstergesi. Amerikalılar, savaştan daha az zarar gören bu bölgede kolayca yeniden ülke inşası yapacaklarını düşünüyorlar. Ancak, burada yaşayanların çoğu Kürt değil ve YPG vahşice insanları kontrol altında tutmaya çalışıyor. 

Suriye üzerinde Türkiye, Rusya Federasyonu ve ABD anlaşamadı. Herkesin kendi Suriye planı var. RF; Esatlı bir Suriye, ABD; zayıf ve problemli bir Suriye, Türkiye ise İhvanlı bir Suriye istiyor. ABD, Türkiye’yi destekleyebilir çünkü İhvan içinde kendi adamları da var ve bunlar yönetimde yer alırsa onay verebilir. İhvan’ın gönlü Türkiye’de değil, mecbur olduğundan Türkiye ile işbirliği yapıyor. Özetle, Türkiye’nin Suriye politikası YPG/PKK’dan önce Esat’ı göndermek yani rejimi değiştirmek konusuna odaklanmış durumdadır. 27 Ekim 2018’de İstanbul’da yapılan Dörtlü Suriye Zirvesi’nden bir sonuç çıkmadı. Türkiye’nin 
beklentisi Anayasa yapılması ve özellikle Türkiye olanlar olmak üzere göçmenlerin güvenli ve gönüllü dönüşünün sağlanması idi. Türkiye’den dönenler ÖSO bölgesine gönderiliyorlar. Zirve’ye katılan Almanya ve Fransa’nın sahada varlığı yok ama Türkiye ile birlikte özellikle göçmen akışı konusunda ön almak istiyorlar. Diğer yandan kendilerine masada yer buldular. 

Esat ise 2011 yılına dönmek, ülkenin bütünlüğünü ve egemenliğini devam ettirmek istiyor. Türkiye, 2011 yılında olduğu gibi Esat ile İhvan’ı iktidarı ortak etmeye zorlayabilir ama Esat eğer İhvan’a bir kere kolunu kaptırırsa 1980’lerde olduğu gibi ne olacağını çok iyi biliyor. 

İhvan (Müslüman Kardeşler) içinde Türkiye’nin belirli bir adamı da yok, liderlik çok parçalı, pek çok isim geçiyor. İhvan’ın asıl sahibi İngiltere ama gelişmelerin içinde gözükmese de yakından izliyor ve taksimat zamanını bekliyor. 

 Suudi Arabistan, Suriye’de denklem dışı kaldı ve kendi teröristlerini Rakka 
bölgesinden çıkarmak için YPG/PKK’ya 100 milyon dolar rüşvet verdi. Bu teröristler geçen yıl Suudi Bakanın gözetiminde Rakka’dan alınmıştı. Katar, Suriye’de Türkiye ile birlikte hareket ediyor ama artık sahada savaşçısı kalmadı. El Nusra (El Kaide), Körfez ülkeleri tarafından finanse ediliyor. Kimse tarafından sevilmeyen ve istenmeyen İsrail ise sahada da kendine müttefik bulamadı. Bu yüzden, kaosun ve savaşın devamını istiyor, ara sıra bir yerleri vurarak ortalığı karıştırıyor. 

 İran’ı pasifize etmek için yeni ABD enerji yaptırımları Suriye’de sonuç verebilir. İran güçleri yavaş yavaş Suriye’den çekilebilir. Bunun için yaptırımların yumuşatılması karşılığı Rusya aracılığında ABD ve İsrail ile İran arasında bir anlaşma olasılığı var. İran’ın Suriye’de pek bir rolünün kalmamış olmaması da bu çekilmeyi daha olası hale getiriyor. 

 Sonuç.. 

 BM Suriye Özel Temsilcisi Steffan De Mistura istifa edince Suriye sorununa siyasi çözüm arayışları şimdilik lidersiz kaldı. Mistura, Kofi Annan ve Lahdar İbrahimi’den sonra başarısız olan üçüncü özel temsilci oldu. Şu ana kadar Suriye’de genel bir çözüme ilişkin esaslı bir doküman yok. Cenevre I’de kabul edilen altı maddelik metin taraflarca farklı şekilde yorumlanıyor. Sadece İdlib konusunda bir metin var. Şimdi Mistura’nın yerine gelecek BM özel temsilcisi ile taraflar yeniden pazarlık yapmak için hazırlanıyor. Rusya’nın kaleme aldığı bir Anayasa’nın Cenevre’de ‘taraf olarak kabul edilmişler’in temsil edildiği Anayasa Komisyonu’nda görüşülmeye başlanması ile yeni bir sürece girilebilir. Türkiye’nin Fırat’ın batısından ABD’nin de doğusundan çıkmayacağı göz önüne alınarak iki bölgede özerkliğin getirilmesi olası gözüküyor. Bunun batıdaki adı ‘yerel yönetimlerin geliştirilmesi’ ama doğuda ise daha kuvvetli bir ‘özerk yönetim’ olabilir. 

 Daha önce de yazdığımız gibi bir iç savaş ortalama 10-15 yıl sürer ve biz henüz 
yedinci yıldayız. Suriye’deki savaşın siyasi olarak çözülmesi 5-6 yıl daha devam eder. Daha çok sular akacak; örneğin İdlib ve Fırat’ın doğusunda savaş yeniden tetiklenebilir. Esat’ın gücü ne İdlib’e ne de Fırat bölgesine yetmeyeceğine göre, çekilirse iç savaş tetiklenebilir. 

YPG/PKK alanını genişletmek peşine düşebilir. Türkiye’nin Fırat’ın batısına müdahalesi ABD’nin çekilmesine bağlı gözüküyor. Sihirli çözüm Türkiye’nin sadece Rusya ile değil ABD ile de anlaşmasında dır. Kaşıkçı kozu bunun için kullanılmalıdır. 

DİPNOTLAR;

1 Firas Samuri, Northeastern Syria: Kurdish Anarchy and Sultan Erdogan Dreams, Global Research, (October 25, 2018). 
2 3.5 milyon Türkmen’in 1.5 milyonu Türkçe konuşan ve Türk kimliğine vakıf olanlardı. 1 milyon Türkçe bilmeyip, Türk kimliğinin farkında olanlardı. 1 milyon Türkmen ise ne Türkçe konuşuyor ne de Türk kimliğinin farkında idi. Bunlar Suriye rejimi tarafından Türkiye sınırından iç bölgeye zorla göç ettirilenlerdi. 
3 Andrew Korybko, Strategic Assessment of the War on Syria in Fall 2018: Idlib & the Northeast, Eurasia Future, (October 20, 2018). 


***

Terör Örgütü PKK Süleymaniye’ye Yandaşlarını Gönderiyor.,

Terör Örgütü PKK Süleymaniye’ye Yandaşlarını Gönderiyor.,




29 Kasım 2018 06:24

Terör Örgütü PKK Süleymaniye’ye Yandaşlarını Gönderiyor
Yücel Tünel






Bağdat Al Yevm Gazetesinin 28 Kasım 2018 günü baskısında yer alan bir haberde, terör örgütü PKK’nın yan kuruluşların kapatılması veya ablukaya alınmasına karşılık vermeye hazırlanıyor.
Buna göre PKK’nın yan kuruluşu olan  Kürdistan Özgür Toplum Hareketi’nin Süleymaniye kentinde bulunan bürosunun Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği’ne bağlı güvenlik güçleri tarafından ablukaya alınmasına tepki olarak PKK terör örgütünün Süleymaniye kentine kendi taraftarlarını gönderebileceğini bildirdi.
Gazete PKK elebaşlarından birisini kaynak gösterdiği haberde, terör örgütünün Kürdistan Özgür Toplum Hareketi’ne yönelik her hangi bir askeri güç kullanılması durumunda aynı şekilde karşılık verileceği tehdidinde bulunduğunu, örgütün Süleymaniye’de bulunan yan kuruluşlarına ait ofisleri hiçbir surette boşaltmayacağı ve faaliyetlerini askıya almayacağını belirterek, konunun çözüme kavuşturulması konusunda Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği ile görüşmelerin devam ettiğini vurguladı.

<https://21yyte.org/tr/fikir-tanki/teror-orgutu-pkk-suleymaniye-ye-yandaslarini-gonderiyor>

***

İNGİLTERENİN KÜRT KORÜDORUNA MEVZİLENMESİ., BÖLÜM 4

İNGİLTERENİN KÜRT KORÜDORUNA MEVZİLENMESİ., BÖLÜM 4



2. Kıbrıs ve Doğu Akdeniz Faktörü

Koridor sacayaklarından biri de Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’in güvenliği meselesidir. Irak ve Suriye’deki operasyonlar bu bölgeden yürütülmektedir. Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeleri yok sayarak koridor meselesini anlamak mümkün değildir. Dolayısıyla birkaç cümleyle olsa da Doğu Akdeniz meselesinden bahsetmek gerekir. 
IŞİD’e karşı yürütülen hava operasyonlarından dolayı Doğu Akdeniz büyük devletlerin operasyon merkezi haline geldi. Bölgede birçok devletin uçak gemileri, fırkateynleri ve denizaltıları bulunuyor. Rusların, Lazkiye ve Tartus limanlarında kapasitesini arttırması, İngiltere ve ABD’yi tedirgin etmiş durumda. Bölgede teknik kapasite olarak Amerikan donanması daha güçlü bir durumdayken İngilizlerin de Kıbrıs’ta iki üssü bulunuyor. Kıbrıs’ta ve Doğu Akdeniz’de etkinliğini kaybetmek istemeyen İngilizler Doğu Akdeniz’in güvenliği konusunda adımlar atıyor. 17 Aralık 2015’te Yunan ve İngiliz akademisyen ve askerler Doğu Akdeniz’in güvenliği konusunda bir konferans düzenlediler. Konferansta Rusların Akdeniz’deki rolü en çok kaygı duyulan konu olarak ön plana çıktı. 
Eylül ayında Nikos Anastasiadis ile görüşme yapan David Cameron, İngiltere’nin adada daha fazla garantör olmak istemediğini belirtti. Cameron, garantörlük meselesinin Kıbrıslılara ait bir mesele olduğunu söylerken adadaki İngiliz üsleriyle ilgili ise herhangi bir değişiklikten bahsetmedi.  Bu haber adanın Kuzey’inde kaygıyla karşılanırken Rum kesimi olayı sevinçle karşıladı. Bölgede enerji konusunda yaşanan gelişmeler, Mısır ve İsrail’de bulunan gaz yatakları ve Kıbrıs açıklarında devam eden çalışmalar Doğu Akdeniz’i Avrupa’nın alternatif enerji koridoru haline getirdi. Fakat mevcut siyasal düzlemde bu enerji koridorunun güvenliğini sağlamak hayli güç olarak gözüküyor. Suriye’de IŞİD’in varlığı, Kıbrıs’ta İngilizlerin istediği çözümün bir türlü gerçekleşmeyişi ve Doğu Akdeniz’de Rusların varlığı enerji koridorunu ve Doğu Akdeniz’i güvensiz hale getiriyor. İngiltere, ABD ve Avrupa Birliği, yıllardır Kıbrıs sorunu konusunda Türkiye’ye çözüm için baskı yapıyor. 
Bu ülkeler Kıbrıs kahramanı Rauf Denktaş’ın tasfiyesi için yıllarca uğraşmışlardır. Zaten malum olan bu çabaların medyaya yansıması da Avrupa Birliği Türkiye temsilcisi Karen Fogg’un e-postalarının gün yüzüne çıkarılmasıyla olmuştur. 2002 senesinde kitap haline getirilen Karen Fogg’un e-postalarında Fogg Denktaş için şu ifadeleri kullanıyor ve itibarsızlaştırma operasyonları başlıyor: 
“Bana göre bundan sonra izlenecek yol, Kuzey Kıbrıs’ta Türklerin sesi olan Denktaş’ın itibarını azaltmak ve onun Ankara’daki hiyerarşi ile Askeri teslim ettiğini AB’ye göstermektir”
Avrupa Birliği ve ABD, Kıbrıs’ta Denktaş’ı itibarsızlaştırıp yerine İngiliz hayranı Mehmet Ali Talat’ı getirmişlerdir. Mehmet Ali Talat, Kıbrıs sorununun çözümünde İngiltere ile içli dışlıdır. İngilizlerin çözüm konusunda çabalarını “samimi” bulan Talat, 2010 senesinde verdiği bir röportajda  “eğer Annan planı uygulanabilseydi Kıbrıs sorunu çoktan çözülmüştü” diyordu. Kıbrıs sorunu çözülseydi Türk askeri adadan çekilecekti diyen Talat, kendisine yöneltilen çözüm konusunda taviz veriyor eleştirilerine de “taviz vermiyorum, pazarlık ediyorum” diyordu. Kıbrıs sorunun çözümünde batılıların artık zaman kaybına tahammülü kalmadığı için tekrar devreye sokulan Talat, 14 Haziran 2015 tarihinde Cumhuriyetçi Türk Partisinin başkanlığına tekrar seçildi. Talat yaptığı konuşmada, “Kıbrıs’ın birleşmesiyle yaptığımız hatalar azalacak” diyordu. Milletvekili olmadığı için Başbakan olamayan Talat’a hükümetin gölge liderliği pozisyonu düşüyordu. 
İngilizlerin ve Amerika’nın Ortadoğu’da bir Kürt koridoru oluşturabilmesi için koridorun ucunun güvenli olması gerekir. Kıbrıs’ta çözüm gerçekleşmeden ve Doğu Akdeniz’de ABD ve İngiltere için istikrar sağlanmadan oluşacak koridorun güdük kalması muhtemeldir. Dolayısıyla Kıbrıs sorununun acilen çözülmesi gerekmektedir. Buradaki aciliyet Kıbrıslı Rum ve Türklerin refahı için değil Doğu Akdeniz ve Ortadoğu petrollerinin güvenliği içindir. 
Ek bir bilgi olarak vermek istediğimiz bir başka husus da şudur, İngiliz emperyalizmi Türkiye ve Ortadoğu’da olduğu gibi Kıbrıs’ta da tarikatları kullanmaktadır. Bu tarikatların etkisi Türkiye’ye de uzanmaktadır. Kamuoyunda Şeyh Nazım Kıbrısi olarak bilinen şahıs hayatı boyunca İngiliz kraliyet ailesinin Müslüman olduğunu ve Kuran’a inandığını söyleyerek İngiliz emperyalizmini Müslümanlar nazarında sevimli göstermeye çalışmıştır. Müslümanlar için yeni halifelik modeli yaratmak isteyen ve Müslümanları “Yeni Osmanlıcılık” fikriyatına inandırmak isteyen emperyalizm özellikle İngilizler Şeyh Nazım Kıbrısi gibi birçok “dindar” görünümlü ajanı kullanmaktadırlar. 

2.1. Kıbrıs ve Doğu Akdeniz Faktörünün Türkiye’ye Etkisi

  Kıbrıs meselesi, Türkiye’yi doğrudan etkileyen bir meseledir. Kıbrıs’ta gerçekleşen her şey, varılan her mutabakat ve çözülemeyen her sorun Türkiye’yi ilgilendirmektedir. Oluşturulacak koridor için batılı devletler Kıbrıs ve Doğu Akdeniz sorunlarının bir an evvel çözümünü istemektedirler. Bu nedenle her fırsatta Türkiye’yi sıkıştırmakta ve zor durumda bırakmaktadırlar. Denktaş’ın tasfiye edilmesi, Annan planının Türk tarafındaki halka kabul ettirilmesi ve Türk Deniz kuvvetlerine yapılan bütün kumpaslar Kıbrıs konusunda Türkiye’yi diz çöktürebilmek için yapılmıştır. Bu faaliyetleri gerçekleştirirken Türkiye’deki dostlarından da yararlanan batı dünyası bilmektedir ki “Kürt sorunu”, “Kıbrıs meselesi” ve “Ermeni soykırımının kabulü” meseleleri birbirleriyle alakasız gözükse de birbirine bağlı meselelerdir ve birinin çözülmesi halinde diğerleri de “domino taşı” etkisiyle çözülecek ve Türkiye teslim alınacaktır. Milli orduya kumpas kurulmasındaki amaç budur. Türkiye Cumhuriyeti, Ege Denizinde Yunanistan’ın Türk adalarını işgali, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’deki çözümsüzlük hali, Suriye ve Irak’ta büyüyen Kürt koridoru tehdidiyle çevrelenmektedir. Bu minvalde Kıbrıs meselesinin önemi her zamankinden daha fazladır. Çünkü Kıbrıs giderse Türkiye gider! 

3.SONUÇ

 Batı dünyasının Ortadoğu üstüne planları 19. Yüzyılın başlarından itibaren vardır. Osmanlı’nın çöküş dönemiyle başlayan sürede İngilizler kendi adlarına önemli başarılar elde etmişlerdir. Birinci Dünya savaşı sonrası bölgenin hakimi durumunda olan İngiltere’nin Türk toprakları üzerindeki planları Anadolu direnişine takılmıştır. İkinci dünya savaşından sonra bölgedeki etkinliğini ABD’ye devreden İngiltere izlediği politikalarla ABD ile aynı çizgide yer almıştır. Soğuk savaşın bitmesiyle bölgede “Kürt” kartını görünür bir şekilde devreye sokan bu devletler Ortadoğu’da İsrail’in güvenliğini sağlamak ve Irak petrolünün kontrolünü ele almak için bir “Kürt” devleti kurmak istemektedirler. I. Körfez savaşı bölgede Kürt etnisitesinin kuvvetlenmesine yol açmış ve 36. Paralelin kuzeyinde Kürtler güç kazanmışlardır. Bu bakımdan I. Körfez savaşı, kurulması planlanan “Kürt devletinin” emekleme dönemi olarak adlandırılabilir. 2003 Irak savaşıyla birlikte Kürtler bölgede batılıların bir numaralı müttefiki haline gelmişlerdir. Saddam’ın devrilmesiyle oluşan otorite boşluğunu iyi değerlendiren Kürtler emekleme sürecinden yürüme sürecine geçerek “bağımsız Kürt devletinin” kurulması yolunda daha büyük adımlar atmışlardır. Özellikle İngiliz ve Amerikan diplomasisi Kürtleri meşru göstermek için her türlü çabayı göstermişlerdir. Arap Baharıyla beraber başlayan yeni dönemde batı dünyası Ortadoğu’ya yeni şeklini vermek için “demokrasi, özgürlük, barış” gibi anahtar kelimeleri kullanarak rejimleri değiştirmeye çalışmışlardır. Suriye’de başlayan karışıklıklarda müdahil konumda olan batılı devletler, Esad rejimine karşı “ılımlı muhalifleri” silahlandırmıştır. Ilımlı muhaliflerin bazıları radikalleşerek Suriye’de terör estirmiş ve insanlık tarihinin en büyük göç hareketlerinden birine neden olmuşlardır. 2013 sonlarında ortaya çıkan Irak Şam İslam Devleti, İngiliz siyasetinin bölge üzerindeki politikalarında değişimlere sebep olmuştur. Artık temel hedef bölgenin IŞİD’den temizlenmesi ve ılımlı muhaliflerle “seküler” bir Suriye’nin kurulmasıdır.Krizin başladığı ilk günlerde tartışılan tampon bölge fikrini en çok İngilizler desteklemiş ve Amerikalıların sıcak bakmaması sonucu bölge kurulmamıştır. Tampon bölge IŞİD’e karşı tekrar gündeme getirilmiştir. Bölgenin Suriye komutasının İngilizlerde ve Irak komutasının Alman ve Fransızların elinde olacak olması Türkiye’nin güneyden çevreleneceği anlamına gelmektedir.  
 IŞİD terörüyle boşalan bölgeler zaman içinde Suriye’deki Kürt gruplarla IŞİD’in çatışma sahası haline gelmiş ve Kürtler, Suriye’nin kuzeyine doğru ilerleme fırsatı bulmuşlardır. IŞİD’in sadece Suriye’de değil dünyanın birçok bölgesinde terörist eylemler yapması dünyanın dikkatini bu bölgeye çekmiş ve IŞİDle savaşan Kürt gruplar meşru muhatap haline gelmişlerdir. IŞİD’i ve diğer muhalif grupları İngiltere ve ABD’nin bizzat oluşturup finansal olarak desteklediği iddia edilmiş ve Kürt grupların IŞİD terörüne karşı savaşarak Suriye’nin kuzey toprakları için “doğal varis” haline getirilmesi hedeflenmiştir. 
Suruç saldırısından sonra yeniden palazlanan PKK terörüne karşı Türkiye operasyonlara başlamış ve bu operasyonlar batı kamuoyunda tepkiyle karşılanmıştır. ABD’nin kara gücüm dediği Kürt grupları terörist olarak niteleyen Türkiye’ye karşı pek çok girişim başlatılmış ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin iradesi kırılmaya çalışılmıştır. TSK’nın azmi sayesinde İngiliz hükümeti, Türkiye’nin yanında yer aldığını belirten açıklamalar yapmak zorunda kalmıştır. Buna karşın bölgede İngiliz ajanların varlığı tespit edilmiş ve bu ajanlar tutuklanmışlardır. İngiltere ve ABD’nin, Türkiye’de yürüttüğü psikolojik savaşta en etkin kurumlar dernekler, sivil toplum kuruluşları ve bazı akademisyenlerin katıldığı inisiyatifler olmuştur. Eğitim konusuna önem veren İngiltere’de Prens Edward bizzat Türkiye’ye gelerek İngiliz okullarını ziyaret etmiş ve İngiltere’nin düzenlediği burs programlarını yerinde teftiş etmiştir. Özellikle burslar ve yurtdışı yüksek lisans/ doktora programları batılı devletler tarafından çok önemsenmektedir. Yurtdışında eğitim alan insanların kendi ülkelerine döndüklerinde batılı ülkelerin yaşam tarzını da beraberlerinde götürmeleri hedeflenmiştir. Örneğin Exeter Üniversitesinde eğitim alan kişilerin ülkelerine döndüklerinde kritik mevkilerde görev alabildiklerini gözlemlemekteyiz. Nitekim son yıllarda yurtdışında eğitim alan birçok akademisyen ( herkesi itham altında bırakmıyoruz elbette) Türkiye’nin aleyhine faaliyetlere girişmişlerdir. PKK terörünün önünde dahi kalkan olmaktan erinmeyen bu akademisyenler “ Kürt Koridorunun” psikolojik zeminini hazırlamaktadırlar. Öyle ki Ermeni meselesinden, Kıbrıs’a kadar bütün kritik meselelerde Türkiye’nin karşısında yer alan bu akademisyenlerin lügatından “emperyalizm” sözcüğü silinmiştir. Amerika’nın, İngiltere’nin binlerce kilometre öteden gelip ülkeleri karıştırmasına ses çıkarmayan bu akademisyenler Türkiye’nin kendi sınırları içerisinde operasyon yapmasına razı gelememektedirler. 
Daha önce de bahsettiğimiz gibi “Kürt koridoru” üçayaklı bir projedir. Irak, Suriye ve Türkiye’nin etkisiz hale getirilerek burada bağımsız bir Kürt devleti kurmak isteyen emperyalizm, koridorun bekası için Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’in güvenliğini de önemsemektedir. Rusya’nın bölgeye gelmesiyle denklemleri alt üst olan batılılar Kıbrıs meselesinin bir an evvel çözülmesini istemektedirler. Doğu Akdeniz için de girişimlerini sürdüren İngiltere, bölgede Rumlarla konferanslar düzenleyerek bölgenin geleceğini tayin etmeye çalışmaktadırlar. Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de problemleri çözmeden oluşacak koridor güdük kalacaktır. Bölgeye Rusların gelmesiyle koridorda alternatif çözümleri de düşünen batılı devletler, Doğu Akdeniz’i ve bölgedeki Kürt kartını Ruslara kaptırmak istememektedir. Dolayısıyla koridor meselesinde bu devletlerin Ruslarla işbirliği yapabileceğini düşünenler de mevcuttur. Böyle bir siyasi iklimde koridora verilebilecek muhtemel isim de “müşterek koridor” olacaktır. Fakat bu fikirlerin aksine biz meseleyi böyle yorumlamıyoruz. Batılı devletlerin “Esad mutlaka gitmeli” noktasından “Esad geçiş hükümetinde yer alabilir” noktasına gelmesi Çin, Rusya ve İran için bir zaferdir. Ve bu ülkelerin böyle bir zaferden sonra batı dünyasıyla İsrail’in güvenliğini temin edecek bir koridorun kurulmasında beraber hareket etmesi oldukça zayıf bir ihtimaldir. 

KAYNAKÇA

İhsan Ş. Kaymaz, Şeyh Sait Ayaklanmasında İngiliz Parmağı, I. Cilt, Kaynak Yayınları, Şubat 2014, 
Francis Fukuyama, End of the History and the last man, 1992 
ABD’den Kürtlere Silah Yarıdımı, Al Jazeera, 12 Ağustos 2014
http://www.aljazeera.com.tr/haber/abdden-kurtlere-silah-yardimi
İngiliz Askerler Irak Savaşı İçin Yargılanacak, Milliyet 3 Ocak 2016 
http://www.milliyet.com.tr/ingiliz-askerler-irak-savasi-icin/dunya/detay/2173067/default.htm
İngiltere eski Başbakanı Blair, Irak savaşında yapılan hatalardan dolayı özür diledi, Hürriyet, 24 Ekim 2015 , 
http://www.hurriyet.com.tr/ingiltere-eski-basbakani-blair-irak-isg-lindeki-hatalarindan-dolayi-ozur-diledi-40005696
İngiliz İstihbarat tarihindeki En Sıra dışı Başarısızlık, Zaman Gazetesi, 16 Temmuz 2004
http://www.zaman.com.tr/yorum_ingiliz-istihbarat-tarihindeki-en-siradisi-basarisizlik_70161.html
Eski İngiltere Dışişleri Bakanı Robin Cook Dağda Gezerken Öldü, Zaman Gazetesi 6 Ağustos 2005
http://www.zaman.com.tr/dunya_eski-ingiltere-disisleri-bakani-robin-cook-dagdan-duserek-oldu_199605.html
İngiliz İstihbaratından Irak İtirafı, Evrensel Gazetesi, 12 Aralık 2009
http://www.evrensel.net/haber/194713/ingiliz-istihbaratindan-irak-itirafi
Blair’de Suriye’ye Yaptırım İması, Haber10.com 
http://www.haber10.com/dunya/blairden_suriyeye_yaptirim_imasi-54539
Bilgehan Öztürk, Avrupa Birliği’nin İran ve Suriye Politikasının Türkiye’ye Etkisi, Ortadoğu Analiz, Aralık 2012,  Cilt 4, Sayı 48  
Can Zengin, İngiltere’nin Suriye Krizindeki Tutumu, BİLGESAM, 30 Aralık 2015 
Syria crisis: Cameron loses Commons vote on Syria action, BBC, 30 Ağustos 2013 
http://www.bbc.com/news/uk-politics-23892783
Independent: Türk komutanlar Suriye için masada, Hurriyet, 12 Aralık 2012, http://www.hurriyet.com.tr/independent-turk-komutanlar-suriye-icin-masada-22127463 
Assad can be part of transitional government, says UK foreign secretary - See more at: http://www.middleeasteye.net/news/assad-can-be-part-transitional-government-says-uk-foreign-secretary-1409994535#sthash.JcTfEv1o.dpuf
Syria rejects British proposal for Assad to lead transitional government, The Guardian, 10 Eylül 2015, 
http://www.theguardian.com/world/2015/sep/10/syria-rejects-british-proposal-for-assad-to-lead-transitional-government
Can Zengin, İngiltere’nin Suriye Krizindeki Tutumu, BİLGESAM, 30 Aralık 2015
İsim isim Suriye'de savaşan örgütlerin listesi, OdaTV, 30 Eylül 2014 
http://odatv.com/isim-isim-suriyede-savasan-orgutlerin-listesi-3009141200.html
Özgür Suriye Ordusu İngiltere'ye çekince, Dünya Bülteni, 13 Kasım 2012,  http://www.dunyabulteni.net/haber/234702/ozgur-suriye-ordusu-ingiltereye-cekince
ÖSO Fransa ve İngiltere'nin silah desteğinin sözde kalmamasını istiyor, TRT TÜRK, 14 Mart 2013
 http://www.trtturk.com/haber/oso-fransa-ve-ingilterenin-silah-desteginin-sozde-kalmamasini-istiyor-30715.html
El Nusra’ya Bırak Donat, Hürriyet, 5 Mart 2015
http://www.hurriyet.com.tr/el-nusra-ya-birak-donat-28365061
Guardian: “IŞİD el Kaide’yi Nasıl Bitirdi?” 11 Haziran 2015
http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/06/150611_guardian_isid_elkaide
Uzun yıllar İngiltere'de yaşayan El Kaide şeyhi: Nasrallah şeytani lider; Şiiler 'iğrenç Rafıziler', Sol Gazetesi, 28 Ekim 2015, 
http://haber.sol.org.tr/dunya/uzun-yillar-ingilterede-yasayan-el-kaide-seyhi-nasrallah-seytani-lider-siiler-igrenc-rafiziler 
İngiliz Yönetmenin Oğlu Suriye’de Cephede, Haberler.com, 19 Ekim 2015
http://www.haberler.com/ingiliz-yonetmenin-oglu-suriye-de-cephede-7791703-haberi/
ABD’nin Güvendiği Ilımlılar El Kaide ile El Ele, Hürriyet, 9 Eylül 2014 
http://www.hurriyet.com.tr/abdnin-guvendigi-ilimlilar-el-kaideyle-el-ele-27169643
IŞİD’in Arkasında ABD mi var?, Taha Dağlı, Haber7.com, 17 Haziran 2014
http://www.haber7.com/yazarlar/taha-dagli/1169816-isidin-arkasinda-abd-mi-var-carpici-2-benzerlik
Guantanamo'dan çıktı, IŞİD'in en büyük destekçisi oldu, Gazete Vatan, 25 Aralık 2014
http://www.gazetevatan.com/guantanamo-dan-cikti-isid-in-en-buyuk-destekcisi-oldu-710791-dunya/
Dünden Bugüne Irak Şam İslam Devleti, BBC, 11 Haziran 2014 
http://www.bbc.com/turkce/haberler/2014/06/140611_isid_kimdir
ISIS goes global: Nearly 60 attacks in 19 countries have killed about 1,150 people, CNN, 12 Ocak 2016
http://edition.cnn.com/2015/12/17/world/mapping-isis-attacks-around-the-world/
Ergün Diler, Charlie Hebdo Şifreleri, A Haber,  22 Ocak 2015
http://www.ahaber.com.tr/yazarlar/ergun-diler/2015/01/22/charlie-hebdonun-sifresi-1421908291
Charlie Hebdo Saldırısına Tepki Yağıyor, DW,  7 Ocak 2015 
http://www.dw.com/tr/charlie-hebdo-sald%C4%B1r%C4%B1s%C4%B1na-tepki-ya%C4%9F%C4%B1yor/a-18175166
O bombalı saldırının arkasında İngiliz istihbaratı mı var?, Akşam Gazetesi, 3 Ağustos 2015 
http://www.aksam.com.tr/guncel/o-bombali-saldirinin-altinda-ingiliz-istihbarati-mi-var/haber-428638
Times: Suruç’taki İntihar Saldırısı Erdoğan İçin Uyarı Olmalı, BBC, 22 Temmuz 2015 
http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/07/150722_times_suruc_erdogan
Ankara’da Patlatılan Bombanın İki Hedefi, Mehmet Ali Güller, 11 Ekim 2015
http://mehmetaliguller.com/2015/10/11/ankarada-patlatilan-bombanin-iki-hedefi/
Edward Snowden IŞİD’in Arkasında ABD ve İsrail var, Milliyet, 17 Ağustos 2014 
http://www.milliyet.com.tr/edward-snowden-isid-in-arkasinda/dunya/detay/1926807/default.htm
ABD ve İngiliz İstihbaratı: “Rus yolcu uçağını IŞİD bombası düşürdü.” Turkrus.com, 5 Kasım 2015
http://www.turkrus.com/121635-abd-ve-ingiliz-istihbarati-rus-yolcu-ucagini-isid-bombasi-dusurdu-xh.aspx
İngiltere'den 20 bin vatandaşına 'olduğunuz yerde kalın' emri, T24, 5 Kasım 2015 http://t24.com.tr/haber/ingiltereden-20-bin-vatandasina-oldugunuz-yerde-kalin-emri,315484
ABD’nin Almanya-Rusya Korkusu, Sol Gazetesi, 25 Eylül 2015http://haber.sol.org.tr/blog/serbest-kursu/ilhan-ayer/abdnin-almanya-rusya-korkusu-130758
AB’de Almanya- İngiltere Çatışması, Amerika’nın Sesi, 2 Haziran 2014
http://www.amerikaninsesi.com/content/abde-almanya-ingiltere-catismasi/1927784.html
Binlerce Taraftar Wembley’de Fransa Milli Marşını Söyledi, BBC, 18 Kasım 2015 
http://www.bbc.com/turkce/spor/2015/11/151117_fransa_ingiltere_mars
Fransız Milli Marşı Adayı Böldü, HaberTürk, 21 Kasım 2015 
http://www.haberturk.com/spor/futbol/haber/1156431-fransiz-marsi-adayi-boldu
Viyana’daki Suriye Toplantısında Takvim Uzlaşması, BBC, 14 Kasım 2015
http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/11/151114_viyana_suriye
Rus Uçağına İkaz Engellendi mi? Deniz Yıldırım, Aydınlık, 29 Kasım 2015
http://www.aydinlikgazete.com/turkiye/rus-ucagina-ikaz-engellendi-mi-h79671.html
Londra Aksanlı IŞİD Celladı, Hürriyet, 21 Ağustos 2014
http://www.hurriyet.com.tr/londra-aksanli-isid-celladi-27043399
IŞİD’in Propaganda Militanı ‘Cihatçı John’ Kimdir?, BBC, 13 Kasım 2015 
http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/11/151113_cihatci_john_kimdir
IŞİD'den Yeni İnfaz Görüntüleri ve İngiltere'ye Tehdit, Onedio,  3 Ocak 2016
http://onedio.com/haber/isid-den-infaz-goruntuleri-ve-ingiltere-ye-tehdit-652470
İngiltere: Kürtlere daha fazla silah, Rudaw, 9 Kasım 2015
http://rudaw.net/turkish/world/091120154
İngiltere Kürtlere Silah Gönderiyor, DW, 9 Eylül 2014
http://www.dw.com/tr/ingiltere-k%C3%BCrtlere-silah-g%C3%B6nderiyor/a-17911090
Başbuğ’un Röportajının tamamı için:  
IŞİD Teröründen En Karlı Çıkan Kürtler Oldu!, Sözcü, 27 Temmuz 2015
http://www.sozcu.com.tr/2015/gundem/isid-terorunden-en-karli-cikan-kurtler-oldu-893957/
İngiltere’den PKK açıklaması, CNN, 10 Ağustos 2015
http://www.cnnturk.com/haber/dunya/ingiltereden-pkk-aciklamasi
Bordo Bereliler PKK’yı Vurdu İngiliz Korktu, Sabah, 10 Eylül 2015 
http://www.sabah.com.tr/gundem/2015/09/10/bordo-bereliler-pkkyi-vurdu-ingiliz-korktu
PKK Operasyonların Durması İçin ABD’den Yardım İstedi, Sabah, 17 Ağustos 2015
http://www.sabah.com.tr/gundem/2015/08/17/pkk-operasyonlarin-durmasi-icin-abdden-yardim-istedi
İngiltere’den PKK ile Mücadeleye Dev Destek, Akşam, 15 Ocak 2016-01-16
http://www.aksam.com.tr/dunya/ingiltereden-pkk-ile-mucadeleye-dev-destek/haber-481029
İki Gazeteci Tutuklandı, Oda tv, 31 Ağustos 2015
http://odatv.com/iki-gazeteci-tutuklandi-3108151200.html
Cizre’de 18 İngiliz, Milli Gazete, 17 Eylül 2015 
http://www.milligazete.com.tr/haber/CIZREDE_18_INGILIZ/378658
İngiltere’deki Akademisyenlerden Barış Akademisyenlerine Destek, ZETE, 15 Ocak 2016 
https://zete.com/ingilteredeki-akademisyenlerden-baris-akademisyenlerine-destek/
İngiltere Kraliyet Ailesi Prens Edward Okul Açılışında, Milliyet, 19 Ekim 2015
http://www.milliyet.com.tr/ingiltere-kraliyet-ailesi-prensi-egitim-2134295/
Feyzioğlu’ndan Akademisyenlere: Mütareke Dönemi Aydınlarının Kalıntıları
http://tr.sputniknews.com/turkiye/20160114/1020191678/feyzioglu-baro-baris-icin-akademisyenler.html
Greek-UK Conference on the Eastern Mediterranean Security Issues, Dartmouth Centre For Seapower and Strategy, 17 Aralık 2015 
http://blogs.plymouth.ac.uk/dcss/2015/12/17/greek-uk-conference-on-the-eastern-mediterranean-security-issues/ 
İngiliz Üsleri ve Dikilitaş Restorasyonu, Ferdi Sabit Soyer, Yeni düzen, 21 Eylül 2015 
http://www.yeniduzen.com/Yazarlar/ferdi-sabit-soyer/ingiliz-usleri-ve-dikilitas-restorasyonu/7184
Talat: Taviz vermedim, pazarlık yaptım, Kıbrıs Postası, 15 Şubat 2010
http://www.kibrispostasi.com/print.php?news=34032
Meclis Halife Seçebilir Mi?Sayın  Cengiz Özakıncı Röportajı, Oda TV, 15 Kasım 2014
http://odatv.com/meclis-halife-secebilir-mi-1511141200.html
Suriye’nin Serv’i Amerikan Koridoru, Mehmet Ali Güler, Kaynak Yayınları, 2015
Şark Raporu, Celal Bayar, Derleyen: Analiz Basım Yayın, Sadeleştiren: Nejat Bayramoğlu, 2006

https://www.academia.edu/30860776/%C4%B0ngiltere_nin_K%C3%BCrt_Koridor_u_Meselesindeki_Stratejik_Mevzilenmesi




***

İNGİLTERENİN KÜRT KORÜDORUNA MEVZİLENMESİ., BÖLÜM 3

İNGİLTERENİN KÜRT KORÜDORUNA MEVZİLENMESİ., BÖLÜM 3



1.4.7.Suriye’deki Kürt Gruplar ve İngiltere

Halkın Koruyucuları Birliği (YPG) 2011 yılında kurulmuş bir örgüttür. Örgütün lideri Sifhan Hamo’dur. Suriye ordusunun boşalttığı Suriye’nin kuzeydoğusunu ele geçiren YPG, en kanlı çatışmaları IŞİD’e karşı yapmıştır. Kürtlerin siyasal düzlemdeki temsilcisi konumunda Demokratik Birlik Partisi bulunmaktadır. Bu grubun başında Salih Müslim vardır. Bu gruplarla PKK’nın organik ilişkisi bulunduğu herkes tarafından bilinen ama Türkiye’deki bazı cin fikirliler tarafından inkar edilen bir gerçektir. 

YPG, Afrin, Kobani, Tel Abyad, Resulayn, Amude, Derika Hemko, Kamışlı ve Haseke bölgelerini kontrol etmektedir. ABD’nin bölgede “kara gücüm” olarak nitelediği YPG, bölgede batılı devletlerin yegane müttefiki konumundadır. Raporun bu kısmına kadar anlattığımız tüm örgütler “Kürt koridorunun” önünü açmak için katalizör görevi görmektedir, ama bilerek ama bilmeyerek bu amaca hizmet etmektedirler. Batılılar için bölgedeki “esas oğlan” Kürtlerdir. 

Türkiye’nin güneyindeki Kürt grupların temel hedefi IŞİD kontrolündeki yerleri ele geçirip kurdukları kantonları birleştirerek bir koridor oluşturmaktır. Kürt gruplar bu planı elbette kendi kendilerine geliştirmemişlerdir. Bu plan İngiliz ve Amerikan siyasetinin bir sonucudur. Amerika ve İngiliz hükümetleri, geçmişte Saddamla savaşsın diye Kürtleri desteklerken bugün IŞİDle savaşması için silah yardımlarında bulunmuşlardır. İngiltere Dışişleri Bakanı, bu silah yardımları hakkında Rudaw’a verdiği demeçte, Kürt güçlerine daha önce de silah gönderdiklerini ve göndermeye devam edeceklerini bildirmiştir.  Dışişleri Bakanından daha önce de 2014 yılında Savunma Bakanı Michael Fallon, Irak’ta IŞİD’e karşı savaşan Kürt gruplarına silah göndereceklerini belirtmişlerdi. Yaptığı yazılı açıklamada şu ifadeleri kullandı: 
“Kürt birlikleri IŞİD'den daha az ekipmana sahip ve kendilerini savunmaları, sivilleri korumaları ve IŞİD'in ilerlemesini durdurmalarına yardımcı olmak için taleplerine yanıt veriyoruz”
 Kürtler yaklaşık 30 yıldır koridor meselesinde batılıların figüranı olarak kullanılmaktadırlar.  Dün Saddam’ı Kürtlere yem eden emperyalizm bugün Kürtlerin IŞİD’e karşı zafer kazanmasını istemekte ve onları desteklemektedir. Kuşku yok ki IŞİD vahşi bir örgüttür ve Ortadoğu’da yüz binlerce masum Türkmen’in, Arap’ın, Ezidi’nin ve Kürt’ün kanına girmiştir. Fakat batı destekli medyada nedense hep “ Kürtler” yok ediliyor vurgusu yapılmış ve diğer etnik gruplar Ortadoğu’da hiç yokmuş gibi davranılmıştır. Tarihin ve hakikatin bize öğrettiği bir şey vardır. Emperyalizm milletleri önce mağdur eder, sonra da onları diğer milletlere karşı mağrur eder. Bu gerçek hiçbir zaman değişmedi. Dün Ermenileri çıkarları uğruna kullanıp evvela onları ayaklandıran, sonra kardeşi kardeşle kan içinde bırakan emperyalizm bugün onları sahte iddialarla Türkiye’nin başına bela etmiştir. Yarın bu senaryo Kürtler için bir kere daha tekrarlanabilir. 

IŞİD terörüyle dünya kamuoyunda “mağdur” ilan edilen Kürtler, nedense bu terörden en karlı çıkan millet olmuşlardır. Genelkurmay Eski Başkanlarından İlker Başbuğ, Sözcü gazetesine verdiği röportajda bu durumu şöyle özetlemiştir:

“Kuzey Irak bağlamında baktığınızda Kürtler kazanıyor. Tablo bu.
IŞİD bir yere saldırıyor, IŞİD alıyor, sonra IŞİD oradan atılıyor ve o bölge yi¬ne Kürtlerin eline geçiyor. 
Bunu iyi düşünmek lazım, “Ne oluyor” diye.”
Değerli komutan IŞİD’i kimlerin ne amaçla kurduğunu da röportajın ilerleyen kısımlarında açıklıyor ve Suriye’nin kuzeyi için bilinmeyen eski planları da tek tek anlatıyor:
“…, IŞİD’in lideri şu anda Bağdadi. Bu kişi 2004’te Felluce’de Amerikalılar tarafından yakalanıyor, 2004’ün Aralık ayında serbest bırakılıyor. Aynı anda cezaevinde bulunan militanların sayısı da 24 bin civarında.” 
“6 Ocak 1923 yılında, Lozan Konferansı, Azınlıklar Alt Komisyonu var,
buraya gündemde olmayan bir teklif getiriliyor; teklifi getiren kim? Amerika. Teklif şu: “Ermeniler için ulusal yurt olarak bir toprak parçası bulalım, bu bölgeyi tanımlayalım ve bu bölgeye saldırı ve sızmalara karşı bir koruma dü¬ze¬ne¬ği kuralım.”
Gazetecinin Amerikalıların önerdiği bu yer neresi sorusu üzerine Başbuğ şu cevabı veriyor:
“Suriye’nin kuzeyini. Bakın teklif şöyle devam ediyor : “Böylece Türkiye ve Suriye arasında tarafsız bir bölge kurulmuş olur. Bu toprk parçasının denize kolay bir çıkış yolu da vardır.” Peki, o halde, 6 Ocak 1923’te Ermeniler için düşünülen şey, bugün başka birisi için mi düşünülüyor? Suriye’nin kuzeyi ilk defa gündeme gelmiyor yani. Irak’ın kuzeyinden başka, şimdi bir de Suriye’nin kuzeyi sorunumuz var. Çok kritik bir durum.
Haritaya baktığınızda bugün Suriye’nin kuzeyinde IŞİD’in kontrolünde olan hat, Irak’ın kuzeyinde Kürtlerin kontrolünde olan hatla birleşebilir. Bazılar diyor ki, “PYD o kadar güçlü değil, ordusu yok, silahı yok.” Peki bu bölgeleri zaten bizzat PYD mi ele geçirdi? Hayır, önce IŞİD, sonra koalisyon güçleri, onlar çe¬kildikten sonra da Kürtler giriyor. Model hep bu.” 

Başbuğ’un söylediği gibi IŞİD ve diğer İslami örgütler bölgede koridor meselesinde Kürtlerin işini kolaylaştırmak için bulunuyorlar. Bölgede çatışan/ çatıştırılan örgütler “Kürt koridorunun” inşasına hizmet etmekten başka bir şey yapmıyorlar. Görünen o ki dünya kamuoyu IŞİD’i hiçbir zaman bir devlet olarak kabul etmeyecektir ki zaten etmemesi lazım gelir. Öyleyse bu boşluğu kiminle doldurmak gerekir? Batı kamuoyu bu soruya her fırsatta “Kürtler” diye haykırmaktadır. Meselenin özü tam olarak budur. IŞİD katalizörünü YPG/PYD/PKK taşeronuna yedirerek “Kürtleri” bu bölgelerin doğal varisi yapmak Batının en büyük hedefidir. 

Koridor meselesi Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyi ile sınırlı değildir. Türkiye’yi dize getirmeden kurulacak bir koridorun yaşama şansı yoktur. Öyleyse üç parçalı koridorun Türkiye ayağında da gerekli adımlar atılmalıdır. İngiltere ve ABD bunu her fırsatta gerek askeri gerekse de psikolojik alanlarda yapmaktadırlar. 

1.4.8.İngiltere ve PKK

PKK, Türkiye’nin batılı “müttefikleri” tarafından “terörist” olarak nitelendirilen bir örgüttür. Fakat bu müttefikler çıkarlar doğrultusunda PKK’yı koruyup kollamaktan ve silahlandırmaktan hiçbir zaman vazgeçmemişlerdir. İngiltere, PKK’yı 2001’den beri terörist olarak kabul etmektedir. Bu tarih önemlidir çünkü terörle mücadelenin başarı sağladığı zamanlara isabet eder. İngiltere, Türk ordusunun başarılı operasyonlarıyla PKK’ya darbeler indirmesi sayesinde PKK’yı terör listesine almıştır. Suruç saldırısı sonrası başlayan terörle mücadelede yeni dönemde İngilizler şaşkın ve savruk bir politika izlemektedirler. 
Ağustos ayında Türk mevkidaşını aradıktan sonra açıklama yapan Dışişleri Bakanı Hammond, görüşme için şu sözleri söylüyordu: “İngiltere, terörün her türlüsünü kınıyor ve Türk hükümetine orantılı şekilde karşılık verme hakkını tanıyoruz. Ayrıca, İngiltere'nin, Kürt barış sürecinin yeniden rayına oturması için devam eden desteğinin de altını çizdim." 

İngiliz basınıysa operasyonları endişe içinde takip ediyordu. Bordo Berelilerin yaptığı başarılı operasyonlar sonrası tedirgin olan İngiliz medyası, Türkiye’nin operasyonları durdurması gerektiğini ve bunu sadece uluslararası camianın başarabileceğini söylüyordu. 

İngiliz Daily Telegraph gazetesine konuşan Cemil Bayık, röportajda PKK’nın operasyonların durması için ABD arabuluculuğuna sıcak baktığını aktarıyor. Ankara ve PKK arasındaki çatışmaların yeniden başlamasıyla birlikte Irak Şam İslam Devleti'ne (IŞİD) karşı mücadelenin daha da zor bir hale geldiği ifade edilen haberde bugüne kadar IŞİD'e karşı en etkin güçlerden birisinin Kürtler olduğu belirtiliyor. Haber, PKK liderlerinden Cemil Bayık'ın ABD'ye yönelik sözleriyle sonlanıyor:"Eğer ABD Türkiye'nin politikalarını desteklemeye devam ederse Kürtleri kaybetmesi olası. Eğer ABD Kürtleri kaybederse, IŞİD'i yenilgiye uğratması da zorlaşır." 

Türk ordusunun kararlı mücadelesi batılı devletlerin terörle mücadelede fikirlerini değiştirmesine neden olmuş gözüküyor. İngiliz Dışışleri Bakanı Hammond’un 15 Ocak 2016 günü yaptığı açıklama buna güzel bir örnek olabilir: 
"Biz sadece açıklamalar yapıp, PKK'yı kınamakla yetinmiyoruz, aynı zamanda Birleşik Krallık’ta terör örgütünün finans temin kaynaklarını hedefleyen ciddi çalışmalar yürütüyoruz. PKK'yı desteklemek için denizaşırı ülkelere gönderilen paralara el koyduk ve terör örgütünü destekleyecek etkinlikleri engelledik"
 “Cesur Türk askeri ve polisinin ve bu şiddetin arasında kalan diğerlerinin hayatlarını kaybetmeleri bu ülke için son derece üzücü bir durum. Biz Türkiye’nin PKK’ya karşı kendisini savunma konusunda meşru bir hakkı olduğuna inanıyoruz. Ama yine de kalıcı barışı sağlamak için Türkiye’nin en kısa süre içerisinde yeniden diyalog ortamına döneceğini umuyoruz.” 
Gördüğümüz gibi İngiliz Bakan Ağustos ayındaki buyurgan tavrından vazgeçerek Türkiye’nin egemenlik haklarına saygı gösterdiğini daha diplomatik bir üslupla açıklıyor. Hiç şüphe yok ki bu tavır değişikliğinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörle mücadele konusundaki azmi kritik bir rol oynamaktadır. Her ne kadar İngiliz medyası aylardır Güneydoğu’da yaşanan operasyonları “Türkiye’de İç Savaş” manşetiyle verse de İngiliz Bakanın bu açıklamaları TSK’nın doğru yolda olduğuna işaret eder niteliktedir. 

İngiltere’nin bakanlık seviyesinden PKK ile mücadeleye verdiği destek anlamlı olsa da unutulmamalıdır ki “Koridor” İngiltere ve ABD’nin nihai hedefidir. Türkiye’nin doğusunda bugün hala gazeteci kimliğiyle İngiliz casuslar yakalanmaktadır. 31 Ağustos 2015’te gazeteci ve tercüman kılığında 3 İngiliz ajanı Diyarbakır’da yakalanmıştı.  Bir başka önemli iddia ise Cizre’de çatışmalar sürerken yabancı istihbarat ajanlarının bölgede PKK lehine çalışması idi. Yıllardır bölgeye gazeteci, din adamı, akademisyen ve diplomatik görevli olarak gelen yabancı ajanların bu sefer Cizre’de görevli olduğu söyleniyordu. İddialara göre Cizre’de 18 İngiliz ajanın varlığı tespit edilmişti. 
Bu hedefi gerçekleştirmek için İngiltere ve ABD yalnızca terör örgütlerine silah vermekle kalmıyor gerek kültürel gerek sosyal tüm alanlarda kendi fikirlerini enjekte edecek grupları finansal açıdan destekleyerek “5. Kol faaliyeti” yürütüyorlar. Akademisyenleri, sanatçıları, iş adamları ve göz önünde olan her kesimden insanı yücelterek kamuoyu önünde tutuyorlar ve onların, fikirlerini topluma kabul ettirmesine yardımcı oluyorlar. Bu kimseleri Türkiye’nin aleyhinde olan her konuda karşı cephede görebiliriz. Sözde Ermeni soykırımında Türkiye’nin karşısında onlar vardır, Kıbrıs konusunda Rum’un yanında onlar var ve PKK konusunda Türkiye’yi suçlayan yine onlardır! 
Türkiye’de 1128 akademisyen terörle mücadele eden Türkiye’yi katliamla suçlayan skandal gibi bir metine imza attı. Metinde artık devletin yaptığı “katliamlara” sessiz kalmayacaklarını söyleyen akademisyenler, devleti operasyonları sonlandırmaya çağırdı. Bu bildiriden sonra bazı akademisyenler hakkında işlem yapıldı. Amerika’nın Ankara Büyükelçisi ve Amerikan Dışişlerinden yetkililer akademisyenlere sahip çıkarken İngiltere’de de akademisyenler kendilerine “barış akademisyenleri” diyen imzacı gruba destek için bildiri imzaladılar. Bildiride, “Bu haksız eylemler, Kürtlere karşı süren devlet şiddeti bağlamında gelişiyor”  ifadesini kullanan akademisyenler Türkiye’yi baskıcı olmakla suçladı.  
Boğaziçi, ODTÜ ve Galatasaray’ın dışındaki devlet üniversitelerinde okuyan öğrencilerin çoğunluğu bu imzacı akademisyenleri şaşkınlıkla karşıladılar. Böyle bir güruhun bu tarz bir eylem yapabileceğini çoğu öğrenci ve ailesi ihtimal vermiyordu. Fakat acı gerçek şu ki yukarıda sayılan üniversiteler ve özel/vakıf üniversitelerinde bu tarz akademisyenler zaten yıllarca gemi azıya almışlardı. Bu akademisyen güruhunun yetişmesinde kuşkusuz yurtdışında alınan eğitimlerle, yurda davet edilen yabancı akademisyenler de etkili. Bildiriye imza atanlara baktığımızda yabancı akademisyenleri de görebiliyoruz. Elbette burada yurtdışına giden her yurttaşı itham altında bırakmamız söz konusu değil, fakat yurtdışı eğitimler akademisyenleri devşirmek için fırsat yaratıyor. Yurtdışında farkında olmadan “angaje” edilen ve Türkiye’nin aleyhine fikirler geliştiren akademisyenler, yurda döndüklerinde eğitim verdikleri gençleri ve meslektaşlarını etkileyerek onları da Türkiye aleyhine düşünmeye sevk ediyorlar. Bu gidişat terörden daha tehlikeli bir gidişattır. Bir teröristin vereceği tahribat en fazla insan öldürmektir, fakat terörü destekleyen akademisyenlerin beynini yıkayacağı çocuklar o devletin dibine dinamiti yerleştirebilir. Bu gerçeğin farkında olan İngiltere ve ABD gerek yurtiçinde gerekse de yurtdışında eğitim yatırımları yaparak kendi ideolojilerini enjekte etmeye çalışmaktadırlar. İngilizler eğitim işini o kadar önemsemektedirler ki Prens Edward bizzat Türkiye’de bulunan İngiliz okullarına ziyaretler gerçekleştirmektedir. 19 Ekim 2015’teTarabya İngiliz Okullarının açılışına katılan Prens Edward’ı İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Dr.Muammer Yıldız, Sarıyer Kaymakamı Gürsoy Osman Bilgin, Sarıyer İlçe Milli Eğitim Müdürü İbrahim Tahmaz, İngiltere Büyükelçisi Richard Moore, BCCT Türkiye yönetim kurulu başkanı Chris Gaunt,  Akfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın ve Tikav Yönetim Kurulu Başkanı Sultan Yılmaz  karşılamıştır. Prens Edward ayrıca Edinburgh Dükü Uluslararası Gençlik Ödülü Programı kapsamında Darüşşafaka Eğitim kurumlarını da ziyaret etmiştir. Prensin Türkiye’de eğitim alanıyla bu kadar yakından ilgilenmesi bize İngiltere’nin yurtdışı okulları konusunda ne kadar hassas olduğunu göstermektedir. Bu durum 19. Yüzyılda Anadolu’da açılan Amerikan kolejlerini anımsatmaktadır. ABD ve İngiltere kendi çıkarları için yeni Abdullah Cevdetler, Ali Kemaller yetiştirme uğraşındadır. Mütareke dönemi aydınlarının kalıntısı  akademisyenlerin varlığı da buna işarettir. 

1.4.9. İngiltere’nin Bölgedeki Aktörlerle İlişkisinin Türkiye’ye Etkileri

 İngiltere, bölgedeki hemen hemen tüm aktörlerle dirsek teması halindedir. Bölgeyi şekillendirmek için bu aktörlere lojistik ve finansal açıdan yardımlarını iletmektedir. Bu faaliyetler Türkiye’nin güney sınırları için tehdit teşkil etmekte ve dahi Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehlikeye sokmaktadır. Türkiye ve tüm bölge ülkelerine “radikal İslami terör” işaret edilerek bölgede Kürt gruplar desteklenmekte ve bölge ülkelerine ölüm gösterilip sıtmaya razı edilmeye çalışılmaktadır. Nihai amacı bir “Kürt” devleti olan koridorda İngiltere, bir yandan IŞİD ile savaşır gözükürken diğer yandan IŞİD’den petrol ithal ederek ekonomik olarak ayakta kalmasını sağlamaktadır. Bir başka taraftan ise Kürtleri destekleyerek IŞİD terörüne karşı meşru bir kuvvet yaratma gayreti içindedir. Bölgede irili ufaklı tüm cihatçı grupları destekleyen İngiltere, dünyaya bir mesaj verme gayreti içindedir. İngiltere, bölgedeki bütün aktörler içinde en tercih edilebilen olarak “Kürtleri” işaret etmektedir. Bu, Türkiye’nin toprak bütünlüğü için fevkalade tehlikeli bir gidişattır. Bir taraftan “radikal İslami terörün” tırmandırılması öbür yandan etnik ayrımcılığın körüklenmesi Türkiye içerisinde kardeşçe yaşayan etnik ve dini grupları birbirine düşürebilir. Batı kamuoyu tarafından yıllarca “Alevi” Esadla “Sünni” muhalifler arasındaki savaş olarak sunulan iç karışıklıkların bir benzeri önümüzdeki yıllarda Türkiye’de de yabancı bir el tarafından çıkartılabilir. Türkiye’nin bu bağlamda her zaman dikkatli olması ve bölge üzerine planlar yapan ülkelerin niyetlerini iyi okuması gerekmektedir. Suriye ve Irak’ta yaratılan IŞİD benzeri bir örgüt gelecekte Türkiye’de de yaratılabilir. Bütün bunlara karşı terörle mücadele başlayan yeni dönem Türkiye’nin bu tarz girişimlere karşı tedbir alması açısından umut vericidir. Bu sebepledir ki batı kamuoyu operasyonların bitirilmesi ve “çözüm süreci” dönemine dönülmesi için bastırmaktadır. Türkiye bu noktada uyanık ve atak olmalı ve bölgede terörden beslenen ne kadar etnik ve dini grup varsa bu süreçte temizlemelidir. Bugün sürdürülen operasyonlar Türkiye ve Türk Silahlı Kuvvetleri için bir fırsattır ve bu fırsat kaçırılmamalıdır.

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***