25 Şubat 2019 Pazartesi

TBMM ARAŞTIRMA KOMİSYONUMUZCA BİLGİSİNE BAŞVURULAN KİŞİLER., BÖLÜM 5

TBMM ARAŞTIRMA KOMİSYONUMUZCA BİLGİSİNE BAŞVURULAN KİŞİLER.,  BÖLÜM 5


25- Komisyonumuzca 01.03.2006 tarihinde bilgisine başvurulan Şemdinli İlçe Jandarma Komutanı Erdem YILMAZ: 

Patlama sesini duymadıklarım ama, ilçede bir karışıklık ve koşuşturmadan haberinin olduğunu, süratle istihbarat hizmet aracının da bulunduğu bölgeye gittiğini, gittiğimde aracın üzerinde tepinenleri gördüğünü, aracı daha önceki görevlerinden bildiğim, Kalabalığın da da gittikçe arttığını, kontrolden çıktığını, bağırıp, çağırıp, slogan attıklarını, esnafla görüşmeye çalışırken Ali Kaya Astsubayı yaklaşık bir 5-6 metre sağ tarafta gördüğünü, yüzünde de hafif bir kan parçası gördüğünü, Ali KAYA'mn kendisine"- Komutanım evraklarımız araçta kaldı, aracı mahvediyorlar, bize saldırdılar" dediğini, Hatta bir anda ilçedeki mevcut kuvvetlerinin yetersiz olacağı fikrine bile kapıldıklarını; kalabalığın kontrolsüz olup, kısa sürede 1 000 kişiyi geçtiğini, Kendisini önce Özcan İLDENİZ'in telefonla arayıp "-Komutanım saldırıya uğradık, ben emniyete doğru gidiyorum" dediğini, Kendisini de emniyette gördüğünü, Ali Kaya'yı, İlçe Jandarma Komutanlığının da çok merkezde obuası dolayısıyla, askerlerine, doğru garnizon komutanlığına, Taktik Alaya doğru götürün, şeklinde talimat 
verdiğini, sonra Özcan Astsubayı da Emniyette görüp aynı yere gönderdiğini, 
Çok kısa bir zaman sonra Emniyet Müdürlüğüne, hükümet konağına taşlı sopalı yoğun bir saldın başladığını, süratle komando bölüğünü çağırdığını, 
Şemdinli İlçesinde, Emniyet Müdürlüğünden kuzeye doğru Ziraat Bankası 
bulunduğunu, Ziraat Bankasının olduğu yere kadar kalabalık uzaklaşınca hükümet konağı ve Emniyet Müdürlüğü için riskin geçici bir süre ortadan kalkmış olduğunu, bu arada garnizon komutanının lojmanın camlarına taş atıldığını, hükümet konağının önündeki bayrağa saldın olduğunu, hükümet konağının ve emniyet müdürlüğünün aşağı yukan o cepheye bakan tüm camlannın kınldığını, 
Kalabalığı geriye doğru aldıklarında polis noktasının taşlandığı bilgisinin geldiğini, sonradan öğrendiğine göre, polis noktasında, naylon eritmek suretiyle oradaki sürekli memurların kullandığı kurt cinsi eğitilmiş köpeklere eziyet yapıldığım, güvercinlerin duvara çiviyle çakıldığını öğrendiklerim, İlk gün polis noktasında 4 polis bulunduğunu, oraya takviye kuvvet olarak Dağ Komando Tabur Komutanının bizzat kendisi, yanında yeteri kadar kuvvetiyle, gidip oradaki olaya müdahale ettiğini, Ertesi günü polis noktasının ateşe verildiğini, 
Araba ile Seferi Yılmaz'ın kitapevi arasındaki mesafenin en fazla 200 metre 
olduğunu, Olay yerine gittiğinde, devletin aracının tahrip edildiği, belki de uzaklaştumasa linç girişimi olabileceğini, Ali KAYA ile Özcan İLDENİZ'in gönderilmesi arasında çok zaman yok, onlan aşağı yukan peş peşe gönderdiklerini, tamamen koruma amaçlı gönderdiğini, Arabanın bagajında Saat 17.00 sıralarında ya da daha önce 16.00 sıralarında C. Savcısı, Milletvekili Esat CANAN'la araç üzerinde gerekli inceleme yapmak üzere olay mahalline beraber gittiklerini, Aynı anda da, henüz olay yerine gitmeden, Hakkâri Valisi, II Emniyet Müdürü, II Jandarma Komutanının helikopterle geldiklerini, kendilerine, gördüğü kadarıyla ve devam etmekte olan toplumsal faaliyetleri, ertesi güne de sarkabilecek, akşam alınabilecek emniyet tedbirlerini arz etmek üzere helikopter pistine gittiğini, Tanju Çavuş'un, Van'dan geri dönerkenki olayında bulunduğu yerde o silah seslerini duymadığını, Savcının hiçbir çalışma yapmadığını, bu arada, devlete ait aracın, yaklaşık 10 saat, belki de 11 saat tamamen kendi kontrollerinde olmayıp, kalabalığın kontrolünde kaldığım, İkinci olay olmasaydı bu sürenin 6 saat olabileceğim, bu sefer, tekrar, Savcı Bey geriye dönünce, kendisinin de beraber bulunduğunu, akşam 20.30 sıralarında, tekrar araç 
üzerinde gerekli incelemeyi yaptığını, İki adet el bombasının cinsinin Alman yapımı olduğunu, DME yazdığım, üç adet kaleşnikof bulunduğunu, 
Savcı Bey'in oradaki astsubaya tehlikeli olabilir diye ilk önce bombayı teslim ettiğini, Savcımn bunu sehven MKE diye yazdığım, savcının sehven yazdığını düşündüğünü, zaten seri numarasının aynı olduğunu, araç üzerindeki çalışma bitince, biz yaya olarak pasajm bulunduğu yere doğru geldiklerini, orada da polis arkadaşlarının tedbir aldığını, Akşam 10 sıralarında araç üzerindeki çalışma bitince, karanlık ve yeterli görüş imkanının olmadığını, Savcı Bey'in ertesi güne bıraktığını, O zaman, kendisinin de Savcı Bey'e eşlik ettiğini,Pasajın içini kendisinin de gördüğünü, ertesi günü savcı Bey'in pasaj içerisindeki 
keşfe kendisinin gittiğini, kendisinin eşlik etmediğini, Van Savcısının son derece gizli bir şekilde soruşturmayı yürüttüğünü, Bir bombanın patlaması 4-5 saniye sürebileceğini, 

26- Komisyonumuzca 01.03.2006 tarihinde bilgisine basvwm'«n Hakkari MİT Bölge Müdür Yardımcısı Seyfettin ŞENER; 

Seferi YILMAZ'a yönelik herhangi bir çalışmanın kendisinin göreve başladığı 
2004'ün Temmuzundan itibaren bugüne kadar herhangi bir çalışmaları olmadığını, Kendisinin de Şemdinli de olduğu, 9 Kasımda saat 12.00 sularında bir patlama meydana geldiğini, bu patlama sonucunda orada yer alan 2 tane Jandarma mensubunun eleman olarak belirttikleri Veysel Ateş ile birlikte orada tesadüfen bulunduklarını öğrendiğini, sonraki gelişmeleri, İlçe Emniyet Müdürlüğünde bulunması nedeniyle olayları ilk önce İlce Emniyet Müdürlüğünden takip etmeye çalıştığını, halk isyanı tabir etmek istemediğini ancak ufak çaplı bir toplumsal gösteri başladiğnı, daha sonra bu toplumsal gösterinin büyümeye başladığım, daha sonra güvenlik güçlerinin başta o dönemin valisi olmak üzere bir kriz masası oluşturduğunu, kriz masası tarafından güvenlik önlemlerinin alınmaya çalışıldığım, olayları yatıştırmaya yönelik girişimler olduğunu, sonunda da 11 Kasımda da olayların dinmeye 
başladığını, ondan sonra o bölgeden ayrıldığını, bunun dışında yoruma dayalı bilgi veremeyeceğini, 

27- Komisyonumuzca 22.02.2006 tarihinde bilgisine başvurulan Gazeteci- Yazar Murat YETKİN:

Ayın 11 'inde, Çankaya Köşkünde, Cumhurbaşkanlığı Köşkünde, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri töreninde, gazete yöneticisi olarak davetli olduğunu, bütün, devletin yüksek yöneticileri de orada davetli bulunduğunu, bu törenin sona ermesinden sonra, Çankaya Köşkünde bir küçük resepsiyon verildiğini, kuvvet komutanları ve Genelkurmay Başkanın da orada bulunduğunu, 

Kendisi ve birkaç gazeteci arkadaşının, Jandarma Genel Komutanı Sayın Fevzi 
Türkeri'nin yanına giderek, işte, yakalananlar yada tutulanların üzerinden jandarma kimliği çıktığını, bunun ne anlama geldiğini sorduklarım, 
Onun da "-Soruşturma sonuçlanana kadar yorumda bulunmayacağım. Bu bir lokal olaydır. Güvenlik güçlerinin mücadele gücünü düşürmemek lazım." diyerek yakalanan kişilerin üzerinde jandarma belgeleri çıkmış olması konusuna da girmek istemediğini, "-Bunu Kara Kuvvetlerine sorun" diye bilgi verdiğini, kendilerinin üzerinden jandarma kimliği çıktığını, O'nun da Kara Kuvvetlerine sorun diye üstelemiş olduğunu, biraz ileride, yine aynı salonun içinde, Kara Kuvvetleri Komutanı Sayın Yaşar Büyükanıt'ın yanma gittiklerini ve "- 
Efendim, böyle böyle bir şey oldu, biz de Sayın Türkeri'ye sorduk, o da dedi ki, Kara Kuvvetlerine sorun, biz de size soruyoruz" dediklerini, Sayın Büyükanıt'ın ise "Ben bilmiyorum." dedikten sonra sorularında böyle bir şeyin bulunmaması, hiç aklımıza gelen bir şey olmamasına rağmen, "-Gazetelerde resmi çıkan astsubay benim yanımda görev yaptı. Çelik operasyonunda -bu, Kuzey Irak'a yapılan çok büyük bir operasyondu, 97 yılıydı zannediyorum- Peşmergeler bizimle işbirliği yaparken yanımdaydı. Çok iyi Kürtçe konuşur, suç işleyecek biri olduğunu sanmıyorum; ama, soruşturmada meydana çıkar." şeklinde 
beyanda bulunduğunu, Sayın Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök yanına da gittiklerim ve ona da bu soruyu sorduklarını, O'nun ise: "-Olaylara anında müdahale edildi. Van'daki asayiş komutam hemen Şemdinli'ye gitti. Biz, idarî soruşturma yürütüyoruz; ayrıca, adlî soruşturma yürüyor. Ben personelimi ne suçlarım ne korurum. Soruşturmanın sonucunu bekleyelim, yargıya güveniyoruz." dediğini, Dolayısıyla, orada bulunmalarının, o toplantıda olmalarının büyük bir şans olduğunu, Yaşar Büyükanıt'ın bunu ne amaçla söylendiğini gerçekten bilmediğini çünkü, akıllarında böyle bir soru olmadığını, 
Fevzi Türkeri'nin "-Bunu Kara Kuvvetlerine sorun" demesinin nedenini bilmediğini ama belki de, bunu, bu sorunun doğru olarak yöneltileceği şahıs hem oranın valisi olabileceğini hem de oranın esas bütün komutanlığının bağlı olduğu -Van'da galiba merkezi bölgedeki asayiş komutanlığı olduğunu, çünkü, kendi içlerini bilemediklerini Türk Silahlı Kuvvetlerinin belki kendi içinde, o anda farklı bir görevlendirme yapmış olabileceğini, şahısların jandarma kimliği taşımasına karşın, belki, başka bir şekilde görevli olabileceklerini, O konuda bir bilgi eksikliği olduğunu, Belirtmişlerdir. 

28- Komisyonumuzca 30.03.2006 tarihinde Şemdinli İlçesinde bilgisine 
başvurulan Avukat Sedat TÖRE: 

"9 Kasım saat 11 .OO'de büroda bulunduğunu, bürosunun aracım park ettiği yere 40-50 metre mesafede olduğunu, bomba olup olmadığına tam olarak kanaat getiremediği bir ses duyduğunu, bomba atılan dükkânın pasajın içinde derinde yer aldığım, patlamanın ardmdan hemen balkona çıktığını, san montlu bir şahsın geldiğini arkasından da birkaç kişinin takip ettiğini, saat 11.00-11.30 arası bir vakitte halkın toplanmaya başladığım, arabanın karşısında 
bulunan Gökalp Markette kardeşini gördüğünü, uzaktan meraklı bir şekilde bakarak yaklaştığım, olayı adi bir kavga olarak tahmin ettiğini kardeşini almak için bürodan aşağı indiğini ve kardeşini alarak tekrar balkondan olayı takip etmeye başladığını ardmdan tekrar aşağı indiğinde vatandaşların pasaja bomba atıldı arabada da var dediklerini bunun üzerine yeniden balkonuna çıktığını, bu sırada Avukat Mehmet Ekici'nin duruşmayı yarım bırakıp geldiğini, Yüksekova'da çalışan, aslen Şemdinli'li avukat arkadaşı Abdürrezzak Ertaş'ında orada bulunduğunu, araca yaklaştıklannda kalabalığın arabayı hırpalamaya başladığını, aracm etrafının boşaltılması gerektiğini, Savcı Beyle irtibata geçip keşif yaptıracaklannı söylediklerini, o sırada olay yerine gelen Emniyet Müdürü, Kaymakam ve Avukat Mehmet Bey'in aracın üzerinde çıkarak halkı sakinleştirmeye çalıştığını, bu sırada ölüm haberi gelince ortalığın karıştığını, birkaç kişinin Kaymakam Beyle Emniyet Müdürünün üstüne yürüdüğünü, 5-10 dakika bu kargaşanın devam ettiğini, hemen büroya giderek üç avukat 
olarak ne yapacaklarını konuştuklarını, Mehmet Bey'in Yüksekova'da olduğunu bildiği Esat Canan'ı arayarak gelmesini rica ettiğini, bu sırada Shortland tipi zırhı bir aracın geldiğim, Veysel Ateş isimli şahsı araçtan aldığını, baro başkanım arayarak Van Barosundan avukat gönderilmesini istediğini, kalabalığın arabayı yakalım diye bağırdığım, araca zarar verilmemesi hususunda ikna edici konuşmalar yaptıklarım, bir saat sonra da Esat Canan ve Yüksekova'dan 9 tane avukatın intikal ettiğini, emniyete geçtiklerini, Kaymakam, Emniyet 
Müdürü ve Savcı Bey'in o sırada emniyette olduğunu, aralarında bir saat görüştüklerini, Savcı Bey'in olay yeri sakinleştirilirse keşfe gelebileceğini söylediğini, halkı uzaklaştırarak keşif için gerekli şartlan oluşturduklarım, yaklaşık yarım saat ila kırk beş dakika sonra Savcı Bey'in geldiğini, keşfin başladığım ve araçta bulunan belgeleri, silahlan, bombalan keşif tutanağına yazdırdıklannı, keşfin bitimine yakın havanın karardığım, keşif yaparken alanın 
sakin olduğunu, birden bire 20-30 tane mermi sesi duyduklarını, Emniyet Müdürü Tacettin Bey'e müdahale edilmesini söylediklerim, yaklaşık bir 10-15 dakika sonra tekrar bir silah sesi geldiğini, bir kişinin yaklaşarak ölüler olduğunu Sava Bey'e ilettiğini, üç tane kaleşnikofiı zapta geçirmek için yere koyduklarını, kalabalıktan birisinin elini silaha attığını hemen müdahale edildiğini, o esnada da Savcı Beyin aynlmasıyla keşfin yanda kaldığını, keşif tutanağına belgelerin geçtiğini, araçta bulunan dosyaların hepsini Esat Canan'a teslim ettiklerini, orada bulunan birkaç kişiye de aracın başında bekleyin, kimse yaklaşmasın dediklerini, Vali, Kaymakam ve Emniyet Müdürü'nün Sınır Taktik Alay Komutanlığında 
toplandığım, halkın yatışması için muhakkak keşfin bitirilmesi gerektiği konusunda hemfikir olduklarım, savcı beyin olay mahalli boşaltılırsa keşif yapılabileceğini söylediğini, emniyetin gelerek güvenliği aldığını ve Savcı Bey'in gelerek keşfi tamamladığını, elektrik kesintisi nedeniyle pasajda keşif yapılamadığını, Murat Şendoğan isminde bir jandarma başçavuşun zabıt tutanağım imzalayarak iki adet el bombasını teslim aldığım, zapta da MKE yapımı olarak geçtiğini gördüklerini, Van Cumhuriyet SavcılığVnm bu konuda inceleme başlattığım, Savcı Bey'in MKE yapımı olduğunu hatırlamadığım Murat Şendoğan'ın ise siyah bir poşetin içerisinde verilen iki bombayı poşetle aldığı gibi götürüp odasındaki dolaba bıraktığım, daha sonra istenildiğinde verdiğini bu bombaların ne yapımı olduğunu bilmediğini söylediğini, keşifle bulunmalarına 
rağmen ifadelerine başvurulmadığını, bu şekilde kafalan kanşnrarak olayın örtbas edilmek istendiğini, keşif esnasında karanlık olmasına karşın kameraların çekim yaptığım ve MKE yapımı olduğunun görüldüğünü, Van'daki dava açıldıktan sonra gidip mağdur, müşteki vekilleri olarak dosyalan aldıklarını, araştırırken bombaların değiştiğini gördüklerini, araçtaki iki tane el bombasının MKE yapımı olduğunun yazılı olduğunu bu hususun zapta geçmesi gerektiğim söylediklerini, Mehmet Ekici Bey'in müdahale ederek bu el bombalanmn hangi fabrikadan çıktığı, hangi seri üretimi olduğu belli mi diye sorduğunu, çağrılan bomba uzmanının MKE yapımı bombalarda seri. numarası bulunmayacağım söylediğini, ilçe jandarma bölük komutam Erdem Yılmaz'ında orada bulunduğunu, Kitapçıya atılanların Alman yapımı Spliter olduğunda şüphe olmadığı, ilk ekspertiz raporunda arabadaki bombalar için MKE yapımı denildiğini, ikinci incelemeden sonra ise Spliter olarak geçtiğini, hatırladığı kadanyla bombalann siyah bir poşetin içinde bulunduğunu, kamera çekiminde aracın şasi, motor numarası, silah ve bombalann kayda alındığım, CD'lerinin dava dosyasında yer alması gerektiğini çünkü delil niteliği taşıdığım/' 

29- Komisyonumuzca 30.03.2006 tarihinde Şemdinli İlçesinde bilgisine 
başvurulan Metin KORKMAZ: 

" 1995 'ten beri Ozipek Pasajında esnaflık yaptığım, ayakkabı üzerine çalıştığını, 
işyerinin pasajda Seferi Yılmaz'ın dükkanına giderken sağda olduğunu, aralannda iki dükkân bulunduğunu, Olay günü sabah 08.00'de dükkânını açtığım, girişte Süvarioğlu Kırtasiye sahibiyle merhabalaştığmı, 09.00 civarında yabancı bir adamın geldiğini birini arar gibi kafasını içeriye soktuğunu, kapıda adamla yan yana olduklarını, adamın dikkatti bir şekilde Umut kitabevi tarafına baktığını, köyden gelen öğretmen olduğunu tahmin ettiğini, daha sonra o kişinin merdivenlerden aşağı indiğini ancak nereye gittiğini bilmediğini, televizyonda gördükten sonra o kişinin Ali Kaya olduğuna kanaat getirdiğini, yarım saat falan geçtikten sonra Seferi Ydmaz'ın da iş yerine geldiğini, daha sonra üç kişinin pasaja girdiğini bunlardan sabahleyin pasajda gördüğü kişinin önde olduğunu, yukarı kütüphaneye doğru gittiklerini. 

Esnaf komşusu Naif Erler'in de o sırada iş yerinde iki müşterisinin bulunduğunu, 
müşterilerden Zeydan ÖZEL'in bu adamları gördükten sonra, ben buradan korkuyorum, ben burada çay içemem, ben çıkacağım" dediğini, Patlamada ölen Mehmet Zahir Korkmaz'ın amcasının oğlu olduğunu, taksicilik yaptığını, o gün abisiyle annesini akraba ziyaretine götürdüğünü, öğle yemeğinde kendilerine 
misafir olduğunu, yemeği umut kitapevinde yaptıklarını, dükkanın iki bölümden oluştuğunu bir bölümün kütüphane bir bölümün de mutfak olarak kullanıldığını, kitabevinde çay ocağı ve yemek malzemelerinin bulunduğunu, patlamada ölen Mehmet Zahir Korkmaz'ın isteği üzerine salçalı yumurta yaptıklarım, yemek hazır olduğunda Seferi Yılmaz'ında arka bölüme geldiğini, pasajdaki komşuların da yemeğe geleceklerini, Seferi'nin onları çağıracağını söylediğini, Seferi'nin arkadaşları çağıracağından kapıya daha yakın bölümde ayakta olduğunu, o sırada şiddetli bir şekilde cam kırılma sesi duyulduğunu, Seferi'nin hemen 
kütüphaneye doğru giderek bomba diye bağırdığını, "bomba! bomba!" deyince bir tane bombanın yanlarına gelmiş olduğunu gördüklerini, ilk bombanın açık kapıdan atıldığım, kapı o anda açık olduğu için fark etmediklerini, ikinci bombanın ise camın kırılarak içeriye atıldığım, Seferi'nin bomba deyince, hem adamı takip ettiğini, hem de kendilerini uyardığını, Ölen amca oğlu'nun da ayağa kalktığı esnada bombanın patladığını, ilk bombanın ona tam isabet ettiğini, ilk bombayı görmediklerini, ikinci bombanın camdan kırılarak içeri atıldığını, 
Ali Kaya'mn olay sabahı pasaja iki sefer geldiğini, Seferi Yılmaz işyerine geldikten sonra pasaja girip çıktıklarım, ilk seferde Ali Kaya'mn tek olduğunu, ikinci seferde ise üç kişi olduklarını, bombayı atam bilmediğini ancak Ali Kaya'yı sabahleyin gördüğünü," 

30- Komisyonumuzca 30.03.2006 tarihinde Şemdinli İlçesinde bilgisine 
başvurulan Seferi YILMAZ: 

"1962 Şemdinli doğumlu olduğunu, Şemdinli Lisesi mezunu olduğunu, yaklaşık 5 yıldır kitapçılık yaptığım, daha önce bir itirafçının ifadeleri doğrultusunda yargılandığım ve 15 ağustos 1984 Şemdinli olaylarına katıldığı gerekçesiyle 15 yıl Diyarbakır, Eskişehir, Bursa cezaevlerinde yattığını belirtmiş devamında aynen; "9 Kasım 09.00-09.30 arasıydı ben kitapevini açtım. Her zamanki normal zamanda. Günlük gazeteleri filan okuyordum. O anda işte... Arada sırada sıkıldıkça koridorda dolaşıyordum, dışarıda, pasajm dışında güneşleniyordum. Tekrar içeride oturduğumda yanımda olan esnaf ayakkabıcı, kunduracı vardı Metin Korkmaz. Amcasının oğluyla beraber içeride oturuyorlardı. Ben kütüphanedeyken işte yemek yapalım dediler. Benim kütüphane iki bölümden oluşuyor. Köyden geldiklerinden dolayı her zaman köye gitme durumları yoktu. 
O gün de işte biz ikimiz yemek yapalım dediler. Kendileri yemek yaptılar. Ben de dışarı çıktım, arada koridorda dolaşıyordum. Yemeğe çağırdılar, yemeğe falan gel dediler, yemeğe gittim. Yaklaşık saat 11.30-12.00 arası o arada. Tabiî ben yumurtalı, salça yumurtalı tam pişmemişti, ben de biraz daha pissin dedim. İşte bunlar da böyle olsun diye, ben de biraz daha pişsinler. Israrım üzerine biraz daha kaynadı. Ben de dışarıda bir başka arkadaş vardı güneşleniyor onu yemeğe çağıracaktım. İşte görünürde tam perdeyi açarken cam sesi geldi. 

Bu cam sesi geldiğinde kendi camınım kırıldığını bilmedim tabiî. Daha işte pasajda birinin camının kırıldığım, kim kırdığını işte biraz daha hızlandım. Tam ikinci bölüme geçeceğim sırada baktım benim camım kırıldı ve yere dökülüyordu, hemen önümde de bir el bombası dönüyordu filan. Bir el bombası da beni geçmişti, ben onu fark etmemiştim öyle. Üst katta bilardo salonu var, bilardo toplan düşüyor, fark etmedim. Ben sadece ilk bombayı gördüm, bomba attılar diye kendimi hemen kalktım dışan attım. Merdivenlerin zaten başında yaklaşık 
2-3 metre önümde bir kaçan, patlamalardan kaçan birini gördüm. Zaten seslenmeyle birlikte bomba patladı. İşte kahverengi montluydu, sarışındı. Aramızda 3-4 metrelik bir mesafe vardı ve kovaladım, pasajdan sağa doğru kaçtı işte çarşıya falan. Ben de gelen esnafa patlama sesi diye, pasaja gelenler oldu esnaflardan. Ben de seslendim işte bunu kaçırmayın, işte kahverengi montlu, bombayı atan bu yakalayın diye. Yani, yaklaşık bir 30-40 metreden 
fazladır, S0 metreye yakın da kovaladım. Daha sonra işte ben onu koşan esnaflara gösterince, esnaflar tekrar onu kovalamaya doğru gitti ve ben de içerideki arkadaşları almaya döndüm; ama, pasajın çıkışında karşılaştığım ilk insana içeride yaralı insan üç kişiydi filan diye söyledim. İçeri girdiğimde, zaten kapıya girdiğimde Metin Korkmaz'in sesi geliyordu, işte beni kurtarın, yaralıyım biçiminde. Daha sonra iki arkadaşla beraber dışarı çıkardık, hastaneye kaldırdılar." dediği, Dükkânın iki bölüm olduğunu, arkaya perdeyle geçildiğini, 
Olay sırasında dükkân kapısının acık olduğunu, Dükkân kapısı açık olduğu halde camın niçin kırıldığı sorusuna, "İki tane atılmış, mutlaka koşmuştur ya da işte panik heyecandan..." cama atılmış olabileceğini, Olay sırasında neden ayakta olduğu, cam kırılmasına istinaden mi yerinden kalkıp hemen kapıya yöneldiği sorusuna, dışarıda arkadaşım yemeğe çağırmak için zaten ayakta olduğunu, paravanın arkasında olduğunu, tam elini perdeye atarken cam sesi geldiğini, özel olarak cam sesiyle değil ayağa kalkmadığını ama, tabiî perde açılıp cam kırılınca biraz daha hızlandığım, O camın önüne düşen bombayı gördüğünü, öbürünü görmediğini, fark etmediğini, Zaten merdivenin başındayken, kapının hemen önündeki basamaktayken bombanın patladığım, hemen duvarın kenara döndüğünü, herhangi bir yara filan almadığını, o esnada o kahverengi montlu şahsın, merdiven basamaklarım henüz inmemiş olduğunu, onu dükkanın 
önündeki yaklaşık 3,4 metrelik düz bir mesafede bomba patlamadan kaçarken gördüğünü, Bomba patladıktan sonra pasajdan, esnaftan çıkan olup olmadığı, bu adam oradan pasajın basma kadar koşarken şunu tutun diye bağırıp bağumadığı sorusuna, pasajda zaten ilk dükkânların açık, diğer ikisinin kapalı olduğunu, zaten birinin içeride yemek yaptığını, berberin kapalı, iddaa bayisinin zaten kapalı olduğunu, pasajın dışına çıktığında diğer esnafın pasaja doğru zaten koşuyor olduklarım, kendisinin onlara kaçanı göstererek bu adam 
bombayı attı, bunu^ kaçırmayın diye seslendiğini, orada Zeydan Özel ve birkaç kişi daha olduğunu, Zeydan Özel'e bu kahverengi montluyu kaçırmayın dediğini, bombayı atanın bu olduğunu söylediğini, diğer insanların da olduğunu ama isim olarak hatırlamadığını, tekrar içeri girdiğini yaralının çıkarılarak hastaneye getirildiğini, kendisinin de oradan tekrar beyaz aracın yanına döndüğünü, 
Bomba patladığında öğlen yemek saati olduğunu, yaklaşık 11.30-12.00 arası 
olduğunu, ama tam saat olarak bilmediğini, Patlama öncesi Metin ve Mehmet Zahir Korkmaz'ın öteki bölümde yemek yaptıklarını, o anda kendisinin onların yanında ayakta olduğunu İki bombanın atılması ve patlama süreleri konusunda Metin Korkmaz ile kendi ifadeleri arasında biraz çelişki olduğu, onun yemekle meşgul olduğu halde tam net bir şekilde bombanın önce kapıdan, ondan sonra camdan atıldığı şeklinde ifade verdiğini, kendisinin meşgul olmadığı ve aynı yerde oldukları halde nasıl atıldığım bilemiyor olması sorusuna, 
"Ben ona nasıl, ne, şu olarak demiyorum. Ben nasıl gördüysem, nasıl yaşadıysam ben onu anlatıyorum. Yani, şimdi ben olaydan sonraki fotoğrafları bir araya getirip bir şey oluşturmak değil, ben o olay anını anlatıyorum. Yemek, ikisi yemek yapıyor, Mehmet Zahir Korkmaz ile Metin Korkmaz ikisi yemek yapıyorlar. Ben ilk bölümde başta gazete okuyordum. Onlar uğraşırken ben pasajda dolaşıyordum, dışarı çıkıp geliyordum, içeri de geliyordum, fakat, 
beni yemeğe çağırdılar, yemek hazır dediler. Ben de yemek için gittim içeri. O zaman da Metin Korkmaz da ekmek almışlardı beni çağırdılar, yemeğin daha pişmediğini, biraz daha pissin diye ısrar ettim. Tekrar yemek... Cam kınlmasaydı ben yine dışan çıkacaktım, yani, arkadaşı yemeğe çağırmak için ben ayaktaydım yani. Ben dışarıya çıkmaya geliyordum ki, hatta bir iki adım attım, elimi perdeye attım cam sesi geldi yani. Ben o anda kim camın kırdığını, kendi camımın kırıldığım değil. Yani, perdeyi açtım bir baktım cam sesi geldi. Ben başka birinin camının kırıldığını düşündüm." cevabını verdiği, Dükkanın ön kapısı açık olduğu halde neden birinin kapıdan diğerinin camdan atılmış olabileceği sorusu üzerine bunu, "Adam alıyor eline bombasını cebine koymuş, pimini çekmiş, gelmiş o hızla birini savurmuştur, bunu da savururken en yakın kapının yanındaki 
cama değmiştir yani." şeklinde yorumladığını, Cam kırıldığında bomba atıldığının farkına vardığını, o anda önündeki bombanın yerde döndüğünü, yuvarlandığım gördüğünü, Metin Korkmazdın kapıdan atılan bombanın önce patladığını söylediği hatırlatılarak, hangisinin önce patladığı sorulduğunda, Metin Korkmaz'ın içeride olduğunu, kendini yere atmış görmüş olduğunu, yarımdaki yakın bombayı da görmüş olduğunu, ancak kendisinin hangi bombanın önce patladığını bilmediğini, kendisinin tek bir bombanın atıldığını fark ettiğini, ikinci bombayı fark etmediğini, yani patlayan mı ilktir ya da camdaki mi ilktir bunu 
bilmeyeceğini, Bombayı attığı iddia edilen kişiyi daha önce görmediğini, tanımadığını, ancak daha bomba patlamadan 3 metre önünde kaçarken gördüğünü, orta boylu kahverengi montlu, saçları arkaya doğru tarayan, sarışın, kumrala çalan saçları olan biri olduğunu, Arabanın yanma döndüğünde o zaman yanında 10-15 kişi falan olduğunu, aradığı insanı arabanın arka koltuğunda oturmuş olarak gördüğünü, aracın yanında da daha sonra kimliği açıklanan Ali Kaya'nın olduğunu, Ali Kaya'nın arabada oturmadığını, dışarıda arabanın solunda bekliyor olduğunu, arka bölümde de işte top sakallı, zayıf, uzun boylu, daha sonra ismi açıklanan Özcan Üdeniz'in olduğunu, Gelen insanların Ali Kaya'ya değil, içerideki insana doğru tepkilendiğini, işte kimliğini göster kimsin diye, hatta kendisinin de sorduğunu, Ali Kaya'nın "Bizim görevlimizdir, işte uzman çavuştur, yanlış yapıyorsun ben emniyettenim dediğini" ama 
bizden önceki insanlara da ilk önce ben TED AŞ memuruyum demiş olduğunu, 
Kendisinin arabanın yanında olduğu sırada Ali Kaya'nın hep ayakta olduğunu, ama kendisinden önce ulaşan 10,15, 20 kişi falan olduğunu, onların sonra Ali Kaya ile Veysel Ateş'in ikisinin de arka koltuğa oturduğunu söylediklerini, 
Şahsın koşarken nasıl telefonla arama yaptığının sorulması üzerine, kendisinden 
sonraki, kendisi pasaja döndükten sonraki esnafların bunu görmüş olduklarım, 
Telefonlarının jandarma tararından dinlemeye alındığını ve Sabri kod isimli birisiyle görüştüğünü, kendisine Almanya'dan ya da yurtdışından bir paketin geleceğini, bu paket meselesinin ne olduğu, Sabri (K)'nin kim olduğu, onunla ne görüştükleri sorulduğunda, Sabri (K)'yi tanımadığını, kendisinin de basından öğrendiğini, bunların gerçeği yansıtmadığını, böyle bir görüşme olsa bile, paket olsa bile bir insanı öldürme gibi bir şeyin olmaması lazım geldiğini, kendisinin öyle bir görüşmesinin olmadığını, o konuda mahkemelere gerekli ifadeleri verdiğini, Ali Kısıkyol'la telefon görüşmesi yapmadığını, bu konuda kayıtlar olduğunun hatırlatılması üzerine, kayıtların olabileceğini, çok farklı düzmece bir sürü şey de olduğunu, bunların düzmece olduğunu, telefonların kendisine ait olduğunu ve bunu izah ettiğini, Demokratik Toplum Partisinin bir delegesi, üyesi olduğunu, toplantılara gittiği zaman genelde kitapevinin açık olduğunu, Pasajda olan arkadaşların, farklı insanların baktığını, kendisinin telefonu her zaman çekmeceye bıraktığını, eğer telefon görüşmelerinde bir suç unsuru varsa mahkemenin kendisini yargılayıp ceza vereceğini, ama bu Ali Kaya'nın veya 
Veysel Ateş'in kendisini bombalayacak anlamına gelmemesi gerektiğim, 
Paket konusunun da açık olduğunu, teknik dinlemeden bahsedildiğini, bu gelen 
paketin, İran'dan, Irak'tan gelmediğini, PTT'nin denetiminde gelen bir paket olduğunu gelen paketin içinde ne olduğunun da belli olduğu, kendisiyle görüşmeleri olmadığını, kendi aralarında bir telefon görüşmesinin de olduğunu gazetelerden okuduğunu, MP3 player, işte Parker bir kalemin gönderildiği, değerinin bu kadar olduğunun kendi aralarındaki görüşmelerinde olduğu, 
Bu olay öncesinde, gerek askeriyeden gerekse emniyetten gelip herhangi bir şekilde yahu sen şu işleri yapıyorsun gibi bir görüşmede bulundular mı? Sorusuna bu konuda hiç kimseyle görüşmediğini, hiç kimsenin bu konuda ne çağırdığını ne de uyardığını, 15 yıl cezaevinde yattığını, Devlet nezdinde ya da askeriye nezdinde potansiyel olarak bir suçlu olarak görüldüğünü, tüm basın açıklamalarında fotoğrafının çekildiğini, izlendiğini, takip edildiğini, böyle küçük bir yerde değişik bir faaliyet içerisine girmesinin mümkün olmadığını bildiğini, 
Sabri (K) adlı birini, tanımadığını, bilmediğini, Sabri (K) adlı kişinin babasının memleketten gelmiş olduğu, onu kendisinin görüştürmüş olduğu şeklinde bir görüştürme olayının başından geçip geçmediği sorusuna, böyle bir şeyin başından geçmediğini, babasının zaten görüşmek isterse görüşme yollan  olduğunu, devamla "İşte bazı şeylere göre Almanya'da kalıyor, Almanya'dan uçakla çeker gider yani. Görüşme o açıdan çok önemli bir sorun, yani görüşemez gibi bir kaide yok. Hele bir talip olsaydı gelseydi, babası dese ben oğlumu göreceğim. Benim o konuda bir kaybım olmaz.", biçimde cevap verdiği,  Kendisinin Eskişehir Ceza evinde yattığı sırada ailesi Kürt olduğundan dolayı otellerde yer verilmediğini, yani oğlu dağlarda diye 87-88'lerde ailelerine otellerde yer verilmediğini; yani, kendileri içeride diye ziyarete gelen ailelerinin görüştürülmediğini, kendisinin bununla karşılaştığını, bu sıkıntıları bilen bir insan olduğunu, Dağda kimsesinin olmadığım, Ceza evinden çıktıktan sonra herhangi bir ceza almadığım, daha önce ceza evinde birlikte bulunduğu birinin, göndermiş olduğu bir mektup nedeniyle bir soruşturma geçirdiğini, o mektubu okumadığım, alındığını, kendisine de okutulmadığını," 

6.CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

TBMM ARAŞTIRMA KOMİSYONUMUZCA BİLGİSİNE BAŞVURULAN KİŞİLER., BÖLÜM 4

TBMM ARAŞTIRMA KOMİSYONUMUZCA BİLGİSİNE BAŞVURULAN KİŞİLER., BÖLÜM 4 




19-Komisvonumuzca 21.02.2006 tarihinde bilgisine başvurulan Hakkari Emniyet Müdürü Yasar AGDERE: 

9 Kasım patlamaları hakkında yorum yapmalarının konunun yargıya intikali sebebiyle uygun olmayacağını, Veysel Ateş ile İlçe emniyet müdürü, cumhuriyet savcısının bir görüşmede bulunduğunu, mezkur şahsın ifadesinin alındığını, ancak yanında bulunmadığını, Terörle Mücadele Daire Başkanı'nın ifade almadığım, Olaydan sonra "buraya bir paket gelecekti" şeklinde bilgi geldiğini, 
Savcının göndermiş olduğu yazılardan 3 kaleşinkof silah, 11 tane jarjör, mermileri, kapalı poşet içerisinde menşeini bilmediği 2 adet el bombasının araçtan çıktığını bildiğini, 

20-Komisvomunuzca 22.02.2006 tarihinde bilgisine başvurulan Hakkari 
Jandarma Alay Komutanı Erhan KUBAT: 

9 Kasım patlamasının Cumhuriyet savcılığında olup hâlâ iddianame hazırlanmadığını yorum yapmanın yargıya müdahale anlamına geldiğini, personelinin burada görevli ve mağdur durumda olduğunu, çocukları, aileleri, eşleri, hepsinin hedef yapıldığım, basın yoluyla yargısız da infaz yapıldığını, Ali KAYA'ya verilen takdirnamenin 28. Ekim 2005 günü Merkez Kavaklı Köyünde, terör örgütüne ait sığmak malzemesi ele geçirildiğini, çuval içinde 15 kilo kubar esrar, Ter kiloluk 10 kilo torba içerisinde 10 kilo esrar, 10 kilo patates, 
25 kilo makarna, 15 kilo salça, 10 kilo tuz, 10 kilo çay, 5 kilo yağ, 70 kilo bulgur, 3 karton Tekel 2000 sigarası bulunduğunu, Özcan İldeniz'in de, 27 Ekimde Şemdinli İlçesinde örgüte ait 9 kaleşnikof, 1 roketatar, el bombası, funye, 5'er adet roketatar mühimmatı, sevk fişeği, 2 takım bölücü terör 
örgüt mensubu elbisesi, 1 roketatar mühimmatı ele geçirilmesini sağlardığını, yanlarında, göreve giden uzman çavuşlar olduğunu, yönerge gereği, güzel çalışmalarından dolayı bunlan mükafatlandırın dediklerini, Alay komutam olarak kendisinin mükafatlandırdığını, Personel şube müdürünün, o olayla ilgili vukuat raporu çekildikten sonra, 3-5 gün sonra yazdığım, Sonra müsveddesini kendisine getirdiğini, okuyup düzeltmelerden sonra imzaladığı, Bunu personel şubenin şahsi dosyaya koyduğunu, üst komutanlığa gönderdiğini, Bunların da 22 Kasıma denk gelmiş bir faaliyet ve doğal bir olay olduğunu, Araçta ele geçen belgelerin tamamım daha almadıklarını, televizyondan gördüğü kadarıyla, seri numarasına kadar çekildiğini, yani, o silahların uzun süre oradaki topluluğun elinde kaldığım, bomba da oradaki mühimmatın da buna dahil olduğunu, Bütün hepsinin kontrol edildiğini, örgütle konuşulup örgütün talimatının alındığını, fotokopilerin çekildiğini, hepsinin o aşamada olduğunu ve bununla ilgili dinlemeler olduğunu, 
Araçta 3 silah olduğunu, üçüncü silahın bir uzman çavuşa ait olduğunu o uzman 
çavuşun da, arabanın benzinini doldurmak için, benzinliğe gittiği zaman unuttuğunu, Uğur Özdemir diye bir eski uzman çavuş ve bir de Uğur Yıldıran olduğunu, bu ismin sehven yazıldığım, Türk Silahlı Kuvvetlerinde kullanılan bombaların MKE yapımı ve kafile numaralan olduğunu, Her tabancanın ayn bir seri numarası olduğunu ancak bombalar da durumun farklı olduğunu, aynı teknik resim ve şartnameye göre aynı fabrikada, aynı fizikî evsaflı hammaddeden, yani, oradaki baruttan 100 000 tane çıktıysa, 100 000 tane aynı numaralı bomba üretildiğini, mesela, LOS'un Alman, LOT'un Amerikan, KF'nin ise Türk yapımı 
mühimmatlarda kullanıldığını, 

Bombayı anılan personelin attığını gören hiç kimsenin olmadığını, kanunsuz hiçbir şey olmadığını, Jandarma Teşkilatı olarak da kanunsuz hiçbir olgunun, hiçbir oluşumun, hiçbir faaliyetin içine girmediklerim, Biz Yüce Atatürk'ün dediği gibi" kanun ordusu olduklarını" Olay günü, 9 Kasımda, ne oldu diye telefonla Ali ile görüşmüş olabileceklerini, personelinin orada mağdur durumda olduğunu, 
Cumhuriyet savcısına en sonunda kendilerinin müracaat ettiklerini, ifadelerinin 
alındığım ve olayın sonra başka yerlere intikal ettiğini, Yüksekova'da o gün nöbetçi olan bir uzman çavuş'un emir gereği aracım askeri birliğin içine bırakıp evine ara sokaklardan dönerken hanımının telefondan kendisini aradıklarım ve kaçmasını söylediğini önüne ve arakasına baktığında çevrilmiş olduğunu ve bu uzman çavuşa saldırıp belinden tabancasını aldıklarım onunda kaçarak bir eve sığındığım evi yıkacak gibi saldırdıklarını görünce dışarı çıktığım ve bölgede kaldığından biraz kûrtçe öğrenmiş olan bu uzman çavuşun o insanların 
öldürelim, öldürün onu, bilmem ne falan derken, kendisini tutan kişiye vurup kaçtığını ve yine bir eve sığındığını oradaki kadınların başka yön gösterip şu tarafa gitti demeleri üzerine kovalayanlar başka tarafa gittiklerini, ondan sonra o evden çıktıp başka bir eve girdiğini ihtiyar bir amcayla karşılaşıp telefon etmek istediğini söyleyip birliğine telefon edebildiğini ve zırhlı araçla o evden alındığını anlattığını, bu sorunun çözümünün eğitimle çözüleceğini vatansever, devlete, bayrağına bağlı çocukların yetişmesi gerektiğini, çocuğun ne verirsen 
onu alacağını, Ekonomik olarak da orada projeler yapılması gerektiğini, hayvancılık sa hayvancılık, meraysa mera yapılması, hayvancılıksa anız yapılması gerektiğini, bununla ilgili teşvikler olması gerektiğini, İş, istihdam sağlanmasının gerektiğini, Ali KAYA ve Ozcan İldeniz'in genel eğitim içinde bomba eğitimi aldıklarım ancak tahrip uzmanı eğitimi almadıklarını, 
Araçta Alman malı el bombası bulunduğuna dair bilgisi oladığını, aracın o zaman 
ztamamen halkın kontrolünde kaldığını daha sonra keşif tamamlanınca kriminal laboratuara gönderildiğini, Orhan Tekin isimli şahsın jandarmada kayıtlı haber elemanı olup olmadığını bilmediğini, 

21- Komisyonumuzca 22.02.2006 tarihinde bilgisine başvurulan Hakkâri İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürü Sefer RESULOĞLU: 

5 Ağustos günü Şemdinli ilçe Jandarma Komutanlığının önünde bir patlama meydana geldiğini, bu konuyla ilgili bilgisi olan, ihbarda bulunan kişilerle görüştüklerini, elde ettikleri bilgiler neticesinde, Seferi Yılmaz'la ilgili olarak 22 Ağustos tarihinde Van Ağır Ceza Mahkemesinden karar almak suretiyle teknik takibe başladıklarım, o zamandan beri Seferi Yılmaz'la ilgili takiplerinin devam ettiğini, daha sonra da 156'ya da ulaşan ayn bir ihbar olduğunu, 
Veysel ATEŞ' in 2004 yılı ağustos ayından itibaren kayıt altına alman bir haber 
elemanı olduğunu daha önce de, cezaevinden çıktıktan sonra askerlik hizmetini yaptığım, askerliğini bitirdikten sonra da kayıt altına alınmadan, görüşülen şahıs pozisyonunda olduğunu, Haber elemanlarının müdürlüklerince görevlendirilmesi nin yapılmadığını, haber elemanım direkt kullanan, haber toplayıcı denilen personelin kendilerinin değerlendirdiğini, gerekiyorsa bu şekilde yanlarına alıp gidebildiklerini, Araçta çıkan üçüncü silahın uzman çavuşun akşam yakıt almak için araçla dışarıya çıktığında silahım yanında götürdüğünü ve geldiğinde arabada unuttuğunu, sabah da göreve çıkanlarla silahın arabada gittiğim, Uğur Yıldırım diye bir personelin olmadığını Özdemir soyadının olduğunu yanlış yazıldığını, personelinde MKE yapımı el bombası olduğunu bildiğini, 09.11.2005 günü memleketinde ve izinde olduğunu saat 4 civarında adı geçen personelce arandığım ve böyle bir olay olduğundan bahsettiklerini, park halindeyken, patlama olduğunu, patlamayı müteakip, kendilerine saldın olduğunu ve canlanm zor kurtardıklarını ifade ettiklerini, Şemdinli'nin sürekli gidiş geliş yapulan bir yer olmadığını, bir defa gitmişken, başka konularda da araştırma yapıldığını, bunların gidiş maksatlarından birisinin de, 1 Kasımda meydana gelen patlamayla ilgili olarak bilgi toplamak olduğunu, bu bilgiyi toplarken, daha önce görüşmüş oldukları şahıslardan da yanında götürdükleri Veysel Ateş vasıtasıyla bilgi 
alabilir miyiz düşüncesinde oldukları, Veysel Ateş'in itirafçı olmayıp cezasını yatmış, çıkmış bir örgüt üyesi olduğunu, haber alabilecekleri herkesten haber almaya çalıştıklarını, Orhan TEKIN'in kayıtlı haber elemanı olduğunu, 1 Kasım olayıyla ilgili bir bilgi vermediğini, Bütün patlamaların örgüt tararından gerçekleştirildiğini, 9 Kasımda olayın meydana geldiği gün de dahil, o günden itibaren bütün yayın kuruluşlarında Ali Kaya'nın giriş kartının arkasında Jandarma İstihbarat Tim Komutanı diye yazdığının ve araç görevlendirme kartının tamamının hepsinin basma yansıdığını, Bir ajandanın Özcan İldeniz'e ait olup, Ali Kaya'ya da ait kayıp bir ajanda daha olduğunu, Kurumlarında yasa dışı bir yapılanmadan bilgisi olmadığını, bu işin yasal takibini yaptıklarını, 

22-Komisyonumuzca 28.02.2006 tarihinde bilgisine başvurulan Hakkari Belediye Başkanı Metin TEKÇE: 

Özellikle 9 Kasımdaki patlamayla birlikte, haberi aldıktan sonra, Yüksekova, 
Esendere Belediye Başkanlarıyla birlikte Şemdinli'ye intikal ettiklerini, Şemdinli'ye vardıklarında halkın üzerine Tanju Çavuş tarafından ateş açıldığını, 
Şemdinli'ye gittiklerinde halkta belirsizlik, müthiş bir öfke, korku ve 2 ölü onlarca yaralı olduğunu herkeste müthiş bir korku, panik ve öfkenin hakim olduğunu, Halkın kendilerine "- Biz, o insanları güvenlik güçlerine teslim ettik. Öldürebilirdik, teslim ettik; fakat, şu anda ortada yoklar ve keşfin yapılmasını istemeyenler var, keşif yapılırken savcı ve milletvekilinin bulunduğu bir anda bile ateş açıldı; yani, her gün bombalamalarla yaşayacağımıza, biz, artık, Şemdinli'yi boşaltıp dağa çıkıp donmayı tercih edeceğiz." şeklinde beyanda bulunduğunu, 
Orada bir heyet oluşturduklarım kendisi ile birlikte Yüksekova, Şemdinli, Esendere Belediye Başkanları, Hakkari milletvekili Esat Canan'm ve Yüksekovalı bir avukatın bu heyette olduğunu, İkinci Taktik Jandarma Alay Komutanlığına gittiklenini, Hakkâri Valisi, Alay Komutanı, Hakkâri Emniyet Müdürünün orada bulunduklarını ve bir görüşme gerçekleştirdiklerini, insanların şu anda tek talebinin bu keşfin bitmesi, yani, hiçbir müdahale olmadan keşfin bitmesi olduğunu, çünkü, araçta belgeler ve bilgiler var denildiğini, Ondan sonra da, bu sözde güvenlik güçlerine teslim edilmiş olan kişilerin akıbetinin açıklanmasını istediklerini, 
Ancak Hakkari Valisi tarafından kesinlikle bir açıklama yapılmayacağım ve göz 
altında hiç kimsenin olmadığının belirtildiğini, aracı çekip güvenli bir yere getirip keşfi yaptıracağız, o bizim işimizdir denildiğini, Kendilerinin cevaben "- Sonuçta bu bir sorundur, insanlar bunu suçüstü de yakalamış ve bu keşif yapılırken de yine ateş açılmış, savcımn bulunduğu, milletvekilinin bulunduğu bir ana ya da onları dahi öldürecek düzeyde bir müdahale söz konusu olmuş; insanlar 
bırakmıyorlar, 30-40 kişi aracın yanında bekliyor. Diyorlar ki, hayır, biz, parçalanana kadar, bu araçta ya keşif yapılacak ya da biz bırakmayacağız, her gün ölmektense gelip vursunlar bizi." şeklindeki sözleri söylediklerini, 
Sonradan keşfin o gece tamamlanmasına dönük karar alındığını, kendilerinin de 
aracın yanında bulunacaklanm ve halkı oradan göndereceklerini belirttiklerini ve öyle de yaptıklarını, 
O akşam saat 12.00'de keşfin bittiğini, gece Şemdinli'de kaldıklarım ertesi gün 
Kaymakamlık binasına giderken 80 civarında polisin barikat kurduğunu, kendilerini tanıdığı halde müthiş bir hakaret ve müdahale etmeye dönük adımlar olduğunu, oradaki polislerden bazılarının "-Sizin İçişleri Bakanınız gidecek. Siz belediye başkanlarıyla ondan sonra hesaplaşacağız" dediklerini, Vali Bey'e bu durumu ilettiğini, Emniyet Müdürünün"-İşte olabilir, içimizden de kötü 
insanlar olabilir" cevabını aldığım, 

23- Komisyonumuzca 28.02.2006 tarihinde bilgisine başvurulan 
Belediye Başkanı Hurşit TEKİN; 

Kaymakam Bey'in telefonla olay günü kendisini çağırdığını, hükümet konağının 
önüne gittiğini, hem muhtarları hem de kendi encümenini ve ileri gelenleri çağırdığını, Milletin Şemdinli'de ayakta olduğunu, araya girip yapmayın dediğini, biraz uzaklaştırdığını, birkaç tane askeri amirin "-Başkan, direkt polis noktasına git, orada çok büyük felaketler oluyor" dediğini, oraya ileri gelen birkaç insanla gittiğini silah, gaz bombası arasında milletin ayakta olduğunu, polislere havaya ateş etmelerini, millete sakin obualarım tavsiye ederken yaralandığım, bir taşın gözünün üzerine geldiğini, olayların akşama kadar devam ettiğini, Vali ile Milletvekili Esat CANAN'in orada olduğunu, bir iki kez Vali Bey ile görüştüklerini, milletin sakinleştirilmesini istediklerini, Kitapevine bomba atıldığında kitapevi sahibinin bu kişinin arkasından koştuğunu, ses geldiği zaman, milletin de o tarafa koştuğunu, Seferi YILMAZ'ın millete bu kaçan insanın bu bomba attığını bağırarak söylediğini, kaçan kişinin 150-200 metre ileride park edilmiş arabanın içine girdiğini, arabanın içinde iki kişi daha olduğunu ve milletin adamı yakaladığım, kimlik sorduklarını o kişinin kimliğinin amirinde olduğunu söylediğini, O sırada güvenlik güçlerinin geldiğini ve bu kişilerin onlara 
teslim edildiğini, arabanın etrafını ise savcı gelip tespit yapsın diye çevirdiklerini, arabada bir sürü evrak, 3 tane kaleşnikof, birkaç tane silah falan olduğunu, 
Akşamüzeri Savcı Bey, Sayın Vali, İl Alay Komutam, Kaymakam, Şemdinli'de ki 
Alay Komutam, İl ve Üçe Emniyet Amirlerinin kendilerinden milletin dağıtılması nı istediklerim, kendilerinin ise araçta tespit yapıldıktan sonra aracı kaldıracaklarını söylediklerini, Savcı Bey gelince milleti biraz uzaklaştırdıklarını, Ziraat Bankasının önüne, milletin toplandığını, Savcı Bey'in tespitini yaparken, tabiî karanlık başladığını, akşam olduğunu, bu arada, nereden geldini bilmediği birkaç tane silah sesinin de duyulduğunu, Biraz uzaktan, panzerden ablan silah sesi geldiğini, savcı keşfi yanlamadan bir silah sesi daha geldiğini, 
5-6 kişinin yaralanıp öldüğünü düşündüğünü, birinin rastgele ateş ettiğinin 
söylendiğini ve 3-4 yıldır orada görev yapan Tanju ÇAVUŞ isimli uzman çavuşu herkesin tanığıdığını, bu kişinin ateş etmiş olduğunu, Ali Yılmaz isminde birinin hastaneye giderken yolda öldüğünü, 

24- Komisyonumuzca 28.02.2006 tarihinde bilgisine başvurulan Yüksekova Belediye Başkanı Salih YILDIZ : 

Şemdinli'de Umut Kitabevine yönelik patlatılan, atılan 2 el bombasının patlaması sonucu, Mehmet Zahir Korkmaz'ın yaşamını yitirdiğini, o an Yüksekova'da olduğunu, Milletvekili Mustafa Zeydan'ın kendisine haber vermesi üzerine, Şemdinli'ye gelip oradaki bazı kamu görevlileri ile görüşüp insanları sakinleştirmeye çalıştığını, Şemdinli'ye geldiğinde Miletvekili Esat Canan'ın, Cumhuriyet Savcısının, Emniyet Müdürünün keşif mahallinde, oradaki delilleri tespit etme anında, Tanju ÇAVUŞ'un arabasıyla geçerken yaptığı olay anına denk geldiklerini, Tam o anda halkın kendilerine doğru koşarak "-Başkan neredesiniz, imdadımıza gelin, yetişin, herkesi öldürüyorlar, şu anda bile insanları öldürüyorlar, tarıyorlar" dediğini, Kim olduğunu sorduğunda Tanju Çavuş diye biri olduğunu öğrendiğini, Kaymakamın kendisini diğer başkanlarla birlikte Taktik Alay Komutanlığına davet ettiğini, ancak önce hastaneye gittiklerini, ve yaralılara geçmiş olsun dediklerini, Biz, belediye başkanları olarak, ben, Şemdinli Belediye Başkanı Hurşit Tekin, Hakkâri Belediye Başkanı Metin Tekçe, Esendere Belediye Başkanı Hurşit Alptekin, Ü Genel Meclis Başkanımız Ferheng Yazgan, Esat CANAN ve basın mensupları ile Taktik Alay Komutanlığına gittiklerini basın mensuplarının içeri alınmadığını, Gittiklerinde, Alay Komutanı, İl Emniyet Müdürü, Hakkâri Cumhuriyet Başsavcısı ve Vali Bey'in orada olduğunu telaşlı olduklarını özellikle İl Alay Komutanında yerinde duramayacak şekilde bir psikoloji olduğunu, ikide bir telefon elinde salona çıkıp, geldiğini, Vali Bey'in kendisine "-Yüksekova'daki olaylardan dolayı, tecrübenizden dolayı, 
Başkanım, bu halkı nasıl sakinleştireceğiz? Yani, her şeyin üzerine gideceğiz, kim yapmışsa yapmış biz bu olayın üzerine gideceğiz; ama, bu halkı sakinleştirme miz lazım, bu keşfin olması gerekir bir an önce." dediğini, O ara, aracın kime ait olup olmadığının konuşulduğunu, Esat Bey ya da Hakkâri Belediye Başkanının aracın emniyete ait olduğu söylemesi üzerine Emniyet Müdürünün hemen "- Hayır bize ait değil, Jitem'e aittir," dediğini, Orada halkla görüşüp tekrar bu heyete bilgi verme karan aldıklarını, halkın keşfin yapılmasını istediğini ve Savcı Bey'in keşfi yapabileceğini belirttiklerini, ortamı da sağladıklarım, 
Arabanın yanına gittiğini, arabanın arkasında 2 makine kimya el bombası, 3 tane kalaşnikof ve dosyalar olduğunu, kendisinin pek yaklaşmadığını, arabanın yanında Esat Bey'in kaldığım, Ertesi gün Mehmet Zahir Korkmazdın cenazesi Yüksekova'dan hastaneden geleceği için binlerce insanın toplandığını halka "Yapmayın, etmeyin, adaletinize, hükümetinize güvenin; yani, bu olay büyük bir olay, suçüstü, sonuçta yakalamışsınız, vermişsiniz; Susurluk diyorsunuz, bu da aynen Susurluk gibi bir olay, yani, sonuçta 20 tane bomba patlamış. Hep 
kiinler patlatıyor, işte, Yüksekova'da bir işyerine 2 defa, hep sivillere yönelik, işte burada suçüstü yakalandı ve yakaladığınız insanlar şu anda devletin elinde. Yargıya yardımcı olmalıyız, devlete, yetkililere yardımcı olmalıyız" şeklinde konuştuğunu ve halkı sakinleştirdiğini, Cenazeyle beraber 300-400 araba geldiğini, binlerce insanın geldiğini, askerlerin, yalnız cenazeyi geçirmeye izin vereceğini söylediğini, 
O bölgenin insanlarının her konuda birbirleriyle ortak bağlan olduğunu; fikirsel, 
düşünsel, kan bağı, akraba, hısımlık, aşiretsel, böyle cenazelerde artık toplu sahiplenme olayının ortaya çıktığım, 
Oradaki psikolojik durumdan dolayı, Vali Bey'le ve milletvekilleriyle görüştüğünü, milletvekilleriyle görüştüğünü, onların da bakanlarla görüştüklerini, Alay Komutam Sayın Kubat'la görüştüğünü, zar zor ikna ettiklerini, orada insanları bıraktıklarını, kendilerinin de kalabalığı şehre sokmayıp mezarlığa yönlendirdiklerini, Ayın 10'unda, Vali Bey'in, Emniyet Müdürlüğüne kendilerini yani belediye başkanlarını çağırdığını gittiklerinde çevik kuvvetten 40-50 kişinin girişte, nereye gidiyorsunuz diye sorduğunu, Vali Bey'e gideceklerim söylediklerini, bir tane polisin çok ters hareket ettiğini, -Niye böyle yapıyorsun! deyince, o anda, yere bir tane mermi de patlattıklarını, O merminin sekse idi kendilerine değebileceğini, 
"-Ne oluyor, niye böyle davranıyorsunuz, insan biraz rahat davranır, biz burada Düşeylerin olmaması için çaba gösteriyoruz dediğini" onun da cevaben "-Beyefendi, ne iş yapıyorsunuz, Evet, sunardınız. Bu hükümet düşecek. Bu İçişleri Bakam istifa edecek. Seninle, sizinle sonra daha rahat görüşeceğiz. Çok daha rahat bir şekilde görüşeceğiz." dediklerini, Bu şekilde tehdit ettiklerini, 

Kendisinin cevaben - Siz bizim polisimizin, bu asker bizim de askerimiz, biz senin de belediye başkanınız. Biz, ne senin canının ne bu insanların, çocukların canının yanmasını istemeyiz, hiç kimsenin. Biz, bunun çabası içerisindeyiz. İki gündür burada yaptığımız sağduyunun, çabamızın mükafatı herhalde bu olması gerek dedim, sizin yaklaşımınızla. Başka bir şey aklınızdan geçmiyor mu, düşünemiyor musunuz, biraz daha olumlu davransanız, biraz daha, Belediye Başkanıyız, senin Müdürün çağırmış, senin Başsavcım çağırmış." dediğini, 
Onun da "- Kim çağırırsa çağırsın! diye cevap verdiğini, Bunun üzerine Vali Bey'e telefonla içeri alınmadıklarını bildirdiğini, ve içeri girdiklerini ve olayı anlattığını Vali Bey'in "-Çocukların psikolojisi, arkadaşları şehit oluyor, şu oluyor, bu oluyor falan" dediğini, 

5. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

TBMM ARAŞTIRMA KOMİSYONUMUZCA BİLGİSİNE BAŞVURULAN KİŞİLER., BÖLÜM 3

 TBMM ARAŞTIRMA KOMİSYONUMUZCA BİLGİSİNE BAŞVURULAN KİŞİLER., BÖLÜM 3 



14- Komisyonumuzca 17.01.2006 tarihinde bilgisine başvurulan Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun: 

Diyarbakır Söz Televizyonunun ve Gazetesinin avukatlığını ve ayrıca köşe 
yazarlığını yaptığını dolayısıyla zaman zaman programlara davet edildiğini, Şemdinli olayları ile ilgili olarak da davet aldığım, kendisiyle mülakat yapıldığını ve beyanlarının basına yansıdığını, Olayla ilgili görgü tanıklarının beyanlarının bulunduğunu bu bağlamda patlamanın olduğu pasajda dükkanı bulunan Zeydan Özel'in, 

"Benim dükkânım patlamanın meydana geldiği pasajın karşısındadır. Ben olaydan onbeş dakika önce üç kişinin pasajı araç içerisinden gözlemlediklerini gördüm. Bunlardan kuşkulandım. Çaktırmadan amcamoğlunun dükkânına gidip gözetlemeye devam ettim. Onlar da pasaja bakıyorlardı. Arabanın içinde üç kişi bulunuyordu. İkisi önde, biri arkada oturuyordu. Arkada oturan sarıya çalan montlu -çok eşkal veriyor- kişinin elindeki siyah poşetle arabadan çıkıp pasaja doğru yürüdüğünü gördüm. Ben de dükkândan çıkıp arabanın yanına gittim. Elime cebime koyup, hiç görmüyormuş orada beklemeye başladım. Top sakallı 
olan beni gördü. Bu arada, sürücü arabayı çalıştırıp yavaşça oradan uzaklaştı. Ben, aracın plakasını aldım. Plaka 30 AK 933 idi. Beyaz renkli Renault 19 araç idi. Tekrar kendi dükkanıma gittim, bir dakika sonra pasajın içinden büyük bir patlama sesi geldi. Halk patlama yerine koşarken ben de oraya doğru yöneldim. Sanya çalan montlu kişi, pasajın aşağısına doğru, telaşlı bir şekilde, telefonu elinde konuşarak 'neredesiniz şu an' diyerek hızlı adımlarla ilerliyordu. Ben de o adamın arkasından hızlı adımlarla yürüdüm. Bu adam dükkânın önünde 
bekleyen aynı araca bindi. Ben de halka 'bombayı patlatan bu adamdır' dedim. Halk da aracın önünü keserek onlan tartaklamaya başladı. Aynı zamanda, polisler, bu üç kişiyi ablukaya alıp, iki kişiyi arabaya bindirerek götürdü. Bu arada top sakallı olan kişi olay yerinden uzaklaşmaya başladı. Ben de kendisini tanıdığım için takip ettim. İleride yarbay ve askerler vardı. Ben de yarbaya yaklaşarak 'yarbayım, olaya kansan kişilerden bir tanesi de budur' dedim. Yarbay da 'tamam oğlum, yakaladık' dedi: Üç asker koluna girerek şahsı İlçe 
Jandarmaya götürdü" hususlarını beyan ettiğini, Mezkur kişilerin beyanlarında, olayın örgüt tarafından işlenen bir eylem olduğunu, Seferi Yılmaz'ı, örgütle irtibatı olduğu hususunda aldıkları istihbarata binaen izlediklerini, ona gelecek olan gizli bir paketten haberdar olduklarını ve pasajın önüne geldikleri anda patlayan bombanın örgütçe kendilerine yapılan bir komplo olduğunu söylediklerini, 

15- Komisyonumuzca 31.01.2006 tarihinde bilgisine başvurulan Şemdinli ilce Emniyet Müdürü Tacettin ASLAN: 

"9 Kasım sabahı terörle mücadele daire başkam ve yanında diğer daire 
başkanlıklarının yardımcılarından oluşan bir heyeti beklediklerini amaçlarının da altyapı, araç gereç, personel durumuna ilişkin bir değerlendirme olduğunu, 
Sonra bu konularda heyete brifing verirken bir ses duyduğunu, bomba patladığını sandığım, müsaade alarak hemen olay yerine intikal için hareket ettiğini, koşarak giderken ne oldu diye rastladığı insanlara sorduğunu, kimi vatandaşın "lastik patladı", kimi vatandaşın "tüp patladı" dediğini, pasajın önünün boş olduğunu, kimselerin olmadığım, pasajın tam girişinde bir kırtasiye dükkânı olup sahibinin de dükkânın önünde bulunduğunu, ne oldu diye 
sorduğunu, "Valla müdürüm bir şey patladı içeride" dediğini, hemen onun kolundan tuttum, gel birlikte bakalım dediğini, Gidemediklerini, çünkü yoğun bir duman olup göz gözü görmediğini, Pasajm ortasına geldiğinde geri dönerken, Başkomiserin seslendiğini, "Müdürüm elinde bomba olan birini kovalıyor galiba vatandaşlar ileride" dediğini, duyar duymaz hemen koşarak pasajdan çıkıp, şehir istikametine doğru koşmaya başladığını, yoldaki kavisi döner dönmez çarşının merkezinde beyaz bir Renault marka araç ve etrafında yaklaşık 10-15 kişilik 
bir grup bir tekme attığım, diğerinin bagajın üstüne çıktığım, zıpladığım; cama vurduğunu, çekildiklerini, hemen ilk etapta yanında bulunan 3-5 arkadaşla onları enterne etmeye çalıştığını, akabinde sayının git gide çoğaldığını, Bir taraftan da konuyu anlamak için konu nedir diye sorduğunu, "-İşte bunlar yaptı, bunlar yaptı..." diye sesler geldiğini, arka koltukta ortada başını iki elinin arasına almış birini tek basma otururken gördüğünü, yüzünü görmediğini, kim ve ne olduklarını bilmediğini, neticede o şahıslan araç etrafından uzaklaştırdığını, niyetinin şahsı arabadan alıp götürmek olduğunu, Olay yerine ilk kendisinin gittiğini, gücünün gitgide çoğalan insanlara yetmez hale geldiğini, işin çığırından çıktığını, içeridekini almak istediklerini, bir linç girişimi yaşandığını, ondan sonra takviye istediğini, 4-5 polisin daha geldiğini, sağduyulu vatandaşlardan da 
yardımcı olanlar olduğunu, Fazla hırçınlaşanları da onların ittirdiklerini, 
Sayının artık, kontrolden çıkacak kadar kalabalıklaştığmı, hemen takviye kuvvet 
olarak özel harekât birimini istediğini, özel harekât biriminin geldiğini,  zırhlı araçla hemen o Renault'un yanma yanaştırıp, içindeki şahsı almak, onun sağlığını, emniyetini sağlamak olduğunu, özel harekât birimi gelince o topluluğun, özel harekâtçılara yöneldiğini, bir taarruz olduğunu, onların geri çekildiklerini, Geri çekilince kendisinin önlerine geçtiğini, vatandaşlan iterek onlan zorla aldığını, Land da ileriden U dönüşü yaparak geldiğini bir bariyer yaptıklarını, bu arada sürekli bir tazyik olduğunu, şahsı çıkarmalarıyla 
birlikte araçtan birden bire 300-500 kişilik kalabalığın yüklendiğini, 8-10 onlarla birlikte sürüklendiklerini, araçlardan koptuklarını, şahsı ellerinden de alırlarsa kötü olacağınken son, özel harekâtçılann havaya silah sıktığını, herkesin kendini yere attığını, o esnada, özel harekâtçılann şahsı alıp, araca ataklarını, uzaklaştırdıklarını ve emniyete götürdüklerini, Kalabalığın yine bağırış çağırışlarının devam ettiğini, neticede, aracın üstüne çıktığını, kalabalığa da ne gerekiyorsa yapılacağını, mutlaka adaletin önüne çıkarılacağını, bunlar kim 
olursa olsun kimsenin bu konuda endişe taşımaması gerektiğini ifade ettiğini, "Kaymakamı istiyoruz" dediklerini "Kaymakam Beyi telsizle aradığını çağırdığını, Kaymakamın da hemen geldiğini ve onun da aracın üstüne çıktığını, halka hitap ettiğini, fakat, bir grubun tam bu esnada, kitapçıdaki ölen kişiyi ellerine alıp bulundukları istikamete hastaneye doğru geldiklerini yaklaşık 700-800 kişi kadar olduklarını, tam bu anda aracın üstünden Kaymakam Bey ve kendisinin uçtuğu nu, aracın üstünden attıklarını, Kim yaptı, ne yaptı bilmediğini, göz ucuyla baktığında, sadece başkomisere kürekle bir vatandaşın vurduğunu ve başkomiserin yere düştüğünü, o esnada bir taraftan çekilirken, de onun üstünde tepkidiklerini gördüğünü, o sırada bayağı arbede yaşandığım dağıldıklarını, 
sağduyulu vatandaşların siper olduklarını, bu vatandaşlar tarafından alınıp, grubun içerisinden uzaklaştırıldığını, O esnada hiç slogan atılmadığını, emniyet müdürlüğüne doğru, işte, kendisini alıp götürdüklerini, arkadan başkomiseri alıp getirdiklerini, diğer memurlarında birer ikişer geldiklerini;, cenazenin hastaneye intikal ettirildiğini, bu esnada, hastanede büyük bir grup yoğunlaştı, hastane bahçesinde yoğunlaşıldığını,hastane ve emniyetin yan yana olduğunu, bu 
ölüm olayının onları biraz daha gerdiğini, emniyete yönelik tazyik başladığım taşlar atarak ve adım adım geldiklerini, İlk önce panzeri bir yokladıklarım panzerin manevra kabiliyetinin çok ağır olduğunu, üzerinde silah olup su sıkmadığım, hayaya böyle birkaç saydırdıklarını, manevra yaparken 
halkın panzer, üstüne çıkıp yağ, mazot döktüğünü, panzerin geri kaçmak zorunda kaldığım, taşlarla sürekli geldiklerini, panzer üzerlerine gidince biraz geri kaçıştıklarını; panzer manevra yapana kadar onların tekrar panzeri aştıklarını, panzeri geri çektiklerini; çünkü üzerinde silah olduğunu, bütün derdinin ölüm olayının yaşanmaması olduğunu, kesinlikle insanlara ateş edilmeyecek, kesinlikle burada ölüm istemiyorum diye talimat verdiğini, 

Neticede, bu esnada, artık, emniyetin bahçesinin dış çevrenin tamamen, onlar 
tarafından kontrol altına alındığım, Kaymakamlığın, Emniyetin bütün binasının camlarının aşağıya indiğim, ancak bahçeye henüz girme olmadığını Jandarmadan da yardım talep ettiklerini Emniyet Müdürlüğünün karşısında da jandarmanın lojmanları ve kapısında da sadece iki tane asker olduğunu, Dışarıdan jandarmanın lojmanlarına da taşlar başladığını, içeriden feryatlar duyulduğunu, Emniyet Müdürlüğünde kadın ve çocukların feryatlarım duyduklarını, artık, kalabalığın jandarmanın lojmanının içine girmeye başladıklarını, o esnada, dağ komando taburunun yetiştiğini, başlarında bir yarbayın olduğunu, onun, timiyle birlikte yetiştiğini, hemen tertibatını önlemini aldığım, 

Bütün askerlerine emir verdiğini, silahlan yukarıya kaldırtıp, adım adım grubun 
üzerine yürüdüğünü, grubun da silahlı bir mukavemet olmayacağını anladığı için geri çekildiğini, bu sefer. Emniyet Müdürlüğünün etrafını çevirdiklerini; yani, güvence altına aldıklarım, Grubun da biraz geriye çekilip, barikat kurduğunu, Hastanede üç hastane polisi olduğunu, onlara da bir baskı olunca, oradaki doktorların hastanenin bodrum katma sakladıklarını, yaklaşık bir buçuk gün oradan alamadıklarını, onları, hastanenin bahçesinin sürekli kalabalık olduğunu, ortamın sakinleşmesini beklediklerini, grubun karşıya barikat kurup, beklediğini, ateş yakülannı ama, silahlı herhangi bir mukavemetle karşılaşmadıklarını, 
dolayısıyla, grubun üzerine silah da atamadıklarını, 

Hemen, İl Emniyet Müdürüne, Vali Beye bilgi verdiğini, Saat 4 sıralarında, Vali, 
Emniyet Müdürü ve İl Jandarma Komutanının Alaya iniş yaptıklarını, hemen kriz merkezi oluşturduklarını, o ana grubun şehrin girişindeki polis noktasına yöneldiğini, bu esnada şehrin hemen girişinde Altınsu Köyünden hatta Yüksekova'dan dahi gelenler olduğunu, onların da orada toplandıklarını, polis noktasını taşladıklarını, dağ komandonun tabur komutanıyla birlikte şehrin arka caddesinden birlikte askerî birlik alarak onlara yardıma gittiğini, fakat, taşlamaya devam ettiklerini, havaya ateş açarak karşılık verdiklerini, Grup 
noktadan ayrılıp şehir merkezine doğru yürüyünce askeri birlikle geri geldiklerini, Bu olaylar olurken, Özcan İldeniz için, halkın, işte "biri de bu" dediğini, Özcan İldeniz'in, o esnada, herhalde, pasajın karşısında, yani, çaprazında kalan bir yerde durduğunu, aracın yanında bulunmadığım, birinin de bu deyip kovalamaya başlayınca, Özcan'ın emniyete kaçtığını, hatta, polislerin dur falan dediğini, "Ben başçavuşum", "kimlik göster", denildiğinde "kimliğim yok üzerimde, ben başçavuşum",diye cevap verdiğini ve Emniyete sığındığım, daha sonra jandarmaya gittiğini, Duyduğuna göre Ali Kaya'nın da jandarmaya kaçtığını, Özcan'ı tanımadığım daha önce orada iki kere gördüğünü, jandarmanın önündeki 5 şehitten sonra ve büyük patlamadan sonra, bayramın birinci günü gördüğünü, Özcan'ın top sakallı ve sivil olduğunu bu nedenle hatırladığım, Ali Kaya'yı hiç görmediğini, Özcan'ın ilk kaçışının Emniyete olduğunu, bunun da polis diye ilk tepkilerin emniyete olmasının temelinde de bu olduğunu, 
Veysel Ateş'i gidip arabadan aldığını, o esnada, bombayı atan o mudur, değil midir, halk niye buna tepki gösteriyor; o konuda kararsız olduğunu ama her halükarda emniyete götürüp bir incelenmesi görüşünde olduğunu, akabinde, atarken gördüm, yaparken gördüm diye bir sürü kişinin savcılığa iddiada bulunduğunu, Emniyet Müdürü olmasına rağmen, sadece aracın içerisinde otururken halk tarafından linç edilmek istenirken kurtardığını, 

Bu noktayı öyle geçiştirdiklerini, Emniyete geldiklerini, Savcı Bey'in kendi odasmda olduğunu, Milletvekili Esat CANAN'la da telefon görüşmesi yaptığım, burası normal, gelin. Dediğini, Esat CANAN'ın gelip gidip, talep ettiğini, gelin, inceleme yapın dediğini, Konuyu Savcı Beye arz ettiğini, Beraber aracın yanına gittiklerini, aracın etrafında 20-30 kişinin olduğunu, 50 metre mesafede -hava kararmak üzere iken - yaklaşık 800-1000 kişilik bir grubun aha meydanı 
kapatıp büyük bir ateş yaktıklarını, havanın kararmak üzere, dumanlı, yolun tamamen kapatılmış olduğunu, Savcı Bey'in hava karardığından dolayı lüks, aydınlatma, fener istediğini, getirildiğini, Savcı Bey'in keşfe başladığı sırada başkomiserin aradığım "-Müdürüm, nokta gitmek üzere. Nokta düşüyor, arkadaşlar artık son mevzileri de kaybetmişler, halk noktanın içine 
giriyor, ne yapacağız" dediğini, noktaya tekrar ikinci saldın olduğunu, koşa koşa ben emniyete gittiğini, orada memurların kaldığını, Binanın etrafındaki taşlardan mevzileri ele geçirip, kapılan zorladıklarını, 4 polisin o binanın içine sığındığım, o esnada silah sesleri geldiğini,polis memurların Savcı Bey ile emniyete geldiklerini, Silah sesinin tek tek geldiğini, seri olmadığım böyle, tak tak tak diye ses geldiğini, O sırada hastaneden doktorların aradıklarım, " Müdürüm, 5 yaralı geldi" diye söylediklerini, durumların sorunca " -Valla, birinin durumu kötü; ama, ben 5'ini de Yüksekova'ya sevk ediyorum, haberin olsun" dediğini, yine bir hareketlenme olduğunu, binaların üzerinden kendilerine doğru taşlamalar başladığını, Milletvekili Esat Bey'in yanında birkaç kişi ile , Vali Bey ve Emniyet Müdürünün yanma Alaya gittiğini, ateş açılan beyaz şahin aracın plakasını verdiklerini, Aracın daha sonra bir uzman çavuşa ait olduğunu öğrendiklerini, konuya Savcı Bey'in el koyduğunu, 

Savcı Bey'in silahlan emanete kaydedip kendilerine teslim ettiğini, bombalan ise 
direkt laboratuara gönderdiğini, Selim AKYILDIZ'ı bu olaylar sırasında ilk brifing sırasında ve en son telefonla konuşurken gördüğünü, Veysel ile konuşurken görmediğini, Veysel ATEŞ'in telefonunun kendilerinde olduğunu ve Van C. Savcısına teslim ettiklerini, Yüksekova'dan Şemdinli'ye ve Şemdinli'den Tekeli ve Derecik istikametine birer yollan olduğunu, ikisinde de polis noktası bulunduğunu, Seferi Yılmaz'ı kitapçı olarak, aynı zamanda örgüt mensubu olmaktan ceza evine girip çıktığını bildiğini ama, diğer konularda bilgisi olmadığım, O gün ona bir paket geleceği konusunda bilgileri olup, herhangi bir kargo şirketine bir paket geleceğinin şifai ve yazılı olarak kendisine söylendiğini, kendisinin de bu konuyla ilgili mahkeme karan aldığını, mahkemeden karar çıkarttığım, bu noktadaki görevlilere ve asayiş ekibine de konuyu tebliğ ettiğini, gelen kargo şirketleri üzerinde arama yapacaklarını söylediğini, Seferi Yılmaz'a ait bir paket bulunursa, mahkeme karanyla el koyulacağını,tekrar el koyma karan isteyeceklerini Selim AKYlLDIZ'm Veysel ATEŞ'in ifadesini alıp almadığını ve Başkomisere bir san zarf verip vermediğini görmediğini, 

16- Komisyonumuzca 02.02.2006 tarihinde bilgisine başvurulan Emniyet İstihbarat Daire Başkam Sabri UZUN; 

" Şemdinli olayianyla ilgili olarak, Emniyetten bir heyetin gittiğini, içlerinden birinin de kendi yardımcısı Ayhan FALAKALI olduğunu, heyet başkanının Terörle Mücadele Daire Başkam Selim AKYILDIZ olduğunu, 12 Kasımda bu heyetin görevinin bitip geriye dönecekleri sırada, Genel Müdürlük makamından bir onay almak suretiyle yardımcısının oradaki görevi bitmiş olmasına rağmen Hakkâri'deki olaylar normale dönene kadar orada kalmasına süresiz bir onay aldığım ve orada ayın 15 ya da 16'sına kadar göreve devam ettiğini,
Seferi Yılmaz diye dükkânına patlayıcı ablan şahısın, istihbarat daire başkanlığının hedefi olmadığım, Hakkari istihbaratın da hedefi olmadığını, 

17- Komisyonumuzca 07.02.2006 tarihinde bilgisine başvurulan Hakkâri MİT Bölge Müdürü Cengiz Sisman. 

9 Kasımda bir patlama olduğunu, patlamadan sonra, örgüt yandaşlan ve örgüte 
sempati duyanlann olay yerinde jandarma unsurlan bulunduğu için olaylan devlete mal ettiklerini, olay olmadan önce ya da olduktan sonra konuyla ilgili bilgileri olmadığını zaten bilgileri olsa konuyu birinci derecede bağlı bulunduğu Van Daire Başkanı, valilik , emniyet ve jandarma teşkilatına bu konuyla ilgili bilgi vermiş olacaklarını, örnek olarak 17 Nisan'da Hakkari Valisine yönelik yapılacak eylemin istihbaratını alarak jandarmaya ve emniyete verdiklerini neticesinde 2 örgüt üyesinin ölü ele geçirildiğini, genellikle verdikleri istihbaratın örgütün bulunduğu yerler, faaliyetleri olduğunu, bazı bilgilerin ham nitelik taşıması nedeniyle iletilmediğini bazı bilgilerin ise bir üst makama gönderilerek bilgi 
havuzuna dahil edildiğini, Müsteşarlık tararından kendilerine 4 adet takdirname verildiğini, Jandarma ve Emniyet ile ortak haber elemanı kullanmadıklannı böyle bir durumla karşılaştıklannda ise bu kişiyle ilişiklerini kestiklerini, 9 Kasımda meydana gelen patlamalarla ilgili astsubayların kendilerinden aldıkları istihbarata dayanarak bölgede bulunduklan haberinin doğru olmadığım, teşkilatın bölgedeki en üst amiri olarak böyle bir istihbarata sahip olmadıklanm, olaydan sonra araştırma yapmalannın söz konusu olamayacağını bu hususta yetkili olmadıklanm, bölgede kurumlar arası koordinasyon eksikliğinin söz konusu olmadığını, Olay esnasında orada bir personelinin bulunduğunu, orada bulunmasının sebebinin de haber elemanlan,halk, tabur komutanı veya emniyet müdürü ile konuşmak olabileceğini, bu personelin isminin de Seyfettin Şener olduğunu, son dönemde istihbarat almakta zaaf yaşadıkları hususundaki yorumlarının özeleştirisini kendi içlerinde yapacaklarını, Olayların Şemdinli de yoğunlaşmasının nedeninin ilk eylemlerin bu ilçede başlaması olabileceğini ancak Yüksekova ve Çukurca ilçelerine göre daha muhafazakar olan Şemdinli'nin seçilmesine anlam veremediklerini, olayların bir halk hareketine dönüşme 
noktasına geldiğini, 9 Kasımdaki patlamalarla ilgili 50 farklı ihtimal kurulabileceğini ancak bu yorumlan ortaya koymak için yeterli bilgisi olmadığını, toplantıya gelirken Müsteşarlıktan izin alındığını ancak herhangi bir telkinde bulunulmadığını, konuyla ilgili üst makamların bilgilerinin de kendisinde bulunandan fazla olmadığını, ham bilgilerin çoğu zaman bulunabildiğini ancak olayın bazen 20 gün sonrada meydana gelebileceğini, bu bilgilerin 
somutlaşmadıkça değer taşımadığını, 

18- Komisyonumuzca 09.11.2005 tarihinde bilgisine başvurulan Şemdinli Cumhuriyet Savcısı Harun AYIK; 

"9 Kasım Şemdinli olayları ile ilgili açıklayacağı fazla bir şey olmadığını, dosyada 
gizlilik karan verildiğini, yakında da davasının açılacağını, yapacağı açıklamanın yargı sürecini etkileyebileceğini, olayların bir bakıma görgü tanığı olduğunu, 2 tane kaleşnikof silah, 11 şarjör, bir kısım evrakın araç içinde bulunduğunu, evrakların içerisinde Seferi Yılmaz'ın ev ve işyerine ait krokilere rastlandığını, 2 tane el bombası çıktığını bunların Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Daire Başkanlığına gönderdiğini, aracın jandarma üzerine kayıtlı olduğunu, istihbaratta aracın sivil olmasının gayet normal olduğunu, olay yerine vardığında araç içinde kimsenin bulunmadığını, Veysel ATEŞ'i bomba atarken gören olmadığını sadece pasaja girerken ve çıkarken gören kişilerin yar olduğunu Emniyet Müdürü ve Kaymakamın aracın üstüne çıkarak halkı sakinleştirmeye çalıştığım, halkın "terörist devlet" diye sloganlar attığını, Kaymakamın bir konuşma yapmak 
istediğini ancak halkın izin vermediğini, savcı olduğu için kendisine yönelik doğrudan bir tepkinin olmadığını, İlçe Emniyet Müdürü ve 2-3 komiserin de halk tarafından dövülüp yaralandığım, pasajda bir kişinin öldüğü haberi gelince halkın iyice galeyana geldiğim, ardından Milletvekili Esat Canan Bey'in de olay yerine intikal ettiğini, olay yerinde emniyet sağlanırsa inceleme yapabileceğini söylediğini, polislerin de ilçe Emniyet Müdürlüğü binasına çekildiğini, polis noktasının sürekli taşlandığını, aksama doğru ilçe girişindeki polis noktasının boşaltılmak zorunda kalındığını, polislerin de komando bölüğündeki askerler 
tarafından kurtanldığını, astsubayların istihbari çalışmalarından önceden haberdar olmadığını, keşif faaliyetinden önce bazı belgelerin alınmış olduğunu, bu bağlamda ajanda ve bölge haritasına ulaşamadıklarını, halkın da olay yerinde inceleme yapılmasını istediğini, halkın da inceleme yapılan yerin 50 metre ötesinde toplanarak büyük bir ateş yaktığını, sürekli sloganlar attığını, Tanju Çavuş'un kalabalığa ateş etmesi olayı olduktan sonra kalabalığın iyice galeyana geldiğini, olay yerinde kendilerine ışık tutmak için yardımcı olacak Emin  YURDAKUL  isimli şahısın keşif yapıldığı sırada bir kişinin öldüğü haberi gelince bagajdaki silahlan almaya çalıştığını, bu kişi hakkında da soruşturma açıldığını, olay üzerine keşif alanından dört buçuk saat kadar ayrıldığını, bu esnada aracın emniyette olmadığım, Halkın aracın kontrolünü ele geçirdiğini fakat ilk yapılan incelemede kaleşnikof tüfeklerin seri numarasını aldıklarını, diğer belgelerin de çoğunu incelediklerini dolayısıyla delillerde karartma olmadığını, el bombalarının vasfiyla ilgili, kriminal araştırması sonuçlarının Van Savcılığına geldiğini, kalabalığın bulunduğu yerden sürekli havaya ateş 
edildiğini, üç polisle bölgeye gittiğini halkın duyarlılığı nedeniyle bir emniyet problemi ile karşılaşmayı beklemediklerini ve Tanju Çavuş'un ateşine kadar da bir problem yaşamadıklarım, Tanju Çavuş'un araç koltuğundan ve 50 metrelik bir mesafeden ateş ettiğini, Halktan kişilerin televizyonlara açıklamalar yaptığını ancak nedense savcılığa gelmediğini, halkı ifade vermek için zorla getirebildiklerini, Roj tv'nin kayıt yaptığı iddialarının asılsız olduğunu, kaydın cep telefonundan yapıldığım, Seferi Yılmazı olay olduktan sonra tanıdığını, eski bir PKK'lı olduğunu, 15 yıl ceza evinde yattığını bildiğini, 


4. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***