ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU (ANAYASA ŞİKAYETİ / ANLAMI, KAPSAMI VE OLASI SORUNLAR) BÖLÜM 5
YAŞANABİLECEK OLASI SORUNLAR
Türk Anayasa Mahkemesinin karşılaşması muhtemel en önemli sorunlardan biri, anayasa şikayeti başvurularının makul sürede sonuçlandırılamaması; dolayısıyla
bu başvuru yolundan beklenen temel hak ihlallerine ilişkin sorunların AİHM’ye gitmeden çözülmesi, AİHM’ye giden dosya sayısının azalması gibi sonuçların
elde edilememesine neden olacaktır. Benzer bir sorun, bu kurumun iyi işlediği İspanya’da bile görülmektedir. Gerçekten de, İspanyol Anayasa Mahkemesini
kurum olarak en çok erezyona uğratan sorunların başında, anayasa şikayeti yoluna başvuranların önemli bölümünün tatmin edilememesi gelmektedir.
Anayasa Mahkemesinde bir başvurunun sonuçlanması ortalama 3-5 yıl almakta; işin Anayasa Mahkemesi Genel Kuruluna gitmesi durumunda ise bu süre 5.5 ile
9 yıl arası sürmektedir. Mahkemenin zamanının ve enerjisinin çok büyük bölümünü amparo başvuruları almaktadır. Örnek vermek gerekirse, 2009 yılı verilerine göre 10.792 adet amparo başvurusu karşısında 42 tane anayasaya aykırılık başvurusu ile 13 tane de yetki çatışmasından kaynaklanan başvuru yapılmıştır. Bu sıkıntıya dikkat çekmek amacıyla, Anayasa Mahkemesi öğretide çoğu zaman “amparo mahkemesi” olarak da adlandırılmaktadır.
İşte Anayasa Mahkemesinin işleyişindeki bu güçlükleri hafifletmek amacıyla 2007’de geniş çaplı yasal değişiklikler yapılmıştır. Bunlar arasında, mahkemenin
daha hızlı karar almasını ve amparo başvurusunun ikincillik niteliğini güçlendirmeyi amaçlayan değişiklikler dikkat çekicidir. Örneğin, Mahkemenin
daha hızlı karar almasını sağlamak için, gelen başvuruların kabulünü zorlaştıran bir yöntemin benimsendiği görülmektedir. 2007 tarihli düzenlemeyle başvurunun Anayasa Mahkemesince kabul koşulları arasına başvuran tarafından ileri sürülecek ve temellendirilecek olan başvurunun “özel anayasal önem”
(especial trascendencia constitucional) taşıması koşulu eklenmiştir. 6216 sayılı yasanın 48/2. Maddesinde de, başvurucunun önemli bir zarara uğraması gibi
başka koşulların yanında, “Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşıma”
koşulunun başvurunun kabulü için arandığı görülmektedir. Bu düzenlemenin, Anayasa Mahkemesinin takdir alanını genişlettiği söylenebilir.
İspanya’da eski düzenlemeye göre bir davanın kabulü komisyon üyelerinin çoğunluğunun oyuyla mümkünken artık oybirliği koşulu aranmaktadır. Kabul için gerekli oybirliği yerine oy çokluğu sağlanmışsa, dosya ilgili bölüme gönderilir. Bölüm, kararını oy çokluğuyla verir. Yasanın ilk biçiminde, tam tersine, bir başvurunun reddi için oybirliği aranıyordu. Böylece, yeni düzen lemeyle Mahkemenin amparo başvurularını reddetmesi kolaylaştırılmıştır.
6216 sayılı Yasanın 48/3. maddesinde ise İspanya’da 2007 değişikliklerinin öncesinde olduğu gibi, başvurunun reddi için komisyonda oybirliği koşulu
aranmaktadır. Oybirliği sağlanamayan başvurular ise bölümlere havale edilecektir.
İspanya’da 2007 tarihli yasa değişikliği genel kurul, bölüm ve komisyonlar arasındaki işbölümüne de esneklik getirmiştir. Yasanın ilk biçiminde komisyondan geçmiş başvuruların bölümler tarafından karara bağlanacağı hükme bağlanmışken, şimdi, Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadının uygulanması gereken başvurular gibi bazı durumlarda komisyonlara da ön kabul aşamasından geçmiş dosyaları karara bağlama yetkisi tanınmıştır. Böylece, bu nitelikteki başvurularda kesin kararın açıklanmasında yaşanan gecikmenin bir ölçüde önüne geçmek amaçlanmaktadır. Böyle bir yetkinin Türkiye’de de komisyonlara tanınması daha uygun olurdu. İspanyol Anayasa Mahkemesinin içindeki işbölümüne ilişkin bir başka değişiklik ise genel kurulun iş yükünü hafifletmeyi amaçlamaktadır.
Genel kurulun yetkileri arasında yer alan iptal davası ve itiraz yolu başvurularının bir bölümünü karara bağlama yetkisi bölümlere aktarılmıştır. Bunun dışında, iş yükünün iki bölüm arasında dağıtılması, genel kurulun belirlediği esaslar çerçevesinde dönüşüm esasına göre yapılır.
İspanya’da yasa değişikliğiyle getirilen düzenlemelerin bir başka hedefi, temel hak zedelenmesine ilişkin başvuruların Anayasa Mahkemesine gelmeden
çözülmesini sağlamaya yöneliktir. Yargılama Usulü Organik Yasasında 6/2007 sayılı yasayla yapılan değişiklikle artık olağan yargı düzeni içinde, amparo başvurusuna konu olabilecek bir hakkın zedelenmesi sonucunu doğuran bir hata içeren mahkeme kararları yeniden gözden geçirilebilmektedir.
Temel hak ihlallerinin mümkün olduğu kadar Anayasa Mahkemesi önüne gelmeden halledilmesi, hem anayasa şikayeti kurumunun istisnai niteliğini
güçlendirmesi; hem de olağan mahkemelerle Anayasa Mahkemesi arasında yetki çatışması yaşanmasını önlemek açısından önemlidir.
İspanyol Anayasa Mahkemesi, Yargıtay’la arasında yetki sorunu yaşanmasını ve “süper temyiz merci” olduğu yönündeki eleştirileri önlemek için azami çaba
göstermektedir. Örneğin, 2009 verilerine göre, Mahkeme kararlarına karşı yapılan 10.557 amparo başvurusunun yalnızca 99’unda Anayasa Mahkemesi,
mahkeme kararını iptal etmiştir. 99 dosyanın yalnızca 9’u Yargıtay kararlarına aittir. Türkiye’de de Anayasa Mahkemesiyle yüksek mahkemeler arasında
çıkması olası sürtüşmeleri asgariye indirmenin yolu, Anayasa Mahkemesinin bu konuya duyarlı yaklaşımı olacaktır.
Yeni yasada Anayasa Mahkemesiyle olağan mahkemeler arasında çatışma yaratması olası bir başka düzenleme, Anayasa Mahkemesine tanınan tazminata
hükmetme yetkisidir (md. 50/2). Öncelikle yasanın, kamu gücünün ihmalinden kaynaklanan hak ihlallerini dışarıda tutarak yalnızca mahkeme kararlarından
kaynaklanan hak ihlalleri için tazminat kurumuna yer verdiği görülmektedir. “Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu
lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir”. Hem genel mahkemelerle bu nedenle sürtüşme yaşamamak;
hem de tazminatın anayasa şikayeti kurumunun asıl işlevini gölgelemesini engellemek için Anayasa Mahkemesinin bu yetkisini çok dikkatli ve istisnai
biçimde kullanması gerekir.
Örneğin İspanya’da Anayasa Mahkemesine böyle bir yetki tanınmamıştır. Anayasa şikayeti yoluyla Anayasa Mahkemesinin ihlal öncesi duruma geri dönmek mümkün olmasa bile bir temel hakkın kamu gücü tarafından ihlal edildiğini tespit etmesi hakkı ihlale uğrayan bireyin tatmin edilmesi için yeterli görülmektedir.
Uygulamada İspanya’da Anayasa Mahkemesinin önüne gelen dosyaların çok büyük bir bölümünü mahkeme kararları oluşturmaktadır. Örneğin, 2009 verilerine göre Mahkemeye yapılan toplam 10.792 başvurunun yalnızca 235’i yasama ya da yürütme organının bir işlemine karşıdır. Bu tablonun
Türkiye için de geçerli olacağını öngörmek yanlış olmayacaktır.
Yargıtay’a gelen yıllık dosya sayısının 600 bini, Danıştay’a gelen dosya sayısının ise 100 bini aştığı göz önünde bulundurulduğunda, Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvuru yoluyla karşı karşıya kalacağı iş yükünün ağırlığı açıkça ortaya çıkmaktadır.
Mahkemenin iş yükünü hafifletebilmek, bu başvuru yolundan umulan yararı elde etmek ve aynı zamanda bireysel başvuru yolunun istisnai niteliğini koruyabilmek için, bu başvuruya konu olan şikayetlerin mümkün olduğu kadar olağan kanun yolları içinde giderilmesini sağlayacak mekanizmaların oluşturulması gerekir.
Yalnızca istinaf mahkemelerinin uygulamaya konmasına yönelik bir çaba, bu sorunun çözümü için yeterli olmayacaktır.
Bireysel başvuru yolunun etkili biçimde işlemesi, Türkiye’deki adalet sisteminin bütünüyle gözden geçirilmesine bağlıdır.
Son olarak, bireysel başvuru yolunun başarılı olması, Anayasa Mahkemesinin iş yükü altında ezilmesini önleyecek düzenlemelerin yanı sıra Mahkemenin
temel hak ve özgürlüklere ilişkin yaklaşımına ve bu alanda oluşturacağı içtihada da bağlı olacaktır. Mahkemenin hak eksenli bir yaklaşımı benimsemesi ve anayasanın 90/5. maddesini kararlarında göz önünde bulundurması büyük önem taşımaktadır.
Prof. Dr. Rona AYBAY (Oturum Başkanı)
- Sayın Doç. Dr. Selin Esen’e çok Teşekkür ediyoruz. İspanya’dan bize esintiler değil, ciddi bilgiler getirdi.
6 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,
***