Avrasya İncelemeleri Merkezi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Avrasya İncelemeleri Merkezi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Nisan 2020 Cuma

ABD-İRAN GERİLİMİ GÖLGESİNDE HÜRMÜZ BOĞAZINDA ENERJİ GÜVENLİĞİ.

ABD-İRAN GERİLİMİ GÖLGESİNDE HÜRMÜZ  BOĞAZINDA ENERJİ GÜVENLİĞİ. 






Gülperi GÜNGÖR
Analiz No : 2020 / 1
15.01.2020

ABD-İRAN GERİLİMİ GÖLGESİNDE HÜRMÜZ BOĞAZI'NDA ENERJİ GÜVENLİĞİ 

Gülperi GÜNGÖR.

Çin, İran ve Rusya 26 -30 Aralık 2019 tarihleri arasında, Hint Okyanusunun kuzeyinde, Umman Körfezinde ortaklaşa bir deniz tatbikatı gerçekleştirdi. İran Ordusu Deniz Kuvvetleri Komutan Yardımcısı tatbikatın 17 bin km karelik bir alanda yapıldığını ve tatbikatın amacının uluslararası ticaretin güvenliğinin arttırılması, deniz korsanlığı ve terörizme karşı mücadele ve deniz arama kurtarmada tecrübe paylaşımı olduğunu ifade etti. Deniz Emniyet Kemeri adıyla gerçekleşen askeri tatbikat, İranın Çin ve Rusya ile bu düzeyde gerçekleştiği ilk üçlü tatbikat olması bakımından dikkat çekmiştir. 

Tatbikatın gerçekleştiği Umman Körfezi, dünyada deniz yoluyla ticareti yapılan petrolün beşte birinin geçtiği Hürmüz Boğazına bağlanmaktadır. BBC nin aktardığı bilgiye göre, günde ortalama 19 milyon varil petrol Hürmüz Boğazından geçmektedir,[1] bu yüzden bu bölge enerji güvenliği açısından önem arz etmektedir. 

Bu bölge 2019 yılında petrol tankerlerinin güvenliği konusunda gerilimlere sahne olmuştur. 12 Mayısta ikisi Suudi Arabistana ait dört ticari gemi, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) açıklarında, kimliği belirsiz bir saldırıya uğramıştır. Haziran ayında Norveç şirketi Frontlinea ait Marşal Adaları bandıralı Front Altair gemisinde patlamalar olmuş ve Japonya ile bağlantılı kimyasal tanker, Panama bandıralı Kokuka Courageousa mermi saldırıları yapılmıştır. 14 Eylülde ise Suudi Arabistanın Aramco Petrol Şirketinin tesislerine füze saldırıları olmuştur. 

ABDnin İran ile yapılan nükleer anlaşmadan çekilmesi ve İrana yönelik yaptırımları sıkılaştırması, Haziran 2019da ABDye ait insansız hava aracının İran tarafından, hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle, düşürülmesi, Temmuzda İngiltere-İran arasında gerçekleşen tanker krizi gibi olaylar bölgede gerçekleşen saldırılardan İranın sorumlu olduğu şüphelerini güçlendirmiştir. İran bu suçlamaları reddederken, BAE kıyılarındaki saldırılarda kullanılan mayınlarının İranın mayınlarına benzer olduğu iddiası ile, ABD İranı saldırılardan sorumlu tutmuştur. Suudi Arabistan tesislerine yapılan saldırıları Yemendeki Husiler üstlenirken ABD saldırıların kuzeybatıdan, İrandan düzenlendiğini ileri sürmüştür. 
ABD Öncülüğünde Deniz Güvenliği Koalisyonu ve Diğer Ülkelerden Tepkiler 
Hürmüz Boğazında tansiyonu yükselten bir diğer olay, İran-İngiltere arasında olan tanker krizidir. 4 Temmuz 2019 da İngiltereye bağlı Cebelitarık Özerk Yönetimi, Suriye'ye yönelik ambargoyu ihlal ederek petrol taşıdığı gerekçesiyle İranın "Grace 1" adlı tankerini alıkoymuştu. Cebelitarık Yüksek Mahkemesi İran tankerinin alıkoyma süresini 15 Ağustos'a kadar uzatmıştı. İran ise 19 Temmuzda Hürmüz Boğazı'nda Stena Impero adlı İngiltere bandıralı petrol tankerini, bulunduğu konumu gösteren sinyali kapattığı ve denizcilik kurallarına riayet etmediği gerekçesi ile alıkoymuştu. 

Bölgede enerji güvenliğinin riske girdiği ve petrol fiyatlarının yükseldiği bu dönemde ABD kilit su yollarının gözetimi ve güvenliği için girişimler başlattı. Temmuz ayında ABD Merkez Komutanlığı, Orta Doğu'da güvenli geçişi sağlamak ve hayati önem taşıyan nakliye hatlarını korumak için Sentinel (Nöbetçi) Operasyonu'nu geliştirdiğini açıkladı.[2] 
Bu operasyona bölgesel ve uluslararası katkılar için çağrıda bulundu. Bölgedeki nakliyeyi korumak için ABD öncülüğünde kurulan koalisyona Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Bahreyn, Katar, İngiltere, Arnavutluk ve Avustralya katılmıştır. 

Ancak bu süreçte, öncelikle Almanya ve Fransa olmak üzere Avrupa ülkeleri, ABD nin İran a uyguladığı maksimum baskı politikasına destek vermeye yanaşmadıkları ve İran ile müzakerelerin devam etmesini arzuladıkları için ABD öncülüğünde bir koalisyona katılmak istemediklerini açıkladılar. Deniz trafiğini korumak için bir Avrupa Deniz Misyonu oluşturmak üzere İngiltere, Almanya ve Fransa çalışmalar başlattıklarını açıkladı ancak Londra da hükümet değişikliği ve Boris Johnsonın yeni başbakan olarak göreve başlamasının ertesinde, İngiltere, ABD öncülüğündeki koalisyona dahil olacağını bildirdi. 

24 Kasım'da Fransa Savunma Bakanı Florence Parly, Abu Dabi'deki bir Fransız deniz üssünün Basra Körfezi'ni korumak için Avrupa liderliğindeki bir misyonun merkezi olacağını açıkladı. Almanya, bu girişimi politik olarak desteklese de, bunun bir Avrupa Birliği misyonu olmadığı gerekçesi ile katılmayacağını bildirdi. Alman yasalarına göre, Almanyanın bu tür bir koalisyona katılabilmesi için, misyonun AB, NATO ve BM çerçevesinde kolektif güvenliğe dayalı bir sistem olması gereklidir. Hürmüzde güvenliğin sağlanması için İspanya ve İtalya bir Avrupa Misyonuna sıcak baktıklarını açıkladılar. 

Hürmüz Boğazındaki Avrupa Misyonuna (European-Led Mission Awareness Strait of Hormuz) Hollanda, Ocak 2020'den başlayarak altı aylık bir süre için bir gemi katkıda bulunacağını açıkladı. Danimarka Dışişleri Bakanı Jeppe Kofod ise, Danimarka nın dünyanın beşinci en büyük denizcilik ülkesi olduğunu, Hürmüz Boğazı da dahil olmak üzere deniz güvenliğinin sağlanmasında Danimarkanın özel bir ilgi ve sorumluluğunun olduğunu ifade etti. Danimarka Hürmüz Boğazına helikopter ve yaklaşık 155 askerle bir fırkateyn göndermeyi teklif ettiğini açıkladı. 

Petrol ithalatının yüzde 90'ını Körfez bölgesinden elde eden Japonya ise deniz 
taşımacılığını güvence altına almak için, bir koalisyona katılmayarak, bölgeye kendi Öz Savunma Kuvvetleri güçlerini gönderme kararı aldı. Yaz aylarında saldırıya uğrayan tankerler arasında bir Japon gemisi de vardı. ABDnin koalisyon girişimi sonrasında, İran Dışişleri Bakanı, Japonyaya ABD öncülüğündeki koalisyona katılmaması hususunda çağrıda bulunmuştu. 

Çin ve Rusyanın Rolü., 

Aralık ayında gerçekleşen Çin, İran, Rusya üçlü tatbikatına geri dönersek, İran Ordusu Deniz Kuvvetleri Komutan Yardımcısı bu tatbikatın İranın izole edilemeyeceğini gösterdiğini ifade etmiştir. ABD ve Avrupa Ülkeleri Hürmüzde deniz ve enerji güvenliği için girişimler başlatmışken Çin ve Rusya da bu yönde iradelerini bu girişimle ortaya koymuş olmaktadır. Ancak bu tatbikat, Çin ve Rusyanın, İran'ı da yanlarına alarak, ABD öncülüğündeki koalisyondaki ülkeleri tamamen karşılarına aldıkları anlamına gelmemektedir. 

Nitekim, Çin Savunma Bakanlığı Sözcüsü tatbikatın amacının üç ülkenin donanması arasında eşgüdüm sağlamak ve iyi niyet mesajı göndermek olduğunu söylemiştir. Yaptığı açıklamada tatbikatın uluslararası kurallara uygun olduğunu ve İran-ABD gerilimini kastederek bu tatbikatın uluslararası durumla ilişkilendirilmemesi gerektiğini vurgulamıştır. Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü de, tatbikatın güvenlik işbirliğini güçlendirme ve terörist tehditlere yanıt verme amaçlı olduğunu ifade etmiştir. 

Çin ve Rusya'nın ABD ve Arap ülkeleri ile ilişkilerini riske atarak İranı tamamen 
destekleyen bir politika içerisine girebileceği düşünülemez. Sonuç olarak, enerji güvenliği için mekanizmalar oluşturulurken, Rusya ve Çinin sorumlu güçler olarak bölgede varlıklarını ortaya koyma isteğini göstermeyi amaçladıkları söylenebilir. 


*Fotoğraf: NTV 


[1] 
Why Does The Strait of Hormuz Matter?, BBC, 11 Haziran 2019, 
https://www.bbc.com/news/av/world-middle-east-48586787/why-does-the-strait-of-hormuzmatter 
[2] 
U.S. Central Command Statement on Operation Sentinel, U.S. Central Command, 19 
Temmuz 2019, https://www.centcom.mil/MEDIA/STATEMENTS/StatementsView/
Article/1911282/us-central-command-statement-on-operationsentinel/
utm_source/hootsuite/ 
AVİMAvrasya İncelemeleri MerkeziCenter for Eurasian Studies3

Yazar Hakkında : 

Atıfta bulunmak için: GÜNGÖR, Gülperi. 2020. "ABD-İRAN GERİLİMİ GÖLGESİNDE HÜRMÜZ BOĞAZI'NDA ENERJİ GÜVENLİĞİ." Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM), Analiz No.2020 / 1. Ocak 15. 
Erişim Nisan 01, 2020. 
https://avim.org.tr/tr/Analiz/ABD-IRAN-GERILIMI-GOLGESINDE-HURMUZ-BOGAZINDA-ENERJI-GUVENLIGI 

Süleyman Nazif Sok. No: 12/B Daire 3-4 06550 Çankaya-ANKARA / TÜRKİYE 

Tel: +90 (312) 438 50 23-24 • Fax: +90 (312) 438 50 26 
@avimorgtr 
https://www.facebook.com/avrasyaincelemelerimerkezi 

E-Posta: info@avim.org.tr 
http://avim.org.tr 

© 2009-2020 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır 

***

11 Mart 2018 Pazar

81.Yılında Montro Sözleşmesi Güncel Gelişmeler, BÖLÜM 2

81.Yılında  Montro  Sözleşmesi Güncel Gelişmeler, BÖLÜM 2


1.6- ABD Soğuk Savaş’tan Bu Yana İlk Defa Avrupa’da Yığınak Yapıyor 

Ancak, Bulgaristan’ın Rusya’yı tahrik etmekten korkması nedeniyle Varşova zirvesi kararlarının uygulanması sekiz ay gecikmiştir.11 Sonuçta, 15-16 Şubat 2017’de Brüksel’de toplanan, yeni ABD Savunma Bakanı Matis’in de katıldığı, NATO Savunma Bakanları toplantısında, Genel Sekreter Stoltenberg, Varşova Zirvesi kararlarının uygulanmasına başlandığını ve bunun NATO transatlantik birliği ile İttifak’ın irade ve dayanışmasının kanıtı olduğunu belirterek, atılan bu adımların potansiyel saldırgana açık bir mesaj verdiğini vurgulamıştır.12 

Genel Sekreter konuşmasında şu hususları da açıklamıştır: 

• Avrupa’ya konuşlandırılacak dört çok uluslu savaş grubu (En. battle groups) Haziran ayına kadar harekâta hazır hale gelecektir. 
• Romanya öncülüğünde çok uluslu bir askeri tugay kurulacaktır. ABD, Almanya, Hollanda, Kanada, Polonya ve Türkiye bu birliğe 
kara ve hava kuvveti sağlama hususunda taahhütte bulunmuşlardır. 
• NATO Karadeniz’deki varlığını daha gelişmiş eğitim tatbikatları yapmak suretiyle arttıracak, aynı zamanda gözetleme faaliyetleri 
yoğunlaştırılacak ve bu amaçla İttifak bünyesinde bir özel komutanlık kurulacaktır. 

1.7- Karadeniz’deki Gerginlik Tehlikeli Biçimde Tırmanma Sinyalleri Veriyor 

Soğuk Savaşın sona ermesinden bu yana ilk defa olarak Rusya sınırlarına yığınak yapan ABD, bu amaçla Ocak ayından bu yana çok adette tank, zırhlı araç, top ve yaklaşık 4 bin askerini Avrupa’ya sevk etmiştir.13 Bu asker ve silahlar Polonya ve Romanya’ya konuşlanmaktadır. ABD, Bulgaristan’daki Novo Solo Üssüne de ağır silahlarla donatılmış 2500 kişilik bir kuvvet göndermeyi planlamaktadır.14 

Polonya ve üç Baltık cumhuriyetinde alınan askeri önlemlerden sonra, ABD’nin, Romanya ve Bulgaristan’ da askeri güç konuşlandırması ve Karadeniz’de NATO askeri mevcudiyetini yoğunlaştırma çabasına girmesi, Moskova tarafından “Rusya’yı kuşatma girişimi” olarak değerlendirilmiş ve mukabil önlemler alınması yoluna gidilmiştir. Bu bağlamda Moskova, Rusya ile kara sınırı olmayan ve Avrupa’nın ortasında yer alan Kaliningrad’a S-300 ve İskender füze sistemini yerleştirmiş, bunu takiben de Polonya sınırına da askeri yığınak yapmıştır.15 Ayrıca, NATO savaş gemilerinin Karadeniz’de bayrak göstermelerine tepki gösteren Moskova, Karadeniz Rus filosunun tatbikat ve manevralarını sıklaştırma yoluna gitmiştir. 

Bu durum, Karadeniz havzasında NATO ile Rusya arasında Soğuk Savaş yıllarını andıran bir gerginliğin hüküm sürdüğünü göstermekte ve ufak bir kıvılcımla bu gerginliğin tehlikeli biçimde tırmanacağının sinyallerini vermektedir. 

2- MONTRÖ SÖZLEŞMESİ’NİN FESİH VE TADİLE İLİŞKİN 

28. VE 29. MADDELERİNİN UYGULANMASI HALİNDE TÜRKİYE’NİN KARŞILAŞACAĞI SENARYOLARIN ANALİZİ 

ABD’nin, kendisi öne çıkmadan, Romanya’yı ve NATO’yu kullanarak Karadeniz’de deniz kuvvetlerinin varlığını artırmak ve bu bölgede kontrol tesis etmek istediği bilinmektedir. Dünya denizlerinden sadece Karadeniz’de sürekli varlık gösteremeyen ABD için bunun bir gurur meselesi olmaktan da öteye, Rusya’yı çevrelemek gibi bir stratejik bir zorunluktan kaynaklandığı düşünülmektedir. Romanya tarafından önerilen “NATO Daimî Deniz Gücü” projesi, ABD’ye bu hedeflerini gerçekleştirme imkânını verecektir. Bu nedenle söz konusu projenin 
NATO gündeminde tutulacağına muhakkak nazarıyla bakmak yanlış olmayacak tır. 

ABD’nin Montrö Sözleşmesi’nin değiştirilmesine veya feshine yönelik hiçbir resmi talebi veya önerisi olmamıştır. Esasen Sözleşmeye taraf olmaması nedeniyle ABD’nin uluslararası hukuk bakımından böyle bir hakkının bulunmadığını da söylemek hatalı olmaz. Bununla birlikte, NATO’nun Karadeniz’de varlık göstermesine dair Romanya tarafından yapılan girişimlerin Amerika’nın teşviki ve onayıyla gerçekleştirildiği uluslararası alanda genel kabul gören bir husustur. 

Ancak, Rusya Federasyonu’nun Kırımı ilhak etmesinden bu yana, Karadeniz bölgesinde izlediği yayılmacı-saldırgan politikanın, NATO üyesi olan Bulgaristan’ ın ve özellikle Romanya’nın NATO’nun ve ABD’nin güvenlik garantisine duydukları ihtiyacı giderek attırdığı da bir gerçektir. 

2.1- ABD İle Rusya Karadeniz’de Çatışma Rotasında 

NATO’nun son Varşova Zirvesi sonucunda yayımlanan bildirgesi, Rusya’dan, Batı dünyasına yönelen tehdidi ciddi ve acil olarak nitelemekte ve tam bir Soğuk Savaş havası estirmektedir. Bildirgede, Kırım’ın Rusya tarafından ilhakının asla kabul edilmeyeceği ve Ukrayna’nın egemenlik ve toprak bütünlüğünün korunmasının Batı dünyası açısından taşıdığı “anahtar” önem vurgulanarak, Rusya’ya, elini Ukrayna’dan çekmesi hususunda kuvvetlice uyarıda bulunulmaktadır. 

Karadeniz’in en önemli devletlerinden olan Rusya Federasyonu açısından bölgede hakimiyet tesis etme hedefi, Çarlık döneminden günümüze kadar Moskova’nın dış politika öncelikleri arasında yer almıştır. Bu görüşle, Rusya, Soğuk Savaş sonrası dönemde eski Sovyetler Birliği dönemindeki hakimiyet alanlarını tekrar kazanmayı hedeflemiş ve Karadeniz politikasını buna göre şekillendirmiştir. Bu ortamda, NATO’nun, 2008 Bükreş Zirvesinde, Rusya’nın stratejik ilgi alanı olarak gördüğü Gürcistan’a ve Ukrayna’ya üyelik sözü vermesinin Moskova’yı son derece irkilttiği anımsanacaktır. 

Zira, bu husus gerçekleştiği takdirde, Karadeniz, Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna ve Gürcistan tarafından çevrelenen bir NATO gölü haline geliyordu. Böyle bir gelişmeyi düşünmek dahi Moskova için bir kâbustu. Bu kâbustan kurtulmak ve NATO/ABD’nin oyununu bozmak içindir ki Moskova, Gürcistan’a müdahale etti, Ukrayna’da istikrarsızlık yarattı… Ancak, NATO’nun Varşova bildirgesinde, Rusya’ya meydan okurcasına, Ukrayna ve Gürcistan’a üyelik konusunda verilen sözlerin tutulacağının vurgulanması, Karadeniz’de tansiyonun yükseleceğinin ve suların tehlikeli biçimde ısınacağının işaretidir. 

Washington’un, NATO kisvesi altında Karadeniz’de etkin bir deniz kuvveti bulundurma yolundaki planı İttifak gündeminde ön sıralarda yer almıştır. 

Burada bir noktanın altının önemle çizilmesinde yarar görülmüştür. Montrö Sözleşmesi’nin zamanın gerisinde kalmış bazı maddeleri ve düzenlemeleri olmasına rağmen, bugüne kadar Sözleşme’nin fesih ve tadiline yönelik bir adım atılmamış olması, belgenin ne kadar hassas bir denge üzerine bina edildiğini gösteren bir durumdur. 

Buna rağmen, yukarda izah ettiğimiz koşullarda, Sözleşmenin tadiline ve hatta feshine kadar yol açabilecek durumlarla karşılaşılabileceği göz ardı edilemez. 

2.2- Fesihle İlgili Maddenin İşletilmesi 

Sözleşme’nin fesih ve tadiline ilişkin usuller iki farklı madde altında düzenlenmiştir. 

Fesihle ilgili 28. Madde şöyledir: 

İşbu Sözleşme’nin süresi, yürürlüğe giriş tarihinden başlayarak, yirmi yıl olacaktır. 

Bununla birlikte, işbu Sözleşmenin 1. maddesinde doğrulanan geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) özgürlüğü ilkesinin sonsuz bir süresi olacaktır. 

Sözü edilen yirmi yıllık sürenin bitiminden iki yıl önce, hiçbir Akit Yüksek Taraf, Fransız Hükümetine Sözleşmeyi sona erdirme ön-bildirimi vermemişse işbu Sözleşme bir sona erdirme ön bildiriminin gönderilmesinden başlayarak, iki yıl geçinceye kadar yürürlükte kalacaktır. Bu ön-bildirim, Fransız Hükümetince Akit Yüksek taraflara iletilecektir. 

İşbu Sözleşme, işbu madde hükümlerine uygun olarak sona erdirilmiş olursa, Akit Yüksek Taraflar, yeni bir Sözleşmenin hükümlerin saptamak üzere kendilerini bir konferansta temsil ettirmeyi kabul etmektedirler. 

28. Maddede öngörülen fesih başvurusu yapıldığı takdirde, taraf ülkelerin yeni düzenlemeleri görüşmek üzere bir uluslararası konferansta bir araya gelmeleri Sözleşmede öngörülmüştür. Böyle bir konferans toplandığı takdirde, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin (BMDHS) öngördüğü savaş gemilerinin boğazlardan geçişini düzenleyen “transit geçiş” rejimi ile Uluslararası Adalet Divanı’nın 1949 Korfu Kanalı kararı dikkate alındığında, yeni sözleşmenin, özellikle savaş gemileri açısından, Montrö’ye nazaran çok daha geniş serbestiler içereceği muhakkak gibidir. 

BMDHS’nin 38. Maddesinin 2. Fıkrasında “transit geçiş rejimi”, “… boğazdan devamlı ve hızlı bir geçiş amacıyla seyrüsefer ve bu saha üzerinde uçuş serbestisinin kullanılması” olarak tarif edilmekte, ayni maddenin 1. Fıkrasında da “bütün gemiler ve uçaklar bir engelleme olmaksızın transit geçiş hakkından yararlanırlar” denilmektedir. 

Bunun anlamı, Türk Boğazlarına “transit geçiş rejimi” uygulandığı takdirde, her tip ve tonilatoda savaş gemisi hiçbir sınırlamaya tabi olmadan Boğazlardan geçecek ve süresiz Karadeniz’de kalacaktır. 

Uluslararası Adalet Divanı’nın Korfu Kanalı davasında verdiği karar da, “transit geçiş” doktrinini destekler niteliktedir. Nitekim, Divanın kararı şöyledir: 

…devletlerin barış zamanında savaş gemilerini açık denizlerin iki parçası arasında yer alan ve uluslararası seyrüsefer için kullanılan boğazlardan kıyı devletinin iznine gerek olmadan geçirme hakkına sahip oldukları genel olarak kabul edilmiştir ve uluslararası teamüle uygundur, yeter ki bu geçiş zararsız olsun. Uluslararası bir antlaşmada aksi belirtilmedikçe bir kıyı devletinin boğazlardan 
barış zamanında böyle bir geçişi kısıtlamaya hakkı yoktur. 

Montrö Sözleşmesi’nin 28. Maddesi gereğince fesih halinde tarafların bir araya geldikleri konferanstan bir sonuç çıkmadığı takdirde, diğer ilgili ülkelerin ve Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) gibi kuruluşların yardımıyla bir müzakerece sürecinin başlatılması gibi bir olasılık doğabilir. 

Ancak, böyle bir sürece katılım daha geniş olacağına göre, bundan da Türkiye’nin güvenliğini ve çıkarlarını koruyabilen bir anlaşma çıkabilmesi çok uzak bir olasılıktır. 

Türkiye için en kötü senaryo,16 Boğazlar için hiçbir anlaşma oluşturulamaması dır. Zira, bu durumda, Montrö Sözleşmesi’ nin kurduğu rejim yürürlükten kalkacak ve Türk Boğazları, BMDHS’inde tanımlanan sıradan bir boğaz haline gelecektir. 

Bu durumda, sadece yabancı askeri gemiler değil, yabancı savaş uçakları da Boğazlar üzerinden transit geçişte bulunacaklardır. Geçişlerde Türkiye’nin güvenliğinin korunması arka plana itilecek, askeri gemilerin geçişlerine yönelik önceden bildirim usulü, geçiş sırasında ve Karadeniz’de bulundurulabilecek tonaj sınırlandırılmasına ilişkin düzenlemeler ile Karadeniz’de kalış süresi üzerindeki sınırlama ortadan kalkacaktır. 

Bu koşullarda, ABD, istediği büyüklükte ve nükleer başlıklı balistik füzelerde donatılmış bir askeri deniz gücünü Boğazlardan geçirebilecek ve Romanya ile Bulgaristan’da deniz üsleri kurabilecektir. 

Ancak, hemen belirtelim ki, ilk bakışta Karadeniz’de caydırıcılığa hizmet edeceği düşünülse de, böyle bir gelişme, Rusya-ABD gerginliğini had safhaya taşıyacak ve global istikrarı tehlikeli şekilde bozacak bir kriz ortam oluşturacaktır. 

Rusya Federasyonu da en az Türkiye kadar böyle bir ortamın oluşmasını istemez. ABD’ye gelince, her ne kadar, Karadeniz’deki müttefikleri Romanya ve Bulgaristan vasıtasıyla fesih başvurusunu yaptırabilirse de, bunun yukarıda izah ettiğimiz riskli sonuçlarını göze alamayacak ve kendisini, Rusya ile kaçınılmaz bir çatışma rotasına sokacak bir kriz sürecine “angaje” etmeyi arzu etmeyecektir. 

Bu nedenle de ABD’nin Montrö Sözleşmesi’nin feshi gibi ağır riskler taşıyan bir egzersizin başlatılmasına önayak olacağını düşünmek zordur. 

Bu bakımdan, Montrö Sözleşmesi’nin fesih yoluyla ortadan kalkması gibi bir tehlikeyle karşı karşıya olmadığımızı güvenle söyleyebiliriz. 

2.3- Montrö’nün Tadile İlişkin Maddesinin Uygulanması 

Aynı şeyi Sözleşmenin tadili hususunda da söyleyebiliyor muyuz? Sözleşmenin tadille ilgili 29. maddesi şöyledir: 

İşbu Sözleşme’nin yürürlüğe girmesinden başlayarak her beş yıllık dönemin sona ermesinde, Yüksek Akit Taraflardan her biri, işbu Sözleşmenin bir ya da birkaç hükmünün değiştirilmesini önerme girişiminde bulunabilecektir. 

Yüksek Akit Taraflardan birince yapılacak değiştirme isteminin kabul edilebilmesi için, bu istem 14. ya da 18. maddelerin değiştirilmesini amaçlamaktaysa, başka bir Yüksek Akit Tarafça; başka herhangi bir maddenin değiştirilmesini amaçlamaktaysa, başka iki Yüksek Akit tarafından desteklenmesi gerekir. 

Böylece desteklenmiş değişiklik istemi, içinde bulunulan beş yıllık dönemin sona ermesinden üç ay önce, Yüksek Akit Taraflardan her birine bildirilecektir. Bu bildiri, önerilen değişikliğin niteliğini ve gerekçesini kapsayacaktır. 

Bu öneriler üzerinde diplomasi yoluyla bir sonuca varma olanağı bulunamazsa Yüksek Akit Taraflar, bu konuda toplanacak bir konferansta kendilerini temsil ettireceklerdir. 

Bu konferans ancak oybirliğiyle karar alabilecektir; 14. ve 18. maddelere ilişkin değişiklik durumlar bu hükmün dışında kalmaktadır; bu durumlar için Yüksek Akit Tarafların dörtte üçünden oluşan bir çoğunluk yeterli olacaktır. 

Bu çoğunluk, Türkiye’yi de içine alarak Karadeniz kıyıdaşı Yüksek Akit Tarafların dörtte üçünü kapsamak üzere hesaplanacaktır. 

Bu madde, değişiklik için toplanacak bir konferansta 14. ve 18. Maddeler dışındaki herhangi bir değişiklik önerisine ilişkin kararların sadece oybirliğiyle alınabileceğini öngörmektedir. 

Bunun anlamı, Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki egemenliğine ve serbest geçişin denetimi üzerindeki haklarına ilişkin bir değişikliğin, ancak Türkiye’nin onayıyla yapılabileceğidir. 

Sözleşmenin, Boğazlardan geçecek kıyıdaş olmayan devletlerin savaş gemilerinin, geçiş düzeni, usul, tip, gemi adedi, tonaj ve Karadeniz’de 
kalma sürelerine ilişkin kuralları kapsayan 14. ve 18. Maddelerine ilişkin değişiklik önerilerinin kabulü ise, Karadeniz kıyıdaşı akit taraflardan dörtte üçünün kararıyla gerçekleşebilir. 

Halen, Karadeniz’de Montrö Sözleşmesi’ne akit kıyıdaş devletler, Türkiye, Rusya, Romanya ve Bulgaristan’dan ibarettir. Eğer, Romanya ve Bulgaristan, Amerikan’ın da teşvikiyle söz konusu kuralların değiştirilmesi önerisinde bulunurlarsa, Türkiye ile Rusya, ulusal çıkarlarının örtüşmesi nedeniyle karşı tutum alarak, bu yolda bir kararı engelleyeceklerdir. 

Türkiye’nin güvenlik çıkarlarını koruyan ve Karadeniz’e sahildar olan ve olmayan devletlerin hak ve çıkarları açısından hassas bir denge tesis eden Montrö Sözleşmesi’nin, Türkiye tarafından, İkinci Dünya Savaşı ile Soğuk Savaş döneminde ve Gürcistan’la Ukrayna krizleri sırasında, özenle, tarafsız ve saydam bir şekilde uygulanması sayesindedir ki, bu Sözleşme 81. yılını idrak ekmiştir. 

Sözleşme’nin bu haliyle muhafazası ve uygulanması Türkiye açısından yaşamsal siyasi ve güvenlik önceliği taşımaktadır. 

Yukarda, fesih ve tadiline dair maddeleri üzerinde yaptığımız analiz, Sözleşme’nin devamının akit tarafların olduğu kadar Amerika’nın da 
güvenlik çıkarlarına uygun düştüğünü ortaya koymuştur. 

Bu durum, Montrö Sözleşmesi’nin, 21. yüzyılda da, dünya barış ve güvenliğinin önde gelen dayanaklarından biri olmaya davam edeceğini 
göstermektedir. 

DİPNOTLAR;

1 “Bras de fer pour le controle de la Mer Noire,”Le Temps, July 11, 2016. 
2 Denis Dyomkin, “Russia Says Georgia War Stopped NATO Expansion,” Reuters,November 21, 2011. 
3 Caroline Mortimer, “Ukraine Crisis: Why Is Crimea So Important to Russia?” Independent, March 2, 2014. 
4 Stephen Korkin, “Russia’s Perpetual Geopolitics, Putin Returns to Historical Pattern,” Foreign Affairs, May/June 2015. 
5 Ukrayna’yı, Batı bölgelerinde yaşayan %78,8’i Ukraynalı ve doğu bölgelerinde yaşayan %17,3’ü Rus olan iki ayrı kültür ve etnisiteye mensup halklar oluşturmaktadır. Ukrayna nüfusunun çoğunluğu Hıristiyan olsa da, ülkede bulunan etnik grupların Kiev Patrikliğine bağlı Ukrayna Ortodoks Kilisesi, Moskova Patrikliğine bağlı Ukrayna Ortodoks Kilisesi, Roma’ya bağlı Grek Katolik Kilisesi ve Bağımsız Ukrayna Ortodoks Kilisesi gibi farklı mezhep ve kiliselere mensup olmaları, ülkenin parçalanmışlık görüntüsünü güçlendirmektedir. 2001 yılında yapılan hayli eski bir nüfus sayımına göre  Kırım’ın nüfusu şöyledir: Ruslar (%58,2), Ukraynalılar (%24,32) ve Tatar Türkleri (%12,1). 
6 Yuval Weber, “Russia Black Sea Strategy: Restoring Great Power Status,” Foreign Policy Research Institute, April 12, 2017. 
7 Peter Korzun, “NATO Pushing For Military Buildup in the Black Sea,” Strategic Culture Foundation, November 1, 2016. 
8 İsmail Şahin, “NATO Filosu Karadeniz’de Kriz Çıkardı,” Milliyet, Mayıs 16, 2017. 
9 Cumhurbaşkanı Erdoğan 10 Mayıs 2016’da İstanbul’da düzenlenen 10. Balkan Ülkeleri Genelkurmay Başkanları Konferansı’nda yaptığı konuşmada Karadeniz’de NATO filosu kurulması önerisine değinmiş ve bu hususta NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’e söyledikleri açıklamıştır. Kayıtlara göre Cumhurbaşkanı’nın Stoltenberg’e ifadeleri şöyle: “Karadeniz’de görünmemeniz, Karadeniz’i adeta bir Rus gölüne çeviriyor. Karadeniz’i tekrar istikrar havzası kılmalıyız.” 
10 Warsaw Summit Communiqué, Issued by the Heads of State and Government Participating In The Meeting Of The North Atlantic Council In Warsaw, July 8-9, 2016. 
11 “NATO Boosts Naval Presence In Black Sea,” Agence France-Presse, February 17, 2017. 
12 Press Conference by NATO Secretary General Jens Stoltenberg Following the Meeting of the North Atlantic Council at the Level Of Defence Ministers, 
February 16, 2017. 
13 “ABD Tankları Karadeniz Kıyısındaki Üste!” Milliyet, Şubat 14, 2017. 
14 Alex Gorka, “Exercise Sea Shield-2017: NATO Provokes Russia in Black Sea Before Defense Ministers,”Strategic Culture Foundation, February 10, 2017. 
15 Bunlara ilaveten Moskova, Karadeniz’de mutlak hakimiyet sağlamak ve Rusya’nın Akdeniz’deki askeri varlığını yaymak ve ona caydırıcılık kazandırmak amacıyla gayet muhteris hedefleri olan bir gemi inşa programına girişmiştir. 
16 En kötü senaryo dediğimiz bu durumda, Türkiye, BMDHS’nin 45. Maddesinden yararlanarak, karasularına uygulanan “zararsız geçiş” rejimini Boğazlarda uygulayabilir. Söz konusu madde, bir içdenizle açık denizi birleştiren boğazlara “zararsız geçiş rejimi”’nin uygulanmasını ön görmektedir. Türkiye bu durumda, bir iç deniz olan Marmara Denizi’nin İstanbul ve Çanakkale boğazları üzerinden iki açık denizle birleştiğini ve 45. madde şartlarına uygun iki ayrı 
boğaz oluşturduğunu ileri sürerek, bu iki boğazın BMDHS’nin 17, 18, 19, 20 ve 21’inci Maddelerinde öngörülen “zararsız geçiş” rejiminden yararlanmak isteyebilir.  Bu rejim, yabancı gemilerin sahildar devletin “egemenliğine, toprak bütünlüğüne veya siyasi bağımsızlığına karşı tehdide veya kuvvete başvurulması veya Birleşmiş Milletler Antlaşması’nda belirtilen uluslararası hukuk ilkelerine aykırı herhangi bir davranışta bulunulmasını” yasaklıyorsa da, Montrö’nün Türkiye’ye sağladığı hakların hiçbirini sağlamamaktadır. 


KAYNAKÇA 

“ABD Tankları Karadeniz Kıyısındaki Üste!” Milliyet, Şubat, 2017. 

“Bras de fer pour le controle de la Mer Noire.”Le Temps, July 11, 2016. 

“NATO Boosts Naval Presence in Black Sea.” Agence France-Presse, February 17, 2017. 

Dyomkin, Denis. “Russia Says Georgia War Stopped NATO Expansion.”Reuters, November 21, 2011. 

Gorka, Alex. “Exercise Sea Shield-2017: NATO Provokes Russia in Black Sea Before Defense Ministers.”Strategic Culture Foundaton, 
February 10, 2017. 

Korkin, Stephen. “Russia’s Perpetual Geopolitics, Putin Returns to Historical Pattern.”Foreign Affairs, May/June 2015. 

Korzun, Peter. “NATO Pushing For Military Buildup in the Black Sea.” Strategic Culture Foundation, November 1, 2016. 

Mortimer, Caroline. “Ukraine Crisis: Why Is Crimea So Important to Russia?”Independent, March 2, 2014. 

Press Conference By NATO Secretary General Jens Stoltenberg Following the Meeting of the North Atlantic Council at the Level Of 
Defence Ministers, February 16, 2017. 

Şahin, İsmail. “NATO filosu Karadeniz’de kriz çıkardı.” Milliyet, Mayıs 16, 2017. 

Warsaw Summit Communiqué, Issued by the Heads of State and Government Participating In The Meeting Of The North Atlantic 
Council In Warsaw, July 8-9, 2016. 

Weber, Yuval. “Russia Black Sea Strategy: Restoring Great Power Status.”Foreign Policy Research Institute, April 12, 2017. 



***

81.Yılında Montro Sözleşmesi Güncel Gelişmeler, BÖLÜM 1

81.Yılında  Montro  Sözleşmesi Güncel Gelişmeler, BÖLÜM 1

Rapor • No: 12 • Nisan 2017 
81.Yılında Montrö Sözleşmesi’nin Karşılaştığı Güvenlik Sorunları ve Sözleşmenin Feshi ve Tadili İçin Girişimler Vukuunda Karşılaşılacak  Senaryoların Analizi 
Dr. Şükrü M. ELEKDAĞ 
Ankara 2017 
Avrasya İncelemeleri Merkezi 
AVİM Rapor No: 12 

TERAZİ YAYINCILIK 
Terazi Yayıncılık Bas. Dağ. Dan. Eğt. Org. Mat. Kırt. Ltd. Şti. 
Abidin Daver Sok. No. 12/B Daire 4 06550 Çankaya/ANKARA 
Tel:0 (312) 438 50 23-24 •Faks:0 (312) 438 50 26 
E-mail:teraziyayincilik@gmail.com 

Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) 
YAZAR 
Dr. Şükrü M. ELEKDAĞ 
TASARIM 
Ruhi Alagöz 
BASKI TARİHİ 
Nisan 2017 
Bu ve diğer AVİM yayınlarına ulaşmak için: 
www.avim.org.tr 


İÇİNDEKİLER 

GİRİŞ........................................................................................4 

1- MONTRÖ SÖZLEŞMESİNİN KARŞILAŞTIĞI GÜNCEL GÜVENLİK SORUNLARI .........5 
1.1- Gürcistan Krizi......................................................................6 
1.2- Ukrayna-Kırım Krizi...............................................................7 
1.3- Karadeniz'de Tansiyonun Yükselmesi........................................9 
1.4- Karadeniz'de Daimî bir NATO Filosu Konuşlandırması Önerisi ......10 
1.5- NATO Varşova Zirvesi: 

Rusya Batı Dünyasının Önde Gelen Tehdit Kaynağı............................11 

1.6- ABD Soğuk Savaş'tan Bu Yana İlk Defa Avrupa'da Yığınak Yapıyor.12 
1.7- Karadeniz'deki Gerginlik Tehlikeli Biçimde Tırmanma Sinyalleri Veriyor..13 

2- MONTRÖ SÖZLEŞMESİ'NİN FESİH VE TADİLE İLİŞKİN 28. VE 

29.MADDELERİNİN UYGULANMASI HALİNDE TÜRKİYE'NİN KARŞILAŞACAĞI SENARYOLARIN ANALİZİ......14 

2.1- ABD İle Rusya Karadeniz'de Çatışma Rotasında..................................15 
2.2- Fesihle İlgili Maddenin İşletilmesi ...................................................16 
2.3- Montrö'nün Tadile İlişkin Maddesinin Uygulanması .............................18 

KAYNAKÇA..........................................................................................21 

AVİM Rapor No: 12 • Nisan 2017 

81. Yılında Montrö Sözleşmesi’nin Karşılaştığı Güvenlik Sorunları ve Sözleşmenin Feshi ve Tadili İçin Girişimler Vukuunda Karşılaşılacak Senaryoların Analizi 

Dr. Şükrü M. ELEKDAĞ 
(E) Büyükelçi, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı, 
22. & 23. Dönem CHP Milletvekili 

GİRİŞ 

Montrö Sözleşmesi’nin 81. yılında, Karadeniz havzasında çarpıcı jeopolitik değişikliklerin vuku bulduğunu, Bölgenin stratejik öneminin arttığını ve bir soğuk savaş havasının bölgeye hâkim olmaya başladığını görüyoruz. 

Rusya’nın, Karadeniz havzasında hegemonya kurma çabası ve bu bağlamda Kırım’ı ilhakı ve Ukrayna’nın Donbass bölgesindeki Rus kökenli ayrılıkçı isyancıları desteklemesi nedeniyle Batı dünyasıyla Rusya arasında artan tansiyon ortamında, 8-9 Temmuz 2016 tarihlerinde Varşova’da yapılan NATO zirvesinde, Rusya’nın yayılmacı eğilimlerini durdurmak amacıyla doğu ve kuzey Avrupa’nın savunulması kapsamında bir dizi askeri önlem alınması kararlaştırılmıştı. Bu meyanda NATO’nun Karadeniz’deki askeri varlığının arttırılmasını öngören kararlar da alınmış ve bu bağlamdaki önlemler arasında “NATO Daimî Deniz Gücü” adı altında sürekli bir NATO varlığının oluşturulması da gündeme gelmişti. Varşova zirvesinde alınan bu kararlar ile, Rusya’nın attığı mukabil adımların Karadeniz havzasındaki krizi tırmandırıcı bir karakter taşıdığı göze çarpıyor. 

Batı medyasında, bu durumun, Türk Boğazlarının hukuki yapılanmasını zorladığı yolunda bir algı oluşmuştur. 1936’da Montrö’de Boğazlar 

Sözleşmesi’nin imzalanmasıyla “kapanmış olan sorunların” tekrar su yüzüne çıkmaya başladığından söz ediliyor. Fransız le Temps gazetesi Karadeniz’de ABD ile Rusya arasındaki keskin rekabeti, “ABD-Rusya Bilek Güreşi” olarak tanımlıyor.1 

Bu gelişmeler ışığında makalemizi iki bölümden oluşacak şekilde düzenledik. Birinci bölümde, Montrö Sözleşmesinin karşılaştığı güncel güvenlik sorunlarını ele alınacak; ikinci bölümde ise, Sözleşme’nin fesih ve tadile ilişkin 28. ve 29. Maddelerinin uygulanması halinde, Türkiye’nin karşılaşabileceği senaryoların analizi yapılacaktır. 

1- MONTRÖ SÖZLEŞMESİNİN KARŞILAŞTIĞI GÜNCEL GÜVENLİK SORUNLARI 

Soğuk savaş döneminde Türk Boğazları ve Montrö Sözleşmesi’yle ilgili bir tartışmanın uluslararası gündeme geldiğine tanık olunmamıştır. Buna mukabil, Vladimir Putin’in Rusya’yı tekrar bir süper güç haline getirme hedefine ve bu bağlamda Rusya’nın Sovyetler Birliği dönemindeki etki alanlarını tekrar kazanma politikasına, NATO’nun doğuya doğru genişleme stratejisiyle karşı koyması, Batı ile Rusya arasında bir rekabet ve çatışma ortamının ortaya çıkmasına yol açmıştır. 

Bu durumun, Karadeniz havzasındaki siyasi iklimi etkilemesi de kaçınılmaz olmuştur. 

1999’da Macaristan, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ni üyeliğe kabul etmiş olan NATO, Mart 2004’te tarihinin en büyük genişlemesini gerçekleştirmiştir. Bu genişleme, üç Baltık ülkesi (Estonya, Letonya ve Litvanya) ile birlikte, Romanya, Bulgaristan, Slovakya ve Slovenya’yı kapsamıştır. 

Romanya, NATO üyesi olmasıyla birlikte topraklarını, hava sahası ile limanlarını sonuna kadar ABD’ye açmıştır. Romanya, 2005’te ABD ile imzaladığı bir anlaşma ile ABD’ye 10 yıl süreyle ülkesinde üsler tesis etme izni vermiş, Romen hava kuvvetlerine ait üsler ABD emir ve komuta zincirine dahil edilmiştir. Washington’la askeri işbirliğini azami ölçüde geliştirme politikası izleyen Romanya, ABD’nin Karadeniz’e açılan kapısı olmuştur. 

Ülkelerinde gerçek demokrasiyi uygulama yönünde atılımlara girişen ve Rusya’nın boğucu baskısından kurtulmak isteyen Ukrayna ile Gürcistan’ı NATO’ya üye yapmak isteyen ABD, bu isteğini NATO’nun 2008’deki Bükreş zirvesinde dile getirmiştir. İngiltere, Fransa ve Almanya’nın muhalefeti dolayısıyla, bu konuda bir karar alınması ileri bir tarihe bırakılmıştır. Ancak, İttifak forumundaki bu tartışmayı, Gürcistan ve Ukrayna, NATO’ya üyelikleri hususunda kendilerine verilen gayri-resmi bir söz olarak algılamışlardır. 

1.1- Gürcistan Krizi 

Ukrayna ile Gürcistan’ın da NATO’ya katılması projesini, Rusya’nın kuşatılmasın da önemli bir halka ve güvenliğine yönelen vahim bir tehdit olarak değerlendiren Moskova, Bükreş Zirvesinden dört ay sonra, önce Güney Osetya’yı bağımsızlığa teşvik ederek Osetler’le Gürcistan arasında savaş çıkartmış, sonra da savaşa müdahale etmek suretiyle Gürcistan’ı parçalamıştır. Savaşın ardından Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlıklarını tanıyan Rusya, Karadeniz’deki savunmasını güçlendirmiş, bu amaçla Abhazya’da yeni üsler kurmuş ve Ukrayna ile Sivastopol’daki deniz üssünün süresini uzatan bir anlaşma imzalamıştır. 

Bu sırada, Rusya Başbakanı Dimitri Medvedev tarafından yapılan, “Güney Osetya’daki savaş olmasaydı NATO’nun doğuya doğru genişlemesi engellenemezdi” yolundaki açıklama dikkat çekicidir. Bu açıklama, Rusya’nın Gürcistan’a saldırısının, ABD’ye ve AB’ye, Ukrayna’nın NATO’ya üye yapılmasından vazgeçilmesi hususunda uyarıda bulunma amacını güttüğünü ortaya koymaktadır.2 

Gürcistan Savaşı, Türk Boğazlarının askeri ve stratejik açıdan sahip olduğu önemi, bir kere daha, birden gözler önüne sermiştir. Savaş sonrasında ABD iki askeri hastane gemisiyle Gürcistan’a askeri yardım göndermek istemiştir. İki geminin toplam tonajı 69.000 tondu. Türkiye, Montrö Sözleşmesi’ne göre Karadeniz’deki askeri gemilerin tüm tonajının 45.000 ton geçemeyeceğini dikkate alarak, ABD’ye geçiş izni vermedi. Bunun üzerine, ABD, daha hafif tonajlı üç askeri gemiyle Boğazlardan geçti ve insani yardım malzemesini iletti. ABD savaş gemilerinin Boğazlardan geçip Karadeniz’e girmeleri üzerine, Rusya’nın 

Karadeniz donanmasının amiral gemisi Moskova Sivastopol üssünden denize açıldı. Yani Karadeniz’de tansiyon yükseldi. 

Türkiye’nin, Amerika’nın ilk önerisini kabul etmemesi, ABD’li Kongre üyelerinin tepkilerine yol açtı ve Türkiye eleştirildi. Öte yandan, ABD savaş gemilerinin Karadeniz’e girmesinden rahatsız olan Rusya da, Genelkurmay Başkan Yardımcısı Anatoly Nojontsin vasıtasıyla kaygılarını şu şekilde dile getirdi: “Bu gemiler, Karadeniz’de 21 günden fazla kalırlarsa, bundan Türkiye sorumlu olur. ABD gemileri, St. Petersburg’a kadar menzili olan nükleer başlıklı balistik füzeler taşıyorlar.” 

Gürcistan krizinde Türk Hükümeti’nin çetin bir sınavla karşılaştığını belirtmeliyiz. Hükümet bu krizde, NATO üyesi olmanın yükümlülükleriyle, önemli bir ticari ortağı olan ve istikrarlı ilişkiler geliştirmek istediği Rusya arasında sıkışıp kaldı. NATO, ABD ve AB; Rusya’yı Güney Osetya ve Abhazya’nın bağımsızlığını tanıma kararı nedeniyle sert biçimde kınadılar. Türk Hükümeti ise, bir hayli kıvrandıktan sonra, bu tür bir açıklama yapmaktan çekinerek, son olaylar karşısında rahatsızlığını ifade eden bir bildiri yayınlamakla yetindi. 

Oysa, Türkiye, Gürcistan’la yoğun ekonomik, siyasi ve askeri bağlar geliştirmişti. Özellikle, Gürcistan subaylarının Harbiye’de eğitilmesi ve 
Gürcü ordusuna silah ve teçhizatın ülkemizden sağlanması, Türkiye’yi Gürcistan’ın hamisi konumuna getirmişti. Bu durum, Türkiye’nin 
bölgedeki prestij ve caydırıcılığını güçlendirmişti. Ancak, Ankara’nın, olaylara seyirci kalmaya zorlanması ve Gürcistan’ı ezen ve bölen 
Rusya’yı eleştirmekten uzak durması, Türkiye’nin bölgede kazandığı karizmanın derinden çizilmesine yol açtı. 

1.2- Ukrayna-Kırım Krizi 

Ukrayna-Kırım krizinin uzun süre devam etme ve tehlikeli bir tırmanma göstererek tüm Karadeniz bölgesini etkileyebilme olasılığı vardır. Bu nedenle bu krizin Montrö Sözleşmesi üzerindeki olası etkilerini ele almadan önce, Ukrayna’nın Rusya açısından taşıdığı stratejik öneme kısaca değinmemizde yarar var.3 

Putin ve Rus siyasi elitleri gözünde, Ukrayna ve Karadeniz filosunun üssü olması nedeniyle Kırım yarımadası, Rusya’nın güvenliği için yaşamsal öneme sahip bir bölgedir. Kırım, Rusya’nın Karadeniz ve Akdeniz siyaseti açısından “olmazsa olmaz” niteliktedir.4 Oysa, Ukrayna, bağımsızlığını kazanmasından itibaren, Rusya ile arasına mesafe koyarak, Avrupa kurumlarıyla entegrasyonu temel dış politika hedefi olarak belirlemiştir. Ukrayna hükümetleri bu amaçla 2007 ve 2013 yılları arasında Ukrayna ile AB arasında “Ortaklık Anlaşması” ile 
“Geniş Kapsamlı Ticaret Anlaşması”’nın müzakerelerini yürütmüşler ve söz konusu anlaşmaları imza safhasına getirmişlerdir. 

Ne var ki, Rusya’nın tehditleri sonucunda, 21 Kasım 2013’te, Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukeviç AB ile “Ortaklık Anlaşması”’nın imzalanmasını belirsiz bir süre için ertelemek zorunda kalmış ve Rusya’nın kurduğu “Avrasya Ekonomik Birliği”’ne girmek için müzakereleri başlatma kararı almıştır. Rusya’nın bu dayatması üzerine AB yanlısı halk kitleleri sokaklara dökülmüş ve aylar süren protestolar sonucunda Yanukeviç Hükümeti devrilmiştir. Bu gelişmeyi bir tehdit olarak değerlendiren Rusya, Şubat 2014’te, bölgedeki etnik Rusları koruma gibi uydurma bir gerekçeyle Kırım’ı işgal etmiş ve Kırım’daki Rus çoğunluğun önce Kiev’den bağımsızlık ilan etmesini, sonra da Rusya Federasyonu’na katılma kararı almasını sağlamıştır.5

16 Mart 2014 tarihinde düzenlenen referandumda Kırım halkı %96 evet oyuyla Rusya Federasyonu’na katılma kararı almış, bunu takiben Duma da Kırım’ın ilhakını tanımıştır. 

Bu gelişme, ABD’nin ve AB’nin kuvvetli tepkilerine yol açmıştır. 1-2 Nisan 2014’te Brüksel’de toplanan NATO Dışişleri Bakanları, Kırım’da Rusya’nın baskısı altında düzenlenen referandumun uluslararası hukuka aykırı ve geçersiz olduğunu ilan etmiş, Rusya ile askeri ve sivil alanlarda yürütülen işbirliğinin sonlandırılması ve Ukrayna’nın savunma gücünün arttırılması hususunda mutabakata varmışlardır. 

Kırım’ın Rusya’nın eline geçmesinden sonra Ukrayna’da Rus etnik kökenli nüfusun çoğunlukta olduğu Donbass bölgesinde isyanlar patlak vermiş ve Rus yanlısı ayrılıkçılar birleşerek Halk Birliği Cumhuriyetini kurmuşlardır. Rusya’nın ayrılıkçı milislere lojistik yardımda bulunması ve özel kuvvetleriyle destek vermesi nedeniyle Ukrayna ordusu isyanı bastırmakta başarı sağlayamamıştır. Kiev Hükümeti AB’den beklediği silah yardımını alamamaktan şikâyetçidir. 2016 Varşova Zirvesi bildirgesinde, “bağımsız, egemen ve istikrarlı bir Ukrayna’nın Avrupa-Atlantik güvenliği için anahtar önemde” olduğunu vurgulayan NATO da bugüne kadar Ukrayna’ya herhangi bir yardımda bulunamamıştır. 
Taraflar arasında peş peşe imzalanan iki ateşkes anlaşması kısa süreler içinde bozulmuş olup Donbass bölgesinde savaş devam etmektedir.6 

1.3- Karadeniz’de Tansiyonun Yükselmesi 

NATO-Rusya ihtilafının alevlenmesi Karadeniz’de de tansiyonun yükselmesine yol açmıştır. Nitekim, ABD Kırım’ın ilhakının hemen ardından Karadeniz’e USS Truxton adlı savaş gemisini yollamıştır. Truxton’un Karadeniz’i terk etmesinden sonra, 10 Nisan 2014’te güdümlü füze destroyeri Donald Cook Karadeniz’e girmiştir. Pentagon Sözcüsü, savaş gemisinin “ABD’nin bölgeye olan taahhütleri hususunda müttefiklere güven vermek amacıyla Karadeniz’e gönderildiğini” söylemiştir. 

Bu arada, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov yaptığı açıklamada şu hususları belirtmiştir: 

Son dönemde, Türkiye Boğazları üzerinden Karadeniz’e gelen ABD savaş gemilerinin, burada bulunma sürelerini anlaşmalara aykırı biçimde birkaç kere uzattıklarına şahit olduk. ABD tarafına olduğu gibi, Boğazlar’ın sahibi Türkiye’ye de altına imza attığı Montrö Anlaşması şartlarına sadık kalmasını tavsiye ediyoruz. Karadeniz’de kıyısı bulunmayan ülkelerin burada bulunma süreleri ve tonajları anlaşmayla belirlenmiştir. 

Türk Dışişleri Bakanlığı ise, Türkiye’nin Montrö Sözleşmesi’ni titizlikle uyguladığını belirterek Lavrov’un iddialarını yanıtlamıştır. Lavrov’un 
gösterdiği tepki, daha Ukrayna krizi başlamadan önce Soçi’deki Kış Olimpiyatları nedeniyle ABD’nin Karadeniz’e gönderdiği USS Taylor firkateyninin 
12 Şubat’ta yakıt ikmali sırasında Samsun limanında karaya oturması nedeniyle zamanında çıkış yapamamasından ileri gelmişti. 

1.4- Karadeniz’de Daimî bir NATO Filosu Konuşlandırması Önerisi 

14-15 Haziran 2016’da NATO’nun Brüksel’de düzenlenen Savunma Bakanları toplantısında, Rusya’nın doğu ve kuzey Avrupa’da artan tehdidine karşı, Estonya, Letonya, Litvanya ve Polonya’da, NATO caydırıcılığını artırmak amacıyla dört uluslararası savaş grubu (En.battle group) konuşlandırılması kararı alındı. Konuşlandırılacak askeri birlikler küçük olmakla birlikte “tripwire” yani “tökez teli” görevi yapacaklar. 
Bunun anlamı, muhtemel düşmanın bu birliklerle teması, NATO’nun etkin bir savunmanın gerektirdiği daha büyük kuvvetlerle mukabele etmesini tetikleyecektir. 

Toplantıda, NATO’nun Karadeniz’deki caydırıcılığının da arttırılması kararının alınmasının ardından, Romanya Hükümeti, Karadeniz’de, Romanya, Ukrayna, Bulgaristan, Türkiye ve ABD’nin katılacağı daimî bir NATO filosu oluşturma fikrini ortaya attı. Bu öneriye göre, ABD savaş gemileri NATO filosuna rotasyonla katılacaklar ve bu şekilde kıyıdaş olmayan ülke savaş gemilerinin Karadeniz’de 21 günden fazla kalamayacakları hakkındaki Montrö Sözleşmesi hükmüne riayet etmiş olacaklardı.7 Ukrayna ve Bulgaristan öneriyi kabul ettiler. Ancak, bilahare, Bulgaristan’ın -büyük bir olasılıkla Moskova’nın baskısıyla-öneriye karşı olduğunu ilan etmesi, Karadeniz NATO filosu projesinin suya düşmesine yol açtı.8 

O dönemde güney sınırlarımızda hava sahamızı ihlal eden bir Rus savaş uçağının Türk uçakları tarafından düşürülmesi nedeniyle, Türkiye ile Rusya arasında ipler gerilmiş ve Rusya ülkemize karşı aşırı tehditkar bir tutum içine girmişti. Bu ortamda Ankara, kısa bir süre için de olsa, Romanya’nın önerisini destekleyen hatalı bir görüş benimsemişti.9 

Bu yaklaşım Türkiye’nin geleneksel Montrö siyasetiyle çelişkilidir. Zira, “NATO’nun Karadeniz’de askeri varlığını attırması” demek, uygulamada, ABD savaş gemilerinin NATO şemsiyesi altında Karadeniz’deki mevcudiyetlerini arttırmaları demektir. Bu durum ise, hem Montrö Sözleşmesi hükümlerinin ihlaline yol açabilecek, hem de Karadeniz’de ABD ile Rusya arasında devamlı sürtüşme ve krizlere meydan verecek yüksek tansiyonlu bir ortam yaratacaktır. 

Böyle bir gelişme, Türkiye’nin hem Rusya hem de ABD ile ilişkilerini zorlaştıracağı  gibi, çıkacak ihtilaflarda da taraf haline gelmesine yol açacaktır. Bu durumun da Türkiye’ye karşı tehdidin artmasına ve Türkiye’nin dış politikada hareket serbestisini ve caydırıcılığını kaybetmesine yol açması kaçınılmaz olur. 

Bu bağlamda altı önemle çizilecek bir husus da NATO’nun güçlü bir mevcudiyetle Karadeniz’e yerleşmesi halinde, Türkiye’nin, Montrö Sözleşmesi’ni tarafsız şekilde uygulama imkânını kaybedeceğidir. 

Türkiye son 15 yılda büyük ceht ve gayret sarf ederek, yabancı güçlerin Karadeniz’e girmelerini engellemek için tüm kıyıdaş devletlerin katılımlarıyla belirli ortak görev ve sorunlulukları yerine getirmek için şu kuruluşları kurmuştur: BLACKSEAFOR (Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Gurubu); BLACKSEAHARMONY (Karadeniz Uyum Harekatı) ve BCF (Karadeniz’e Sahildar Devletler Sınır Sahil Güvenlik Teşkilatları Forumu). NATO kisvesiyle ABD’nin Karadeniz’de kuvvetli bir mevcudiyet kazanması, Türkiye’nin öncülüğüyle kurulan tüm bu mekanizmaların yok olmalarına yol açacaktır. 

Türkiye, Montrö Sözleşmesi ile bir taraftan Boğazlar bölgesinde tam egemenliğini perçinlerken, diğer taraftan da sağladığı hassas denge ile 
Türkiye’yi, Rusya ile büyük denizci devletler arasında sıkışmaktan kurtarmıştır. Türk dış politikasını yönetenler, Karadeniz’le ilgili karalar alırken, Montrö Sözleşmesi’nin Türkiye sağladığı bu çok önemli fonksiyonu daima göz önünde tutmalıdırlar. 

1.5- NATOVarşova Zirvesi: Rusya Batı Dünyasının Önde Gelen Tehdit Kaynağı 

8-9 Temmuz tarihlerinde Varşova’da toplanan NATO zirvesinde, Rusya, Batı dünyasının bir numaralı düşmanı ve “aktif tehdit kaynağı” olarak ilan edildi ve Rusya’nın NATO toprakları çevresinde saldırgan tutum sergilediği, tehdit ve güç yoluyla siyasi amaçlarını gerçekleştirme yoluna gittiği, bu nedenle bölgesel istikrarsızlığa yol açtığı belirtilerek bu tehdide karşı aktif önlemler alınması kararı verildi. Rusya’ya karşı Doğu Avrupa ve Baltık bölgesinde aktif çok uluslu askeri birlikler yerleştirme kararı alınmak suretiyle adeta Soğuk Savaş döneminin koşullarına dönülmüş oldu. 

Yayımlanan NATO bildirgesinde şu hususlar vurgulandı:10 

NATO ülkeleri, Rusya’nın Kırımı ilhakını hiçbir şekilde tanımayacaklardır; bağımsız, egemen ve istikrarlı bir Ukrayna, Avrupa-Atlantik güvenliği için anahtar önemdedir; 2008 Budapeşte Zirvesi’nde Gürcistan’ın NATO üyesi olması hususunda alınan karar teyit edilmiştir. 

Bildirgede, Karadeniz güvenliği de ele alınmıştır. Bu hususta, NATO’nın Karadeniz’deki varlığının arttırılmasının karara bağlandığı ve bu amaçla 
Karadeniz bölgesinde güvenliği artıracak uygun önlemler alınacağı vurgulanmıştır. Bu bağlamda, önce Karadeniz’de ortak tatbikatların 
arttırılacağı belirtilmiştir. 

Zirve toplantısını takiben NATO Genel Sekreteri Stoltenberg düzenlediği basın toplantısında, Rusya’dan kaynaklanan tehdide karşı Avrupa’da alınması öngörülen önlemlerin uygulanmasıyla NATO’nun Karadeniz’deki askeri varlığının ne şekilde arttırılabileceği konusunun Ekim ayında yapılacak savunma bakanları toplantısında ele alınacağını açıklamıştır. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***