Doç.Dr.Sait Yılmaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Doç.Dr.Sait Yılmaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Mart 2020 Salı

ABD-İran Savaş Senaryosu

ABD-İran Savaş Senaryosu





Doç.Dr.Sait Yılmaz
19 Haziran 2017

ABD-İran Savaşı Nasıl Olacak., Senaryolar..,

      Ortadoğu? daki gelişmeler yeni bir evreye doğru geçiş süresinde iken, yakın gelecekte Avrasya?da daha ciddi savaş senaryoları bizi beklemektedir. 

ABD?nin başı çektiği koalisyonlar ile; İran, Kuzey Kore ve Çin?i hedef alacak bu savaş senaryolarını daha önceki çalışmalarımızda ele almıştık. “Gelecek 25 Yıl Büyük Avrasya Projesi (BAP)” başlıklı makalemizde bu üç savaşın geçiş aşamaları ve genel çerçevesi ile ilgili bilgiler vermiştik. Soğuk Savaş süresince ABD?nin Ortadoğu politikası; petrole garantili erişim, Amerikan yanlısı (müvekkil) devletlerin sürekliliği ya da diğer bir deyişle SSCB?nin bölgeye girişinin önlenmesi ve çevrelenmesi üzerine kurulmuştu. 1980?lerde İran da hedef tahtasına oturunca bu stratejiye “çifte çevreleme” adı verildi. 11 Eylül 2001 sonrasında ilan edilen Büyük Ortadoğu Projesi?nin amacı, küresel terörle mücadele stratejisi kapsamında, yumuşak güç uygulamaları ile bölgeye demokrasi getirilmesi idi. 2008 yılında Condolezza Rice tarafından Tel Aviv?de ilan edilen “Yeni Ortadoğu Projesi” ve bunun askeri uygulamaları olan “Uzun Savaş” stratejisi, 2011?de başlayan “Arap Hareketleri” ile hayata geçti. Böylece, terör madalyonun her iki yüzünde de olan ABD ve işbirlikçileri tarafından hedef ülkelerde “diktatörün kovulması” oyunu ile rejim değişiklikleri ve harita çalışmaları başladı. Yeni Ortadoğu haritası içinde bazı ülkeler bölünecek, bazıları federasyon haline getirilecek, yeni İsrail?ler ortaya çıkacak. Avrasya coğrafyasına geçiş ise İran ile başlayacak. İran ile ilgili çalışmalar şu aşamada;
- ABD Ordusu, onyıllardır İran ile savaşa hazırlanıyor. Kuvvet yapısı içinde öngörülen “geçiş ordusu” ve füze kalkanı bu amaca hizmet edecek. “Dönüşüm ordusu” ise Çin?e yönelik hazırlanıyor.

- Batılı düşünce merkezleri ve akademik çevreler uzun süredir İran ile ilgili çalışmalar yapıyor. Batı medyası, İran ile ilgili tehdit algılamasını sürekli gündemde tutuyor.

- İran ile yapılan nükleer anlaşma, bu ülkenin nükleer silah edinme çalışmalarının hızını kesmek, zaman kazanmak üzerine idi ama Trump yönetimi, bu anlaşmayı da bozacak adımlar atıyor.
- İran içindeki büyük etnik gruplar özellikle Azeri Türkler uzun zamandır ABD?nin markajında ve tıpkı Suriye?deki gibi bir iç savaşın hazırlıkları yapılıyor.
- Ortadoğu?da son dönemde gittikçe artan silahlanma çalışmaları ve Ortadoğu NATO?su ve Katar ile ilgili gelişmeler, ABD ve İsrail?in arkasında olduğu İran karşıtı koalisyonun hazırlanması ve Müslüman ülkeleri birbirine kırdırma stratejisinin bir parçasıdır.

   Çanlar İran için Çalışıyor. Bu makalede, bu savaşın olası kötü sonuçlarından çok nasıl bir savaş olacağı, askeri yönleri üzerinde duracağız. Yani elimizde yeni bir savaş senaryosu var.

Savaşın Tarafları..

1979 ? daki Devrim sonrası İran?ın ABD elçiliği personelini rehin alması (1979-1981), Irak ve Afganistan?daki gruplara yardımı, İsrail?i tehdit etmesi, Körfez?deki petrol ihracatını tehdit edecek asimetrik kuvvetler oluşturması gibi gelişmeler ABD ile arasını açmıştır. 1987-1988 arasındaki İran-Irak Savaşı esnasında ABD, İran?ın silah ve askeri teknoloji başta olmak üzere ithalat yapmasına (tanker savaşı) engel olmaya çalıştı. ABD?nin Ortadoğu?da izlediği güç dengesinin bir yanında sürekli silahlandırdığı Körfez ülkeleri, diğer yanında ise İran oldu. Suudi Arabistan, ABD?den milyarlarca dolara AH-64 Apaçi helikopterleri, M1 Abrams ana muharebe tankları ve F-15S çok rollü savaş uçakları da dâhil olmak üzere önemli miktarda askeri teçhizat aldı1. Yaklaşık 40 yılı bulan Batı silah ambargosu İran?a silah satmak şöyle dursun her türlü askeri malzeme ve teknoloji transferini engellemeye çalıştı. Bu amaçla, Rusya, Çin ve diğer silah satıcılarına baskı yaptılar. Sekiz yıl Irak ile savaşan İran, kendisini bir bölgesel güç olacak şekilde motive etti ve büyük güçlerle baş edecek bir silahlı kuvvetler kurdu. Bu kuvvet saldırıyı önleyebilir ve hem konvansiyonel hem de asimetrik güçleri caydırabilir. Bu yüzden İran ile bir savaşın sonucu büyük ölçüde belirsizdir.
İran?ın Batının konvansiyonel güç üstünlüğüne karşı tıpkı Kuzey Kore gibi sarılabileceği iki yöntem vardı. Konvansiyonel silah menzilin altında kalan “asimetrik yöntemler (terör vb.)” ve üstünden kalan “nükleer silahlar”. AK-47 Kaleşnikof otomatik tüfeği 200 m. menzili ile terörü, balistik füzeler ise 2 bin km.yi geçen menzili ile nükleer tehdidi temsil etmektedir. 2009 Yazı ve 2010 sonbaharı arası dönemde ABD ve İsrail?in arkasında olduğu Stuxnet siber saldırısı ile İran nükleer altyapı sistemine önemli zararlar verildi. İran?ın uranyum zenginleştirme programı gecikmeye uğradı. Ağustos 2011?de İran, resmen bir Siber komutanlığı kurmaya karar verdi2. ABD ve Rusya füze savunma sistemini tartışırken İran, Ocak 2011?de Hint Okyanusu?ndaki Büyük Peygamber 6 Tatbikatı?nda balistik füzelerini test etti3. Bir stratejik füze kuvveti oluşturabilmek için üç şeye ihtiyaç vardır; uzun menzilli balistik füze üretecek bilimsel ve endüstriyel yetenek, onların testinin yapılabileceği coğrafya ve vasıtalar ile gereken altyapının bekası. Bunların hepsinin İran?da olduğu son test ile ortaya çıktı. Bütün İranlı yetkililer ellerindeki füzelerin menzilinin 2.000 km.den daha uzun olmadığını, bu yüzden Avrupa ve ABD?yi tehdit etmediğini defalarca tekrar ediyorlar. Ancak, İran?ın küresel menzilli füzeler üretmesinin çok zor olmadığını pek çok uzman söylemektedir. IRBM veya ICBM gibi stratejik füzelere sahip olmak istediğinde İran füze siloları oluşturmak zorundadır. Bununla beraber, İran topraklarında bunları saklamak kolay olmayacaktır.
İran ile ilgili ABD içindeki tartışmalar hava harekâtı ağırlıklı bir askeri seçenekle, yaptırımlarla desteklenen bir rejim değişikliği senaryosu arasında gidip gelmekteydi. Askeri seçeneğin 300 m. derinlikteki beton sığınakları ne kadar imha edeceği şüphe konusu iken, rejim değişikliğinin ise nasıl bir istikrar getireceği tartışıldı. 2012 yılı içinde ABD, çeşitli ülkelere İran?dan petrol almaması için yoğun baskı yaptı. İran ile petrol ihracatı işine girişen bankaları tehdit etti. Avrupa Birliği, 1 Temmuz 2012 itibarı ile İran?a petrol ambargosu uygulamaya başlamıştı. Beklenenin aksine yaptırımlar ne İran?ın petrol ihracatını durdurdu, ne de Tahran sokaklarında bir ayaklanmaya yol açtı. İşler biraz karmaşık hale gelse de, İran çeşitli yollardan yaptırımları aştı. Bu yollardan en başta geleni çerçeve şirketlerle anlaşarak İran gemilerinin girdikleri limanda sahte bayrak ve satıcı kimliği kullanması oldu4. ABD?nin uzun zamandır hayali İran? daki rejimin askeri güç kullanımına gerek kalmadan devrilmesi ve yerine kendi çıkarlarına gözetecek bir yönetimin gelmesi idi. İran?a yönelik yaptırımlar dan asıl beklenti rejimin çökmesi idi ama yaptırımlar sadece görüşme masasında bir koz olmaktan öteye gidemedi. ABD, İran?da rejim değişikliği için sürgündeki grupları da destekledi, darbeler planladı. İran ile P5+1 ülkeleri arasında 2006 yılından beri devam eden İran?ın nükleer silah programı ile ilgili görüşmelerde taraflar, 02 Nisan 2015 günü, anlaşmanın parametreleri konusunda anlaştıklarını açıkladılar. Bu anlaşma ile yaptırımlar kalkmadı, beklemede tutuldu ve ilk ihlalde geri gelecekti. Şimdi ABD?de iktidarda olan Cumhuriyetçiler, 2018?de İran ile savaşmayı planlıyorlar.



Tablo 1: ABD-İran Savaşı’nın Tarafları

Örtülü ve Gizli kabiliyetleri olan, düzenli füze testleri yapan, ileri hava savunma sistemleri olan ve Hürmüz Boğazı-Umman Denizi ve Hint Okyanus?unda Velayat 95 gibi büyük savaş tatbikatları yapan İran, cepte keklik değildir. Bu geniş tatbikat bölgeleri İran?ın arka bahçesidir ve savaş başladığında pek çok sürpriz yaşanacaktır. İran, ABD tehdidi nedeni ile Hint Okyanusu dâhil tüm deniz yollarında savaşa hazırlanmaktadır. Ocak 2016?da iki Amerikan botu İran sularına girer girmez yakalandılar ve Amerikalı Komutanlar askerlerini İran televizyonunda diz çökmüş olarak gördüler. İran, teknoloji dezavantajını sosyal boyutları olan bir strateji ile dengelemek niyetindedir. Bu strateji, Amerikalıların kendi ulusal çıkarları tehlikede olmadığında uzun süre savaşa angaje olamayacaklarını hesaplamaktadır. 

ABD? nin İran stratejisi Suudi ailesinin iktidarına son verecek yıkıcı faaliyetleri de kapsamaktadır. İran, Sudan?ı gizli silah deposu olarak kullanmakta, buradan Mısır üzerinden Gazze ya da Mağrip?e silah göndermektedir. Suriye?de Hizbullah savaşçıları ile Esat?ın kalması için savaşıyor. Bahreyn?de asimetrik savaş taktikleri kullanıyorlar. İran şimdilik bir dönüşüm peşinde değil, sadece statükoyu korumak istiyor. İran düşmanı Sünni kanat ise İran-Irak-Suriye-Lübnan hilaline karşı S.Arabistan-Bahreyn-BAE-Katar-Kuveyt ve Umman kanadı İran?ın Akdeniz?e uzanmasına mani olmaya çalışıyor. İran, Sünni kanadın en zayıf halkası ve en küçük Körfez ülkesi olan Bahreyn?de muhalefete önemli destek veriyor.

ABD savaş mekanizması 30 yıldır İran ile savaş için bir ordunun geliştirilmesi için çalışıyor. ABD, uzun süreli bir savaşa zamanı olmadığından daha doğrudan yolları seçmektedir. İran?ı nükleer silah edinmekten alıkoymak için tek yolun savaş olduğu düşünülüyor. Amerikalılar, savaş oyunlarında muhtemel muharebeleri simülasyon ile test ediyor ve kabiliyetler canlı ateş tatbikatlarında deneniyor. Savaşı idare edecek Amerikan Merkez Komutanlığı?nın (CENTCOM) ulaştığı sonuçlardan biri şu5; “ABD, İran?ı asimetrik savaş oyunlarında yenebilir ancak, aldatılmazsa veya işini iyi yaparsa”. ABD Silahlı Kuvvetleri?nin 2002 yılında yaptığı harp oyununda (Millennium Challenge), İran?ı oynayan grup farklı asimetrik yöntemler denemişti. Örneğin ABD?nin elektronik gözetleme sistemini aşmak için cepheye motosikletli haberciler gönderildi, II. Dünya Savaşı?nda kullanılan sinyal haberleşmesi yöntemleri kullanıldı. Böylece, 16 Amerikan savaş gemisi ve deniz kuvvetlerinin önemli bir kısmı imha edildiği görüldü. ABD?nin karaya çıkması için İran hava savunma sistemlerinin imha edilmesinin şart olduğu anlaşıldı. Hürmüz Boğazı?ndan 1976-2010 arasından geçen 8 trilyon dolarlık petrolün %10?u ABD?ye, %20?si Japonya?ya, geri kalanı ise en çok Çin, Hindistan ve Güney Kore?ye gitti. Amerikalılar deniz yolunu korumak yerine çok daha az bir masrafla bir boru hattı döşeyerek, petrolü çekebilirler ama amaç güzergâh emniyeti değil, İran petrolleri. Ortadoğu? daki petrolün %24?ü Suudi Arabistan?ın, %12?si Irak?ın, %8?i Kuveyt?in elindedir. Şimdi sömürü alanına %16 payı olan İran eklenmek isteniyor.

ABD-İran Savaşı Kriz Yönetimi.,

Arap NATO?su Suudi liderliğinde İsrail birlikte İran?ı vurmak için kurgulanmaya çalışılıyor. Batılı ülkeler kadar Körfez başkentleri de, Şam ve Moskova?ya Suriye?den İran?ı çıkarmalarını fısıldıyor. Trump, seçim öncesi Ortadoğu?da ABD?nin 6 trilyon doları boşa harcadığını söylemişti ama İran için seçenekleri çok sınırlı; yaptırımlar işe yaramıyor, bölgede İran değil ABD izole oluyor, bozucu faaliyetler (renkli devrimler, propaganda, siber savaş vb.) İran sınırlarından içeri girmiyor. ABD-İran çatışması ani bir kaza veya kriz ile başlayabileceği gibi büyük olasılıkla Batının planlı ve gittikçe şiddeti artan bir kriz yönetimi ile tırmandırılacaktır. Konvansiyonel savaş için büyük bir İran provokasyonu gerekli ki, BM Güvenlik Konseyi?nden bir karar çıkarsın. Bu provokasyon tuzağına İran?ı düşürmek için deniz yolları üzerinde bir saldırı komplosu düşünülüyor. Her gün birbirine çok yakın geçen bu gemilerin arasında bir olay çıkması ve gerilimin tetiklenmesi çok zor değil. İşin komik yanı ABD Savunma Bakanı James Mattis yakın zamanda bunu denedi ama İranlılar Amerikalı askerleri gemilerine alıp, geri gönderdiler. İran bir muz cumhuriyeti değil, bu yüzden daha saldırgan bir yöntem denenecek.

Donald Trump, başkan seçilir seçilmez İran?ı 29 Ocak 2017 tarihinde yaptığı balistik füze testinden dolayı ateş ile oynamakla tehdit ederek, bütün seçeneklerin masada olduğunu açıkladı. Trump, İran?ı hedef alırken, ona IŞİD ile mücadelede ve Irak içindeki istikrar için ihtiyacını unutmuş davrandı. ABD, bölgede İran ile gireceği bir vekilli savaşı kazanamayacağını biliyor. Ancak, İran özel kuvvetlerinin tamamını terörist örgüt kabul ederek kendini Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen?de büyük riske sokuyor. Tahran ise Trump?ın tehdidine Körfez?de askeri tatbikat yaparak cevap verdi. Trump yönetimi bununla kalmayıp, İran?ı provoke etmek için yeni yaptırımlar başlattı. İran?a göre, BM GK 2231 (2015) sayılı kararı balistik füze testlerini yasaklamıyor. Gelişmeler üzerine İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, İran?ın davranışının cezasız kalmayacağını söylerken, İngiltere Başbakanı Theresa May İsrail?e destek verdi. Bu savaşta, ABD için Rusya?nın desteği ve müdahalesinin önlenmesi en kritik kriz yönetimi sorunlarından biri olacaktır. Dış politikada baskıyı sevmeyen Ruslar, her an kendi planları için harekete geçebilir, Suriye?de olduğu gibi oyunu bozabilirler. Trump?ın başından beri Ruslara olan yakınlığı ve beklentisi küresel konularda özellikle İran konusunda alacağı desteğe yöneliktir. ABD, Rusları ürkütmeden İran ve Kafkasya?ya sızmaya çalışmaktadır.

İranlı Kürtlerin bu savaşı bağımsızlık için bir fırsat olarak göreceklerinden emin olan ABD, onları Irak sınırına komşu bölgelerin kontrol edilmesinde kullanmayı planlıyor. Afganistan sınırında ise 2001?de Taliban?a karşı ABD?ye yardım eden Tacik gruplardan istifade edilecek. Türkiye?nin Kürt gruplara hassasiyeti bilindiğinden İran Azerbaycan?ında bir görev ile telafi edileceğiz. Tabii bizden önce Suriye?de olduğu gibi Ruslar gelip yerleşmezse ya da „çıkın? demezse. ABD, Körfez ülkeleri ve Mısır?ın koalisyonda yer alacağını düşünüyor. ABD unsurları karaya çıkıp, belirli bir bölgeyi kontrol altına aldığında; İran, gönüllülerden oluşan Besiç unsurları ile gerilla savaşı başlatacaktır. Quds kuvveti unsurları ise diğer ülkelerdeki (Irak, Suriye, Afganistan, Bahreyn, Lübnan ve Yemen) Amerikan hedeflerine saldıracaklardır.

ABD Kara Kuvvetleri, Irak ve Afganistan?ı kontrol etmek için müttefikler bulmuştu. Yaklaşık 80 milyonluk İran?ın zor coğrafyasının tamamını kontrol etmek çok pahalı çünkü çok fazla sayıda personel ve kaynak ayırmak gerekiyor. Bu masraf, 10 yılda Irak ve Afganistan?a harcanandan çok daha fazlasını gerektiriyor. Bu yüzden, ABD Kara Kuvvetleri?nin Hürmüz Boğazı bölgesi, İran-Irak sınırı boyunca ve İran?ın petrol bölgesi olan ve genellikle Kuzistan eyaletinde kullanılması düşünülüyor. Körfez ülkelerinin hemen kuzeyinde olan Kuzistan, genellikle Şii Arapların yaşaması nedeni ile bazen Arabistan olarak adlandırılıyor. Bu nedenle, 1980?deki savaş esnasında Irak?ın ana hedefi olmuştu. Kuzistan, İran?ın ekonomik kalbi ve ülkenin geri kalanından en büyük dağ grubu olan Zağros Dağları ile ayrılıyor. Amerika, burayı kontrol ederek hem yüksek araziden faydalanmayı hem de hava üstünlüğünü sürdürmeyi ve daha önemlisi petrole el koymayı hesaplıyor.

İran?ın öngöreceği barış koşulları şu şekilde öngörülebilir; bütün Batılı güçlerin bölgeden ayrılması, Suudi petrol ve gaz üretiminin azaltılması, Hürmüz Boğazı?ndan geçen tankerlerin İran?a geçiş ücreti ödemesi. İran, böylece Suudi Krallığı?na ve Körfez İşbirliği Konseyi?ne gerekli darbeyi vuracağını düşünmektedir. İran, Körfez Savaşı?na bakarak yabancı güçlerle işbirliği yapan ülkeleri sonuçlarına katlanmakla tehdit etmektedir. Bu kapsamda, elindeki seçenekler çok sınırlı olmakla birlikte; kitle imha silahı kullanmak, petrol ve doğal gaz hatlarını bombalamak ve özel savaş ile caydırmak olabilir. 

Bu arada İran?ın İsrail?e bir nükleer silah saldırısı söz konusu olabilirse de İranlı liderler ABD-Arap koalisyonunu zayıflatmak için böyle bir saldırıya gerek olmadığını düşünmektedir.




Tablo 2: ABD-İran Savaşı Kriz Yönetimi

Savaş bittikten sonra bile istikrarsızlık uzun sürecek ve göçmen sorunu durumu da daha da kötü hale getirecektir. Dış ülkelerden akın edecek Sünni İslamcı gruplar, durumu fırsat bilerek kendilerine kontrol bölgeleri oluşturacaktır. İran topraklarının tamamının kontrol edilmesi zor olduğu için denetim dışı bölgeler ve hala rejimin kontrolünde kalan bir bölge ortaya çıkacaktır. İran hükümeti bu bölgede nükleer kabiliyetlerini toplayabilir, geliştirebilir. Eğer İran rejimi devrilirse, Batının ülke inşası çalışması Irak ve Afganistan?dakinden çok daha zor olacaktır. Her an çatışmalarının tırmanmasına müsait dinamik kriz bölgeleri ve karşı saldırılar beklenmedik ciddi sonuçlar doğurabilir.

Savaş Planları..

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) tarafından 2004 yılında hazırlanan senaryolardan biri İran (Scenario: The “Streetfighter” State) ile ilgili idi. Bu senaryoya göre; İran, muhtemelen Irak?ın düştüğü yanlışa düşmeyecek ve ABD ile doğrudan çatışmaya girmeyecekti. 1970?lerin sonundan beri İran, ABD?nin Ortadoğu?daki pozisyonuna karşı başarılı, doğrudan ve konvansiyonel olmayan yaklaşımlar sergiledi ve Vietnam?ın ABD?yi dize getirdiği stratejiyi izledi. Senaryoya göre; İran saldırıları başlangıçta terör ve yıkıcı faaliyeti merkeze alan düşük yoğunluklu ve muğlak bir görünümde olacaktı. İran, bugün de ABD liderliğinde bir koalisyon saldırısına karşı kanlı ve uzun bir savaşa hazırlanmaktadır. Bu savaş, konvansiyonel savaş ile ülke rejimine karşı ayaklandırılan direniş gruplarının bir karşımı yani modern adı ile “melez savaş” olacaktır. ABD, bu savaşta İran?ın nükleer silah ve balistik füze kullanımını önlemek üzere füze kalkanı projesini geliştirdi. İşin aslı füze kalkanı, ABD kendi gemilerinden ve uçaklarından İran?ı vururken, onun karşı koymasını engelleyecek bir teknolojiyi hayata geçiriyor.

Biraz da yeni savaş konseptlerinden bahsedelim. Rusların “Gerasimov Doktrini” karşısında Amerikalılar; ayaklanma harekâtı içinde konvansiyonel savaş taktikleri geliştirmeye başladılar. Ukrayna?da olduğu gibi Rusya?nın ayaklanma çıkarıp, örtülü işgal uyguladığı bölgeler için yeni bir savaş konsepti ürettiler; “Kurulu Manevra (Mounted Maneuver)”. Kurulu manevra, çok uzak bölgelerden ayaklanma bölgelerinde yürütülecek çeşitli çatışma senaryolarının kullanılmasını öngörmekte ama hedefinde konvansiyonel mekanize güçler bulunmaktadır. Diğer bir konsept “Birleşik Silah Manevrası ve Geniş Alan Güvenliği” oldu. Bu konsept; yakın coğrafyada daha fazla öldürücü silahla düşmana angaje olmayı öngörüyor6. Bütün bunlar uzay-hava-kara ekseni içinde istihbarat ve operasyonel unsurların uyumlu çalışmasını, hedef tespitini ve etkili ateş sistemlerini gerektiriyor. Temel mantık şu; “hareket ettiğinde temas kurmalısın, ateş ettiğinde öldürmelisin, doğrudan ve dolaylı (topçu gibi) ateşleri koordine etmelisin, acil durumlarda uçakları çağırmalısın”. Bu yüzden, tatbikatlar gerçek mermilerle ve canlı olarak yapılıyor, başarılamayanlar yeniden test ediliyor. Bir muharip tabur için bir kere hareket ettiğinde 620 km. içinde düşmanla temas edip, sonuç alması bekleniyor.


Harita 1: İran Etrafındaki Amerikan Üsleri

Uydu, uçak, helikopter, tank, topçu, drone, ağ teknolojileri, hava savunma, roket, füze, havan bir orkestra gibi senkronize edilerek, tek bir amaca yönlendiriliyor; düşmana üstün gelmek. Buradan çıkarılacak ders; eğer kendi ulusal teknolojisine bağlı uzay sistemleriniz ve siber ağınız yoksa büyük güçlere üstün gelmeniz çok zor ancak asimetrik çözümler üretebilirsiniz. Modern savaşta üstünlüğü sağlayan en önemli güç çarpanı GPS tarafından yönlendirilen uçak, muharip unsur, akıllı mühimmat, topçu ve roket sistemleridir. Örneğin 155 mm.lik Excalibur topçu silahı ile 30 km.den daha fazla menzildeki hedefleri GPS güdümlü olarak vurmaktadır. 70 km. menzili olan Yönlendirmeli Çoklançerli Roket Sistemi (GLMRS7) ise Afganistan?da Taliban?a karşı kullanıldı. Geleceğin değil, bugünün savaşları için Drone?lar ile ilgili yeni taktik ve teknikler geliştirili yor. Teknolojinin keskin uçları kullanılarak her tür düşmanın çok uzak mesafelerden tam isabetle vurulması isteniyor.

İran?ın savaşın başlangıcındaki ilk askeri hedefi, Hürmüz Boğazı?nı kontrol etmektir. Körfez?deki sekiz ülke içinde İran, diğer yedi ülkeden iki katı kadar olan uzun sahile sahiptir. Hedef dünya petrolünün %40?ının geçtiği İran Körfezi?ne gelecek Amerikan savaş gemilerini vurmaktır. İran, Pekin gibi özellikle gemilere karşı hassas güdümlü füzeler edinmektedir. İran?ın muhtemel savaş planı; balistik ve cruise füzelerinin dağıtılmasını, Hürmüz Boğazı?nın mayınlanmasını ve denizaltılarının burada devriye gezmesini öngörüyor. Gemilere karşı füze bataryaları, yaklaşan ABD gemilerini hedef alacaktır. 

Anti-gemi füzeleri ile donatılmış İran hava gücü ise ülke içinde dağıtılmış bekleyecektir. İran komuta kademesi derin yeraltı sığınaklarına girecek ve haberleşme fiber optik kablolar veya abone olunan uydu servisi, keşif hizmeti Rus uydularınca sağlanacaktır.

ABD ordusuna göre, İran ile savaşta Tahran?ın stratejisi, Çin?e benzer şekilde, ABD?nin bölgeye giriş ve önlenmesi (A2/AD8) ile ilgili kabiliyetlere odaklanmaktır. İran?ın ABD?nin Körfez?e girişini önlemek için terör ve nükleer dâhil kitle imha silahlarını kullanması bekleniyor. ABD ise 2011 yılından beri Hava-Deniz Muharebesi ya da şimdiki adı ile JAM-GC veya 3. Offset Strateji?yi geliştiriyor. ABD ve bölgesel koalisyon üyelerini pek çok zorluk beklemektedir. İran Ordusu, ABD?nin kullanacağı her liman ve havaalanına saldırma emri almıştır. Bu saldırı önleyici nitelikte ABD kuvvetleri gelmeden de yapılacaktır. Nükleer, kimyasal veya biyolojik savaş başlıklı füzeler kullanılacaktır. Füzeler ve hava saldırıları ile desteklenen bir konvansiyonel taarruz da söz konusu olabilir. İran, denizden doğrudan bir angajmana niyet etmemekte ve deniz kontrolü yerine karşı koymaya hazırlanmaktadır. Üçüncü tarafların ticari uyduları vasıtası ile ABD kuvvetlerinin deniz intikallerini izlemeye çalışacaktır. İran, elektronik savaş imkânları ile de uydu ve yer istasyonlarını etkisiz hale getirmeyi planlamaktadır. İran, ABD?nin uzun menzilli vuruşlarına ve açık denizdeki unsurlarına karşı koyacak vasıtalara sahip değildir. Bu nedenle, ABD güç projeksiyonuna karşı özellikle Hürmüz Boğazı etrafında modern dizel denizaltılar, mayın bariyerleri kullanarak intikalleri yavaşlatabilir veya kanalize edebilir. Bir ihtimal ise uçak taşıyıcılar gibi derinlikteki hedeflere karşı uzun menzilli uçaklar ve füze grupları kullanmasıdır. İran ile İsrail arasındaki füze uçuş süresi 10 dakikadır. Bu yüzden, ABD işgali karşısında İran?ın nükleer bir karşılık ile misilleme kabiliyetinin yok edilmesi önem taşıyacaktır.

Savaş Nasıl Olacak?

ABD savaşa İran?ın derinliğindeki stratejik hedefleri bombalayarak başlayacaktır. İran bu hedefleri çok iyi koruyacak veya esirlerle kalkan oluşturacaktır. ABD savaşa denizden atılan cruise füzeleri ve hava saldırıları ile başlayacak, bunun için iki uçak gemisi ve stratejik bombardıman kabiliyetleri ile İran?ın önemli sanayi ve askeri altyapısını hedef alacaktır. Altyapıdan sonra İran?ın silah sistemleri ve kuvvet yığınakları vurulacaktır. Hava harekâtı, yoğun insansız hava aracı (drone) saldırıları ve özel kuvvetler operasyonları ile desteklenecektir. Uçak filoları, özel kuvvet timleri, önleyici füze halkaları (füze kalkanı) ve tüm uçak gemisi saldırı grupları; drone?lar, gözetleme sistemleri, tanker uçakları ve diğer lojistik birimler tarafından desteklenecektir. 

   B-2?ler tarafından atılacak (beton ve kaya) delici patlayıcılar, nükleer silah mevzilerine ve yer altı tesislerine karşı kullanılacaktır. Uzaya dayalı kabiliyetler, İran hava savunması (S-300 gibi) hassas hedefleri arayacaklardır. İran?ın nükleer tesislerini korumak için kullanacağı kara-hava savunma sistemleri yok edilecektir. Nükleer silahlar hedef alınmadan önce İran?ın hava savunma sistemi çökertilecektir. İran, cruise füzeleri ile vurulmadan önce ABD Deniz Kuvvetleri Hürmüz Boğazı?nı açık tutmayı sağlayacaktır. Katar?daki Amerikan hava üssünde bulunan X-band radar istasyonu, ABD savaş gemilerini hedef alacak İran füzelerinin izlerini 4 dk. içinde tespit edecektir. 

   Bu füzeler; Suudi Arabistan, Kuveyt ve BAE?de konuşlu Patriot?lar ve Yüksek İrtifa Hava Savunma Terminali (THAAD9) tarafından vurulacaktır10. Füze saldırıları, ABD deniz kuvvetleri cruise füzeleri ve füze kalkanı savunma sistemi (Aegis) taşıyan destroyerler tarafından desteklenecektir.

ABD için savaşın en zor kısmı İran?ın Hürmüz Boğazı ve karaya çıkışını önlemesi kadar, artan hava savunma kabiliyetleridir. İran kuvvetlerine fazla yaklaşırlarsa veya sürpriz bir saldırı ile karşılaşırlarsa çok kayıp vereceklerini düşünüyorlar. İran?ın özellikle mayınlar, drone?lar, sahil radarları, askeri gemiler ve sivil vasıtaları etkin olarak kullanarak Amerikan gemilerini hedef alacağı hesaplanıyor. İran, Hürmüz Boğazı?nı korumak için muhtemelen deniz tecrit sistemleri kullanarak, ABD deniz vasıtalarını belirli pasajlar içinde imha etmek isteyecektir. Hürmüz Boğazı?nı kapatmak için bol mayın özellikle akıllı mayınlardan istifade edecektir. Bu tür mayınları yüzey gemileri kadar denizaltılardan örtülü olarak da yayabilecektir. Bu yüzden ABD, öncelikle Hürmüz Boğazı?ndaki sistemleri (özellikle hedef istihbaratı yapan sahil radarları, insansız hava araçları, yüzey vasıtaları ve denizaltılar) yok etmeye odaklanacaktır. İran denizden çok karada konuşlu ve kamufle edilmiş füze sistemlerini tercih edecektir. İran, yüzey gemilerini kısa menzilli gemi-savar füzeleri ile donatacaktır. Ayrıca, kısa menzilli füzeler ve özel kuvvetler de bölgedeki Amerikan askeri altyapısını hedef alacaktır. Büyük hedefler ve şehirler için ise uzun menzilli füzeler kullanılacaktır. ABD?nin füze üslerine saldırıları karşısında çok miktarda sahte hedef ve yem kullanacaktır. İran?ın Hizbullah ile İsrail?e roket saldırısı, Gazze?de ise Hamas ile füze saldırı yapması beklenmektedir.

Savaşın başlangıcında Amerikalılar, İran?ın C4ISR11 ağını hedef alacaklardır. Bunun için uzun menzilli bombardıman, denizaltı savaşı, elektronik savaş ve saldırgan siber saldırılar ile İran?ın erken ikaz radarları, deniz gözetleme sistemleri ve komuta-kontrol tesisleri vurulacaktır. İran?ı sabit sensörleri ve komuta kontrol bağlantılarına karşı; sabit üsler, SSN ve SSGN?lerden isabet güdümlü silahlar kullanarak kinetik bir bombardıman dalgası oluşturulacaktır12. 

Amerikan özel kuvvetleri ise bu bombardımanları takviye etmek üzere, fiber optik ağlar gibi vurulması zor hedeflere yönlendirilecektir. İran, C4ISR şebekesi ve hava savunmasının çökertilmesi ile ABD hava ve deniz kuvvetleri İran mobil radarları ve komuta-kontrol sistemlerini hedef alacaktır. ABD uzay kabiliyetleri ve uydular, İran?ın terör şebekeleri yanında hassas yer istasyonlarını hedef alacaktır. Körfez ülkelerinin de korunması için İran?ın elindeki tüm füzelerin bir an önce vurulması sağlanacaktır. İki uçak gemisinin her birinde bulunacak 90 uçak ile İran?ın yaklaşık 10 balistik füze üssü ve 20 kadar füze üretim tesisi ile 20?den fazla füze atma bölgesi hedef alınacaktır. İkinci hedef grubunda petrol rafinerileri, enerji hatları, askeri üsler, yollar ve köprüler olacaktır.




Resim 1: ABD Uçak Gemisi USS Ronald Reagan İran Körfezi’nde

İran askeri gücü, reaktörleri ve fabrikaları genellikle nüfusun yoğun olduğu yerlere konuşlanmıştır. ABD hava taarruzları başarılı olup, İran?ın özellikle uzun menzilli karşı koyma kabiliyetleri yok edildiğinde sıra kara harekâtı için giriş bölgeleri oluşturmaya gelecektir. İran bu dönemde Irak gibi koalisyon kuvvetlerine saldırmayacak ya da savunma pozisyonu almayacaktır. Bunun yerine konvansiyonel olmayan, özel bir savaş (su kaynaklarının yok edilmesi, fabrikaların imhası, zehirli kimyasalların kullanılması, petrol kuyularının patlatılması vb.) başlatılacaktır. İran kuvvetleri küçük, bağımsız gruplar halinde hareket edecek ve ABD derin hava taarruzlarını boşa çıkarmak için üs bölgelerini terk edeceklerdir. İran?ın amacı, ABD zayiatını artırmak ve koalisyonun dağılmasını sağlayacak kadar kan akıtmak olacaktır. İran kuvvetlerini korumak ve sürpriz konvansiyonel olamayan saldırılar için tarafsız komşu ülkelerin topraklarından da istifade etmeye çalışacaktır. Koalisyon kuvvetleri ülkeyi işgal ettikçe kendini daha fazla gerilla savaşı içinde bulacaktır. İran?ın ümidi ABD ve koalisyonun savaşın sonunda bir zafer olmayacağına inanması ve çatışmaların kolayca ve kısa sürede bitmeyeceğini görmeleridir.

Devam eden hava harekâtı süresince İran, özellikle hava savunma kabiliyetleri nin menzili dâhilin de bazı ceplerde hava üstünlüğü kurmaya çalışabilir. 

Bu özellikle, üslerinden birkaç yüz km. uzakta olan ABD uçakları için yeterli yakın hava desteği olmadığında sorun olabilir. İran, bu amaçla mobil SAM kabiliyetleri kullanabilir. SAM operatörleri radar emisyonlarını kontrol etmek için sık sık yer değiştirebilir ve ani SAM pusuları kurabilir. Uçaklarının erkenden imha olmasını önlemek için bazılarını iyi korunan sığınaklarda saklayabilir. Buna karşılık ABD, görünmezlik teknolojisine başvurabilir, radarların tespitini önlemek için elektronik savaş sistemlerinden istifade edebilir. ABD, İran?ın nükleer programını imha etmek için öncelikle hava savunma ağını B2 bombardıman ve diğer uçaklar ile hedef alacak, bunun için isabet güdümlü ve /veya betonu delen tipte mühimmat kullanacaktır.




Harita 2: İran’ın Eyaletleri

İran, ülke dışındaki gayri nizami kuvvet ağları ile ABD hedeflerine saldıracaktır. Bu savaşta sürpriz etkisi göz ardı edilmemelidir. Örneğin, İran?ın Körfez bölgesinde sürpriz bir kitlesel saldırısı kendisine önemli avantaj sağlayabilir. 

Bu amaçla, sahil radarlarını, insansız hava araçlarını ve sivil vasıtaları istihbarat amaçlı olarak kullanırken, yüzey vasıtaları ile ABD?nin deniz hedeflerini yoğun roket ve füze saldırısı düzenleyebilir. Böylece füze kalkanının alt yapısı olan ABD deniz kuvvetlerinin AEGIS muharip sistemi, kinetik (yakın destek ve füze) sistemlerini ve mayın döşeme kabiliyetlerini boşa çıkarabilir. İran?ın kıyıya konuşlu ASCM ve Klub-K füzeleri sivil vasıtalardan atılarak bu saldırıları takviye edebilir 13. 

İran?ın Taarruzi deniz patlayıcı platformları Deniz trafiğini engelleyebilir. İran bunlarla birlikte kısa menzilli balistik füzeler (SRBM) ve vekil gruplar (Hizbullah) veya Quds Kuvvetleri kullanarak ABD havaalanları, üsleri ve limanlarına saldırılar düzenleyebilir. İran, elindeki füzeler daha az isabetli olsa da ABD ve müttefiklerinin füze savunmasını, radar ve C4 noktalarını hedef alacaktır.

Türkiye İçin Sonuçlar..

     ABD, İran Coğrafyasına yerleşerek sadece Asya-Pasifik?in değil Orta Asya?nın kaynaklarına da rahatça el atabilir. Bunlar olurken Suriye?de Rusya da seyirci kalmayacak, İran?ın kuzey kuşağına yerleşerek, kendi etki bölgesini kurmaya çalışacaktır. 

    İran Petrolüne el atılması, Çin?in ana enerji kaynağının kontrol altına alınması demektir. Türkiye ise İran ile en istikrarlı sınırlarına sahiptir ve komşu ülkenin istikrarsızlığı bizim değil, petrol hırsızı Batılı ülkelerin hedefidir. Eğer Türkiye; Irak ve Suriye?de olduğu gibi İran konusunda da ABD?nin tuzağına düşerse, Büyük Kürdistan?ın diğer parçasını da elimizle kurdurmuş olacağız. İran coğrafyasına her yönden gelecek cihatçı gruplar yani El Kaide ve IŞİD türevleri dolacaktır. Böylece ABD ve Rusya, İran?da sürekli kalmak ve çevre coğrafyalara uzanmak için kendilerine (terörle mücadele) meşruiyet örtüsü sağlayacaklardır. Kuzeydeki Azeri Türkleri ise bugünkünden çok daha kötü koşullarda yaşayacak, göç ettirilecektir. Hâlbuki İran?ın bölgede güçlenmesi Türkiye?nin lehine, çünkü Ankara?nın tersine İran?ın Barzani ve ABD ile göbek bağı yok ve bir Kürt devletine asla müsaade etmez. İran?da rejim bir devrim ile değil, ancak evrimle değişebilir. Bugün, İran nüfusunun çoğunluğunu devrim sonrası doğanlar oluşturuyor. İran; genç, iyi eğitimli, şehirli ve modern bir toplum olarak modern dünyada hak ettiği yerini almak istiyor. Ortadoğu?da silahlanma yarışı ve nükleer silah heveslerinin bitmesi ancak, Batılı güçlerin bu coğrafyadan çıkması ve bölge ülkelerinin kalıcı bir barışın temellerini birlikte atması ile mümkündür. Türkiye-İran ile ilişkileri son yıllarda oldukça büyük hasarlar almıştır ve bu hasar bir an önce onarılmalıdır.

ABD-İran Savaşı?nın en önemli dönemeçlerinden birisi Türkiye?nin bu savaşa ikna edilmesi olacaktır. Artık, Suriye ve Irak?ta olduğu gibi başkalarını şeytanlaştırarak kendi çıkarlarını bize dayatanların oyunlarına alet olmamalıyız. Türkiye, bundan yüz yıl önce Ortadoğu haritası çizilirken Şerif Hüseyin?in düştüğü Sünni Arap Krallığı tuzağına düşmemelidir. İran coğrafyasının dağılması Şiiliğin sonu değil, hiç bitmeyecek mezhep savaşlarının tüm İslam coğrafyasını kana bulamaya devam etmesi sonucunu verecektir. Her zaman olduğu gibi ABD?nin bu savaştaki tüm hukuksuzluklarının ve cinayetlerinin arkasında kendi halkına anlatacağı iki kelime saklı olacaktır; “Amerikan çıkarları”. Ancak, bu çıkarlar Ortadoğu?da hiçbir zaman Türkiye ile örtüşmemektedir. Bu yüzden ABD, Türkiye?nin askeri kabiliyetlerinin sınırlı düzeyde tutulması; siber, elektronik savaş, hava savunma ve füze kabiliyetlerinin kendi tekelinde olmasına dikkat etmektedir. Türkiye?nin bulunduğu coğrafyada artık büyük güçlerin arkasına saklanma dönemi çoktan geçmiştir. Üstelik ülkemizin çıkarlarının önündeki en büyük engel olan ABD ile de bir savaş senaryosu yapmamızın, gerekli dersi vermenin zamanı da gelmiştir. Batılıların size verdiği silahlarla ancak onların istediği türden ama modası geçmiş araçlarla bir savaş yapar ve kazanamazsınız. Öte yandan, günümüzün savaşlarına hazırlanmak için sadece silah ve araç almanız yetmez, yeni bir savunma kültürü ve savaş konsepti de gerekiyor. Afganistan ve Irak savaşları; küçük grupları izleyecek, taarruz edecek ve öldürecek muharip unsur ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Buradan Türkiye?ye çıkacak ders, PKK ve YPG ile mücadele için ülke içinde karakollarda beklenmemeli, sınır ötesi için proaktif stratejiler izlenmelidir. Bunun için konvansiyonel olmayan unsurlar ve konseptler kullanılmalıdır. Geleceğin savaşları tamamen konvansiyonel olmayacak, melez savaşlarda düzenli ordular vekil güçler ile birlikte şehir içlerinde de savaşacaktır. Türkiye, ABD?nin değil, kendi oyununun aktörü olmalı, gerçekçi savaş senaryolarına hazırlanmalı, buna uygun ulusal kuvvet ve kabiliyetler geliştirmelidir. Bunlar sık sık konvansiyonel ve ayaklanmaya karşı koyma tatbikatlarında denenmeli ve sürekli geliştirilmelidir. Ordumuzun diğerlerine üstünlük sağlayacak kuvvet çarpanları olmalıdır. Bunun için de sağlam bir liderlik ve vizyon sahibi liyakatli komutanlara ve savunma uzmanlarına ihtiyaç var.

DİPNOTLAR;

1 Anthony H. Cordesman, Alexander Wilner. U.S. and Iranian Strategic Competition: The Gulf Military Balance, CSIS, (Nov 2, 2011). 
   http://csis.org/files/publication/111102_Iran_Gulf_Military_Balance.pdf
2 Ilan Berman, Iranian Cyberwar, U.S. Must Prepare for Possible Confrontation, Defense News, (11 September 2011).
3 Uzi Rubin, Iran's Steady March to Global Missile Clout, Defense News, (15 August 2011).
4 Reva Bhalla, Negotiations Behind U.S. Sanctions Against Iran, Stratfor, (July 3, 2012).
5 Sharmine Narwani, The Dangerous Reality of an Iran War, American Conservative, (March 15, 2017).
6 Kris Osborn, How the U.S. Army Plans to Go to War Against Russia, China and Iran (Their Weapons, That Is), Scout Warrior, (February 13, 2017).
7 GMLRS: Guided Multiple-Launch Rocket System.
8 A2/AD: Anti-Access/Aerial-Denial.
9 THAAD: Terminal High Altitude Air Defense.
10 Alex Gorka, US, Iran on Brink of Armed Conflict: War Scenario and Consequences, Strategic Culture, (February 8, 2017).
11 C4ISR: Command, Control, Communications, Computer, Intelligence, Surveillance, Reconnasiance.
12 Harry J. Kazianis, How the U.S. Military Could Strike Iran, Center for the National Interest, (April 10, 2017).
13 Harry J. Kazianis, How Would Iran Attack America? Center for the National Interest, (April 10, 2017).



***

2 Ocak 2018 Salı

Yeni Dünya Düzeni Ve Demokrasi Geliştirme, BÖLÜM 2

Yeni Dünya Düzeni Ve Demokrasi Geliştirme,  BÖLÜM 2


            ABD, 2001 yılından beri Venezuela’da anti-Chavez gruplarına sivil toplumu destekleme adı altında para dağıtıyor.Bu amaçla USAID ve NED tarafından 2002 yılında Caracas’ta kurulan Geçiş İnisiyatifleri Ofisi tarafından, 8 yılda 100 milyon dolardan fazla para dağıtıldı.2011 yılında bu ofisin şiddet olaylarının merkezi olduğu ortaya çıkınca kapatıldı ve merkezini ABD’ye taşıdı. Şubat 2014’de Venezuela’da başlayan ve rejim değişikliğini hedefleyen halk hareketinin arkasındaki iki kişi olan Leopoldo Lopez ve Marina Corina Machado’nun Washington’un ajanları olarak uzun birer geçmişleri var. Venezuela’da da NED ve USAID her zaman olduğu gibi başroldedir.Lopez’in Önce Adalet (PrimeroJusticia) ve Halk İradesi (Voluntad Popular) partileri ile Machado’nun NGO ve seçim kampanyalarına milyonlarca dolar yardım yapıldı. Sadece 2013-2014 yıllarında Washington, Venezuela’daki seçim kampanyaları için muhalefete 14 milyon dolardan fazla para verdi. Paralar, Obama’nın Dış Operasyonlar Bütçesi’ne ayrılan fondan USAID tarafından dağıtılmaya devam edilmektedir. Ayrı bir fon kullanan NED ise özellikle gençlik hareketi olan FORMA üzerine odaklanmıştır.Cesar Briceno’nun liderliğindeki bu hareketin arkasında Venezuelalı banker Oscar Garcia Mendazo gözükmektedir. Garcia Mendazo’nun bankası olan Banco Venezolano de Credito, NED ve USAID’ten gelen paraları Sumate, CEDICE, Sin Mordaza, Observatorio Venezolano de Prisiones, FORMA ve diğer muhalif gruplara dağıtmaktadır[36].Ancak, para sadece banka yolu ile gelmemekte; ABD doları ve Avrupa Komisyonu’nun verdiği Euro’lar hükümetin eline geçmesin diye büyük kısmı elden verilmektedir. NED fonlarından yararlanan Espacio Publico, Instituto Prensa y Sociedad (IPYS), Sin Mordaza ve Gali gibi medya organları Başkan Madura’yı açıkça hedef almıştır. NED’in Cumhuriyetçi Parti kolu olan IRI, muhalefet koalisyonu olan Demokratik Birlik Masası’nı desteklemektedir. 

            ABD’nin Türkiye’de kurduğu özel mekanizmayı birkaç cümle ile özetlemek mümkün değildir. Bunun için yeni çıkan “Türkiye’deki Amerika” isimli kitabımı okumanızı tavsiye ederim[37]. Eğer hemen bir şeyler görmek istiyorsanız CFR’ın dipnottaki sayfasına bakmanız bir fikir verebilir ama küresel sermayenin Türkiye’deki iş dünyası ile olduğu kadar hükümet ve diğer milli yapılar ile de bağlarının bilinmesi çok önemlidir[38]. ABD, Türkiye’deki hükümet, NGO’lar, aktivistler, sivil toplum ve AB ile diyalog halinde demokratik prensipleri, uygulamaları ve değerleri geliştirmek için öncelikler tespit etti. Bu demokrasi hedefleri içinde; “İnsan hakları, sivil toplum ve etnik farklılıklara saygının desteklenmesi, Türkçe dışındaki dillerin kullanılması, ifade özgürlüğünün genişletilmesi, Yunan Ortodoks ( Heybeliada ) Ruhban Okulu ve İstanbul EkümenikPatrikliği’nin desteklenmesi, etnik Kürt ve diğer Türk olmayan etnik grupların sorunlarına yönelik somut adımlar atılması[39]” başta gelmektedir. Bu ifadenin açık anlamı Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus-devlet olma özelliğinin yok edilmesi, Türkiye’nin bölünmesi ya da en azından bir federasyona dönüştürülerek, ulusal gücünü kullanamaz hale gelmesi, son 10 yıldır yapıla geldiği gibi küresel sermayeye peşkeş çekilmesidir. Bunun için uyguladığı strateji adına “kamu diplomasisi”denilen ikna ve daha çok şantaj yöntemidir. Pek çok milletvekili, siyasi parti lideri, hâkim, adalet yetkilisi, gazeteci, akademisyen ve NGO yetkilisine yönelik programlar uygulanmaktadır. Her yıl yüzlerce Türk, ABD’ye getirilerek çoğulculuk, etnik ve dinsel farklılıklar konularında eğitim almakta, geleceğin liderleri yetiştirilmektedir. Bu ziyaretler ABD Uluslararası Ziyaretçiler Liderlik Programı fonundan karşılanmaktadır. ABD raporları, bu işte AB ve diğer dış misyonlardaki üyeleri ile sık sık biraraya geldiklerini ifade etmektedir. 17 Aralık 2013 sonrası geleceğini tamamen dış güçlere bağımlı gören Erdoğan hükümeti, sadece bölücülere demokratik özerkliği değil, Rumlara ve Ermenilere de yeni tavizler vermeye hazırlanıyor. Tabii bütün bunların olması için yeni Anayasa ve korumalı bir Başkan’a ihtiyaç var. Bu da ABD ile hükümetin demokrasi pazarlığının temelini teşkil ediyor.

            Büyük Güçler Rekabeti ve Demokrasi Geliştirme

            Obama ileAmerika, içeride gücünü toplamaya çalışırken dışarıda gücü erimeye devam etmektedir. 2013 yılında Pew Araştırma Kurumu tarafından yapılan anket Amerikan halkının %80’inin Amerikan hükümetinin uluslararası işlere değil kendi problemlerine odaklanmasını istediğini gösterdi[40]. Özetle, ABD’nin küresel hegemonya merakının arkasında halk desteği yoktur. ABD; Çin ve Rusya’nın küresel düzeni değiştirecek gücü olmadığını düşünürken Ukrayna işgali ile en büyük tehdidin Çin’den değil Rusya’dan geldiği anlaşıldı. İç sorunlara gömülmüş Obama ve savaş yorgunu ABD halkı, ülkeyi doğrudan tehdit etmeyen hiçbir pahalı ve çatışmaya varacak riskli işe girmek taraftarı değildir. Bu yüzden, dışarıdan ABD’yi Kırım ve Suriye’ye askeri müdahale için gaza getirmeye çalışanların şansı yoktur. Yeni bulunan enerji kaynakları ve petrol çıkarma yöntemleri nedeni ile Ortadoğu’ya da ilgisiazalacaktır. Diğer yandan, Irak, Afganistan ve Guantanamo nedeni ile prestijini kaybeden ABD’ye diğer ülkeler tarafından dış politikada verilen destek gittikçe zorlaşacaktır. Snowden olayı ile ortaya çıkan NSA sızıntıları kendi müttefiklerini bile dinleyen ABD hükümetinin işini daha da zora soktu. ABD’nin birinci halka dostları olan İsrail, Japonya ve İngiltere’nin önemli endişeleri bulunmamaktadır. İsrail’in Obama’dan Suriye ve İran ile ilgili istekleri olsa da, ABD’nin İsrail’in güvenliğine olan yükümlülüğünü sık sık ifadesi etmesi onlara yetmektedir. Japonya, artık ABD-Çin yakınlaşmasının aleyhine olacağını düşünmemektedir. İngiltere, AB’den çıksa bile ABD ile ilişkilerinin eski sağlamlığında devam edeceğine emindir. İkinci halkada kabul edilen Suudi Arabistan, Türkiye ve Almanya ile ilişkiler ise sorunludur. Suudiler, ABD-İran yakınlaşmasından ve Suudi ailesini alaşağı edecek bir darbenin ABD tarafından destekleneceğinden şüphe etmektedir. Türkiye’de Erdoğan’ın geleceği2007’den beri devam eden ve ABD tarafından verilen ev ödevlerine bağlıdır. Erdoğan’dan beklenenlerÇekoslavakya’yı tek kurşun atmadan bölen ve NED’den demokrasi masalyası alan VaclavHavel’in çok daha ötesindedir. ABD casusluğunun hedefi olması nedeni ile hala ABD’ye kızgın olan Almanya başbakanı Merkel ise Rusya ve Ukrayna’ya Washington gözü ile bakmamaya kararlıdır.

       Asya-Pasifik’i eksen seçen Amerikan politika yapıcıları Ortadoğu ve Rusya’ya yönelik yeni sorumluluklar almaya gönülsüzdürler. Washington’a göre sadece Asya, ekonomik çıkarları nedeni ile Amerikan gücünün bölgede kalmasını gerekli kılmaktadır. Doğu ve Güneydoğu Asya’da güvenlikleri ABD varlığına bağlı olan Endonezya, Filipinler, Vietnam ve diğer ülkeler bir yandan da Çin ile ekonomik ilişkilerini geliştirmek derdindedirler. ABD içinde Demokrat ve Cumhuriyetçilerin müttefik olduğu tek konu ticarettir çünkü küresel sermaye böyle istemektedir. Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP), Amerikan güvenlik politikalarının merkezine yerleşmektedir. Amerikalılara göre Rusya, Putin ile demokratikleşme yolundan uzaklaştı. Çin ise hiçbir zaman demokratik olmadı sadece toplumu liberalize ederek, ekonomide başarı sağladı. Ukrayna gelişmeleri ise yönsüz ve önceden öngörülemez Siyah Kuğu olayı değildir. Ukrayna’nın ABD ve Avrupa Birliği ile yakınlaşmasına Ruslar yıllardır çekince koyuyorlardı. 2012 sonunda ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Moskova’nın Avrasya Birliği ile projesi ile bölgeyi Sovyetleştirmelerine karşı duracaklarını açıklamıştı. Buna rağmen ne Ukrayna ne de Avrupa, Rus enerji hatlarını bypass edecek yeni güney koridorları üzerinde çalışmamıştı. Putin, 2004’deki Turuncu Devrim’den beri Batıyı eğer Rusya’nın Ukrayna’daki hayati çıkarları dikkate alınmazsa radikal yollara başvuracağı ile ikaz ediyordu. Amerikalı diplomat Christopher R. Hill’e gore Rusya, Gürcistan’dan sonar Ukrayna krizi ile son 25 yıldır parçası olduğu yeni dünya düzenine ihanet etti. Hill’e gore böylece Rusya kendilerine sağlanan NATO’daki özel statü, AB ile imtiyazlı ilişki ve uluslararası diplomatik kurumlardaki ortaklığı eliyle itmiş oldu[41].Hill’e gore bundan sonar Rusya, yeni dünya düzeni yerine BRIC’in yanına koyacağı yeni müttefikleri ile ABD ve NATO’ya cephe alacak ve yeni soğuk savaş başlayacaktır.

Gorbaçov, Glasnost ve Perestroika’da başarısız olunca,küresel sermaye tarafından önerilen şok tedaviyi kabul etmişti. Borç batağına sürüklenen ülkelere uygulanan şok terapinin esaslarışudur[42]; serbest pazar saçmalığı, kitle özelleştirmeleri, kamu alanını yok etmek, yabancı şirketlere sınırsız giriş, sosyal hizmetlerde büyük kesinti, iş kaybı, düşük ücretler, baskıcı kanunlar ve tüm ekonominin güçlü bir zengin sınıfa ve onunla bağlantılı siyasi elitlere aktarılması. Ortaya çıkan bu zengin sınıf Rusya’da “oligarklar”,Çin’de “KüçükPrensler”,Şili’de “Piranalar” gibi isimler aldı.Gorbaçov, bunun karşılığında nükleer silahsızlanma ve NATO’nun eski Varşova Paktı ülkelerini üye yapmayacağısözü almıştı. Rus Duma’sı 1972’deki Anti-Balistik Füze Anlaşması (ABM) kapsamında füze savunma sisteminin kalkmasını onaylarken, 14 Aralık 2001’de Bush yönetimi sadece ABM anlaşmasından çekilmedi, NPT’ye aykırı olarak yeni nükleer silah testleri yapacağını açıkladı.Böylece silahlanmanın kapısı ardına kadar açıldı.2007’de ABD, Füze Savunma Sistemi kapsamında eski Varşova Paktı ülkesi Polonya’ya füze sistemleri, Çek Cumhuriyeti’ne radar takip sistemi kurma niyetini açıkladı.Rusya’yı çevrelemek için eski Sovyet ülkeleri NATO ve AB üyesi yapıldı,renkli devrimler düzenlendi.2008’de 28 NATO üyesinin 10’u eski Varşova Paktı ülkesiydi.Sıra Gürcistan ve Ukrayna’ya gelmişti. Hedef İran gösterilse de asıl niyet nükleer ilk-vuruş önceliğini elinde tutmaktı. Bu aslında 1945 yılından beri ABD’nin yapmak istediği şeydi. Rusya ve Çin’I kontrolünde tutmadıkça ABD’nin küresel kontrolü mümkün değildi. Putin’e kadar devam eden şok tedavi dönemi Rusya’da kitlesel fakirlik, yaygın işsizlik, emekli aylıkları ve sosyal hizmetlerin yok olması, çiftçilerin %80 oranında iflası, on binlerce fabrikanın ve okulların kapanması ve sanayileşmenin yok olması,alkolizm, uyuşturucu, HIV/AIDS, intihar ve şiddete dayalı suçlarda rekorlar getirdi, nüfus ve yaşam süresi azaldı. Bütün bunların adı Milton Friedman’a göre “özgürlük” idi.ABD’nin Rusya’da NED yolu ile demokrasi geliştirme adına desteklediği kuruluşlardan bazıları şunlardır[43]:

- Askerlerin Anneleri Komitesi (Ordudaki askerlere yönelik istimarları durdurmaya çalışıyor),
-   Memorial (İnsan hakları örgütü),
-   Perm-36 (Çalışma Kamplarındaki Ruslara yardım ediyor),
-  Olağanüstü Durum Haberciliği Merkezi (Rus gazetecilerin haklarını koruyor),
-   Murmansk Kadın Gazeteciler Örgütü,
- Rus-Çeçen Dostluk Toplumu (Rus askerlerinin yaptığı katliam ve suistimalleri sorgulayarak, Çeçen ayrımcılığını destekliyor).
      ABD, Çin içinde de demokrasi geliştirme faaliyetleri uygulamaktadır. ABD, Çin’e karşı 1940’lardan beri “böl ve yönet” stratejisi içinde “havuç ve sopa” diplomasisi kullandı. Avrasya’nın enerji hatları boyunca krizler yaratıldı. Çin’e bugün uygulanan “yumuşak savaş”ın başında CFR üyesi, NED başkan yardımcısı, Freedom House kurulu üyesi, Hudson Institute ve PNAC üyesi, neo-muhafazakar Paula Dobriansky var. Çin’e karşıTibet’teki Dalay Lama örgütleri, Çin’deki Fakun Gong ve pek çok küresel NGO kullanılıyor.BBC dahi ABD’deki küresel televizyon ve radyolar bu sistemin bir parçasıdır.Çin hükümeti Ağustos 2011’de Pekin’deki rejim muhaliflerinin tutuklanmasından sonra ABD’yi uyardı. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hong Lei; “Batı baskılarına tolerans göstermeyeceklerini, herhangi bir ülkenin iç içlerine müdahale ederek insan hakları konularını istismar edemeyeceklerini” açıkladı[44]. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Bakanlığının Çin’deki insan hakları ile ilgili olumsuz raporundan bahsederek, Çinli sanatçı ve aktivist AiWeiwei’nin tutuklanmasına tepki gösterdi. Tepkilere demokrat senatör Harry Reid başkanlığındaki senatörler delegasyonu da katıldı ve Çin’in uluslararası alanda tanınmış insan hakları kriterlerini uygulaması istendi. Çin’i hedefleyen ABD insane hakları/demokrasi vasıtaları Myanmar, Tibet ve petrol zengini Darfur’u da mücadele sahası seçmiş durumdadır. 2007’de Myanmar’daki başarısız Safran Devrimi esnasında Budist keşişlerin sokaklarda daha fazla demokrasi istediğine ilişkin resimleri Batı medyasında yer aldı. Perde arkasında ise keşiş çeteleri vur-kaç taktiği uyguluyor, blog’lar ve telefon mesajları ile protestocular yönlendiriliyordu. Malakka Boğazı üzerinden Hint Okyanusu’na çıkışı control altına alınan Çin, Myanmar üzerinden Hint Okyanusu’na inebilirdi;ama bu ülke Amerikan üssü için yer vermeyi reddetmişti. 4000 yıllık sürekli bir tarih üzerine evrimleşmiş, ulusal gurur ve Konfüçyüs anlayışı üzerine kurulu Çin’e, Batı tipi demokrasiyi getirmek, dışardan etik prensipler dayatmak kolay değildir. Çin’de Komünizmin yerini alacak tek ideoloji milliyetçilik olabilir ancak bu da küresel sermeyenin karşı olduğu şeydir. Bu yüzden Çin’deki değişim daha doğrusu kırılmanın ancak askeri yollardan geleceği fikri öne çıkmaktadır.

            Sonuç

      Amerika sonrası yeni düzen; küresel sermayenin yer değiştirdiği, çatışma konuları ve alanlarının büyüdüğü, yeni siyasi kutuplaşma ve oluşumların hızlandığı, post-modern akımlar artarken ülkelerin daha çok parçalandığı, ulus-devletlerin egemenlik ve bağımsızlık özelliklerinin eridiği bir dünya olmaya adaydır.Küresel sermayenin stratejik amacı dünyada tek bir hükümet tarafından yönetilen ve küresel oligarkların çıkarlarına göre düzenlenmiş bir dünya devleti kurmaktır.Bu amaçla hala demokrasi geliştirmeden medet umanlar; BM veya NATO’ya alternatif olarak Demokrasiler Cemiyeti (League of Democracies) kurulması önerisi yapmaktadırlar[45].Yeni dönemde ABD, şu soruları kendine sorarak bir özeleştiri yapmalıdır; demokrasiler meşru ve etkili olarak ancak ABD tarafından mı yoksa temel özgürlükler, hukukun üstünlüğü gibi programlar vasıtası ile daha çok katmanlı bir uluslararası inisiyatifin sorumluluğunda mı geliştirilmelidir? Demokrasi geliştirme, askeri güç ve örtülü operasyonları meşru hale getiren ve ABD’nin gerçekte ülke çıkarlarına yönelik örtülü gündemini destekleyen bir dış politika yöntemi olarak kalmaya devam edecek midir? Demokrasi geliştirme görüntüsü altında pek çok ülkede darbelerin desteklendiği, 1994’de Ruanda’da olduğu gibi soykırıma göz yumulduğu unutulmamalıdır. Demokrasi geliştirmek için başka ülkelerin sivil toplum örgütlerine, medya vasıtalarına, öğrenci değişim programlarına fonlar aktararak, ülke içi gelişmeler hakkında raporlar yayınlamak, karneler tutmak, ülke içinde ayaklanmalar ve sosyal hareketler düzenlenmesi BM temel şartı olan ülke egemenliğine saygı bakımından ne kadar meşrudur? Bir ülke içindeki etnik, dinsel vb. farklılıkları teşvik ederek, askeri, istihbari ve diğer açık ve örtülü yollarla destekleyerek ülkenin bütünlüğünü ve yasal rejimin otoritesini sarsmak uluslararası hukuka ne kadar uygundur? Her ülkenin kendi tarihi mirası, ulusal kültürü, iç ve dış şartları farklı olduğuna göre dünyadaki 550 tip demokrasiden hangisini seçeceği ABD'nin mi işi olmalıdır? ABD, demokrasi geliştirme işinde BM, AB, NATO gibi diğer uluslararası kuruluşları da kendi amaçları doğrultusunda kullanarak uluslararası sisteme olan güvene ve istikrara zarar verdiğinin ne kadar farkındadır?
      230 yaşındaki katı Amerikan siyasi sistemi; para (küresel sermaye), şahsi çıkarlar, medya ve lobilerin hâkimiyetine girmiştir. Borçlarını ödemeyecek durumda olan ABD, sözlük anlamı ile yasal olarak iflas etmiş bir ülkedir. Askeri gücü haricinde endüstriyel-finansal-toplumsal ve kültürel güç dağılımı, ABD tekelinden çıkmaktadır. Ukrayna’daki gelişmeler, Amerikan dış politika vasıtalarının sistematik zayıflığının en son göstergesi oldu. Bunların en başında 48 saat öncesine kadar ABD istihbaratının Rusya’nın Kırım yarımadasını ele geçireceğine dair bir bilgisi olmaması hatta erken bir ikaz dahi gönderememiş olması gelmektedir[46]. Şimdi ABD için neyi, nerde, nasıl yapacağına ve yeni vasıtalara karar verme zamanıdır.  Ancak, bir yandan Ukrayna, Venezüela ve Türkiye’de demokrasi geliştirme çok önemli virajlara geldi diğer yandan Çin’den sonra Rusya ile büyük güç mücadelesinde askeri seçeneklerin dışında yeni bir kurgu ihtiyacı ortaya çıktı. ABD’nin yıkıcı ve bölücü demokrasi modelinin yerini Rusya’da bugün “egemen demokrasi” anlayışı almış ve böylece güçlü bir ulus-devlet yapısı korunabilmiştir. ABD tipi demokrasi geliştirme projelerinden korunmak için Putin’den öğreneceğimiz çok şey vardır. Bunların başında da ülke içinde yabancı fonları ile beslenen ajan gazeteci, politikacı, sivil toplumcu, üniversite hocası, yazar, tv programcısı vb. milliyet ve ülke çıkarlarına bağlılık ülküsünü kaybetmiş insanların ceplerine giden yabancı fonların nasıl kesileceği gelmektedir. Bundan daha önemlisi küresel sermayenin iş dünyası ve medya içinde çöreklenmiş Türkiye’deki uzantılarının deşifre edilmesi gelmektedir. ABD’nin demokrasi ile birlikte “kalkınma” programı diye getirdiği ve ülkeleri soymaktan başka bir şeye yaramayan neo-liberal ekonomi anlayışı da artık çökmüştür ve yerini Çinlilerin devletçi modeli almaktadır. Şüphesiz demokrasi dünyanın en güzel ve insan onuruna en uygun yönetim şeklidir. Ancak, bunu bizi yıkmak için değil, bütünleştirmek ve gerçekten ileriye götürmek için gerekli aktörler ile kendi içimizde başarmalı, başaranların iyi yönlerini örnek almalıyız.

KAYNAKÇA;

[1]CarrollQuigley: A History Of The World InOur Time, MacMillan, (1966),p.48.
[2]F. William Engdahl: Gods of Money, Wall Street andtheDeath of theAmerican Century, (2009), p.20.
[3]CarrollQuigley: TragedyandHope, McMillanCompany, (New York, 1966), p.46.
[4]GaryAllen: NoneDare Call ItConspiracy, G.S.G.&AssociatesPub, (New York, 1971), p.143
[5]CarrollQuigley: TheAnglo-AmericanEstablishment, G.S.G.&AssociatesPub, (New York, 1981), p.87.
[6]DesGriffin: FourthReich of theRich, Emissary Publications, (1994), p.211.
[7]ABD hegemonya sistemi için bakınız, Sait Yılmaz: Güç ve Politika, Alfa Yayınları, (İstanbul, 2008).
[8]Engdahl: a.g.e.,(2009), p.290.
[9]Engdahl, a.g.e., (2009), p.3.
[10]NationalEndowmentforDemocracy.
[11]NationalDemocraticInstitutefor International Affairs
[12]International RepublicanInstitute
[13]Center forIndependentPrivate Enterprise
[14]American Center for International LaborSolidarity
[15]Thomas Carothers: Effective U.S. Democracy Assistance Requires Reform at USAID, House Committee on ForeignAffairs, (June 10, 2010).
[16]International Foundation forElectionSystems
[17]Eurasia Foundation
[18]Open SocietyInstitute
[19]Alexandra Silver: SoftPower: Democracy-Promotionand U.S. NGOs, CFR Blog: Democracy in Development, (March 17, 2006).
[20]F. William Engdahl: Seeds of Destuction, TheHiddenAgenda of GeneticManipulation, Global Research, (2007), p.132.
[21]FrancesStonerSaunders: TheCulturalColdWar,The CIA andthe World of ArtsandLetters, New Press, (2001), p.69.
[22]ExecutiveIntelligenceReview: Financial Tumult, Vol.24, No.16, April 1997.
[23]Shadi Hamid: TheMeaning of "Power", BrookingInstitute, (July 20, 2007).
[24]Lorne W. Craner, Richard N. Haass, VinWeber, KenWollack: 2008 ForeignPolicySymposium: DemocracyandAmerica's Role in the World, HumphreyInstitute of Rockefeller Foundation, CFR, (September 4, 2008).
[25]Mark P. Lagon: PromotingDemocracy: TheWhysandHowsforthe United Statesandthe International Community, A MarketsandDemocracyBrief, CFR, February 2011.
[26]Morton H. Halperin, Michael HochmanFuchs: TheSurvivalandtheSuccess of Liberty: A DemocracyAgendafor U.S. ForeignPolicy, Century Foundation Press, 2009.
[27]BrianKatulis: DemocracyPromotion in theMiddle East andthe Obama Administration, The Century Foundation, (Feb 16, 2009).
[28]European Endowment for Democracy.
[29]LarryDiamond: Ingredients for a Lasting Democracy, Hoover Digest, No.2, (March 29, 2011).
[30]Open Ukraine: Founders, http://openukraine.org/ua/about/foundersOpen Ukraine, “Governing bodies,” http://openukraine.org/ua/about/management
[31]Open Society Foundations: http://www.opensocietyfoundations.org/about/offices-foundations/international-renaissance-foundation
[32]NED 2012 Annual report, http://www.ned.org/where-we-work/eurasia/ukraine
[33]Victor Pinchuck Foundation: About Victor Pinchuck,http://pinchukfund.org/en/about_pinchuk/biography/
[34]Kenneth Rapoza: Washington’s Man Yatsenyuk Setting Ukraine up for Ruin,Forbes, Feb 27, 2014, http://www.forbes.com/sites/kenrapoza/2014/02/27/washingtons-man-yatsenyuk-setting-ukraine-up-for-ruin/
[35]ChristianStork: What the Media Doesn't Get About the Protests in Ukraine, policymic.com, (December 31, 2013).
[36]Eva Golinger: Agents of Destabilization in Venezuela: The Dirty Hand of the National Endowment for Democracy,Global Research, (April 26, 2014).
[37]Sait Yılmaz: Türkiye’deki Amerika, Kaynak Yayınları, (İstanbul, 2014).
[38]CFR’nin Türkiye uzantısı think-tank olan Global Relations Forum’un  (GİF) Direktörler Kurulu ile merkezin kimleri, nasıl topladığına bakınız: http://www.gif.org.tr/board-of-directors.html
[39]U.S.State of Ministry, Bureau of DHRL: Turkey Report, AdvancingFreedomandDemocracyReports, (May 2010).http://www.state.gov/j/drl/rls/hrrpt/2010/eur/154455.htm
[40]IanBremmer: TheTragicDecline of AmericanForeignPolicy, NationalInterest, (April 16, 2014).
[41]Paul Joseph Watson: Top U.S. Diplomat: Russia Has Betrayed the “New World Order”, Global Research, (25 April, 2014).
[42]Stephen Lendman: Full Spectrum Dominance: Totalitarian Democracy in the New World Order, Review of F. William Engdahl's book,Global Research, (June 22, 2009).
[43]Michael Bohm: Why Russia’s Democrats Need West’s Support, Democracy Digest,(21 Oct, 2011).
[44]Democracy Digest: WhyDoesn’tChinaDemocratize?,(August 17, 2011).
[45]Craner: a.g.e., (2008).
[46]Nikolas K. Gvosdev: The Deep Policy FailuresThat Led to Ukraine, National Interest, (April 17, 2014).

http://www.21yyte.org/tr/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/2014/05/05/7575/yeni-dunya-duzeni-ve-demokrasi-gelistirme



***

Yeni Dünya Düzeni Ve Demokrasi Geliştirme, BÖLÜM 1

Yeni Dünya Düzeni Ve Demokrasi Geliştirme


Sait Yılmaz,
sait.yilmaz@yeditepe.edu.tr
Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi
05 Mayıs 2014 Pazartesi


            Ortaçağ’ın başlarında Batı medeniyeti ticaret ya da sanayinin olmadığı kendi kendine yeterli malikâneler üzerine kurulmuş, tamamen tarıma dayalı bir ekonomik sisteme sahipti. William Paterson ve arkadaşları tarafından Bank Of England’ın kurulduğu 1694 yılı, dünya tarihi için de önemli bir tarihtir. Ağırlığı nedeni ile taşımak zor olduğu için altın yerine onu temsil eden kâğıdı kullandılar ve bugün de bu tür kâğıtlar “altın tahvili” olarak kullanılmaktadır. Bu kâğıtların değeri rezervdeki altını geçmeye başlayınca artan bu değeri temsil eden kâğıtlara “bank notes (eski Türkçe ile bankınot)” yani bugünkü “kâğıt para” denildi[1]. 1770’lerde özel teşebbüsün yani tek kişi ya da ortaklık şeklinde özel kişilerin sahip olduğu şirketlerin ortaya çıktığı “sanayi kapitalizmi” başlamıştı. Uluslararası arenada manipülasyonlar ve finansal yenilikler yapmak için gerekli olan yetenekli bankerler ticari ve sanayi kapitalizmi ile birlikte Londra’da yetişti. Bu kişilerin kökleri daha da geçmişten gelen hanedanlık ailelerine dayanmakta idi ve bunların da başında Frankfurtlu Meyer Amsehel Rothschild (1743-1812) gelmekte idi. Daha Amerikan devleti kurulurken küresel sermayeyi temsil eden İngiliz sisteminin kolonilerin kendi paralarını basma haklarını iptal etme nedeni, bankacıların koloniciler ile ticaret yaparken vergi alma isteği idi. Amerikalılar faiz ödemeye zorlanarak, borç batağına sürüklenecekti. Amerika kurulduğu günlerde kolonilerde eşitlik üzerine kurulu sosyalist düşünce hâkimdi ama sistem kısa süre sonra zengin iş adamlarının kendi çıkarlarını her zaman üstün tutmasını sağlayacak bir plutokrasi rejimine dönüştü. 1873’deki büyük ekonomik krizden sonra güçlü Amerikan sanayi ve bankacılık aileleri Amerikan endüstrisi ve zenginliğini kontrol eden J.P.Morgan ve John D. Rockefeller’in etrafında toplandı. Bu ikisi finansal paniği manipüle eden sahtecilik, rüşvet ve şiddet olaylarını da tezgâhlamıştı. Böylece Amerikan plutokrasisi ya da başka bir deyimle Amerikan oligarşisi kuruldu[2].

            John Ruskin, 1871 yılında Oxford Üniversitesi’nde imtiyazlı yönetici sınıfın üyesi olarak yaptığı konuşmada büyük bir eğitim, güzellik, hukukun üstünlüğü, özgürlük, edep ve öz disiplin geleneğine sahip olan İngiliz geleneğinin alt tabakalara ve tüm dünyada İngiliz olmayan kitlelere yayılması gerektiğini, aksi takdirde bu geleneğin yok olacağını söylemişti. Ruskin’in bu açılış konferansı notu çoğaltıldı ve başta ChecilRhodes, Arnold Toynbee, Alfred Milner olmak üzere pek çok yönetici ve aydın tarafından sonraki on yıllarda hem İngiliz hegemonyasını geliştirmek için temel konsept olarak kullanıldı. Şarkiyat çalışmaları bu konsepte alt yapı teşkil etti. İngiltere’nin hegemonya konsepti geri planda küresel sermayenin tek bir dünya devleti kurma hedefine de temel teşkil ediyordu. 5 Şubat 1891’de CecilRhodes ve William Thomas Stead“yeni dünya düzeni” hedefi için gizli bir cemiyet oluşturdular. Rhodes’in lider olduğu bu cemiyetin icra komitesinde Stead, Brett (LordEsher) ve Alfred Milner bulunuyordu. Cemiyete yardım eden iç halkada Arthur (Lord) Balfour, (Sir) Harry Johnston, Lord Rothschild, Albert (Lord) Grey ve diğerleri vardı[3]. Dış halkayı ise daha iyi tanınan Yardımcılar Birliği (Association of Helpers) oluşturuyodu ki, bu yapı daha sonra Milner tarafından Yuvarlak Masa (RoundTable) olarak organize edildi. Bugün bu cemiyetlerin uzantıları ABD’deki CFR, Trilateral Komisyon, Bildelberg Grubu, İngiliz Milletler Topluluğu’nda Milner’sKindergarden, Chatham House gibi kuruluşlarda devam ediyor. Uluslararası bankerJames Warburg, 7 Şubat 1950’de Amerikan Senatosu’nda yaptığı konuşmada şöyle diyordu; “Sevelim ya da sevmeyelim Dünya Hükümeti’ni kuracağız. Mesele bunu fetihle mi yoksa rıza ile mi yapacağımız[4]”. Avrupa ve ABD’deki uluslararası bankerlerin yeni dünya düzeni kurma planına göre tek bir dünya hükümeti ile dünyayı yönetilecekti. Bugün bu planın içinde, dünya nüfusunun bir milyardan aşağıya çekilmesi ve dünya kaynaklarının küresel oligarkların kullanımına bırakılması var.

Modern demokrasinin 250 yıllık bir geçmişi var. Bundan öncesinde; toplumlar, zenginlik ve kaynaklar üzerinde mutlak otorite kurmuş güçlü kişiler vardı. Amerikan anayasasını yazan Thomas Jefferson, John Adams gibi isimler demokrasiyi %51’în %49’a tahakkümü olarak görmüşlerdi. ABD tarafından demokrasi kartı ancak Birinci Dünya Savaşı sonuna doğru Woodrow Wilson’un meşhur prensipler dizisi ile ortaya sürüldü. Ancak, o dönemde Ortadoğu’yu paylaşma derdinde olan Avrupalı güçler tarafından dikkate alınmadı. 1898’den beri Princeton Üniversitesi başkanı olan Woodrow Wilson’u 1912’de başkan yapan J.P. Morgan and John D. Rockefeller’in parası idi. Wilson’un ulusal bankacılık kanununu çıkaracağını düşünen Morgan, büyük bir medya kampanyası başlatmıştı. Federal Rezerv Kanunu (theGlass-Owen Bill) istedikleri gibi 23 Aralık 1913’de Kongre’den geçer geçmez Wilson tarafından imzalandı. Böylece özel bankaların önü tamamen açıldı ve devlet garantisine de alındı.Küresel sermaye, Komünizmi tek dünya devletine giden en kestirme yol olarak gördü ve destekledi.Bolşevik devrimi, ABD Başkanı Woodrow Wilson’u kukla gibi kullanan Rockefeller’in sağladığı para ile LordAlfredMilner ve KuhnLoeb tarafından finanse edildi[5]. Bolşevik Devirimi’nin arkasındaki dünyanın en güçlü ve en zengin insanları; uluslararası komünizmden korkmuyorlardı çünkü onu kontrol edebileceklerini düşünüyorlardı.Küresel finans sistemini kontrol eden güçlü bankacılık aileleri temel olarak iki yöntemle güç ve etki kurdular[6]; (1) Ülkeleri borçlandırmak ve borçları az bulunan bir meta (genellikle altın) üzerinden ödetmek. (2) Tüm mali vasıtaları kontrol altına almak, özel bankacılığın çıkarları için kullanmak. İkinci Dünya Savaşı ile birlikte küresel sermayenin merkezi Londra’dan Wall Street’e taşınırken, “demokrasi geliştirme” ABD hegemonya politikalarının ana unsurlarından biri oldu. ABD hegemonyası temel olarak iki yöntemle kendine vekil devletler oluşturur; (yumuşak güce dayalı demokrasi geliştirme ve kalkınma projeleri ile) rejim restorasyonu ve (sert güç kullanımı sonrası yeniden devlet kurma şeklindeki) ülke inşası (nationbuilding)[7]. Bu makalede, yeni dünya düzenine giden yolda ABD’nin sivil müdahale yöntemi olarak demokrasi geliştirmenin geldiği aşamayı ve geleceğini sorgulayacağız.

            Küresel Sermaye ve Demokrasi Geliştirme Kurgusu

İkisi de Yahudi kökenli olan İsviçre-Basel’deki Rothschild ailesi ile ABD’deki Rockefeller ailesi küresel sermayenin iki ana koludur. Bu sistem İsviçre Basel’de Rothschild’in başında olduğu BIS (Uluslararası Ödemeler Bankası) tarafından yönetilir. Küresel sermayenin para planlama merkezi (City) Londra’dadır. Aksiyon merkezleri ise Wall Street, Belçika-Brüksel ve Singapur’dadır. Rockefeller’in ABD Dış İlişkiler Konseyi (CFR), kurulduğu 1921 yılından beri dış politikada salt açık-diplomatik olayları yönlendirmekle kalmamış, örtülü operasyonların ana hatlarını da çizen bir güç niteliğine sahiptir. Federal devlet kadrolarının seçiminden, dışişleri görevlilerinin atanmalarına kadarCFR’nin etkisi kaçınılmazdır. ABD tahvilleri ve borcundan beslenen New York’un finans kesimi 2008 krizi ile astronomik karlara ulaştı. IMF, küresel sermayenin finansal polisidir ve Amerikan-İngiliz ekseninin dayatmalarını yapar. Borç tuzağına düşürülen ülkelerin tekrar borç alabilecekleri New York ve Londra bankalarından başka adres yoktur[8]. Bu bankaların verdiği krediler olan Amerikan yardımı, borçlu ülkelere hiç uğramadan özel bankaların cebine giden ve IMF yolu ile doğal kaynaklarına el konulan acımasız bir oyunun aracıdır. Oyunun temel kuralı küreselspekülatörlerin milli paralara saldırması sonucu devalüe edilen paranın değerini yitirmesi ile para basma gücünün bu bankalar karşısında kaybolmasıdır[9]. Merkez bankalarının gücü bu spekülatörler karşısında oldukça sınırlıdır. Para politikalarını elinde tutan kredi kuruluşları, devlet bütçesini dondurabilir, ödeme planını düzenleyebilir, milyonlarca çalışanın ücretlerine karar verebilir, üretim ve sosyal programlarını çökertebilir. Bu oyun, demokrasi ve kalkınma görüntüsü altında ülkelerin iç dinamiklerin ve kaynaklarının ele geçirilmesi, borç batağına düşürülerek ülke egemenliklerini yok edilmesi ve küresel sermayenin önündeki en büyük engel olan “millileştirme”ye karar verecek, ulus-devlet yapılarının yok edilmesidir. Demokrasi projeleri, siyasi kapsamda hedef alınan ülkelerde insan hakları görüntüsü altında etnik ya da dini gruplar ve azınlıkların bölünmesinin teşvik edilmesi, ulus-devletin “ulus” olma özelliğinin yitirilmesi, devletin “milli” kararlar verebilme yetisinin yok edilmesi amacını taşımaktadır. Bu amaçla, devletin içeriden ve dışarıdan egemenliğinin sınırlandırıldığı “ağ stratejisi” uygulanmaktadır.

            ABD, demokrasi geliştirmede birkaç kanala sahiptir. Ulusal Demokrasi Vakfı (NED[10]), demokrasi geliştirme işindeki en büyük NGO’dur ve dört alt unsuru bulunmaktadır; NDI[11], IRI[12], Bağımsız Özel Teşebbüs Merkezi (CIPE[13]) ve Dayanışma Merkezi (ACILS[14]). NED yaklaşık 70-80 miyon dolar olan yıllık bütçesinin %55’ini bu dört unsur vasıtası ile dağıtmakta, geri kalanını küresel işler üstlenmiş diğer demokrasi geliştirme teşkillerine aktarmaktadır. NED bütçesine ihtiyaca göre pek çok ilave yapılmaktadır. NED ve (sırası ile Demokrat ve Cumhuriyetçi Partideki) uzantıları olan NDI ve IRI, dünya genelinde 70’den fazla ülkede rejim restorasyonu için çalışmaktadır. NDI ve IRI; NED, USAID, Dışişleri Bakanlığı, BM Kalkınma Fonu (UNDP), yabancı hükümetlerin yardım ajansları ve özel sektörden destek almaktadır. CIPE, demokrasi geliştirmede pazara dayalı reformları desteklemekte, iş dünyası, ticaret odaları ile işbirliği yapmaktadır. ACILS ise daha çok sendikalar ve işçilere odaklanmaktadır. Son 30 yıldır USAID, NED’in öncü rolü rağmen,demokrasi geliştirmeye dünyadaki herhangi bir örgütten daha fazla kaynak, enerji ve dikkat sarf etti[15]. USAID, 1990-2008 arası dönemde 120 ülkede 8.47 milyar dolar dağıttı. Bunların dışında Seçim Sistemleri Uluslararası Vakfı (IFES[16]), ülkelerin özgürlük karnesini tutan Özgürlük Evi (Freedom House), Avrasya Vakfı (EF[17]), Carter Merkezi ve başta Açık Toplum Enstitüsü (OSI[18]) olmak üzere Soros Vakıfları ağı da demokrasi işinin önde gelen aktörleridir.Ortadoğu’da USAID, Dışişleri Bakanlığı Demokrasi, İnsan Hakları ve Çalışma Bürosu (DOS-DRL), Ortadoğu Ortaklık İnisiyatifi (MEPI) ve Milenyum Zorlukları İşbirliği belirli demokrasi işleri için ülke projelerine fon sağlamaktadır[19].

CFR, 1980’li yıllarda demokrasi geliştirme projelerine uygun olarak, yabancı ülkelerdeki politikacılarla ve sivil kuruluş temsilcileriyle doğrudan ilişkiler geliştirmiştir. CFR’nin hemen hemen tüm üst düzey yöneticileri ya NED, ya da NED’e bağlı örgütlerin yönetimlerinde yer almaktadırlar. Rockefeller Vakfı, Carnegie Şirketi (New York) ve Carnegie Endowmentfor International Peace dış politika, propaganda ve hükümetlere sızma konularında büyük fonlar kullanmaktadır[20]. Ford, Rockefeller ve Carnegie gibi vakıflar CIA’nın örtülü faaliyetleri için örtü sağlamakta, özel fonlardan gelen cömert paralarla CIA, sınırsız bir şekilde gençlere, sendikalara, üniversitelere, yayın organlarına ve diğer özel kurumlara ilişkin örtülü programlar uygulamaktadır[21]. Rockefeller kurumları sosyal kontrol ve sosyal mühendisliği (soy arıtımı) en önemli vasıtalardan biri olarak görmektedir. George Soros, sadece dünyanın önde gelen spekülatörü değil aynı zamanda Anglo-Amerikan mali yapısının ayak işleri memurudur. Ülkelerin yağmalanması için egemenliklerine el konulması işlerine yoğunlaşmıştır. Komünizm çökmeden çok önce Açık Toplum Vakfı ile mevzilenen Soros, Doğu Avrupa ülkelerinin ekonomik ve siyasi dönüşümünün aktörü oldu[22]. Soros, Mossad ve JacobLordRothschild ailesinin de içinde olduğu bir zincirin halkasıdır. Dünya genelinde pek çok kuruluş, araştırma merkezi, üniversite, çokuluslu şirket, istihbarat servisi, vakıf, siyasi parti uzantısı bu oyunun birer parçasıdırlar. Demokrasi geliştirme işi ABD’nin bir müdahale biçimi olarak; ekonomik, siyasi ve moral kaynakların açık ya da örtülü şekilde diğer ülkelerdeki rejimleri demokratikleştirmek için kullanılmasıdır[23]. ABD, 20. yüzyılın son çeyreğinde demokrasi geliştirmede bir başkandan diğerine değişen farklı stratejiler uyguladı. Jimmy Carter, Amerikan moral değerlerini kullarmak isterken, Ronald Reagan Sovyetler ile fikir savaşını kazanmak, Bill Clinton ise Soğuk Savaş sonrası ABD küresel angajman politikasını desteklemek için demokrasi, kalkınma ve insan haklarını geliştirme işine başvurdular.Demokrasi geliştirme işi seçimleri demokratların kazanmasını, bu ani değişiklik ise hazırda kukla adamları gerektirir.

            Demokrasi Geliştirmede Alınan Dersler

            1960’lardan beri uygulanan demokrasi projelerinin yarısı başarısız oldu. Latin Amerika’da Venezuela, Bolivya ve Ekvator’da ABD karşıtı rejimler ayakta kalmaya devam etti. ABD savunma bütçesi ile sert gücüne her yıl 600 milyar dolar ayırırken, yumuşak gücün kullanıldığı demokrasi ve kalkınma projelerine 38 milyar dolar harcama yapmaktadır[24]. İtalya, Batı Almanya, Portekiz ve İspanya’nın demokratikleştirilerek Avrupa bütünleşmesi ve NATO içine alınması bu yöntemin en başarılı ve en önemli adımı idi. Japonya ise en başarılı ülke inşası (nationbuilding) örneği oldu. Soğuk Savaş döneminde ABD ve Sovyetler Birliği, ideolojik çekişme içinde Güneydoğu Asya’dan Latin Amerika’ya pek çok coğrafyada demokrasi ve sosyalizmi yerleştirmek için karşı karşıya geldiler. ABD; Güney Kore, Tayvan ve Filipinler’de istediği rejimleri kurdu. Sosyalistler devrim için halk ve kurtuluş savaşlarına başvururken, ABD ise ayaklanmalara karşı harekât, kontr-gerilla gibi yöntemler kullandı. 1970’lere kadar CIA destekli örtülü operasyonlar ABD imajına büyük zarar verince onun örtülü işlerini açıktan yapmak için 1980’lerde Reagan ile birlikte ABD Ulusal Demokrasi Vakfı (NED) kuruldu. Bu kurgu yavaş yavaşevrimleşerek ABD’ye yumuşak güç çatısı oluşturdu. Freedom House tarafından ülkeler yedi kategoriye ayrılarak demokrasi karneleri tutulmaya başlandı. Demokrasi geliştirme, hedef ülkenin içine siyasi sızma imkânı sağlıyordu ama asıl amaç ekonomikti. Ülkeler gelişmiş, az gelişmiş ve gelişmemiş diye üçe bölünerek kalkınma (gelişme) işleri USAID’in sahası içinde müdahale kurgusunu tamamladı.

            1990 sonrası Clinton yönetimin en önemli önceliği, demokrasi projeleri ile Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin Batı kampına katılması idi[25]. Ancak, demokrasi geliştirme işleri her zaman başarılı olmadı.11 Eylül 2001 sonrası George W. Bush, Ortadoğu’da demokrasi geliştirmeyi stratejik önceliği olarak ilan etmişti. Afganistan ve Irak’ta demokrasi ancak silahlı ülke inşası sonrası gelebilirdi. Irak’ta seçimler ABD’nin istediklerini iktidara getirmedi. Afganistan’da savaş zaten kaybedildi ama Taliban, ABD’ye çıkış anlaşması için bile vize vermemektedir. Renkli devrimler esnasında ise Batı farklı bir role büründü; demokrasiyi desteklemek için değil rejimi değiştirmek için yardım etti. 2000 yılında Sırbistan’da Slobodan Miloseviç’in kovulmasında bir öğrenci grubu olan Otpor (Direniş), Amerikan hükümeti ve hükümet dışı kaynakları tarafından yüzbinlerce dolar ile desteklendi. Gürcistan’daki Gül Devrimi ve Ukrayna’daki Turuncu Devrim esnasında medya kullanılarak seçimlerde hile yapıldığı argumanı kullanıldı. Otpor’un Ukrayna’daki karşılığı olan Pora (Yüce Zaman) da Batılı hükümetlerden para amıştı. George Soros’un Açık Toplum Enstitüsü’nün (OSI) fonları da açıkça bu hareketlere verildi. OSI bununla da kalmadı, binlerce gence direniş için eğitim verdi.2009’a gelindiğinde ABD, Ortadoğu için yeni bir strateji arayışı içinde idi. Ortadoğu’da, kalpleri ve düşünceleri kazanmak üzerine kurgulu akıllı güç uygulamaları ile sosyal medya üzerinden tezgâhlanan Arap Hareketleri de Amerikan sevgisi ve demokrasisini getirmedi. İngilizlerin 1932’de yaptığı gibi Amerikalılar da Arap hareketleri ile diktatörün birini gönderip, öbürünü getirdiler. ABD, Mısır’da Müslüman Kardeşler yerine askerlere razı oldu. Libya her an bölünebilir, Tunus’ta ise eskiye göre değişen pek bir şey yok. Suriye, tam bir başarısızlık oldu ve ülke tıpkı Libya gibi uluslararası terör ve istikrarsızlığın batağı haline geldi. Bu arada ABD’nin 2009 yazında yılında İran’da desteklediği, 75 milyon dolarlık bir demokrasi geliştirme programı olan Yeşil Hareket’in de tam bir başarısızlık olduğunu unutmayalım. Son başarısızlık ise Ukrayna’da yapılmaya çalışılan rejim değişikliği operasyonu ile ABD tipi demokrasi geliştirme yönteminin tamamen dibe vurmasıdır.

            Amerikan dış politikasının sivil müdahale yöntemi olarak demokrasi geliştirme işleri son 30 yılda onun tek taraflı, yayılmacı, ulusal egemenliği hiçe sayan ve çifte standartlı yüzünü ifşa etti ve anti-amerikancı eğilimleri besledi[26]. Bugün ise bir yandan daha fazla realizm diğer yandan yeni ve proaktif fikirlere ihtiyaç duymaktadır. Obama, Ortadoğu’da demokrasi geliştirme işinde Bush’un yaptığı hataları tekrarladı ve o da başarısız oldu. Demokrasi ve kalkınma işleri seçilen ülke ile işbirliği halinde uluslararası normlar dâhilinde reformlar gerektirirken, uygulanan yöntem ABD’nin çıkarlarını gözeten haçlı seferleri olmaktan öteye gidemedi[27]. Arap Hareketleri esnasında AB, ayaklanmacılara para dağıtmakta o kadar yavaş kaldı ki kendi NED’i olan EED’yi[28] kurdu. ABD 1970’lerden beri 60’dan fazla ülkede demokrasi geliştirme oyunu oynadı ve rejim değiştirme işinin sonunun belli olmadığını gördü. Çıkardığı dersleri şu şekilde sıralayabiliriz[29];

            - Muhalefeti birleştirmek; ayakta kalmak isteyen rejim genellikle muhalif grupları bölünmüş tutmak ister ve bazılarını yanına çeker. 1986’da Filipinler, 1990’da Nikaragua, 2004’de Ukrayna’da muhalefet ortak bir lider etrafında birleştiği için başarılı olundu ancak, bir kez iktidar değişince de büyük ideolojik farklılıklar derin bölünmelere yol açtı. Bazen de ABD, Mısır’daki Muhammed El Baradey gibi yanlış liderler dikte etti.

            - Eski düzeni tamamen yok etmek; Bir ülkede iktidarın değişmesi rejimin eski kalıntılarının gittiği anlamına gelmiyor. Örneğin Tunus’ta Ben Ali gitmesine rağmen arkasında güçlü bir siyasi ve güvenlik mekanizma bıraktı. ABD için ideal rejim değişikliği Romanya’da Çavuşesku ya da Libya’da Kaddafi gibi hemen öldürülerek eski rejimin köklerinin silinmesidir. Öte yandan, Romanya, Ukrayna ve Gürcistan’da eski düzenin üzerine gelenler rejimin çabucak yozlaşması ile güçlerini kaybettiler.

            - Eski düzen ile anlaşmaya varmak; Eski düzenin unsurları tamamen yok edilemeyeceğine göre onları yeni sisteme entegre ya da nötralize etmek gereklidir. Irak’ta eski rejimin unsurlarının ellerinden özgürlükleri, varlıkları ve işleri alındığı için iç savaşın parçası oldular. 1974’de Yunanistan’da, 1982’de Falkland Savaşı’ndan sonra Arjantin’de olduğu gibi eski sistemin unsurlarına yeni düzende haklarının korunacağı, yargılanmayacakları gibi vaatler sunuldu. 
Geçiş süreci 1980’lerde Brezilya, 1990’larda Şili’de yapıldığı gibi zamana yayıldı.

            - Kuralları yeniden yazmak; ABD’nin kurduğu (demokratik) düzen yeni bir Anayasa gerektirir. Bazı temel hususların yasama, hükümet kararları veya referandumla gelmesi gerekebilir. İspanya’da siyasi reform kanunu 1975 yılında Franko’nun öldüğü yıl parlamentodan çıkmıştı. Türkiye 1982’de yeni başkanını yeni anayasa ile birlikte kabul etti. Polonya, 1982’de yeni başkanını anayasa değişiklikleri ile kabul ederken, yeni anayasa 1997’de geldi. Bosna 1996 ve Irak 2005’de olduğu gibi pek çok kez yeni anayasa Amerikalılar tarafından ya da denetiminde yazıldı. Bugün Arap hareketlerinin hala kaynamasının nedeni pek çok tarafı memnun edecek anayasa çalışmalarının sıkıntısıdır. Türkiye de böyle bir dönemeçtedir.

            - Aşırı uçları izole etmek; Herkes yeni ABD düzeninin parçası olamaz. Bunlar arasında eski iktidarın aile üyeleri başta gelir. Ancak, Filipinler’de Marcos, Endonezya’da Suharto ya da Tunus’ta Ben Ali gibi liderlerin aile üyeleri barış stratejisinin parçası olarak kullanıldı. Bunlar aslında rejim değişikliği için zaten içten çalışan rüşvetçi insanlardı. Kurulan geçiş hükümetlerinde mümkün olduğu kadar her grubun temsili sağlanmaya çalışıldı. Tek kural savaşa katılmamış ya da şiddete başvurmamış olmaktı. İkinci Dünya Savaşı sonrası Alman anayasası yazılırken de bu şart öne sürülmüştü.

            Ukrayna, Venezuela ve Türkiye’de Demokrasi Geliştirme

            Arap Baharı’ndan sonra, halen üç ülkede eş zamanlı olarak demokrasi geliştirme operasyonları sürüyor; Ukrayna, Venezula ve Türkiye.ABD Dışişleri Bakanlığı, CIA, NED ve uzantısı NDI, Carnegie Endowmentfor International Peace gibi NGO’lar Ukrayna’da ön cephededir. Arka cephede ise Chatham House, Black Sea Trust for Regional Cooperation (BST), German Marshall Fund, NATO Bilgi ve Dokümantasyon Merkezi, ABD ve Polonya’nın Ukrayna Büyükelçiliği ile Ukrayna, Beyaz Rusya ve Moldova’ya hedef alan Horizon Capital Advisers LLC bulunmaktadır[30]. George Soros, Ukrayna’daki bozguncu faaliyetleri için Uluslararası Rönesans Vakfı’nı kullanmaktadır[31]. Bu yapı 2013 yılında biraraya gelerek Bütün Ukrayna Birliği Yurdu (All-Ukrainian Union Fatherland) adı altında birleşik muhalefet cephesini oluşturdular. 2012 içinde NED’in Ukrayna’da harcadığı para 3.38 milyar dolardı[32]. Ayaklanmanın görünen nedeni, Başkan Viktor Yanukoviç’in AB yerine Rusya ile ilişkileri geliştirmek istemesiydi.Gerçek neden küresel sermayenin istediği IMF tarafından verilecek krediye karşılık Yanukoviç’in vergileri artırmayı ve parayı devalue etmeyi reddetmesidir.Ukrayna oligarkları, eylemleriyle birlikte kahraman ve milliyetçi oldular. Bunlardan en zengini olan Rinat Ahmetov, 300 bin kişi topladı. Diğer iki oligark olan Ukrayna Yahudilerinin lideri Igor Kolomoisky ve SerhiyTaruta, Rus işgaline karşı iki bölgenin valiliğini kabul etti. En zengin ikinci oligark olan Victor Pinçuk ise Londra ve ABD’de ki iş dünyası ile sıkı bağları yanında Brookings Institution ve George Soros ile özel bağları vardır[33].Pinçuk Vakfı, Soros’un Açık Ukrayna Vakfı’na entegredir. Yanukoviç’in bir darbe ile devrilmesinden sonra yeniden oluşturulan Ukrayna Parlamentosu başbakanlığa Arseniy Yatsenyuk’u seçti[34]. Küresel sermayenin adamı ve milyoner bir bankacı olan Yatsenyuk, gerçekte ABD Dışişleri Bakanlığı’nda Avrupa ve Avrasya İşleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland’ın seçimi idi[35].

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***


ABD-İran Savaş Senaryosu BÖLÜM 2

ABD-İran Savaş Senaryosu BÖLÜM 2


    Savaş bittikten sonra bile istikrarsızlık uzun sürecek ve göçmen sorunu 
durumu da daha da kötü hale getirecektir. Dış ülkelerden akın edecek Sünni İslamcı gruplar, durumu fırsat bilerek kendilerine kontrol bölgeleri oluşturacaktır. İran topraklarının tamamının kontrol edilmesi zor olduğu için denetim dışı bölgeler ve hala rejimin kontrolünde kalan bir bölge ortaya çıkacaktır. İran hükümeti bu bölgede nükleer kabiliyetlerini toplayabilir, geliştirebilir. Eğer İran rejimi devrilirse, Batının ülke inşası çalışması Irak ve Afganistan.dakinden çok daha zor olacaktır. Her an çatışmalarının tırmanmasına müsait dinamik kriz bölgeleri ve karşı saldırılar beklenmedik ciddi sonuçlar doğurabilir. 

 Savaş Planları.. 

 ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) tarafından 2004 yılında hazırlanan 
senaryolardan biri İran (Scenario: The “Streetfighter” State) ile ilgili idi. Bu senaryoya göre; İran, muhtemelen Irak.ın düştüğü yanlışa düşmeyecek ve ABD ile doğrudan çatışmaya girmeyecekti. 1970.lerin sonundan beri İran, ABD.nin Ortadoğu.daki pozisyonuna karşı başarılı, doğrudan ve konvansiyonel olmayan yaklaşımlar sergiledi ve Vietnam.ın ABD.yi dize getirdiği stratejiyi izledi. Senaryoya göre; İran saldırıları başlangıçta terör ve yıkıcı faaliyeti merkeze alan düşük yoğunluklu ve muğlak bir görünümde olacaktı. İran, bugün de ABD liderliğinde bir koalisyon saldırısına karşı kanlı ve uzun bir savaşa hazırlanmakta dır. Bu savaş, konvansiyonel savaş ile ülke rejimine karşı ayaklandırılan direniş gruplarının bir karşımı yani modern adı ile “melez savaş” olacaktır. ABD, bu savaşta İran.ın nükleer silah ve balistik füze kullanımını önlemek üzere füze kalkanı projesini geliştirdi. İşin aslı füze kalkanı, ABD kendi gemilerinden ve uçaklarından İran.ı vururken, onun karşı koymasını engelleyecek bir 
teknolojiyi hayata geçiriyor. 

   Biraz da yeni savaş konseptlerinden bahsedelim. Rusların “Gerasimov 
Doktrini” karşısında Amerikalılar; ayaklanma harekâtı içinde konvansiyonel savaş taktikleri geliştirmeye başladılar. Ukrayna.da olduğu gibi Rusya.nın ayaklanma çıkarıp, örtülü işgal uyguladığı bölgeler için yeni bir savaş konsepti ürettiler; “Kurulu Manevra (Mounted Maneuver)”. Kurulu manevra, çok uzak bölgelerden ayaklanma bölgelerinde yürütülecek çeşitli çatışma senaryolarının kullanılmasını öngörmekte ama hedefinde konvansiyonel mekanize güçler bulunmaktadır. Diğer bir konsept “Birleşik Silah Manevrası ve Geniş Alan Güvenliği” oldu. Bu konsept; yakın coğrafyada daha fazla öldürücü silahla düşmana angaje olmayı öngörüyor6. Bütün bunlar uzay-hava-kara ekseni içinde istihbarat ve operasyonel unsurların uyumlu çalışmasını, hedef tespitini ve etkili ateş sistemlerini gerektiriyor. Temel mantık şu; “hareket ettiğinde temas kurmalısın, ateş ettiğinde öldürmelisin, doğrudan ve dolaylı (topçu gibi) ateşleri koordine etmelisin, acil durumlarda uçakları çağırmalısın”. Bu yüzden, tatbikatlar gerçek mermilerle ve canlı olarak yapılıyor, başarılamayanlar yeniden test ediliyor. Bir muharip tabur için bir kere hareket ettiğinde 620 km. içinde  düşmanla temas edip, sonuç alması bekleniyor. 


Harita 1: İran Etrafındaki Amerikan Üsleri 

 Uydu, uçak, helikopter, tank, topçu, drone, ağ teknolojileri, hava savunma, 
roket, füze, havan bir orkestra gibi senkronize edilerek, tek bir amaca yönlendiriliyor; düşmana üstün gelmek. Buradan çıkarılacak ders; eğer kendi ulusal teknolojisine bağlı uzay sistemleriniz ve siber ağınız yoksa büyük güçlere üstün gelmeniz çok zor ancak asimetrik çözümler üretebilirsiniz. Modern savaşta üstünlüğü sağlayan en önemli güç çarpanı GPS tarafından yönlendirilen uçak, muharip unsur, akıllı mühimmat, topçu ve roket sistemleridir. Örneğin 155 mm.lik Excalibur topçu silahı ile 30 km.den daha fazla menzildeki hedefleri GPS güdümlü olarak vurmaktadır. 70 km. menzili olan Yönlendirmeli Çoklançerli Roket Sistemi (GLMRS7) ise Afganistan.da Taliban.a karşı kullanıldı. Geleceğin değil, bugünün savaşları için Drone.lar ile ilgili yeni taktik ve teknikler geliştiriliyor. Teknolojinin keskin uçları kullanılarak her tür düşmanın çok uzak mesafelerden tam isabetle vurulması isteniyor. 

 İran.ın savaşın başlangıcındaki ilk askeri hedefi, Hürmüz Boğazı.nı kontrol 
etmektir. Körfez.deki sekiz ülke içinde İran, diğer yedi ülkeden iki katı kadar olan uzun sahile sahiptir. Hedef dünya petrolünün %40.ının geçtiği İran Körfezi.ne gelecek Amerikan savaş gemilerini vurmaktır. İran, Pekin gibi özellikle gemilere karşı hassas güdümlü füzeler edinmektedir. İran.ın muhtemel savaş planı; balistik ve cruise füzelerinin dağıtılmasını, Hürmüz Boğazı.nın mayınlanmasını ve denizaltılarının burada devriye gezmesini öngörüyor. Gemilere karşı füze bataryaları, yaklaşan ABD gemilerini hedef alacaktır. Anti-gemi füzeleri ile donatılmış İran hava gücü ise ülke içinde dağıtılmış bekleyecektir. İran komuta kademesi derin yeraltı sığınaklarına girecek ve haberleşme fiber optik kablolar veya abone olunan uydu servisi, keşif 
hizmeti Rus uydularınca sağlanacaktır. 

 ABD ordusuna göre, İran ile savaşta Tahran.ın stratejisi, Çin.e benzer şekilde, 
ABD.nin bölgeye giriş ve önlenmesi (A2/AD8) ile ilgili kabiliyetlere odaklanmaktır. 

İranın ABD.nin Körfez.e girişini önlemek için terör ve nükleer dâhil kitle imha 
silahlarını kullanması bekleniyor. ABD ise 2011 yılından beri Hava-Deniz Muharebesi ya da şimdiki adı ile JAM-GC veya 3. Offset Strateji.yi geliştiriyor. ABD ve bölgesel koalisyon üyelerini pek çok zorluk beklemektedir. İran Ordusu, ABD.nin kullanacağı her liman ve havaalanına saldırma emri almıştır. Bu saldırı önleyici nitelikte ABD kuvvetleri gelmeden de yapılacaktır. Nükleer, kimyasal veya biyolojik savaş başlıklı füzeler kullanılacaktır. Füzeler ve hava saldırıları ile desteklenen bir konvansiyonel taarruz da söz konusu olabilir. İran, denizden doğrudan bir angajmana niyet etmemekte ve deniz kontrolü yerine karşı koymaya hazırlanmaktadır. Üçüncü tarafların ticari uyduları vasıtası ile ABD kuvvetlerinin deniz intikallerini izlemeye çalışacaktır. İran, elektronik savaş imkânları ile de uydu ve yer istasyonlarını etkisiz hale getirmeyi planlamaktadır. İran, ABD.nin uzun menzilli vuruşlarına ve açık denizdeki unsurlarına karşı koyacak vasıtalara sahip değildir. Bu nedenle, ABD güç projeksiyonuna karşı özellikle Hürmüz Boğazı etrafında modern dizel denizaltılar, mayın bariyerleri kullanarak intikalleri yavaşlatabilir veya kanalize edebilir. Bir ihtimal ise uçak taşıyıcılar gibi derinlikteki hedeflere karşı uzun menzilli uçaklar ve füze 
grupları kullanmasıdır. İran ile İsrail arasındaki füze uçuş süresi 10 dakikadır. Bu yüzden, ABD işgali karşısında İran.ın nükleer bir karşılık ile misilleme kabiliyetinin yok edilmesi önem taşıyacaktır. 

 Savaş Nasıl Olacak? 

 ABD savaşa İran.ın derinliğindeki stratejik hedefleri bombalayarak 
başlayacaktır. İran bu hedefleri çok iyi koruyacak veya esirlerle kalkan oluşturacaktır. ABD savaşa denizden atılan cruise füzeleri ve hava saldırıları ile başlayacak, bunun için iki uçak gemisi ve stratejik bombardıman kabiliyetleri ile İran.ın önemli sanayi ve askeri altyapısını hedef alacaktır. Altyapıdan sonra İran.ın silah sistemleri ve kuvvet yığınakları vurulacaktır. Hava harekâtı, yoğun insansız hava aracı (drone) saldırıları ve özel kuvvetler operasyonları ile desteklenecektir. Uçak filoları, özel kuvvet timleri, önleyici füze halkaları (füze kalkanı) ve tüm uçak gemisi saldırı grupları; drone.lar, gözetleme sistemleri, tanker uçakları ve diğer lojistik birimler tarafından desteklenecektir. B-2.ler tarafından atılacak (beton ve kaya) delici patlayıcılar, nükleer silah mevzilerine ve yer altı tesislerine karşı kullanılacaktır. Uzaya dayalı kabiliyetler, İran hava savunması (S-300 gibi) hassas hedefleri arayacaklardır. İran.ın nükleer tesislerini korumak için kullanacağı kara-hava savunma sistemleri yok 
edilecektir. Nükleer silahlar hedef alınmadan önce İran.ın hava savunma sistemi 
çökertilecektir. İran, cruise füzeleri ile vurulmadan önce ABD Deniz Kuvvetleri 
Hürmüz Boğazı.nı açık tutmayı sağlayacaktır. Katar.daki Amerikan hava üssünde bulunan X-band radar istasyonu, ABD savaş gemilerini hedef alacak İran füzelerinin izlerini 4 dk. içinde tespit edecektir. Bu füzeler; Suudi Arabistan, Kuveyt ve BAE.de konuşlu Patriot.lar ve Yüksek İrtifa Hava Savunma Terminali (THAAD9) tarafından vurulacaktır10. Füze saldırıları, ABD deniz kuvvetleri cruise füzeleri ve füze kalkanı savunma sistemi (Aegis) taşıyan destroyerler tarafından desteklenecektir. 

 ABD için savaşın en zor kısmı İran.ın Hürmüz Boğazı ve karaya çıkışını 
önlemesi kadar, artan hava savunma kabiliyetleridir. İran kuvvetlerine fazla 
yaklaşırlarsa veya sürpriz bir saldırı ile karşılaşırlarsa çok kayıp vereceklerini 
düşünüyorlar. İran.ın özellikle mayınlar, drone.lar, sahil radarları, askeri gemiler ve sivil vasıtaları etkin olarak kullanarak Amerikan gemilerini hedef alacağı 
hesaplanıyor. İran, Hürmüz Boğazı.nı korumak için muhtemelen deniz tecrit sistemleri kullanarak, ABD deniz vasıtalarını belirli pasajlar içinde imha etmek isteyecektir. Hürmüz Boğazı.nı kapatmak için bol mayın özellikle akıllı mayınlardan istifade edecektir. Bu tür mayınları yüzey gemileri kadar denizaltılardan örtülü olarak da yayabilecektir. Bu yüzden ABD, öncelikle Hürmüz Boğazı.ndaki sistemleri (özellikle hedef istihbaratı yapan sahil radarları, insansız hava araçları, yüzey vasıtaları ve denizaltılar) yok etmeye odaklanacak tır. İran denizden çok karada konuşlu ve kamufle edilmiş füze sistemlerini tercih edecektir. İran, yüzey gemilerini kısa menzilli gemi-savar füzeleri ile donatacaktır. Ayrıca, kısa menzilli füzeler ve özel kuvvetler de bölgedeki Amerikan askeri altyapısını hedef alacaktır. Büyük hedefler ve şehirler için 
ise uzun menzilli füzeler kullanılacaktır. ABD.nin füze üslerine saldırıları karşısında çok miktarda sahte hedef ve yem kullanacaktır. İran.ın Hizbullah ile İsrail.e roket saldırısı, Gazze.de ise Hamas ile füze saldırı yapması beklenmektedir. 

 Savaşın başlangıcında Amerikalılar, İran.ın C4ISR11 ağını hedef alacaklardır. 
Bunun için uzun menzilli bombardıman, denizaltı savaşı, elektronik savaş ve 
saldırgan siber saldırılar ile İran.ın erken ikaz radarları, deniz gözetleme sistemleri ve komuta-kontrol tesisleri vurulacaktır. İran.ı sabit sensörleri ve komuta kontrol bağlantılarına karşı; sabit üsler, SSN ve SSGN.lerden isabet güdümlü silahlar kullanarak kinetik bir bombardıman dalgası oluşturulacaktır12. Amerikan özel kuvvetleri ise bu bombardımanları takviye etmek üzere, fiber optik ağlar gibi vurulması zor hedeflere yönlendirilecektir. İran, C4ISR şebekesi ve hava savunmasının çökertilmesi ile ABD hava ve deniz kuvvetleri İran mobil radarları ve komuta-kontrol sistemlerini hedef alacaktır. ABD uzay kabiliyetleri ve uydular, İran.ın terör şebekeleri yanında hassas yer istasyonlarını hedef alacaktır. Körfez ülkelerinin de korunması için İran.ın elindeki tüm füzelerin bir an önce vurulması sağlanacaktır. İki uçak gemisinin her birinde bulunacak 90 uçak ile İran.ın yaklaşık 10 balistik füze üssü ve 20 kadar füze üretim tesisi ile 20.den fazla füze atma bölgesi hedef alınacaktır. İkinci hedef grubunda petrol rafinerileri, enerji hatları, askeri üsler, yollar ve köprüler olacaktır. 


Resim 1: ABD Uçak Gemisi USS Ronald Reagan İran Körfezi’nde 

 İran askeri gücü, reaktörleri ve fabrikaları genellikle nüfusun yoğun olduğu 
yerlere konuşlanmıştır. ABD hava taarruzları başarılı olup, İran.ın özellikle uzun 
menzilli karşı koyma kabiliyetleri yok edildiğinde sıra kara harekâtı için giriş bölgeleri oluşturmaya gelecektir. İran bu dönemde Irak gibi koalisyon kuvvetlerine saldırmayacak ya da savunma pozisyonu almayacaktır. Bunun yerine konvansiyonel olmayan, özel bir savaş (su kaynaklarının yok edilmesi, fabrikaların imhası, zehirli kimyasalların kullanılması, petrol kuyularının patlatılması vb.) başlatılacaktır. İran kuvvetleri küçük, bağımsız gruplar halinde hareket edecek ve ABD derin hava taarruzlarını boşa çıkarmak için üs bölgelerini terk edeceklerdir. İran.ın amacı, ABD zayiatını artırmak ve koalisyonun dağılmasını sağlayacak kadar kan akıtmak olacaktır. İran kuvvetlerini korumak ve sürpriz konvansiyonel olamayan saldırılar için tarafsız komşu ülkelerin topraklarından da istifade etmeye çalışacaktır. Koalisyon kuvvetleri ülkeyi işgal ettikçe kendini daha fazla gerilla savaşı içinde bulacaktır. 
İran.ın ümidi ABD ve koalisyonun savaşın sonunda bir zafer olmayacağına inanması ve çatışmaların kolayca ve kısa sürede bitmeyeceğini görmeleridir. 

 Devam eden hava harekâtı süresince İran, özellikle hava savunma 
kabiliyetlerinin menzili dâhilinde bazı ceplerde hava üstünlüğü kurmaya çalışabilir. Bu özellikle, üslerinden birkaç yüz km. uzakta olan ABD uçakları için yeterli yakın hava desteği olmadığında sorun olabilir. İran, bu amaçla mobil SAM kabiliyetleri kullanabilir. SAM operatörleri radar emisyonlarını kontrol etmek için sık sık yer değiştirebilir ve ani SAM pusuları kurabilir. Uçaklarının erkenden imha olmasını önlemek için bazılarını iyi korunan sığınaklarda saklayabilir. Buna karşılık ABD, görünmezlik teknolojisine başvurabilir, radarların tespitini önlemek için elektronik savaş sistemlerinden istifade edebilir. ABD, İran.ın nükleer programını imha etmek için öncelikle hava savunma ağını B2 bombardıman ve diğer uçaklar ile hedef alacak, bunun için isabet güdümlü ve/veya betonu delen tipte mühimmat kullanacaktır. 


Harita 2: İran’ın Eyaletleri 


 İran, ülke dışındaki gayri nizami kuvvet ağları ile ABD hedeflerine saldıracaktır. 
Bu savaşta sürpriz etkisi göz ardı edilmemelidir. Örneğin, İran.ın Körfez bölgesinde sürpriz bir kitlesel saldırısı kendisine önemli avantaj sağlayabilir. Bu amaçla, sahil radarlarını, insansız hava araçlarını ve sivil vasıtaları istihbarat amaçlı olarak kullanırken, yüzey vasıtaları ile ABD.nin deniz hedeflerini yoğun roket ve füze saldırısı düzenleyebilir. Böylece füze kalkanının alt yapısı olan ABD deniz kuvvetlerinin AEGIS muharip sistemi, kinetik (yakın destek ve füze) sistemlerini ve mayın döşeme kabiliyetlerini boşa çıkarabilir. İran.ın kıyıya konuşlu ASCM ve Klub-K füzeleri sivil vasıtalardan atılarak bu saldırıları takviye edebilir13. İran.ın taarruzi deniz patlayıcı platformları deniz trafiğini engelleye bilir. İran bunlarla birlikte kısa menzilli balistik füzeler (SRBM) ve vekil gruplar (Hizbullah) veya Quds Kuvvetleri kullanarak ABD havaalanları, üsleri ve limanlarına saldırılar düzenleyebilir. İran, elindeki füzeler daha az isabetli olsa da ABD ve müttefiklerinin füze savunmasını, radar ve C4 noktalarını hedef alacaktır. 

 Türkiye İçin Sonuçlar.. 

 ABD, İran coğrafyasına yerleşerek sadece Asya-Pasifik.in değil Orta Asya.nın 
kaynaklarına da rahatça el atabilir. Bunlar olurken Suriye.de Rusya da seyirci 
kalmayacak, İran.ın kuzey kuşağına yerleşerek, kendi etki bölgesini kurmaya 
çalışacaktır. İran petrolüne el atılması, Çin.in ana enerji kaynağının kontrol altına alınması demektir. Türkiye ise İran ile en istikrarlı sınırlarına sahiptir ve komşu ülkenin istikrarsızlığı bizim değil, petrol hırsızı Batılı ülkelerin hedefidir. Eğer Türkiye; Irak ve Suriye.de olduğu gibi İran konusunda da ABD.nin tuzağına düşerse, Büyük Kürdistan.ın diğer parçasını da elimizle kurdurmuş olacağız. İran coğrafyasına her yönden gelecek cihatçı gruplar yani El Kaide ve IŞİD türevleri dolacaktır. Böylece ABD ve Rusya, İran.da sürekli kalmak ve çevre coğrafyalara uzanmak için kendilerine (terörle mücadele) meşruiyet örtüsü sağlayacaklardır. Kuzeydeki Azeri Türkleri ise bugünkünden çok daha kötü koşullarda yaşayacak, göç ettirilecektir. Hâlbuki İran.ın bölgede güçlenmesi Türkiye.nin lehine, çünkü Ankara.nın tersine İran.ın Barzani ve ABD ile göbek bağı yok ve bir Kürt devletine asla müsaade etmez. İran.da rejim bir devrim ile değil, ancak evrimle değişebilir. Bugün, İran nüfusunun çoğunluğunu devrim sonrası doğanlar oluşturuyor. İran; genç, iyi eğitimli, şehirli ve modern bir toplum olarak modern dünyada hak ettiği yerini almak istiyor. Ortadoğu.da silahlanma yarışı ve nükleer silah heveslerinin bitmesi ancak, Batılı güçlerin bu coğrafyadan çıkması ve bölge ülkelerinin kalıcı bir barışın temellerini birlikte atması ile mümkündür. Türkiye-İran ile ilişkileri son yıllarda oldukça büyük hasarlar almıştır ve bu hasar bir an önce onarılmalıdır. 

 ABD-İran Savaşı.nın en önemli dönemeçlerinden birisi Türkiye.nin bu savaşa 
ikna edilmesi olacaktır. Artık, Suriye ve Irak.ta olduğu gibi başkalarını şeytanlaştırarak kendi çıkarlarını bize dayatanların oyunlarına alet olmamalıyız. Türkiye, bundan yüz yıl önce Ortadoğu haritası çizilirken Şerif Hüseyin.in düştüğü Sünni Arap Krallığı tuzağına düşmemelidir. İran coğrafyasının dağılması Şiiliğin sonu değil, hiç bitmeyecek mezhep savaşlarının tüm İslam coğrafyasını kana bulamaya devam etmesi sonucunu verecektir. Her zaman olduğu gibi ABD.nin bu savaştaki tüm hukuksuzluk larının ve cinayetlerinin arkasında kendi halkına anlatacağı iki kelime saklı olacaktır; “Amerikan çıkarları”. Ancak, bu çıkarlar Ortadoğu.da hiçbir zaman Türkiye ile örtüşmemektedir. Bu yüzden ABD, Türkiye.nin askeri kabiliyetlerinin sınırlı düzeyde tutulması; siber, elektronik savaş, hava savunma ve füze kabiliyetlerinin kendi tekelinde olmasına dikkat etmektedir. Türkiye.nin bulunduğu coğrafyada artık büyük güçlerin arkasına saklanma dönemi çoktan geçmiştir. 

Üstelik ülkemizin çıkarlarının önündeki en büyük engel olan ABD ile de bir savaş senaryosu yapmamızın, gerekli dersi vermenin zamanı da gelmiştir. Batılıların size verdiği silahlarla ancak onların istediği türden ama modası geçmiş araçlarla bir savaş yapar ve kazanamazsınız. Öte yandan, günümüzün savaşlarına hazırlanmak için sadece silah ve araç almanız yetmez, yeni bir savunma kültürü ve savaş konsepti de gerekiyor. Afganistan ve Irak savaşları; küçük grupları izleyecek, taarruz edecek ve öldürecek muharip unsur ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Buradan Türkiye.ye çıkacak ders, PKK ve YPG ile mücadele için ülke içinde karakollarda beklenmemeli, sınır ötesi için proaktif stratejiler izlenmelidir. Bunun için konvansiyonel olmayan unsurlar ve konseptler kullanılmalıdır. Geleceğin savaşları tamamen konvansiyonel olmayacak, melez savaşlarda düzenli ordular vekil güçler ile birlikte şehir içlerinde de savaşacaktır. Türkiye, ABD.nin değil, kendi oyununun aktörü olmalı, gerçekçi savaş senaryolarına hazırlanmalı, buna uygun ulusal kuvvet ve kabiliyetler geliştirmelidir. 

Bunlar sık sık konvansiyonel ve ayaklanmaya karşı koyma tatbikatlarında denenmeli ve sürekli geliştirilmelidir. Ordumuzun diğerlerine üstünlük sağlayacak kuvvet çarpanları olmalıdır. Bunun için de sağlam bir liderlik ve vizyon sahibi liyakatli komutanlara ve savunma uzmanlarına ihtiyaç var. 


DİPNOTLAR;

1 Anthony H. Cordesman, Alexander Wilner. U.S. and Iranian Strategic Competition: The Gulf Military Balance, CSIS, (Nov 2, 2011). http://csis.org/files/publication/111102_Iran_Gulf_Military_Balance.pdf 

2 Ilan Berman, Iranian Cyberwar, U.S. Must Prepare for Possible Confrontation, Defense News, (11 September 2011). 

3 Uzi Rubin, Iran's Steady March to Global Missile Clout, Defense News, (15 August 2011). 

4 Reva Bhalla, Negotiations Behind U.S. Sanctions Against Iran, Stratfor, (July 3, 2012). 

5 Sharmine Narwani, The Dangerous Reality of an Iran War, American Conservative, (March 15, 2017). 

6 Kris Osborn, How the U.S. Army Plans to Go to War Against Russia, China and Iran (Their Weapons, That Is), Scout Warrior, (February 13, 2017). 

7 GMLRS: Guided Multiple-Launch Rocket System. 

8 A2/AD: Anti-Access/Aerial-Denial. 

9 THAAD: Terminal High Altitude Air Defense. 

10 Alex Gorka, US, Iran on Brink of Armed Conflict: War Scenario and Consequences, Strategic Culture, (February 8, 2017). 

11 C4ISR: Command, Control, Communications, Computer, Intelligence, Surveillance, Reconnasiance. 

12 Harry J. Kazianis, How the U.S. Military Could Strike Iran, Center for the National Interest, (April 10, 2017). 

13 Harry J. Kazianis, How Would Iran Attack America? Center for the National Interest, (April 10, 2017). 


***