FİLİSTİN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
FİLİSTİN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Kasım 2017 Cuma

DOĞU AKDENİZ'DE ENERJİ KEŞİFLERİ VE TÜRKİYE BÖLÜM 2

DOĞU AKDENİZ'DE ENERJİ KEŞİFLERİ VE TÜRKİYE BÖLÜM 2



  Uzak Doğu ile Avrupa arasında gelişen ticarete paralel olarak Doğu Akdeniz’in ticari önemi günümüzde de artarak devam etmektedir. Akdeniz’de yılda ortalama 220.000 gemi seyir halinde bulunmaktadır. Bu rakam dünya toplam deniz trafiğinin 1/3’üne eşittir. 


Doğu Akdeniz, Orta Doğu ve Hazar havzaları gibi enerji merkezlerine olan yakınlığı ile hem bu bölgeleri, hem de bu bölgelerden tüketici pazarlara uzanan 

boru hatlarını kontrol edebilen stratejik bir pozisyondadır. 13 Temmuz 2006’da BTC boru hattının devreye girmesi, bölgedeki enerji trafiğini daha da 
hareketlendirmiş ve İskenderun Körfezi’ni bu hareketliliğin önemli merkezlerinden biri haline getirmiştir. Son dönemde keşfedilen enerji yataklarının büyüklüğü ve bu yatakların bölgeye kazandıracağı ticari hareketlilik de göz önünde bulundurulursa, Doğu Akdeniz’in enerji, ekonomi ve güvenlik bakımından ihtiva ettiği önem daha açık bir şekilde kavranacaktır. 

Bu çalışmanın da konusu olan Doğu Akdeniz’de keşfedilen enerji yatakları ve bu yatakların neden olduğu sorunları detaylı bir şekilde incelemeye geçmeden 

önce bölgenin güvenlik açısından teşkil ettiği önemi vurgulamakta fayda vardır. Arap Baharı münasebetiyle Doğu Akdeniz’e kıyısı olan devletlerde yaşanan 
gelişmelerin bölgedeki barış, istikrar ve huzuru ne denli olumsuz etkilediği açıktır. Keşfedilen enerji yataklarının daha büyük sorunlar doğurmaması 
için gerekli adımların ivedilikle atılması gerekmektedir. Doğu Akdeniz’de hem bölge güvenliğinin sağlanmasındaki en stratejik nokta hem de en önemli 
sorun Kıbrıs Adası’dır. Ada bütün Doğu Akdeniz havzasıyla Orta Doğu’yu kontrol edebilecek konumdadır. Birçok uzmanın üzerinde ittifak ettiği üzere 
Kıbrıs’ın stratejik değerini artıran en önemli unsur Adanın başlıca deniz ve hava ticaret yolları üzerinde bulunmasıdır. Kıbrıs coğrafi konumu itibarıyla; 
Türkiye, İsrail, Mısır, Lübnan, Suriye, Filistin, Ürdün ve Irak gibi havzanın önemli ülkelerini ve Süveyş Kanalı’nı doğrudan kontrol altında bulundurabilecek 
bir mesafededir.9 Bu nedenle bölgede ticari faaliyeti bulunan veya Orta Doğu’daki enerji merkezleri üzerinde etkin olmak isteyen devletler için Kıbrıs 
adeta bir anahtar hükmündedir. 

Nitekim İngiltere, 1960’ta Kıbrıs Adası’ndaki egemenlik haklarını Kıbrıs Türk ve Yunan halklarına bırakırken buradaki mevcudiyetini bütünüyle terk 

etmemiş ve Adada bulunan iki üssünü muhafaza etmiştir. Bilindiği gibi İngiltere 1991 yılındaki Körfez Savaşı Krizi sırasında bu üsleri kullanacaktır. 
Rusya, Suriye krizi nedeniyle yararlanamadığı Suriye’deki Tartus limanı yerine GKRY’nden Andreas Papandreu Hava Üssünü kullanmak için izin istemiştir.10 
Fransa Mart 2007’de GKRY ile bir askeri işbirliği anlaşması imzalamıştır. Söz konusu, anlaşma Güney Kıbrıs Baf’ta bulunan Andreas Papandreu hava üssünün 
kullanımını da kapsamaktadır. 

<  Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu enerjinin yaklaşık yüzde 70’i Akdeniz üzerinden taşınmaktadır. Cebelitarık ve Türk Boğazları ile Süveyş Kanalı enerjinin son tüketim pazarlarına ulaştırılmasında kilit rol oynamaktadır. >


İsrail Almanya’dan tedarik ettiği Dolphin tarzı denizaltılarla Akdeniz’deki operasyon kabiliyetini artırarak askeri gücünü tahkim etmektedir. ABD’nin Girit, Türkiye ve İtalya’da üsleri olduğu halde 1982’den beri Doğu Akdeniz’de uçak ve savaş gemilerini sürekli olarak bulundurmaktadır. NATO bilhassa kitle imha silahları ve büyük yıkımlara neden olabilecek benzeri silah ve mühimmatın yayılmasını önlemek maksadıyla bölgede ‘Etkin Çaba Harekâtı’nı (Operation Active Endeavor- OAE) sürdürmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri de Nisan 2006 yılından bu yana Doğu Akdeniz’de enerji nakil hatlarının güvenliğinin temin edilmesine katkıda bulunmak üzere ‘Akdeniz Kalkanı Harekâtı’nı icra etmektedir.11 Türkiye, bu harekât kapsamında elde ettiği bilgileri NATO makamları, NATO’nun bölgede organize ettiği ‘Etkin Çaba Harekâtı’ ve Birleşmiş Milletler Lübnan Barış Gücü (UNIFIL) yetkilileri ile paylaşarak bölge güvenliğini sağlamaya yönelik uluslararası çabalara da gerekli yardımı sunmaktadır. 12 

Ekonomi ve güvenlik açısından son derece stratejik noktada bulunan Doğu Akdeniz’in en önemli ülkelerinden biri Türkiye’dir. İtalya dışarıda bırakılacak 

olursa Türkiye, uzak arayla bölgenin en büyük ekonomisidir ve Türk Boğazları ile Akdeniz’deki ticari ve askeri trafiği doğrudan etkileyebilecek jeostratejik 
bir özelliğe sahiptir. Doğu Akdeniz’deki en uzun kıyı şeridi Türkiye’ye aittir ve hepsinden önemlisi Türkiye garantör devlet sıfatıyla Kıbrıs Adası üzerinde 
söz sahibidir. Hızla artan ihracat sektörüne paralel olarak Türkiye’nin liman kapasitesi ve deniz trafiği de her geçen gün artmaktadır. Bu trafiğin yüzde 
30’dan fazlası Doğu Akdeniz’deki limanlar üzerinden gerçekleştirilmektedir. Günümüzde dünya toplam ticaretinin yüzde 90’ından fazlasının deniz yolu ile 
yapıldığı göz önünde bulundurulursa Doğu Akdeniz havzasından geçen deniz ticaret yolları ve bu yolların güvenliğinin Türkiye ile bölge ülkeleri için ifade 
ettiği önem daha iyi anlaşılacaktır.13 

Doğu Akdeniz’deki Enerji Keşifleri 


Son yıllarda keşfedilen enerji yatakları Doğu Akdeniz’i enerji naklinde stratejik bir kavşak olmaktan öteye taşımıştır. Varlığı tahmin edilen enerji 

kaynaklarının büyüklüğü göz önünde bulundurulduğunda yakın zamanda bölgenin bir enerji merkezi haline gelmesi beklenmektedir. 

Nitekim ilgili devletlerin yetkili kuruluşları ve sondaj çalışmalarına katılan petrol ve doğal gaz şirketlerinin tahminleri birlikte değerlendirildiğinde, Doğu Akdeniz’de toplam değeri trilyon dolarlara ulaşan bir enerji varlığından söz etmek mümkün görünmektedir. 


Bu konuda güvenilecek en temel kaynaklardan birisi olarak kabul edilen ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi’nin 2010 yılında yayımladığı raporlar dikkate 

alındığında; Kıbrıs Adası ile İsrail arasında kalan ve Leviathan olarak adlandırılan bölge,14 Mısır ile Kıbrıs Adası arasında kalan ve Nil olarak adlandırılan 
bölge,15 Girit Adası’nın Güneydoğusunda kalan ve Heredot olarak adlandırılan bölge ile Kıbrıs Adası etrafındaki toplam enerji rezervi (petrol, doğal gaz ve 
sıvı doğal gaz) yaklaşık olarak 30 milyar varil petrole eşdeğer bir rakama ulaşmaktadır. Bu rakamın piyasa değeri yaklaşık 1,5 trilyon dolar olarak hesap 
edilmektedir. Ancak varlığı tahmin edilen ile ispatlanan değerler arasında ciddi bir farkın bulunduğu gözden kaçırılmamalıdır. Doğu Akdeniz’de birçok 
farklı noktada sondaj çalışmaları devam etmektedir. Gelişen teknolojik imkânlara bağlı olarak Doğu Akdeniz’deki toplam enerji rezerv oranlarında 
değişikliklerin yaşanması muhtemeldir. 

Aslında bölgede enerji arama çalışmaları çok erken bir dönemde başlamıştır. İsrail 1960 yılından bu yana Akdeniz’de petrol ve doğal gaz arama çalışmalarına 

devam etmektedir.16 İtalyan enerji şirketi ENI 1961 yılında Mısır açıklarındaki Belayim sahasında petrol bulduğunu açıklamıştır. Aynı şirket 
1967’de yine Mısır’a ait olan Abu Madi sahasında doğal gaz yatakları olduğunu duyurmuştur. Mısır 1960’lı yıllardan beri Doğu Akdeniz açıklarında yoğun 
enerji çalışmaları yapan ülkelerden biridir. Başta doğal gaz olmak üzere enerji ihraç eden ülkelerden biri olan Mısır, 2013 yılı itibarıyla günlük enerji 
üretiminin yüzde 80’e yakın bir kısmını Akdeniz’deki enerji yataklarından elde etmektedir.17 




 < Kıbrıs Adası etrafındaki toplam enerji rezervi yaklaşık olarak 30 milyar varil petrole eşdeğer bir rakama ulaşmaktadır. Bu rakamın piyasa değeri yaklaşık 1,5 trilyon dolar olarak hesap edilmektedir. >


Zamanla devlet teşebbüsleri yanında özel müteşebbislerin de açık denizlerde enerji arama çalışmalarına başlaması ve bu alana yatırım yapması, teknolojik 

imkânların gelişimini hızlandırmıştır. Günümüzde gelişen teknolojik imkânlar sayesinde derin ve ultra-derin sahalarda sondaj çalışması yapmak 
mümkün hale gelmiştir. İsrail gelişen bu teknolojik imkânları kullanarak 1999 yılında kıyılarına yakın Noa sahasında ve 2000 yılında Mari-B olarak adlandırılan 
alanda küçük miktarlarda hidrokarbon yatağı keşfetmiştir.18 

Ancak Doğu Akdeniz’de geniş miktarda enerji yatakları olabileceğine dair asıl işaret yine Mısır’dan gelmiştir. Mısır açıklarındaki Nil deltasında sondaj çalışmaları yürüten Shell şirketi, 2004 yılı Şubat ayında Nil deltasının Kuzeydoğusundaki NEMED (North East Mediterranean) sahasında geniş miktarda hidrokarbon yatakları tespit ettiğini açıklamıştır.19 Bugün NEMED sahasında toplam 42 milyar metreküp doğal gaz olduğu tahmin edilmektedir. 


Mısır’daki bu keşiften sonra Doğu Akdeniz bölgesinde enerji araştırma çalışmaları hız kazanmıştır. İsrail açıklarında sondaj çalışmalarını sürdüren Amerikan 

Noble Enerji ve İsrail’in Anver, Isramco, Delek Drilling ve Dor şirketleri 2009 yılının hemen başında Tamar-1 olarak adlandırılan sahada önemli miktarda doğal gaz yatakları bulduklarını açıklamıştır. Bundan kısa bir süre sonra Mart 2009’da İsrail, Dalit-1 sahasında doğal gaz bulduğunu açıklamıştır. 

Delek Drilling şirketinin tahminlerine göre Tamar-1 ve Dalit-1 sahalarında bulunan toplam doğal gaz miktarı 255 milyar metreküptür. Delek yetkililerine 

göre bu iki sahadaki doğal gaz miktarı İsrail’in 20 yıllık enerji ihtiyacını karşılayabilecek büyüklüktedir.20 

Mısır ve İsrail açıklarındaki arama sahalarında arka arkaya tespit edilen enerji yatakları büyük petrol şirketleri ve küresel güçlerin dikkatini çekmiştir. Doğu 

Akdeniz’de sismik araştırmalar yoğunlaşmış ve bölgenin potansiyel enerji rezervi tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede 2010 yılında Amerikan Jeolojik 
Araştırmalar Merkezi, Doğu Akdeniz’de enerji açısından en mümbit alanlar olarak kabul edilen Kıbrıs ve İsrail arasında kalan Leviathan Havzası ve Kıbrıs ile Mısır arasında uzanan Nil Deltası’ndaki potansiyel enerji miktarı konusunda iki rapor yayımlamıştır. Bu raporlara göre; Nil Deltası’nda 1.763 milyar varil elde edilebilir petrol, 223.242 trilyon ayak küp doğal gaz ve 5.974 milyar varil sıvı gaz olduğu ifade edilmiştir.21 

Leviathan bölgesinde ise potansiyel olarak 1.689 milyar varil petrol ve 122.378 trilyon ayak küp doğal gaz bulunduğu belirtilmiştir.22 


< Leviathan, Nil, Heredotve Kıbrıs Adası etrafındaki toplam enerji rezervi yaklaşık olarak 30 milyar varil petrole eşdeğer bir rakama ulaşmaktadır. 

Bu rakamın piyasa değeri yaklaşık 1,5 trilyon dolar olarak hesap edilmektedir. >

Nitekim Tamar-1 ve Dalit-1 sahalarındaki keşiflerden sonra sondaj çalışmalarını daha geniş alanlarda sürdüren İsrail, Ekim 2010’da Leviathan bölgesinde 

toplam kapasitesi 17 trilyon ayak küp olan yeni bir doğal gaz sahasının varlığını tespit etmiştir. Tanin, Shimshon ve Dolphin gibi sahalarda bulunan daha küçük miktarlardaki hidrokarbon yatakları da ilave edilince yakın gelecekte İsrail’in en azından kendi enerjisini üretebilen bir ülke haline geleceği söylenebilir. Ancak Doğu Akdeniz’de potansiyel olarak varlığı tespit edilen enerji rezervi ile varlığı ispatlanan enerji rezervi arasında ciddi bir uçurum mevcuttur. Örneğin yukarıda aktarılan keşiflere rağmen İsrail Enerji Bakanlığı’nın verilerine göre İsrail’in kanıtlanmış doğal gaz rezervi sadece 300 milyar metreküptür.23 Bu rakamın ne kadar mütevazı bir rakam olduğu Rusya (44.9 trilyon metreküp), İran (29.6 trilyon metreküp) ve Katar (25.4 trilyon metreküp) gibi ülkelerin kanıtlanmış doğal gaz rezervi ile karşılaştırıldığında açıkça görülmektedir. 



Harita-1 : Doğu Akdeniz’de keşfedilen doğal gaz yatakları. 


Lübnan da 1970-75 döneminde karada petrol arama girişiminde bulunmuştur. Ancak yapılan çalışmalar sonucunda petrol çıkarma maliyetinin petrolden 

elde edilecek gelirden fazla olması nedeniyle aramalara son vermiştir. 

Daha sonra ülkede yıllarca süren iç savaş ve karmaşık iç dengeler yüzünden Lübnan enerji arama çalışmalarına yatırım yapacak fırsat bulamamıştır.24 Doğu Akdeniz havzasında, özellikle Mısır ve İsrail tarafından tespit edilen enerji kaynakları bölgenin diğer ülkelerini olduğu gibi Lübnan’ı da teşvik etmiştir. Bunun üzerine Lübnan, kendi Münhasır Ekonomik Bölge’sinde (MEB) iki ve üç boyutlu sismik araştırmalar yapmıştır. Oslo Barış Araştırmaları Enstitüsü’nce 

(PRIO) hazırlanan bir raporda ifade edildiği üzere Lübnan’a ait MEB’de yaklaşık 708 milyar metreküp doğal gaz bulunduğu tahmin edilmektedir.25 
Lübnan potansiyel olarak varlığı saptanan gazın çıkarılıp işlenebilmesi için Ocak 2012’de bir petrol yasası hazırlamıştır. Ayrıca, Lübnan konuyu yakından 
takip etmek üzere bir petrol idaresi kurmayı da hedeflemektedir. 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

DOĞU AKDENİZ DE ENERJİ KEŞİFLERİ VE TÜRKİYE BÖLÜM 1

DOĞU AKDENİZ DE  ENERJİ KEŞİFLERİ VE TÜRKİYE, BÖLÜM 1









BİLGE ADAMLAR KURULU RAPORU 
RAPOR NO: 59 
ARALIK 2013 

BİLGESAM YAYINLARI RAPOR NO: 59 

Kütüphane Katalog Bilgileri: 
Yayın Adı: Doğu Akdeniz'de Enerji Keşifleri ve Türkiye 
Yazarlar: Doç. Dr. Atilla SANDIKLI, Türkan BUDAK, Bekir ÜNAL 
ISBN: 978-605-86097-6-1 
Sayfa Sayısı: 80 

Grafik Tasarım: Sertaç DURMAZ 
Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi 
Wise Men Center For Strategic Studies 
Mecidiyeköy Yolu Caddesi No:10 
Celil Ağa İş Merkezi Kat:9 Daire:36 
Mecidiyeköy / İstanbul / Türkiye 
Tel: +90 212 217 65 91 Faks: +90 212 217 65 93 
www.bilgesam.org 
bilgesam@bilgesam.org 

YAYINLARI 
Atatürk Bulvarı Havuzlu Sok. No:4/6 
A.Ayrancı / Çankaya / Ankara / Türkiye 
Tel : +90 312 425 32 90 Faks: +90 312 425 32 90 
Copyright © BİLGESAM HAZİRAN 2013 

Bu yayının tüm hakları saklıdır. Yayın Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin izni olmadan elektronik veya mekanik yollarla çoğaltılamaz. 

BİLGE ADAMLAR KURULU Başkan 
Salim DERVİŞOĞLU (E. Oramiral) 
Başkan Yardımcıları 
İlter TÜRKMEN (E. Bakan/Büyükelçi) 
Sami SELÇUK (Prof. Dr. / Yargıtay Onursal Başkanı) 
Kurul Üyeleri 
Kutlu AKTAŞ (E. Bakan/Vali) 
Özdem SANBERK (E. Büyükelçi) 
Sönmez KÖKSAL (E. Büyükelçi) 
Güner ÖZTEK (E. Büyükelçi) 
Necdet Yılmaz TİMUR (E. Orgeneral) 
Oktar ATAMAN (E. Orgeneral) 
Sabahattin ERGİN (E. Koramiral) 
Nur VERGİN (Prof. Dr.) 
Orhan GÜVENEN (Prof. Dr.) 
Ali KARAOSMANOĞLU (Prof. Dr.) 
İlter TURAN (Prof. Dr.) 
Çelik KURTOĞLU (Prof. Dr.) 
Ersin ONULDURAN (Prof. Dr.) .................... (E. Büyükelçi) 

Doğu Akdeniz’de Enerji Keşifleri ve Türkiye 


1 SUNUŞ 

Doğu Akdeniz’de yakın dönemde gerçekleşen enerji keşifleri bölgenin petrol ve doğalgaz bakımından zengin kaynaklara sahip olduğunu göstermiştir. 
Bu durum Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarının paylaşımı sorununu da beraberinde getirmiştir. Bölgedeki kaynakların adil bir şekilde paylaşılması ile ilgili problemler Türkiye ve uluslararası kamuoyunda yoğun bir şekilde tartışılmaktadır. Bu tartışmalar bölgedeki gelişmelerin siyasi, ekonomik, askeri, hukuki ve enerji boyutları ile kapsamlı bir şekilde ele alınmasını gerekli kılmaktadır. 

Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (BİLGESAM), Doğu Akdeniz’deki gelişmelere ve bu gelişmelerin bölgesel-küresel etkilerine yönelik öngörülerde bulunarak karar mercilerine milli menfaatler doğrultusunda gerçekçi çözüm önerileri ve karar seçenekleri sunmak amacıyla “Doğu Akdeniz’de Enerji Keşifleri ve Türkiye” raporunu yayımlamaktadır. BİLGESAM Başkanı Doç. Dr. Atilla Sandıklı ve araştırma asistanları Türkan Budak ve Bekir Ünal tarafından hazırlanan rapor 15 Kasım 2013 tarihinde icra edilen 18. Bilge Adamlar Kurulu toplantısında değerlendirilmiştir. Rapor, Kurul üyelerinin görüş ve önerileri doğrultusunda geliştirilmiş ve yayıma hazırlanmıştır. 

“Doğu Akdeniz’de Enerji Keşifleri ve Türkiye” raporu, bölgede var olduğu düşünülen enerji kaynakları ile ilgili mevcut durumu tespit edip muhtemel sorunları ortaya koymak ve bu konuda Türkiye kamuoyunda bir farkındalığın oluşmasını sağlamak amacı ile hazırlanmıştır. Çalışma, Doğu Akdeniz havzasında keşfedilen enerji kaynaklarının neden olduğu sorunları ekonomi, hukuk, politika, enerji ve güvenlik perspektifinden ele almakta, Türkiye’nin izlemesi gereken bazı alternatif politika önerileri sunmaktadır. 
Raporun karar mercilerine, akademisyenlere ve ilgili kurum, kuruluş ve kişilere faydalı olmasını temenni eder, raporu birlikte hazırladığımız Türkan Budak ve Bekir Ünal’a, rapora değerli görüş ve önerileriyle önemli katkı sağlayan, raporun geliştirilmesi için kıymetli zamanlarını sarf eden başta (E) Oramiral Salim Dervişoğlu olmak üzere Bilge Adamlar Kurulu’na ve raporun nihai şeklini almasında emeği geçen tüm BİLGESAM çalışanlarına teşekkür ederim. 

Doç. Dr. Atilla SANDIKLI 
BİLGESAM Başkanı


1 DOĞU AKDENİZ’DE ENERJİ KEŞİFLERİ VE TÜRKİYE 
   YÖNETİCİ ÖZETİ 


Son dönemde keşfedilen hidrokarbon kaynakları Doğu Akdeniz’i uluslararası enerji sektörü ve jeopolitiğin odak noktalarından biri haline getirmiştir. 
Burada yaşanmakta olan gelişmelerin Akdeniz havzasındaki enerji tablosunu olduğu gibi bölgesel dinamikleri de önemli ölçüde değiştirmesi beklenebilir. 
Nitekim varlığı tahmin edilen enerji kaynaklarının büyüklüğü göz önünde bulundurulursa Doğu Akdeniz sadece enerji transferinde önemli bir kavşak olmakla kalmayacak, aynı zamanda bir enerji merkezi haline dönüşecektir. Bu durumun birbirine zıt iki yönde gelişmesi mümkün görünmektedir. Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının paylaşılması ile ilgili anlaşmazlıklar bölge ülkeleri arasında var olan bazı sorunların daha da derinleşmesi sonucunu doğurabilir. Ekonomik açıdan çıkarılacak enerjinin ancak soruna taraf ülkelerin bir araya gelip ortak projeler geliştirmesiyle daha avantajlı hale geleceği gerçeği dikkate alınırsa, söz konusu keşiflerin bölgede bir anlayış ve işbirliğinin doğmasına vesile olması da mümkün olabilir. 

Mevcut koşullarda Doğu Akdeniz’deki sorun birkaç farklı kategoride değerlendirilebilir. İlk kategori hiç kuşkusuz deniz yetki alanları ile ilgili devam eden hukuki tartışmadır. Bu alandaki en büyük sorun Türkiye-KKTC-GKRYYunanistan arasında yaşanmaktadır. GKRY 5 Nisan 2004’te resmi gazetede  yayınlanan bir yasa ile Mart 2003 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 24 mil genişliğinde bitişik ve 200 mil genişliğinde Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan etmiştir. Rum Yönetimi söz konusu ilanı yaparken tek taraflı ve bütün adanın temsilcisiymiş gibi hareket ederek Kıbrıs’taki Türk Toplumunu yok saymıştır. Rum Yönetiminin bu tavrını sürdürmesi üzerine Türkiye, KKTC ile anlaşarak 21 Eylül 2011’de “Akdeniz’de Kıta Sahanlığı Sınırlandırması Hakkında Anlaşma” imzalamıştır. 

Bahse konu anlaşma Türkiye’nin Akdeniz’de imzaladığı tek deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşmasıdır ve daha ziyade Kıbrıs Rum Yönetimi’ni tek yanlı tutumlardan vazgeçirmek üzere atılmış bir adım olarak kabul edilebilir. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki yetki alanı sınırlandırma sorunları ile ilgili temel tutumu, Doğu Akdeniz’in uluslararası hukuka göre yarı kapalı bir deniz olarak kabul edilmesi ve sınırlandırmanın ilgili devletlerin bir araya gelip uluslararası hukukun hakkaniyet ilkesi çerçevesinde anlaşmaları yoluyla yapılması gerektiği yönündedir. Bu nedenle Türkiye, Doğu Akdeniz’de herhangi bir MEB ilan etme yoluna gitmemiş ama çeşitli vesilelerle buradaki ab initio (başlangıçtan beri) ve ipso facto (fiilen) haklarını muhafaza ettiğini ve bu hakların geçerli olduğu sahalarda hidrokarbon arama, çıkarma gibi faaliyetlere izin vermeyeceğini açıkça belirtmiştir. 

Deniz yetki alanları ile ilgili yaşanan sorunlar yarım asırdır bir türlü çözülemeyen Kıbrıs meselesini de olumsuz etkilemekte ve muhtemel bir çözümü geciktirebilecek nitelik taşımaktadır. 2011 yılında yaşanan sondaj krizi bunun en açık göstergesidir. Rum Yönetimi’nin Kıbrıs Adası’nın güneyinde ilan ettiği 
13 adet hidrokarbon arama sahasından biri olan 12. parsel üzerinde bulunan doğal gaz yatağında sondaj çalışmalarına başlayacağını duyurması üzerine yaşanan gelişmeler, kısa zamanda bir krize dönüşmüştür. Hukuki açıdan netliğe kavuşturulmamış bu tür alanlarda benzer gelişmelerin yaşanması ihtimal dahilindedir. Daha büyük krizlerin doğmasına neden olmamak için Doğu Akdeniz’deki yetki alanı sınırlandırması sorunları ile Kıbrıs Adasında devam eden siyasi sorunların birbirini olumsuz yönde etkilemesine izin verilmemelidir. Aksi takdirde her iki sorun da çözümsüzlüğe mahkûm olacak ve kaybedenler Kıbrıs Adasında yaşayan Türk ve Rum toplumları olacaktır. Ayrıca, Arap Baharı nedeniyle bölge ülkelerinin yaşadığı sorunlar ortadadır. Doğu Akdeniz’deki çözüme kavuşturulmamış paylaşım anlaşmazlıklarının mevcut sorunları daha da çetrefilleştirip içinden çıkılmaz hale getireceğini izah etmeye gerek yoktur. 

Doğu Akdeniz’deki enerji keşifleri ekonomik açıdan değerlendirildiğinde bir belirsizliğin söz konusu olduğunu vurgulamak gerekir. Varlığı tahmin edilen enerji miktarı ile varlığı ispat edilen enerji oranları arasında ciddi bir fark olduğu gözlenmektedir. Örneğin, İsrail’in sadece Leviathan sahasında bulduğu 
doğal gazın yaklaşık 500 milyar metreküp olduğu söylenmektedir. Ancak İsrail Enerji Bakanlığı verilerine göre, İsrail'in ispatlanmış toplam doğal gaz rezervi 300 milyar metreküpü geçmemektedir. Kaynaklar arasında Doğu Akdeniz’deki enerji rezervi konusunda bir konsensüsün olduğunu söylemek 
doğru olmayacaktır. Bu konuda güvenilecek en temel kaynaklardan birisi olarak kabul edilen ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi'nin 2010 yılında yayımladığı raporlar dikkate alındığında; Kıbrıs Adası ile İsrail arasında kalan ve Leviathan olarak adlandırılan bölge, Mısır ile Kıbrıs Adası arasında kalan ve Nil olarak adlandırılan bölge, Girit Adası'nın Güneydoğusunda kalan ve Heredot olarak adlandırılan bölge ile Kıbrıs Adası etrafındaki toplam enerji rezervi (petrol, doğal gaz ve sıvı doğal gaz) yaklaşık olarak 30 milyar varil petrole eşdeğer bir rakama ulaşmaktadır. Bu rakamın piyasa değeri yaklaşık 1,5 trilyon dolar olarak hesap edilmektedir. 

İspatlanmamış olmasına rağmen bu büyüklükteki bir enerji kaynağının ilgili taraflar arasında paylaşım sorunlarına yol açmaması mümkün değildir. 

Ancak tarafların bölgede mevcut olduğuna inanılan enerjiden ekonomik olarak maksimum fayda sağlamaları ancak bir araya gelip ortak projeler geliştirmeleriyle mümkündür. Şu ana kadar yapılan keşiflerde Türkiye'nin potansiyel MEB alanında ciddi sayılabilecek bir enerji kaynağına rastlanmamıştır. Ancak keşfedilen sahalardaki enerjinin tüketici pazarlara ulaştırılmasında tercih edilebilecek en ekonomik yol Türkiye'den geçmektedir. Örneğin, Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Afrodit sahasında bulduğu doğal gazı tüketici pazarlara ulaştırabilmesi üç yolla mümkündür. Birinci yol çıkarılacak gazın deniz altından döşenecek bir doğal gaz boru hattıyla önce Girit’e, oradan Yunanistan’a ve nihayet İtalya üzerinden Avrupa’ya ulaştırılmasıdır. İkinci yol gazın Kıbrıs’a taşınması ve burada inşa edilecek bir doğal gaz sıvılaştırma santralinde işlenip sıvılaştırılarak tankerler yolu ile tüketim pazarlarına taşınmasıdır. Üçüncü yol ise gazı doğrudan Türkiye’ye ulaştırmak ve burada mevcut boru hatlarıyla tüketici pazarlara aktarılmasını sağlamak şeklindedir. 
Tercih edilebilecek ilk yol için yapılması gereken toplam yatırım yaklaşık 19.5 milyar dolar, ikinci yol için yaklaşık 12.6 milyar dolar üçüncü yol için ise sadece 4.7 milyar dolar civarındadır. Diğer bir ifadeyle gazın Türkiye üzerinden taşınması ilk yola göre yaklaşık 15 milyar dolar, ikinci yola göre ise 
yaklaşık 8 milyar dolar daha hesaplıdır. Zikredilen ve sadece bir doğal gaz sahası için geçerli olan bu rakamlar bile Doğu Akdeniz'de tarafların neden işbirliği yapmaları gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.


GİRİŞ 


1986 yılında Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü tarafından Kudüs’te düzenlenen İsrail-Amerikan diyalogunu pekiştirmeye yönelik bir konferansta Doğu Akdeniz’de uygulanması muhtemel stratejiler detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Konferans boyunca yapılan tartışmalar sırasında öne çıkan önemli husus, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’in ayrı ayrı bölgeler olarak değil, birbirini tamamlayan bir bütün olarak ele alınması gerektiğidir. Ayrıca, konferans ta Doğu Akdeniz’de elde edilecek stratejik üstünlüğün Orta Doğu’daki karmaşık sorunların yönetiminde avantaj kazandıracağı değerlendirilmiştir.

Günümüzde gelinen nokta itibarı ile iki bölgeyi birbirinden bağımsız düşünmek pek çok açıdan mümkün görünmemektedir. Bir yandan Orta Doğu’da meydana gelen gelişmeler Doğu Akdeniz havzasında oluşumu devam eden yeni jeopolitik dengeleri etkilerken; söz konusu bu dengeler ve etrafında oluşan 
yeni ittifaklar da Orta Doğu’daki gelişmelere tesir etmektedir. Örneğin Arap Baharı çerçevesinde 2010 yılından itibaren Mısır’da yaşanan gelişmeler başta Mısır-İsrail ilişkileri olmak üzere Filistin sorununu ve Doğu Akdeniz’deki Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sorunları üzerinden Türkiye-Güney 
Kıbrıs Rum Yönetimi-Mısır-İsrail ilişkilerini doğrudan etkilemektedir. Diğer yandan Doğu Akdeniz’de varlığı saptanan enerji kaynaklarının, bölgeyi enerji aktarımında transit bir geçit konumundan enerji üreten bölge konumuna taşıma potansiyeli bulunmaktadır. Böyle bir potansiyelin ekonomileri büyük 
ölçüde sahip oldukları enerji kaynaklarına bağlı olan Orta Doğu ve Körfez ülkeleri üzerinde mutlaka yansımaları olacaktır. 

Doğu Akdeniz havzasında son yıllarda keşfedilen geniş enerji yatakları, sadece Akdeniz havzasındaki jeopolitik dengeleri değil parçası bulunduğu geniş Orta Doğu coğrafyasındaki dinamikleri de etkileyebilecek özelliktedir. Varlığı ispatlanan enerji kaynaklarının adil bir şekilde paylaşılmasıyla oluşacak refah ortamında, geliştirilmesi mümkün olan işbirlikleri ile Kıbrıs ve Filistin meselesi gibi bölgenin kronikleşmiş sorunlarının çözümüne yönelik yeni adımlar atılabilir. Nitekim Uluslararası Kriz Grubu (ICG)2 ve Alman Marshall Fonu (GMF)3 gibi düşünce kuruluşlarının hazırladığı raporlarda eğer krizler iyi yönetilirse keşfedilen enerji yataklarının böyle bir amaca hizmet edebileceği vurgulanmaktadır. Ancak şu ana kadar yaşanan gelişmeler ve tarafların tutumları göz önünde bulundurulduğunda keşfedilen enerji kaynaklarının aksi yönde bir sonuç doğuracağı tahmin edilebilir. Razı olunan adil bir paylaşım yolu bulunamazsa, Akdeniz’in derin sularındaki enerji kaynağı daha gün yüzüne çıkmadan ilgili devletlerin enerjisini bir hayli tüketecek ve Arap Baharı ile altüst olmuş bölge ülkeleri arasındaki ilişkilerin normalleşmesini bir müddet daha geciktirecektir. 

<  Doğu Akdeniz’de varlığı saptanan enerji kaynaklarının, bölgeyi enerji aktarımında transit bir geçit konumundan enerji üreten bölge konumuna taşıma potansiyeli bulunmaktadır. Böyle bir potansiyelin ekonomileri büyük ölçüde sahip oldukları enerji kaynaklarına bağlı olan Orta Doğu ve Körfez ülkeleri üzerinde mutlaka yansımaları olacaktır.  >

Türkiye, Doğu Akdeniz’de en uzun kıyısı bulunan ve 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu anlaşmaları gereğince Kıbrıs Adası üzerinde garantörlük hakkı olan bir devlettir. Bu itibarla bölgedeki enerji potansiyelinin uluslararası hukuk normları gereğince adil olarak paylaşılmasını talep  etmek Türkiye’nin sadece hakkı değil, konu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) dikkate alınarak değerlendirildiğinde aynı zamanda görevidir de. O nedenle Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeleri yakından takip etmesi; uluslararası hukuktan ve bu hukukun bir parçası haline gelmiş ikili anlaşmalardan kaynaklanan hak ve görevlerini, sorunun çözümüne ve bölgede istikrar ortamının oluşmasına katkı sağlayacak alternatif politikalar üretmek suretiyle yerine getirmesi gerekmektedir. Söz konusu alternatif politikaların üretilebilmesi Doğu Akdeniz gibi stratejik bir bölgenin en azından hukuk, ekonomi, politika ve güvenlik boyutlarıyla çok iyi etüt edilmesini de zorunlu kılmaktadır. 

Özellikle son yıllarda Türkiye’nin Orta Doğu ülkeleri nezdinde takip ettiği politikalarda bazı isabetsizlikler gözlemlenmektedir. Aynı durumun Doğu Akdeniz’de oluşan yeni jeopolitik dengelere de yansımaması için Türkiye’nin aşırı idealist yaklaşımlarının realist bir bakış açısıyla yeniden gözden geçirilmesi bir zorunluluk olarak ön plana çıkmaktadır. Aksi takdirde, bölge ülkeleri Türkiye ile işbirliğine yanaşmayacak ve İsrail-GKRY-Yunanistan arasında gelişen ilişkilerde açıkça görüldüğü gibi Türkiye bölge çapında yeni gelişen işbirliği süreçlerinden dışlanmak durumunda kalacaktır. Nitekim Kıbrıs adasının güneyi ile İsrail arasında kalan Leviathan bölgesinde çıkarılan doğal gazın uluslararası tüketim pazarlarına ulaştırılmasının en ekonomik, güvenli ve kolay yolu, gazın önce Türkiye’ye ve buradan mevcut boru hatlarıyla diğer pazarlara aktarılmasıdır. Ancak, Türkiye-İsrail ilişkilerindeki sorunlar nedeniyle yakın vadede bu yolun kullanılması söz konusu olamayacaktır. Bulunduğu havzada etkin bir güç olmak isteyen Türkiye’nin amacını yerine getirebilmesi için bölge ülkeleri ile geliştirdiği ilişkileri gözden geçirmesi gerektiği açıktır. Türkiye, bölgesel işbirliği ve entegrasyon süreçlerine sağlayacağı pozitif katkılarla oluşacak istikrar ortamında, hem ekonomik hem de demokratik gelişimini daha hızlı bir şekilde gerçekleştirip tamamlayabilecektir. 

<   Kıbrıs adasının güneyi ile İsrail arasında kalan Leviathan bölgesinde çıkarılan doğal gazın uluslararası tüketim pazarlarına ulaştırılmasının en ekonomik, güvenli ve kolay yolu, gazın önce Türkiye’ye ve buradan mevcut boru hatlarıyla diğer pazarlara aktar  >

Enerji kaynaklarının bulunduğu bölgelerle enerji tüketim alanları arasında güvenli bir enerji aktarım merkezi olmayı hedefleyen Türkiye, Doğu Akdeniz’deki potansiyel sorunları Orta Doğu ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) üzerinden Avrupa Birliği’ni (AB) de kapsayacak bütüncül bir bakış 
açısıyla değerlendirip politika geliştirmelidir. Bu çalışma, Doğu Akdeniz’de keşfedilen enerji kaynakları ile ilgili mevcut durumu tespit edip ortaya çıkacak muhtemel sorunları işaretlemek ve bu konuda Türkiye kamuoyunda bir farkındalığın oluşmasını sağlamak amacıyla hazırlanmıştır. Çalışmada Doğu Akdeniz’de keşfedilen enerji kaynaklarının ortaya koyduğu sorunlar ekonomi, hukuk, politika ve güvenlik perspektifinden ele alınmakta ve Türkiye’nin takip etmesi mümkün olan bazı alternatif politika önerileri dile getirilmektedir. 

Doğu Akdeniz’in Jeopolitik Konumu 

Doğu Akdeniz’in stratejik değerini kavrayabilmek için bölgenin konum ve özelliklerini iyi anlamak gerekir. Bilimsel literatürde genel kabul gören görüşlere göre, Doğu Akdeniz’in en geniş coğrafi sınırı Tunus’ta Bon Burnu ile başlayıp Sicilya Adası’nın Batı ucundaki Lilibeo Burnu arasında çizilen hattın 
doğusunda kalan bölge olarak ifade edilmektedir. Bu tanıma göre Doğu Akdeniz; Türkiye’den başlamak üzere saat yönünde Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Mısır, Libya, Tunus, İtalya, Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Karadağ, Arnavutluk ve Yunanistan kıyıları ile çevrilidir.4 Üç kıta ve birçok farklı 
kültürün kesiştiği bir noktada yer alan bölgenin en önemli özeliklerinden biri, Orta Doğu gibi dünya enerji rezervlerinin yarısından fazlasını bünyesinde bulunduran coğrafyayı ve Uzak Doğu ile Avrupa’yı birbirine bağlayan Süveyş Kanalı’nı doğrudan kontrol edebilecek bir konumda bulunmasıdır. 
Doğu ile Batı’yı birbirine bağlayan stratejik konumuyla Doğu Akdeniz, tarih boyunca dünyada ilgi odağı olan bölgelerden birisi olmuştur. Mısır, Anadolu ve Mezopotamya gibi verimli toprakların da bölgede bulunması, Akdeniz’in doğusuna olan ilgiyi artırmış ve birçok medeniyet bölgenin hâkimi olmak için mücadele etmiştir. Bu hareketlilik Akdeniz havzasında canlı bir ticaretin doğmasına vesile olmuş ve zamanla Doğu Akdeniz Doğu-Batı, Kuzey-Güney yönünde uzanan kara ve deniz ticaret yollarının kesiştiği bir ticaret odağı haline gelmiştir. Ümit Burnu’nun keşfedilip aşılmasıyla gelişen deniz yolu ticareti, Akdeniz’in bir ticaret merkezi olarak önemini azaltsa da 1869 yılında açılan Süveyş Kanalı ile bölge ekonomik olarak yeniden canlanmıştır. Süveyş Kanalı, Uzak Doğu ile Avrupa arasındaki Ümit Burnu dolaşılarak kurulan ticaret yolunu yaklaşık 7 bin deniz mili ve 15-20 gün kısaltmıştır. 

 < Türkiye, bölgesel işbirliği ve entegrasyon süreçlerine sağlayacağı pozitif katkılarla oluşacak istikrar ortamında, hem ekonomik hem de demokratik gelişimini daha hızlı bir şekilde gerçekleştirip tamamlayabilecektir. >

Açılan Kanal Doğu Akdeniz’i; Arap Yarımadası, Mezopotamya, Basra Körfezi’ne bağlamış ve Avrupa, Uzak Doğu, Güneydoğu Asya ile Afrika arasında gerçekleşen ticaretin merkez üslerinden biri haline getirmiştir. 

Uzak Doğu ile Avrupa arasında gelişen ticarete paralel olarak Doğu Akdeniz’in ticari önemi günümüzde de artarak devam etmektedir. Akdeniz’de yılda ortalama 220.000 gemi seyir halinde bulunmaktadır. Bu rakam dünya toplam deniz trafiğinin 1/3’üne eşittir.5 Akdeniz’in dünya toplam denizlerinin sadece yüzde 1’lik kısmını kapsadığı düşünülürse burada gerçekleşen deniz trafiğinin büyüklüğü daha iyi değerlendirilebilecektir. Akdeniz üzerinde gerçekleşen ticari dolaşım; Çanakkale ve İstanbul Boğazları ile Karadeniz’e, Cebelitarık Boğazı ile Atlas Okyanusuna ve Süveyş Kanalı vasıtası ile Kızıl Deniz ve Hint Okyanusu’na kadar uzanmaktadır. 

Sadece Cebelitarık Boğazı’ndan yılda ortalama 106 bin gemi geçiş yapmaktadır ki bu rakam toplam deniz trafiğinin yüzde 10’una eşittir.6 İstanbul ve Çanakkale Boğazları’ndan günde ortalama 130, Süveyş Kanalı’ndan ise günde ortalama 497 gemi geçiş yapmaktadır. Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) boru hattının devreye girmesi ve 2008 yılından bu yana dünya piyasalarında yaşanan ekonomik durgunluk nedeniyle azalmasına rağmen, son on yılda Boğazlardan geçiş yapan gemi sayısında muazzam bir artış olmuştur. 2001 yılında Türk Boğazları’ndan günde ortalama 65 gemi geçerken 2012 yılı verileri dikkate alındığında bu sayı ortalama 130’a ulaşmış, yani aradan geçen 11 yılda Boğazlardan geçen gemi sayısı iki katına çıkmıştır. Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü verilerine göre Türk Boğazları’ndan 2012 yılında toplam 92,942 gemi geçiş yapmıştır.8 
Akdeniz’deki ticari hareketliliğin en önemli kalemlerinden birini enerji oluşturmaktadır. Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu enerjinin yaklaşık yüzde 70’i Akdeniz üzerinden taşınmaktadır. Cebelitarık ve Türk Boğazları ile Süveyş Kanalı enerjinin son tüketim pazarlarına ulaştırılmasında kilit rol oynamaktadır. 


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

1 Kasım 2017 Çarşamba

11 EYLÜL SALDIRILARI SONRASI ABD DIŞ POLİTİKASINDA ORTADOĞU VE TÜRKİYE ABD İLİŞKİLERİ BÖLÜM 10


11 EYLÜL SALDIRILARI SONRASI ABD DIŞ  POLİTİKASINDA ORTADOĞU VE TÜRKİYE  ABD  İLİŞKİLERİ BÖLÜM 10



SONUÇ 

ABD’ye yönelik 11 Eylül 2001 terör saldırıları sonrasında, ABD’nin Ortadoğu politikaları çerçevesinde jeopolitik konumu nedeniyle stratejik önem 
taşıyan Türkiye-ABD ilişkilerinin incelenmesi çalışmanın ana eksenini 
oluşturmaktadır. 11 Eylül sonrası Türkiye-ABD ilişkilerine ışık tutabilmek amacıyla, 2001 sonrası uluslararası sistemde yaşanan değişimler kapsamında uluslararası ilişkiler anlamında yeni bir dönemi işaret ettiği söylenebilecek olan sürecin iki ülke ilişkilerinde hangi alanlar ve de hangi boyutlarda bir değişime yol açıp açmadığının analizinin gerçekleştirilebilmesi ve ilişkilerin yöneliminin neden ve niçinlerinin irdelenebilmesi için çalışmada ilk olarak Soğuk Savaş sonrası 1990’lı yıllar boyunca dünyanın tek süper gücü haline gelen ve 2001 yılına kadar sahip olduğu bu gücün karşısında ciddi anlamda bir rekabet ve rakiple karşılaşmamış olan ABD’nin dış politika yönelimlerinde Ortadoğu bölgesinin yer ve önemi tarihsel arka plan oluşturabilmesi amacıyla kronolojik bir çerçevede sunulmaya çalışılmıştır. 

Sonrasında ABD’nin Ortadoğu politikaları ekseninde iki ülke ilişkilerinin 
diplomatik anlamda belirli bir düzen içerisinde gerçekleşmeye başladığı tarih olarak alınabilecek 1947 tarihli Truman Doktrin’inden 2001’e gelinceye kadar geçirilmiş olan dönem, ilişkilerde öne çıkan konular etrafında irdelenerek, 2001 sonrası taraflar arasındaki ilişkilerin seyrinde yaşananlara bir zemin oluşturulmaya çalışılmıştır. 

Çalışmanın devamında ise, çalışmanın araştırma konusunu oluşturan 2001 sonrası, ABD’nin Ortadoğu politikaları paralelinde Türkiye-ABD ilişkileri incelenmiştir. Belirli dönemlerde, taraflar arasında yaşanmış sorunlu süreçler bulunsa da Türkiye-ABD ilişkilerinin her zaman stratejik önemini koruduğu söylenebilir. Gerek Türkiye açısından gerekse ABD açısından bakılacak olursa, bu stratejik önemin devamlılığını sağlayan unsurun iki ülke ilişkilerinin çoğu zaman ikili sorunlar ya da konuların ötesinde bir boyut taşımasıdır demek, ilişkilerin oturduğu zeminin kavranılmasında aydınlatıcı olacaktır. Türkiye-ABD ilişkilerinin seyrinin Türkiye’nin sahip olduğu jeopolitik konum göz önüne alındığında Türkiye’nin bulunduğu alanın hızlı değişim dinamiklerini barındıran bir bölge olduğu düşünüldüğünde, bölgesel istikrar açısından olduğu kadar, küresel güç dengeleri açısından da büyük önem taşıdığı yadsınamaz. 

Türkiye-ABD ilişkilerinin bu perspektiften ve uluslararası sistemdeki değişmeler ekseninde değerlendirildiği çalışmanın son kısmında ise araştırma 
kapsamında elde ettiğimiz bilgiler neticesinde ABD’de Ocak 2009 tarihi itibariyle göreve başlayan Barack Obama döneminde, Türkiye-ABD ilişkilerinin bir önceki 
dönemde yaşanan sorunların etkisinden sıyrılmış bir şekilde, yeni Başkan’ın dış politikaya ilişkin söylemlerindeki yumuşak ve olumlu havanın iki ülke ilişkilerinde de gözlemlenmeye başladığı bir başlangıçla, Türkiye’nin taşıdığı önemin farkındalıkları içinde askeri, ekonomik ve de siyasi alanlarda, tarafların birbirleriyle yakın diyalog ve işbirliği doğrultusunda yürütecekleri bir ilişki içinde olacakları öngörülmüştür. 

KAYNAKÇA 

A National Security Strategy for a New Century (1997): The White House, May. 
Akgün, B. (2006): “ABD Bataklığa Saplanmış Durumda”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 91. 
Akgün, B. (2003): “Amerika’nın Yeni Dünya Vizyonu Ya Da Yaklaşan Küresel Anarşi”, Stratejik Analiz Dergisi, Sayı:37. 
Akşin, S. (2004): Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi, Ankara: İmaj Yayıncılık. 
Aras, D. (2002): “Minareyi Çalan Kılıfı Hazırladı: Bir Başka Açıdan 11 Eylül”, Stratejik Analiz Dergisi, Sayı:24. 
Arı, T. (1997): Uluslararası İlişkiler, İstanbul: Alfa Yayınevi. 
Arı, T. (1999): Basra Körfezinde Güç Dengesi, İstanbul: Alfa Yayınları, Dördüncü Baskı. “President Johnson’s Letter to Prime Minister Inonu”, (1966), Middle East 
Journal, Summer, Vol: 20(3). 
Arı, T. (2004): “Türkiye, Irak ve ABD: Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Basra Körfezinde Yeni Parametreler”, 21.Yüzyılda Türk Dış Politikası (ed. İdris Bal), Ankara: AGAM Yayınları. 
Arı, T. (2005): Geçmişten Günümüze Ortadoğu, İstanbul: Alfa Yayınevi, İkinci Baskı. 
Armaoğlu, F. (1989): 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi, Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. 
Armaoğlu, F. (1989): Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları, Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. 
Armaoğlu, F. (1991): Belgelerle Türk-Amerikan Münasebetleri, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. 
Armaoğlu, F. (1984), 20 Yüzyıl Siyasi Tarihi, 1914-1980”, İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları, 2. Baskı. 
Ataöv, T. (2004): 11 Eylül: Terörle Savaş mı Bahane mi, İstanbul: Alkım Yayınevi. 
Athanassopoulou, E. (2001): “American-Turkish Relations Since the End of the Cold War,” Middle East Policy, Vol: 8, No: 3. 
Atun, F. Doğanay Z. (1994): Ortadoğu’nun Jeopolitik ve Jeostratejik Yönden İncelenmesi, Ankara: Genelkurmay Yayınları. 
Aydın, İ. S. (2009), Irak Cumhuriyeti Ülke Raporu, Ankara: TC. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi. 
Ayhan, V. (2006): İmparatorluk Yolu, Ankara: Nobel Yayınevi. 
Bağcı, H. (2007): Türk Dış Politikası’nda 1950’li Yıllar, Ankara: ODTÜ Yayıncılık, Üçüncü Baskı. 
Bal, İ. (2006): “Türkiye-ABD İlişkileri ve 2003 Irak Savaşı’nın Önemi”, 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası, (ed. İdris Bal), Ankara: AGAM Yayınları, Üçüncü Baskı. 
Bostanoğlu, B. (2008): Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası, Ankara: İmge Kitapevi, 2.Baskı. 
Brezezinski, Z. (2005): Büyük Satranç Tahtası, İstanbul: İnkılâp Yayınevi. 
Brzezinski, Z. (2005): Tercih, çev. Cem Küçük, İstanbul: İnkılâp Yayınevi. 
Brzezinski, Z. ve Gates, R. M. (2006): İran’ın Zamanı Geldi, çev. Sermin Karakale, İstanbul: Profil Yayıncılık. 
Ceylan, M. (1999): “Soğuk Savaş’ın Sonu, Yeni NATO ve Türkiye,” iç. Musa Ceylan (der.), Yeni NATO Soğuk Savaş’tan Sıcak Savaş’a, İstanbul: Ülke Kitapları. 
Chomsky, N. (2004), 11 Eylül ve Sonrası: Dünya Nereye Gidiyor?, İstanbul: Aram Yayıncılık, Üçüncü Baskı. 
Çandar, C. (2001): “Türklerin Amerika’ya Bakışından Örnekler ve Amerika’nın Türkiye Politikası,” iç. Morton Abramowitz (der.), Türkiye’nin Dönüşümü ve Amerikan Politikası, (çev. Nasuh Uslu ve Faruk Çakır), Ankara: Liberte Yayınları. 
Çelik, S. Gürtuna, A. (2005): Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye’ye Etkileri, Ankara: Global Strateji Enstitüsü Yayınları. 
Çetinsaya, G. Köse, T. (2006): İran Dosyası, Ankara: SETA Vakfı Yayınları, Rapor No: ST2-706. 
Dağ, A. E. (2005): Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Sözlüğü, İstanbul: Anka Yayınları, İkinci Baskı. 
Dağı, İ. D. (2000): İnsan Hakları, Küresel Siyaset ve Türkiye, İstanbul: Boyut Kitapları. 
Dikkaya M. (2005): “Türkiye-AB İlişkileri: Uzun ve Zorlu Bir Yolun Ekonomi Politiği”, Ekonomik Entegrasyon Küresel ve Bölgesel Yaklaşım, Edt. Osman Küçükahmetoğlu, Hamza Çeştepe, Şevki Tüylüoğlu, Bursa: Ekin Kitapevi. 
Dilek, B.S. (2006): “BOP Irak’ta Çöküyor”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:123. 
Dilek, B.S. (2007): “ABD Irak’ta Çıkış Arıyor”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:133. 
Dodd, C. H. (2002): “Kıbrıs Sorunu ve Türkiye,” iç. Alan Makovsky ve Sabri 
Sayari (der.) Türkiye’nin Yeni Dünyası: Türk Dış Politikasının Değişen Dinamikleri, İstanbul: Alfa Yayınları. 
Dumanlı, C. (2005): “ABD Stratejileri”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:49. 
Dumanlı, C. (2006a): “Barış Gücü Ne Yapacak”, Cumhuriyet Strateji 
Dergisi, Sayı:112. 
Dumanlı, C. (2006b): “Afganistan’da Asıl Savaş Yeni Başlıyor”, Cumhuriyet 
Strateji Dergisi, Sayı:120. 
Ergin, S. (2006): “Sülaymaniye Baskını”, Yazarların Kaleminden 
Manşetlerin Öyküsü (der.) T. Türenç, S. Kaplan, İstanbul: Doğan Kitap. 
Erhan Ç. (2005): “ABD ile Nereye”, Panorama Dergisi, Sayı:9. 
Erhan Ç. “Türkiye-İsrail İlişkilerinin Dünü ve Bugününe Kısa Bir Bakış”, 
Mülkiyeliler Birliği Dergisi, Cilt:11, Sayı:202. 
Erkmen, S. (2001): “Terörizmin Yeni Miladı”, Stratejik Analiz Dergisi, 
Sayı:18. 
Erkmen, S. (2004): “ABD, Büyük Ortadoğu ve Türkiye”, Stratejik Analiz 
Dergisi, Sayı:52. 
Erkmen, S. (2006): “Irak Nereye”, Stratejik Analiz Dergisi, Sayı:69. 
Erkmen, S. Hasan, M. Şükür, S. (2003): “Irak’ta Direniş”, Stratejik Analiz, 
Dergisi, Sayı:41. 
Erol, M. S. (2001): “Afganistan Sorunundaki Kilit Güç: Afganistan İslam 
Devleti Askeri Konseyi ya da Nam-ı Diğer Kuzey İttifakı”, Stratejik Analiz Dergisi, Sayı:18. 
Evcioğlu, K. (2005): Büyük Ortadoğu Projesi, İzmir: Umay Yayınları. 
Gerger, H. (2007): ABD, Ortadoğu ve Türkiye, İstanbul: Ceylan Yayınları, 
Üçüncü Baskı. 
Güney, N. G. (2006), Batı’nın Yeni Güvenlik Stratejileri AB, NATO, ABD, 
İstanbul: Bağlam Yayınları. 
Hagel C. (2004), “Büyük Ortadoğu’ya Güvenlik Getirmekte NATO’nun 
Rolü”, ABD Dış Politika Gündemi, Haziran 2004. 
Glenn, H. P. (2000): American Foreign Policy, New Jersey, Prentice Hall, 
Fourth Edition. 
Aydın İ. S. (2009), Irak Cumhuriyeti Ülke Raporu, Ankara: TC. Başbakanlık 
Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi. 
Kavuncu, S. (2006), Turgut Özal’ın Başbakanlığı Döneminde Türk-Amerikan 
İlişkileri, (İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora 
Tezi), İstanbul. 
Kaynak, M. (2006): Yeni Dünya Düzeni, İstanbul: Profil Yayıncılık. 
Kaynak, M. Gürses, E. (2007): Yeni Ortadoğu Haritası, İstanbul: Profil 
Yayıncılık. 
Kirişçi, K. (2000): “Türk-Amerikan İlişkileri: Belirsizlikten Yakınlaşmaya: 
Türk-Amerikan İlişkileri: Reelpolitik Ötesi Genişlemesi,” Avrasya Dosyası: ABD 
Özel, Cilt: 6, Sayı: 2, Ankara: ASAM Yayınları. 
Kissinger, H. (2004): Diplomasi, çev. İbrahim Kurt, İstanbul: Türkiye İş 
Bankası Kültür Yayınları. 
Kocaoğlu, M. (1995): Uluslararası İlişkiler Açısından Ortadoğu, Ankara: 
Genel Kurmay Basımevi. 
Koç, M. B. (2006): İsrail Devleti’nin Kuruluşu, İstanbul: Günizi Yayıncılık. 
Koç, Ş. B. (2008): “Yeni ABD Başkanı Barack Obama ve Türk Amerikan 
İlişkileri”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt:9, Sayı:104. 
Koç, Ş.B. (2002): “İyi, Kötü ve Çirkin: Amerika’nın Ortadoğu Politikaları”, 
Stratejik Analiz Dergisi, Cilt:2, Sayı:21. 
Kongar, E. (2002): Küresel Terör ve Türkiye, İstanbul: Remzi Kitabevi, 
Dördüncü Basım. 
Köni, H. (2003), “Amerikan Ulusal Güvenlik Stratejisi”, Stratejik Analiz 
Dergisi, Cilt:4, Sayı:38. 
Köni, H. (2003): “Yeni Hegemonya ve Türkiye”, (Ed). Ü. Özdağ, Y. Kalafat 
ve M. S. Erol, 21. Yüzyılda Türk Dünyası Jeopolitiği – Muzaffer Özdağ’a Armağan, 
Ankara: ASAM Yayınları. 
Köni, H. Oğan, S. (2002): “11 Eylül Yıldönümünde Rusya: ABD ile 
Balayından Şer Ekseni ile Flörte”, Stratejik Analiz Dergisi, Sayı:30. 
Kuloğlu, A. (2002): 11 Eylül Sonrası Değişen Dengeler Çerçevesinde 
Türkiye’nin Irak Politikası, Ankara: ASAM Yayınları. 
Kuloğlu, A. Sarıkaya, F.E. (2004): “Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye”, 
Stratejik Analiz Dergisi, Cilt:4, Sayı:48. 
Kurat, Y. T. (1983): “Turkey’s Entry to the NATO”, Foreign Policy, 
December. 
Kurubaş, E. (2003): “Türkiye-Suriye-İran Arasındaki İşbirliği Çabalarının 
Analizi ve Ortadoğu’daki Güç Dengelerine Etkisi”, Avrasya Dosyası, Cilt: 9, Sayı: 4. 
Kuyaş, A. (2004): Tarih, İstanbul: Epsilon Yayınevi, İkinci Baskı. 
Lake, A. (1994): “Confronting Backlash States”, Foreign Policy, Vol:73, 
No:2. 
Lewis, B. (2006): Ortadoğu, çev. Selen Y.Kölay, Ankara: Arkadaş Yayınevi, 
Üçüncü Baskı. 
Mango, A. (2005): Türkiye’nin Terörle Savaşı, çev: Orhan Azizoğlu, 
İstanbul: Doğan Kitap. 
Mc Neill, W. H. (2008): Dünya Tarihi, çev. Alâeddin Şenel, Ankara: İmge 
Kitabevi, On üçüncü Baskı. 
Onay, Y. (2003): Küresel Egemenlik Savaşı ve Irak, Ankara: Babil 
Yayıncılık. 
Oran, B. (2003): “Batı Bloku Ekseninde Türkiye”, Türk Dış Politikası Cilt I, 
İstanbul: İletişim Yayınları. 
Orta Doğu Barış Süreci ve Türkiye Üzerine Etkileri, (1996): İstanbul: Harp 
Akademileri Komutanlığı Yayınları. 
Özcan, N.A. (2004): “Irak’ta İstikrar Sorunu ve Türkiye’nin Gözden Kaçan 
Rolü”, Panorama Dergisi, Sayı:1. 
Öztürk, O.M. (2005): “ABD, Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye”, Yorum 
Dergisi, Sayı: 3. 
Pamir, A. Necdet, (2006): “Kafkaslar ve Hazar Havzasındaki Ülkelerin Enerji 
Kaynaklarının Türkiye’nin Enerji Güvenliğine Etkileri”, Türkiye’nin Çevresindeki 
Gelişmeler ve Türkiye’nin Güvenlik Politikalarına Etkileri Sempozyumu, İstanbul: Harp Akademileri. 
T.C. Resmi Gazete, Sayı:17238, 1 Şubat 1981. 
Rubin, R. (1995): The New Middle East: Opportunities and Risks, Israel,The 
BESA Center. 
Rustow, A. D. (1987): A Forgetten Ally, New York: Council on Foreign Relations. 
Sander, O. (2005): Siyasi Tarih, Cilt II, Ankara: İmge Kitabevi, On Üçüncü Baskı. 
Sander, O. (1979): Türk-Amerikan İlişkileri 1947-1964, Ankara: AÜ SBF Yayınları. 
Sander, O. (2007): Siyasi Tarih 1918-1994, İstanbul: İmge Yayınları, 15. Basım. 
Sever, M. Kılıç, E. (2001): Düşmanını Arayan Savaş, İstanbul: Everest Yayınları. 
Sönmezoğlu, F. (2005): Uluslararası İlişkiler Sözlüğü, İstanbul: Der Yayınları, Dördüncü Basım. 
Sönmezoğlu, F. (1995): ABD’nin Türkiye Politikası (1964-1980), İstanbul: Der Yayınları. 
Sönmezoğlu, F. (2000): Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi, İstanbul: Filiz Kitabevi. 
Evera, S. V. (2007): The War On Terror: Forgotten Lessons From Wold War 
II, Middle East Policy, Vol. 14, No. 2. Acedemic Research Library. 
Şahin, M. (2006): ”Irak Bağlamında Türk-Amerikan İlişkileri”, Beş Deniz Havzasında Türkiye (der.) M. Aydın-Ç. Erhan, Ankara: Siyasal Kitabevi. 
Şahin, M. Taştekin, M. (2006): II. Körfez Savaşı, Ankara: Siyasal Kitabevi. “The New Middle East: Opportunities and Risks”, Tel Aviv, The BESA Center. 
Turan, S. (1992), Türkiye’nin Coğrafi Konumunun Dış Politikasına Etkisi, (Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul. 
Turhan, T. (2006): “Medeniyetler Çatışması BOP” İleri Dergisi. 
Türkman, S. (2007): ABD, Ortadoğu ve Türkiye, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Uslu, N. (1997): “The Cooperation Amid Problems: Turkish-American 
Relations in the 1980,” Ankara: Turkish Yearbook of International Relations (Milletlerarası Münasebetler Türk Yıllığı), No. 27. 
Uslu, N. (2000): “1947’den Günümüze Türk-Amerikan İlişkilerinin Genel Portresi,” Avrasya Dosyası: ABD Özel, Cilt: 6, Sayı: 2. 
Uslubaş, F. (2005): Küresel Terör, Afganistan, BOP, ABD; İmparatorlukların Bataklığı, İstanbul: Toplumsal Dönüşüm Yayınları. 
Uzgel, İ. (1999): “Türk Dış Politikasında Pragmatizm”, Çağdaş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç, Ankara: Türk Tarih Kurumu. 
V. K. Fouskas, Balkanlar, Ortadoğu Kafkasya: Soğuk Savaş Sonrası ABD Politikaları, çev. Ali Çakıroğlu, İstanbul: Aykırı Yayınları. 
Wolfe, R. Klaidman, D. (2003): “Judging the Case”, Newsweek Feb. 17. 
Yanardağ, M. (2004): Yeni Muhafazakârlar, İstanbul: Çivi Yayınları. 
Yavuz, T. (2006): Çuvallayan İttifak, Ankara: Destek Yayınları. 
Yıldız, Y. G. (2000): Global Stratejide Orta Doğu, İstanbul: Der Yayınları. 
Yılmaz, T. (2004): Uluslararası Politikada Ortadoğu, Ankara: Akçağ Yayınları. 

Gazeteler ;

Arcayürek C. (2007), “Kuzey Irak: Kapalı Kutu”, Cumhuriyet Gazetesi, 17 
Ekim. 
Bila, F. (2003), “Gül’ün Sitemi”, Milliyet Gazetesi, 4 Nisan. 
Ekşi, O. (2009): “O Bile Yeterdi”, Hürriyet Gazetesi, 07 Nisan. 
Gürcanlı, Z. (2009): “Obama’dan Erdoğan’a Jest”, Hürriyet Gazetesi, 07 
Nisan 2009. 
Manisalı, E. (2003): “Amerika Kendi Gölgesi ile Savaşan Dev”, Cumhuriyet 
Gazetesi, 21 Mart. 
Özdil, Y. (2009): “Dear Obama”, Hürriyet Gazetesi, 07 Nisan. 
Türenç, T. (2005): “Demirel’den Analizler Öneriler ve Dersler” Hürriyet 
Gazetesi, 14 Eylül. 
Ülsever, C. (2009): “Yönetim Kurulu Başkanı Obama”, Hürriyet Gazetesi, 05 
Nisan. 
“AB’nin Varlığı Belli Olmuyor”, Cumhuriyet Gazetesi, 10 Ekim 2001. 
“ABD Vuruyor”, Cumhuriyet Gazetesi, 08 Ekim 2001. 
“ABD’de Gün Boyu Kâbus”, Cumhuriyet Gazetesi, 12 Eylül 2001. 
“Bedel Neyse Ödenir”, Cumhuriyet Gazetesi, 22 Ekim 2007. 
“Bush: Savaşa Hazır Olun”, Cumhuriyet Gazetesi, 16 Eylül 2001. 
“Dalga Dalga Bombardıman”, Dış Haberler Servisi, Cumhuriyet Gazetesi, 08 
Ekim 2001. 
“Dünya Ayağa Kalktı”, Dış Haberler Servisi, Cumhuriyet Gazetesi, 21 Mart 
2003. 
“Dünya Dur Diyor İsrail Vuruyor”, Hürriyet Gazetesi, 15 Temmuz 2006. 
“Dünya Sarsılıyor”, Cumhuriyet Gazetesi, 12 Eylül 2001. 
“Dünya Zirveyi Görüşüyor”, Zaman Gazetesi, 06 Kasım 2007. 
“Güdümlü Harekât”, Cumhuriyet Gazetesi, 07 Kasım 2007. 
“Kudüs Davası BM’ye Taşınıyor”, Zaman Gazetesi,16 Ekim 1997. 
“Operasyonu Cheney Haber Verdi”, Cumhuriyet Gazetesi, 08 Ekim 2001. 
“PKK Savaşacaksa Irak’ı Terk Etmeli”, Hürriyet Gazetesi, 22 Ekim 2007. 
“Suçlu Arama Zamanı Değil”, Hürriyet Gazetesi, 29 Temmuz 2006. 
“Şırnak’ta 13 Şehit”, Cumhuriyet Gazetesi, 08 Ekim 2007. 
“UNSCOM Tatmin Olmuyor”, Zaman Gazetesi, 18 Nisan 1998. 

Anahtar Kelimeler: Terörizm, ABD, Ortadoğu, Türk-Amerikan İlişkileri, 

Elektronik Kaynaklar; 

“11 Eylül Sonrası Değişen Güvenlik Vizyonu-Bush Doktrini”, 
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=127301, (30.12.2009). 

“ABD: Hedef Birden Fazla”, 
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=14556, (25.12.2009). 

“ABD: Türkiye Paketi 20 Milyar Dolar olacak”, 
http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=130680, (31.12.2009). 
“Afganistan Dersleri”, 
http://www.bbc.co.uk/turkish/indepth/story/2009/03/090304_afghanlessons.shtml,   (30.12.2009). 
“Barış Gününe Lübnan’a Asker Gönderme Kararı Damgasını Vurdu”, 
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=197566, (28.12.2009). 
“Barzani’den Operasyon Tehdidi”, 
http://ww.hurriyet.com.tr/dunya/7889717.asp, (18.12.2009). 
Başkan Bush’tan Rest:Ya Tezkere Ya B planı”, 
http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=128001, (31.12.2009). 
“Bush Urges Americans to Prepare for War”, The Badgerlterald, Monday 
September, 7, 2001, 
http://badgerherald.com/news/2001/09/17/bush_unges_americans.php, (30.12.2009). 
“Bush: No Distinction Between Attackers and Those Who Harbor Them”, 
http://www.defense.gov/news/newsarticle.aspx?id=44910, (30.12.2009). 
“Bush’tan Saddam’a: Irak’ı Terket”, 
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2003/03/17/262637.asp, (18.12.2009). 
 “Bush’un İkinci Döneminde de Önceliği Irak”, 1992-2002 yılları arasında 
Amerikan Senatosu’nun Dışİlişkiler Komitesi üyesi, hâlihazırda Amerikan 
Enterprise Institute’ün Ortadoğu, Terörizm ve Kitle İmha Silahları Uzmanı Danielle 
Pletka İle Gerçekleştirilen Söyleşi, 
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=140867, (23.12.2009). 
“Cheney Telefonla Sezeri Aradı”, 
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=16976, (20.12.2009). 
“Condoleezza Rice’den İsrail’e Eleştiri”, 
http://www.voanews.com/turkish/archive/2008-11, (30.12.2009). 
“Dünya Ayakta”, http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2001/09/12/27488.asp, 
(20.12.2009). 
“Foreign Aid- The Eisenhower Administration and Expansion of Foreign 
Aid”, http://www.americanforeignrelations.com/E-N/Foreign-Aid-The-eisenhoweradministration-
and-expansion-of-foreign-aid.html, (24.12.2009). 
“Füze Kalkanı Bunalımı”, 
http://www.hurriyet.com.tr/strateji/6614181.asp?gid=202, (01.12.2009). 
“Gates’in İşi Zor”, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=204072, 
(25.12.2009). 
“How the Marshall Plan Come About”, Meredith Hindley, 
http://neh.gov/news/humanities/1998-11/marshall.html, (30.12.2009). 
“Kerkük’te Referandum Bilmecesi”, 
http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/419610.asp, (25.12.2009). 
“Obama Türkiye’de”, 
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=11370337&tarih=2009-04-05, (28.12.2009). 
 “Obama’dan Zafer Konuşması”, 
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/10286495.asp, (25.12.2009). 
“Ortadoğu; Belirsizlikler İçindeki Geleceği ve Güvenlik Sorunları”, İstanbul 
05-06 Haziran 2008, Beşinci Uluslararası Sempozyum Bildirileri, Genelkurmay 
Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara: Genel Kurmay 
Basımevi, http://www.tsk.tr/SAREM/Sempozyum2008.pdf, (23.12.2009). 

“Portre: Türk-Amerikan İlişkileri”, 
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=155626, (31.12.2009). 
“Saddam Bildiğini Okuyor”, 
http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=272652, (12.12.2009). 
“Saldırılar Sivil Hedeflere”, http://www.tumgazeteler.com/?a=1400477, 
(25.12.2009). 
“Security Council Demands Iran Suspend Uranium Enrichment By 31 
August http://www.un.org/News/Press/docs/2006/sc8792.doc.htm, (18.12.2009). 
“Sınır Ötesi Tezkere Meclis’te Kabul Edildi”, 
http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/461631.asp, (28.12.2009). 
“Soğuk Savaş’ın Kalıntıları Radikal İslam Terörünü Besliyor”, Prof. Emre 
Kongar ile yapılan söyleşi, http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/245912.asp, 
(30.12.2009). “TBMM’de Tarihi Oturum”, 
http://www.belgenet.com/2003/tbmm_010303.html, (18.12.2009). 
“Tezkere 202’ye karşı 332 oyla Kabul Edildi”, 
http://www.radikal.com.tr/haberphp?haberno=69580, (31.12.2009). 
“Uluslararası Güvenlik Destek Gücü: ISAF”, 
http://www.bbc.co.uk/turkish/indepth/story/2004/01/040113_isaf.shtml, 
(20.12.2009). 
“UNSCOM’a Rus Alternatifi, 
http://www.radikal.com.tr/1999/01/17/dis/uns.html, (04.12.2009). 
Abbas Karaağaçlıoğlu (2009), “11 Eylül Sonrası El Kaide”, 
http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=497:1 
1-eyluel-sonras-el-kaide&catid=122:analizler-guvenlik&Itemid=147, (20.12.2009). 
Ahmedinejad Batı’ya Rest Çekti”, 
http://www.milliyet.com.tr/Dunya/SonDakika.aspx?aType=SonDakika&ArticleID=1 168647, (18.12.2009). 
Altuğ Günal, “Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye”, 
http://eab.ege.edu.tr/pdf/4/C4-S1-2-M15.pdf, (30.12.2009). 
AREM Basın Değerlendirmesi (2003), “Irak’a Asker Gönderilmesinin İç 
Güvenliğimize Etkileri” 
http://www.arem.gov.tr/rapor/basin/iraka_asker_g%F6nderilmesi.htm, (28.12.2009). 
Arif Keskin (2005), “İran’ın Nükleer Çabaları: Hedefler, Tartışmalar, 
Sonuçlar”, http://www.turksam.org/tr/a77.html, (28.12.2009). 
Aydın Tavman (2003), “Stoktaki Kimyasal Tehlike”, 
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=68985, (20.12.2009). 
Barış Ertem, “Türkiye-ABD İlişkilerinde Truman Doktrini Ve Marshall 
Planı”, http://www.sbe.balikesir.edu.tr/dergi/c12s21m24.pdf-, (30.12.2009). 
Bozkurt, E. “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Irak ile İlgili 
Kararlarının Değerlendirilmesi”, 
www.stradigma.com/index.php?sayfa=yazdir_makale&no=11, (11.12.2008). 
Can Dündar, “Türk-Amerikan İlişkileri Belgeseli”, 
www.candundar.com.tr/index.php?Did=5576, (21.07.2009). 
Cenap Çakmak (2005), “Türk-Amerikan İlişkilerinin Yeniden 
Yapılandırılması”, http://www.tasam.org/index.php?altid=46, (28.12.2009). 
Cengiz Çandar, “Obama’ya Dair İpuçları; Restorasyon ya da 
Transformasyon”, 
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=10444452&yazarid=215, 
(23.12.2009). 
Cevdet Akçalı,(2002), “12 Eylül 1980 Döneminde Avrupa ile İlişkilerimiz”, 
http://www.tumgazeteler.com/?a=127504, (04.12.2009). 
Ceyda Karan, “Böyle Buyurdu Neo-Conlar”, 
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=181878 (18.12.2009). 
Çağrı Erhan, “Türkiye-İsrail İlişkilerinin Dünü ve Bugününe Kısa Bir Bakış”, 
Mülkiyeliler Birliği Dergisi, Cilt:11, Sayı:202, s:35. 
www.mulkiyedergi.org/index.php?option=com...israil... (02.12.2009). 
Deniz Zeyrek, “Irak İçin Üç Tezkere”, 
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=65081, (18.12.2009). 
Emre Kongar, (2004), “ABD Ilımlı İslam ve Türkiye”, 
http://www.kongar.org/aydinlanma/2004/425_ABD_Ilimli_Islam_ve_Turkiye.php, (25.12.2009). 
Enis Berberoğlu (2006), “Sezer: Lübnan’a Asker Yollanmasına Karşıyım”, 
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/4982142.asp, (28.12.2009). 
Fernand Braudel Center, “Kitle İmha Silahları”, 
http://www.binghamton.edu/fbc/06-tr.htm, (23.09.2008). 
Freedman, R. O. (1999): “U.S. Policy Toward The Middle East In Clinton’s 
Second Term”, MERIA, Vol: 3, No: 1, 
http://www.meria.idc.ac.il/journal/1999/issue1/jv3n1a5.html , (27.10.2008). 
Ferai Tunç, “Şer Ekseni Türkiye İçin Ne Anlama Geliyor?”, 
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=52394&yazarid=19, 
(29.12.2009). 
Godsan Sunday, “Turkey’s Post Cold Wor Relationship With The United 
States: A Critical Reoppraisal”, March 2008, Department or İnternational Relations 
Eastern Mediterrane an University, 
http://www.allacademic.com//meta/p_mlaapa_research_citation/, (30.12.2009). 
Hatem Cabbarlı, “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi: Kavramı, Anlamı, 
Amacı ve Türkiye’ye Yansımaları”, 
http://www.azsam.org/modules.php?name=News&file=print&sid=156#_ftn7, 
(30.12.2009). 
http://arsiv.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2003/02/15/dunya/dunya.2html, 
(30.12.2009). 
http://daccessddsny.un.org/doc/UNDOC/GEN/N01/533/82/PDF/N0153382.p 
df?OpenElement, (18.12.2009). 
http://daccessddsny.un.org/doc/UNDOC/GEN/N01/557/43/PDF/N0155743.p 
df?OpenElement, (18.12.2009). 
http://dosyalar.hurriyet.com.tr/11eylul/war_harita.swf. (31.10.2009). 
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=11370337&tarih=200904-
05, (28.12.2009). 
http://ilef.ankara.edu.tr/gorunum/2002/12/olasi-savas-olasi-kriz/, 
(31.10.2009). 
http://middleeast.about.com/od/usmideastpolicy/a/truman-doctrineexplained.
html, (31.10.2009). 
http://mtholyoke.edu/acad/intrel/coldwar.htm, (30.12.2009). 
http://www.abgs.gov.tr/index.php?l=1&p=41121, (02.12.2009). 
http://www.aei.org/speech/16197, (25.12.2009). 
http://www.america.gov/st/texttransenglish/2007/May/20070521153224MVy 
elwarCO.4675867.html, (30.12.2009). 
http://www.americanrhetoric.com/speeches/gwbush911intialafghanistanops.h 
tm (21.06.2009). 
http://www.americanprogress.org/kf/middleeastreport.pdf, (30.12.2009). 
http://www.americanrhetoric.com/speeches/gwbush911jointsessionspeech.ht 
m, (12.07.2009). 
http://www.americanrhetoric.com/speeches/gwbushtwostatesolution.html, 
(18.12.2009). 
http://www.americanrhetoric.com/speeches/jfkcubanmissilecrisis.html 
(21.08.2009). 
http://www.americanrhetoric.com/speeches/stateoftheunion2003.html, 
(18.12.2009). 
http://www.baghdad.emb.mfa.gov.tr/ShowInfoNotes.aspx?ID=465, 
(25.12.2009). 
http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story(2009/06/090604_obama_speechs.ht 
ml, (30.12.2009). 
http://www.belgenet.com/2003/tbmm_010303.html, (28.12.2009). 
http://www.byegm.gov.tr/ayintarihidetay.aspx?Id=152&Yil=1997&Ay=11, 
(04.12.2009). 
http://www.byegm.gov.tr/ayintarihidetay.aspx?Id=463&Yil=1952&Ay=9, 
(19.11.2009). 
http://www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/avrupabirligi/2004/06/29x06x04 
.htm, (06.12.2009). 
http://www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/AyınTarihi/1997/kasim1997.htm, 
(22.12.2009). 
http://www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/AyinTarihi/1948 (11.05.2009). 
http://www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/AyinTarihi/1950/eylul1950.htm 
(22.08.2009). 
http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/1948/temmuz1948.htm, 
(11.05.2009). 
http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/1978/agustos1978.htm, 
(04.12.2009). 
http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/1978/nisan1978.htm, 
(05.12.2009). 
http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/1980/eylul1980.htm, 
(04.12.2009). 
http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/1980/mart1980.htm, 
(23.11.2009). 
http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/1994/haziran1994.htm, 
(02.12.2009). 
http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2001/Ekim2001.htm, 
(30.12.2009). 
http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/1978/haziran1978.htm, 
(26.12.2009). 
http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2002/haziran2002.htm, 
(25.12.2009). 
http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2002/ocak2002.htm, 
(25.12.2009). 
http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2003/mart2003.htm, 
(28.12.2009). 
http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/2007/ekim2007.htm, 
(26.12.2009). 
Cenap Çakmak, (2008), “Bush’un Dış Politikası ve Büyük Ortadoğu Projesi”, 
http://www.bilgesam.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=162:b 
ushun-d-politikas-ve-bueyuek-ortadou-projesi&catid=98:analizler-abd&Iltemid=135, 
(30.12.2009). 
http://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/iz.html, 
(12.12.2009). 
http://www.defenselink.mil/news/Mar2005/d20050318nds1.pdf, 
(21.06.2009). 
http://www.eia.doe.gov/oil_gas/petroleum/info_glance/petroleum.html, 
(11.05.2009). 
http://www.foreignpolicy.org.tr/documents/iaea_270103_p.htm, 
(18.12.2009). 
tp://www.globalsecurity.org/military/library/policy/national/nss-020920.htm, 
(21.07.2009). 
http://www.hbci.com/~tgort/truman.htm, (11.08.2009). 
http://www.historycentral.com/elections/1992.html, (12.08.2009). 
http://www.house.gov/budget_republicans/emergsupp2888.pdf, (20.12.2009). 
http://www.ihh.org.tr/OEzel-Dosyalar-Ayrintil.58+M58777122285.0.html, 
(31.10.2009). 
http://www.iraqwatch.org/government/US/WH/us-wh-rice-wp_oped080703.
htm, (25.12.2009). 
http://www.mfa.gov.tr/pkk_kongra-gel.tr.mfa, (25.12.2009). 
http://www.nato.int/docu/review/2005/issue4/turkish/art1.html, (18.12.2009). 
http://www.ned.org/events/anniversary/20thAniv-Bush.html, (18.12.2009). 
http://www.nytimes.com/2009/06/04/us/politics/04obama.text.html, 
(30.12.2009). 
http://www.oecd.org/document/10/0,2340,en_2649_201185_1876938_1_1_1 
_1,00.html, (21.07.2009). 
http://www.opec.org/aboutus/, (10.08.2009). 
http://www.opec.org/library/World%20Oil%20Outlook/pdf/WOO%202009.p 
df, (10.08.2009). 
http://www.pigm.gov.tr/dunya_tablo/dunya_ham_petrol_rezervleri.xls, 
(31.10.2009). 
http://www.presidentialrhetoric.com/speeches/01.20.04.html, (25.12.2009). 
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=158071, (31.10.2009). 
http://www.rusya.ru/tur/index/turkiye_rusya_iliskileri, (01.12.2009). 
http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/, (30.12.2009). 
htp://www.state.gov/r/pa/ho/time/lw/82548.htm, (12.08.2009). 
http://ww.tbmm.gov.tr/tutanak/donem21/yil2/bas/b019m.htm, (20.06.2009). 
http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem23/yil3/bas/b072m.htm, (28.12.2009). 
http://www.thepracticeofleadership.net/2009/02/15/four-change-leadershippractices-
from-president-obama/, (18.12.2009). 
http://www.tsk.tr/10_ARSIV/10_1_Basin_Yayin_Faaliyetleri/10_1_7_Konus 
malar/2005/yillikdegerlendirme_200405.html, (25.12.2009). 
http://www.tsk.tr/10_ARSIV/10_1_Basin_Yayin_Faaliyetleri/10_1_7_Konus 
malar/2005/yillikdegerlendirme_200405.html, (25.12.2009). 
http://www.tsk.tr/10_ARSIV/10_1_Basin_Yayin_Faaliyetleri/10_1_Basin_A 
ciklamalari/2003/BA_14.html, (31.10.2009). 
http://www.un.org/News/Press/docs/2001/sc7158.doc.htm, (21.06.2009). 
http://www.un.org/News/Press/docs/2002/SC7564.doc.htm, (18.12.2009). 
http://www.voanews.com/turkish/archive/2001-11/a-2001-11-15-11.
cfm?moddate=2001-11-15, (25.12.2009). 
http://www.voanews.com/turkish/archive/2009-01/2009-01-22 
voa24.cfm?moddate=2009-01-22, (20.07.2009). 
http://www.whitehouse.gov.tr/news/releases/2001/09/20010911-16.html, 
(23.09.2008). 
http://www.whitehouse.gov/administration/eop/nsc/, (18.12.2009). 
http://www.whitehouse.gov/blog/NewBeginning, (30.12.2009), 
http://www.whitehouse.gov/issues/foreign-policy, (30.12.2009), 
http://www.wilsoncenter.org/coldwarfiles/index.cfm?fuseaction=people.detail 
s&thisunit=0&p, (25.12.2009). 
http://www.ysk.gov.tr/ysk/index.html, (18.12.2009). 
http://www2.dpt.gov.tr/dei/iei/1981.htm, (03.12.2009). 
http://www2.tbmm.gov.tr/d21/7/7-5799c.pdf, (25.12.2009). 
“Kuzey Kore’ye İran Affı”, 
http://arsiv.sabah.com.tr/2008/06/27/haber,3D253BCC6BFD4C8499088E75DD5792 C4.html, (29.12.2009). 
M. Ali Kışlalı (2005), “Çuval Olayı Unutulur Mu?”, 
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=158071, (28.12.2009). 
Martın Jacques (2003), “ABD’nin Gücünün Sınırı Var”, 
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=100696, (25.12.2009). 
Meliha Benli Altunışık, “Ortadoğu ve ABD: Yeni Bir Döneme Girilirken”, 
http://www.orsam.org.tr/tr/Uploads/Yazilar/Dosyalar/2009918_meliha.pdf, 
(30.12.2009). 
Mr. Blair kitle imha silahları nerede? 
http://yenisafak.com.tr/arsiv/2003/nisan/21/d2.html, (10.09.2008). 
Murat Yetkin (2007), “Süleymaniye’de Gerçekte Neler Oldu?”, 
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=213510, (28.12.2009). 
Mustafa Dizbay (2009), “II. Körfez Savaşı Sonrasında Meydana Gelen 
Gelişmeler ve Irak’ın İşgali”, http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=449, (20.12.2009). 
Mustafa Şen (2008), “Büyük Ortadoğu ve ABD’nin Söylemleri”, 
http://www.stratejikboyut.com/haber/buyuk-ortadogu-ve-abdnin-soylemleri-28360.html, (25.12.2009). 
Nerdun Hacıoğlu, “İran Tokamak Yapmış”, 
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=4241302&tarih=2006-04-12, (18.12.2009). 
Mustafa Oral, “Hasan Saka Kabinesi ve Dış Politikası”, 
http://www.ileri2000.org/25/oral25.htm, (18.11.2009). 
President Harry S. Truman's Address To A Joint Session of Congress, March 
12, 1947, http://www.hbci.com/~tgort/truman.htm (11.08.2009). 
Sami Kohen, “Bush’un Ortadoğu Seferi”, 
http://www.milliyet.com.tr/2008/01/09/yazar/kohen.html, (12.12.2009). 
Serdar Çelebi(2006), “Jonhnson’un Mektubu ve İnönü’nün Cevabı”, 
http://www.habusulu.com/makale44.htm, (22.11.2009). 
Şahin Alpay (2006); “Küresel Terörizm”, 
http://www.turksam.org/tr/a1035.html, (20.12.2009). 
Tayyar Arı, “Irak’a BM Yaptırımları: Kitlesel İmha Silahlarının Denetimi ve 
Ambargo”, www.tayyarari.com/download/BMyaptirim.doc, (23.12.2009). 
Tolga Şardan Barkın (2007), “PKK’dan Dağlıca Baskını: 12 Şehit”, 
http://www.milliyet.com.tr/2007/10/22/guncel/agun.html, (28.12.2009). 
Türkiye-ABD Siyasi İlişkileri, http://www.mfa.gov.tr/turkiye-amerikabirlesik-
devletleri-siyasi-iliskileri.tr.mfa, (11.11.2009). 
U.S. Energy Information Agency, www.eia.doe.gov/emeu/cabs/iraq.html, 
(01.01.2008). 
Uğur Ergan, Ümit Çetin (2007), “Beşar Esad’a Yemek Dışişleri Konutu’nda”, 
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=7499198&tarih=2007-10-17,  (28.12.2009). 
Uluslararası Enformasyon Programları Bürosu, 
http://turkish.turkey.usembassy.gov/media/pdf/natoittifakiturkish.pdf, (28.10.2009) 
www.americanrhetoric.com/.../harrystrumantrumandoctrine.html, 
(11.08.2009). 
www.belgenet.com/2004/sezer_140404.html, (07.02.2008). 
www.bigglook.com/war/6.asp, (20.12.2008). 
www.candundar.com.tr/index.php?Did=5576, (21.07.2009). 
www.cnnturk.com.tr/OZEL_DOSYALAR/haber_detay.asp?pid=360haberid= 
6517, (23.12.2008). 
www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/EAD/KonjokturIzlemeDb/dgg.doc, 
(31.10.2009). 
www.stradigma.com/index.php?sayfa=yazdir_makale&no=2, (10.12.2008) 
www.tusiad.us/Content/uploaded/TURKIYE-ABD_ILISKILERIUPDATE2.
PDF, (11.12.2008). 
Zeynep Erşahin, “İttifakın 50. Yılında NATO-Türkiye İlişkileri” 
http://www.milliyet.com.tr/ozel/nato/zeynep/html, (19.11.2009). 

http://dunyagazetesi.com.tr/haberArsiv.asp?id=133809, (21.12.2009). 


***

2 Nisan 2017 Pazar

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA TÜRKİYE’DEN FİLİSTİN’E TRANSİT GEÇEN YAHUDİ MÜLTECİ GEMİLERİ


İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA TÜRKİYE’DEN FİLİSTİN’E TRANSİT GEÇEN YAHUDİ MÜLTECİ GEMİLERİ 



SUNUŞ 
ON BİRİNCİ ASKERî TARİH SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ II
( SUNULMAYAN BİLDİRİLER )

Genelkurmay ATASE Başkanlığı tarafından düzenlenen ‘’XVIII. Yüzyıldan Günümüze Orta Doğu’daki Gelişmelerin Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri’’ konulu On Birinci Askerî Tarih Sempozyumu 04 - 06 Nisan 2007 tarihleri arasında İstanbul’da yapılmıştır. 

On Birinci Askerî Tarih Sempozyumu’na üniversitelerin değerli öğretim üyeleri ile Silahlı Kuvvetlerde muvazzaf ve emekli personel katılmış, salonda iki gün süreyle 20 adet bildiri sunulmuştur. 

Bugün Orta Doğu’da meydana gelen kültürel, toplumsal, siyasi, askerî ve iktisadi her sorun, jeopolitik konumundan dolayı Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Tüm bu gelişmelerin ve Türkiye’ye olan etkilerinin kavranabilmesi açısından Birinci Dünya Savaşı öncesinden XXI. yüzyıl başlarına kadar Orta Doğu‘daki siyasi, askerî, ekonomik ve toplumsal gelişmeler ve Orta Doğu’ya yönelik politikalar tarihsel süreç içerisinde yeniden ele alınmıştır. Sempozyumda yer alan bildiriler konuları itibarıyla önemli bir boşluğu doldurmaktadır. 

Eser, On Birinci Askerî Tarih Sempozyumu’nda zaman yetersizliği nedeniyle sunulamayan 16 bildiriden oluşmaktadır. Bu bildiriler, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Türk Askerî Tarih Komisyonu (TATK) Genel Sekreterliğince düzenlenerek yayıma hazırlanmıştır. 

Ziya GÜLER 
Hava Korgeneral 
ATASE ve Dent. Başkanı 


İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA TÜRKİYE’DEN FİLİSTİN’E TRANSİT GEÇEN YAHUDİ MÜLTECİ GEMİLERİ 

Arş. Gör. Fahriye EMGİLİ
* Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Ana Bilim Dalı.
 femgili@hotmail.com. 


İkinci Dünya Savaşı yılları, tüm dünyanın olduğu gibi Türkiye’nin de savaş sonunda toplumsal, kültürel, siyasal ve sosyal alanlarda yeniden şekillen mesi açısından oldukça önemlidir. Bu nedenle İkinci Dünya Savaşı yıllarının Türkiye’de her açıdan incelenmesi gerekmektedir. 

Bu çalışmamızda, İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudi mültecilerin Türkiye üzerinden Filistin’e taşınması sırasında Türk kara sularında yaşanan 
gemi faciaları; mülteci sorununa Türk hükûmetinin yaklaşımı incelenmeye çalışılacaktır. Bununla birlikte Türkiye’ye Yahudi göçü kitleler hâlinde mi oldu 
ya da Türkiye sadece transit geçiş konumunu mu üstlendi sorusuna da yanıt aranacaktır. 

Adolf Hitler’in 20 Ocak 1933’te iktidara gelmesiyle dünyada ve Türkiye’de yeni bir dönem başladı. Hitler’in Alman Yahudilerine karşı uyguladığı boykot yüzünden, Almanya’da yaşamaları imkânsızlaşan Yahudiler başka ülkelere göç etmeye başladılar. Türkiye de bu göçten etkilenen ülkeydi. Almanya ve Alman işgali altındaki bölgelerden sürülen Filistin’e gitmek için Türkiye’den transit geçiş yapan Yahudi mültecilerle dolu gemilerin Türk denizlerine gelişlerine sık rastlandı. 

Özellikle Hitler’in Almanya’da iktidara geldiği Ocak 1933’ten itibaren Türkiye kapılarını Yahudi mültecilere açmıştı. Ancak savaş döneminde Yahudi mülteciler Türkiye’ye seçilerek kabul edilmişlerdi. Avrupa’dan kaçan Yahudi mültecilerin Türkiye’den transit geçerek Filistin’e gitmelerine geçiş izni verilse de yabancı uyruklu Yahudilerin Türkiye’ye girişleri ve Türkiye’de ikamet etmeleri yasaklandı. 

1938’de ardı ardına çıkarılan iki kanunla Türkiye, topraklarına göç etmek isteyen Yahudilere karşı sıkı önlemler almıştı. Bunlardan ilki, 28 Haziran 1938’de yürürlüğe konulan Pasaport Kanunudur. Yabancı uyrukluların Türkiye’ye girişini düzenleyen bu kanunun 4. maddesiyle Türkiye’den transit olarak geçip gitmek istedikleri hâlde yanlarında yeterli para veya imkânları olmayanlar ile gidecekleri memleketler için vizeleri bulunmayan yabancı uyrukluların Türkiye’ye girişleri engellenmişti1. 

1938’in Kasım ayında Sohnut başkanı Haim Weizman, İstanbul ve Ankara’daki resmî makamlarla temaslarda bulunmuş, bu temaslarında Türk hükûmetine Nazi Almanya’sından kaçmak isteyen Yahudilerin Türkiye’ye yerleştirilmelerini teklif etmiştir. Weizman, bu teklifin kabul edilmesi hâlinde Türkiye’ye önemli miktarda dış kredi sağlanacağını da belirtmiştir.2 

Konunun hükûmette tartışılması sırasında bazı bakanlar 200.000 kadar Yahudi’nin Türkiye’ye yerleştirilmesinin çok zor olacağı ve Türkiye’nin 
millî yapısına zarar vereceği düşüncesiyle bu teklife karşı çıkmışlardır.3 Ancak Türk vatandaşlarından olup muntazam ve kanunen muteber vesaikle 
seyahat eden Yahudilerin memleketimize gelmelerine engel olunmaması için müfettişliklere ve vilayetlere talimat verilmiştir (28.02.1939).4 

Kabul edilen diğer kanun ise yabancı uyrukluların Türkiye’de ikametlerini düzenleyen kanundur. Buna göre yabancı uyrukluların sınır dışı edilmeleri Türk ırkına mensup olup olmama ölçüsüne göre değerlendirilmekteydi. Türk ırkına mensup olanların sınır dışı edilmeleri İcra vekilleri heyetinin alacağı karara bağlı iken çingenelerin ve Türk kültürüne bağlı olmayan ecnebi göçebelerin sınır dışı edilmelerinde sadece Dâhiliye Vekâleti yetkili kılınmaktaydı5. 

Türkiye için Yahudilerin Filistin’e geçiş işlemlerinin nasıl gerçekleştirileceği de ayrı bir sorundu. Bu amaçla, Dâhiliye Vekâleti’nce Hariciye Vekili Şükrü Saraçoğlu’na 1938 Ocağında karşı karşıya kalınan Yahudi mültecileri ile ilgili ne yapılabileceğine ilişkin görüş sorulmuş: Türkiye’de yerleşmiş yabancı uyruklu Yahudiler hakkında ne gibi işlemler yapılacağı, Türkiye’ye gelmiş ve hâlen Türkiye’de bulunan yabancı uyruklu Yahudilerin yerleşmiş sayılıp sayılmayacakları; bir Yahudi’nin Türkiye’de müesses ve iş sahibi olduğunun ne gibi vasıflarla belirleneceği, bu iş tutma durumunun hangi tarihten önce olursa geçerli sayılacağına dair sorulara yanıt aranmıştır.6 Ardından, Türkiye’ye kabul edilecek ve gelecek olan Yahudi mülteciler için belirlenen şartlar şöyleydi:7 

Romen tebaası Yahudiler Türkiye’de iki aydan fazla oturamazlar. 

Türkiye’ye geçici olarak gelecek Yahudi veya Yahudi ailelerin, Türkiye’den sonra gideceği yerin vizesini mutlaka almış olması gerekmektedir. 

Yahudi mültecilere Türkiye’de ancak bir ay geçici ikamet izni verilebilir. 

Geçici olarak gelen her Yahudi ve her Yahudi ailesi, Türkiye’de (İstanbul’da) ikamet ettiği zaman zarfında geçineceği; Türkiye’den dönerken bineceği vapurun navlun masrafını ödeyecek kadar parasını Konsolosluğa ve Türk polisine nakit olarak gösterecektir. Bu, kişi başına 300 Türk lirası, döviz olduğu takdirde de 150 lira olarak tespit edilmiştir. 

Göçmen olarak Türkiye’den (boğazlardan ve İstanbul’dan ve şimendifer tarikiyle İstanbul’dan) geçecek olan her Yahudi ve Yahudi ailesinin İstanbul’a geçici dahi olsa çıkmaları yasaktır. Boğazlardan geçecek Yahudi muhacirlerin miktarı daha önce Dâhiliye Vekâleti’ne bildirilmelidir. Bu gibilerin İstanbul’da geçici olarak kalabilmesi yukarıdaki şartları taşımalarına bağlıdır. Mültecileri karaya çıkartıp çıkarmamak polisin iznine tabidir. 

Geçici olarak Türkiye’ye gelecek göçmen Yahudilerin azami miktarı ayda 200 kişiyi geçmeyecektir. Bu miktardan fazla Yahudi’nin gelmesi ancak gelecek olanlar kadar Yahudi’nin Türkiye’yi terk etmiş olmasına bağlıdır. 

Türk hükûmeti, bu belirlenen şartları taşısa dahi Yahudileri kabul edip etmemekte ve dilediği zaman sınır dışına çıkarmakta yetkili olacaktır8. 

Transit geçiş konumundaki Türkiye, bu dönemde neredeyse bir Yahudi göçmen akınına uğramıştır. Avrupa’dan kaçan Yahudi mültecilerin Türkiye’den transit geçerek Filistin’e gitmeleri için transit geçiş izni Hükûmette yapılan uzun müzakerelerde görüşüldü. 

Alınan kararlar doğrultusunda transit geçişe uygun olarak refakatlerinde bulunan 40 öğretmen ve mürebbiye eşliğinde 450 Alman vatandaşı Yahudi çocuğunun Filistin’e gitmelerine, kafilelerin ellişer kişiden oluşması ve programa dâhil her kafilenin memleketimizden çıkmadan bir diğer kabilenin kabul edilmemesi şartıyla 29/8/938 tarih ve 3/9498 sayılı kararname çerçevesinde Türkiye’den transit olarak geçmelerine izin verilmesi, Yahudi Mültecilerin Türkiye Üzerinden Transit Geçmelerine dair bir kararname icra vekilleri heyetince 30 Ocak 1941’de kabul edilmiştir.9 

Bu kararname 1938 tarihli yabancı uyruklu Yahudilerin Türkiye’ye gelişleri ile ilgili kararnamenin yerine geçmiştir. Buna göre bulundukları ülkelerde yaşama ve dolaşım hürriyetleri açısından kısıtlamaya tabi olan yabancı uyruklu Yahudilerin Türkiye’ye girişleri ve Türkiye’de ikamet etmeleri yasaklan maktaydı.10 Ancak Yahudiler arasından Türkiye’de çalışmaları millî çıkarlar açısından faydalı ve gerekli olanların başvurmaları hâlinde Türkiye’ye girişlerine istisnai olarak izin verilmesi kararlaştırılmıştır.11 

Kararname ile aynı zamanda Yahudilerin transit işlemleri bir düzene de bağlanmaktaydı. Bu bağlamda, Türkiye’den ayrıldıktan sonra gidecekleri 
ülkeye ait transit vizelerine ve yolculuk biletlerine sahip Yahudilere transit vizesinin verilmesi kararlaştırılmıştır. Hükûmet, Filistin’e gitmek için transit 
vizesine sahip Yahudi mültecilerin Türkiye’ye ayak basmamaları koşuluyla Türkiye’den gemi veya kara yolu ile geçişlerine izin vermekteydi.12 

Bu düzenlemelere bağlı olarak aynı tarihlerde Polonya, Romanya, Macaristan, Yugoslavya, İspanya, Çekoslovakya, Hollanda, Fransa ve Almanya uyruklu Yahudilerin artan transit geçiş istekleri karşısında, bu ülkelerin uyruğu olan 4687 Yahudi’ye transit geçiş vizesi verilmesi icra vekillerince kabul edilmiştir.13 

Türkiye’nin Almanya ile 2 Ağustos 1944 gecesi siyasi ve iktisadi ilişkilerini kesmeye karar vermesi ile Ankara Radyosu Türk Hükûmeti, Yahudi 
göçmenlerine yardım etmeye her zaman hazırdır beyanında bulunuyordu. Basında da Hükûmetin Avrupa’dan gelip transit olarak Filistin’e giden Yahudi 
mültecilere her türlü kolaylığı göstereceği yer almaktaydı.14 

Yeni gelişen bu durumla bağlantılı olarak Filistin’e gitmek üzere Türkiye’ye gelen Yahudilerin Suriye makamları tarafından kabul edilmemesi karşısında, bu sorunu Türkiye çözümlemek zorunda kalmıştır. Bu amaçla İslâhiye’de bekleyen 105 Yahudi’nin vize işlemleri tamamlanıncaya kadar İstanbul’da kalmaları ve İslâhiye’den ilk hareket edecek trenle İstanbul’a iade edilmeleri kararlaş tırılmıştır. Bulgaristan’dan Filistin’e göç etmek isteyen fakat ellerinde İngiliz vizesi olduğu hâlde Suriye tarafından kabul edilmeyen 51’i erkek 54’ü kadın olan bu kafilenin İslâhiye’de konaklaması ile ilgili haberlere basından ulaşıyoruz. Kafiledekilerle yapılan görüşmelerden Sofya’daki yaşam düzeylerine ilişkin alınan yanıtlar kısa ancak bireyin içinde bulunduğu göç psikolojisini yansıtması açısından, Yahudi bir mültecinin yaşadıklarını özetleyen şu sözleri: Bu hususta açıkça bir şey söylememize imkân yoktur. Tahsilimizi evimizi barkımızı bırakıp Filistin’e gitmenin manası herhâlde sizce de malumdur15 oldukça nettir. 

Yahudilerin savaş sırasında Türkiye ve Türkiye üzerinden Filistin’e göç etmek istemelerinin sebebi 1940-1941 arasında Romanya’da Yahudilere 
karşı sertleşen tutumun artması ve beraberinde Yahudilerin ekonomik ve toplumsal anlamda birçok kısıtlama ile karşı karşıya kalmalarıydı.16 
Romanya’da savaş yıllarında, Yahudiler için çalışma kampları kurulmuş, buralarda açlık, soğuk, kötü koşullar nedeniyle binlerce Yahudi ölmüştür. 
Ayrıca Kuzeydeki Beserabya bölgesi geri alındığında buradaki Yahudi topluluklar imha edildi. Romanya Yahudileri, Macaristan’da dindaşlarının toptan imhasının kendi başlarına da gelebileceği endişesiyle paniğe kapıldılar; onlar için tehlikeli bir yolculuğa girişmekten başka bir çare kalmamıştı. Bütün bu saydığımız nedenlerden dolayı Romanya Yahudileri Filistin’e gitmenin çarelerini aramaya başladılar ve Türkiye’yi transit yolu olarak kullanmak istediler. Böylece Bulgaristan ve Romanya Yahudi mültecileriyle dolu gemilerin Türkiye üzerinden Filistin’e geçmelerine izin verilmişti. Mültecilerin bir kısmı Türk gemileriyle taşınmıştır. Mürettebatıyla kiralanan: Türkan, Morina, Mefkûre ve Bülbül gemileri Yahudi mültecilerini Romanya limanlarından alıp Türkiye’ye, Türkiye’den de Filistin’e taşımışlardır. Filistin’e gitmek isteyen Yahudilerle dolu bu gemilerin bazıları hedeflerine ulaşamadılar. Çünkü bir kısmı batmış ya da batırılmışlardır.17 

Türkiye ve Boğazlar üzerinden Filistin’e gerçekleşen bu kaçış ile batan gemilerden ilki Aralık 1940’ta Marmara Denizi’nde Silivri civarında fırtınaya 
tutularak batan Salvador18, diğeri ise 1942 yılında İstanbul Boğazı’ndan Karadeniz açıklarına çekilerek Rus denizatlısı tarafından batırılan Struma’dır. 
Batan bir diğer gemi ise Türk gemisi olan Mefkûre’dir. 

Struma Faciası 

Romen Yahudilerin Romanya’dan kaçmak istemeleri gemi sahipleri için kârlı bir kazanç kapısının açılmasını sağladı. Hatta Romen basınında da bu tür gemi ilanlarının yer aldığı görüldü. Panama bandıralı Struma gemisinin ilanı da 1941 Eylül ayından itibaren basında yeni dizel motoru ile yer aldı.19 Romanyalı Yahudiler yaklaşık bin dolar karşılığında bilet satın almaya başladılar. Yolcuların Filistin’e giriş vizeleri yoktu. Ama geminin armatörü Yunanlı Pandelis bu sorunun da çözüldüğünü, kendisinin önceden trenle yola çıkıp geminin varışından önce İstanbul’da alacağını ve yolculara giriş vizelerini İstanbul’da dağıtacağını bildirdi. Bu ilanlar ile 150 yolcu kapasitesine sahip Struma için 780 bilet satıldı. Struma 12 Aralık 1941’de 

Köstence’den İstanbul’a doğru hareket etmek için yola çıktı. Ancak gemi için ilanda verilen özelliklerin hiçbirinin olmadığı tam aksine gemi motorunun eski 
ve arızalı; 780 yolcuyu taşıyacak kapasiteye sahip olmadığı anlaşıldı.20 

Gemi, motorda çıkan arızalar nedeniyle dura kalka yol alabildi ve 13 Aralık 1941 günü gemi ilk sinyali verdi, stop etti. Tamirin yapılması ile gemi Boğazlara kadar gelebildi. Ancak 14 Aralık 1941 günü gemi ikinci kez motorun arızalanması yüzünden stop etti. 15 Aralık 1941 günü Türk Römorkörü Struma’yı Sarayburnu açıklarına çekti. Gemi sarı bayrak çekilerek karantina altına alındı. Hiçbir yolcuya karaya ayak basma veya karadaki herhangi biriyle haberleşmek için izin verilmedi.21 

Bu arada İstanbul Valiliği gemideki yolcuların nasıl yerleştirileceği ve beslenme gereksinimlerinin nasıl karşılanacağını Dâhiliye Vekâleti’ne sordu.22 Dâhiliye Vekâleti, Kızılay’ın İstanbul şubesinin gemiye gıda sağlamasına izin verdi.23 Mültecilerin içinde bulundukları zor şartları İstanbul’da bastıran kar ve soğuk iyice zorlaştırmıştı. Bu şiddetli soğuklar nedeniyle Struma’da mahsur kalan yolcuların birçoğu hastalandı. Gemide, dezenfektan dâhil olmak üzere, hiçbir ilaç mevcut olmadığı için yetkililerden ilaç istendi.24 

İstanbul Yahudi Cemaati liderlerinden Simon Brod ile Rıfat Karako Struma yolcularını kurtarmak için ellerinden gelen çabayı harcadılar. 

Yolcuların gemiyi terk edip kara yolu ile Filistin’e gitmelerine izin verilmesi için resmî makamlara türlü vaatlerde bulunuldu ancak yine de bütün çabalar 
sonuçsuz kaldı.25 

Struma gemisinin İstanbul limanına varışından beş gün sonra Hariciye Vekâleti genel müdür yardımcısı geminin varışını Ankara’daki İngiliz Büyükelçisine bildirdi. İngiltere’nin bu göçmenleri Filistin’e kabul etmesi hâlinde; göçmenlerin Filistin’e varmaları için Türk Hükûmetinin gereli yardımı sağlayacağını bildirdi. İngiltere Büyükelçisinden gelen cevap İngiltere’nin bu mültecilerin Filistin’e gitmelerini istemediği yolunda oldu. 

Baskılar sonucunda İngiltere, gemide bulunan yetmiş çocuğun Filistin’e gitmelerine izin verdi. İngiltere Büyükelçiliği bu kararı Hariciye Vekâleti’ne bildirmiş olmasına karşın Türk resmî makamları buna izin vermedi.26 22 Şubat 1942’de İstanbul’daki İngiliz Konsolosluğunun pasaport bölümü İngiltere Dışişleri Bakanlığına; Türkiye’nin Struma’yı Karadeniz’e götürmeye hazırlandığını bildirdi. 68 gün boyunca Sarayburnu açıklarında karantinada kalan Struma’ya 23 Şubat 1942 günü bir Türk Römorkörü yaklaştı. 

Daha sonra kayıkla gelen iki polis kaptanın demir toplamasını istedi ve geminin dezenfekte edilmek üzere yakın bir yere götürüleceğinin söyledi. 

Diğer polis ise “sizleri Karadeniz’e geri götürecekler, Bulgaristan’da Burgaz’a veya Köstence’ye gönderecekler” sözlerini ağzından kaçırdı. Ancak güvertede toplanan yolcular bağırarak emri protesto ettiler. Yolcular yarım saat boyunca güvertede polislerle dövüştüler. Bu mücadele sonunda polisler yolcuları etkisiz bırakıp kamaralara yolladılar. Struma motorsuz ve böyle bir yolculuk için gerekli gıda ve su stokundan mahrum bir şekilde bir kılavuz motoruyla saat 17’de Karadeniz’e doğru çekilmeye başlandı. Struma saat 22.00’de Karadeniz’e ulaştı. Sahilden beş kilometre açıklarında römork ayrıldı ve römorktaki gemiciler Struma’ya “Bulgarsitan’a Burgaz’a gidin” diye bağırarak gemiyi denizin ortasında bıraktılar. Struma, sabahın erken saatlerinde Şile açıklarında, muhtemelen bir Sovyet denizatlısından atılmış olan bir torpidoyla büyük bir gürültüyle infilak etti ve battı.27 

Struma faciası ile ilgili Anadolu Ajansının 24 Şubat 1942 günü basına yaptığı açıklama şöyleydi: 

“Anadolu Ajansının salâhiyettar membadan haber aldığına göre içinde 769 Romanyalı Yahudi bulunan Panama bandıralı Struma vapuru İstanbul’da 15 Kânunuevvel 1941 tarihinde geldi. Gemi, makinesinde tamiri müşkül ve hatta kasten olduğu intibasını veren arızaların tamiri bahanesiyle ikametini uzatmağa başladı. Bir tarafta bu Yahudileri kabul edebilmesi ihtimali olan devletlerin Ankara’daki mümessillerine birkaç defa müracaat edildiği gibi bu Yahudilerin geldikleri memlekete iade etmek imkânı olup olmadığı araştırıldı. Diğer taraftan da bu Yahudilere ya yollarına devam etmeleri veya geri dönemleri için birkaç kere tebligatta bulunuldu. Müracaat edilen devletlerden kimi alaka göstermedi, kimi de kabul edemeyeceğini bildirdi. Romanya’nın Ankara Sefiri de bunların Romanya tebaalı Yahudi olduklarını, memleketi yolsuz bir şekilde terk ettiklerini ve kendilerinin Romanya’ya kabulü asla bahis mevzuu olamayacağını bildirdi. 

Gemin tamiri hitam bulduğu hâlde bizzat Yahudiler de ne yollarına devam ettiler ne de geriye döndüler. Çünkü geminin kaptan ve tayfası Bulgar olduğu ve Bulgaristan harp hâlinde bulunduğu için yollarına devam etmek istemiyorlardı. Binaenaleyh gemiyi denize iade etmekten başka imkân kalmadığı cihetle bu hususta alaka gösterecekleri zannedilen devletlerin mümessillerine haber verildi ve badehu(ondan sonra) gemi 23 Şubat’ta Karadeniz’e iade edildi. Ertesi gün sabahleyin Boğa dışında Yön burnunun 4-5 mil kadar açığına bir infilaktan sonra geminin batmakta olduğu haber alınarak mahalline tahlisiyeler gönderildi.”28 

Türkiye’nin bu dramatik olayda hiçbir sorumluluğunun olmadığını Vatan gazetesi şu haberde anlatıyordu: 

“Yüzlerce Musevi mülteci ancak açıkgöz bir vapur acentesinin ve Filistin’deki kırtasiyeciliğin kurbanı olmuştur. Bizim bu işteki rolümüz, harbin sebep olduğu facialardan birine yakından seyirci olmaktan ve transit etme üzerine buraya gelen bir vapurun limanımızda azami müddet kalmasına müsamaha etmekten ibarettir.”29 

TBMM’de dönemin Başbakanı Refik Saydam Struma olayına şu sözlerle değindi: 

“Biz bu hususta elimizden gelen her şeyi yaptık, maddi manevi en ufak mesuliyetimiz yoktur. Türkiye başkaları tarafından arzu edilmeyen insanlar 
için vatan hizmeti göremez. Bizim tuttuğumuz yol budur. Kendilerini bu sebepten İstanbul’da alıkoyamadık. Çok yazık ki bir kazaya kurban gittiler.”30 

Batırılan Türk Gemisi Mefkûre 

Savaş boyunca, özellikle 1943 başlarından itibaren Yahudi organizasyonları, hem Nazi işgali altında bulunan ülkelerdeki Yahudilerle iletişim kurabilmek hem de mümkün olduğu kadar çok Yahudi’yi bu ülkeler ile Bulgaristan, Romanya ve Macaristan’dan Türkiye’ye kaçırabilmek, şu veya bu biçimde İstanbul’a ulaşanları da Filistin’e sevk etmek için İstanbul’da çalıştılar. 

İngiltere, Avrupa’daki Yahudileri kurtarmak, kaçışlarını organize etmek için hiçbir şey yapılmamasını; ancak İstanbul’a ulaşmayı başaran Yahudilere Filistin vizesi verilmesi yolunda karar almıştı. 

Mart 1944’den Ağustos 1944’e; Bülbül, Morina ve Mefkûre gemilerinin seferine kadar geçen 5 ay zarfında, toplam 5 seferde 2000’e yakın Yahudi mülteci İstanbul’a ulaştı.31 

Toplam olarak 1000 yolcuyu İstanbul limanına getirmesi planlanan Mefkûre32, Morina ve Bülbül gemilerinin üçü de ahşap Karadeniz teknesiydi. Mefkûre gemisinin seyir tarihi 3 Ağustos 1944 olarak saptanmış ancak 2 Ağustos’ta Türkiye ile Almanya’nın diplomatik ilişkileri kesmesi seyahati tehlikeye sokmuştu. Karadeniz’de bir Türk-Alman çatışması olasılığı belirmiş ancak Mefkûre, Morina ve Bülbül’ün Türk bandıralı olmalarının sağlayacağı düşünülen güvence bir anda riske dönüşmüştü. 

3 Ağustos akşamı üç motor seyre hazırken motor kaptanlarının Köstence Liman reisine gitmeleri emredildi. “Reis bize seyir emirlerinin bizimle Morina’da seyredecek olan bir Romen kaptan tarafından verileceğini ve bu emirlere uyamamamız durumunda sonuçlarının olumlu olmayacağını bildirdi.” Romenler bir süre mülteci gemisine eşlik edecekler, hem bu sırada ve hem sonrasında Bülbül ve Mefkûre, Morina’nın rotasını izleyecekti. 

5 Ağustos’ta Morina’nın yolunu gözleyen Orhan Derval’in verdiği bilgilere göre Morina motoru kendisine verilen seyir rotasını izlememiş böyle bir rotanın verilmesinden de şüphelenmiş ve İstanbul boğazına doğru inen verili koordinatlar dan gitmektense rotasını İstanbul Boğazı’nın doğusuna doğru çizmiş ve daha sonra dönüp kıyıdan seyrederek Boğaza girmiştir. Bu varsayım iddia edildiği gibi her üç geminin verilen rotayı izlediği tezini 
çürütmektedir. 

Sonuç 

1 Eylül 1939’da Almanya’nın Polonya’ya saldırması ile başlayan İkinci Dünya Savaşı hızlı bir şekilde tüm Avrupa’ya ve dünyanın diğer bölgelerine 
yayılmıştır. Türkiye, savaş dışı kalabilmek için çaba harcamış; verilen tavizlere karşın savaş dışı kalmayı başarmıştır. 

Savaş boyunca, Türkiye’nin Yahudi mültecilerle ilgili izlediği resmî politikasının dönemin basınına da yansıdığını görüyoruz. Yahudi göçünün, Türk milletinin türdeş yapısını bozacağı düşüncesiyle bunun kabul edilmemesi yönünde bir fikir birliğinin olduğu gözlenmekteydi. Ancak Yahudiler arasından Türkiye’de çalışmaları ulusal çıkarlar açısından yararlı olacağına karar verilenlerin -başvuruları hâlinde- Türkiye’ye girişlerine izin verildi. Bu anlamda, Türk Hükûmetinin Alman işgaline uğrayan bölgelerdeki Yahudilerin göçünü kabul etmesinde ulusal ve yönetsel gereksinimlerini 
karşılaması da rol oynamaktadır. 

Türkiye, Savaş boyunca seçici davranarak Yahudi mültecileri ve bunların ailelerini kabul ederek tafrasızlığını ve kararlılığını da ortaya koymuştur. Yahudi mültecilerin Türkiye’den transit geçerek Filistin’e gitmelerine izni verilse de yabancı uyruklu Yahudilerin Türkiye’ye girişleri ve Türkiye’de ikamet etmeleri yasaklandı. 

Denilebilir ki Türkiye’nin kapıları sınırlı şekilde de olsa mültecilere daima açık kaldı. Ayrıca Türkiye, bu dönemde çeşitli Yahudi örgütlerinin kurtarama çabalarını Türkiye’den sürdürmelerine olanak sağlamış ve Avrupa Yahudiler ine yardım etmiştir. 

Türkiye’nin savaşın başlarında Yahudilere yaptığı sınırlı yardım, savaşın gidişatının değişmesiyle birlikte daha da artmıştır. 1944 yılında Türkiye-Almanya ile ilişkilerini kesmiş ve bundan sonra Türkiye’den Yahudilere yardımın boyutu da değişmiş, kitlesel bir hâl almıştır. 


 DİPNOTLAR;


1 Düstur, 3.Tertip, C. 19, s. 1594–1605, 28 Haziran 1938 tarih ve 3519 sayılı “Pasaport Kanunu”. 
2 Federal Almanya Devlet Arşivleri; Pol VII, Türkei 36, 30 Kasım 1938 tarihli belge.’den aktaran Bali; s. 334. 
3 Rıfat N. Bali; Cumhuriyet Yıllarında Türkiye Yahudileri Bir Türkleştirme Serüveni [1923–1945], İletişim Yayınları, İstanbul, 2003, s. 335. 
4 Ankara Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA; Bundan sonra bu şekilde verilecektir.), Fon Kodu: 030.10.0.0., Yer no: 110.736.7. 
5 Düstur; 3.Tertip, C. 19, s. 1649–1655, 29 Haziran 1938 tarih ve 3529 sayılı “Ecnebilerin Türkiye’de ikamet ve seyahatleri hakkında kanun”. 
6 25.1.1938’de Yaluva’dan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya’dan telefonla alınan talimatın sureti: Hariciye Vekaleti Vekili Bay Saraçoğlu Şükrü’ye. 
BCA, Fon Kodu: 030.10.0.0. Yer nu: 110.736.5. 
7 Dönemin Emniyet Müdürünce Başvekâlet Müsteşarı Vehbi Demirel’e 6 Nisan 1939’da Yahudi meseleleri hakkında sunulan maruzat; Yahudiler ile ilgili 
çözülmesi istenen sorulara yanıt aranıyor. Bk. BCA, Fon Kodu: 030.10.0.0.Yer no: 110.736.5. 
8 BCA; Fon Kodu: 030.10.0.0., Yer nu: 110.736.5. 
9 BCA; Fon Kodu: 030.18.01.02., Yer nu: 92.85.5. 
10 Tasviri Efkâr; 12 Şubat 1941. 
11 Macaristan'daki Manfred Weis Firması ile Sümerbank arasındaki işlerin bitirilmesi için gelecek olan Macar Yahudi Laszlo Tanczos'a vize verilmesi. 
Bk. BCA, Tarih: 11/10/1941, Sayı: 2/16712, Fon Kodu: 30.18.1.2, Yer nu: 96.86.16; Türkiye ile Macaristan arasında yapılacak pamuk takas müzakerelerine atılacak Macar temsilcileriyle birlikte Macar uyruklu Yahudi Etienne Vago'ya yurdumuzda kalma izni verilmesi. Bk. BCA; Tarih: 14/2/1942 Sayı: 2/17333 
Dosya: 88-302 Fon Kodu: 30.18.1.2 Yer nu: 97.117..20;Yahudi ırkından Mechel Zieringin'in İstanbul'daki Nijat ve Ferruh Şeşbeş'e ait Demir ve Çelik Fabrikasında çalıştırılması. Bk. BCA; Tarih: 8/12/1942, Sayı: 2/19153, Dosya: Fon Kodu: 30.18.1.2, Yer nu: 100.103.4; Sümerbankça kurulması düşünülen 
boru fabrikası için Yahudi uyruklu Ladislas Tanczos'a üç ay kalmak üzere vize verilmesi. Bk. BCA, Tarih: 3/2/1943, Sayı: 2/19390, Fon Kodu: 30.18.1.2, Yer nu: 101.7.16. 
12 Romen, Çek ve Polonya Yahudilerinden 366 kişinin ellerinde Suriye ve Filistin için geçerli vizeleri olmasına karşın bunların 17-48 yaş arasında olanların vizeleri dahi olsa Suriye’den geçmelerine Suriye makamlarınca engel olunduğundan bunların konsolosluk larımızca ayrılmasıyla elli kişilik kafileler halinde Türkiye’den geçmeleri için transit vizesi 28 Eylül 1940’da verilmiştir. Bk. BCA, Fon Kodu: 030.18.01.02., Yer nu: 92.94.19. 
13 BCA, Fon Kodu: 030.18.01.02., Yer nu: 93.117.7. 
14 Haber Akşam Postası, 8 Ağustos 1944; Örneğin, Sofya Konsolosluğu’ndan verilen transit vizesi ile Filistin’e gitmek üzere Türkiye’ye gelen Bulgar Yahudilerinden Sani Koise Almosnino ile eşi Berte ve üç çocuğu ile Türkiye’de oturmalarına iki ay süreyle izin verilmiştir (27.10.1944). Bk. BCA, Fon Kodu: 030.18.01.02. Yer nu: 106.75.15. 
15 “ Filistin’e Giden Yahudi Kafilesi İstanbul’a Dönüyor ”; Cumhuriyet, 10 Ekim 1945. 
16 Bali; s. 347. 
17 Esra Danacıoğlu; “ Karadeniz’de Batırılan Mefkure ”, Toplumsal Tarih, Ağustos, 1997,s. 44, s. 6. 
18 Esra Danacıoğlu; “ Silivri Faciası ”, Toplumsal Tarih, Aralık 1994, s. 24, s.11-16. 
19 Bali; s.347. 
20 Bali; s.348. 
21 Çetin Yetkin;” Struma Olayının İçyüzü ”, Cumhuriyet, 12-18 Aralık 1993; Turhan Aytul ve Halit Çapın, “Struma Faciası”, Milliyet, 30 Haziran-6 Temmuz 1985. 
22 “Vapurları Bozulan limanımızdaki 750 Yahudi ne olacak?”, Son Posta, 23 Aralık 1941. 
23 “ 747 Musevi Muhacirin İaşesi Temin edildi ”, Cumhuriyet, 24 Aralık 1941. 
24 “ Limanda Museviler Soğuklardan Hastalanmışlar ”, Tasvir-i Efkar, 6 Ocak 1942. 
25 Bali; s.351. 
26 Dalia Ofer…., s. 159-163.’den aktaran Bali; s. 355. 
27 Dalia Ofer; s.152-153’ten aktaran Bali; s. 356. 
28“Struma vapuru içindeki 769 Rumanyalı Yahudi ile beraber Karadenize giderken”, Cumhuriyet, 25 Şubat 1942. 
29 “Panama vapuru faciasının iç yüzü”; Vatan, 22 Nisan 1942. 
30 “Dünkü mecliste batan Yahudi vapuru meselesi görüşüldü”; Tan, 21 Nisan 1942; “Karadeniz’de boğulan Yahudiler Meselesi”, Cumhuriyet, 21 Nisan 1942. 
31 Ulus; 8 Ağustos 1944. 
32 Mefkure 1929 yılında inşa edilmiş, 120 grostonluk, 75 beygir gücünde motoru olan ahşap bir tekneydi. 


Kaynaklar; 

A- BCA (Ankara Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi) Belgeleri 

BCA; Fon Kodu: 030.10.0.0, Yer nu: 110.736.5. 
BCA; Fon Kodu: 030.18.01.02, Yer nu: 93.117.7. 
BCA; Fon Kodu: 030.10.0.0, Yer nu: 232.562.20. 
BCA; Fon Kodu: 030.10.0.0, Yer nu: 110.736.18. 
BCA; Fon Kodu: 030.18.01.02, Yer nu: 106.75.15. 
BCA; Tarih: 11/10/1941, Sayı: 2/16712 ,Fon Kodu: 30.18.1.2, Yer nu: 96.86.16 
BCA; Tarih: 14/2/1942, Sayı: 2/17333, Dosya: 88-302, Fon Kodu: 30.18.1.2 Yer nu: 97.117..20 
BCA; Tarih: 8/12/1942, Sayı: 2/19153, Dosya: Fon Kodu: 30.18.1.2, Yer nu: 100.103.4. 
BCA; Tarih: 3/2/1943, Sayı: 2/19390, Dosya: Fon Kodu: 30.18.1.2, Yer nu: 101.7.16. 
BCA; Fon Kodu: 030.18.01.02., Yer nu: 92.94.19. 
BCA; Fon Kodu: 030.10.0.0., Yer nu: 110.736.7. 
BCA; Fon Kodu: 030.10.0.0., Yer nu: 206.407.2. 
BCA; Fon Kodu: 030.10.0.0., Yer nu: 99.641.13, 
BCA; Tarih: 28/9/1939, Sayı: 2/12037, Dosya: 88-223, Fon Kodu: 30..18.1.2 Yer nu: 88.94.19. 
BCA; Fon Kodu: 030.18.01.02, Yer nu: 92.85.5. 

B- Resmî Yayınlar 

Düstur, 3. tertip, c. 9, 9 Teşrin-i Sani 1927-17 Teşrin-i Evvel 1928, Matbacılık ve Neşriyat Türk Anonim Şirketi, İstanbul, 1931. 
Düstur, 3.tertip, c. 19, Teşrin-i Sani 1937-Teşrin-i Evvel 1938, Ankara Başvekalet Matbaası, 1938. 

C- Gazeteler 

Cumhuriyet 
Haber Akşam Postası 
Tasviri Efkâr 
Vakit 
Yeni Sabah 
Ulus 

D- Kitap ve Makaleler; 

BALİ; Rıfat N, Cumhuriyet Yıllarında Türkiye Yahudileri Bir Türkleştirme Serüveni [1923-1945], İletişim Yayınları, İstanbul, 2003. 
LEVİ; Arner, Türkiye Cumhuriyeti’nde Yahudiler, İletişim Yayınları, İstanbul, 1998. 
DANACIOĞLU; Esra, “ Karadeniz’de Batırılan Mefkûre ”, Toplumsal Tarih, Ağustos, 1997. ---,“Silivri Faciası”, Toplumsal Tarih, Aralık 1994. 


***