İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA TÜRKİYE’DEN FİLİSTİN’E TRANSİT GEÇEN YAHUDİ MÜLTECİ GEMİLERİ
SUNUŞ
ON BİRİNCİ ASKERî TARİH SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ II
( SUNULMAYAN BİLDİRİLER )
Genelkurmay ATASE Başkanlığı tarafından düzenlenen ‘’XVIII. Yüzyıldan Günümüze Orta Doğu’daki Gelişmelerin Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri’’ konulu On Birinci Askerî Tarih Sempozyumu 04 - 06 Nisan 2007 tarihleri arasında İstanbul’da yapılmıştır.
On Birinci Askerî Tarih Sempozyumu’na üniversitelerin değerli öğretim üyeleri ile Silahlı Kuvvetlerde muvazzaf ve emekli personel katılmış, salonda iki gün süreyle 20 adet bildiri sunulmuştur.
Bugün Orta Doğu’da meydana gelen kültürel, toplumsal, siyasi, askerî ve iktisadi her sorun, jeopolitik konumundan dolayı Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Tüm bu gelişmelerin ve Türkiye’ye olan etkilerinin kavranabilmesi açısından Birinci Dünya Savaşı öncesinden XXI. yüzyıl başlarına kadar Orta Doğu‘daki siyasi, askerî, ekonomik ve toplumsal gelişmeler ve Orta Doğu’ya yönelik politikalar tarihsel süreç içerisinde yeniden ele alınmıştır. Sempozyumda yer alan bildiriler konuları itibarıyla önemli bir boşluğu doldurmaktadır.
Eser, On Birinci Askerî Tarih Sempozyumu’nda zaman yetersizliği nedeniyle sunulamayan 16 bildiriden oluşmaktadır. Bu bildiriler, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Türk Askerî Tarih Komisyonu (TATK) Genel Sekreterliğince düzenlenerek yayıma hazırlanmıştır.
Ziya GÜLER
Hava Korgeneral
ATASE ve Dent. Başkanı
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA TÜRKİYE’DEN FİLİSTİN’E TRANSİT GEÇEN YAHUDİ MÜLTECİ GEMİLERİ
Arş. Gör. Fahriye EMGİLİ*
* Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Ana Bilim Dalı.
femgili@hotmail.com.
İkinci Dünya Savaşı yılları, tüm dünyanın olduğu gibi Türkiye’nin de savaş sonunda toplumsal, kültürel, siyasal ve sosyal alanlarda yeniden şekillen mesi açısından oldukça önemlidir. Bu nedenle İkinci Dünya Savaşı yıllarının Türkiye’de her açıdan incelenmesi gerekmektedir.
Bu çalışmamızda, İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudi mültecilerin Türkiye üzerinden Filistin’e taşınması sırasında Türk kara sularında yaşanan
gemi faciaları; mülteci sorununa Türk hükûmetinin yaklaşımı incelenmeye çalışılacaktır. Bununla birlikte Türkiye’ye Yahudi göçü kitleler hâlinde mi oldu
ya da Türkiye sadece transit geçiş konumunu mu üstlendi sorusuna da yanıt aranacaktır.
Adolf Hitler’in 20 Ocak 1933’te iktidara gelmesiyle dünyada ve Türkiye’de yeni bir dönem başladı. Hitler’in Alman Yahudilerine karşı uyguladığı boykot yüzünden, Almanya’da yaşamaları imkânsızlaşan Yahudiler başka ülkelere göç etmeye başladılar. Türkiye de bu göçten etkilenen ülkeydi. Almanya ve Alman işgali altındaki bölgelerden sürülen Filistin’e gitmek için Türkiye’den transit geçiş yapan Yahudi mültecilerle dolu gemilerin Türk denizlerine gelişlerine sık rastlandı.
Özellikle Hitler’in Almanya’da iktidara geldiği Ocak 1933’ten itibaren Türkiye kapılarını Yahudi mültecilere açmıştı. Ancak savaş döneminde Yahudi mülteciler Türkiye’ye seçilerek kabul edilmişlerdi. Avrupa’dan kaçan Yahudi mültecilerin Türkiye’den transit geçerek Filistin’e gitmelerine geçiş izni verilse de yabancı uyruklu Yahudilerin Türkiye’ye girişleri ve Türkiye’de ikamet etmeleri yasaklandı.
1938’de ardı ardına çıkarılan iki kanunla Türkiye, topraklarına göç etmek isteyen Yahudilere karşı sıkı önlemler almıştı. Bunlardan ilki, 28 Haziran 1938’de yürürlüğe konulan Pasaport Kanunudur. Yabancı uyrukluların Türkiye’ye girişini düzenleyen bu kanunun 4. maddesiyle Türkiye’den transit olarak geçip gitmek istedikleri hâlde yanlarında yeterli para veya imkânları olmayanlar ile gidecekleri memleketler için vizeleri bulunmayan yabancı uyrukluların Türkiye’ye girişleri engellenmişti1.
1938’in Kasım ayında Sohnut başkanı Haim Weizman, İstanbul ve Ankara’daki resmî makamlarla temaslarda bulunmuş, bu temaslarında Türk hükûmetine Nazi Almanya’sından kaçmak isteyen Yahudilerin Türkiye’ye yerleştirilmelerini teklif etmiştir. Weizman, bu teklifin kabul edilmesi hâlinde Türkiye’ye önemli miktarda dış kredi sağlanacağını da belirtmiştir.2
Konunun hükûmette tartışılması sırasında bazı bakanlar 200.000 kadar Yahudi’nin Türkiye’ye yerleştirilmesinin çok zor olacağı ve Türkiye’nin
millî yapısına zarar vereceği düşüncesiyle bu teklife karşı çıkmışlardır.3 Ancak Türk vatandaşlarından olup muntazam ve kanunen muteber vesaikle
seyahat eden Yahudilerin memleketimize gelmelerine engel olunmaması için müfettişliklere ve vilayetlere talimat verilmiştir (28.02.1939).4
Kabul edilen diğer kanun ise yabancı uyrukluların Türkiye’de ikametlerini düzenleyen kanundur. Buna göre yabancı uyrukluların sınır dışı edilmeleri Türk ırkına mensup olup olmama ölçüsüne göre değerlendirilmekteydi. Türk ırkına mensup olanların sınır dışı edilmeleri İcra vekilleri heyetinin alacağı karara bağlı iken çingenelerin ve Türk kültürüne bağlı olmayan ecnebi göçebelerin sınır dışı edilmelerinde sadece Dâhiliye Vekâleti yetkili kılınmaktaydı5.
Türkiye için Yahudilerin Filistin’e geçiş işlemlerinin nasıl gerçekleştirileceği de ayrı bir sorundu. Bu amaçla, Dâhiliye Vekâleti’nce Hariciye Vekili Şükrü Saraçoğlu’na 1938 Ocağında karşı karşıya kalınan Yahudi mültecileri ile ilgili ne yapılabileceğine ilişkin görüş sorulmuş: Türkiye’de yerleşmiş yabancı uyruklu Yahudiler hakkında ne gibi işlemler yapılacağı, Türkiye’ye gelmiş ve hâlen Türkiye’de bulunan yabancı uyruklu Yahudilerin yerleşmiş sayılıp sayılmayacakları; bir Yahudi’nin Türkiye’de müesses ve iş sahibi olduğunun ne gibi vasıflarla belirleneceği, bu iş tutma durumunun hangi tarihten önce olursa geçerli sayılacağına dair sorulara yanıt aranmıştır.6 Ardından, Türkiye’ye kabul edilecek ve gelecek olan Yahudi mülteciler için belirlenen şartlar şöyleydi:7
Romen tebaası Yahudiler Türkiye’de iki aydan fazla oturamazlar.
Türkiye’ye geçici olarak gelecek Yahudi veya Yahudi ailelerin, Türkiye’den sonra gideceği yerin vizesini mutlaka almış olması gerekmektedir.
Yahudi mültecilere Türkiye’de ancak bir ay geçici ikamet izni verilebilir.
Geçici olarak gelen her Yahudi ve her Yahudi ailesi, Türkiye’de (İstanbul’da) ikamet ettiği zaman zarfında geçineceği; Türkiye’den dönerken bineceği vapurun navlun masrafını ödeyecek kadar parasını Konsolosluğa ve Türk polisine nakit olarak gösterecektir. Bu, kişi başına 300 Türk lirası, döviz olduğu takdirde de 150 lira olarak tespit edilmiştir.
Göçmen olarak Türkiye’den (boğazlardan ve İstanbul’dan ve şimendifer tarikiyle İstanbul’dan) geçecek olan her Yahudi ve Yahudi ailesinin İstanbul’a geçici dahi olsa çıkmaları yasaktır. Boğazlardan geçecek Yahudi muhacirlerin miktarı daha önce Dâhiliye Vekâleti’ne bildirilmelidir. Bu gibilerin İstanbul’da geçici olarak kalabilmesi yukarıdaki şartları taşımalarına bağlıdır. Mültecileri karaya çıkartıp çıkarmamak polisin iznine tabidir.
Geçici olarak Türkiye’ye gelecek göçmen Yahudilerin azami miktarı ayda 200 kişiyi geçmeyecektir. Bu miktardan fazla Yahudi’nin gelmesi ancak gelecek olanlar kadar Yahudi’nin Türkiye’yi terk etmiş olmasına bağlıdır.
Türk hükûmeti, bu belirlenen şartları taşısa dahi Yahudileri kabul edip etmemekte ve dilediği zaman sınır dışına çıkarmakta yetkili olacaktır8.
Transit geçiş konumundaki Türkiye, bu dönemde neredeyse bir Yahudi göçmen akınına uğramıştır. Avrupa’dan kaçan Yahudi mültecilerin Türkiye’den transit geçerek Filistin’e gitmeleri için transit geçiş izni Hükûmette yapılan uzun müzakerelerde görüşüldü.
Alınan kararlar doğrultusunda transit geçişe uygun olarak refakatlerinde bulunan 40 öğretmen ve mürebbiye eşliğinde 450 Alman vatandaşı Yahudi çocuğunun Filistin’e gitmelerine, kafilelerin ellişer kişiden oluşması ve programa dâhil her kafilenin memleketimizden çıkmadan bir diğer kabilenin kabul edilmemesi şartıyla 29/8/938 tarih ve 3/9498 sayılı kararname çerçevesinde Türkiye’den transit olarak geçmelerine izin verilmesi, Yahudi Mültecilerin Türkiye Üzerinden Transit Geçmelerine dair bir kararname icra vekilleri heyetince 30 Ocak 1941’de kabul edilmiştir.9
Bu kararname 1938 tarihli yabancı uyruklu Yahudilerin Türkiye’ye gelişleri ile ilgili kararnamenin yerine geçmiştir. Buna göre bulundukları ülkelerde yaşama ve dolaşım hürriyetleri açısından kısıtlamaya tabi olan yabancı uyruklu Yahudilerin Türkiye’ye girişleri ve Türkiye’de ikamet etmeleri yasaklan maktaydı.10 Ancak Yahudiler arasından Türkiye’de çalışmaları millî çıkarlar açısından faydalı ve gerekli olanların başvurmaları hâlinde Türkiye’ye girişlerine istisnai olarak izin verilmesi kararlaştırılmıştır.11
Kararname ile aynı zamanda Yahudilerin transit işlemleri bir düzene de bağlanmaktaydı. Bu bağlamda, Türkiye’den ayrıldıktan sonra gidecekleri
ülkeye ait transit vizelerine ve yolculuk biletlerine sahip Yahudilere transit vizesinin verilmesi kararlaştırılmıştır. Hükûmet, Filistin’e gitmek için transit
vizesine sahip Yahudi mültecilerin Türkiye’ye ayak basmamaları koşuluyla Türkiye’den gemi veya kara yolu ile geçişlerine izin vermekteydi.12
Bu düzenlemelere bağlı olarak aynı tarihlerde Polonya, Romanya, Macaristan, Yugoslavya, İspanya, Çekoslovakya, Hollanda, Fransa ve Almanya uyruklu Yahudilerin artan transit geçiş istekleri karşısında, bu ülkelerin uyruğu olan 4687 Yahudi’ye transit geçiş vizesi verilmesi icra vekillerince kabul edilmiştir.13
Türkiye’nin Almanya ile 2 Ağustos 1944 gecesi siyasi ve iktisadi ilişkilerini kesmeye karar vermesi ile Ankara Radyosu Türk Hükûmeti, Yahudi
göçmenlerine yardım etmeye her zaman hazırdır beyanında bulunuyordu. Basında da Hükûmetin Avrupa’dan gelip transit olarak Filistin’e giden Yahudi
mültecilere her türlü kolaylığı göstereceği yer almaktaydı.14
Yeni gelişen bu durumla bağlantılı olarak Filistin’e gitmek üzere Türkiye’ye gelen Yahudilerin Suriye makamları tarafından kabul edilmemesi karşısında, bu sorunu Türkiye çözümlemek zorunda kalmıştır. Bu amaçla İslâhiye’de bekleyen 105 Yahudi’nin vize işlemleri tamamlanıncaya kadar İstanbul’da kalmaları ve İslâhiye’den ilk hareket edecek trenle İstanbul’a iade edilmeleri kararlaş tırılmıştır. Bulgaristan’dan Filistin’e göç etmek isteyen fakat ellerinde İngiliz vizesi olduğu hâlde Suriye tarafından kabul edilmeyen 51’i erkek 54’ü kadın olan bu kafilenin İslâhiye’de konaklaması ile ilgili haberlere basından ulaşıyoruz. Kafiledekilerle yapılan görüşmelerden Sofya’daki yaşam düzeylerine ilişkin alınan yanıtlar kısa ancak bireyin içinde bulunduğu göç psikolojisini yansıtması açısından, Yahudi bir mültecinin yaşadıklarını özetleyen şu sözleri: Bu hususta açıkça bir şey söylememize imkân yoktur. Tahsilimizi evimizi barkımızı bırakıp Filistin’e gitmenin manası herhâlde sizce de malumdur15 oldukça nettir.
Yahudilerin savaş sırasında Türkiye ve Türkiye üzerinden Filistin’e göç etmek istemelerinin sebebi 1940-1941 arasında Romanya’da Yahudilere
karşı sertleşen tutumun artması ve beraberinde Yahudilerin ekonomik ve toplumsal anlamda birçok kısıtlama ile karşı karşıya kalmalarıydı.16
Romanya’da savaş yıllarında, Yahudiler için çalışma kampları kurulmuş, buralarda açlık, soğuk, kötü koşullar nedeniyle binlerce Yahudi ölmüştür.
Ayrıca Kuzeydeki Beserabya bölgesi geri alındığında buradaki Yahudi topluluklar imha edildi. Romanya Yahudileri, Macaristan’da dindaşlarının toptan imhasının kendi başlarına da gelebileceği endişesiyle paniğe kapıldılar; onlar için tehlikeli bir yolculuğa girişmekten başka bir çare kalmamıştı. Bütün bu saydığımız nedenlerden dolayı Romanya Yahudileri Filistin’e gitmenin çarelerini aramaya başladılar ve Türkiye’yi transit yolu olarak kullanmak istediler. Böylece Bulgaristan ve Romanya Yahudi mültecileriyle dolu gemilerin Türkiye üzerinden Filistin’e geçmelerine izin verilmişti. Mültecilerin bir kısmı Türk gemileriyle taşınmıştır. Mürettebatıyla kiralanan: Türkan, Morina, Mefkûre ve Bülbül gemileri Yahudi mültecilerini Romanya limanlarından alıp Türkiye’ye, Türkiye’den de Filistin’e taşımışlardır. Filistin’e gitmek isteyen Yahudilerle dolu bu gemilerin bazıları hedeflerine ulaşamadılar. Çünkü bir kısmı batmış ya da batırılmışlardır.17
Türkiye ve Boğazlar üzerinden Filistin’e gerçekleşen bu kaçış ile batan gemilerden ilki Aralık 1940’ta Marmara Denizi’nde Silivri civarında fırtınaya
tutularak batan Salvador18, diğeri ise 1942 yılında İstanbul Boğazı’ndan Karadeniz açıklarına çekilerek Rus denizatlısı tarafından batırılan Struma’dır.
Batan bir diğer gemi ise Türk gemisi olan Mefkûre’dir.
Struma Faciası
Romen Yahudilerin Romanya’dan kaçmak istemeleri gemi sahipleri için kârlı bir kazanç kapısının açılmasını sağladı. Hatta Romen basınında da bu tür gemi ilanlarının yer aldığı görüldü. Panama bandıralı Struma gemisinin ilanı da 1941 Eylül ayından itibaren basında yeni dizel motoru ile yer aldı.19 Romanyalı Yahudiler yaklaşık bin dolar karşılığında bilet satın almaya başladılar. Yolcuların Filistin’e giriş vizeleri yoktu. Ama geminin armatörü Yunanlı Pandelis bu sorunun da çözüldüğünü, kendisinin önceden trenle yola çıkıp geminin varışından önce İstanbul’da alacağını ve yolculara giriş vizelerini İstanbul’da dağıtacağını bildirdi. Bu ilanlar ile 150 yolcu kapasitesine sahip Struma için 780 bilet satıldı. Struma 12 Aralık 1941’de
Köstence’den İstanbul’a doğru hareket etmek için yola çıktı. Ancak gemi için ilanda verilen özelliklerin hiçbirinin olmadığı tam aksine gemi motorunun eski
ve arızalı; 780 yolcuyu taşıyacak kapasiteye sahip olmadığı anlaşıldı.20
Gemi, motorda çıkan arızalar nedeniyle dura kalka yol alabildi ve 13 Aralık 1941 günü gemi ilk sinyali verdi, stop etti. Tamirin yapılması ile gemi Boğazlara kadar gelebildi. Ancak 14 Aralık 1941 günü gemi ikinci kez motorun arızalanması yüzünden stop etti. 15 Aralık 1941 günü Türk Römorkörü Struma’yı Sarayburnu açıklarına çekti. Gemi sarı bayrak çekilerek karantina altına alındı. Hiçbir yolcuya karaya ayak basma veya karadaki herhangi biriyle haberleşmek için izin verilmedi.21
Bu arada İstanbul Valiliği gemideki yolcuların nasıl yerleştirileceği ve beslenme gereksinimlerinin nasıl karşılanacağını Dâhiliye Vekâleti’ne sordu.22 Dâhiliye Vekâleti, Kızılay’ın İstanbul şubesinin gemiye gıda sağlamasına izin verdi.23 Mültecilerin içinde bulundukları zor şartları İstanbul’da bastıran kar ve soğuk iyice zorlaştırmıştı. Bu şiddetli soğuklar nedeniyle Struma’da mahsur kalan yolcuların birçoğu hastalandı. Gemide, dezenfektan dâhil olmak üzere, hiçbir ilaç mevcut olmadığı için yetkililerden ilaç istendi.24
İstanbul Yahudi Cemaati liderlerinden Simon Brod ile Rıfat Karako Struma yolcularını kurtarmak için ellerinden gelen çabayı harcadılar.
Yolcuların gemiyi terk edip kara yolu ile Filistin’e gitmelerine izin verilmesi için resmî makamlara türlü vaatlerde bulunuldu ancak yine de bütün çabalar
sonuçsuz kaldı.25
Struma gemisinin İstanbul limanına varışından beş gün sonra Hariciye Vekâleti genel müdür yardımcısı geminin varışını Ankara’daki İngiliz Büyükelçisine bildirdi. İngiltere’nin bu göçmenleri Filistin’e kabul etmesi hâlinde; göçmenlerin Filistin’e varmaları için Türk Hükûmetinin gereli yardımı sağlayacağını bildirdi. İngiltere Büyükelçisinden gelen cevap İngiltere’nin bu mültecilerin Filistin’e gitmelerini istemediği yolunda oldu.
Baskılar sonucunda İngiltere, gemide bulunan yetmiş çocuğun Filistin’e gitmelerine izin verdi. İngiltere Büyükelçiliği bu kararı Hariciye Vekâleti’ne bildirmiş olmasına karşın Türk resmî makamları buna izin vermedi.26 22 Şubat 1942’de İstanbul’daki İngiliz Konsolosluğunun pasaport bölümü İngiltere Dışişleri Bakanlığına; Türkiye’nin Struma’yı Karadeniz’e götürmeye hazırlandığını bildirdi. 68 gün boyunca Sarayburnu açıklarında karantinada kalan Struma’ya 23 Şubat 1942 günü bir Türk Römorkörü yaklaştı.
Daha sonra kayıkla gelen iki polis kaptanın demir toplamasını istedi ve geminin dezenfekte edilmek üzere yakın bir yere götürüleceğinin söyledi.
Diğer polis ise “sizleri Karadeniz’e geri götürecekler, Bulgaristan’da Burgaz’a veya Köstence’ye gönderecekler” sözlerini ağzından kaçırdı. Ancak güvertede toplanan yolcular bağırarak emri protesto ettiler. Yolcular yarım saat boyunca güvertede polislerle dövüştüler. Bu mücadele sonunda polisler yolcuları etkisiz bırakıp kamaralara yolladılar. Struma motorsuz ve böyle bir yolculuk için gerekli gıda ve su stokundan mahrum bir şekilde bir kılavuz motoruyla saat 17’de Karadeniz’e doğru çekilmeye başlandı. Struma saat 22.00’de Karadeniz’e ulaştı. Sahilden beş kilometre açıklarında römork ayrıldı ve römorktaki gemiciler Struma’ya “Bulgarsitan’a Burgaz’a gidin” diye bağırarak gemiyi denizin ortasında bıraktılar. Struma, sabahın erken saatlerinde Şile açıklarında, muhtemelen bir Sovyet denizatlısından atılmış olan bir torpidoyla büyük bir gürültüyle infilak etti ve battı.27
Struma faciası ile ilgili Anadolu Ajansının 24 Şubat 1942 günü basına yaptığı açıklama şöyleydi:
“Anadolu Ajansının salâhiyettar membadan haber aldığına göre içinde 769 Romanyalı Yahudi bulunan Panama bandıralı Struma vapuru İstanbul’da 15 Kânunuevvel 1941 tarihinde geldi. Gemi, makinesinde tamiri müşkül ve hatta kasten olduğu intibasını veren arızaların tamiri bahanesiyle ikametini uzatmağa başladı. Bir tarafta bu Yahudileri kabul edebilmesi ihtimali olan devletlerin Ankara’daki mümessillerine birkaç defa müracaat edildiği gibi bu Yahudilerin geldikleri memlekete iade etmek imkânı olup olmadığı araştırıldı. Diğer taraftan da bu Yahudilere ya yollarına devam etmeleri veya geri dönemleri için birkaç kere tebligatta bulunuldu. Müracaat edilen devletlerden kimi alaka göstermedi, kimi de kabul edemeyeceğini bildirdi. Romanya’nın Ankara Sefiri de bunların Romanya tebaalı Yahudi olduklarını, memleketi yolsuz bir şekilde terk ettiklerini ve kendilerinin Romanya’ya kabulü asla bahis mevzuu olamayacağını bildirdi.
Gemin tamiri hitam bulduğu hâlde bizzat Yahudiler de ne yollarına devam ettiler ne de geriye döndüler. Çünkü geminin kaptan ve tayfası Bulgar olduğu ve Bulgaristan harp hâlinde bulunduğu için yollarına devam etmek istemiyorlardı. Binaenaleyh gemiyi denize iade etmekten başka imkân kalmadığı cihetle bu hususta alaka gösterecekleri zannedilen devletlerin mümessillerine haber verildi ve badehu(ondan sonra) gemi 23 Şubat’ta Karadeniz’e iade edildi. Ertesi gün sabahleyin Boğa dışında Yön burnunun 4-5 mil kadar açığına bir infilaktan sonra geminin batmakta olduğu haber alınarak mahalline tahlisiyeler gönderildi.”28
Türkiye’nin bu dramatik olayda hiçbir sorumluluğunun olmadığını Vatan gazetesi şu haberde anlatıyordu:
“Yüzlerce Musevi mülteci ancak açıkgöz bir vapur acentesinin ve Filistin’deki kırtasiyeciliğin kurbanı olmuştur. Bizim bu işteki rolümüz, harbin sebep olduğu facialardan birine yakından seyirci olmaktan ve transit etme üzerine buraya gelen bir vapurun limanımızda azami müddet kalmasına müsamaha etmekten ibarettir.”29
TBMM’de dönemin Başbakanı Refik Saydam Struma olayına şu sözlerle değindi:
“Biz bu hususta elimizden gelen her şeyi yaptık, maddi manevi en ufak mesuliyetimiz yoktur. Türkiye başkaları tarafından arzu edilmeyen insanlar
için vatan hizmeti göremez. Bizim tuttuğumuz yol budur. Kendilerini bu sebepten İstanbul’da alıkoyamadık. Çok yazık ki bir kazaya kurban gittiler.”30
Batırılan Türk Gemisi Mefkûre
Savaş boyunca, özellikle 1943 başlarından itibaren Yahudi organizasyonları, hem Nazi işgali altında bulunan ülkelerdeki Yahudilerle iletişim kurabilmek hem de mümkün olduğu kadar çok Yahudi’yi bu ülkeler ile Bulgaristan, Romanya ve Macaristan’dan Türkiye’ye kaçırabilmek, şu veya bu biçimde İstanbul’a ulaşanları da Filistin’e sevk etmek için İstanbul’da çalıştılar.
İngiltere, Avrupa’daki Yahudileri kurtarmak, kaçışlarını organize etmek için hiçbir şey yapılmamasını; ancak İstanbul’a ulaşmayı başaran Yahudilere Filistin vizesi verilmesi yolunda karar almıştı.
Mart 1944’den Ağustos 1944’e; Bülbül, Morina ve Mefkûre gemilerinin seferine kadar geçen 5 ay zarfında, toplam 5 seferde 2000’e yakın Yahudi mülteci İstanbul’a ulaştı.31
Toplam olarak 1000 yolcuyu İstanbul limanına getirmesi planlanan Mefkûre32, Morina ve Bülbül gemilerinin üçü de ahşap Karadeniz teknesiydi. Mefkûre gemisinin seyir tarihi 3 Ağustos 1944 olarak saptanmış ancak 2 Ağustos’ta Türkiye ile Almanya’nın diplomatik ilişkileri kesmesi seyahati tehlikeye sokmuştu. Karadeniz’de bir Türk-Alman çatışması olasılığı belirmiş ancak Mefkûre, Morina ve Bülbül’ün Türk bandıralı olmalarının sağlayacağı düşünülen güvence bir anda riske dönüşmüştü.
3 Ağustos akşamı üç motor seyre hazırken motor kaptanlarının Köstence Liman reisine gitmeleri emredildi. “Reis bize seyir emirlerinin bizimle Morina’da seyredecek olan bir Romen kaptan tarafından verileceğini ve bu emirlere uyamamamız durumunda sonuçlarının olumlu olmayacağını bildirdi.” Romenler bir süre mülteci gemisine eşlik edecekler, hem bu sırada ve hem sonrasında Bülbül ve Mefkûre, Morina’nın rotasını izleyecekti.
5 Ağustos’ta Morina’nın yolunu gözleyen Orhan Derval’in verdiği bilgilere göre Morina motoru kendisine verilen seyir rotasını izlememiş böyle bir rotanın verilmesinden de şüphelenmiş ve İstanbul boğazına doğru inen verili koordinatlar dan gitmektense rotasını İstanbul Boğazı’nın doğusuna doğru çizmiş ve daha sonra dönüp kıyıdan seyrederek Boğaza girmiştir. Bu varsayım iddia edildiği gibi her üç geminin verilen rotayı izlediği tezini
çürütmektedir.
Sonuç
1 Eylül 1939’da Almanya’nın Polonya’ya saldırması ile başlayan İkinci Dünya Savaşı hızlı bir şekilde tüm Avrupa’ya ve dünyanın diğer bölgelerine
yayılmıştır. Türkiye, savaş dışı kalabilmek için çaba harcamış; verilen tavizlere karşın savaş dışı kalmayı başarmıştır.
Savaş boyunca, Türkiye’nin Yahudi mültecilerle ilgili izlediği resmî politikasının dönemin basınına da yansıdığını görüyoruz. Yahudi göçünün, Türk milletinin türdeş yapısını bozacağı düşüncesiyle bunun kabul edilmemesi yönünde bir fikir birliğinin olduğu gözlenmekteydi. Ancak Yahudiler arasından Türkiye’de çalışmaları ulusal çıkarlar açısından yararlı olacağına karar verilenlerin -başvuruları hâlinde- Türkiye’ye girişlerine izin verildi. Bu anlamda, Türk Hükûmetinin Alman işgaline uğrayan bölgelerdeki Yahudilerin göçünü kabul etmesinde ulusal ve yönetsel gereksinimlerini
karşılaması da rol oynamaktadır.
Türkiye, Savaş boyunca seçici davranarak Yahudi mültecileri ve bunların ailelerini kabul ederek tafrasızlığını ve kararlılığını da ortaya koymuştur. Yahudi mültecilerin Türkiye’den transit geçerek Filistin’e gitmelerine izni verilse de yabancı uyruklu Yahudilerin Türkiye’ye girişleri ve Türkiye’de ikamet etmeleri yasaklandı.
Denilebilir ki Türkiye’nin kapıları sınırlı şekilde de olsa mültecilere daima açık kaldı. Ayrıca Türkiye, bu dönemde çeşitli Yahudi örgütlerinin kurtarama çabalarını Türkiye’den sürdürmelerine olanak sağlamış ve Avrupa Yahudiler ine yardım etmiştir.
Türkiye’nin savaşın başlarında Yahudilere yaptığı sınırlı yardım, savaşın gidişatının değişmesiyle birlikte daha da artmıştır. 1944 yılında Türkiye-Almanya ile ilişkilerini kesmiş ve bundan sonra Türkiye’den Yahudilere yardımın boyutu da değişmiş, kitlesel bir hâl almıştır.
DİPNOTLAR;
1 Düstur, 3.Tertip, C. 19, s. 1594–1605, 28 Haziran 1938 tarih ve 3519 sayılı “Pasaport Kanunu”.
2 Federal Almanya Devlet Arşivleri; Pol VII, Türkei 36, 30 Kasım 1938 tarihli belge.’den aktaran Bali; s. 334.
3 Rıfat N. Bali; Cumhuriyet Yıllarında Türkiye Yahudileri Bir Türkleştirme Serüveni [1923–1945], İletişim Yayınları, İstanbul, 2003, s. 335.
4 Ankara Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA; Bundan sonra bu şekilde verilecektir.), Fon Kodu: 030.10.0.0., Yer no: 110.736.7.
5 Düstur; 3.Tertip, C. 19, s. 1649–1655, 29 Haziran 1938 tarih ve 3529 sayılı “Ecnebilerin Türkiye’de ikamet ve seyahatleri hakkında kanun”.
6 25.1.1938’de Yaluva’dan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya’dan telefonla alınan talimatın sureti: Hariciye Vekaleti Vekili Bay Saraçoğlu Şükrü’ye.
BCA, Fon Kodu: 030.10.0.0. Yer nu: 110.736.5.
7 Dönemin Emniyet Müdürünce Başvekâlet Müsteşarı Vehbi Demirel’e 6 Nisan 1939’da Yahudi meseleleri hakkında sunulan maruzat; Yahudiler ile ilgili
çözülmesi istenen sorulara yanıt aranıyor. Bk. BCA, Fon Kodu: 030.10.0.0.Yer no: 110.736.5.
8 BCA; Fon Kodu: 030.10.0.0., Yer nu: 110.736.5.
9 BCA; Fon Kodu: 030.18.01.02., Yer nu: 92.85.5.
10 Tasviri Efkâr; 12 Şubat 1941.
11 Macaristan'daki Manfred Weis Firması ile Sümerbank arasındaki işlerin bitirilmesi için gelecek olan Macar Yahudi Laszlo Tanczos'a vize verilmesi.
Bk. BCA, Tarih: 11/10/1941, Sayı: 2/16712, Fon Kodu: 30.18.1.2, Yer nu: 96.86.16; Türkiye ile Macaristan arasında yapılacak pamuk takas müzakerelerine atılacak Macar temsilcileriyle birlikte Macar uyruklu Yahudi Etienne Vago'ya yurdumuzda kalma izni verilmesi. Bk. BCA; Tarih: 14/2/1942 Sayı: 2/17333
Dosya: 88-302 Fon Kodu: 30.18.1.2 Yer nu: 97.117..20;Yahudi ırkından Mechel Zieringin'in İstanbul'daki Nijat ve Ferruh Şeşbeş'e ait Demir ve Çelik Fabrikasında çalıştırılması. Bk. BCA; Tarih: 8/12/1942, Sayı: 2/19153, Dosya: Fon Kodu: 30.18.1.2, Yer nu: 100.103.4; Sümerbankça kurulması düşünülen
boru fabrikası için Yahudi uyruklu Ladislas Tanczos'a üç ay kalmak üzere vize verilmesi. Bk. BCA, Tarih: 3/2/1943, Sayı: 2/19390, Fon Kodu: 30.18.1.2, Yer nu: 101.7.16.
12 Romen, Çek ve Polonya Yahudilerinden 366 kişinin ellerinde Suriye ve Filistin için geçerli vizeleri olmasına karşın bunların 17-48 yaş arasında olanların vizeleri dahi olsa Suriye’den geçmelerine Suriye makamlarınca engel olunduğundan bunların konsolosluk larımızca ayrılmasıyla elli kişilik kafileler halinde Türkiye’den geçmeleri için transit vizesi 28 Eylül 1940’da verilmiştir. Bk. BCA, Fon Kodu: 030.18.01.02., Yer nu: 92.94.19.
13 BCA, Fon Kodu: 030.18.01.02., Yer nu: 93.117.7.
14 Haber Akşam Postası, 8 Ağustos 1944; Örneğin, Sofya Konsolosluğu’ndan verilen transit vizesi ile Filistin’e gitmek üzere Türkiye’ye gelen Bulgar Yahudilerinden Sani Koise Almosnino ile eşi Berte ve üç çocuğu ile Türkiye’de oturmalarına iki ay süreyle izin verilmiştir (27.10.1944). Bk. BCA, Fon Kodu: 030.18.01.02. Yer nu: 106.75.15.
15 “ Filistin’e Giden Yahudi Kafilesi İstanbul’a Dönüyor ”; Cumhuriyet, 10 Ekim 1945.
16 Bali; s. 347.
17 Esra Danacıoğlu; “ Karadeniz’de Batırılan Mefkure ”, Toplumsal Tarih, Ağustos, 1997,s. 44, s. 6.
18 Esra Danacıoğlu; “ Silivri Faciası ”, Toplumsal Tarih, Aralık 1994, s. 24, s.11-16.
19 Bali; s.347.
20 Bali; s.348.
21 Çetin Yetkin;” Struma Olayının İçyüzü ”, Cumhuriyet, 12-18 Aralık 1993; Turhan Aytul ve Halit Çapın, “Struma Faciası”, Milliyet, 30 Haziran-6 Temmuz 1985.
22 “Vapurları Bozulan limanımızdaki 750 Yahudi ne olacak?”, Son Posta, 23 Aralık 1941.
23 “ 747 Musevi Muhacirin İaşesi Temin edildi ”, Cumhuriyet, 24 Aralık 1941.
24 “ Limanda Museviler Soğuklardan Hastalanmışlar ”, Tasvir-i Efkar, 6 Ocak 1942.
25 Bali; s.351.
26 Dalia Ofer…., s. 159-163.’den aktaran Bali; s. 355.
27 Dalia Ofer; s.152-153’ten aktaran Bali; s. 356.
28“Struma vapuru içindeki 769 Rumanyalı Yahudi ile beraber Karadenize giderken”, Cumhuriyet, 25 Şubat 1942.
29 “Panama vapuru faciasının iç yüzü”; Vatan, 22 Nisan 1942.
30 “Dünkü mecliste batan Yahudi vapuru meselesi görüşüldü”; Tan, 21 Nisan 1942; “Karadeniz’de boğulan Yahudiler Meselesi”, Cumhuriyet, 21 Nisan 1942.
31 Ulus; 8 Ağustos 1944.
32 Mefkure 1929 yılında inşa edilmiş, 120 grostonluk, 75 beygir gücünde motoru olan ahşap bir tekneydi.
Kaynaklar;
A- BCA (Ankara Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi) Belgeleri
BCA; Fon Kodu: 030.10.0.0, Yer nu: 110.736.5.
BCA; Fon Kodu: 030.18.01.02, Yer nu: 93.117.7.
BCA; Fon Kodu: 030.10.0.0, Yer nu: 232.562.20.
BCA; Fon Kodu: 030.10.0.0, Yer nu: 110.736.18.
BCA; Fon Kodu: 030.18.01.02, Yer nu: 106.75.15.
BCA; Tarih: 11/10/1941, Sayı: 2/16712 ,Fon Kodu: 30.18.1.2, Yer nu: 96.86.16
BCA; Tarih: 14/2/1942, Sayı: 2/17333, Dosya: 88-302, Fon Kodu: 30.18.1.2 Yer nu: 97.117..20
BCA; Tarih: 8/12/1942, Sayı: 2/19153, Dosya: Fon Kodu: 30.18.1.2, Yer nu: 100.103.4.
BCA; Tarih: 3/2/1943, Sayı: 2/19390, Dosya: Fon Kodu: 30.18.1.2, Yer nu: 101.7.16.
BCA; Fon Kodu: 030.18.01.02., Yer nu: 92.94.19.
BCA; Fon Kodu: 030.10.0.0., Yer nu: 110.736.7.
BCA; Fon Kodu: 030.10.0.0., Yer nu: 206.407.2.
BCA; Fon Kodu: 030.10.0.0., Yer nu: 99.641.13,
BCA; Tarih: 28/9/1939, Sayı: 2/12037, Dosya: 88-223, Fon Kodu: 30..18.1.2 Yer nu: 88.94.19.
BCA; Fon Kodu: 030.18.01.02, Yer nu: 92.85.5.
B- Resmî Yayınlar
Düstur, 3. tertip, c. 9, 9 Teşrin-i Sani 1927-17 Teşrin-i Evvel 1928, Matbacılık ve Neşriyat Türk Anonim Şirketi, İstanbul, 1931.
Düstur, 3.tertip, c. 19, Teşrin-i Sani 1937-Teşrin-i Evvel 1938, Ankara Başvekalet Matbaası, 1938.
C- Gazeteler
Cumhuriyet
Haber Akşam Postası
Tasviri Efkâr
Vakit
Yeni Sabah
Ulus
D- Kitap ve Makaleler;
BALİ; Rıfat N, Cumhuriyet Yıllarında Türkiye Yahudileri Bir Türkleştirme Serüveni [1923-1945], İletişim Yayınları, İstanbul, 2003.
LEVİ; Arner, Türkiye Cumhuriyeti’nde Yahudiler, İletişim Yayınları, İstanbul, 1998.
DANACIOĞLU; Esra, “ Karadeniz’de Batırılan Mefkûre ”, Toplumsal Tarih, Ağustos, 1997. ---,“Silivri Faciası”, Toplumsal Tarih, Aralık 1994.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder