1 Nisan 2017 Cumartesi

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SÜRECİNDE ORTA DOĞU’YA YAHUDİ GÖÇÜ, BÖLÜM 3


 İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SÜRECİNDE ORTA DOĞU’YA YAHUDİ GÖÇÜ, BÖLÜM 3


Kıbrıs’ta Yahudi Kampları Hazırlıkları ve İlk Gelenler 

1946 yılında İngiliz hükûmeti Avrupa’da Nazi zulmünden kaçmak ve Filistin’e gitmek isteyen Yahudilere müdahale etmeye başlar ve Yahudi göçmenlerin Kıbrıs’a yönlendirilmesi ve geçici bir süre de olsa burada tutulmaları kararlaş tırılır. Adaya mültecilerin getirileceğinin duyulması 

Kıbrıs’ta geniş bir yankı yapar ve konu gazete manşetlerine taşınır.89 Yahudi göçünün temelinde 2 Kasım 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu yatmaktadır.90 
Bunun ardından Yahudiler arasında İngiltere’ye karşı bir yumuşama ve esneklik ortaya çıkar ve tıpkı Enosis hayaliyle Megali İdea fikrini gerçekleştirmek isteyen bazı Kıbrıslı Rumların gönüllü olarak İngiliz ordusuna asker yazılmaları gibi yaklaşık 18.000 Filistinli Yahudi91 de İngiliz dünyasına bir mesaj vermeyi hesaplar. Ancak ortaya çıkan durum Yahudilerin biraz daha cesaretlerinin kırılmasına ve moral bozukluğuna dönüştüğü şeklindedir. İngiliz Dışişleri Bakanlığı ise Yahudilere ne kadar yardımcı olduğunu açıklayarak tepkileri de azaltma gayreti içine girer. 97, 98, 

Filistin’e Yönelen İlk Yahudi Göçmen Grupları 

Esasında özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan bu göç hareketi farklı zamanlarda münferit gruplar tarafından da gerçekleştirilmiştir. Eylül 1940 döneminde Danzig, Prag ve Viyana’dan 3000 kişilik bir Yahudi grubu Romanya’nın Tulcea limanından Panama bandıralı Atlantic, Milos ve Pasific isimli üç kargo gemisine biner. 99 Gemilerin içinde en kötü şartlarda yolculuk yapılanı ise 1875 kişinin bulunduğu Pasific isimli gemidir.100 16 Ekim 1940’ta İstanbul’da yakıt ve yiyecek ikmali yapan gemi 12 Kasım 1940 günü İngiliz savaş gemileri tarafından durdurulur ve geminin rotası Kıbrıs’a çevrilir.101 İngiliz yetkililer ise İngiltere’nin Orta Doğu’daki menfaatlerine uygun davranışın bu mültecilerin Mauritius’a gönderilmeleri olduğunu açıklar.102 Bu gemilerdeki Yahudiler 25 Kasım 1940 günü Mauritius’a gitmek üzere Patria isimli gemiye aktarılırken bir patlama olur ve 267 Yahudi hayatını kaybeder.103 Daha sonra bu sabotajın geminin Mauritius’a gitmesini engellemeye çalışan Haganah tarafından yapıldığı ortaya çıkar.104 İngiltere’nin bu Yahudilerin Filistin’de kalacaklarını açıklaması bazı İngiliz yetkililerde bu durumun geride kalan Yahudileri de cesaretlendireceği endişesini yaratır ve bu “istisnai merhamet duygusunun”105 diğer mültecilere uygulanmaması istenir.106 Bu arada 
Filistin’de kasabaların kuşatılması, bazı Filistinlilerin tutuklanması üzerine Alman radyoları Filistinli Araplar üzerindeki İngiliz baskılarını ve zulmünü ön 
plana çıkarmaya başlarlar.107 

 < Bu gemidekilerle ilgili bir başka plan ise mülteci gemilerinin İngilizler tarafından seçilecek bir limana çağrılmaları, bu limana giden güzergâh boyunca gemilerin İngiliz donanması tarafından yakın takibe alınması ve eskortlanması, söz konusu limana yaklaşılırken yeterli yakıt ve yiyecekle orada bırakılmasıdır. 
Planın en can alıcı noktası ise verilen yakıtın mültecileri Filistin’e götürmeye yetmeyecek olmasıdır. J. C. Hurewitz; s. 140.> 

Gemilerin Genel Görüntüsü 

Yahudi göçü sırasında kullanılan bütün gemilerde elverişsiz şartlar, kapasitenin üzerinde alınan yolcular, sağlık ve temizlik konusunda çok ilkel şartlar, gemi mürettebatlarının aşağılayıcı tavırları, yiyeceklerin berbatlığı, içecek temiz su olmaması, lavabo ve tuvalet gibi yerlerin son derece sağlıksız olması, salgın hastalıklar ortak özellik hâlini almıştır. Gemilerle yaklaşık 14 günlük bir yolculuk sonrasında Hayfa limanına ayak basmayı ve Filistin’e girmeyi bekleyen mülteci lerin gemilerde yaşadıkları da tam bir trajedidir. Herkese ancak kendisi nin sığabileceği kadar bir yer verilmektedir. 

Ranza şeklinde çakılmış bu düz tahtaların üzerinde oturmanın ise imkânı yoktur. 14 gün boyunca sadece yatmak ve hemen üzerindeki tahtadan başka bir şey görememek insanların sinir sistemlerini alt üst eder. Gemilerin son derece eski, güvensiz ve kapasitesinin üzerinde yolcu alması nedeniyle pek çok gemi batar veya batma tehlikesi geçirir. Ayrıca yiyecek ve su neredeyse hiç yoktur. Temizlik şartları son derece olumsuz bir durumdadır. Denizin ortasında içecek su bulamayan insanlar en doğal temizlik ihtiyaçlarını bile karşılayamayınca bulaşıcı hastalıklar da kaçınılmaz olur. Güvenlik açısından güverteye bile çıkamayan mültecilerin sağlık sorunlarına yardım edecek kimse de yoktur. Bütün bunlar insanlarda fiziki rahatsızlıklar yanında sinirsel yıpranmalara da neden olur ve bütün yolculuk boyunca umutsuz bir şekilde birbirlerine “daha ne kadar yolumuz kaldı? Daha ne kadar gideceğiz? diye sorarlar; ancak hiç kimse bu soruların cevabını veremez. Bir İngiliz görevlinin deyimiyle “Belki de Yahudiler buraya 
getirileceklerini bilseler Filistin’e gidebilmek için bu cehennem gemilerine tıkış tıkış binebilmek için bu kadar acele etmezlerdi.”108 

Kıbrıs’ta Mülteci Kamplarının Kurulması 

İngiltere’nin adada Yahudiler için planladığı ilk kamp Mağusa yakınlarında, Karakol bölgesinde109 14 Ağustos 1946 günü faaliyete geçer. 

Bu dönemde adanın bütün yer altı ve yer üstü kaynaklarını çok iyi bilen İngilizler, Mağusa’da gözlerden uzak ve denize kıyısı olan, yerleşim merkezinin olmadığı ve köylüler tarafından tarım arazisi olarak kullanılan, yer altı su kaynakları açısından son derece verimli, Kıbrıslı Rumlar tarafından Caraolos, İngilizler tarafından Kraolos ve Karaolos adı verilen bölgede Çanakkale cephesinde esir aldıkları Türk askerlerini muhafaza etmek amacıyla bir esir kampı açarlar. Bu bölge daha sonraki dönemlerde Türkler tarafından Karaoğlu olarak da adlandırılır. Bu bölgeye farklı zamanlarda Karaoğlu, Karaoğlan ve Karakol gibi isimler de verilmiştir. Özellikle o dönemim Kıbrıs Türk basınında bu farklı isimlere rastlamak mümkündür. 

< İngiltere’nin Kıbrıs adasını seçmesinin sebepleri arasında bu adanın Akdeniz’deki stratejik konumu yanında Lübnan, Suriye ve Filistin’e yakınlığı 
da bulunmaktadır. Ayrıca adanın savaşa girmemiş ve tarafsızlığını koruyan Türkiye’ye de çok yakın olması İngiltere için bir tercih sebebidir. Mağusa’ya 
yakınlarındaki Karaolos kampında kullanılmak üzere öncelikle çadırlar hazırlanmaya başlanır ve kamp alanının etrafı dikenli tellerle çevrilir ve bir 
iddiaya göre elektrik de verilmiştir.110 İngilizlerin en çok endişelendikleri husus ise kamplara Yahudi tedhişçileri destekleyebilecek olanların da sızması ihtimalidir.111 Kampların etrafında iki sıra hâlinde çekilmiş olan dikenli tellerin arasında yaklaşık 2-3 metre genişliğinde bir boşluk bulunmaktadır ve her 100 metreye bir tane olmak üzere büyük projektörler ve nöbetçi kulübeleri de inşa edilmiştir. İngiliz askerleri ise klasik Tommy Gun silahlarıyla gerektiğinde ateş etmeye hazır nöbet tutmaktadırlar. İngiliz idaresi her ne kadar kampta kalanların burada hapis hayatı yaşamadıklarını ve gözetim altında tutulmadıklarını belirtse de “illegal” göçmen olarak kabul edilen Yahudilerin kampı sıkı koruma altına alınır. Her kamptan bir Binbaşı, bütün kamplardan ise bir Albay sorumludur. Kamplarla ilgili asıl sorumlu Filistin’deki İngiliz yönetimidir. Bu kamplarla ilgili her türlü harcama ve masraflar doğrudan Filistin’den sağlanmaktadır. Bu noktada Filistin’deki İngiliz yetkililer Yahudi Ajansı ve Müşterek Yardım Komitesi aracılığıyla yardım talebinde bulunur. Kamplar toplam 2500 kişilik bir askerî birliğin sorumluluğundadır. Kamplarda uygulanan sistem ise bir esir kampına yönelik olarak düzenlenmiştir. Bu arada açılacak olan Yahudi kamplarının geçici mi yoksa kalıcı mı olacağı konusunda endişeye kapılan Kıbrıs’taki Rum başpiskoposluğu da konuyu görüşmek üzere 16 Ağustos 1946’da acilen bir toplantı yapar.112 Daha kampların ilk açıldığı günlerde Esperini gazetesine bir açıklamada bulunan kamp yetkilileri Kıbrıs’a getirilen Yahudilere kesinlikle oturma izni verilmeyeceğini ve bu insanların adada temelli iskân edilmesinin söz konusu olmadığını belirtirler.113 
Esperini gazetesi ise adada üretim kısıtlı olduğundan Yahudilerin adaya getirilmemelerini ve çok daha verimli ve zengin bir Afrika ülkesine götürülmeleri ni ister.114 >

Bulgaristan, Yugoslavya, Arnavutluk ve diğer bütün ülkelerdeki komünistler de aynı şekilde davranıyorlar. 

Buna karşılık Yunanistan ve Kıbrıs’taki komünistler tek istisnayı mı oluşturuyorlar?” diye sorar. Aneksartitos gazetesi de “Yahudiler” başlıklı bir başka haberinde “Yahudilerin Kıbrıs’a gelmesi aleyhinde bulunmamızda hiçbir anti-semitik duygu yoktur. Aleyhinde olmamıza sebep Yahudi meselesinin Yahudileri yığın yığın Kıbrıs’a getirmekle hâlledilemeyeceğidir. Yahudi meselesi ancak onların emniyetle yaşayabilecekleri bir Yahudi ve Arap devleti kurulmasıyla mümkün olabilecektir.” der. FO.PIO Communique Confidential Pres Comments. nu. 5, 14 Ağustos 1946. 

Yaz ve Kış Kamplarının Kurulması ve Gösterilen Tepkiler 

Karaolos bölgesinde Yahudi göçmenler için 55, 60, 61, 62 ve 63 numaralı beş kamp açılır ve bunlar “yaz kampları” olarak bilinir. Bu kamplar “kış kampları” olarak bilinenlere nazaran hayatın nispeten daha kolay olduğu yerlerdir. Kamplarda Yahudi nüfusun artmasıyla Larnaka’nın Dikelya bölgesinde ve Xylotymbou’da yeni kamplar inşa edilmeye başlanır. Dikelya’daki yedi kamp ise Karaolos’takilerden farklı olarak çadır değil tamamıyla Amerikan tarzı barakalardır. Kamplarda altyapı son derece yetersiz, hatta yok denecek kadar azdır ve içecek su yoktur. Susuzluk ve pislik nedeniyle bulaşıcı hastalıklar ve deri hastalıkları ortaya çıkar. Ayrıca çadırlarda özel hayat gibi bir kavram söz konusu değildir ve kamplar “özel hayatın bilinmediği bir cehennem”115 olarak tarif edilir. Böylece “seyahat kitaplarının ‘Romantik Kıbrıs’, Yunanların ‘Aşk Adası’ olarak isimlendirdikleri, Afrodit’in doğum yeri Kıbrıs adası Filistin’e gitmeye çalışan Yahudilerin elektrik, su olmadan yazın sıcaktan kavruldukları, kışın soğuktan titredikleri bir “açık hava hapishanesi”116 hâline gelir. Yahudilere su konusunda yardım edenler arasında Kıbrıslı Türkler de bulunmaktadır.117 Kıbrıs Rum basını ise kamplardaki mülteci sayısının 10.000’i aşmayacağının belirtildiğini; ancak Yahudi sayısının belki de 100.000’i bile geçeceğini belirtir ve kampların açılmasını komedi olarak tarif eder.118 Özellikle Kıbrıslı Rum gazetelerinin tepkileri savaş ekonomisinden harap olmuş, sosyal hayatı göçmüş Kıbrıs adasına bu kampların ekstra bir yük olacağı şeklindedir.119 Kamplara geldiklerinde kendilerine bir çift ayakkabı, iç çamaşırı, biraz kumaş ve dikiş 
malzemeleri verilen göçmenler daha ilk günden yazlık çadırların eteklerini keserek çadır bezlerinden pantolon ve gömlek yaparlar. Kamplarda çadır ve 
barakalarda sadece bir yatak, bir yastık ve gaz lambası bulunmaktadır. Radyo bulundurulması yasak olmasına rağmen kamplardaki hemen herkesin 
Rivka Kehana isimli bir Yahudi tarafından sağlanan bir portatif radyosu bulunmaktadır. Yaz çadırları genellikle üç ailenin bir arada yaşadığı ve üç 
odalı çadırlardır. Fırın olarak kullanılan yerler ise ilkel usullerle çadırın toprak zemininde yapılan bir yerdir. Amerikalı gazeteci I. F. Stone, gazetesi PM için 
bölgeye geldiğinde kampları “insanoğlu tarafından inşa edilmiş en çirkin mimari” olarak tanımlar. 

Kamplarda Kalan Alman Esirleri 

Dikelya bölgesinde Yahudi kampı dışında Alman esirleri için de bir esir kampı açılır. Kampa 1-4 Eylül 1946 döneminde 1603 Alman esiri getirilir.120 Esirlerden üçü ise daha adaya ayak basar basmaz kaçmayı başarırlar ve izlerini kaybettirirler.121 Albert Rekow isimli esir de kaçmasına rağmen daha sonra Karava köyünde bir köylünün ihbarıyla yakalanır. İngilizler Alman esirlerini Yahudi toplama kamplarının inşaatı dışında liman inşaatında da amele olarak kullanırlar.122 Ancak adanın kıt yiyecek imkânları nedeniyle Yahudilerin ve Alman esirlerin adaya getirilmesi sosyal hayat ve ekonomiye bağlı bir “hoşnutsuzluk” yaratır.123 Rum İşçi Federasyonu da valilikten “Kıbrıs’taki amelenin menfaatlerini haleldar edeceği” düşüncesiyle esirlerin Kıbrıs’a getirilmeleri ve Kıbrıs’ta ne kadar kalacakları konusunda bilgi talebinde bulunur.124 Limasol Belediye Başkanı Plutis Servas da valiliğe göçmenler ve esirlerle ilgili sert bir protesto mektubu gönderir,125 sıkıntılarla yaşamaya çalışan Kıbrıs halkının yiyeceğinden kısmak suretiyle göçmenlerin ve esirlerin istihkaklarının karşılandığını belirterek bu duruma son verilmesini de talep eder.126 Alman esirlerin bulunduğu esir kampında elektrik olması ve 
esirlerin rahat bir hayat sürmesi ve esirlere günlük 4 ½ kuruş yevmiye verilmesi127 de ayrı bir rahatsızlık kaynağı olur.128 Mayıs 1947 tarihi itibarıyla 
Dikelya’daki esir kampında 1900 Alman bulunmaktadır.129 Mart 1948 döneminde Kıbrıs’taki Alman esirlerinin sayısının 1000 olduğu ve tamamının 
Ekim 1948 tarihine kadar memleketlerine gönderilecekleri belirtilir.130 

Yahudi Gemilerinin Adaya Gelmeye Başlaması 

Kıbrıs’a giderken ilk felaketle karşılaşan Yahudi gemisi Rafiah’tır. Filistin’e doğru yola çıkan gemi, Yunanistan açıklarında kayalıklara çarpar ve parçalanır. Kazada 8 yolcu boğulurken 785 yolcu ise bir İngiliz savaş gemisi tarafından Kıbrıs’a getirilir.131 Böylece Kıbrıs’taki Yahudi kamplarının ilk “kanun dışı”132 misafirleri de Akdeniz’de gemileri İngilizler tarafından sıkıştırılıp araya alınan ve “sandviç” yapılan gemilerdeki mültecilerdir.133 

13 Mart 1947’de yüzlerce Yahudi göçmen taşıyan Shabtai Lozinsky gemisi Kıbrıs’a gitmek yerine doğrudan Hayfa limanına yönelir; ancak bu gemi de 
kayalara bindirir. Alarma geçen İngilizler gemide bulunan herkesi askerî gemilerle Kıbrıs’a sevk ederler. Ancak gemideki Yahudilerle onlara yardım 
etmek için kıyıdan yüzerek gemiye binen Filistinli Yahudiler de bir anda kendilerini Kıbrıs’taki kampta bulurlar. Yahudi göçmenlerle Filistinli Yahudileri 
birbirinden ayıramayan İngilizler kampa Yüzbaşı Marner isimli bir polis müfettişi gönderirler. Yahudi göçmenler ve Filistinli Yahudiler kendilerine sorulan “Hangi gazeteleri okuyorsunuz? Tel Aviv’den Ben Yehuda caddesine nasıl gidilir? En son hangi filmi gördün? Nerelerden alışveriş yapıyorsun? Bir şişe süt kaç lira?” gibi sorulara beraber çalışırlar ve cevap bulurlar. Sonuçta İngiliz askerleri tarafından silah zoruyla Hayfa’dan Kıbrıs’a getirilen 140 Filistinli Yahudi yerine Hayfa’ya Kıbrıs’tan toplam 325 kişi gider.134 Aynı dönemde Kıbrıs’tan Filistin’e gitmek isteyen Yahudi göçmenler için açılan ve 100.000 sterlin toplanması hedeflenen yardım kampanyasına Ermeniler de katılırlar ve kampanyada 700 sterlin toplanır.135 

Pan Crescent isimli gemiyle Pan York136 gemileri ise Mağusa limanına 1 Ocak 1948’de gelirler. Söz konusu iki gemi her biri 4500 ton ağırlığıyla o güne kadar Yahudi göçmenleri taşıyan gemiler arasında en büyük olanlarıdır ve adaya toplam 15.169 Yahudi göçmen getirirler.137 İki gemi kaptanının tek şartı ise yolcuların aranmaması, eşyalarının yoklanması ve doğan kargaşada eşyalarının İngiliz askerleri tarafından çalınmaması olur.138 Yahudi göçmenlerin gemiden ayrılması ve kamplara gönderilmeleri ise o kadar kolay olmayacaktır ve yetkililerin neredeyse 4 günü aşan bir zamanını alır ve kayıt işlemleri sırasında İngilizlere tepkili bazı göçmenler isimlerini George Washington, Abraham Lincoln, Charles DeGaulle olarak bildirirler. Pan York gemisinin de yolcularını tahliye etmesinden sonra kamplardaki Yahudi nüfusu Ocak 1948’de 32.000’e çıkar.139 Bu arada kamptaki ihtiyaçlar da artmaya başlar ve öğretmen, doktor, hemşire konusunda ihtiyaç listeleri belirlenir. Bu arada Amerikan Dışişleri Bakanlığı bu iki gemiyle Kıbrıs’a gelen yaklaşık 15.000 kişinin Romanya’dan geldikleri için komünist ajanlar olduklarını ileri sürer. Ancak yaklaşık 400 Bulgar dışında hiç kimse komünist olduklarını belirtmez.140 İlginç olan nokta ise özellikle Romenler arasındaki bir grubun kampta hiç de güven telkin etmeyen kanunsuz işler içine girmesi ve kampın huzurunu bozmalarıdır. 

İngiliz idaresi bu duruma derhâl müdahale ederek bunlara öncülük eden kadınları tutuklayarak hepsini sıfır numara tıraş ettirir.141 

Kamp Yönetimi 

Kampların genel güvenliği binbaşı sorumluluğunda yapılırken, bu kamplarla ilgili sorumluluk Kıbrıs’taki hükûmet, Sömürgeler Bakanlığı ve İngiliz manda hükûmeti arasında paylaşılmaktadır. İngiliz askerî yetkilileri ile söz konusu bu üç kuruluş ve kamplardaki Yahudi göçmenler arasındaki irtibatı sağlamak, ayrıca göçmenlerin ihtiyaçlarını, tepkilerini, istediklerini, yapılması gereken ve önceliği olan her türlü durumu yetkililere iletmek üzere Tony Aldridge, Sir Godfrey Collins gibi uzmanları göreve getirir.142 Sağlık işlerinden ise C.R.C. Donald isimli bir İngiliz sorumludur. Yahudilerle idare arasındaki irtibat ise 6 kişilik bir Yahudi heyeti ve C.R.C.Donald vasıtasıyla yapılır.143 İngiliz yetkililer ise muhaceret kanununda bazı değişiklikler yapmak suretiyle gelecek olan göçmenlere yönelik tedbirler almaya da çalışırlar.144 

Filistin’deki İngiliz manda yönetimi ise 14 Kasım 1946-14 Ocak 1947 döneminde ve iki ayrı seferde toplam 3000 kişinin Filistin’e girmelerine müsaade edileceğini bildirir.145 Bu kontenjana Kıbrıs Valisi tarafından Karaolos kampından da ilk etapta 300 kişi eklenir. İlk grupta küçük çocuklarla bebekler ve hamile kadınlar ile hastalar bulunmaktadır. Bu sayıya Filistin’deki toplama kamplarındaki 843 Yahudi de dâhildir. Ancak Filistin’e gideceklerin sayısı konusundaki bu kısıtlama Yahudiler tarafından Karaolos kampında protesto edilir.146 Bu arada 30 Kasım 1946 günü 3 ayrı gemide toplam 3800 Yahudi göçmen daha gelir.147 Filistin Yüksek Komiseri Sir Alan Cunningham ise Kıbrıs’taki 6009 Yahudi göçmenin derhâl Filistin’e nakledileceklerini belirtir; ancak bu hiçbir şekilde gerçekleşmeyecektir. 

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder