2 Nisan 2017 Pazar

SURİYE TÜRKMEN KİMLİĞİNİN OLUŞUMU

SURİYE TÜRKMEN KİMLİĞİNİN OLUŞUMU 


HİLAL KÜBRA VAROL 
30. 10. 2012
DANIŞMAN 
Prof.Dr. MUZAFFER ERCAN YILMAZ 
BALIKESİR 2016 


GİRİŞ 


Ortadoğu’da devrim dalgasından etkilenen ülkelerin ele alındığı bir kitapta Suriye için yazar, "Suriye bir sessizlik hükümdarlığıydı" (Al-Zubaidi, Cassel, & Craven, 2014) ifadesini kullanmıştır. Halkın da ifade ettiği ve uluslararası medyaya yansıyan Baas rejiminin Suriyesi her şeyin değişmeye başladığı Tunus’ta patlak veren ‘Arap baharı’na değin bu minvaldeydi. 

Ortadoğu’yu konu alan akademik çalışmalarda Arap baharı, başarılı yahut başarısız sonuçlarıyla ele alınmasının yanında Ortadoğu’da ‘değişimin başlangıcı’ olarak ele alınmaktadır. Düşünce özgürlüğünü şu veya bu şekilde, kimi zaman tartışmalara açık da olsa yaşayabilen ve düşüncelerini ifade edebildiği platformlarda yer alabilen halklar için bunu anlayabilmek zor olsa da halk aslında Suriye’de ve bir anlamda Ortadoğu’da yakaladıklarının başarı olduğunu ve bu başarının halklarının özgürlükleri için mücadele olduğunu söylemektedir. Suriye’de 2011 yılı öncesi ve özellikle sonrası gelişen hadiseler ışığında Dünya’da yankı bulan birçok gelişme yaşandı. Gelişen hadiseler, değişen dinamikler 
içerisinde başat aktörlerden biri Suriye olmuştur. Suriye bu aktörlükte kimi zaman uluslararası alanda etkin bir rol almakla birlikte bazen de olayların şekillendirdiği edilgen bir role bürünmüştür. Çalışmanın konusu itibariyle Suriye Türkmenlerinin Arap Baharı sonrası aldığı tavra değinilecek ancak Suriye’deki Türkmen halkın, ülkedeki ve Ortadoğu bölgesindeki geçirdiği tarihsel süreçler ele alınmaya çalışılacaktır. 

“Bir başka süreç ise 2012 Şubatında (24 Şubat) ilk toplantısını Tunus’ta yapan Suriye Halkının Dostları Toplantısının ikincisi 1 Nisan 2012’de İstanbul’da gerçekleştirildi. Üçüncü toplantı ise 6 Temmuz’da Paris’te 107 ülkenin katılımıyla gerçekleştirildi.” (Arı, 2014) 

Suriye Türkmenleri ile ilgili akademik ve siyasi çalışmaların, Arap baharının politik rüzgarıyla kuvvetlenmeye başlamasının yanı sıra kurulan siyasi platformlar da büyük öneme sahiptir. Siyasi platformun oluşmasına giden yolda resmi ve gayri resmi siyasi örgütlenmeler bölgede Suriye Türkmenlerinin yer aldığı ölçüde daha ayrıntılı ele alındı ve bu yüzden çalışmada Suriye Türkmenleri nin politik konumunu uluslararası alanda ele alınırken bunu olabildiğince çok boyutlu yapmaya dikkat edildi. Suriye Türkmenlerinin yoğunluklu yerleşim bölgeleri ve muhalif yapılanmanın ne kadarında etkin oldukları da ifade edilmeye çalışıldı. Konu üstüne yazılmış makale ve kitaplar, çıkan haberler ve bölgede yaşamış Türkmenlerden bir kesim ele alındı. Suriye Türkmenlerinin politik hamle olarak ne zaman ve hangi hadiselerden sonra bir çatı altında toplanma ihtiyacı hissettikleri ve bunu ne ölçüde faaliyete geçirdikleri bunda hangi aşamalardan geçerek ilerledikleri irdelendi. 

Siyasi örgütlenmelerin arkasındaki halk gücü ve onların tecrübe ettiği süreçler kronolojik olarak incelendi. (Aljazeera, 2013) Ayrıca çalışmada sivil toplum örgütlerinden bölgedeki diğer halklara ve onların bağlı bulundukları devletlere kadar birçok ilişkiye değinilmiştir. Türk iç siyasetinde Suriye Türkmenlerinin sahipleniciliği söylemi ve Türkmen mülteci kamplarının Türkiye ve Suriye açısından değerleri, gelecekleri, sorunları da değinilen diğer başlıklardır. 2015 sonrası gelişen hadiseler ışığında Türkmen halkları içerisinde Suriye 
Türkmenlerinin Türkiye iç ve bölge siyasetinde ayrıcalıklı bir yere sahip oluşu ve Türk siyasetinin Suriye Türkmenlerinden karşılıklı beklentileri de çalışmada yer tutan önemli noktalar arasında yer almaktadır. 

Ayrıca Suriye Türkmenleriyle ve ulaşabilinen ölçüde yetkililerle yapılan görüşmelerde Suriye Türkmen halkının Suriye geleceği üzerine beklentileri çalışmaya taşındı. Türk medyasında Suriyeli Türkmenlere bakış örnekleriyle anlatılmaya çalışıldı. Türk kamuoyundaki ‘Suriyeli mülteci’ algısı ile ‘Suriye Türkmeni’ algısının farkı olup olmadığı ve bu farkın oluşmasına neden olan hadiselerin varlığı önemli bir diğer noktadır. Çalışma okunurken bölgenin ve 
Suriye’nin değişen yeni dinamikleri var olmuş bulunabilir. Süreç bitmeden önce sorunlar çözülmeden ve Suriye’de muhalif direnişi 5. Senesini 2016 Mart’ında geride bırakmışken ve ayrıca Cenevre görüşmelerinin üçüncüsü (BBC, 2016) yeni düzenlenmiş ve alınan kararlar henüz hayata geçmemişken Suriye Türkmenlerinin politik konumları hakkında çalışma tamamlandı denilemez. Zira çalışmanın kendini besleyecek süreçlere şahitlik ettikçe ilerleyip yeni bir yüz kazanacağını söylemek günümüz Ortadoğu’suna baktığımızda yanlış olmaz. 

1.SURİYE TÜRKMEN KİMLİĞİNİN OLUŞUMU 

1.1 Suriye Türkmenlerinin Ortadoğu Türkmenleri Tasnifindeki Yeri Türkmenler Orta Asya'dan gelen bir Türk kavmidir. Selçuklu devletinin sosyal ve etnik 
bünyesi, Müslüman olduktan sonra Türkmen adını alan Oğuz boyları idi. Selçuklu hanedanı ise yirmi dört Oğuz boyundan biri olan Kınık boyundan meydana gelmiştir. Büyük Selçuklu devletinin kuruluşuna yirmi dört Oğuz boyunun katıldığı bilinmektedir. 

Bir görüş ise "Türkmen" kelimesinin, "Türk" ve "iman" kelimelerinin birleşmesiyle "İmanlı Türk" anlamına gelen bir ifadenin kısaltılmış hali olduğudur. Türkmen kelimesinin Türklerin İslamı kabul etmelerinden sonra Oğuz boylarına verilen bir isim olduğu konusunda pek çok tarihçi hemfikirdir. Oğuz-Türkmenleri nasıl Türkmenistan’da Türkçeyi muhafaza etmişlerse, Anadolu’da ki Selçuklu devletini kuran Oğuz-Türkmenleri de Türkçeyi ve Türk kimliğini 
korumuşlardır. Tarihin ilerleyen aşamalarında, Osmanlı seferi ile çok sayıda Oğuz Türkü Irak'a girmiş ve yerleşmiştir. Abbasi Devleti’nin kurulması safhasında, Abbasi ordusunda birçok Türkmenin görevlendirildiği, bu dönemde Irak’a büyük dalgalar hâlinde Türkmenlerin yerleştiği bilinmektedir (Türkmen Sitesi). 945 yılında Bağdat’ın alınışından sonra, 1921’e kadar bin yıldan fazla devam eden bir süre Türkler bir çoğunluk olarak hüküm sürmüştür. Ayrıca Kerkük, Erbil ve Musul’da Türkler daima bulunmuşlardır. Sonraki süreçlerde yeni gelen Türkler ile eskiden burada olan Türklerle aynı yerde yerleşip kaynaşmışlar ve böylece Irak'ta tek bir Türkmen etnik grubu oluşmuştur. 

Bir diğer Ortadoğu ülkesi Lübnan’da da Türkmen varlığı Ortadoğu Türkmenlerine yönelik yapılan kimi araştırmalara konu edilen şekliyle varlık sürdürmekte. Orsam raporundan edindiğim bilgilere göre Lübnan’daki Türkmen varlığı cüzi bir nüfusa sahip ve yerleşim alanlarına göre Lübnan Türkmenleri araştırma gereği sınıflandırılmış. Şöyle ki: Kobayat yakınlarında yaşayan Akkar Türkmenleri, Beka vilayetindeki Baalbek kentinin çevresindeki yerleşimlerde ve Suriye sınırına yakın vilayette bir köyde yaşayan Türkmenler, Girit Ada’sının Yunanlıların eline geçmesiyle Türklerin Osmanlı’nı iskan politikası gereği Suriye ve Lübnan’a yerleştirilmesiyle Trablus’ta yaşayan Türkmen nüfusu, ekseriyetle Beyrut’’a yerleşen ve yerleşim nedenleri çoğunlukla 1940 ekonomik nedenleri olan Suriyeli 

Türkmenler ve sayıları az da olsa Türk vatandaşları bu yerleşimlerde nüfusa sahip bulunmaktalar. (ORSAM, 2010) Lübnan’a ilk gelen Türk göçmenlerin ne zaman geldikleri bilinmemektedir. Bazı tarihçiler, bugün Suriye ve Lübnan’da yaşayan Türkmenlerin bölgeye Mısır seferi sırasında Yavuz Sultan Selim’in ordusuyla birlikte getirildiğine ve lojistik amaçlı olarak Halep’ten başlayarak fethedilen yerlere yerleştirildiğine inanmaktadır. Sonraki süreçlerde de bilindiği gibi Türkmenler Osmanlı’nın iskan politikası gereği bölgeye yerleştirilmiştir. 

Türklerin İran’daki varlıklarıysa İran’a yapılan “Kırmızı” ve “Ak Hun” gruplarının göçlerle gerçekleştiği bilinmektedir. Türk akıncıları İran’a, Kafkasya ve Amu-derya üzerinden gelmeye başladılar.1040 yılında o dönemde İran topraklarında hüküm süren Gazneliler ile Selçuklular arasında gerçekleşen Dandanakan Savaşında Gaznelilerin yenilmesi ile İran Türklere açılmış oldu. Sonrasında Türkler, İran’da arka arkaya Selçuklular, İlhanlılar, Cezayirliler, Timurlular, Kara-koyunlu, Ak-koyunlu, Safeviler, Afşarlar ve Kaçarlar yönetimde bulundular. 

İran Türkmenlerinin yaşadıkları bölgeye İran kaynaklarında ‘Deşt-e Gorgan’ denilmekte, bu bölge, Türkmenler arasında “Türkmen Sahra” olarak adlandırılmaktadır. Türkmenistan sınırından başlayıp, Hazar Denizine kadar olan bir alan söz konusudur. İran sınırları içinde kalanlar Türkmenler Türkmenistan Türklerinden ayrı olarak milli benliklerini ve geleneklerini, aşiret yapısı içinde yaşadılar ve “İran Türkmenleri” olarak anıldılar. 1925 yılında Türkmen kimliklerini korumak isteyen halk ve hükümet birlikleri arasında bir çatışma 
yaşandı. 1925 yılı Temmuz ayında Türkmen ileri gelenleri bir toplantı yaptılar. Bu toplantıda “İran hükümeti, bağımsız Türkmen Cumhuriyeti’ni tanıyana kadar mücadeleye devam etmek” kararı alınmıştı.. Bu toplantıyı izleyen, 22 Temmuz 1925 tarihinde birkaç Türkmen “Türkmen boyları arasında hükümet aleyhine propaganda yapmak ve onları isyana teşvik etmek” suçuyla idam edildiler. Bu idamlar, Türkmen hareketini yavaşlattı ve gücünü kırdı. Şah Rıza Pehlevi’nin iktidara gelmesinden sonra İran hükümeti, Türkmenleri asimile etmek için sistematik göç uyguladı. (Dünya Türkmenleri Eğitim Vakfı) İran yönetimi, bölgedeki Türkmenleri dengelemek amacıyla, İran sınırları içinde yaşayan binlerce Berberi asıllı kişileri Türkmen Sahra’ya göç ettirerek, bunları sistemli bir şekilde bölgeye yerleştirdi. Bu politika izlenirken amaç Türkmen nüfusunun bölgede hâkim nüfus olmamasını ve sistemli siyasi hareketlere girişmemelerinin garantisi için atılmış bir adım gibi de düşünülebilir. 


Irak Türkmenleri 

Irak Türkleri, I. Dünya Savaşı akabinde Osmanlı’dan ayrılmalarının ardından Irak’ta yaşamlarını sürdürmüştürler. !923 yılında imzalanan Lozan Antlaşmasında ve 1926 yılında imzalanan Ankara Antlaşmasında “Musul Türkmenleri” olarak nitelendirilmişlerdir. Irak’taki Abdülkerim Kasım yönetiminden beri o coğrafyadaki Türklere ‘Türkmen’ demişlerdir. 
(Eroğlu, 2005) Irak Türkmenleri yerleşim yerleri olarak Irak’ın kuzeyinde yaşamaktadırlar: Musul, Kerkük, Telafer, Erbil, Altunköprü, Tuzhurmatu, Hanekin, Mendeli, Bağdat’ta da görece az olmak üzere yerleşimleri bulunmaktadır. Irak’ta Türkmen nüfusu oldukça tartışmaya açıktır çünkü resmi olmayan küresel kaynakların araştırmalarına göre Irak’ta Türkmen nüfus, remi sayımda gösterildiği soranlardan çok farklı gözlenmekte. Bunu şöyle ifade edebiliriz: Londra’da yapılan bir araştırmaya göre Irak Türkmenleri nüfusun %8,94 ünü oluşturmakta ancak o tarihte Irak’taki resmi verilere göre Türkmenler Irak nüfusunun yalnızca %2’sini oluşturuyor görünmektedir. Irak’ta yaşayan Türkler arasında mezhepsel farkın1 (şiisünni) olması ve Kuzey Irak’ta asimilasyon politikalarından etkilenen bir unsur olmaları sebebiyle siyasi olarak uzun yıllar birlikte hareket edememişlerdir. Bağdat yönetiminde muhalefet çatısı altında toplanmak Irak Türkmenleri’nin eskiden beri siyaseten aşina oldukları bir olgu değildir zira Irak’ta Türkmenlerin siyasi oluşumu da 1970’lerin öncesine gidememektedir.  

1968 yılında Irak’ta Baas hükumetinin başa gelmesinden sonra Türkmenler, verilen haklar doğrultusunda Türkiye ile ilişkileri canlanmıştır.1991’de Türkmenleri temsil eden Irak Millî Türkmen Partisi Ankara’da kurulmuştur. Yine, 1991 Körfez Savaşı sonrası Türkmenler, etnik kimliklerini kabul ettirmek adına çaba göstermişlerdir. Muhalefete katkısını ise Irak Türkmen Cephesi, kurulduğu yıl olan 1995’ten beri göstermektedir. (Yılmaz, 2006) Irak Türkmenleri, üniter bir Irak Devleti’nin, ırk, din, dil ve mezhep ayrımı yapılmayan, çoğulcu demokratik, parlamenter, insan haklarına saygılı bir çizgi içinde yeniden yapılanmasından yanadır. (Hürmüzlü) Saddam Hüseyin yönetiminde Irak Türkmenlerinin Kerkük’te (güvenli bölge) yoğun yerleşimine izin verilmemesi bölgede Türkmenlerin diğer etnik kökenlere mensup Irak vatandaşlarına göre dezavantajlı konuma itmiştir. Irak Türkmenleri stratejik konumlar yerine daha kuzeydeki yerlerde yoğundurlar.1995 yılında ise Irak’ta dağınık halde yaşayan Türkmenler Türkiye’nin de desteği ve yönlendirmesiyle Irak Türkmen Cephesi (ITC)’ yi kurmuşlardır. ABD’nin 2003’teki müdahalesi sonrasında, 

Türkmenlerin Irak siyasetindeki rolü Türkmenlerin konuşulduğu bu çalışma içinde de endişe verici bir durum olarak gözlenmektedir çünkü siyasi anlamda Irak Türkmen Cephesi mecliste yalnızca bir sandalyeye sahipti (Mazin, 2004). Oysa Telafer’in Türkmenlerin yaşadığı kent olarak bilinmesi ve Irak’taki diğer Türkmenlerin demografik yapıdaki sayısal durumları da göz önünde bulundurulduğunda Türkmenlerin siyaseten engellenmeye çalışıldığı gözlemlenen bir durumdur. Ayrıca yeni dönemde ortaya çıkan güncel sorun IŞİD'in kontrol ettiği bölgelerde Türkmen katliamı yapıldığı bilinen acı bir gerçektir. 2014 Haziran ayından beri üç yüz bine yakın Türkmen’in ülke içerisinde göç etmek zorunda kalmış, üç bin Türkmen ailesi ise Türkiye ve İran’a göç etmiştir. (Semin, 2014) Irak’taki güç mücadeleleri açısında Türkmenlerin mezhepsel olarak yönlendirilmeleri ve bu bakımından da ayrılmaları Irak Türkmenlerinin maruz kaldığı başkaca bir durumdur. Bölgede Şii Türkmenlerin Irak’ın güneyine yerleştirilmek istenmesi, Türkmenlerin göçe zorlanmaları ve asimile edilmeleri, 
Sünni Türkmenlerin ise Türkiye ile yakın ilişkide olmaları, Irak’taki Türkmen etnisitesinin tek ses halinde Irak siyasetinde olamamalarının nedenlerindendir. 

Bugün Irak’ta Türkmenlerin yaşadığı sorunlar bir ırkın problemi değil insani krizdir zira uygulan göçe zorlama, sıkı asimilasyon politikaları, insan kaçırma faaliyetleri çözülmeden insanların bütünleşmeleri pek mümkün olamamaktadır. 

Irak Türkmenleri ve Suriye Türkmenleri Baas rejimine mensup iki ülkenin mensuplarıdır. Suriye Türkmenlerinin şu an verdiği mücadelenin başka boyutlarını Irak’ta Türkmenler Körfez Savaşı ve 2003 müdahalelerinde de vermiştir. Bu sebeple Ortadoğu’da Suriye Türkmenlerini ele alırken siyasi açıdan Irak Türkmenlerinin geçtiği yol, oldukça bilgilendirici olmuştur. Farklılıkları, ortak yönleriyle Irak’ta ve Suriye’de Türkmenler Baas rejiminden değişik şekillerde etkilenmiş ve bu yönde fiiliyata geçmişlerdir. 

Ortadoğu’da Türkmenlerin yolları tarihte gerek devletlerin politik ve askeri hamleleri gerekse içinde bulunulan ekonomik şartlar sebebiyle Ortadoğu’da kesişmiş günümüzdeki halini alagelmiştir. Türkmenler Irak, İran, Suriye, Lübnan gibi Ortadoğu ülkelerine tarihin çok önceki devirlerinde gelip Türkmen olma vasfını edinmiş ve yaşamlarını sürdürmüşlerdir. 



Şekil1.1 Suriye Haritası 

Suriye Türkmenlerinin bölgey ye gelişi ise 865 tarihinde Mısır’da kurulan To olunoğlu Beyliği ile başlamış, Selçuklu Dönemi’ndde Oğuz boylarının Suriye topraklarına göç eetmesiyle yoğunluk kazanmıştır. 10. yüzyılın ikinc ci yarısından itibaren Ortadoğu coğrafyasındaa Türkler muhafaza göreviyle bölgeye yerleştirilm mişlerdi. Suriye, tarihte 1260 yılından 1516 y yılına varıncaya dek 
Mısır Türk Memluk Devleti hhâkimiyetinde yaşamıştır. 1516 yılında Merc cidabık’da Memluk Sultanı’na karşı Sultan Selim m’in kazandığı savaş ile Ortadoğu’da yoğun Türkleşme dönemi başlamıştı. Haçlı seferlerinde,, Moğol ve Timur ordularına sonraki süreçllerde İngilizlere ve Fransızlara karşı bölgede dduruşlarını korumuşlardır. Suriye’ye yerle eşen Oğuz boyları Ortadoğu’nun kimi yerlerine göç etmiş ve iskân politikaları gereği de kimi zaman devlet eliyle yerleştirilmiştir. Oğuzlaar yirmi dört boydan oluşmakta ve iki kolla ayrılmakta dırlar. Üçoklar ve Bozoklar bu kolllardır. ”Bozok ve Üçok ikili teşkilatını en son taşıyan Oğuz-Türkmen kümesi, Moğol baaskısı yüzünden 13. yüzyılın ikinci yarıssında Anadolu'dan Suriye'ye göç eden kalabalık ttopluluktur.” (Türkmen Sitesi) Araştırmalarda an edinilen bilgilere göre Ortadoğu’daki Oğuz bboyları 1098 yılındaki haçlı seferlerinde bulunmuşlardır ve Selahaddin Eyyübi komutan nlığında haçlılara karşı birliklerde saf tuttmuşlardır. Suriye Türkleri, bölgeye geldikleri ilk süreçte göçebe olarak kalmışlarsa da sonradan yerleşik düzene geçmişlerdir. Göçebe toplumun, merkeziyetçi bir devlet nizamı ile bağdaşamayan hayat tarzları yüzünden yerli halka büyük zararlar vermeleri ihtimalini sona erdirmek ve aynı zamanda yerleşim bulunmayan boş yerleri imar etmek ve yeniden ziraata açmak için 16911699 yılları arasında konar-göçer halkın Osmanlı hükümet tarafından iskân edilmesinin bazı sebepleriydi. (Suriye Türkmenleri) 

Sonraki süreçte 16. yüzyılda Yavuz Sultan Selim’in Mercidabık zaferiyle Memlükleri yenmesinin ardından 1797 yılında Fransızlar bölgeyi işgal etmiştir. 1882 yılında ise Ortadoğu İngiliz işgaline maruz kalmıştır. 1918 yılına değin Türkmenler Suriye’de uzun yıllar hüküm sürmüş ve Osmanlı idaresinde yaşamışlardır, o yıl Suriye’nin Mondros Mütarekesi sonucu İngilizlere ve sonraları İngilizler tarafından Fransızlara bırakılması Suriye ve Suriye Türkleri için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. 1921 Ankara Antlaşması2 (ORSAM, 2011) ve 
akabinde 1923 Lozan Antlaşması ile Türkiye tarafından Suriye’nin geldiği durumun kabul edilmesini Suriyeli Türkmenler: “Aslında böyle bir sonucu hiç kimse ne Araplar ne de diğer gruplar ‘olabilir’ diye görmüyorlardı. Bölgenin asıl sahibi Türklerin yeniden duruma el koyacakları bekleniyordu.” (Suriye Türkmenleri Platformu, 2012) ve Suriyeli Türkmenler Halep, Humus’ta Fransızlara karşı kuva-i milliye birlikleri kurmuşlardır Osmanlı döneminde. 1918 yılının öncesinde yaşanan hadiseler ve Suriye’nin himayesinin Fransa’ya verilmesi, bölgede o yıllarda Arap milliyetçiliğinin şiddetlenen bir Ortadoğu politikası haline gelmesi Suriye halkının geleceğini etkileyecek hadiselerdi. Özellikle bölgede taşları yerinden oynatan bir başka durum ise 1916’da Sykes-Picot anlaşmasının açığa çıkmasıyla (Halep,Hama, Humus ve Şam dahil olmak üzere Suriye Fransa’ya verilecekti) yaşandı (Arı, s. 126,160) ve bağımsız Suriye devletine giden süreçte Suriye birçok siyasi tecrübeye sahip oldu, şöyle ki: Şerif Hüseyin 5 Kasım’da kendisini Arap Ülkeleri Kralı ilan etmiştir. Savaş sonuna doğru Osmanlı ordusu Ekim 1918’de Suriye’ den ayrılmak zorunda kalırken Emir Faysal (Şerif Hüseyin’in oğlu) Suriye’de denetimi eline aldı ve bunun akabinde toplanan Suriye Ulusal Kongresi’nde alınan kararla “Kralı’nın Faysal olduğu bağımsız bir Suriye Devleti kurulmasını” öngördü ancak Fransa buna karşı çıkmıştır. Fransa, Suriye’de Halep, Şam, Lazkiye ve Cebel-i Dürzi’yi eyaletler şeklinde ayırmış ve İskenderun Sancağı’nı özerk şekliyle kurdurmuştur. 

Bunun akabinde Suriye’de ayaklanmalar baş göstermiştir. 1927 yılına değin çıkan ayaklanmalar bastırılmış ve sonucunda 6.000 dolayında insan hayatını kaybetmiştir. 

Ayaklanmalar sonrasında siyasal elitler “Ulusal Blok” u kurmuşlardır. Bu blok ile 1936 yılında Suriye savunuculuğunu Fransa’ya bırakmış yarı bağımsız bir devlet haline gelmiş ve 1946 yılında Fransa’dan bağımsızlığını almıştır. (Dünya Bülteni) 

Sonraki dönemlerde Suriye, 1953 yılındaki referandum sonucuna göre Devlet Başkanı’nın Edip Çiçekli olduğu başkanlık rejimiyle tanışmıştır ancak bu hal 1954 yılında bölgedeki Arap milliyetçiliğini ön planda tutan siyasi hamlelerin bir gereği olarak iktidardan uzaklaştırılmıştır. 1 Şubat 1958’de ise Suriye-Mısır anlaşması sonucu Birleşik Arap Cumhuriyeti doğmuştur. Baas etkisi öncesi Suriye siyasi sahnesinin edindiği deneyimlere vurgu yapmaya çalışıldı. Suriyeli Türkmenleri politik çerçevede anlamaya ve onlar hakkında bilgi aktarmaya çalışırken, onların yaşadıkları coğrafyayı ve siyasi tarihlerini, geçtikleri süreçler hakkında bir ön bilgi vermeden geçmek çalışmanın zeminini hazırlamak açısından uygun olmazdı. 

1.2 Suriye Türkmen Yerleşim Bölgeleri 

Suriye Arap Cumhuriyeti’nde uyruklara göre nüfus sayımı yapılmadığından Türkmen nüfusu hakkında kesin bir bilgi yoktur. Çeşitli kaynaklarda 200 bin ilâ 3,5 milyon arasında farklı tahminler verilmektedir. (Syrian Turkmen Population) 

Birçok araştırma göz önünde bulundurulduğu için çalışmam adına şahsi tahminim Suriye’de 1,5 milyonun üzerinde 2 milyonu aşmayan bir Türkmen varlığı vardır denilebilir ancak asimilasyona uğramış Türkmenleri bu tahminin içine katmanın doğru olmayacağını düşünüyorum. 3 

Türkmenlerin en çok yerleştikleri yerlerin başında Lazkiye, Bayır-Bucak gelmektedir. Kuzey Suriye’de bulunan Türkmen yerleşimleri arasında ise Halep, Türkmen nüfusu bünyesinde yoğun olarak barındırır. Bunun dışında Şam, Tartus, Hama, Humus vilayetlerinde Türkmen nüfus bulunmaktadır. Ancak güncel durum ve Araplaştırma politikası gereği ve bu iç savaş sonrası Türkmenleri de içine alan bir yerleşimleri elinde bulundurma stratejisi nedeniyle, Suriye’de Türkmenlerin yoğunluklu yerleşimde bulunduğu bazı vilayetlerde Türkmenler göçe zorlanmıştır ya da göç etmek zorunda kalmıştır.4 



Tablo 1: Suriye Nüfusunun Yıllara Göre Dağılımı 

1981:Nüfus Sayım Raporu -1999: 1999 Yılı BM Nüfus İstatistikleri, 


2004:Suriye Arap Cumhuriyeti Merkezi İstatistik Bürosu-Dariusz Gierczak tarafından sağlanan verilere göre 
Kaynak ‘Syrian Arab Republica’,: http://www.citypopulation.de/Syria.html 


ORSAM’ın 2011 tarihli araştırmasında ve Suriye Türkmen Platformu’nun 2012’deki beyanında Suriye’de Türkçe konuşan Türkmen sayısı yaklaşık bir buçuk milyon, Türkçeyi unutmuş Türkmenlerle beraber sayılarının 3,5 milyon civarında olduğu belirtilmektedir. Hal böyleyken bile 23 milyonluk Suriye nüfusu içinde azımsanmayacak bir nüfus sahiptirler. 
(Hürmüzlü)Suriye Türkmenleri günümüzde yoğunlukla Halep, Lazkiye, Humus, Hama, Şam vilayetlerinde yaşam sürmektedir. Ancak bu vilayetlerin yanında Golan, Tartus, Rakka, İdlib ve Dera vilayetlerinde de Türkmen yerleşimleri bulunmaktadır. (ORSAM, 2015) 


Tablo 2: Vilayetlere göre Suriye’de tahmini Türkmen nüfusu dağılımı5 

Suriye'de büyük şehir yerleşimlerinin yanında 520’nin üzerinde Türk köyü vardır. Suriye’de, Araplaştırma politikalarının da bir gereği olarak Türkçe yerleşim adları Arapçasıyla değiştirilmiştir. Aşağıdaki kısımlarda kimi Türkmen yerleşimlerinden bahsedilirken Suriye Türkmenlerinin yaşamlarına da değinilecek. 

Lazkiye’ de Türkmenler Lazkiye’de yaşayan Türkmenlere Bayır-Bucak Türkmeni denmektedir. Lazkiye, Hatay’ın 80 km güneyinde ve Halep’in 186 km güneybatısında bulunan Suriye’nin Akdeniz kıyısındaki önemli bir liman kentidir. (Middleeast) Suriye'nin Akdeniz kıyılarında, başta Lazkiye şehir merkezi Ali Cimmel Harası (Türkmen Mahallesi) olmak üzere Basit, Bayır, Behlüliye, Kesap nahiye ve köylerinde Bayır-Bucak Türkler yaşamaktadır. Fransa ile Türkiye arasında 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşması'na 
göre Türkçe konuşan nüfusun bulunduğu bazı bölgeler Fransız manda yönetimine bırakılmıştır. Hatay, 1939 yılında Türkiye topraklarına katılmışsa da, Bayır-Bucak bölgesi Suriye devletinde kalmıştır. (Wikipedia) Lazkiye, Bayır-Bucak’ta Hatay şivesi konuşuluyor. “Türkmenler genellikle “Berdeli ağzı” dediğimiz bizim Urfa, Halfeti bölgesindeki şiveyi andıran bir Türkçe konuşurlar.” (Ortaylı, 2014) Araştırmayı yaparken konuştuğum ve yayın organlarından takip ettiğim kadarıyla Suriye Türkmen lehçesinin Türkiye’de konuşulan lehçelerden pek bir farkı yok diyebilirim kendi adıma. Türkmenler kendi ifadelerinde de örf ve adetlerini muhafaza etmeye çok ihtimam gösterdiklerini her fırsatta vurguluyorlar. Araplaştırma politikasının bir sonucu olarak Humus ve iç kesimlerde dil ve kültürün Araplaşmış olduğu da kabul gören bir gerçek. Daha sonra ayrıntılı şekilde değinilecek olan Bayır-Bucak tanımın basit coğrafi bir açıklamasını yapmak gerekirse: Bucak Bölgesi kıyı şeridine Bayır ise tepe bölgelere verilen isimdir. Lazkiye, birçok açıdan stratejik öneme sahiptir. Sınırları içinde Türkmen Dağı ve Cebel el-Ekrad’ı6 da barından Bayır-Bucak bölgesi, coğrafi konumu, yükseltisi ve demografik unsurlarıyla Suriye Türkmenleri adına kilit bir bölgedir. (Sivri, 2015) Türkmenlerin etnik bakımdan nüfus sayımlarına dahil edilmediğine değinilmişti bu sebeple Lazkiye’de tam olarak nüfus sayımı 
bakımından bir veri sunmak Türkmenler için söz konusu olamıyor. Ancak Hatay’ın Yayladağı ilçesinden Lazkiye’ye kadar ve içlere doğru Bayır-Bucak bölgesinin tamamında Türkmen yerleşimlerin hakim olduğunu söylemek gerekir. Türkmenler, Lazkiye’de Bayır, Bucak, Burç İslam ve Sulayıp Türkmen gibi ana yerleşim yerlerinin yanı sıra bölgedeki köy ve kasabalarda yaşamaktadırlar. Lazkiye’nin jeopolitik açıdan Suriye’de ayrıcalıklı bir yerde olması ve buralarda da Türkmenlerin yerleşim sahibi olmaları elbette ki Suriye’deki Türkmenlerini 
tehlikede bırakan bir diğer olgudur. Bayır-Bucak tanımı birkaç açıdan incelenecek olsa da liman kenti Lazkiye hakkındaki genel bilgiler bunlardır. 

Halep’te Türkmenler 

Suriye’nin güncel konumu itibariyle özellikle Türkiye ve Türkmenler için hayati sembolik anlamları olan Halep Suriye'nin coğrafi bakımdan da Suriye’nin en büyük ikinci kentidir. (ACAPS, 2013) Önemli yerleri arasında iç savaş sonrası gündemdeki önemleri artarak var olan Azez, Ayn-el Arab7 ve Fırat’ın batı kıyısındaki Cerablus’tur. Halep, 2011 yılındaki 

Suriye İç Savaşı ve Halep Muharebesi'nin başlangıcına kadar tarihi mimarisini başarılı yenileme sürecinden geçirmiştir ve "2006 İslam Kültür Başkenti" unvanını kazanmıştır. (ARCHNET) Halep'te birçok etnik kökenden topluluk yaşamaktadır. 2011 yılındaki resmi olmayan tespitlere göre Halep’in nüfusu 4,5 milyonun üzerindedir. Bu nüfus içerisinde yine resmi olmayan verilere göre Türkmenler Halep’te 900.000’in üzerinde bir varlığa sahiptirler. (Aleppo) Halep, nüfus yapısı esas itibari ile Arap ve Türkmenlerden oluşmaktadır. Şehir 
nüfusunun ise yarısı Arap, yüzde kırka yakını Türkmen olarak tahmin edilmektedir. 

Suriye’de yapılan son resmi nüfus sayımının 2004’te yapılmış olması ve yine belirtildiği gibi bu sayımın uyruklar yok sayılarak yapıldığından dolayı nüfus sayımları ve yapılan tahminler objektif olmaktan uzaktır. Birçok kaynaktan edinilen bilgiler ışığında içinde bulunulan durumun hassaslığından dolayı tahminler ‘üç aşağı beş yukarı yapılmaya’ çalışılmaktadır, bu durum sadece bu çalışmada değil Suriye’deki azınlık nüfuslarının belirlenmeye çalışıldığı tüm güncel çalışmalarda ne yazık ki böyle gözlenmektedir. Yine burada da nüfus sayımı üzerine veriler elde etmeye çalışırken milliyete göre nüfus sayımı yapılmıyor oluşu karşımıza bir engel olarak çıkmaktadır yine de bu sayısal verilerde olabildiğinin en güncel verilerine ulaşma konusuna ihtimam gösterilmiştir. Yine Halep’teki yerleşimlerin Türkçe isimleri de zamanla Arap laştırma politikası gereği değiştirilmiştir. 

Humus’ta Türkmenler 

Lübnan sınırına yakın bulunan Humus’ta Türkmen varlığının diğer etnik gruplara göre çoğunluğu bilinmektedir zira araştırmalara göre 11.yüz yılda Suriye’de gerçekleşen bir deprem sonrasında Humus’taki yerleşim yerlerinin neredeyse tamamı yıkılmış ve yeni kurulan yerleşimler Zingiler (Büyük Selçukluların Halep Atabeyliği) ile Selçuklulardan gelen 

Türkmenler tarafından inşa edilmiş. Bu sebeple bu yerleşim sonrası nüfusun çoğunluğunu da Türkmenler oluşturmaktadır. 

Şam Türkmenleri 

Şam’a Türkmen göçü çeşitli evrelerden geçmiştir bunlar Osmanlı’da yaşayan zengin Türkmen aileleridir. Sonrasında İsrail’in Golan Tepelerini işgaliyle başlayan süreçte göç etmek durumunda kalan Türkmenler ile Cumhuriyet’in erken dönemlerinde göç edenler ve son 800 kişilik Türkmen ailesi göçleridir. (Kirişçioğlu) Şehir merkezinde yaşayan Türkmenler bahsedilen Araplaştırma politikalarının bir sonucu olarak asimile olmuşlardır. Buradaki Türkmenlerin Türkçeyi unuttukları görülmektedir zira Türkiye ile ilişkilerini ticari manada 
canlı tutan Türkiye komşusu Suriye vilayetleri ile Suriye’nin içlerinde yaşayan Türkmenler, Türklüklerini aynı oranda koruyamamaktadırlar. 

1.3 Suriye Türkmenlerinin Resmi Ve Gayri resmi Örgütlenmeleri 

Suriye’de Türkmenlerin bir alanda örgütlenmelerine değinmeden önce Suriye’deki siyasi kültürden ve toplumun siyasetin ne kadarında etkili olabildiğinden bahsetmek gerekir. Zira siyasi bir oluşuma varmasa dahi Suriye’de iç savaş öncesi her hangi bir etnik kökene mensup Suriye sakininin bir örgütlenme içinde bulunması pek mümkün bir iş değildi. Suriye’deki örgütlenmeler hakkında bilgi almak istediğim bir Suriye Türkmeni de bu konuya ilişkin yaptığımız konuşmada bu minvalde şeyler söyledi. 

“O zamanlar Suriye’de genel olarak Baas haricinde bir dernek ya da siyasi bir parti kurmak imkansızdı çünkü üç Suriyeli bir araya gelemiyordu. Türkmenler aynı boy-ırktan oldukları halde kendi aralarında bu konularda iletişim kuramıyorlardı. Bu durum Arap Baharı-ki biz devrim deriz bu akademik adıdır.-başladıktan sonra Türkmenler Suriye halkıyla beraber her türlü mücadelede yer aldı.” M.Ö.(Suriye Türkmen’i, E, 23, Humus/köyü, öğrenci) 

Baas rejiminin sıkıyönetiminde yaşayan, etnik köken ayırmaksızın Suriye halkı siyasi manada Arap Baharı öncesinde büyük çaplı bir örgütlenmenin içine girmemişlerdir. Gerek Suriye gizli servisi olan ‘El-Muhaberat’ın Baas yönetiminde çok güçlü bir teşkilat olması gerek Suriye’de Baas öncesi dönemde de Araplaştırma politikasından kaynaklanan her hangi bir etnik köken 
odaklı yapılanmaya girilemeyişi, bölgede Suriye Türkmenlerinin siyasi örgütlenme bakımından edilgen ve yönetime bağlı oluşunu getirmiştir denilebilir. Suriye’de devrim öncesinde Suriye Türkmenlerinin örgütlenmeleri üzerine Suriye’deki iç savaş sonrası Rusya’nın bölgeye askeri müdahalesi akabinde, kendisine yöneltilen bu yöndeki sorulara Suriye Türkmen Meclisi Başkanı ise “Kesinlikle Suriye Türkmenleri zaten örgütlenmemiş bir toplumdur. Baas rejiminin oradaki yönetiminden dolayı, her hangi bir resmi ideolojiye sahip 
değillerdir doğal olarak ılımlı, kendi kültürlerini yaşayan, dinlerini kültürel olarak algılayan bir toplumdur. Sadece Suriye Türkmen Meclisi çatısı altında birleşmişlerdir. Biz ılımlı bir toplumuz tıpkı Anadolu’da yaşayan Türkler gibi” (Mustafa , 2015) diyerek Suriye’deki kriz sonrası ortaya çıkan Türkmen hareketlerinin de bir nefsi müdafaa mahiyetinde olduğuna vurgu yapmıştır. Suriye siyasal kültür tarihçesi de göz önünde bulundurulursa multikültürel bir yapının hiç var olmadığı gözlemlenmektedir. Bu sebeple Suriye’de var olan siyasi örgütlenmeleri ele almak yerine bunun neden ele alınamadığı açıklanmaya çalışıldı. 

Suriye’de etnik siyaset bir tepkiyle, iç savaşla beraber başlayan bir olgu olmakla beraber iç savaş sonrası politikada ve sahada oluşturulmaya çalışan siyasi oluşumlar, sorunları çözmeye yönelik oluşumlar olmuştur ki bunlara ikinci bölümde değinilecek. 

1 Özellikle Kuzey Irak bölgesinde yaşayan Türklerin büyük bir kısmı, aynen ülkemizde olduğu gibi, Sünni / Hanefi ve tarikat olarak da Bektaşi idi. Bunları Erbil, Tuzhurmatı, Köy Sancak taraflarında görülüyor. Bölgede 
bunlara Kakai deniliyor. Bektaşilik, güçlü iken, kapatılmadan önce Erbil Türkmenleri Şii Caferi idiler. O sebeplerle bu iki Türkmen gurubu arasında mezhep, tarikat ve meşrep farklılığı bulunuyordu. (Bayatlı, 2013) 
2 Türkiye ile Fransa arasında 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Ankara Anlaşması’nın 7. maddesi, “Suriye’deki Türkmenlerin resmi dillerinin Türkçe olması ve tüm kültürel sosyal haklarının korunmasını” içermektedir. 
Dolayısıyla Ankara Anlaşması Suriye Türkmenleri konusunda Türkiye’ye garantörlük vermiştir. 
3 Bu paragraf, yaptığım okumalar, karşılaştığım çeşitli küresel ve yerel kaynaklar sonrası edindiğim şahsi fikirdir. 
4 XVII. Yüzyılda Arap aşiretlerinin Türkmen yerleşimleri tahrip etmesi üzerine Türkmenler Harran ve Akçakale’den güneye doğru Rakka’da iskan edildiler. 
5 Bu grafikte Türkçeyi unutup asimilasyona uğramış Türkmenler de dahil edilmiştir. 
6 Cebel el-Ekrad, Lazkiye'nin kuzeydoğu kırsalında yer alıyor. Tepeler, Lazkiye'den Deraa'ya kadar tüm savaş sahasında ön/ilk savunma cepheleri olmaları nedeniyle 
önem arz ediyor.Cebel el-Ekrad da bu tepelerden biri. 
7 YPG, Ayn el-Arap'ı 19 Temmuz 2012 tarihinde ele geçirdi ve resmi adını Kobanê olarak değiştirdi. 
8 Es’a’d mı yoksa Es’e’d mi sorusu çalışmayı yaparken kafamı kurcalayan sorulardan biri olmuştu ve Arapça Türkçe seslendirirken ince okunan “sin” harfiyle yazılmaktadır 
ve isim yazılışı  .. “arslan” anlamına gelmektedir kısacası Esed diye okunması doğru olan telaffuzudur. 
9 Beşar Esad'a bağlı silahlı bir teşkilattır. 
10 Camii aynı zamanda göstericilerin yaralananlara müdahalede bulunduğu da bir toplanma yeriydi. 


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder