10 Nisan 2017 Pazartesi

Tarih’in Kötüye Kullanımı, BÖLÜM 2


Tarih’in Kötüye Kullanımı, BÖLÜM 2


3. Tarih ve Sosyo-politik Formasyon 

Tarihyazımının ve tarihin işlevi ve sosyo-politik yaşam alanındaki konumunu tartışırken işlev alanının birey ve kolektif olmak üzere kategorileştirmek faydalı bir analiz biçimi sunar. Kolektif tarih bilinci veya işlevi ile kastettiğimiz “milli tarih”tir. Küreselleşme ve postmodern yaklaşımların çöktüğü ve zayıfladığı iddialarına rağmen ulus-devletler, bütün ihtişamıyla varlığını sürdürmekte ve hatta gücünü ve etkinlik alanını tahkim etmektedir. Mesela, kitle iletişim araçları, internet gibi vasıtalarla resmi dilin yaygınlığının artması ve demokratik katlım bilincinin gelişmesi gibi. Başka bir ifade ile, postmodernist söylemde yer verilmemiş olmasına rağmen, postmodernitede ulus-devletler, siyasi toplumsal örgütlenmenin merkezi olma konumlarını devam ettirmektedirler (Akça, 2005: 253). Bu yüzden bu tartışmada milli tarih yazımı bağlamında konu müzakere edilecektir. 

Esat Öz’e göre, neoliberal küreselleşme sürecinin derinleşmesiyle birlikte, bir yandan millî kimliğe/devlete/bağımsızlığa yönelik tehditler artarken, diğer yandan etnik ve dinî farklılıkları bileyleyen, bir bakıma “mikro kimlik arkeolojisi”ne aşırı ilgi duyan bir eğilim gelişmektedir. (Öz, 2015) Hem akademik çalışmalarda hem de popüler süreli yayınlarda bolca örneklerine rastladığımız 
bu tarih çalışmaları siyasi konjonktürün de uygun şartları yaratmasına paralel olarak kendini göstermektedir. Bu çerçevede, Öz’e göre, “mikro kimlikler ve azınlıklar sorununa endeksli bir tarihçilik anlayışının, küresel hükümranlık sistemince ödüllendirilen popüler ve muteber bir tarihçilik olarak ön plana çıkartıldığı gözlenmektedir. Aynı sürecin diğer yüzünü ise, şüphesiz millî tarihin ve tarihçiliğin, hem akademik hem de sosyal hayatın dışına atılması için entelektüel engizisyona muhatap kılınması oluşturmakta; biri olmadan diğeri olamayacağı için de her iki işin koordineli biçimde icra edilmesi gerekmektedir” (Öz, 2005). 

Bu bağlamda Tosh’un “Tarih, belli değerlere geçerlilik kazandıracak “anlamlar” aramak için deşilmiyor, şimdiki durumumuzu olabilecek en geniş biçimde denetim altına almaya yönelik bir araç olarak ele alınıyor” (Tosh 1997: 20) şeklindeki yaklaşımı gerçeğin bir boyutuna vurgu yaparken “denetim” eyleminin sadece tarih değil grup kimliğini inşa eden bütün normatif bilgi kümeleri için 
geçerli olduğunu belirtelim. Grup davranışının ortaya çıkışını mümkün kılan grup kimliğinin özgünlüğünü yaratan normlar bireyin duygu, düşünce, davranış gibi bütün eylem alanını kapsar. 

Grup kimliğini pekiştiren değerlerin her biri aynı zamanda grup davranışını denetim altına alma işlevi görür. Tosh’un iddia ettiği gibi tarihin işlevini sadece şimdiki durumumuzu denetim altına almaya çalışan bir araç değil psikolojik ve toplumsal bağlamı içinde meşrulaştırıcı bir güç olarak değerlendirmek daha sağlıklı bir bakış açısı sunar. 

Southgate’nin dediği gibi “Bir tarihin belirli bir bakış açısı olmaksızın yazılması imkânsızdır. Bu bakış açıları elbette ki felsefî ya da ideolojik olacaktır” (Southgate 2012: 26). Bu tarihyazımının göreceliliği, çok hakikatliliği, yorumların çeşitliliği “toplumsal yaşamın” çeşitliliğini kapsayabilecektir. Tarih bireysel ve kolektif düzlemde işlevi haizdir. İnsan varolduğundan beri “tarih” farklı formlarda kendini göstermiş ve kollektif bir işlev görmüştür. Mitler, destanlar, kahramanların hikayeleri herbiri şüphesiz toplumsal bir işlevi haizdir. Geçmiş olayların ve olguların, süreçlerin, kişilerin kullanım 
biçimi ve yöntemi zamana ve mekana göre değişiklik gösterse de değişmeyen tarihin kullanım biçimidir. “Mythomoteur” kavramını geliştiren A.D. Smith, bu kavramı etnik siyasi birliğin kurucu miti olarak tanımlamaktadır. Mit, sembol ve mythomoteur, etnisitenin hamilerinin koruyup sakladıkları, yaydıkları ve gelecek nesillere aktardıkları inanç ve duygu birliğini sağlamada hayati rol oynar. Bu üç unsur, aynı zamanda bir etninin tarihi belleğini ve veya etnik hafızayı nesilden nesile aktarır. Bu üç kavramın ortak buluşma noktası ise primajenitor ata, kutsal sembol, kutsal mekândır. 

Primajenitor ata dediğimiz şey, çoğunlukla bir etninin doğuşunda hamile veya dölleyici rolü üstlenen bir hayvandır. Örneğin Türklerde bozkurt, Ruslarda ayı, İngilizlerde leopar, Fransızlarda horoz böyledir; mühim olan primajenitor ata efsanesinin mahiyeti değil, onu etnik hafızasında yaşatan etninin kendi ürünü olmasıdır (Batur, 2011: 26). Primajenitor ata efsanesi toplumun sürekliliğini 
sağlamada ve kültürel inşasında yaşamsal derecede önem taşımaktadır. Smith’e göre de ulus kavramını oluşturan mit ve bellekten daha başka şeyler de vardır. Bunlar ulus için bir sine qua non oluşturur: belleksiz kimlik olamaz, mitsiz ortak amaç olamaz; kimlik, amaç ya da kader, ulus kavramının zaruri öğeleridir. Ancak, bu, etnik topluluk kavramı için de geçerlidir; etnik topluluğun 
da kimlik ve kadere, dolayısıyla mit ve anılara sahip olması gerekmektedir (Smith, 2002: 22). Modern olarak görülen milletlerin varlığının aslında çok derin tarihsel köklere sahip olduğu görülmektedir. 

Milletlerin varlığı da büyük ölçüde tarih ile mümkün olabilmektedir. Gerek etnik grup gerekse millet olsun sosyal grup kimliğinin kazanılmasında tarih ve kollektif bellek zorunlu koşuldur. 

Tosh da büyük grup bilincinin kazanılmasında tarih bilincine özel vurgu yapar. Ona göre, “Büyük bir toplumsal grubu birleştiren en güçlü bağlardan biri, üyelerinin ortak tarih bilincidir. Bu bilinç olmaksızın insanlar, geniş soyutlamalara bağlılık göstermeleri yolundaki talepleri kolay kolay kabul edemezler. Modern tarihte grupla özdeşleşme süreçlerinin en güçlüsü olan ulus bilincini düşündüğümüzde, bunun geçerliliği çok daha belirginleşir” (Tosh 1997: 5). Bu çerçevede her milletin etnik bir kökeni yani köklü bir geçmişi olmadığı için modern anlamda millet inşasına girişilmiştir. 
Avrupa dışında, ulusal bilinci şekillendirmede kullanılacak malzemeler genellikle daha az ümit vericiyse de, ulusal bir geçmiş yaratma konusundaki politik ihtiyaç daha büyük olmuştur. ABD bunun tipik bir örneğini teşkil etmektedir. Devrim öncesinde Amerikan kolonilerinde yaşayanlar Britanya tarihini kendi tarihleri olarak benimsemişlerdi. Daha sonra 1820’lerde Massachussetts’te ve 
başka yerlerde yayınlanan ders kitapları ile ulusal Amerikan tarihi yazılmaya başlandı (Tosh 1997: 6). Ulusal tarihin yazılmaya başlanması ile bir Amerikan milli kimliği tecessüm etmiş ve millet oluşumu büyük bir aşama kaydetmiştir. Tarih çok farklı etnik, dini, ırkî, kültürel farklılığa mensup Amerikan toplumunu bir grup kimliği çerçevesinde birleştirmiş ve siyasal bir kimlik kazandırmıştır. 

“Bir halka ya da bir ulusa ortak bir geçmiş kazandırmak ve bu uzak geçmişin içinde bir kolektif kimlik biçimlendirmek, tarihin toplumsal işlevlerinin belki de en eskisi ve en süreklisidir” (Florescano 2001: 61). Tarihin toplumsal işlevi aynı zamanda siyasal olana da bir göndermede bulunur. Tarihin siyasal ideolojiler bağlamında özellikle bir siyasal erk olarak devlet kuramı ile birlikte anılması normal bir ilişki biçimidir. Ahonen’in vurguladığı gibi, tekil tarihsel sunuş biçimleri, anlatılar bağlamında kurgulanır. Bununla birlikte, arzu edilen siyasal eylem için gerekli kolektif bir tarihsel kimliği yaratmak amacıyla, iktidarda bulunanlar tarafından da yönlendirilebilir. Bununla birlikte, tarihsel sunuş biçimlerinin insan zihinlerine yerleşmesi çok zor değildir. Oturmuş bir yapı kazanınca, sosyal eylemin meşru dayanağı işlevini görürler (Ahonen, 1999: 59). Sosyal eylemin meşruiyet dayanağını teşkil etmesi yanında tarihin bir başka siyasi işlevi de Galerano’nun dikkat çektiği gibi “bir toplumun ayırıcı özelliklerinin ve toplumsal kimliğinin şekillenmesi ve diğerlerinden ayırt edilmesi için belleği ve unutmayı düzenlemek; geçmiş sayesinde gelecek için bir öngörü oluşturmaktır” (Gallerano 2001: 119). 

Tarih bir ulus için neden bu kadar önemli sayılıyordu? Avrupa ulusal tarihi üzerine yakın dönemdeki karşılaştırmalı bir makalesinde Miroslav Hroch bu soruya cevap mahiyetindeki dört duruma işaret etmektedir (Stugu, 1999: 120): 

1. Tarih bireyin ulusla özdeşleşmesini ve ulusun başka karşılaştırılabilir birimlerden ayrı tutarlı bir birim olarak kavranmasını güçlendirdi. 

2. Tarih ulusun varlığını meşrulaştırdı. Bir tarihe sahip olmak, kişinin ulusal varlığını ortaya koymasını ve ulusun kaçınılmaz bir gelişmenin ürünü olarak görülmesini mümkün kıldı. 

3. Tarih insanların ölümlü bireyler olmalarının ötesinde bir varoluş duygusu hissetmelerini sağladı. Geçmişten gelen süreklilik bir kişiye atalarıyla bütünlük duygusunu yaşatmakla kalmıyor, aynı zamanda sürüp giden bir gelecek vaadini de taşıyordu. 

4. Tarih ortak ulusal değerlere, yani kolektif bir değer sistemine ilişkin bilinci yaratmada temel işlevini gördü. Tarihin yardımıyla olumlu ve olumsuz davranış modelleri oluşturuldu, geleceğe dönük düşler ve beklentiler geçmişe yansıtıldı. 


Tarih, siyasal bir savaş meydanıdır. Otoriteye başkaldıranlar da, bu başkaldırıyı boğmaya çalışanlar da, tarihin desteğini yanlarına almaya çalışırlar (Tosh 1997: 11). Millî devletlerin inşasında tarihin kullanımı ve tarihçinin rolü konusu, diğer bir ifadeyle “milliyetçi tarihçilik” meselesi, gerek tarih biliminin gerekse milliyetçilik çalışmalarının gündeminde kritik öneme sahip olagelmiştir. Gerçekten de, konuya salt akademik-bilimsel esaslar dâhilinde yaklaşma iddiasındaki tarihçilerin yanında; milliyetçilik teorisi ve tarihine dair araştırmalarda da bu tartışma konusunun izleri derindir. Bilhassa anti milliyetçi perspektifin belirleyici olduğu çalışmalarda, millî kimliği ve milleti, yaratıcılık rolünü tarihçinin üstlendiği, seçilmiş tarihsel olgulara dayalı bir tasarım olarak tarif etme eğilimi çok güçlüdür (Öz, 2005). 

Milli kimlik ve tarihe yöneltilen ve ciddi bir medya desteğini de arkasına alan tarihçilik dalgası karşısında, neoliberal küreselleşmenin millî devlet ve kimlik karşıtı klişe argümanlarına tarihsel çalışmalarla lojistik destek sağlayan bir entelektüellik anlayışı, tarihçilik tartışmasını, akademik alanın dışına zaten kendiliğinden taşımış olmaktadır. Millî tarih çalışmalarına yönelik keskin önyargılarla birlikte, mikro kimlik tarihçiliğinin de ödüllendirilmesi, meselenin stratejik ve ideolojik boyutunu ortaya koymaktadır (Öz, 2005). 

4. Tarihin Kötüye Kullanımı: Türk Kimliği Karşıtlığı 

Türk kültür kodlarına ve siyasal varlığına yönelik gizli veya açık ötekileştirme çabaları sosyo-politik ve kültürel boyutları ile disiplinler arası bir yaklaşımla çözümlenmesi gereken bir sorun alanıdır. Bu noktada Türk kimliği karşıtlığını5 bir düşünme biçimi haline getirmiş olan farklı ideolojik zihniyet yapılarına mensup aydınlar odağında eleştirimi geliştiriyorum. Aydınlar, entelektüeller bir toplumda, tarih boyunca, önemli bir sosyal tabakasını oluşturmuşlardır. Osmanlı ve Selçuklu örneklerinde de görüldüğü gibi Türk toplum yapısının bir unsuru olarak aydın zümre sınıfsal, ekonomik, kültürel, etnik açıdan türdeş değil heterojen bir özellik gösterir. Buna bağlı olarak Türk Devletlerinde gayr-i Türk unsurların yönetim alanındaki baskınlığı, olumsuz bir yargı olarak değil bir durum tespiti olarak vurgulanmalıdır. 

5 "Türkiye'li Aydın", dini Türk'e duyduğu kin olan bir "alien", bir "monster"dir, diyen Durmuş Hocaoğlu “Türkiyeli Aydının” Türk’e olan bakış açısını ve kendini nasıl Türk karşıtlığında konumladığını şöyle izah etmektedir. “ ‘Türkiye'li Aydın’, ihânete müheyyâdır; siyâsetin ifsâdı idi, sermâye idi vesâire, bütün bunlar zâittir o'nun ihâneti için, yâni onlar olmasa da bu mel'aneti işleyecektir; çünki, o'nun derdi Türk'ün varlığıdır; o, Türk'e tahammül edemediği için ihânet etmektedir; o, komünist olur, komünist olmak için değil, komünizm ölür liboş olur, liberal olmak istediğinden değil; küreselci olur, küreselci olmak için değil; Kürd'ü sevmez kürtçü olur, Alevî'yi sevmez, alevîci olur, Ermeni'yi sevmez ermenici olur; AB o'nu ilgilendirmez, AB'ci olur; bir ve yalnız tek sebeple: O, Türk'e mazarratı dokunacak olan ne varsa bit gibi or'da biter. O'nun hiçbir yüksek ideali, hiçbir şeye sevgisi yoktur, hiçbir şeye sadâkat duymaz, o'nu ayakta ve diri tutan tek şey, sevdikleri değil, sâdece ve yalnız Türk'e olan dinmez nefreti, zift gibi, yapışkan, kap-kara kinidir” (Hocaoğlu, 2009). 

Türk kimliğinin siyasal kimlik formunda belirleyici bir şekilde yer aldığı Türkiye Cumhuriyeti’nde Türk kimliğinin işlevselliği ve kapsayıcılığı oranında karşıtlığının da çeşitlendiği gözlenmektedir. Türk kimliği karşıtı aydınların konumlandığı toplumsal yaşam alanında Türk kimliğini paylaşan toplum olması üzerinde durulması gereken bir başka sorunsaldır. Türk aydınlarının önemli bir 
niteliği ideolojik kabullerindeki katılıktır. Toplumsal olaylar, olgular, sorunlar karşısında takınılan tavır ve belirlenen konumun meşrulaştırılması “evrensel nitelikli” kabul edilen kavramların kullanımı üzerinden sağlanmaktadır. Konumuz bağlamında “tarihle yüzleşmek”, “barışçıl tarih”, “evrensel tarih” gibi kavramlar üzerinden oluşturulan Türk kimliğinin omurgası olarak milli tarihe yönelik 
saldırılar dikkat çekmektedir. Bu cümledeki “saldırılar” ifadesi bir olguyu ifade etmek için bilinçli şekilde seçilmiştir. Çünkü sorun akademik ve demokratik bir tartışma, müzakere eylemini aşmakta ve yıkıcı, zarar verici bir mahiyet kazanmaktadır. Millî tarih merkezli tartışmalarda sergilenen akademik ve medyatik muhalefetin, “geçmişe saplanıp kalmama propagandası”nı aşarak teslimiyetçi tarih bilinci ve ideolojisi inşa etmeye yöneldiği, dolayısıyla yeni bir kimlik tanzim etme projesine dönüştüğü görülmektedir (Öz, 2005). 

Tarihin milli kimliğin oluşumunda ana belirleyici dinamik olduğu yukarıda da belirtildi. Milli kimliği oluşturucu unsurlar aynı zamanda olumlu bir işlev yüklenen “ötekinin” varlığına ve politik psikolojideki “ulusal yas” olgusuna dayanır. Yani bir toplumun yaşadığı katliamların, sürgünlerin, göçlerin, savaşların yarattığı dayanışma duygusunun kullanılması gerekir.6 Bu bağlamda Türklerde 
tarihin milli kimliği pekiştirici bir unsur olarak söz konusu katliamların, işgallerin, göçlerin belirleyici bir rol oynamadığı gözlemlenebilmektedir. Balkan savaşlarında milyonlarca insanın sadece Türk kimliğinden dolayı katledilmesi, sürülmesi, göçe zorlanması ve Balkanların demografik yapısının tamamen dönüşmesine rağmen Türkiye’de ne tarihyazımında ve ne de akademik alanda ilgi görmediği açıktır. Ne Balkan felaketinin ve ne de Anadolu’da Yunan ve Ermenilerin gerçekleştirdiği Türk soykırımı Türk tarih bilincinde işlevseldir. Modern Türk kimliğinin inşasında öteki, farklı ideolojik duruşlara göre Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri ile karşılamıştır. Milli Türk kimliğindeki tarihsizlik olgusu bugünkü siyasi, kültürel ve düşünsel alandaki özgünlüğün yakalanamamasının da nedenini oluşturmaktadır. Batılı anlamda bir “ötekinin eksikliği” yani “Ötekisizlik” olgusu, Türklerin kültürel kodlarında mevcut bir davranış biçimidir. Bildirimizdeki tezimizi destekleyen ve pekiştiren argümanlar rastgele gündelik basın yayın organlarından ve siyaset dünyasından seçilmiştir. Böylece Türk kimliği karşıtlığının tarih bağlamında somut olarak göstermek için yoğun bir mesai sarf edilmediğine dikkat çekilmek istenmiştir. Ayrıca belirtelim ki, tezimizi destekleyen akademik metinler/veriler hem gündelik basında ve akademik/popüler dergilerde hem de akademik araştırma metinlerinde bolca bulunmaktadır. Biz sorunu bir metin sorunu değil zihniyet sorunu olarak gördüğümüz için kolayca ulaşılabilecek metinler üzerinden argümanlar gösterilmiştir. Tarih üzerinden geliştirilen Türk kimliği karşıtlığının bir başka boyutu da “nefret suçuna”7 girmiş olmasına rağmen bu başka bir bildirinin konusu olabilecek niteliktedir. 

6 Ermeni Soykırımı iddiaları üzerine çalışan ve bu tezi savunan aydınların acının milli kimliğin inşasındaki rolüne şöyle değiniyor: “Ermeni tarafı için paylaşılan acılar ve hatıralar Ermeni kimliğinin kurulmasında önemli bir rol üstleniyor. Dağılmış Ermeniler kolektif enerjilerini yeni bir diaspora altyapısı kurmak için harcıyorlar. Soykırımın travması içselleştiriliyor. Korku ve güvensizlik hüküm sürüyor. Yıllar boyunca unutuş ve hafıza arasındaki savaş mağdurların hatırlayışlarında belirginleşiyor.” (Kamiloğlu, 2014) 

7 Post-modern zamanların yeni değer ve ölçüt kabul edilen ve bireyi kollektivitenin içinde eriten kimlikleri, yeni çatışma ve yok etme sorunlarının çözümlenmesinde yeni kavramsal araçlar ve çerçeveler sunmaktadır. Bu 
kavramlardan biri de “Nefret Suçları”dır. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’na göre nefret suçu: “Mağdurun, mülkün ya da işlenen bir suçun hedefinin, gerçek veya hissedilen ırk, ulusal ya da etnik köken, dil, renk, din, cinsiyet, yaş, 
zihinsel ya da fiziksel engellilik, cinsel yönelim veya diğer benzer faktörlere dayalı olarak benzer özellikler taşıyan bir grupla gerçek ya da öyle algılanan bağı, bağlılığı, aidiyeti, desteği ya da üyeliği nedeniyle seçildiği, kişilere veya mala karşı suçları da kapsayacak şekilde işlenen her türlü suçtur.” Nefret suçlarının niteliği, biçimi, yöntemleri ve edimcinin bilişsel dünyasının çözüm lenmesi bu suçla mücadelede önem arz etmektedir. “Nefret suçlarının özelliklerini iyi kavramak, bu suçlara karşı verilecek mücadele açısından son derece önemlidir. Bir nefret suçu şu unsurları kapsar: Ceza hukukuna göre işlenmiş olan bir suçun mevcut olması ve failin, suçu bir önyargı/nefret saikiyle 
gerçekleştirmiş olması. Dolayısıyla fail, kurbanını kurbanın belirli bir gruba üyeliği ya da bunun böyle algılanmış olması nedeniyle seçmektedir. Aynı şekilde şayet suç oluşturan fiil bir mülke yönelik gerçekleşmişse, söz konusu mülk, bir grup ile olan bağıntısı nedeniyle seçilmiştir. Bunlar ibadet yerleri, cemaatin veya grubun buluşma alanları, araçlar ya da konutlar olabilir.” (Ulusal Basında Nefret Suçları, 2010: 6-7) 

8 Tarihin kötüye kullanılmasına güncel örnekler aşağıda verilmiştir. Bu örnekler rastgele seçilmişlerdir. Böyle bir yöntemin seçilmesinin sebebi de Türk kimliği karşıtlığının yaygınlığını ve aleladeliğini göstermek içindir. Bkz: -Altan, Ahmet, (2011), “Askerî cumhuriyet”, Taraf, 01.06.2011 ; 

-“Şener: "İstiklal Savaşı Olmadı"” , http://www.haberiniz.com/yazilar/haber44316-AKP_Milletvekili_Ihsan_SenerIstiklal_Savasi_Olmadi.html (29 Kasım 2011) 

Halil İnalcık, tarihyazımında somutlaşan Türk karşıtlığını gözlemlemiş ve uyarmıştır. İnalcık’a göre, 

“Objektif tarih yapmak lazım. Maalesef iki kampa mensup olanlar tarihi kendilerine göre temsil ediyorlar. Bir de içimizde etnik ayrımcılar ortaya çıktı. Bunların bazıları açıkça Türklüğe karşı Türk Milletine, kültürüne karşı cephe almışlar. Siyaset bakımından, etnik bakımdan ayrımcı olanların kasıtlı olarak tarihimizi bozduklarına inanıyorum” demektedir (İnalcık, 2008: 449). Türk kimliği karşıtlığının tezahür ettiği tarih konuları Ermeni soykırımı iddiaları, İttihat Terakki Teşkilatı, Dersim İsyanı gibi temalar başta olmak üzere Cumhuriyetin ilk dönemi yani kuruluş aşamasını temsil eden olay ve süreçlerdir.8 

- Bayramoğlu, Ali, (19 Eylül 2014), "Türkiye özür dilemeye hazır değil", 
http://repairfuture.net/index.php/tr/oezur-uzlasma-diyalog-turkiye-den-bakis/turkiye-oezur-dilemeye-hazir-degil 
- Lezgîn, Roşan, (2015), "Yüz Yıllık Ah" hepimizin ahıdır hâlâ!, 04.09.2015, http://www.ilkehaber.com/yazi/yuz-yillik-ah-hepimizin-ahidir-hala-14196.htm 
- Mahcupyan, Etyen, (2009), “Ermeniler, Türkler ve kendimiz”, Zaman, 13 Ocak 2009. 
- Uçum, Mehmet, (2015), “‘Şimdi ortaya çıkan ihtiyaç Öcalan ile siyasi ilişki yürütme ihtiyacıdır’,” 24 Ağustos 2015 Balçiçek İlter / Gazete Habertürk 
http://www.haberturk.com/gundem/haber/1119368-simdi-ortaya-cikan-ihtiyac-ocalan-ile-siyasi-iliski-yurutme-ihtiyacidir 


Sonuç 

Milli tarih yaklaşımı, “tarih” kelimesinin başına rastgele “milli” kelimesinin getirilmesiyle oluşturulmuş bir terkip değildir. Bir toplumsal form, siyasi yapı, devlet modeli, bir düşünme biçiminin ana anlam kaynağıdır. Milli tarih paradigması, modern bir gelişimdir ve büyük ölçüde modern milli devletle birlikte ortaya çıkmıştır. Milli tarih “millet” ve “milli devlet/ulus-devlet” 
modelinin tarih yorumudur. Başka bir deyişle, milli tarih, milli kimliğin ve bu kimliğin siyasi tezahürü olarak “milli devlet” ve “millet” formunun anlam matriksidir. Bu unsurlar arasında birbirlerinin sürekliğinin sağlanmasında zorunlu bir ilişki mevcuttur. Herhangi birinin işlevsizliği veya yokluğu söz konusu bu bütüncül yapının bozulması anlamına gelir. 

Türkiye’de milli tarih paradigmasının eğitim ve entelektüel alanda işlevsizleşmesi Türk kimliğinin işlev ve etki alanının yok edilmesi anlamına gelir. Yok edilmesinden sonraki süreçte öngörülen tarih formu tasavvur edilen toplum ve devlet modelinin paralelinde bir tarih yazımı geliştirilir. Yani bugün öngörülen çok-etnikli, çok-kültürlü, çok-dinli Yeni Türkiye tasavvurunu göz önünde 
bulundur duğumuzda milli kimliğin yerine etnik, dini, mezhepsel kimliklerin ikamesinin tasavvuru söz konusudur. “Yeni Türkiye” şeklinde tanımlanan yeni devlet modelinde Türk kimliğinin yerine etnik, mezhepsel temelde yeni bir siyasi model öngörülmektedir. Tarih de bu yeni siyasal yapılanma doğrultunda yeniden inşa edilmektedir. Buna bağlı olarak da milli kimliğin tarih yaklaşım daki kahramanlar hain, hainler ise kahraman olarak yerlerini almaktadır. Bu yeni bir “anlam”ın, toplumun, devletin inşası anlamına gelmektedir. 

Sistematik olarak yürütülen Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlığı temelinde kendilerini kurgulayan ve Dersim isyanı, Şeyh Said isyanı, Ermeni tehciri, Rum mübadelesi, Çanakkale, istiklal mahkemeleri, Milli mücadele, gibi temalar üzerinden Türk kimliğinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin simgesel unsurlarını olumsuzlama ve değersizleştirme gayretleri göze çarpmaktadır. “Resmi tarihle hesaplaşma” adına spekülatif bir nitelik taşıyan ve ideolojik bile sayılamayacak tamamen iktidarın politik kaygıları doğrultusunda bir tarih yazımı ideolojik mücadelenin bir aracı haline gelmiştir. 

Modern toplumsal formasyon olarak Milletin varoluşunu mümkün kılan tarih tasavvurundaki milli bütünsellik parçalanmakta, milli tarih bilincini zayıflatıcı şüpheler yaratılmakta ve değerler değersizleştirilmektedir. Sonuç olarak modern bir milli devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin ve modern Türk milleti olgusunun bilişsel evrendeki parçalanma süreci yeni bir toplum ve devlet tasavvuruna yol açar. Tarih ve tarihçilik üzerinden yürütülen mücadelenin bir başka boyutu daha vardır. Neoliberal küreselleşme önünde potansiyel sorun alanı olarak görünen millî devlet ve kültür engelinin ortadan kaldırılmasında, tarihin ve tarihçiliğin kullanılması, sadece entelektüel değil, aynı zamanda kültürel bir yöntemi ifade etmektedir. (Öz, 2005) 


Kaynakça 

Ahonen, Sirkka, (1999), “Komünizm Sonrası Tarih Müfredatı: Estonya ve Doğu Almanya Örnekleri”, Tarihin Kötüye Kullanımı içinde (Tarihi Kötüye Kullanma Biçimleriyle Yüzleşmek) Sempozyumu Oslo, Norveç/ 28-30 Haziran 1999, Çeviri: Nurettin Elhüseyni, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı. 
Akça, Gürsoy – İnce, Yunus, (2015), Klasik Osmanlı Çağında Tarih, Meşruiyet ve Rüya, Palet Yayınları, Konya. Akça, Gürsoy, (2005), “Postmodernite Ve Ulus Devlet”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 7 : Sayı 2 , (s: 232-257) 
Altan, Ahmet, (2011), “Askerî cumhuriyet”, Taraf, 01.06.2011 
Batur, D.Ahsen, (2011), Kürdoloji Yalanları, Selenge Yayınları, İstanbul. 
Bayramoğlu, Ali, (19 Eylül 2014), "Türkiye özür dilemeye hazır değil", 
http://repairfuture.net/index.php/tr/oezur-uzlasma-diyalog-turkiye-den-bakis/turkiye-oezur-dilemeye-hazir-degil 
Bédarida, François 2001. “Tarihsel Pratik ve Sorumluluk”, Tarihçinin Toplumsal Sorumluluğu, Der. François Bédarida, Çev. Ali Tartanoğlu ve Suavi Aydın, İmge kitabevi Yayınları,Ankara. ss. 9-15. 
Bıçak, Ayhan, (2004), Tarih Düşüncesi 1: Tarih Düşüncesinin Oluşumu, Dergah Yayınları, İstanbul. 
Bloch, Marc 2005. Feodal Toplum, Çev. Mehmet Ali Kılıçbay, Doğu Batı Yayınları, Ankara. 
Bloch, Marc 2005. Feodal Toplum, Çev. Mehmet Ali Kılıçbay, Doğu Batı Yayınları, Ankara. 
Bozarslan, Hamit, (2016), "Türkiye: Yüz yıllık bir tarih çöküyor", 
http://repairfuture.net/index.php/tr/kimligi-tuerkiye-den-bak-s/turkiye-yuz-yillik-bir-tarih-coekuyor, 02 Şubat 2016 
Braudel, Fernand 1992. Tarih Üzerine Yazılar, Çev. Mehmet Ali Kılıçbay, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara. 
Carr, E.H. ve Fontana, J. 1992. Tarih Yazımında Nesnellik ve Yanlılık, Almanca’dan Çev. Özer Ozankaya, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara. 
Carr, Edward Hallet, (2009), Tarih Nedir?, (Çev. Misket Gizem Gürtürk), İletişim Yayınları, 11. Baskı, İstanbul. 
Collingwood, R. G. 2005. Tarihin İlkeleri ve Tarih Felsefesi Üzerine Başka Yazılar, Çev. Ahmet Hamdi Aydoğan, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. 
Çetin, A., (2014), Tarih Meleği Nereye Koşuyor? Tarihnâme: Ttarihin Yeniden Üretilmesini Düşünmek, Lotus, Ankara. 
Dinçer, K. ( 2011). “Tarihte Açıklama ve Anlama”, Türkiye ‘de Tarih Yazımı, Ed. Vahdettin Engin- Ahmet Şimşek, Yeditepe Yayınları, İstanbul. ss. 257-269. 
Dinçer, K. (2011). “Tarihte Açıklama ve Anlama”, Türkiye ‘de Tarih Yazımı, Ed. Vahdettin Engin- Ahmet Şimşek, Yeditepe Yayınları, İstanbul. ss. 257-269. 
Evans, Richard J. 1999. Tarihin Savunusu, Çev. Uygur Kocabaşoğlu, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara. 
Florescano, Enrique 2001. “Tarihin Toplumsal İşlevi”, Tarihçinin Toplumsal Sorumluluğu, Der. François Bédarida, Çev. Ali Tartanoğlu ve Suavi Aydın, İmge kitabevi Yayınları,Ankara. ss. 59-69. 
Gallerano, Nicola 2001. “Tarih ve Tarihin Kamusal Kullanımı”, Tarihçinin Toplumsal Sorumluluğu, Der. 
François Bédarida, Çev. Ali Tartanoğlu ve Suavi Aydın, İmge kitabevi Yayınları,Ankara. ss. 111-131. 
Gurevich, Aaron 2001. “Tarihçinin Çifte sorumluluğu”, Tarihçinin Toplumsal Sorumluluğu, Der. 
François Bédarida, Çev. Ali Tartanoğlu ve Suavi Aydın, İmge kitabevi Yayınları,Ankara. ss. 89-110. 
Halil İnalcık ile Söyleşi, Çankırı Araştırmaları Dergisi, yıl 3, sayı 3, KASIM 2008, s. 449 
Hobsbawm, E.J. (2001). “Evrensel Arayış ile Kimlik arayışı Arasında Tarihçi”, Tarihçinin Toplumsal Sorumluluğu, Der. François Bédarida, Çev. Ali Tartanoğlu ve Suavi Aydın, İmge kitabevi Yayınları,Ankara. ss. 71-87. 
Hobsbawm, Eric J. (2009). Tarih Üzerine, Çev. Osman Akınhay, Agora Kitaplığı, İstanbul. 
Hocaoğlu, Durmuş, (09.01.2009) “Türkiye’li Aydının Dini, Türk’e Olan Kinidir”, 
http://www.durmushocaoglu.com/dh/yazi.asp?yid=5507376. 
Hocaoğlu, Durmuş., “Orada Öylece Duran” Tarih., Bilgi ve Düşünce., Yıl: 1, Sayı: 4., Ocak 2003., İstanbul., s.82-87 
Iggers, George G (2000). Bilimsel Nesnellikten Postmodernizme Yirminci Yüzyılda Tarihyazımı, Çev. Gül Çağalı Güven, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul. 
Jenkins, Keith (1997). Tarihi Yeniden Düşünmek, Çev. Bahadır Sina Şener, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara. 
Kamiloğlu, Roza, (2014), "Kolektif Suçluluk ve Ermeni Soykırımı Üzerine Sosyal Psikolojik Bir Analiz: Suçlu Olan Kim: Hepimiz Suçlu Muyuz?", http://www.birikimdergisi.com/guncel/kolektif-
sucluluk-ve-ermeni-soykirimi-uzerine-sosyal-psikolojik-bir-analiz-suclu-olan-kim, 14.04.2014 
Kracauer, Segfrier (2014). Tarih Sondan Bir Önceki Şeyler, Çev. Tuncay Birkan, Metis Yayınları, İstanbul. 
Lezgîn, Roşan, (2015), "Yüz Yıllık Ah" hepimizin ahıdır hâlâ!, 04.09.2015, 
http://www.ilkehaber.com/yazi/yuz-yillik-ah-hepimizin-ahidir-hala-14196.htm 
Mahcupyan, Etyen, (2009), “Ermeniler, Türkler ve kendimiz”, Zaman, 13 Ocak 2009. 
Öz, Esat, (2015), “Batı Emperyalizminin Hizmetindeki Tarih/çilik: Sevr Ve Soykırım Tartışmalarında Stratejik Ve İdeolojik Boyut”, 
http://www.esatoz.com/esat/default.asp?dizayn=13&r=61(30.06.2015) 
Özlem, Doğan, (2002). Kavramlar Ve Tarihi-1. İstanbul: inkılap 
Ranciére, Jacques (2011). Tarihin Adları, Çev. Cemal Yardımcı, Metis Yayınları, İstanbul. 
Ricoeur, Paul (2001). “Tarih ve Retorik”, Tarihçinin Toplumsal Sorumluluğu, Der. François Bédarida, Çev. Ali Tartanoğlu ve Suavi Aydın, İmge kitabevi Yayınları,Ankara. ss. 17-39. 
Rothacker, Erich (1995). Tarihselcilik Sorunu, Çev. Doğan Özlem, Gündoğan Yayınları, Ankara. 
Searle, John R., (2006), Zihin Dil ve Toplum, Gerçek Dünyada Felsefe, Litera, İstanbul. 
Smith, Anthony D., (2002), Ulusların Etnik Kökeni, (Çev.: Sonay Bayramoğlu, Hülya Kendir), Dost Kitapevi, Ankara,. 
Southgate, Beverley (2012). Tarih: Ne ve Neden, Çev. Çağdaş Dizdar vd., Phoenix Yayınları, Ankara. 
Stugu, Ola Svein, (1999), “Norveç’te Tarih ve Ulusal Kimlik”, Tarihin Kötüye Kullanımı içinde (Tarihi Kötüye Kullanma Biçimleriyle Yüzleşmek) Sempozyumu Oslo, Norveç/ 28-30 Haziran 1999, 
Çeviri: Nurettin Elhüseyni, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, s. 120 
Tekeli, İlhan (1998). Tarih Yazımı Üzerine Düşünmek, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara. 
Tosh, John (1997). Tarihin Peşinde, Çev. Özden Arıkan, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul. 
Türkdoğan, O., (1995). Bilimsel Değerlendirme Ve Araştırma Metodolojisi. Ankara: MEB 
Uçum, Mehmet, (2015), “‘Şimdi ortaya çıkan ihtiyaç Öcalan ile siyasi ilişki yürütme ihtiyacıdır’,” 24 
Ağustos 2015 Balçiçek İlter / Gazete Habertürk 
http://www.haberturk.com/gundem/haber/1119368-simdi-ortaya-cikan-ihtiyac-ocalan-ile-siyasi-iliski-yurutme-ihtiyacidir 
Ulusal Basında Nefret Suçları: 10 Yıl, 10 Örnek, (2010), Sosyal Değişim Derneği Yayınları, 2010, s. 6-7 



 ***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder